Yeni Üyelik
61.
Bölüm

60.BÖLÜM "METE SARAL"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım ♡

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim <3

Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥

Keyifli okumalar <3

Instagram: gizzemasllan / sucortagimofficial

****

60. BÖLÜM "METE SARAL"

Salona girdim, Ateş ve Erdem Adar'ın bir şeyler bilip bilmediği konusunda tartışırlarken yanlarına gittim. "Bilmeniz gereken bir şey var." Dediğim an ikisinin de gözleri beni buldu, Erdem sıkıntıyla ofladı.

"Sakın hâlâ sizden gizlediğim bir şeyler var deme Mira! Biz sana ılımlı olmaya çalıştıkça sen bizden sürekli bir şeyler saklıyorsun! Sen..." Sözünü kestim.

"Önce beni dinlesen daha iyi olmaz mı?" diye sordum, arkasına yaslandı, elini buyur dercesine kaldırdı, konuştum.

"Sakladığım hiçbir şey yok, her şeyi anlattım." Bunu söylerken bile Pars'ın da bu işin içinde olduğunu sakladığımı hatırladım ama bu kötü bir şey değildi. Bunu hemen unutarak elimdeki telefonu Ateş'e uzattım.

"Mesaj geldi." dediğimde hemen elimden aldı telefonu, dikkatle baktı ekrana, Erdem de ona doğru eğildi, gelen mesajları okudular, ikisinin de canı sıkıldı.

Telefondan başını ilk kaldıran Ateş oldu, birkaç saniyelik bakışın ardından telefonu uzattı, aldım, cebime koydum, karşılarına oturdum. İkisi de tek kelime etmedi, çünkü artık bu durum can sıkıcı bir hâl almıştı. "En sinir bozucu olanı ne biliyor musunuz?" diye sordum, ikisi de merakla bakarken devam ettim.

"Hiçbir şey bilmemek, yaşadığımız şeylerin sebebine dair hiçbir fikrimizin olmaması. Bunları neden yaşıyoruz biz? Kim bunlar? Onlarla savaşıyoruz ama niye? Ne istiyorlar bizden? Tamam kendilerini saklamaları çok normal ama neden bizimle uğraştıklarını saklamaları çok saçma." İçimden geçenleri söyledim, Ateş bir anda ayağa kalktı.

"Bunu bir an önce öğrenelim o zaman, kim olduklarını bulamasak da bizden ne istediklerini bulalım. Madem Gamze de onlarla birlikteydi bir şeyler biliyor olması gerekiyor. Odasına bakalım." dedi ve arka odaya doğru yürüdü, hızla ayağa kalktım ben de. Peşimden Erdem de kalktı, Gamze'nin odası olduğunu söyledikleri odaya gittik.

Ateş'in peşinden odaya girdim, girer girmez yerde oturmuş, oyuncaklarıyla oynayan çocuğu gördüm. Başını kaldırıp bize baktı. Bu çocuk neden hiç bu odadan çıkmıyor? Sanki evde hiç yaşamıyor. Yemek yediğini, bahçeye çıkıp oyun oynadığını, salona geldiğini falan hiç görmedim, hep bu odada.

"Annem mi geldi?" diye kalktı bir anda ayağa ve yanımıza geldi, Ateş'in gözleri beni bulurken yanından geçtim, çocuğun yanına diz çöktüm, onunla aynı boya geldim, gözlerinin içine baktım. "Gelmedi mi annem?" Çaresizce sordu, boğazım düğümlendi, sesimin düzgün çıkmasına dikkat ederek konuştum.

"Annenin işleri biraz uzamış." Yalan söyledim, gözlerinin içine bakıp da annen bir daha gelmeyecek diyemedim.

"Arayalım mı onu? Ben çok özledim." dedi, gözlerim doldu.

"Şimdi bizim biraz işimiz var bu odada, sonra ararız olur mu?" Dudaklarını büzdü, üzüldü, başını önüne eğdi, başını salladı, çaresizce kabullendi.

"Sen şimdi biraz bahçeye çıkıp orada oynar mısın? Hem belki işimiz erken biterse biz de sana katılırız." Bu fikir hoşuna gitmiş olacak ki sevindi, hemen Ateş'e baktı, ondan onay almak istedi. Ben de döndüm Ateş'e, gözlerimi belerttim, uyarıcı bir bakış attım, bu bakışla karşılaştı, Eva'ya döndü.

"Tabii katılırız, hadi sen bahçede oyna biraz. Montunu falan da giy." dediğinde küçük kız sevinçle el çırptı, montunu aldı, odadan çıktı.

O çıkarken Ateş'in gözleri yeniden beni buldu. "Ne yapacağım ben Mira? Çıkıp çocukla oyun mu oynayacağım?" Güldüm, omuz silktim.

"Oyna yani, n'olmuş?" diye sordum, kaşlarını çattı.

"Bırakın didişmeyi! Bakın etrafa!" Erdem kızdı ve hemen yanında durduğu komodinin çekmecelerini karıştırmaya başladı. Muhtemelen o kadın burada bir şey saklamıyordu ama yine de etrafa bakmakta fayda vardı. Belki de aradığımız şey bizimle aynı evde burnumuzun dibindedir.

Böyle düşünürek yatağın sağ kısmındaki komodine gittim, diz çöktüm, çekmeceleri açtım, içindekilere bakmaya başladım. O sırada Ateş de aynı şekilde sol tarafa bakmak için çöktü, çekmeceyi açtı, gözleri beni buldu. "Neymişte çocukla oyun oynayacakmışım! Sanki hiç işim gücüm yok bir oyun oynamam eksikti!" Bu konuya neden bu kadar taktı anlayamazken bana bakarken çekmecenin içinde her ne varsa çekip aldı, gözleri bende olduğundan ne aldığını fark etmedi.

Göz ucuyla elinde tuttuğu iç çamaşırlarına baktım, o hâlâ söylenmeye devam ederken kaşlarımı çattım, gözlerimi yüzüne çevirdim. Kaşlarımla elindekini gösterdim, başını çevirip elindekine baktığı an gözleri yerinden çıkacakmış gibi irileşti. Yüz ifadesi yüzünden kahkaha atmamak için kendimi tutarken Erdem'in de işi gücü bırakıp ona ve elindekine baktığını fark ettim.

Ateş'in gözleri elindeki iç çamaşırı ve benim aramda gidip geldikten hemen sonra alelacele elindekini yeniden çekmeyece bıraktı, telaşla ayağa kalktı. O esnada elini refleksle üzerine sildiğini fark ettim, gülme isteğim daha da artarken elini ensesine attı, gergince konuştu.

"Ben şey yapayım en iyisi, başka bir yere bakayım, buraya sen bak." dedi bana ve kendisine alay ederek bakan Erdem'e döndü.

"Ne bakıyorsun lan? Nereden bileyim orada onlar olduğunu? Bir anda elime geldi işte." Bir de açıklama yaptı.

"Bakmayın lan bana öyle! Hadi işinize!" dedi ve odadaki masaya gitti, onun çekmecelerine bakmaya başladı, önüme döndüm, işime devam ettim.

Bu çekmecelerden hiçbir şey çıkmadı, dolabına baktım, orada da bir şey çıkmadı. Odanın her noktasını didik didik ettik ama yok, hiçbir şey çıkmadı, elimiz boş kaldı. "Bu kızın başka bir evi yok muydu? Burada kalmadan önce nerede kalıyordu?" Sordum, Erdem bana döndü.

"Marmaris'te." deyince ayağa kalktım.

"Hadi o zaman oraya gidiyoruz." dediğim an ikisi de şaşkınca kaldılar.

"Marmaris'e?" Erdem inanmak istercesine sordu, başımı salladım.

"Evet, bir şeyler bulmamız lazım artık arkadaşlar." dedim, bu dediğime Erdem hiçbir tepki vermezken Ateş 'arkadaşlar' kelimesine takıldı, kaşlarını çattı.

"Her ihtimali değerlendirelim. Bugün gün sonunda o salonda çaresizce oturmayalım, elimizde bir şeyler olsun." dedim, Erdem ve Ateş anlık bir bakışmanın ardından ikisi de "Olur." diyerek beni onayladılar, odadan çıktım.

Salona gittim, montumu aldım, giydim. Peşimden geldiler, kendi montlarını giyerlerken Ateş çoktan havalanını aramış, özel uçuş ayarlıyordu. Oysa ben arabayla gideriz diye düşündüm ama bu çok daha iyi olmuştu. Hiç değilse birkaç saate işimiz biterdi.

O telefonla konuşurken evden çıktık, arabaya bindik. O uçağı ayarlarken Erdem de uçaktan indiğimizde orada bineceğimiz arabayı ayarlıyordu. Aynı zamanda da araba çalışmış ve havalanına doğru yola çıkmıştık. İkisinin de telefonla işi biterken Ateş "Bizimkilere de haber verin, bilsinler." dediğinde bu işi ben üstlendim, telefonumu çıkardım. Tek tek mesaj atmak yerine hepsini bir gruba aldım, tek bir mesaj yazdım.

"Biz Marmaris'e gidiyoruz, Gamze'nin evini kontrol edeceğiz, bir şeyler olduğunu düşünüyoruz, akşam detaylı konuşuruz."

Bunu yazıp gönderdikten hemen sonra telefonu cebime koydum. O sırada Ateş ve Erdem'e de mesaj geldi, benim attığım mesaj olduğunu bildiğimden aynı anda mesaj gelmiş olması bu sefer beni telaşlandırmadı.

"Ben attım, o gelmiştir." diye açıkladım, o sırada hepimize aynı anda birer mesaj geldi, telefonumu aldım, Cansu'nun yazdığını gördüm.

Cansu: Gamze'nin evi mi? Sizin orada ne işiniz var? Neden orada bir şeyler olduğunu düşünüyorsunuz ki?

Benim bugün Ateş ve Erdem'e anlattıklarımı bilmedikleri için Cansu'nun bu soruyu sorması çok normaldi.

"Konuşuruz." Yazdım ve gönderdim, telefonu yanıma bıraktım, şimdi uzun uzun anlatamayacağım onlara. Hem yüz yüze konuşmak çok daha iyi olacaktı.

"Benim aklıma takılan bir şey var." dedi Erdem, ona baktım.

"Şimdi Mira biz Gamze'den şüphelenelim diye katil gibi davrandı, biz de inandık, gerçekten bizimle uğraşan o mu değil mi anlamak istediğimiz için de gidip mezarı açtık, mezar boş çıktı." Açıkladı, dikkatle dinledim onu, Ateş'in de kulağı ondaydı.

"Mira katilin öldüğünü düşündüğü için onun gibi davrandı ama mezar boş çıktı, katilin gerçekten yaşadığı ortaya çıktı." dedi, hafifçe arkasını döndü, bana baktı.

"Peki madem mezar boş ve katil yaşıyor, bunları yapan o katil Can Güneri mi yoksa ondan alakasız birisi mi?" Sordu, bunları ben de düşünüyordum zaten ama hiç kendime mantıklı bir cevap vermemiştir. "Ayrıca katil değilse, bu uğraştığımız başka bir meseleyse mezarı boş olan katil nerede?" İşte benim de en çok merak ettiğim soru tam olarak buydu.

"Bu işte bir iş var." diye araya girdi Ateş ve devam etti. "O gün o mezardaki kokuyu hepiniz duydunuz, sizce boş bir mezardan öyle koku gelmesi normal mi?"

"Mezarlık sonuçta, toprağın altı ölülerle dolu, toprağı kazınca böyle bir koku gelmesi normal değil mi?" diye sordum ben de hemen, Erdem devam etti konuşmaya.

"Daha önce hepimiz illa bir cenazeye katılmışızdır. Ölüyü mezara koymadan önce topraktan öyle bir koku geldiğine hiç şahit olmadım." Gözlerimi yere çevirdim, ikisi de haklıydı.

"Ayrıca çok fazla böcek vardı, boş bir mezara o kadar böceğin girmiş olması normal mi? Sonuçta içine ölü girmediği sürece orası mezar değil, sıradan bir çukur yani." Bunu diyen Ateş'e de hak verdim, bunu daha önce nasıl düşünemedim ki ben? O kadar şey oldu ki o mezarlık aklıma bile gelmemişti doğrusu.

"Bir dakika." dedim ve telefonumu çıkardım, ekrandaki birkaç mesajı görmezden geldim, annemi aradım. Tahminlerimizin doğru olduğundan emin olmam lazımdı.

"Efendim kızım." Annemin söylediği ilk şey bu olurken hemen konuya girdim.

"Anneciğim benim sana çok önemli bir şey sormam gerekiyor." Ateş ve Erdem merakla bana bakıyorlardı, annemi aramama bir anlam verememiş gibiydiler ama bu sorularımızın cevabı annemdeydi. Mesleği bırakmış da olsa bir savcıydı ve birkaç kez mezar açtırdığı kararlar aldığını duymuştum.

"Tabii, dinliyorum seni." dediğinde telefonu kulağımdan indirdim, hoparlöre aldım.

"Sen daha önce bir dava için mezar açtırmıştın değil mi?" diye sordum, önce emin olmam lazımdı.

"Evet, iki defa oldu böyle bir şey de neden sordun bunu?" Gözlerimi öndekilere çevirdim, gözlerindeki anlamsızlık yok olmuştu.

"Şimdi benim bu konuda bilmem gereken bir şey var; mezar boş çıkarsa, yani sahte bir mezarsa nasıl oluyor? Sıradan bir çukur gibi değil mi? Koku olmaz, içinde çok fazla böcek olmaz." dedim ve merakla vereceği cevabı bekledim.

"Evet, içinde ölü yoksa koku da yoktur, böcek de doğal olarak olur toprakta ama tek tük, öyle fazla olmaz." dedi, o gün mezarın içi böcek doluydu ama diye geçirdim içimden.

"İçinde ölü olursa da ağır bir koku olur, böcekler talamış olur etrafı." İşte bu duymak istediğim cevaptı, hem de bu işi bilen birinden.

"Bunları neden soruyorsun Mira? Bir şey mi oldu?" Annem endişeyle sordu.

"Hayır, anne. Sadece arkadaşlarla bir şey konuşuyorduk, emin olmak için de seni aramak istedim." Arkadaş demem yine Ateş'in sinirini bozmuş gibiydi. Fakat bunu bilerek yapmıyorum ki öyle lafın gelişi söylüyorum işte.

"Mira kızım sen arkadaşlarınla oturup boş mezar dolu mezar nasıl olur onu mu konuşuyorsun?" Hâliyle sordu bunu, gülesim geldi.

"Bir cinayet hakkında konuşuyorduk anne, neyse ben seni daha sonra arayacağım, görüşürüz." dedim, ondan da cevap aldıktan sonra telefonu kapattım, öndekilere baktım.

"Tahminlerimizi de onayladığıma göre artık bir konuda anlaşabiliriz. O mezarın içinde bir ölü vardı ve biz oraya gitmeden önce başkaları tarafından açıldı, içine cansız manken koyuldu." Erdem arkasını döndü, göz göze geldik.

"Tamam bundan eminiz ama maalesef hâlâ emin olmadığımız bir şey var." dedi, merakla ona bakarken ekledi. "Bizden önce çıkardıkları ceset katile mi aitti?" Ve işte artık hayatımızda yepyeni bir soru vardı. Bir soruyu çözüyoruz ama çözüm her zaman yeni bir soru oluyordu.

"Bence katile aitti." diye fikrimi sundum ve devam ettim. "Gamze üstündeki suçlamalardan kurtulmak için eve bir kutu gönderdi, benim de aynı şeyi yaptığımı bilmeden bunu katilin tarzıyla yaptı. Tabii siz onun suçlu olduğunu düşünmediğiniz için de muhtemelen mezarı açmaya onun yanında karar verdiniz." Ben daha konuşurken Ateş araya girdi.

"Evet, biz bunu konuşurken Gamze de yanımızdaydı." deyip beni onayladı, devam ettim.

"İşte bu kadar, demek ki Gamze üzerindeki suçlamaları kaldırmak için katil gibi davrandıktan sonra siz onun öldüğünü anlamayın, yaşadığını düşünün diye mezarı boşalttı." Erdem yeniden arkasını döndü, yeniden baktı bana.

"Mira bu mantıklı değil, o bizi bu şekilde kandırmaya çalıştıysa sen de onu suçlamak için aynı şeyi yaptın, yani o da katilin yaşadığını düşünüyordu. Yaşadığını düşündüğü bir adamın mezarını niye boşaltsın?" diye sordu, omuz silktim, arkama yaslandım.

"Çünkü bana güvenmiyordu, sizin aksinize onu suçlayanın ben olduğuma inanıyordu ve haklıydı da. Bu yüzden işini sağlama aldı." dedim, sıkıntıyla ofladım. "Mezarın dolu olduğunu görüp de katilin öldüğünden Emin olunca da onun suçlayanın ben olduğumdan da emin olmuş oldu." İkisi de tepki vermedi, kendimden emin bir şekilde devam ettim.

"İşte tam da bu yüzden babama zarar verdiler, üzerime cinayet yıkmaya çalıştılar. Çünkü onlarla işbirliği yapmayıp gizlice Gamze'yi suçlamaya başladığımı, aslında onların yanında olmadığımı anladılar." deyip sinirle güldüm.

"Gördüğünüz gibi bütün taşlar yerine oturuyor, keşke Gamze ölmeseydi, ondan öğreneceğimiz çok şey vardı." dedim, bir kez daha ofladım, Erdem öfkeyle konuştu.

"O zaman o ölmeden önce anlatsaydın bize her şeyi! Kızla aynı evdeyken konuştururduk, şimdi elimizde bir tek ölüsü var." O kızınca ben de sinirlendim.

"Sanki anlatmış olsaydın bana inanacakmışsın gibi konuşma! O gün bile kolumdan tutup beni polise veriyordun!" dediğimde susup kaldı hiçbir şey diyemedi önüne döndü. "Anlatmış olsaydım her şey daha da berbat bir hâl alacaktı. Çünkü siz bana inanmayacaktınız." deyip alayla güldüm.

"Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz, boş yere bu konuyu tartışmaya gerek yok!" dedim, o sırada mesaj geldi, telefonumu elime aldım, gelen mesaja baktım.

*Doğan* grubun ismini 'Polis olanlar ve polis olmaya çalışanlar' olarak değiştirdi.

Cansu: Bir şey soracağım; salak mısın? Başka bir şey mi bulamadın?

Doğan: Mira'nın koyduğu noktadan çok daha iyi oldu bence.

Bu ve bunlar gibi onlarca mesaj vardı. Kendimi tutamayıp güldüm, muhtemelen yan yana değiller ve buna rağmen kavga ediyorlar. Hem buna hem de Doğan'ın koyduğu grup ismine gülerken Erdem konuştu.

"Bunlar da ciddiyet diye bir şey yok lan! Bayağı gevşek lan bunlar! Biz nelerle uğraşıyoruz şunların yaptığı muhabbete bak!" Bunları telefona bakarak söyleyince kime kızdığını anlamak zor olmadı.

"Kim onlar?" Ateş sordu, Erdem ona geçiştirici bir cevap verirken zaten havaalanına ulaşmıştık.

Tüm işlemlerin hallolması, uçağa binmemiz, Marmaris'e inmemiz ve Gamze'nin buradaki evine gitmemiz 3 saat falan sürmüştü sanırım. Şimdi de Gamze'nin evinde, salonun ortasında duruyorduk. Uzun zamandır kimsenin uğramadığı çok belliydi. Her yer toz içindeydi.

"Hadi durup bakmayın öyle, arayın." dedim ve salondaki çekmecelere bir bir bakmaya başladım. Ne aradığımızı ben de bilmiyorum. Sadece bulmak istiyorum. Bir görüntü olur, belge olur, fotoğraf olur ya da ne bileyim bir numara falan. Bir şeyler olsun da ne olursa olsun, hiç önemli değil. Bu belirsizlikten artık kurtulmak istiyorum.

"Sizce önemli bir şeyi evinde saklar mı?" Erdem bir yandan ararken bir yandan da bunu sordu.

"Neden saklamasın ki? Sonuçta o yaşarken kimse ondan şüphelenmiyor, onu araştırmıyordu. Rahatça evinde bir şeyler saklayabilir." Bunu söylerken çoktan başka bir yere bakmaya başlamıştım.

Erdem bana hak vermiş olacak ki cevap vermezken salonu ona bıraktım, odalara yürüdüm. Ateş'in baktığı odanın önünden geçtim, başka bir odaya girdim, yatak odası olduğunu fark ettim, burayı aramaya başladım.

Her yeri didik didik ettim, bakmadığım tek bir nokta kalmadı ama elime hiçbir şey geçmedi. Odadan çıkmadan önce bakmadığım bir yer kaldı mı diye düşündüm yine de ve o an yatağın altına bakmadığımı hatırladım, yatağa gittim.

Bazayı omzumu biraz zorlayarak kaldırdım, altına baktım. Birkaç parça eşya vardı. Yere oturdum, önce paketleri aldım elime, hepsini açıp bakmaya başladım ama içlerinde gerekli bir şey yoktu. Ta ki son paketi açana kadar. Son paketin içinden CD'ler çıktı.

"Bunlar ne şimdi?" dedim, üzerlerinde bir şey yazıyor mu diye baktım ama yazan tek şey numaralardı. 1'den 15'e kadar sıralanmıştı CD'ler. İçimden bir ses aradığın şey elinde derken hızla ayağa kalktım, bazayı kapattım, koşar adımlarla odadan çıkacakken odaya girmek üzere olan Ateş'le çarpıştım.

Birkaç adım geri gidip ondan uzaklaşırken "Sakin ol, niye acele ediyorsun?" diye sakince sordu, elimdekileri gösterdim.

"Şunlara bak." Gözlerini elime çevirdi, aldı elimdekileri, bir bir baktı.

"Önemli olabilir." dedim, bakışları beni buldu.

"Alalım bunları yanımıza, şimdi burada bakacak bir şey yok, döndüğümüzde kontrol ederiz." dedi, başımı salladım, arkamı döndüm, yerdeki poşeti aldım, Ateş'in yanına döndüm, elindekileri poşete koydum, aldım, odadan beraber çıktık.

"Salonda hiçbir şey yok." dedi Erdem, elimdekini gösterdim.

"Birkaç CD bulduk, döndüğümüzde izleyeceğiz, önemli bir şey olabilir içinde." dedim, bu onu da heyecanlandırmış gibiydi.

"Çok güzel, başka bir şey?" diye sorduğunda Ateş'e döndüm.

"İki odaya baktım, hiçbir şey yok, hatta odalar boş sayılır, aramak çok zor olmadı. Yatak odasına da Mira baktı." dediğinde Erdem, odalara doğru baktı, yeniden bize döndü.

"Üç odaya bakmışsınız ama evde dört oda var." Erdem bunu söylerken ben de arkaya döndüm, bir de tam karşıda bir oda vardı.

"Orası çocuk odası oyuncaklarla dolu içi." Ateş bu cevabı verirken ona öyle bir bakış attım ki aydınlanma yaşadı.

"Tam bir şeyler saklanacak yer." dedi ve hızla bize arkasını döndü, o odaya doğru yürüdü, koşar adımlarla peşinden gittik, çocuk odasına girdik ve hepimiz bir yere bakmaya başladık.

Çocuğun kıyafetlerinin ceplerine kadar her yere baktık. Bakmaya da devam ederken "İşte burada." dedi Ateş, hızla ona döndüm, yastık kılıfının içinden kağıtlar çıktığını gördüm.

Birkaç adımda yanına ulaştım, Erdem de gelirken o kağıtlara baktık. Banka makbuzuydu, bankadan çektiği paraların makbuzlarını saklamıştı.

"Bunu neden saklamış ki?" diye sordum, kağıtlardan birini alan Erdem onu inceledikten sonra yanıt verdi.

"Bir kerede 2 milyon çekmiş bankadan. Daha sonra 1 milyon, yarım milyon çekmiş. Bu kadına bu kadar parayı bir tek onlar gönderir. Hatta belki gelen bu paralar yüzünden aralarına girdi, bize ihanet etti." dedi Erdem, konuşmayı Ateş devraldı.

"Yani bu da demek oluyor ki hayatımıza girdiğinde bize ihanet etmiyordu, sonradan para için bu kızı yanlarına çektiler." Bu cümleye öyle bir kurdu ki sanki şu an Gamze'nin suçsuz olduğunu düşünüyor, hatta bu hoşuna gitmiş gibiydi. Tabii bu da benim sinirimi bozdu.

"Ha önce ha sonra ne farkı var ki? Bu kadın size ihanet etti!" dedim net bir dille, ikisi de bu yüzden sert çıkmış olmama şaşırdılar.

Aynı şeyi bir an benim de yaptığımı unuttum ama benimki bundan çok farklıydı.

"Duygusal davranmayın." deyip elindeki kağıtları aldım. "Parayı kimin gönderdiğini bulursak elimizde bir isim olur, Gamze'nin banka hesabına erişmeniz lazım." dedim, Erdem konuştu.

"Bankanın böyle bir bilgiyi vermesi mümkün değil, savcılık izni gerekir." dediğinde Ateş'i gösterdim.

"Kocası burada." İkisi de söylediğim şey yüzünden şaşkınca kalırlarken devam ettim. "Ölen bir kadının hakları evliyse kocasına kalır, tabii bir de çocuğuna. Gamze ölürken Ateş'le evliydi." Bu konudan bahsetmiş olmam Ateş'i rahatsız etmişti.

"Bunu kullanalım." dedim, fikir Erdem'in aklına yatmış gibiydi, hatta Ateş'in de aklına yatmıştı ama ona bu şekilde davranmam onu rahatsız ediyordu ve şu anda bunu fazlasıyla belli ediyordu. Fakat hiç umurumda değil çünkü ben doğru olan bir şeyi söyledim. Gerçekten de evliydiler.

Erdem elindeki makbuzları bir düzene sokup cebine koyarken Ateş hâlâ aynı rahatsız ifadeyle bana bakıyordu. Onun bu bakışlarını pek umursamayıp yatağın üzerinde duran pembe peluş ayıyı aldım.

"Hadi çıkalım artık buradan." dedim, zaten bakacak başka hiçbir yer kalmamıştı ve burada durmak istemedim.

"O elindekiyle mi?" Ateş sordu, elimdeki peluş ayıya baktım.

"Kızın yatağının üzerinde olduğuna göre en sevdiği oyuncağı bu olsa gerek, giderken götürelim. Biraz mutlu olur çocuk belki." dedim, Ateş bunu düşünmüş olmamın tuhaf ifadesiyle bakarken odadan çıktım.

Hiçbir yere uğramadan, bakmadan evden de çıktım. Bahçeye geçtiğimde temiz havayı soludum. İçerideki toz beni fazlasıyla rahatsız etmişti. Ateş'leri beklemeden bahçeden de çıktım, kapının önündeki arabanın yanında durdum, telefonumu çıkardım, onlarca mesaj olduğunu gördüm. Aynı mesajı birkaç kez atmaya üşenip hepsini bir grubun içine alırsam böyle olurdu işte. Merakıma yenik düşüp mesajlara dokundum, birkaç tanesini okudum.

Cansu: Tam olarak ne zaman yaşının gerektirdiği gibi davranacaksın?

Doğan: İçimdeki çocuğu öldüremeyeceksiniz.

Yazdığı şey beni güldürürken devam ettim okumaya.

Savaş: Gelmiş 30 yaşına hâlâ içindeki çocuktan bahsediyor.

Doğan: Sıfır etkisiz elemandır yalnız, biraz matematik lütfen.

Cansu: Sen de biraz biyoloji öğren de 30 yaşındaki insanın çocuk olamayacağını anla.

Doğan: Ne 30'u lan? Ben daha 26 yaşındayım! 30 yazıp da sinirimi bozmayın benim!

Daha fazla okumaya tahammül edemedim, cebime koydum telefonu. Sanırım hayatımın en büyük hatasını yapmıştım. Ben ne yazdım onlara onlar ne konuşuyorlar?

"Merhaba." Gelen sesle başımı çevirdim, bir adam gördüm ve görür görmez tanıdım onu. Kaşlarım çatılıp da gözlerimi öfke bürürken yanıma geldi.

"Hatırladınız mı beni?" Bir de sordu, hayatımın en berbat gününde yanımda olan adamı unutacağımı mı düşünüyordu?

"Mete Saral ben." dedi, birkaç adımda yanıma geldi, gözlerimin içine baktı. "Mira Aksoylu." Diye benim de ismimi söyledi, bu Gamze'nin eski kocasıydı, Tabii Gamze eski kocam yok demişti ama neyse. Karşımda şu an bana o fotoğrafları veren adam duruyordu. Yalan söyleyip beni kandıran adam. Daha doğrusu kandırmaya çalışan adam. O gün onun anlattığı hiçbir şeye inanmadım ama elime verdiği fotoğrafların öfkesini fazlasıyla yaşadım.

"Ne işin var senin burada? Sen..." Sözümü kesti.

"Lütfen önce beni dinleyin." Sinirle güldüm.

"Bana en son bunu söylediğinde hayatım birbirine girdi. Şimdi içeridekiler çıkmadan defol git buradan, yoksa seni onların elinden alamam, almam da." dedim, yanında durduğum arabanın kapısını açtım, tam binecekken konuştu.

"Öğrenmek istediğiniz her şey bende." Durdum, bu cümleden sonra nasıl gideyim ki? Gözlerimi yeniden ona çevirdim, devam etti.

"İstemediğiniz kadar bilgiye sahibim hem de." Kaşlarımı çattım, bunu söylediğine göre bunun karşılığından da bizden bir şey isteyecekti, bunu anlamak hiç de zor olmadı.

"Mira." diyerek Ateş evden çıktı, çıkar çıkmaz da Mete'yi gördü ve tam da tahmin ettiğim şey oldu adamın üzerine yürüdü.

"Senin burada ne işin var lan şerefsiz?" dedi, ellerini yumruk yaptı, o yumruğu adamın yüzüne indireceğini çok iyi bildiğim için hızla önünde durdum.

"Olay çıkmasın!" diye uyardım ama ona engel olmuş olmam onu daha da sinirlendirmiş gibiydi.

"Kızmadan önce beni bir dinleyin, pişman olmayacaksınız!" dedi, o konuşunca Ateş ona doğru bir adım daha attı kollarından sıkı sıkı tuttum.

"Sakin ol! Bana söylediklerini duymam lazım." dediğimde öfkeli gözleri beni buldu.

"Bu adamı tanımıyormuş gibi konuşma Mira! Bu herifin neler yaptığını en iyi sen biliyorsun!" Öfkelendim.

"Ne yaptı?" Sordum, kaşlarını çattı.

"Ne demek ne yaptı Mira? Bu piç sana yalan söyledi, seni kandırdı! Sen hâlâ..." Sözünü kestim.

"Benim kimseye kandığım yok, sen de bunu çok iyi biliyorsun. Şimdi durup burada seninle bunu tartışmayacağım." deyip adama döndüm.

"Sen de ne söyleyeceksen söyle defol git hemen buradan!" Adam biraz daha yaklaştı bize, Erdem o sırada ağzının içinden bir şeyler söyledi.

"Size anlatacağım çok şey var, peşinde olduğunuz adamlar ile ilgili bir sürü şey biliyorum. Hem de hiçbiri küçük değil, hepsi işinize yarayacak bilgiler. Fakat önce bir anlaşma yapacağız." Kaşlarımı çattım.

"Ne anlaşması?" Şu an sakin olan bir tek ben olduğum için soruyu da ben sordum, adam da karşısında öfkeden kuduran Ateş ve Erdem'e rağmen gayet rahat bir şekilde konuştu.

"Kızımı istiyorum sizden! Kızımı vereceksiniz bana! Ancak o zaman size her şeyi anlatırım! Yoksa şu an burada beni öldürecek olsanız bile ağzımdan tek kelime çıkmaz!" Kızım mı? Adam kızını istemekte çok haklıydı ama eğer Gamze tecavüz konusunda doğru söylediyse, hiçbir şeyde dürüst olmayıp bu konuda dürüst olduysa böyle bir adama bir çocuğu veremeyiz. Babası olsa bile veremeyiz. Böyle sapık zihniyetli pisliklerden ne baba olur ne de başka bir şey. Küçücük çocuğun hayatını mahvedemeyiz.

"Bok veririm lan sana o çocuğu! Seni burada döverek konuşturmak varken çocuk vereceğim öyle mi?" Ateş tam beklediğim tepkiyi verirken her an adama saldıracakmış gibi tetikte bekledim. Tabii bir gözüm de Erdem'deydi. O da her an saldırabilirdi adama.

"Ben o kadına hiçbir şey yapmadım! Bana iftira atıyor! Ben ona isteği dışında dokunmadım!" İki yıl önce bana söylediği şeyi yine söyledi.

"Lan bir de geçmiş karşıma konuşuyor! Ulan puşt, ben senin belanı silmez miyim şimdi?" Ateş bir anda köpürdü, adamın üzerine atıldı, yumruğunu yüzüne indirdi, adamı yere düşürdü.

Erdem hiçbir şey yapmazken ona engel olmaya çalıştım. Adama vurmasına hiçbir şekilde engel olamazken "Yeter!" Avazım çıktığı kadar bağırdım ve tüm gücümle onu adamın üzerinden aldım, geriye doğru savurdum.

"Delirdin mi sen?" Bunu bağırarak sordum, sesini çıkarmadı. "O kadın kandırdı sizi kandırdı! Belki de öldürmeye kadar gidecekti! Nereden biliyorsun adamın doğru söylemediğini?" Bağırarak sordum tüm bunları, burnundan soluyordu. Bu kadar öfkeli olması gerçekten sinirimi bozuyordu. Kimin sinirini bozmaz ki?

Öfkeyle yerdeki adama döndüm. "Sen da kalk yerden!" Ona da kızdım, bu onu affallatırken arabadan tutunup ayağa kalktı.

"Tekrar ediyorum; ben o kadına istediği dışında dokunmadım! O bana iftira attı! Gördüğüm kadarıyla da başarılı olmuş, hepiniz inanmışsınız! Gamze sizin gözünüzü boyamış!"

"Sus be!" Kızdım bir kez daha ona ve devam ettim. "Nereden bilelim yalan söylemediğini? İnandır bizi!" Adam gözlerini kapattı, uzunca bir nefes aldı, aynı zamanda burnundan akan kanı da sildi.

"Ona tecavüz etmediğimi hiçbir şekilde kanıtlayamam size, aradan yıllar geçti ama yapmadım ben öyle bir şey! Fakat bildiğim şeyler olduğunu kanıtlarım." deyince göz ucuyla Ateş'e baktım, hâlâ öfkeliydi ama ona kızmış olmam fayda etmişti, bir şey yapacak gibi durmuyordu.

"Gamze para düşkünü bir kadındı, kim parayı çok verirse ona gider. Babası yaşarken çok rahat bir hayatı vardı, milyonları vardı. Babasından sonra birkaç sene içinde tüm parayı yeyip bitirdi, elinde bir tek bu ev kaldı. Bu yüzden terk ettim onu, sevmedi sıradan bir hayat yaşamayı, lükse alışmıştı o. Benim de ona bunu verecek imkanım yoktu, çok değişmişti zaten. Bu yüzden ayrıldım ondan, hatta boşanma davasını ilk açan ben oldum." dedi, Ateş'e baktı ve devam etti.

"Barış Bey, siz öğrenecekleriniz için onun karşısına çıktığınızda sizinle evlenmek istedi çünkü sizin ona, onun da sizin paranıza ihtiyacı vardı, bana iftira attı, mağdur ayağına yattı, sizinle evlendi. Muhtemelen dünyanın en iyi en masum kadını gibi davranıyordu yanınızda." Adam bunları Ateş'e söylerken Ateş ağzını açıp da tek kelime etmedi.

"Karşı tarafa da bu yüzden geçti zaten, para için sizin hayatınıza girdi, para için de ihanet etti." Anlattı ama hâlâ yerine oturmayan taşlar vardı.

"Sen bunları nereden biliyorsun? Sen bu kadının hayatından yıllar önce çıkmadın mı? Onun karşı tarafa geçtiğini, bize ihanet ettiğini, böyle şeylerin içinde olduğumuzu nereden biliyorsun?" Haklı olarak sordum bunu, bu adamın bu kadar şeyi bilmesi normal değildi çünkü.

"Çünkü aynı şeyi ben de yaptım." dediği an şaşkınca kaldım, devam etti. "Kızımı bana vereceklerini söylediler, ben de bu yüzden hiç düşünmeden senin karşına çıktım, o fotoğrafları sana verdim, onların istediklerini anlattım." Gözlerim iri iri oldu. Her şey daha da karmaşıklaştı.

"Yalan söylüyorsun!" dedim bir anda, kaşlarını çattı.

"Yalan söylemiyorum! Ben..." Sözünü kestim.

"Gamze'nin ihanetini ilk öğrendiğimde bana o günü anlattı, senin benim yanıma geldiğin o günü. Eski kocam yok benim dedi, ilk evlendiği kişi Ateş'miş! Hem ayrıca benden istediği tek şey yeniden onun hayatına girmemdi. Gamze onlar için çalışıyorsa 2 yıl önce ayrılmamızı isteyenler, bunun uğruna seni kullananlar şimdi neden bir arada olmamızı istiyorlar ki?" dedim, aslında bunu söylediğine pek fazla inanmamıştım ama cevap vermesi gerekiyordu bana.

"Yalan!" Bunu söyleyen Ateş oldu, ona döndüm.

"Ben onunla mahkemeye bile katıldım! Boşandı bu şerefsizden! Gözlerimin önünde boşandı! Evliydi bu puştla!" Hâlâ adama küfür ediyordu.

"Gördüğünüz gibi Gamze her şeyiyle yalan bir kadın, hep böyle yaşadı, siz ona nasıl bu kadar inandınız anlamıyorum." Adam bunu söylerken sustuk, Erdem hariç.

"Sen bizim kime inanıp kime inanmadığımızı boş ver de anlatmaya devam et!" Erdem kızdı, adam göz ucuyla ona bakıp devam etti.

"Gamze'nin size anlattığı şeyleri unutun, her şeyin doğrusunu size şimdi ben anlatacağım." dedi, burnundaki kanı sildi ve anlatmaya başladı.

"Barış Bey Gamze sizinle evlendiğinde bu işin içinde değildi, sizin hayatınıza girdikten birkaç ay sonra ihanete uğradınız ama her şey şimdi ortaya çıktı." En çok sinirimi bozan şey de buydu zaten.

"Gamze onlar ne derse onu yaptı, ağzından çıkan her kelime onların sözleriydi. Sizi bir yalanın içine çekiyorlar, yalanlarla oyun kurup sizi onlarla meşgul ederken gerçek oyunu kurmak için fırsat kazanmış oluyorlar."

"Gerçek oyun?" Sordum, gözleri beni buldu.

"Size attıkları mesajlar, yaşadıklarınız hepsi birer oyun, oyunun içindesiniz. Sizi yönetmeye çalışıyorlar." dedi, Ateş'e baktı. "Özellikle de seni, tüm dertleri sensin."

"Ne diyorsun lan sen? Kim bizi yönetmeye çalışıyor? Niye özellikle ben? Ne istiyorlar benden?" Ateş sorunlarını üst üste sordu.

"Bilmiyorum ama istedikleri bir tek sensin, dertleri seninle. Diğerlerini de yani sizleri..." dedi adam, Erdem ve bana baktı, devam etti. "...sadece kullanıyorlar."

"Sen bunları nereden biliyorsun?" Yine sordum, yine bana döndü. "Onlar için tek bir işlerini halleden sıradan birisin, bana fotoğrafları getirmeni istediler ve sen de kızın için bunu yaptın, seninle de işleri bitmiş oluyor. Onlar için bu kadar sıradan olan birisi nasıl olur da bu kadar şey bilir?" Aklıma takılan tek şey şu an buydu, bu saçma geliyordu bana.

"Benimle görüşmeye bir kadın geldi." dedi, adam her soruya duraksamadan cevap veriyordu.

"30'lu yaşlarının başında bir kadın, benden bunu yapmamı isterken görüştük onunla. O gün yanımıza bir adam geldi, bu kadına bir flash bellek verdi, gizlice kulağına bir şeyler söyledi ve gitti." Tüm bu anlattıklarının benim sorumla ne ilgisi olduğunu düşünüyordum.

"O kadınla bu iş için birkaç gün görüştük, o esnada kendimi güvene almak istedim, bir şeyler bilirsem onları tehdit edebilirim dedim. Bir şekilde o flash belleğe ulaştım, içindekileri kopyaladım ve sizin istediğiniz her şey onun içinde." İşte bu beni heyecanlandırdı.

"Bize onu ver, sana kızını verelim." dedim bir anda, tamam bunu yapmayacağım ama o yapacağımı düşünebilir. Ateş ve Erdem ne yaptığımı anlamış olacaklar ki hiç müdahale etmediler.

"Sizin iyi insanlar olduğunuzu biliyorum, o flash bellekten bunu da öğrenebildim. Kötü olan siz değilsiniz, onlar. Kötülük kavramının şekil bulmuş hâliler. Bu yüzden vereceğim onu size ve bekleyeceğim, bana inanıp kızımı bana vermenizi bekleyeceğim." Adama bir anda gereksiz bir güven duymaya başlamıştım.

"Flash bellek şu anda..." dediği an yanımıza siyah bir araba durdu, ne olacağını anladım, elimi belime attım, ben daha silahımı çıkaramadan arabanın camı indi, silah gördüm, ateş edildi, başımı yere eğdim, arabanın arkasına saklandım, devam edecek diye düşünüp ben de ateş edecekken bir anda lastik sesi duydum, araba hızla uzaklaştı.

Birkaç saniye içinde olan şey yüzünden şaşkınca kalırken Erdem ve Ateş'in sesini duydum, bir şeyler konuşuyorlardı. Başımı hafifçe çevirmemle yerde gördüğüm ilk şey kan oldu, tamamen arkamı döndüm, Mete'nin yerde boylu boyunca yattığını gördüm.

"Ölme lan! Ölme!" Ateş bunu söyleyip adamın yanına gitti, Mete sırtından vurulmuştu. Adam, konuşuyor diye vurmuşlardı.

Sadece konuşuyor diye.

Bunun şokunu yaşayıp olduğum yerden kımıldayamazken Ateş "Söyle hadi! Flash bellek nerede? Söyle!" diye sordu, adam can çekişirken hem de.

"İstanbul'da." Adamın ağzından bu çıkarken, dizlerimin üstünde yanına gittim, kendini biraz daha zorlayıp devam etti.

"Evimde." Ateş adamın başını hafifçe kaldırdı, daha rahat konuşsun diye uğraştı. "Bahçe." Bunu söyledi, nefesi kesildi Mete'nin.

"İstanbul'daki evinin bahçesinde." Ateş onun kurmak istediği cümleyi kurdu, adam gözlerini kapatıp açtı ve bir kez daha kendini zorlayıp konuşmaya devam etti.

"Ağaç." Tek kelime çıkıyordu adamın ağzından ama biz gereken şeyleri söylüyordu. "Arkada ağaç var." Bu kez bir cümle kurdu, o sırada ağzından "Çınar ağacı, onun altında..." Devam edemedi ve sustu, zaten yeterince açık bir şekilde söylemişti yerini.

"Ambulans geliyor şimdi." Erdem bunu söylerken adam bir anda Ateş'i elini tuttu. "Kızım..." Ve yine nefesi kesildi, uzunca bir nefes aldı, ağzından kan geldi, onun bu hâli beni üzerken devam etti. "...sana emanet." dediği an ölümü kabullendiğini anladım.

"İyi bak ona." Gözlerim doldu, boğazımda acı bir his oluşurken ağlamak istedim.

"Ben onlara kötü hiçbir şey yapmadım." Ölürken bile aynı şeyi savunuyordu.

"Beni ona kötü anlatma." Daha fazla tutamadım kendimi, gözümden bir damla yaş aktı.

"Yalvarırım." dedi ve bir anda başı yana düştü, gözleri kapandı, elimi ağzıma bastırdım.

Ölmüştü.

İki yıl önce hayatımı şekillendiren adam gözlerimin önünde öldü.

Hem de tüm gerçekleri ortaya çıkaracak, tüm soru işaretlerini yok edecek olan şeyi bize bırakarak ölmüştü.

Bundan sonra her şey çok daha farklı olacaktı.

****

Selamlar, bir bölüm daha bitti :)

Üzgün olduğumu belirterek bundan sonra yorum ve oy sayısı yükselmediği sürece yeni bölüm gelmeyeceğini belirtmek isterim. Herhangi bir sınır belirlemiyorum, bunu sevmiyorsunuz ama bölüm atmak için bunların yükselmesini bekleyeceğimi de bilmenizi isterim.

Sizce Mete'nin bıraktığı flash bellekten gerçekten önemli şeyler çıkacak mı?

Peki ya evde buldukları CD'ler? Sizce önemli şeyler miydi?

Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz.

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%