Yeni Üyelik
57.
Bölüm

56.BÖLÜM "ONU İSTİYORUM"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım <3

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.

Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥

Keyifli okumalar <3

Instagram: gizzemasllan / sucortagimofficial

****

56. BÖLÜM "ONU İSTİYORUM"

İlerideki kadına dikkatle bakmaya devam ettim. Mira olup olmadığını anlamak istedim ama kendini o kadar saklıyordu ki o mu değil mi anlamam mümkün olmadı ve durup bakmaya devam etmek yerine telaşla indim arabadan. Başını hızla bu tarafa çevirdi. Beni gördüğü an koşmaya başladı, arabanın kapısını telaşla kapattım, peşinden koştum. "Dur!" Bağırdım, o esnada çoktan ormanlık alana girmişti bile.

"Dur dedim sana!" Bir kez daha bağırdım ormanın içinde bir o tarafa bir bu tarafa koşarken, bağırmamla birlikte kız daha hızlı koştu, onunla birlikte ben de hızlandım. Yaralı omzum yüzünden koşmak zor gelirken nefesim kesildi, pes etmedim, peşinden ayrılmadım. Koşuşundan anladığım kadarıyla Mira değildi ama buna rağmen bırakmadım peşini. Zaten çok uzaklaşamadan yanına ulaştım, kolundan tuttuğum gibi durdurdum.

Derin derin nefes aldım, nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Aynı zamanda sıkı sıkı tuttum kolundan. Kurtulmaya çalıştı ama izin vermedim. Nefesimi düzenleyip başımı kaldırdım, yüzüne baktım. Maske vardı, sinirle maskeyi çekip aldım, kaşlarımı çattım. Mira değildi, bir başkasıydı. Zaten koşuşundan anlamıştım Mira olmadığını.

"Kimsin sen?" Nefes nefese sordum, kolunu çekmeye çalıştı, cevap vermedi, bu da beni öfkelendirdi.

"Kimsin sen? Neden girmeye çalışıyorsun eve?" Bağırdım, kumral kadının yüzünde mimik dahi oynamadı, sesi çıkmadı. Bununla burada uğraşamayacağımı bildiğimden kolundan çekiştirmeye başladım.

"Bırak beni! Ne istiyorsun benden ya?" Söylendi ama umurumda bile olmadı, şu an onunla vakit kaybedemezdim.

O bağırıp çağırıp kendini kurtarmaya çalışırken arabaya götürdüm, araba cip olduğundan hiç düşünmeden geniş bagajına koydum, rahat rahat otururdu burada. Kaçmaya da çalışamazdı. "Hey! Ne yapıyorsun sen? Manyak mısın? Beni..." Devam edemedi, bagajı kapattım, bagaja vurmaya başladı ama umurumda bile olmadı.

Onu bagajda bırakıp arabaya bindim, hemen çalıştırdım, gaza bastım, kendi evime doğru yola çıktım. Tüm yol boyunca bağırıp durdu, tehdit etti beni. Bunun işe yarayacağını düşünüyordu ama imkânsızdı. Benim eve ulaştığımda saat artık gecenin biri olmuştu. Arabadan indim, bahçedeki adamlardan birine "Bagajdakini çıkarın, içeriye getirin." Dedim, eve girdim, herkesin bu saatte bile burada olduğunu gördüm.

"Sonunda gelebildin!" Dedi Savaş, ona baktım.

"Hiç gelmeyeceksin zannettik." Bunu da Doğan söyledi, yanlarına gittim.

"İşim vardı!" Deyip rastgele bir yere oturdum, o sırada tüm yol duyduğum kızın sesi evin içinde yankılandı.

"Ya manyak mısınız siz? Bıraksanıza beni!" Kız bağırırken salondakilerin şaşkın gözleri beni buldu.

"Bakmayın öyle, Mira'nın dedesinin evinin önünde yakaladım, bir şeyler çıkar illa." Dediğimde Cansu araya girdi.

"Sen Mira'nın dedesinin evine mi gittin?" Gözlerimi ona çevirdim, bunda bu kadar şaşırılacak bir şey mi vardı?

"Annesiyle konuşmam gerekiyordu." Ben ona cevap verirken kızı salona getirdiler. Kız kolunu adamdan kurtardıktan sonra öfkeyle yanıma geldi.

"Ya sen manyak mısın? Ne diye tutup getirdin beni buraya?" Bağırdı, kendimi yorgun hissettiğimden ayağa kalkamadım.

"Kim olduğunu söyle!" Kaşlarını çattı.

"Sanane benim kim olduğumdan? Sen her yolda gördüğünün kolundan tutup tanışmak için buraya mı getiriyorsun?" Dişlerini sıkarak sordu.

"Evet getiriyorum, bir sıkıntı mı var?" Sordum, şaşırıp kaldı. "Ayrıca senin bana anlatacağın bir şeyler varmış gibi hissediyorum. Şimdi dinliyorum seni, dökül! O evin önünde gizli gizli ne yapıyordun?" Tabii ki de cevap vermedi. O sırada aklıma gelen şeyle Cansu'ya döndüm.

"Üstünü ara, bakalım yanında ne taşıyormuş." Söylediğim şeyle hızla ayağa kalktı, kıza doğru gitti, kız da telaşla geri adım attı.

"Sakın! Sakın bana dokunayım deme! Seni buna pişman ederim!" Dediği an Cansu onun bileğinden tuttup kendine çekti, kızın kolunu arkasına doğru götürdü, kız acıyla inledi.

"Şimdi kes sesini, bekle!" Dedi Cansu, kızın üstünü aramaya başladı, kız hareket dahi edemedi. Arkama yaslandım, diğer herkes gibi ben de merakla onları izledim. Birkaç dakika sonra kızın pantolunun cebinden tek bir kağıt çıkmıştı.

"Bir tek bu var." Dedi, ayağa kalktım, elinden aldım ve Mira'nın dedesinin evinin adresinin yazılı olduğunu gördüm, kaşlarımı çattım, gözlerimi kıza çevirdim.

"Adresi almışsın, bu da seni oraya birinin gönderdiğini gösteriyor. Kim, neden gönderdi seni oraya?" Sordum ama yine ağzını bıçak açmadı.

"Bana sakın bu kağıttan sonra tesadüfen oradaydım falan deme! Şimdi söyle hemen bana neler olduğunu! Yoksa yemin ederim bu evden çıkamazsın!" Kız kaşlarını çattı, birkaç saniye gözlerime baktıktan sonra ellerini göğsünün altında birleştirdi, az önce benim oturduğum yere oturdu ve sanki çay içmeye gelmiş gibi bir de arkasına yaslandı, benim gibi diğer herkes de şaşkındı.

"İyi o zaman yaşayalım burada hep beraber." Rahat hâlleri yüzünden öfkelendim. "Yemek yediniz mi? Acıktım da ben biraz, acaba ben de mi bir şeyler yesem?" Bakışlarımıza rağmen bunları söylemeye devam etti.

"Manyak mısın sen? Akıl sağlığın yerinde mi?" Bunu soran Cansu olurken kız omuz silkti.

"Evet, yerinde. Şimdi boş yere inkâr etmeyeceğim, çünkü doğru o eve beni birisi gönderdi ve bir şey yapmamı istedi ama ne yaparsanız yapın ağzımdan tek kelime bile alamazsınız. Beyefendi de ben konuşmadan bırakmayacağımı söylediğine göre burada kalmaya başlayacağım demektir. Ben de bir yerden başlayayım dedim fena mı olur?" Bir de alay edercesine söyledi tüm bunları, elimden geldiği kadar sakin kalmaya çalıştım.

"Sen canına mı susadın?" Diye sordum, bakışları beni buldu.

"Ne o? Öldürecek misin beni? Birine ihanet etmektense ölmeyi tercih ederim, buyur sık kafama." Ciddi ciddi söyledi tüm bunları, hiç beklemediği anda beklemediği şeyi yaptım, belimden silahımı çıkardım, ona doğrulttum, oturduğu yerde hareketlendi, korkmuş gibiydi. Demek ki göründüğü kadar cesur değilmiş.

"3 saniyen var, 3 saniye içinde bana neler olup bittiğini anlatmazsan kafana gerçekten sıkarım." Dedim, az önceki korkusu yok oldu, kaşlarını çattı.

"Sık o zaman." Yapamayacağımı biliyormuş gibi davranıyordu.

"Benimle oynama, canı yanan sen olursun! Benim sevdiğim kadın ortalarda yok, onu bulmak için elimden ne geliyorsa yaparım! Buna sen de seni o eve gönderenler de dahil!" Şaşırdı.

"Sevdiğin kadın?" Takıldığı tek nokta bu olurken, söylediğim cümleyi düşündüm gerçekten de bu hitabı kullandığımı fark ettim. Gözlerim salondakilerin üzerinde gezindi, hepsinin bana söylediğim şey yüzünden şaşkınca baktığını gördüm, umursamadım. Zaten neyin ne olduğunu çok iyi biliyorlardı, boş yere bu kadar şaşırıyorlar.

"Sen onun da kim olduğunu çok iyi biliyorsundur muhtemelen!" Dedim, dudakları yana kıvrıldı, anında yanıtladı.

"Mira Aksoylu'dan bahsediyorsun tabii ki de." Dedi ve ayağa kalktı. "Demek o sensin." Deyince bu kez benim kaşlarım çatıldı. "Ateş Demirkan." Tanıyor beni diye düşünürken bir anda gülmeye başladı, sinirlerim bozuldu.

"Komikmiş." Dedi gülmesinin arasından.

"Komik olan ne?" Sordum, kendini toparladıktan sonra konuştu.

"Söylediğin şey işte, sevdiğim kadın dedin ya hani? Komik olan tam olarak bu. Sevdiğim kadın diye bahsettiğin kadını polise şikayet etmişsin." Bu kız bunları nereden biliyordu, kimdi bu kız?

"Çok merak ediyorum gerçekten o kadını öldürdüğünü düşündüğün için mi korumak yerine şikâyet ettin onu yoksa intikam almak için mi?" Sorduğu an üzerine yürüdüm, Cansu aramıza girdi.

"Onlar sana kadınsın diye bir şey yapamıyorlar ama ben seninle eşit durumdayım. Eğer şu an tüm bunları nereden bildiğini, kim olduğunu, seni kimin gönderdiğini söylemezsen sana karşılık verecek olan ben olurum!" Cansu işe müdahale edince sessiz kaldım.

"Öyle mi? Ver o zaman karşılık, çünkü sizlere hiçbir şey anlatmayacağım." Dedi ve kalktığı yere yeniden oturdu. "Konuşturmak için bana ne yapacağınız umurumda değil, tek kelime bile etmem." Deyip bir kez daha arkasına yaslandı, ayak ayak üstüne attı ve sakin sakin oturdu.

"Sen beni delirtmek mi istiyorsun?" Diye sorduğumda başını kaldırıp bana baktı.

"Hayır, beni alıp buraya getirmemiş olsaydın delirmek üzere de olmazdın. Sonuçta kolumdan tutup beni buraya zorla getiren sen oldun." Yanına gittim, kolundan tutup kaldırdım.

"Dalga mı geçiyorsun lan sen benimle? Konuşsana! Kim gönderdi seni, amacın neydi?" Bağırdım, korksun istedim ama kız hiçbir sekilde korkmuyordu.

"Boşuna bağırıp durma, benim senden korkmam mümkün değil, korkmam. Ne kadar bağırırsan bağır umurumda olmazsın. O elindeki silahı bana doğrult istediğin kadar ama beni vurmayacağını biliyorum, bu yüzden de konuşmam."

"Nereden biliyorsun vurmayacağımı? Niye yapmayayım bunu? Çok mu önemlisin?" Sordum, omuz silkti.

"Sana hiçbir şey yapmadım, beni öldürmek için bir sebebin yok. Varsa da öldür, hayatımı kurtarmış birine ihanet edeceğime gururumla ölmeyi tercih ederim!" Kendinden fazla emindi ve gerçekten konuşmayacak gibi duruyordu.

"Senin hayatını kurtaran kim?" Diye sordum, yine cevap vermeyecek diye düşünürken bu kez beklediğim olmadı, ondan cevap alabildim.

"Mira." Kolunu bıraktım bir anda, bir adım geri gittim. Mira mı? Bu başka biri için gelmemiş miydi yani? "Mira kurtardı hayatımı, yaklaşık bir yıl önceydi, gece yolda yürürken bana saldıran bir adamdan kurtardı beni." Şaşkınca dinledim onu, onu Mira'nın göndermiş olacağı aklımın ucundan dahi geçmemişti.

"Sokakta kalıyordum ben, hayatımı kurmama yardım etti. Böyle bir kadına ihanet edeceğime ölürüm daha iyi!" Ona karşı olan tüm öfkem bir anda yok olup gitti.

"Sen Mira'nın nerede olduğunu biliyor musun?" Büyük bir umutla sordum bu soruyu, başını olumsuz anlamda salladı.

"Hayır, bilmiyorum. Hiç kimse bilmiyor onun yerini, birilerinin bilmesi de mümkün değil zaten." Ne demekti şimdi bu? "Bir şeyler yapmamızı istediğine iletişime geçiyor bizimle, ona yardım ediyoruz, ortadan kayboluyor."

"Konuştun mu bugün onunla hiç? İyi miydi?" Merakla sordum, kız bunu beklemiyor olacak ki şaşırdı, devam ettim. "Polisten kaçarken vurulmuş, yaralı olduğunu söylediler. Bir şeyler yapabilmiş mi? Yarası kötü müydü?" Üst üste sordum sorularımı ama kız cevap vermedi.

"Bak tamam seninle iyi bir karşılaşmamız olmadı, seni o evin önünde görünce karşı taraftan birileri zannettim. Mira yokken birisi ailesine zarar vermeye geldi diye düşündüm. Bu yüzden kolundan tutup seni buraya getirdim. Hem konuşturmak için hem de onları güvende tutmak için. Başka bir amacım yoktu yani." Sanırım ilk defa yaptığım şeyin nedenini hiç tanımadığın birine bu kadar açıkça açıklıyordum.

"Seni kötü birisi zannettim yani, Mira'ya yardım ettiğini bilmiyordum. Her yerde onu arıyorum, başı çok büyük belada. Onunla konuşmam, onun için bir şeyler yapmam lazım ama ben daha henüz nerede olduğunu bile bilmiyorum. Tek başınayken hiçbir şey yapamaz, aksine başına daha çok bela açar. Şimdi eğer onun yerini biliyorsan hemen bana söyle, hatta beraber gidelim." Kız biraz daha şaşırdı, bu şaşkınlıklar bile beni kızdırmaya başlamıştı artık.

"Kız yaralı diyorum sana! Kim bulur şu an ne hâldedir! Hayatını kurtaran birinin göz göre göre bir köşede tek başına ölmesine izin mi vereceksin?" Diye sordum, gözlerini kaçırdı, ikna oluyormuş gibi hissedince yaptığım şeye devam ettim.

"Mira bana çok sinirli, çünkü onu polise ihbar edenin ben olduğumu düşünüyor ama öyle bir şey yok, ben ona zarar verecek hiçbir şey yapmadım. İntikam almaya da çalışmadım! Sadece yardım etmeye çalışıyorum ona! Bana bu kadar sinirliyken kendi isteğiyle asla ortaya çıkmaz ama benim ona yardım götürmem gerekiyor iyileşmesi için. Sen akıllı bir kıza benziyorsun, Mira'nın inadından dolayı ölmesine, kendine zarar vermeye devam etmesine izin verecek değilsin değil mi?" Sakince ve elimden geldiğince ikna edici bir konuşma yaptım ve bunun etkili olduğunu fark ettim. Kız biraz yumuşamış gibiydi ama yine de konuşacak gibi durmuyordu.

"Hadi şimdi bana onun yerini söyle, yardıma gideyim. Yoksa ölecek, her şey bir yana kan kaybından ölecek kız!" İç geçirdi.

"Bilmiyorum." Dedi bir tek, hâlâ inat etmeye devam ediyordu.

"Bak..." Sözümü kesti.

"Boşuna dil dökme, gerçekten bilmiyorum! Az önce de söyledim, işi olduğunda bizi arar, ona yardım ederiz, ortadan kaybolur." Bir tek kendinden bahsetmiyor gibiydi.

"Biz derken? Siz kimsiniz? Başka birileri de mi var?" Sordum, hiç düşünmeden başını salladı.

"Evet, var ama onları da tanımıyorum. Mira bu sonuçta, onun hep arkasında birileri vardır. Ben onlardan biriyim sadece, yalnız değil yani o. Eğer gerçekten yaralıysa ona yardım edecek birileri vardır yanında, onu hiç tanımıyorsunuz. Tıpkı benim gibi yardım ettiği onlarca insan var, onlar asla Mira'yı yalnız bırakmazlar." Bunları duymak beni rahatlatırken devam etti.

"Onu merak etme yani, ne sana ne de..." Dedi ve salondakilere bakıp yeniden bana döndü. "...size hiçbir şekilde ihtiyacı yok, onun yanında olması gerekenler yanında zaten. Şimdi müsaadenizle ben artık gidiyorum, burada kalmama gerek yok. Çünkü size istediğiniz şeyi veremem, yerini bilmiyorum. Bilsem de beni öldürecek olsaydınız bile söyleyemezdim onun yerini. Siz de boşuna arayıp durmayın, kimse bulamaz onu. Yorulduğunuzla kalırsınız!" Deyip yanımdan geçti, kapıya doğru yürüdü.

Engel olmadım, olamadım. Nasıl olayım ki? Mira ondan yardım istemiştir muhtemelen, bu da yardıma ihtiyacı var demektir. Onun yardıma ihtiyacı varken ve kız bunun için gidiyorken yapamadım bunu, durduramadım onu.

"Takip etsinler kızı, Mira'nın yanına giderse haberimiz olur, Mira'nın yerini öğreniriz." Gözlerimi bunu diyen Erdem'e çevirdim.

"Hayır, bırakın gitsin kız. Kimse de takip etmesin, rahat bırakın." Şaşırdı, anlamsız bakışlar attı.

"Mira'nın yanına gidecek, Mira'nın yardıma ihtiyacı var muhtemelen ondan yardım istemiş. Kız takip edildiğini anlarsa gitmez Mira'nın yanına, yardım edemez. Bu yüzden rahat bırakın, gitsin." Dedim, ayağa kalktım.

"Ben odadayım." Deyip salondan ayrıldım, arkamdan bir şeyler söylediler ama ne dediler anlayamadım, anlamayınca da dinlemedim.

Üst kata çıktım, yatak odasına girdim, yatağın kenarına oturdum. Başımı öne eğdim, ellerimin arasına aldım. Ne yapacağım ben şimdi? Nasıl ulaşacağım bu kıza? Ulaşabilecek miyim? Bir gün elbet kendini aklayacak, ortaya çıkacak. Belki o zamana kadar sabırla beklemem gerekiyor ama ben bunu istemiyorum, ben onun yanında olmak, ona yardım etmek istiyorum.

Her şey yoluna girdiğinde değil her şey bu şekilde yolundan çıkarken yanında olmak istiyorum. Ben yanındayım, her şey bir gün geçecek ve ben o güne kadar hep senin yanında olacağım demek istiyorum ama diyemiyorum, benden bile kaçıyor. Ne zannediyor acaba? Onu şikayet ettiğimi düşündüğü için benim de karşıma çıkarsa tutup kolundan polise mi vereceğim zannediyor? Bu yüzden mi benden de kaçıyor?

Kendimi geriye attım, başımı geriye yasladım, elim istemsizce dudaklarıma gitti, dudaklarımdaki gülümsemeye engel olamadım. Sadece birkaç gece önce otel odasında olan şey aklıma geldi. Mezarlıktan çıkıp da otele gideceğini söyleyince içeceğini anlamıştım. Yanına gitmek istemiştim sadece, iki yılın ardından kokusunu solumak, ona dokunmak istemiştim. Hatırlamayacağını, içtikten sonra hiçbir şekilde aklına gelmeyeceğini çok iyi bildiğim için gitmiştim. Tam da beklediğim gibi hiçbir şey hatırlamamıştı ama o gece beklediğimden de çok şey olmuştu. Bir anda öpmüştü beni, neye uğradığımı şaşırmıştım. Tabii yaptığı onu ne kadar sevdiğimi, hâlâ kalbimde ne denli büyük bir yere sahip olduğunu, it gibi özlediğimi anlamama neden oldu.

Aptallık bu, gerçekten aptallık. Benim ona çoktan haksız yere bana bunu yaptığı için arkamı dönmem, yüzüne bakmamam, umursamam gerekiyordu ama yapamıyorum işte yapamıyorum!

"Neredesin be kızım! Neredesin!" Kendi kendime konuşurken gözlerimin kapandığını hisettim ama uyumak istemiyordum. Bir haber gelirse ya da en ufak bir şey olursa hemen haberim olsun istiyorum ama çok içtiğimden ve dün gecede uykusuz olduğumdan kendime daha fazla engel olamadım, gözlerim kapandı, uyumak istemediğim hâlde uykuya daldım.

*****

Telaşla girdim karakoldan içeriye, en son iki yıl önce gelmiştim buraya. Bir daha da önünden bile geçmemiştim, hatta burası aklıma bile gelmemişti ama şimdi yine buradayım, Mira için buradayım.

Yanlarından geçtiklerim beni tanırken aslında burayı da özlediğimi fark ettim. Polis olmayı gerçekten polislik yapmak için istememiştim. Ulaşmam gereken belgeler ve kişiler olduğu için istemiştim ama sevmiştim de. Her şeye rağmen burada olmak hoşuma gidiyordu o zamanlar, hatta iyi geldiği de oluyordu ama bitmişti işte, bitmek zorunda kalmıştı.

Tufan başkomiserin, tabii o da Mira'nın babası Sedat cezaevine girince müdür olmuştu ama adama hâlâ başkomiser diyorum, alışkanlık işte. Her neyse işte onun odasının önüne gelince kapıya birkaç defa vurdum, daha gel demesini beklemeden odasına girdim, başını kaldırdı, bana baktı, beni görünce kaşları çatıldı, hemen ayağa kalktı.

"Barış?" Sesi çok şaşkın çıktı, hâlâ bana Barış diyordu. Çünkü duyduğuma göre bazıları Ateş olayına inanmamış, Mira'nın beni tuzağa düşürüp iftira attığını düşünmüşler. Savaş böyle anlatmıştı.

"Ne işin var senin burada?" Diye sordu, eveleyip gevelemeden girdim konuya.

"Mira hakkında bir şey öğrendiniz mi?" Hızla kaşları çatıldı.

"Bunu sormak için mi geldin? Sen de biliyorsun ki..." Sözünü kestim.

"Soruşturmanın seyri hakkında en ufak bir şey söylemezsin biliyorum ama onu buna nasıl yaparsın? Bu kızın babası onu sana emanet etmedi mi? Emanete böyle mi sahip çıkıyorsun?" Öfkeyle sordum, cevap veremezken devam ettim.

"Vurmuşlar onu! Senin kızın peşinden gönderdiğin polisler vurmuşlar kızı! Daha suçlu olup olmadığı bile belli olmayan birini vurmuşlar! Sen de buna göz yumdun!" Söylediklerim onu sinirlendirdi.

"Söylediklerine dikkat et! Kimsenin onunla kişisel bir sorunu yok! Kimsenin ona kasten yaptığı hiçbir şey yok! Ben de onun suçsuz olduğuna inanıyorum ama kitapta ne yazıyorsa, yasa ne diyorsa onu uyguluyorum! Yakın arkadaşımın kızı diye, çocukluğunu biliyorum diye içinde bulunduğu durumu görmezden gelemem!" Konuşmak için dudaklarını araladım ama engel oldu.

"Mira suçlu değilse bile, ki tekrar ediyorum ben gerçekten suçsuz olduğuna inanıyorum, kaçarak tüm suçu üstlenmiş oldu! Kaçmayacaktı! Bu onun yaptığı en büyük hata oldu!" Deyince daha da sinirlendim.

"Ne yapsaydı kız? Gelip sizin onu tutuklamanızıbekleseydi? Bir yerlerde suçsuz olduğunu ispatlamak için uğraşıyordur! O içeride olsaydı onun için bunu kim yapacaktı? Şimdiden suçlu olduğuna inanmaya başlayan iş arkadaşları mı? Cezaevinde onu yaşatırlar mı zannediyorsun sen? O kız kaçarak kendini korumaya çalıştı!" Mira'nın yaptığı şeyi savundum, çünkü bana göre de kaçarak en doğru şeyi yapmıştı. Keşke ben de nerede olduğunu bilseydim çok daha iyi olacaktı ama bilmiyorum işte. Fakat yine de kaçmış olmasına hak veriyorum.

"Böylesi daha mı iyi oldu? Tüm polis teşkilatı peşinde!" O hâlâ kendi bildiğini savunmaya devam etti.

"Evet, böylesi çok daha iyi oldu! Yaralı olsa da kaçak sayılsa da tüm polis teşkilatı peşinde olsa da hiç değilse yaşıyor kız! Eğer kalmış olsaydı çoktan onu çakalların içine cezaevine atacaktınız! Biz masum olduğunu kanıtlayana kadar da üç gündür yoğun bakımda can çekişen babası gibi o da bir yerde can çekişiyor olacaktı! Ya da çoktan ölmüş olacaktı!" Mira'yı savunmaya devam ettim.

"Buraya bana bunları söylemek için mi geldin?" Diye sordu, o böyle sorunca gerçekten de gerçek konudan saptığımı fark ettim. Buraya geliş amacım Mira'yı savunup suçsuz olduğuna inandırmak değildi.

"Hayır, başka bir şey için geldim." Dediğimde başını salladı.

"İyi, söyle hadi ne söyleyeceksen. Dinliyorum seni, çok fazla vaktim yok, gideceğim." Böyle söyleyince yeniden telaşla konuşmaya başladım.

"Bu olan bitene engel ol. Benim için değil, Mira için yap bunu. Polisleri bir süre bir bahaneyle geri çek. Hiç değilse sadece bir günlüğüne yap bunu. Mira'ya bir şeyler yapması için fırsat tanı, kız biraz rahatlasın, bir şeyler yapabilsin." Söylediklerimle bakışları olabildiğince sertleşti.

"Sen ne dediğini farkında mısın? Buraya kadar bana bunu teklif etmek için mi geldin?" Öyle bir sormuştu ki bunu sanki kendisine rüşvet teklif etmiştim.

"Mira'nın şu an buna ihtiyacı var, eğer ona bu ortamı sağlarsak kendisi için bir şeyler yapabilecek. Bunu yapabilirse de zaten onu aramaya gerek kalmayacak, bir şeyler bulmuş olacak, ortaya çıkacak." Sanki çok kötü şeyler söylüyormuşum gibi bakışları biraz daha sertleşti, kabul etmeyeceğini şimdiden anlamış oldum ama yine de bir umut konuşmaya devam ettim.

"Eğer biz ona bir şekile bu fırsatı sağlarsak, Mira zaten kaçmaya devam etmeyecek. Bunu sen de çok iyi biliyorsun. Kız yaralı, yarası ciddi bir şey mi değil mi onu bile bilmiyoruz. Her geçen dakika belki de daha kötü oluyor. Geç kalmadan ona bu fırsatı verelim, her şeyi kanıtlasın ve ortaya çıksın, tedavi olsun. Bu yaralı hâliyle kendisi için böyle savaşmaya devam ederse kendine zarar verecek. Buna sen de izin vermek istemezsin ben de müsaade etmem. Bunun içinde en iyi yol bir bahaneyle polisleri geri çekmek. Eğer..." Sözümü kesti.

"Bu mümkün bile değil, sen bana ne teklif ettiğinin farkında mısın? Ben böyle bir şeyi asla kabul etmem! Sonucunda ne olacak olursa olsun kabul etmem! Eğer onunla konuşuyorsan söyle teslim olsun, o zaman bir hastanede tedavi edilebilir. O tedavisini olurken de ben onun suçsuz olduğunu kanıtlamak için elimden ne geliyorsa yaparım. Cezaevine girmesine izin vermem, girse bile orada da güvenliğini sağlarım. Benim için tek yol bu, senin de bu söylediklerini hiç duymamış olayım." Dedi ve düşünmeye bile gerek duymadan kestirip atmış oldu.

Bu kadar sevdiğini söylediği kız için hiçbir şey yapmıyordu, yaralı olması bile umrunda değildi. Hatta belki gerçekten suçlu olduğunu bile düşünüyordur. Ben Mira'nın yerini öğrenirsem ondan saklamayayım diye de bana karşı böyle davranıyordur. Artık hiç kimseye zerre güvenim kalmadı. Güvenmemek en doğrusu. Bunu bugün çok daha iyi anladım.

"Eğer başka bir konuda söyleyeceğin herhangi bir şey varsa seni dinliyorum. Yoksa da hemen bu odadan çık ve git. Çünkü bu konu hakkında tek kelime dahi edersen sen de nezareti boylarsın." Tehdit etti.

"Son kararın mı? Yardım etmeyecek misin?" Cevabı net bir şekilde verdiği hâlde umutla sordum. Çünkü şu an Mira için elimden gelen bir tek bu vardı.

"Etmeyeceğim, şimdi bu odayı terk et hemen!" Dediğinde öfkeyle baktım gözlerine ve aynı öfkeyle çıktım odadan.

Bu hâle düştüğüme inanamıyorum. Elimden hiçbir şey gelmeyip de onu bunu ikna etmeye çalıştığıma inanamıyorum. Bu zamanlar da bitecek ama. Her şey yeniden eskiye dönecek, güç benim elimde olacak, benim istediklerim olacak. İşte o zaman bugün sırt çeviren, yardım etmeyen, sadece kendini düşünen hiç kimseyi unutmayacağım.

"Ateş?" Gözlerimi sesin geldiği tarafa çevirdim, Savaş'ı gördüm, yanıma geldi.

"Ne işin var senin burada?" Ona cevap verecekken de başka bir ses araya girdi.

"Kimleri görüyorum." Gelen sesle başımı çevirdim, Taner'e baktım, kaşlarımı çattım, yanıma geldi. Başkomiser olmuştu duyduğuma göre bu kıl kuyruk herif.

"Başın sağolsun, ölen kadın senin eşinmiş. Duyunca çok şaşırdık, evli olduğunu bile bilmiyorduk." Ellerimi arkamda birleştirdim.

"Sağol." Dedim sadece, konuşmak bile sinirimi bozuyordu çünkü onunla.

"Mira için geldin herhalde, henüz yakalanmadı ama yakalanması an meselesi. Karının katili yakalanacak, bundan hiç endişen olmasın." Kaşlarımı çattım, tam da tahmin ettiğim gibi çoktan onun suçlu olduğunu kabullenmişler.

Söylediklerine karşı sessiz kalmayı tercih ederken "Mira'dan bunu hiç beklemezdim doğrusu. Eski sevgilisinin karısını öldürdü kız resmen. En beklemediğim kişiydi o benim." Karşımda onu suçlamaya devam etti.

"Kıskançlık krizine girecek birisi gibi de durmuyordu. Tabii açığa alınınca boşluğa düştü, işine bağımlı biriydi o. Elinden bu alınınca muhtemelen madem katilleri yakalayamıyorum ben katil olayım demiştir." Daha fazla onu suçlamasına dayanamadım, ona doğru bir adım attım. Savaş hızla önümde durdu, bana engel olurken Taner birkaç adım geri gitti.

"O ağzından çıkanlar kulağın duysun! Yoksa ben..." Devam edemedim, çünkü yine başka bir ses araya girdi.

"Mira?" Cansu'nun şaşkın sesiyle ve söylediği isimle hızla ona döndüm, şaşkın şaşkın bir yere baktığını gördüm, gözlerim hemen baktığı yeri bulduğunda Mira'yı gördüm, donup kaldım.

Üzerinde onu en son gördüğümde giydiği kıyafetler vardı hâlâ ama hepsi toz, çamur içinde kalmıştı. Gözlerimi yüzüne odakladım. Çok yorgun olduğunu fark ettim. Göz altları mosmor olmuştu. Dudakları kurumuş, yaraları vardı. Bize bakarken hızlı hızlı ve bir o kadar da kısa nefesler alıyordu.

"Mira?" İsmi ağzımdan istemsizce döküldü, bakışları beni buldu, gözlerindeki hayal kırıklığını fark ettim. Bu kez onun gözlerinde ne sevgi görebildim ne de sıcaklık. Soğuk bakıyordu, buz gibi soğuk.

Gözlerini bende oyalamadı, Taner'e döndü. O sırada arkasında duran Ceyhun'u gördüm. Şu an Mira'ya şaşkın şaşkın bakanların aksine gayet rahat ve mutluydu. Çünkü muhtemelen buraya geleceğini biliyordu, ilk günden beri nerede olduğunu da biliyordu.

Bu birkaç saniyelik bakışmanın ardından Taner'in emriyle birkaç polis hızla Mira'ya yaklaştı. Bunu fark ettiğim an nerede olduğumu unutup bağırdım. "Durun!" Herkes bir de bunun için şaşırdı, bana döndüler. O sırada ben bir tek Mira'ya baktım, iyi olmadığını fark ettim, gözleri kapanıyor gibiydi.

Bunu fark edince ona yaklaştım, ben daha yanına ulaşamadan düşer gibi oldu, telaşla ulaştım yanına. Kendini bıraktı, düşmesine izin vermeden yakaladım onu ama kucağıma alamadım, yaralı omzum bana engel oldu. Bir tek tutabildim onu, hatta kucağıma almak için kendimi biraz zorladım ama olmadı. Omzumdaki yaram yüzünden gücüm buna yetmedi.

"Bana bırak." Dedi birisi, başımı kaldırdım, Ceyhun'u gördüm. "Kıskançlığın sırası değil, kız iyi değil çünkü." Dediğinde bıraktım, o tuttu, kucağına aldı bir anda. İçim içimi yedi, canım çok sıkıldı ama yine de buna izin verdim. Onun da dediği gibi kıskançlığın sırası değildi, Mira iyi değildi.

Doğrudan karakolun çıkışına doğru yürüdü, hızla peşlerinden gittim. Tabii benim de peşimden Taner, Tufan müdür ve birçok kişi de geldi. Ceyhun Mira'yı arabaya bindirdiğinde kendi arabam umurumda olmadı, onu Savaş'a verip ben de onun arabasına bindim. Hem de arkaya Mira'nın yanına. Araba hareket ederken düşmesine engel olmak istedim.

"Sen biliyordun onun yerini!" Dedim öfkeyle, bir yandan Mira'yı tutarken bir yandan da öfkeyle Ceyhun'a bakıyordum.

"Tabii ki biliyordum ama sana söyleyecek hâlim yoktu. Şimdi o çıkmak istedi ortaya ve çıktı." O bunu söylerken daha da öfkelendim ama bunun hesabını ondan şimdi değil sonra soracaktım.

Gözlerimi Mira'ya çevirdim, daha önce hiç olmadığı kadar yorgun görünüyordu. "Yarası nerede?" Diye sordum, Ceyhun'un dikiz aynasından bakışları beni buldu.

"Sol omzunda." Dediği an Mira'nın üzerindeki kazağın omzunu aşağıya doğru sıyırdım, omzuna baktım, sarılı olduğunu gördüm.

"Korkma, iyi bir doktor tarafından müdahale edildi, yarası gayet iyi. Kurşun sadece sıyırmıştı zaten." Gözlerimi yeniden öfkeyle Ceyhun'a çevirdim. Onun hakkında bu kadar şey biliyor olması ve ben yanında yokken onun yanında olması gerçekten sinirimi bozmuştu.

"Niye ortaya çıktı? Suçsuz olduğunu ispatlamak için bir şeyler bulabildi mi?" Bu soruların cevabını onun biliyor olması da sinirimi bozsa da yine de merakla sormaya devam ettim.

"Onu uyandığı zaman öğrenirsin." Kaşlarımı çattım, bir de üstü kapalı cevaplar veriyordu.

"Bana bak sen..." Sözümü kesti.

"Boşuna beni tehdit etme, oradan bakınca birkaç tehdite pabuç bırakacak gibi mi görünüyorum?" Diye sorarken sesi alay dolu çıktı. "Uyandığında herkesle birlikte öğrenirsin zaten. Ayrıca kız senin önceden bilmeni isteseydi seni de yanında isterdi zaten." Ellerimi yumruk yaptım, şu anda bile içimdeki ses hâlâ bu herifi niye konuşturduğumu soruyordu bana ama sakin kalmam lazımdı.

"Dün gece sen gittikten sonra konuştum onunla, deli gibi her yerde seni arıyor dedim. Söyleyeyim yerini, gelsin yanına, belki yardım eder sana dedim." Bu kez söyledikleri ilgimi çektiği için dikkatle dinledim onu, devam etti.

"Söylediği tek şey ona güvenmiyorum demek oldu." İçimin acıdığını hisettim, kalbim sıkıştı. "Sakın ona yerimi söyleme, yapacağı ilk şey polislerle birlikte gelmek olacak dedi. Öyle bir hâlinin olmadığını anlattım ona, sana yardım edecek gibi duruyordu dedim ama güvenmedi, inanmadı." Gözlerimi sımsıkı kapattım, içimdeki acıyı bastırdım. Gözlerimi yeniden açtığımda Mira'nın solgun yüzüyle karşılaştım.

Biz onunla nasıl oldu da bu hâle geldik?

"Yani yanına gitmene engel olan ben değildim, böyle bir şey yapmak için de hiçbir sebebim yok. O istemedi seni, ben değil." Diye açıkladı, belki haklıydı ama bu ona olan öfkemin dinmesi için yeterli bir sebep değildi.

O başka bir şey demezken ben de söylediklerine karşılık hiçbir şey demedim, zaten çok geçmeden de hastaneye ulaştık, hızla arabadan indim, acil kapısına doğru bağırdım. Bağırmamla birlikte hemen sedye getirdiler, hasta bakıcılar ve hemşireler hemen başına toplandı.

Hastaneye girdik, müdahale odasına aldılar. Odanın önünde bir sağa bir sola gidip volta atarken Ceyhun benim aksime ellerini göğsünün altında birleştirmiş, duvara yaslanmış rahat rahat duruyordu.

Duruşu bile beni sinirlendirirken ileriden gelenleri gördüm, bir bunlar eksikti ama peşimizden geldiklerini zaten çok iyi biliyordum.

"Nasıl geldi karakola?" Diye sordu Tufan müdür yanımıza gelir gelmez. Bana değil de Mira'yla beraber gelen Ceyhun'a bakıyorlardı.

"Aradı beni, teslim olacağım dedi. Ben de size haber vermek istedim ama o bunu istemedi, eğer böyle bir şey yaparsam vazgeçecegini söyledi. Ben de risk aldım, yanına gittim, gerçekten teslim oldu, aldım karakola getirdim." Yalan söylediğini çok iyi biliyordum ve bildiğim tek şeyin bu oluşuna lanet ediyorum.

Mira kendisi için böyle savaşırken neden teslim oldu bir anda? Ne oldu da teslim oldu? Buldu mu bir şeyler kendisini aklamak için? Yoksa kaçmaktan sıkıldı da mı teslim oldu? Bu sorular zihnimin içinde dönüp dururken Taner konuştu.

"Bunu en başından bize söylemeliydin! Başına bir şey gelebilirdi! Ne zannediyorsun arkadaşının yanına gittiğini falan mı? Bu kız iki gün önce kadınının birini öldürdü! Sen tek başına..." Daha fazla kendime engel olamadım.

"Kes lan sen sesini!" Diye çıkıştım, dişlerimi sıkarak konuşmuştum. Bakışları hızla beni buldu.

"Bana mı dedin sen?" Bir de sordu, yanına gittim.

"Sana dedim! Kıza katil muamelesi yapmaktan vazgeç! Gamze'yi o öldürmedi! Nasıl inanırsınız lan buna? Aklınıza hiç mi tuzağa düşmüştür diye gelmiyor?" Sordum, kaşlarını çattı.

"Oğlum sen farkında mısın? Kız senin karını öldürmekle suçlanıyor! Sen hâlâ gelmiş burada onu savunuyorsun? Ne yaşıyorsun sen lan?" Açık açık alay etti benimle.

"Doğru, karım öldürüldü ve o kız benim karım olduğu hâlde Mira'nın yanındayım! Çünkü Mira öldürmedi Gamze'yi! İftira attılar kıza!" Dedim, kendimden emin bir şekilde, şaşırıp kaldılar. Gamze'yle olan evliliğimi gerçek zannediyorlardı, işin doğrusunu da onlara açıklamak gibi bir zorunluluğum yoktu.

"Sizin söylediklerinize göre ya da bizim bildiklerimize göre hareket etmiyoruz!" Gözlerimi bunu diyen Tufan müdüre çevirdim, devam etti.

"Deliller neyi gösteriyorsa ona göre hareket ediyoruz!" O bunu söylerken müdahale odasının kapısı açıldı, doktor çıktı, cevap vermek yerine doktorun yanına gittim.

"İyi mi?" Sordum, doktorun gözleri hemen beni buldu.

"Hastanın durumu gayet iyi, yarasına baktık, çok iyi durumda, iyi bakılmış." Deyince rahat bir nefes aldım, devam etti. "Yorgun düştüğü için bayılmış, verdiğimiz ilaçla daha iyi olacaktır. Hastanın bilinci şu an yerinde, odaya alınacak. Bir süre burada dinlense iyi olacak."

"Ne gerekiyorsa yapılsın, ben..." Ve yine sözüm birisi tarafından kesildi.

"Hasta suçlu, kaçma ihtimali var." Bunu diyen Taner'e döndüm, bu adam gerçekten sabrımı zorluyordu. "Gerekli tedbirleri almamız gerekiyor!" O bunu söylerken Tufan müdür araya girdi.

"Taner yeter!" Dediğinde gözlerim onu buldu, devam etti. "Kız kaçacak olsaydı teslim olmazdı." Sonunda aklı başına gelmişti de mantıklı düşünmeye başlamıştı.

"Ceyhun Bey kim?" Diye sordu doktor, kaşlarımı çattım, sesi çıkmayan Ceyhun yanımızda belirdi.

"Benim." O bunu söylerken bizimkiler gelmişti, yanımda duruyorlardı.

"Hasta sizi görmek istiyor." Duyduğum bu cümleyle tüm bedenim kasıldı, öyle bir öfke esir aldı ki beni bu hastaneyi yakıp yıkmak istedim. "Acil olduğunu söyledi." Ceyhun'un bakışları bir anlığına beni bulduktan sonra Tufan müdüre döndü, ondan onay aldı ve benim yapmayı istediğim şeyi Mira'nın isteğiyle o yaptı, Mira'nın yanına girdi.

Odanın önünde durmak istemedim, beni görmek istemiyordu ne de olsa. Bizimkilerin arasından geçerken kimsenin yüzüne bakmadan yanlarından uzaklaştım, hastaneden çıktım. Bahçeye çıkar çıkmaz başımı kaldırıp gökyüzüne baktım, derin bir nefes aldım. O sırada elim istemsizce omzuma gittim, yüzümü buruşturdum. Çok zorlamıştım ve şu an resmen sızlıyordu.

Banka doğru yürüdüm, oturdum. Başımı önüme eğdim, ellerimin arasına aldım. Sızlıyor ama bu acı şu an için umurumda bile değil. "Ateş?" Erdem'in sesini duydum ama başımı kaldırıp da hiç yüzüne bakmadım. O sırada yanıma oturduğunu fark ettim.

"Bir fırsat bulup konuşacaksın illa onunla, ona bunu senin yapmadığını anlatacaksın. Mira akıllı kızdır, doğru olana inanacaktır." Başımı kaldırıp ona baktım.

"Konuşacağım, anlatacağım ama inanır mı inammaz mı artık emin değilim. Güvenmiyor bana, bunu da açıkça söylüyor. O beni sırtımdan vurdu, yanlış anladığı bir olay yüzünden de olsa Mira beni sırtımdan vurdu. Hiç beklemediğim bir anda bana ihanet etti, arkasını döndü. Buna rağmen ben hala seviyorum onu, başına bir şey gelecek diye aklım çıkıyor." Deyip gözlerimi önüme çevirdim, devam ettim.

"O herif yanındayken, onunla konuşup ona gülerken, ona güvenirken, benden kaçıp ona sarılıp onunla ağlarken it gibi kıskanıyorum. Bu hastaneyi o herifin başına yıkmak istiyorum." Deyip sustum, üzerinde oturduğum banka yumruğumu geçirdim.

"Size de ihanet etmiş sayılır Mira." Dedim, ona döndüm, dikkatle dinliyordu beni. "Benimle beraber sizi de yakmaya çalıştı, sizin de başınızı belaya soktu. Sen istersen affetme, istersen nefret et ondan, yüzüne bakma, hakkında istediğini düşün. İstersen bana da kız, benden de nefret et, bunu yaptığım için arkanı dön ama ben onu seviyorum Erdem." Dediğimde iç geçirdi.

"Şu yerle gök şahidim olsun ki canımdan çok seviyorum. Şimdi gelse bana şimdi kabul ederim onu. Yeniden ihanet edeceğini bilsem yine de alırım hayatıma. İster aptal de ister gurursuz! Artık kimsenin ne dediği umurumda değil." Dedim, önüme döndüm ve derin bir nefes alıp bundan sonra kendi hayatıma da diğerlerinin hayatına da yön verecek olan cümleyi kurdum.

"Ben Mira'yı yeniden hayatımda istiyorum. Şu saatten sonra da bunun için elimden ne geliyorsa yapacağım."

*****

Selamlar, yine ben :) nasılsınız?

Sizce Ateşin o kadar şeyden sonra Mira'ya böyle davranıyor olması doğru mu? Kendi içinde onu bu kadar çabuk affetmesini bekliyor muydunuz?

Mira Ateş'e inanacak mı dersiniz? Onun kendisini şikayet etmediğine inanır mı?

Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz.

Bölümde ev sevdiğiniz sahne hangisi oldu?

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan / sucortagimofficial

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.

Loading...
0%