@gizzemasllan
|
Selam suç ortaklarım✨ Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫 Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥ Keyifli okumalar <3 Instagram: gizzemasllan / sucortagimofficial *** 55. BÖLÜM "SEVMEK" ATEŞ DEMİRKAN Önümdeki viski dolu bardağı aldım, hepsini bir kerede içtim. Midem bir kez daha yanarken geriye yaslandım, öfkeyle üzerinde oturduğum koltuğa yumruğumu geçirdim. Bu yaptığım henüz yarası iyileşmeyen omzumdan dolayı canımı yakarken umursamadım. Çünkü şu an canımı yakan çok daha büyük bir şey vardı. Eğilip bir bardak daha viski aldım, onu da bir kerede içtim. Hiçbir şey düşünmeyene kadar içmek istiyorum, o aklımdan çıkıp gidene kadar içeceğim. Kaçıncı olduğunu sayamadığım bardağı bir kez daha doldurdum, tam içecekken birisi elimden çekip aldı, öfkeyle başımı çevirdim, Erdem'i gördüm. "Yeter bu kadar içtiğin! Ne oluyor içince? Mira ortaya mı çıkıyor?" Sordu, cevap vermedim, öfkeyle ellerimi yumruk yaptım sadece. Kendime olan öfkemle. "İçip duracağına bir şeyler yap!" Diye çıkıştı, daha da öfkelendim. "Ne yapayım lan? Sen söyle hadi! Ben ne yapayım? Yok kız ortada! Kaçtı gitti! İki gündür İstanbul'daki tüm polisler peşinde! İzini dahi bulamadılar! Ben nasıl bulayım lan? Mira bu, istemediği sürece ortaya çıkar mı?" Diye sordum, bir başkası olsaydı belki de bulmam dakikalarımı alırdı sadece ama Mira'ydı bu. Eğer onu çok azıcık da olsa tanıyorsam o istemediği sürece kimse onu bulamaz, ortaya çıkmaz. "O zaman sabırla bekle ortaya çıkmasını! Hayatının sonuna kadar saklanacak hâli yok bu kızın!" İşte bundan emin değilim, ne zaman ortaya çıkacağına dair en ufak bir fikrim bile yok. "Bu hâle bizim yüzümüzden düştü." Dedim, Erdem kaşlarını çattı. "Biz ne yaptık lan? Biz mi gönderdik onu o odaya? Biz mi şikayet ettik polise? Onu da kim yaptı bilmiyorum ya! Aniden çıkıp geldi polisler!" Diye söylendi, Mira'nın bana söyledikleri geldi aklıma, sıkıntıyla ofladım. "Bizim yaptığımızı düşünüyor, polise bilerek haber verdim zannediyor. Kendisinden intikam aldığıma inanıyor." İki gece önce Mira'yla konuştuğumu ona da anlattığımdan bunları biliyor olmam onu şaşırtmadı. "Biz yapmadık ama! Ortaya çıktığı zaman söylersin, o da ister inanır ister inanmaz! Kim onu bu tuzağa çektiyse polise de haber veren oydu, biz değildik!" O beni teselli etmek için bunları söylerken hiçbir faydası olmadı. İçimdeki acı geçmedi, aksine daha da büyüdü. "O gün bana, bana inanıyor musun diye sorduğunda hiç düşünmeden inanıyorum demeliydim. O zaman benim yanımda kalırdı, bana güvenirdi, herkes kaçar ama ben bilirdim nerede, nasıl olduğunu. Böyle olmazdık, korurdum ben onu. Hiçbir zaman suçsuz olduğunu ispat edemeyecek olsa bile korurdum, hapise girmesine asla izin vermezdim." Dedim, bunları söylerken tüm bu söylediklerimi yapamadığım için de kendime kızdım, çok kızdım. "Kim bilir nerede şimdi? Bu soğukta sokakta saklanıyordur belki de. Kartlarını kullanamaz yakalanmamak için, nakit çok az taşır yanında. Bitmiştir o da şimdiye, karnını bile doyuramıyordur." Bunları söylerken canım daha da çok yandı. "Bilmiyorum hiçbir şey. Nerede, nasıl olduğunu bilmiyorum. Belki de birinin yanındadır, güvendiği biri vardır, ona sığınmıştır." Konuşmaya devam ederken Erdem araya girdi. "Ateş kendine gel!" Yerdeki gözlerim yeniden onu buldu. "Mira'dan bahsediyorsun, unutma! Kalacak bir yer de yiyecek yemek de bulmuştur. Hatta şimdiye çoktan kendini aklamak için bir şeyler yapmaya başlamıştır bile. Muhtemelen bunu kanıtlayacak bir şey bulduğu ilk anda ortaya çıkacak." Bunları söylemesi biraz olsun rahatlamama neden oldu ama tüm bunlar onun şu anda yalnız olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Onun şu anda benim yanımda olması gerekiyordu. Kaçtığı zaman yanına gelmesi gereken ilk kişi olmam gerekiyordu ama olamadım, güvenmedi bana. Haklı kız, nasıl güvensin ki? Güveneceği bir adam mıyım? "Biz ona hiçbir şey yapmadık ayrıca! Kendini suçlayıp durma! Tamam ben biraz kızdım o gün, suçladım da o sinirle, şaşkınlıkla ama onun yapmayacağını da en iyi biz biliyoruz." Bakışlarım yeniden onu buldu, devam etti. "Bilmediğimiz bir şeyler dönüyor Ateş. O bilmediğimiz şeylerin içinde Gamze de vardı, o da bu işin içindeydi. Mira'nın kıskandığı için Gamze'yi boğmaya çalışması, vurması çok da normal değil. Mira Gamze'ye başka bir şey için sinirlendi." Gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım ve aklımı toplamaya çalıştım ama yok olmuyordu, yapamıyorum. Aklım çok dağınık. "Öyle olduğu çok belli ama Gamze'nin bu işlerle ne alakası olabilir oğlum? Çok saçma!" Dedim, ayağa kalktım, başım döndü, koltuğun kenarından tutundum. Gözlerimi ovalayıp kendime gelmeye çalıştım. "Bence de saçma ama bunu da mantıklı hâle getirecek bir şey vardır illa ki." Erdem bunu söylerken gözlerimi yeniden açtım. "Ateş abi." Gelen sesle arkamı döndüm, Gamze'nin kızı Eva'yı gördüm. Birkaç adımda yanıma geldi, ayaklarımın dibinde durdu. "Annem neden hâlâ gelmedi?" Diye sordu, ne diyeceğimi bilemedim, küçücük çocuğun gözlerine bile bakamadım, Erdem'e döndüm. "Ben çok özledim onu, Erdem abi gelecek dedi ama hâlâ gelmedi." Eva bunları söylerken Erdem başka söyleyecek bir şey bulamadım dercesine baktı yüzüme, iç geçirdim. O da haklıydı, küçücük çocuğa nasıl söyleyecekti annen öldü diye? Hem ne olacaktı bu çocuğa? Annesine tecavüz eden bir adama mı vereceğim çocuğu? Bunu asla yapmam, bu çocuğu o şerefsiz adamın eline bırakmam ama bırakmazsam ne yapacağım? Çocuk burada benimle birlikte mi yaşayacak? Benim bile doğru düzgün bir hayatım yokken bu çocuğa nasıl bakacağım? "Ben konuşacağım annenle." Dedim, gözlerimi yeniden ona çevirdim. "Sana o zaman bir şeyler söylerim, hadi şimdi odana git, uyu." Başını sağa sola salladı. "Hayır, istemiyorum. Tek başıma uyumayacağım." Deyince aklıma bahçedeki adamlardan birini çok sevdiği geldi, neydi adamın ismi? Fuat'tı galiba, iyi anlaşıyordu onunla. Sürekli parka götürüyordu çünkü onu. "Fuat abine söylesem, o gelsin yanına olur mu?" Sordum, gülümsediğini fark ettim. "Olur." Dedi hemen ve başka bir şey söylememi beklemeden koşarak kapıya doğru gitti. "Ben çağırırım onu." Heyecanla kurdu bu cümleyi, o giderken Erdem'e döndüm. "Biz bu çocuğa annen öldü nasıl diyeceğiz?" Sordum, bilmiyorum anlamında ellerini iki yana açtı, sıkıntıyla ofladım. O sırada başımda dönme hissi arttı, bu da sinirimi bozdu. Erdem başka bir şey demezken uzanıp orta sehpanın üzerinde duran kumandayı aldım, televizyonu açtım, haber kanalına geçtim ve haberlere baktım. İki gündür haberlerdeki bir tek Mira'ydı. Başka bir şey söyleyen yoktu ama şimdi yoktu. Nerede bu kız? Bir an önce bulmam lazım onu. Böyle devam etmesine izin veremem. "Siktiğimin kanalı başka haber verecek zamanı buldu!" Deyip öfkeyle karşıya fırlattım kumandayı, az önce Erdem'in elimden aldığı bardağı yeniden aldım, içindeki viskiyi bir kerede içtim. "Oğlum yavaş!" Dedi ve Erdem ayağa kalkıp yanıma geldi. "Yeter lan! Neyin acısı bu?" Sordu, karşımda durdu, kaşlarımı çattım. "Tamam anladık o da mağdur ama ne yaptığını çok çabuk unutuyorsun Ateş! Bu kız hepimizi mahvetti hatırlıyorsun değil mi? Gözünü bile kırpmadan hepimizi polise verdi! Sen niye sadece o haklıymış gibi davranıyorsun? İhanetini ne çabuk unuttun?" Bakışlarımı kaçırdım, hiçbir şey demedim. "Yardım edeceğiz, elimizden ne geliyorsa yapacağız onun için ama unutmayacaksın Ateş! Sana ne yaptığını unutmayacaksın!" Öfkelendim, konuşmak için dudaklarımı araladım, engel oldu. "Başımıza onun yüzünden neler geldiğini unutma! Yıllarca o adamları bir araya getirmek için uğraştın, hepsi bir gecede onun yüzünden ortadan kayboldular! Birkaç tanesi dışında hiçbirinden hesap soramadın!" Yanından geçip gitmek istedim, kolumdan tuttu. "Sen bu kızı sevdin, gerçekten sevdin. Buna en yakından şahit olan benim. Nasıl sevdiğini en iyi ben biliyorum, öl dese ölecektin onun için! O da seni seviyorum deyince kandın, her şeyi anlattın, o da seni sırtından vurdu, her şeyi mahvetti!" Canımı yakmak istercesine söyledi tüm bunları. "Ne yapacağına kendin karar ver ama unutma Ateş, hiçbir zaman unutma sana neler yaptığını!" Dedi ve çekip gitti yanımdan, o giderken elimi yüzüme bastırdım, sıkıntıyla ofladım. Rastgele bir yere oturdum. Öfkeyle başıma vurdum. Haklıydı, unutmamam gerekiyordu ama o bu durumdayken yaptığı şey aklımın ucundan dahi geçmiyordu. "Ateş." Duyduğum sesle ağır hareketlerle arkamı döndüm, kapıyı doğru baktım, Cansu'yu gördüm. Saate bakıp on olmak üzere olduğunu fark ettim, kaşlarımı çattım. Bu saatte burada olması normal değil diye düşünürken ardından eve Savaş ve Doğan da girdi, ayağa kalktım. "N'oldu?" Korkuyla sordum, ilk defa duyacağım cevaptan korkuyordum. Üçü de cevap vermedi, hızlı adımlarla yanlarına gittim. "N'oldu dedim size? Bir şey mi oldu? Niye hepiniz toplanıp geldiniz?" Dişlerimi sıkarak sordum, tek tek hepsine baktım ama hiçbiri ağzını açıp da bir şey söylemedi. "Lan size soruyorum! N'oldu? Cevap versenize bana!"Kendime hâkim olamayarak bağırdım, ilk konuşan Doğan oldu. "Bir şey oldu." Hızla gözlerimi ona çevirdim, merakla ve korkuyla baktım, devam etmesini bekledim. "Mira ortaya çıktı." Dediği an kalbim daha hızlı atmaya başladı ama yüz ifadelerine bakılırsa iyi bir şey olmamıştı. "Eski depo gibi bir yerdeymiş, polisler izine rastlayınca hemen baskın yapıldı." Tüm bedenim kasıldı. "Gittiğimizde orada değildi, iki adam vardı. Adamları birbirine bağlamıştı." Kaşlarımı çattım. "Üzerlerine de ben suçlu değilim, asıl suçlu bunların patronu yazılı bir not bırakmış." Aklım tamamen karışmıştı, kimdi o adamlar? Tek başına nasıl ulaştı onlara? "Adamlar sağlık kontrolüne gittiler, oradan da ifadeleri alınmak için karakola götürülecekler. Tabii onlar giderken başka bir yerden ihbar geldi, bu sefer de toplanıp oraya gittik. Ormanın içinde bir evde köşeye sıkışmış ama bir şekilde kaçtı yine de, izini kaybettirdi. Sanırım kaçarken de..." Deyip sustu, içimdeki korku daha da arttı. "Kaçarken de ne? Ne olmuş?" Sordum, vücudumu kasmaktan tüm kemiklerim ağrımaya başlamıştı. "Konuşsana Doğan! Kaçarken n'olmus?" Yine bağırdım, susuyor olması gerçekten sinirimi bozuyor varolan öfkemi daha da arttırıyordu. "Vurulmuş." Hızla bunu söyleyen Cansu'ya döndüm. "Ne dedin sen?" İnanmak istercesine sordum. "Kaçmaya çalışırken uyarı ateşi açılmış, vurulmuş ama..." Devam etti, etti ama ben ne dedi ne anlattı hiçbir şey anlamadım. Bir tek söylediği şeye odaklandım. Vurulmuş, Mira vurulmuş. Yanlarından uzaklaştım, karnıma bir ağrı saplandı. Elimi karnıma bastırdım, vurulmuş. Vurmuşlar kızı. "Hastaneye gidemez." Dedim, yeniden onlara döndüm. "Yakalanmamak için gitmez hastaneye." Cevap vermediler bana. "Ne yapacak tek başına?" Sordum, hepsi birbirine baktı ama cevap vermediler. "Yaralı kız tek başına ne yapacak? Doktor yok, bir şeyler almak için eczaneye falan da gidemez. Kan kaybediyordur zaten şu an, yerinden bile kalkamıyordur. Tek başına hiçbir şey yapamaz." Dedim, evin içinde volta atmaya başladım. "Bulmamız lazım onu, bir an önce bulmamız lazım." Doğan kolumdan tuttu. "Sakin ol, Mira bu sonuçta. Şimdi..." Doğan bunu söylerken bu cümle artık sinirimi bozduğundan öfkeyle bağırdım. "Anladık lan! Aynı şeyi söyleyip durmayın! O Mira deyip duruyorsunuz! İnsan değil mi lan bu kız? Canı yanmayacak mı?" Bağırırken de kolumu çekip kurtardım ondan. "Bu gece bulacağız o kızı! Bir yerde düşüp kalmadan, başına bir şey gelmeden bulacağız!" Bağırırken de bir yandan koşarak evden çıktım, arabaya gittim, ben onu nasıl bulacağımı çok iyi biliyordum. Arabaya binerken Erdem'in "Lan dur, bizi bekle! Sarhoşsun, sürme o arabayı!" böyle bağırdığını duydum ama umursamadan gaza bastım, evden uzaklaştım. Hiç sürmediğim kadar hızlı sürdüm arabayı, ormanlık alandan hiç çıkmadığım kadar hızlı çıktım. Şehire girip de istediğim eve ulaşmam bir saatimi almıştı en fazla. Tabii bizimkilerde peşimdeydi, atlatmak için uğramadım, buna gerek yoktu. Arabadan indim, kapıyı öfkeyle çarptım. Açık olan apartman kapısından geçtim, eve girdim. Koşarak üçüncü kata çıktım, ulaştığım evin kapısına yumruklarımı geçirdim, böyle çaldım kapıyı. Kapı sonunda açıldı, o it herif göründü karşımda. "Ne oluyor lan? Lazımsa al sök evine götür! Bu ne biçim kapı çalmak?" Sordu, omzundan itip eve girdim, etrafa bakındım. Ne Mira'yı ne de Mira'ya dair herhangi bir şey görmedim, gözlerimi yeniden Ceyhun'a çevirdim. "Mira nerede?" Sordum, kaşlarını çattı. "Nereden bileyim nerede? Arıyoruz işte, bulursak sen de öğrenirsin." Öfkeyle yakasına yapıştım, bunu yaparken yaralı omzumu çok zorladım. "Yalan söyleme bana sakın! Sen çok iyi biliyorsun Mira'nın nerede olduğunu! Şimdi de bana söyleyeceksin! Mira nerede?" Sormaya devam ettim. "Bilmiyorum, bilseydim herhalde şu an tutuklamış olurdum onu. Yapmadığıma göre gerçekten de bilmiyorum demektir değil mi? Şimdi hadi çık evimden yoksa geceyi nezarette geçirirsin!" Şerefsiz bir de utanmadan beni tehdit ediyordu. "Senin polisliğin bana işlemez! Şimdi bana Mira'nın yerini söyle hemen!" Yakasındaki ellerimi tuttu, ayırdı, itti beni. "Lan bilmiyorum dedim bilmiyorum! Neyini anlamıyorsun!" Hâlâ devam ediyordu inkâr etmeye. "Mira'yı en son gören sendin! Senin yanından kaçıp gitti! Kaçmasına izin verdin, muhtemelen..." Sustum, ellerimi yumruk yaptım. Tırnaklarım avucuma batarken normalde asla söylemeyeceğim o cümleleri söyledim. "...ona inandığını söylemişsindir, yoksa kaçıp gitmesine izin vermezdin. O da bu yüzden sana güveniyordur! Aramıştır, nerede olduğunu, ne yapacağını söylemiştir! Şimdi söyle bana, Mira nerede? Benim bir an önce ona ulaşmam lazım!" Ellerini arkasında birleştirdi, sessiz kaldı. "Yaralanmış bu gece! Her neredeyse tek başına! Hastaneye de gidemez! Benim onun yanına gitmem lazım!" İç geçirdi, vuruldu dediğime şaşırmamış, endişelenmemişti. Haberi olsa gerek. "Yaralandığını duydum, üzüldüm de. Senin de dediğin gibi ben ona inanıyorum, o birini bu şekilde öldürecek birisi değil, ona güveniyorum. Bunu ona da söyledim, kaçıp gitmesine de gerçekten izin verdim ama Mira'yı bilirsin, ne yapacağını kimse kestiremez. Yanımdan çekip gitti, bir daha da görmedim onu." O bunu söylerken öfkeyle yanında durduğum duvara vurdum. Yalan söylüyordu, gözlerinden belliydi ama elimden de bir şey gelmiyordu. "Mira kendi başının çaresine bakar, suçsuz olduğunu kanıtladığında da ortaya çıkar. Bildiğim ve emin olduğum tek şey bu, başka da hiçbir şey değil. Şimdi hadi çık, git buradan. Yarın sabah erkenden mesaim var, yatıp uyuyacağım." Rahat rahat söylediği şeyle öfkeyle gözlerimi yeniden ona çevirdim. "Eğer biliyorsan ve söylemiyorsun, seni kendi ellerimle öldürürüm!" Dediğimde başını salladı. "Öldürürsün!" Deyip, gözleriyle kapıyı gösterdi. "Şimdi çık evimden!" Saldırmamak için zor tuttum kendimi. Şimdi bir de polisle, karakolla uğraşamayacağım. "Hadi!" Sakin kalmak için hiç zorlamadığım kadar çok zorladım kendimi, evden çıktım. Ben çıkar çıkmaz kapıyı kapattı, öfkeyle vurdum kapıya. O sırada merdivenleri çıkan Erdem'i ve onun arkasındaki Doğan'ı gördüm. Telaşla yanıma geldiler. "Korkmayın lan! Bir şey yapmadım!" Dedim, ikisi de üst üste sorular sordular ama ikisine de cevap vermedim, aralarından geçtim, merdivenleri indim, apartmandan çıktım. Çıktığımda Savaş ve Cansu'nun da burada olduğunu gördüm, hiçbir şey demeden arabama gittim ama binmedim, yanıma gelmelerini bekledim. Zaten beni çok bekletmeden birkaç dakika içinde hepsi başıma toplandı, bir şeyler söylememi beklediler. "Bu herif bir şeyler biliyor!" Dedim kendimden emin bir şekilde ve devam ettim. "Mira'nın nerede olduğunu, ne yaptığını çok iyi biliyor ama söylemiyor!" Erdem kaşlarını çattı. "Konuşturalım, illa söyleyecektir." Dedi, kaşlarımı kaldırdım. "Hayır, başımıza bela almak yok. Peşine adam takın, en iyi adam takip etsin. Ruhu bile duymasın, attığı her adımı bilelim. Telefonunu de takip edin, kiminle konuşuyor, kime mesaj atıyor her şeyi dinlesinler! En ufak bir şey de bana haber versinler!" Dedim, Doğan telefonunu çıkardı. "Ben şimdi adamlara haber veriyorum." Deyip uzaklaştı biraz yanımızdan. Başımı kaldırdım, onun evine doğru baktım, sinirlendim. Şeytan diyor boş ver polisi nezarethaneyi çık yanına, dağıt ağzını burnunu, rahatla ama yapamam işte, sakin kalmam lazım. "Tamam lan bakıp durmayın bana öyle! Bir şey yapmayacağım adama! Konuştum, indim aşağıya! Bir şey mi yaptık? İki soru sorduk!" Diye çıkıştım, kapıyı açtım, arabaya bindim. "Eve geçeceğim." Dedim, kapıyı da çektim, gaza bastım. Cansu'nun Mira vuruldu deyişi zihnimin içinde yankılanıp durdu. Direksiyona vurdum, aniden aldığım kararla arabayı sağa çektim, telefonumu çıkardım. İki gece önce Mira'nın beni aradığı numarayı bir kez daha aradım. Yine uzun uzun çaldı ama açmadı. "Aç hadi Mira, aç şu telefonu!" Kendi kendime konuşurken uzun uzun çalan telefon kendiliğinden meşgule düştü. Pes etmeyip bir kez daha aradım, yine aynı şey oldu, yine açmadı telefonunu. Öfkeyle yan koltuğa attım telefonu, başımı direksiyonun üstüne koydum, gözlerimi kapattım, Mira'nın o çaresiz sesi kulaklarımda yankılandı. "Seni çok iyi tanıyorum dedin bana, hak etmesen de çok sevdim dedin, hâlâ da seviyorum dedin. Beni tanıyorsan neden Mira yapmaz demedin?" İnanıyorum sana, yemin ederim inanıyorum. Eğer söyleseydin yerini gelip alacaktım seni, ben sana inanıyorum Mira, sen yapmazsın diyecektim. Yanımda olacaktın, yalnız olmayacaktın, ben senin yanında olacaktım ama olmadı, gittin. "Aynı şeyi yaptın bana, bu yüzden hiç kızmıyorum sana. Kızgın değilim ama sanırım biraz kalbim kırıldı, fakat hak ettim ben bunu. Bunu da biliyorum." Benim de kalbim kırıldı ama yemin ederim intikam almadım senden, canını yakmak istemedim. Bunları söylemek istiyorum sana Mira, nerede olduğunu bilmek, yanına gelmek istiyorum. Bana ne yapmış olursan ol ben senin yanında olmak istiyorum. "Bu son görüşmemiz değil, illa karşılaşacağız. Çünkü birileri bunu istiyor ama karşına çıktığımda artık ben de sana içimde veda etmiş olacağım, tıpkı senin yaptığın gibi." Ben sana hiçbir zaman veda edemedim Mira. Etmeyi çok istedim ama edemedim. Hep bekledim gelmeni, gelip bana ben sana bunu bu yüzden yaptım deseydin ben affederdim seni ama gelmedin, ben yine de veda edemedim sana, nefret de edemedim hep geleceksin diye bekledim. Keşke her şey çok farklı olsaydı, böyle olmak zorunda olmasaydı ama oldu işte. Demek ki zorlukları atlatacak kadar büyük bir aşk yokmuş ortada." Keşke Mira keşke gerçekten de her şey çok farklı olsaydı da ortada böyle bir aşk olduğunu anlaman, anlatabilmem için biraz daha vaktimiz olsaydı. "Artık sana veda etmeye hazırım. Hoşçakal Ateş Demirkan. Senin de canın sağ olsun." Etme, sen de bana veda etme. Çık yeniden ortaya, dur karşımda. Her zamanki gibi dimdik dur hem de. Ben buydum de, ben Mira'yım. İlk günden beri bunu sana söyledim, benden bunu beklemen gerekiyordu, ben babama bile acımadım de. Ben sana neden yaptın diye soramasam bile sen anlat bana neden yaptığını, anlat ki gerçekten her şeyin çok farklı olması için bir şansımız olsun. Onun sesi kulaklarımda yankılanmaya devam ederken ona veremediğim cevapları kendi içimde kendime verdim. O beni susturduğu her an içimde kalanları geçirdim aklımdan. O sırada telefonum çaldı, uzanıp hızla aldım elime, Mira'yı aradığım numaranın aramasını bekledim ama yok, o değildi, Doğan arıyordu. Sıkıntıyla ofladım, yalandan birkaç kez öksürdüm, boğazımı temizledim ve önemli bir şeydir diye içimden geçirip yanıt verdim aramasına. "Alo?" Yaptığım her şeye rağmen sesim çok kötü çıktı, muhtemelen o da bunun farkına hemen varmıştır. "İyi misin?" Niye sürekli bunu soruyorlar anlamış değilim. Değilim lan işte! İyi falan değilim! Öfkeme rağmen sakince "Bir şey mi oldu?" diye sordum. Şu an duymayı beklediğim ve istediğim tek şey evet oldu, Mira'nın izini bulduk cümlesiydi ama daha on dakika önce yanlarındaydım, bu kadar kısa zamanda bir şeyler bulmuş olmaları mümkün değildi, bunun da bilincindeyim. "Eve gidiyorum dedin, evin yolunda değilsin! Merak ettik, neredesin söyle biz de gelelim." "Durdum biraz, başım ağrıyor. Bir eczaneye uğrayıp ilaç alacağım, siz gidin geliyorum ben peşinizden. Çocuk değilim ben, sürekli neredesin diye arayıp durmanıza gerek yok." Dedim, telefonu kapattım. Beni düşünüyor, merak ediyorlar farkındayım ama şu an düşünmeleri gereken kişi ben değildim, Mira'ydı. Onu düşünüp onu merak etmeleri gerekiyordu. Telefonu yeniden attım yan koltuğa, etrafıma bakındım, bir sokak arasında durduğumu fark ettim. Öyle elim kolum bağlı bir şekilde kuyruğumu kıstırıp eve dönmeyeceğim, bir şeyler yapmam gerekiyor. Eger bu herif bir şey söylemiyorsa söyleyecek birilerini bulmam lazım. Mira'nın en değer verdiği kişiyi mesela, bu kadar olay olurken mutlaka annesini aramış, her şeyi kendisi anlatmıştır. Herkesten kaçsa annesinden kaçmaz, onunla iletişime geçerdi. Bu kadar şeye rağmen de annesi beni severdi, yani böyle düşünüyorum. Gidince bunun doğru olup olmadığını göreceğiz artık. Arabayı yeniden çalıştırdım, gaza bastım. Mira'nın dedesi Cemal Bey'in evine doğru yola çıktım. Bir saat kadar sonra o evin önünde durdum, arabayı villanın önüne park edip indim, büyük demir kapıya doğru yürüdüm, kapıda beni güvenlikler karşıladı. "Buyurun?" Dedi güvenliklerden biri, ona cevap veremedim. Gözlerim önünde durduğum evin üzerinde gezindi. İki yıl önce burada az da olsa güzel zamanlarınızı olmuştu onunla. "Beyefendi?" Duyduğum sesle gözlerimi güvenliğe çevirdim. "Özlem Hanım evde mi?" Sordum, anında yanıtladı. "Evet." "Onu görmem lazım, eğer Barış Erendil geldi derseniz beni tanıyacaktır." Dediğimde adam bakışlarını yanındaki adama çevirdi. "Özlem Hanım'a haber verin, Barış Erendil geldi deyin." Dediğinde adam hızlı adımlarla yanımızdan uzaklaştı, bunu diyen adamın gözleri yeniden beni buldu. "Biraz bekleyin, eğer Özlem Hanım müsaade ederse içeriye alabileceğim sizi." Açıkladı, başımı salladım, beklemeye başladım. Bir süre sonra giden adam geri döndü. "Özlem Hanım sizi bekliyor." Dediğinde bir saniye bile oyalanmadan yanından geçtim, bahçeye girdim. Eve doğru yürürken kapıdan çıkan kadını gördüm, bir an için kendimi çok mahcup hisettim ama bu histen çok da çabuk kurtuldum, yanına ulaştım. "Merhaba." Ağzımdan çıkan ilk şey bu olurken kendimi kötü hissetmeye başlamıştım. Şimdi nereden çıktı ki bu his? "Merhaba." Diye yanıtladı, nasıl devam edeceğimi bilemedim. "Bu kadar zaman sonra gecenin bu saatinde burada olmanı neye borçluyum?" Sordu, derin bir nefes aldım, kendimi toparladım. "Özlem Hanım ben buraya Mira için geldim, Mira..." Sözümü kesti. "Hayatı mahvoldu." Dedi bir anda, susup kaldım. "Kızımın hayatı mahvoldu." Diye yineledi, hiçbir şey diyemedim. "Bir cinayet yıkıldı üzerine." Sanki tüm bunlar benim yüzümden olmuş gibi davranıyordu. "Mira kimseyi öldürmez, ne kadar nefret ederse etsin yapmaz bunu, yapana da göz yummaz. Karını o öldürmedi." Kaşlarımı çattım. "Ben buraya bunun için gelmedim Özlem Hanım, Mira'yı suçlamak yapacağım en son şey bile değil. Söylediğiniz şeyin doğru olduğunu en iyi ben biliyorum, Mira'nın yapmadığını çok iyi biliyorum." Tek kaşı kalktı. "Neden geldin o zaman?" Açıkça sordu, ben de onun gibi açık olmaya karar verdim. "Mira'yı bulmam lazım, ona yardım edeceğim. Bakın tek başına çok büyük bir risk alıyor, ona yardım etmek istiyorum. Nerede, ne yaptığını bilmem lazım, tüm gücümle yardım edecek, suçsuz olduğunu kanıtlyacağım. Yemin ederim başka bir amacım yok, lütfen bana yardım edin." Söylediklerim onu şaşırtmış gibiydi ama neden bu kadar şaşırdığına bir anlam veremedim. "Birisi Gamze'yi öldürdü ve Mira'nın üzerine kalsın diye her şeyi yaptı. Bütün ülke tanıyor artık onu, her yerde fotoğrafları var, sürekli televizyona çıkıyor. Tek başına bu kadar şeyin altından kalkamaz, onun yanında olacağım, yardım edeceğim." Gözlerini kıstı, şüpheyle baktı yüzüme. "Farkında mısın bilmiyorum ama Mira senin karını öldürmekle suçlanıyor. Onun acısını unutup kızıma yardım mı edeceksin? Buna nasıl inanayım?" Diye sordu, bir kez daha kaşlarımı çattım. "Yapmayın Özlem Hanım, siz de her şeyin gerçeğini biliyorsunuz. Gamze'nin benim hayatımda öyle bir yeri yoktu, hiçbir zamanda olmadı. Bir arkadaşım gibiydi, böyleyken bile yakın değildi bana. Tamam onun için üzüldüm, sonunun böyle olmasını istemezdim ama Mira'yı aklımdan silip atacak, umursamayacak ve sadece onun acısını çekecek kadar da değil üzüntüm. Şu an benim için önemli olan bir tek Mira." Kadın biraz daha şaşırdı, neden şaşırıyor bu kadar? "Arkadaş?" Dedi yüzündeki şaşkın ifadeyi destekler nitelikte çıkan sesiyle ve devam etti. "Arkadaşın mı?" Sordu, başımı salladım. Biz bunları onunla zaten konuşmuştuk. Mira iki yıl önce her şeyi öğrenip Amerika'ya gittiğinde yerini öğrenmek için ona her şeyi anlatmış, Gamze'nin kim olduğundan bahsetmiştim. Aramızda nasıl bir ilişki olduğunu bizzat benim ağzımdan öğrenmişti ama şimdi yine aynı şeyleri söylediğim hâlde şaşırıyordu. "Neden bu kadar şaşırıyorsunuz? Siz bunları biliyorsunuz zaten, ben her şeyi size de Mira'ya da anlattım. O da hâlâ sürekli karın karın deyip duruyor bana! O beni affetmişti, bunu ondan sakladığım için affetti beni. Gözlerimin içine bakarak ben seni afettim dedi ama sonra..." Deyip sustum, söylemek istediğim her şeyi yuttum. "Neyse şimdi bunları konuşmanın sırası değil, lütfen bana yardım edin onu bulayım, yardım edeyim. Sizi arıyordur, konuşuyorsunuzdur. Mira sizden kaçmaz, sizi habersiz bırakmaz. İzin verin gideyim yanına, yanında olayım." Dedim, bir ayaklarına kapanıp yalvarmadığım kalmıştı ama gerekirse onu da yaparım, gocunmam. "Mira seni affetmişti." Dedi, kızının yerini söylemek yerine az önceki konuya devam etmeyi tercih etmişti. "O kadınla arandaki ilişkinin göstermelik olduğuna, sahte olduğuna inandı, sana güvendi, seni bir kez daha hayatına aldı ama..." Deyip sustu, kaşlarımı çattım. "Aması ne Özlem hanım? Aması ne? Eger bir şey varsa susmayın, söyleyin bana da. Bir hatam varsa da bunu bilmeye hakkım yok mu?" Derince bir nefes aldı. "Bunları Mira ortaya çıktığı zaman onunla konuşursun." "Mira'yı tanımıyormuş gibi konuşuyorsunuz, bir şey olduysa bile o asla bana anlatmaz. Anlatacak olsaydı iki yıl önce beni sırtımdan vurmadan önce çıkar karşıma, sen bana bunu yaptın ben de sana bunu yapıyorum derdi ama demedi, nedenini söylemeye tenezzül bile etmeden vurdu beni sırtımdan. Sonra da ne aradı ne de sordu, çıkarıp attı hayatından beni. Aradan iki yıl geçti ben daha bunun sebebini bile bilmiyorum. Bu haksızlık değil mi?" Sordum, bakışlarını kaçırdı benden, biraz düşündükten sonra gözleri yeniden beni buldu. "Bekle bir dakika." Dedi ve arkasını döndü, eve girdi. Buraya Mira'nın yerini öğrenmek için gelmiştim ama geçmiş açılmıştı bir anda. Bu da işime geliyordu, madem yeniden birleşti hayatlarımız, yeniden karşılaştık onunla bunu da öğrenmemin zamanı geldi artık. Bu konuda aklında tek bir soru işareti bile kalsın istemiyorum. Bu zamana kadar hiç anlam veremedim buna. O beni affetmişti, gerçekten affetmişti. Gözlerimin içine bakarak ben seni affettim demişti ama sonra hiçbir sorun yokken yaptı bana bunu. Benim tanıdığım, sevdiğim, beni seven Mira bunu yapmazdı. Evet, izin vermezdi o adamların ölmesine, engel olmak için elinden ne geliyorsa yapardı bunu çok iyi biliyorum. Zaten tam da bu yüzden o gün bu işi ondan gizli yapmıştım, haberi olmasın diye uğraşmıştım ama öğrenmiş işte bir sekilde. Fakat buna engel olmak için de beni sırtımdan vurup polislere teslim etmezdi. Başka bir şey var bu işin içinde, bunu bana sadece engel olmak için yapmış olamaz. Tanıyorum onu yapmaz. O gün ben onun yanında değilken bir şey oldu ve bu yüzden yaptı bunu. Ve ben iki yıldır bunun merakıyla yanıp tutuşuyorum. Merakla bekledim gelmesini, bunu beklerken bile aklımda Mira'nın yaralı olduğu vardı. Annesi bunu bilmiyor gibiydi. Bu yüzden de söylemedim, açmadım bu konuyu. Eğer söylemek istemezse, bunda ısrar ederse işte o zaman söylerim kızının yaralı olduğunu. O zaman her şeyi unutur kendisi de benimle gelirdi Mira'nın yanına kadar. Birkaç dakika sonra evden çıktı, merakla baktım ona, yanıma ulaştı. Yanıma ulaştığında elindeki zarfı fark ettim, kaşlarımı çattım. Ne vardı o zarfın içinde? Niye getirmişti bunu? "Al bak." Deyip zarfı bana uzattı telaşla aldım elinden. "Ne bu?" Sordum, cevap vermedi. Gözlerimi hızla zarfa çevirdim, açtım. İçindekileri çıkardım, fotoğraf olduğunu gördüm, kaşlarımı çattım. İncelemeye başladım, zaten daha ilk fotoğrafta durup kaldım, gözlerim iri iri oldu. Bunların burada ne işi vardı? "O kadının eski kocası o gün Mira'ya bu fotoğrafları getirmiş. İlişkinizin yalan olmadığını, senin onu kandırdığını, Gamze'yi de çocuğuyla tehdit ettiğin için sana ayak uydurmak zorunda kaldığını anlatmış. Bu fotoğraflardan sonra Mira sana inanmayı bıraktı, hak ettiğini düşündüğü şeyi yaptı." Fotoğrafları sıktım elimde, o piçi bulup gebertmezsen benden şerefsizi yok bu dünyada! Gözlerimi hızla Özlem Hanım'a çevirdim. "Bakın bu fotoğraflar..." Sözümü kesti. "Bana hiçbir şey anlatma, ben sadece Mira'nın bu öfkeyle ve bu karmaşada sana hiçbir şey anlatmayacağını bildiğim için anlattım, başka bir sebebi yok. Amacım sana hesap sormak değil yani, anlatacağın bir şeyler varsa Mira ortaya çıktığı zaman ona anlat." Dedi ve yeniden arkasını döndü, eve doğru yürüdü, telaşla konuştum. "Mira?" Diye sordum, başını çevirip yeniden baktı bana. "Onun yerini söylemeyecek misin?" Tamamen döndü bana yeniden. "Mira beni aradı, iyi olduğunu söyledi. Kendini aklamak için uğraşıyor, işi bittiği zaman ortaya çıkacak." Deyince yanına gittim, devam etti. "İlk aradığında anne hata yapıyorsam söyle, bu yaptığım yanlışsa dönüp teslim olacağım, her şeyin ortaya çıkmasını bekleyeceğim dedi. Hata yapıyorsun deseydim bir saniye düşünmeden teslim olacaktı, istemedim bunu. Benim kızım suçsuz, bunu da ispatlayacak. Yerini bilmiyorum, bana da söylemedi. Sadece arada arıyor, iyi olduğunu söylüyor. Yerini bilseydim de o ortaya çıkana kadar, anne bitti diyene kadar alıp beni onun yerine cezaevine atsalar yine de hiç kimseye söylemem yerini." Yanına ulaştım, yalan söylüyor gibi değildi, bilmiyordur gerçekten muhtemelen. "Beni onunla konuşturun, onun için bir şeyler yapmama izin verin. Eğer onunla bir kez konuşursam o da bana güvenir, yerini söyler." Birkaç saniye gözlerimin içine baktıktan sonra konuştu. "Yapamam, önce bunu Mira'ya söylemem lazım. Konuşmak istediğini söyleyeceğim, o isterse arar seni, yardım ister. İstemezse de döndüğü zaman konuşursun onunla." Dedi ve yeniden arkasını döndü, gitti, eve girdi. Öfkeyle elimdeki fotoğrafları sıktım. Arkamı döndüm, çıkışa doğru yürüdüm, bahçeden çıktım, arabama bindim. Direksiyona vurdum birkaç defa, fotoğrafları yan koltuğa attım. Her şey bu saçma fotoğraflar yüzünden mi olmuştu? Bizim bu hâlde olmamızın sebebi bunlar mı yani? Saçmalık! Tamamen saçmalık! Mira nasıl inandı buna? Bu fotoğrafların da evliliğim gibi sahte olduğunu nasıl anlamadı? Bu kadar mı kör oldu gözleri? Nasıl inanır buna? Buna inandığı için bize böyle bir şey nasıl yapar? "Bu muydu yani sebebi? O kadar şeyi biz bu yüzden mi yaşadık? Siktiğimin birkaç fotoğrafı yüzünden mi?" Kendi kendime söylenerek telefonu yeniden elime aldım, bir kez daha aradım Mira'yı ama yine açmadı. "Aç be şu telefonu aç!" Söylenmeye devam ettim, elimi yüzüme bastırdım, gözlerimi ovaladım. Aklıma gelen şeyle bu kez de Erdem'i aradım, birkaç çalıştan sonra hemen açtı. "Neredesin oğlum sen? Niye gelmedin hâlâ?" "İşim vardı, Erdem Mira'nın annesi Özlem Hanım'ı da takip edin. Telefonlarını dinlesinler, Mira onunla iletişime geçiyor. Belki işimize yarar bir şeyler çıkar onlar konuşurken." Bunları söylerken umutluydum, çıkacağına inanıyordum. Umarım bu umudum boşa düşmez. "Tamam, şimdi söylerim yaparlar dediğini." "Gelirim ben de birazdan." Dedim ve bir kez daha nerede olduğumu sormasına izin vermeden kapattım telefonu ve düşündüm. Bir şeyler yapmam lazım, gerçekten yapmam lazım ama ne yapacağımı bilmiyorum. Ben bu kıza nasıl ulaşacağım? Nerede olabilir? Nerede saklanıyor olabilir? Doğrusu her yer olabilir. İçimden buradan uzaklaşmak gelmedi, arkama yaslandım, gözlerimi kapattım ve kendime gelmeye çalıştım. Bir şeyler yapabilmem için önce kendimi toparlamam gerekiyordu. Derin derin nefesler aldım. Önce Mira'yı bulacağım, ilk işim onu iyileştirmek olacak. Daha sonra onu bu işin içinden çekip alacağım. Her şey düzeldiğinde de alıp karşıma konuşacağım. Gururum da öfkem de umurumda değil. Benim sevgim, azaldığını iddia ettiğim sevgim bile gururumdan öfkemden çok büyük. Ben o kadını seviyorum, çok seviyorum. Hiçbir şey umrumda değil artık, unuttum gitti. Konuşacağım onunla, kimse engel olamayacak buna. Arabayı çalıştırdım, böyle durmakla elime hiçbir şey geçmezdi. Yapmam gereken her şeyi yaptım böyle düşünüyorum ama eğer hâlâ onu bulamamışsam demek ki henüz yeterince bir şeyler yapmamışım. En başından başlayacağım onu aramaya, her şeyi en başından bir bir araştıracak ve onu bulacağım diye içimden geçirirken henüz daha evin önünden uzaklaşmamıştım. Bunun için de gaza basacakken bir anda karşımda gördüğüm kişiyle durup kaldım, kaşlarımı çattım, dikkatle baktım. Simsiyah giyinmiş birisi vardı ileride, duvarın dibinde duruyor ve kendini saklıyordu. Gözlerim irileşti, eve girmeye çalışır gibi bir hâli vardı. Yüzünü göremiyor olsam da vücut hatlarından kadın olduğunu anlamam zor olmadı ve ben o kadının kim olduğunu çok iyi biliyordum. Aradığım kişi tam karşımda duruyordu, Mira kendi ayaklarıyla gelmişti bana. **** Selamlar, nasılsınız, neler yapıyorsunuz? Bölüm biraz kısa oldu. Bir haftadır evimde kalmıyorum, rahat rahat bölüm yazamıyorum. Gün içinde de bir sürü işlerim vardı, bölüm yarımdı zaten ve tamamlamak için ancak bu kadar yazabildim, üzgünüm :( Ateş'ten gelen bölümü sevdiniz mi? Sizce son sahnede gördüğü kişi Mira mıydı gerçekten? Fotoğrafların sahte olduğunu da öğrenmiş oldunuz, Ateş'te her şeyin sebebinin fotoğrafları olduğunu öğrendi. Size bundan sonra neler olacaktır? Bu konuyu Mira ile konuşur mu dersiniz? Bölümde en sevdiğiniz sahne hangisi oldu? Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz. Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨ Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫 Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡ Instagram: gizzemasllan / sucortagimofficial Twitter: gizzemasllan SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡ |
0% |