Yeni Üyelik
64.
Bölüm

63.BÖLÜM "ANLAŞMA"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım✨

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫

Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥

Keyifli okumalar <3

Instagram: gizzemasllan

****

63. BÖLÜM "ANLAŞMA"

"Olmaz!" diye haykırdı Erdem, gözlerimi ona çevirdim, devam etti. "Ben o adamları almadan hiçbir yere gitmem!" Sinirlenmekte ve inat etmekte çok haklıydı. Hatta şu an aynı şeyi benim de yapasım geliyordu.

"Ne yapacağız lan? Ellerini kollarını sallayarak çıkıp gitmelerine izin mi vereceğiz?" Sordu, bunu ben de asla yapmam. Onlara bu kadar yaklaşmışken çekip gitmelerine izin vermeyi kabul edemem ama eğer buna izin vermezsek bulunduğumuz ev biz içinden çıkamadan patlayacak, paramparça olacağız ve öleceğiz. O zaman da hiçbir şeyin anlamı kalmayacak.

"Sakin ol Erdem," dedi Ateş, şu an aramızda en sakini o gibiydi. Öfkeli olduğu gözlerinden, davranışlarından belli oluyordu ama buna rağmen sakin kalmayı en iyi o başarıyordu.

"Biz de bunu istemiyoruz ama böyle bağırıp çağırarak, asla yapmam diyerek elimize hiçbir şey geçmeyecek. Bu yüzden sakin ol ve mantıklı düşünelim," diye devam etti Ateş. Sanırım ilk kez onu bu kadar sakin ve mantıklı görmüştüm. Şu an onun da Erdem gibi öfkeden deliye dönmüş olması gerekiyordu.

"Yapmayacağız da ne yapacağız?" diye sordu Cansu, herkes ona bakarken de devam etti. "Adamları yakalayacağız diye bizi öldürmelerine izin mi vereceğiz?" Herkese hak veren bir Mira olarak ona da hak verdim.

Öldükten sonra onları yok etmiş olmanın ne anlamı olabilir ki? Hiç.

"Cansu haklı," dedi Doğan ve nefesini sesli bir şekilde dışarıya sıkıntıyla bırakarak devam etti. "O zaman iki tarafta kaybetmiş olacak. Bizim amacımız hiçbir zaman onlarla birlikte kaybetmek olmadı. Onlar kaybederken biz bir köşede zaferimizi kutlayacaktık. Haklısınız ellerini kollarını sallayarak çıkmalarına izin veremeyiz ama ölüme bizi götürmelerine de izin veremeyiz." Ve ben Doğan'a da hak verdim. Sanırım şu an Erdem dışında buradaki herkes aynı şeyi düşünüyordu.

"Bunda hepimiz hemfikiriz zaten," diye araya girdi Savaş, bakışlarım onu bulduğunda onun da en az Ateş kadar sakin olduğunu gördüm.

"Sadece bu ikisi olmadan onları nasıl yakalayacağımızı bilmiyoruz. Bunu planladığımız an sorun ortadan kaybolacak." O bunu söylerken benim aklıma çok başka bir şey geldi ve bu erteleyemeyeceğim bir şey olmadığından hemen söze girdim.

"Şu an bizi duyuyorlar." Herkesin bakışları bir bir beni buldu. "Bunu dikkate alarak konuşun. Hem duyuyor hem de görüyorlar," diye uyardım onları.

"Mira haklı." Ateş beni onaylarken Erdem sinirle güldü. Bu kez de herkes ona döndü, devam etti.

"Olaya bak lan! Günlerdir aradığımız adamlar bastığımız yerin altındalar ama biz gidemiyoruz!" Bu gerçekten çok sinir bozucu bir durumdu, bunu düşündükçe benim de canım çok sıkılıyordu ama adamlar neredeyse her türlü tedbiri almışlar. Bu yüzden de onları köşeye sıkıştırmak isterken biz de köşeye sıkıştık ve elimizi kolumuzu bağladılar.

"Lan hadi gidemiyoruz onu anladık! Biz şu siktiğimin evinden bile çıkamıyoruz!" dedi öfkeyle ve yanındaki koltuğa tekmesini geçirdi. "Sikerim lan ben böyle işi!" O öfkesini rahat rahat yaşamaya devam ederken biz de sessiz sessiz onu izledik, elimizden başka hiçbir şey gelmiyordu çünkü.

"Erdem sakin ol!" Bu kez bunu söyleyen Cansu oldu ve o an anladım onun da kontrolü kaybedip öfkesini yaşamaya başladığını. Çünkü ilk defa onu bu kadar sinirli görmüştüm. Genelde işin sonunda ölme ihtimaliniz olsa bile o her şeyi şakaya vuran, alaya alan kişi olurdu. O bile şu an bunu yapamıyorsa diğerlerini yapmasını beklemek pek de mantıklı değildi.

"İsyan etmenin hiç kimseye faydası yok şu an! Mantıklı düşünmemiz ve bir şeyler bulmamız gerekiyor!" Cansu kızmaya devam ederken Erdem'in masaya bıraktığı telsizden ses geldi.

"Sniper 5 konuşuyor," diye resmi bir şekilde konuşmaya girdi ve daha farklı bir şekilde devam etti. "Lan niye çıkmadığınız hâlâ? Yardım lazım mı?" Kaşlarımı çattım, bunun onların yanında çalışan bir adam olmadığını anlamam zor olmadı, öyle birisi olsaydı şu an onlara 'Lan' diye hitap ediyor olamazdı.

"Sorun mu var içeride? Bulamadınız mı piçleri hâlâ? Girelim mi?" diye sormaya devam etti adam, onun kim olduğunu merak ederken Ateş masaya doğru gitti, telsizi aldı, konuştu.

"Sorun yok! Kimse içeriye girmesin! Tek bir kişi bile içeriye girmesin!" dedi, adamları korumaya çalıştığını anladım. Çünkü tek bir kişinin girmesi demek onun da bizimle burada esir kalması demekti.

"Duydunuz mu beni? Kimse içeriye girmesin!" Ateş uyarmaya devam etti, gözlerimi Erdem'e çevirdim, öfkeyle etrafa bakınırken bir anda gözleri beni buldu, bakışlarımız kesişti.

Birkaç saniyelik bakışın ardından gözlerini mahcubiyet ve utanç esir aldı, bakışlarını kaçırdı, başka yerlere bakmaya başladı. Hâlâ evde olan şeyin utancını yaşadığını ve bu yüzden mahcup olduğunu anlamam zor olmadı. Eğer buradan sağ salim kurtulmayı başarırsak ilk işim onu yalnız yakalamak ve bu mahcubiyetin devam etmesini istemediğimi söylemek olacaktı. Böyle devam etmesini istemiyorum çünkü.

"Neden söylemedin içeride köşeye sıkıştık diye?" Savaş sordu, Ateş yanımıza gelirken cevapladı.

"Bilmemeleri çok daha iyi." O cevap verirken Erdem bir anda araya girdi.

"Alalım elimize bir kazma kürek buradan girelim içeriye. Kazıp girelim." Bu durumda bile bu fikir yüzünden gülesim geldi, gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Öfkeden saçmalamaya başlamıştı.

"Oğlum sen iyi misin? Bir şey içip mi geldin buraya? Kazıp girmek ne? Bunu fark edip bir şeyler yapmayacaklar mı zannediyorsun?" Ateş sabır dilercesine bu cümleyi kurarken Cansu araya girdi.

"Yapacakları ilk şey biz daha yanlarına ulaşamadan evi havaya uçurmak olacak." Cansu alay edercesine bunu söylerken Erdem hemen ona döndü.

"Bizimki cansa onlarki de can, kolay kolay kendilerini öldürebileceklerini mi düşünüyorsunuz? Son ana kadar direnecekler ve evi patlatmayacaklar. Son anın hangi an olduğuna karar veren biz olursak eğer onlar evi havaya uçurmadan yakalamış oluruz," dedi, söyledikleri mantıken doğru geliyor olsa da yanlış olduğu bariz belliydi.

"Ben zaten bombaya falan da inanmıyorum! Yalan söylüyor bu piçler! Kendilerini bulamayacağımızdan o kadar eminlerdi ki tedbir falan almış olamazlar! Muhtemelen bomba falan yok burada! O piçler kendilerini korumak için yalan söylüyorlar." Gözlerimi önüme çevirdim, sıkıntıyla ofladım. Aslında bunu ben de düşünüyorum. Fakat böyle bir şeyden emin olamayız ki.

"Ben de düşünüyorum bunu." Benim içimden geçirdiğim şeyi Ateş dile getirdi, Erdem'in yanına gitti ve karşısında durdu. "Fakat bunu göze alamayız. Sinir bozucu bir durum, en çok da benim sinirim bozuluyor ama sakin olmak zorundayız." Bu durumu biraz yadırgadım. Şu an aşırı öfkeli olması gereken Ateş, onu sakinleştirmesi gerekenin de Erdem olması gerekiyordu ama şu an durum tam tersiydi.

"Daha sadece birkaç gün önce bana söylediğin şeyi hatırla Ateş," dedi Erdem ve Ateş'in gözlerinin içine bakarak devam etti. "Risk almamak korkakların işidir. Kazanmak istiyorsan cesur olacak ve risk alacaksın dedin. Bunu diyen adam şimdi bana sakin ol diyemez! Girip o adamları alalım oradan!" Gözlerimi kapattım, sıkıntıyla ofladım ve ellerimi göğsümün altında birleştirdim, koltuğa yaslandım.

"Eğer ölecek olan bir ben olsaydım emin ol o riski almaktan hiç çekinmezdim. Tek bir hatada ölen sadece ne sen olacaksın ne de ben olacağım! Bak arkamdakilere, hepsi benim yüzümden buradalar!" Ateş'in söyledikleri Erdem'i biraz olsun sakinleştirirken Doğan onların yanına gitti.

"O ne demek lan? Mecbur olduğumuz için mi yapıyoruz biz bunları? Benim yüzümden buradalar ne demek?" Doğan Ateş'in söylediği şeye kızarken Savaş da onların yanına gitti.

"Bir daha böyle bir şey çıkmasın o ağzından! Bu zamana kadar hep bir aradaydık, bu hepimizin meselesiydi! Şimdi işler kötü gidince mi bir senin meselen oldu?" Savaş da kızdı, Cansu araya girdi.

"Vallahi ölmeye hiç niyetim yok bu gencecik yaşımda ama sizinle ölüme de varım. Sonuna kadar gidelim, bu pisliklerin buradan çıkmasına izin vermeyelim!" Ve o da onların yanına gitti, destek oldu, bir anda herkesin gözleri beni buldu, benim de bir şeyler söylememi bekler gibiydi.

Ağır adımlarla yanlarına gittim, bir kez daha ellerimi göğsümün altında birleştirdim, arkama yaslandım.

"Ölüm sırası oluşturulmuş, ilk sırada ben yer alıyordum," dedim, söylediğim şeylere anlam veremediler, tuhaf tuhaf baktılar.

"İlk sıra bana ait yani, bu hikâyenin başrolü ben oluyorum," dedikten sonra Ateş'in gözlerinin içine bakarak devam ettim cümleme.

"Sen hayırdır? Benden rol çalmaya mı çalışıyorsun? Bu hepimizin meselesi." Ben de ona destek oldum, dudakları yana kıvrıldı, keyfi yerine geldi. Diğerlerinin desteğinin yanında bir tek benim desteğim keyfini yerine getirdi, bu da içten içe hoşuma gitti.

"Demek ki herkesin risk alıp ölmeye niyeti var, giriyoruz!" diyen Erdem'e döndüm, benimle birlikte diğer herkes de ona döndü, korku dolu bakışlar attılar, yüzünde muzip bir ifade oluştu Erdem'in.

"Korkmayın, bu kez şakaydı," dedi yanımızdan uzaklaştı. "Madem mantıklı olacaksınız, hadi o zaman mantıklı mantıklı düşünün ve bir şeyler bulun. Yoksa ben burada delireceğim!" derken salonun ortasında sağa sola volta atmaya başlamıştı. O sırada Ateş'in telefonu bir kez daha çaldı, hemen yanına gittim, çıkardığı telefonun ekranına baktım, yine yabancı numaranın aradığını gördüm.

"Yine arıyorlar," dediğim an Erdem de yanımıza geldi, Ateş hemen aramaya yanıt verdi, sesi hoparlöre verdi.

"Ateş Demirkan," dedi, ses kendini Yarasa diye tanıtan adama aitti. "Mira Aksoylu." İsmim söylendi, kaşlarımı çattım. "Erdem Karahan," diye devam etti, tek kaşımı kaldırdım. Niye ismimizi sayıyor şimdi bu manyak?

"Doğan Karahan, Cansu Karadağ ve Savaş Akbeyli." Hepimizin ismini bir bir saydı, sabırla konuyu nereye bağlayacağını bekledim.

"Ve aranızda olmayan fakat sürekli arkanızda olan Pars Atakan Karahan." Gözlerimi kapattım, sıkıntıyla ofladım, bunu da mı biliyorlardı?

"Abim ne alaka lan? Onu niye karıştırıyorsun bu işe?" Doğan öfkeyle sordu. "Senin gibi bir piçin ağzından ismini duysaydı bunu kendine yediremeyip kafana sıkardı lan o senin! Bu yüzden dikkat et, her an kafana Pars Bey tarafından kurşun yiyebilirsin." Doğan abisinin isminin geçmesine fazlasıyla öfkelenip hemen onu savunmaya geçerken Yarasa devam etti.

"Onu bu işe karıştıran ben değilim Doğan, onu bu işe karıştıran abinin tabiriyle Sarışın oldu." Adamın bunu söylemesiyle birlikte herkesin gözü aramızdaki tek sarışın olan beni buldu.

"Sarışın'ın sizden sakladığı çok şey var, hep de olacak. Siz hâlâ birbirinize destek olmaya devam mı edeceksiniz? Sizin bir arada olmanız mümkün değil, hepiniz birbirinize yalan söylüyorsunuz." Yarasa bunları söylerken herkes bana öfkeyle bakıyordu ama ben onlara bakamadım, bakışlarımı kaçırdım, yere baktım.

"Siz şimdi de bu konuyu tartışın, daha ortaya çıkacak olan son sırrınız var. Madem bizim elimizi kolumuzu sallayarak çıkıp gitmemize izin vermeyeceksiniz, ölmeden önceki son anlarımızda her şeyi öğrenelim," dedi ve arama sonlandı, başımı kaldırıp yüzlerine bakamazken ilk soru Erdem'den geldi.

"Sence de bize bir şeyler açıklaman gerekmiyor mu?" Bu soruyla mecburen kaldırdım başımı, onlara baktım, hepsinin çok öfkeli olduğunu fark ettim.

"Abimi nasıl bu işe soktun Mira?" diyen Doğan'a döndüm, aramızdaki en sakin kişi şu an o idi.

"Ben..." deyip sustum, nasıl devam edeceğimi, kendimi nasıl savunacağımı bilemedim. "Mevburdum," diyebildim bir tek, Erdem'in bakışları daha da sertleşti.

"Ne demek mecburdum Mira? Lan senin benim abimle ne işin olabilir? Biz günlerdir adam bir şey anlamasın diye bir tarafımızı yırtıyoruz! Sen gidip anlattın mı her şeyi?" Ben daha Erdem'e cevap verecekken Doğan devam etti.

"Bize haber vermeden nasıl abime anlatırsın? Olanları nasıl anlatırsın ona?" Bu kez de ona döndüm, ona cevap vermek istedim ama bu kez de Erdem izin vermedi, öfkeyle sormaya devam etti.

"Abimin bilmemesi gerekiyordu! Biz..." Ve onun sözünü Ateş kesti.

"Tamak susun!" Çıkıştı, Erdem ve Doğan ona döndü, devam etti. "Üstüne gitmeyin kızın! Duymadınız mı? Mecburdum dedi." Onun bana destek çıkması biraz olsun kendime olan güvenimi yerine getirdi.

"Şu an bunu tartışmanın sırası değil! Farkında değil misiniz adamlar bizi birbirimize düşürmeye çalışıyorlar! Siz de düşüyorsunuz bu numaraya!" Ateş uyardı, daha çok konuyu kapatmaya çalışıyor gibiydi.

"Ateş haklı, adamlar resmen bizi oyalamaya çalışıyorlar!" diyerek Savaş birkaç adımda yanımıza geldi ve konuşmaya devam etti.

"Muhtemelen bir şey planlıyorlar, bizi birbirimize düşürecek, asıl konudan uzaklaştıracaklar ve hazırlıksız yakalayacaklar. Şimdi bırakın abiyi falan asıl konuya odaklanın!" Onun söylediği şeyle Doğan ve Erdem üzerime gelmeyi bırakmışlardı.

"Odaklansak ne olacak lan? Elimize ne geçecek? Adamlar aşağıda lan aşağıda! Yanlarına gidemiyoruz!" Erdem bunu söyledi, ofladım.

Bu adam bugün normal değildi, tamam normal bir durumda değiliz ama bu kadar öfkeli olması da normal değil. Başka bir şeye de sinirinin bozulmuş olması gerekiyor.

Onlar kendi aralarında ne olmuş olabileceğini konuşurlarken ben başımı öne eğdim, onlarla konuşmak yerine düşündüm. Bizi oyalayarak ellerine ne geçebilirdi? Neden vakit kazanmak istiyor olabilirler? Erdem'in söyledikleri zihnimin içinde dönüp durdu. Belki de gerçekten bomba falan yoktur ve bize saldırmak için fırsat kolluyorlardır. Yardım çağırmış bile olabilirler. Sonuçta ellerinde telefon var, dışarısıyla rahatlıkla iletişime geçebilirler.

Düşündüğüm şeylerle hızla yerdeki başımı kaldırdım, hâlâ aynı konuyu tartışmaya devam edenlere bakarak "Bize saldıracak olabilirler," dedim, tüm dikkati kendi üzerime çektim ve konuşmaya devam ettim.

"Bizi oyalamalarının sebebi belki de budur, bizi birbirimize düşürüp vakit kaybettirecekler, o sırada onlar için yardım gelecek, bize saldıracak ve kim olduklarını ortaya çıkarmadan buradan kaçıp gidecekler." Bunları tamamen kendimden emin bir şekilde söyledim.

"Pars'ın konusunu alakasız bir şekilde açmalarının başka bir nedeni olamaz, canlarının derdine düşmeleri gerekirken biz birbirimize düşürmenin derdinde olamazlar," dedim, hemen Cansu araya girdi.

"Mira haklı, hatta belki de başka bir çıkış vardır." Gözlerim onu buldu, tabii bu da bir ihtimaldi. "Başka bir yere açılan kapı gibi bir şey vardır. Bomba yalanıyla bizi burada tutacaklar, dışarıya çıkmamıza izin vermeyecekler ve o sırada bir şey yapacak ve buradan çıkacaklar. Belki de diğer kapıyı açmaya çalışıyorlardır." Cansu'nun söyledikleri aklıma yatarken Ateş konuştu.

"Mira gerçekten de haklı, bizi oyalamak istemelerinin nedeni bu olabilir ama başka bir kapı mümkün değil. Başka bir kapı olsa bile orayı kullanmayı düşündüklerini hiç zannetmiyorum. O kapı en fazla bahçeye açılacak, dışarıdaki adamlarımızı biliyorlar, biz içeride tutsalar da dışarıda onları görebilecek onlarca kişi var," diyerek hemen cansu'nun fikrini çürüttü.

"Bu adamlardan her şey beklenir Ateş." Ve bu cümleyle konuya Savaş da dahil oldu. "Kapının bahçeye açıldığından nasıl emin olacağız? Yukarıdaki adam aşağıda bir oda değil ev var dedi, yerin altına ev inşa eden adamlardan bahsediyoruz. Yol da inşa etmiş olabilirler. Belki de Cansu'nun bahsettiği kapı kilometrelerce ötedeki başka bir evde açılıyordur. Biz burada oyalanırken de adamlar adamlar o yolu kaçırıyorlardır." Gözlerimi kapattım, nefesimi sesli bir şekilde dışarıya verdim. Herkesin haklı olmasından ve her haklı cümlenin başka bir haklı cümleyi çürütmesinden nefret ediyorum.

"Lan siz hepiniz niye haklısınız?" Sonunda Erdem konuya müdahale edebildi. Benim söylemek istediğim şeyi o dile getirdi ve devam da etti.

"Kim ağzını açsa haklı, tamam anladık beyin fırtınası yapıyoruz ama o fırtına bizi saçma sapan bir yere götürüyor." O konuşurken duyduğum gülme sesiyle başlamış çevirdim, Cansu'ya baktım.

"Kusura bakmayın ama sinirim bozuldu," dedi ve gülmeye devam etti, bir an için benim de gülesim geldi ama her zamanki gibi kendime engel olmayı başarabildim.

"Çok sinir bozucu bir durum," diye ekledi, sinirli olduğunu belli edecek bir şekilde gülüyordu.

"Aynen öyle," dedi Savaş ve ellerini iki yana açarak konuştu. "Başka haklı diyeceğimiz bir fikir var mı ortada? Bence herkesin aklından geçirdiğini söylemesi gerekiyor artık." Gözlerim bizimkilerin arasında gezindi, şu an herkesin hâlâ söyleyecek bir şeyleri olduğunu fakat bunu dile getiremediklerini düşünmeye başlamıştım.

"Benim de bir fikrim var, madem herkese hak veriyorsunuz bana da verin," diyen Erdem'e baktım, ne söyleyeceğini az çok tahmin edebiliyordum. Hatta az çok değil bayağı tahmin ediyorum.

"Söyle Erdem," dedi Ateş, sesi sabır dilercesine çıkarken Erdem hemen konuşmaya başladı.

"Ben..." deyip elini kaldırdı ve bir türlü içine giremediğimiz dolabı göstererek devam etti. "...oraya gireyim, siz de evden çıkın. Baktınız patlama falan yok siz de peşimden gelin." Göz devirdim, planı bu muydu yani?

"Ya patlarsa?" diye sordu Doğan, Erdem hemen ona dönerek cevap verdi.

"O zaman ölmüş olurum ama o piçler de benimle birlikte ölmüş olur." Gözlerimi kapattım, elimi alnıma vurdum, bu gerçekten bir şeyler içmiş gelmiş gibiydi. Normalde bu kadar saçmalayan biri değil çünkü.

"Sen beni delirtmek mi istiyorsun?" diye sordu Ateş ve yanına gidip devam etti. "Eğer ölmeye bu kadar meraklıysan buradan kurtulduğumuz zaman söyle ben seni evde öldürürüm. Zevkle yaparım bunu, hele ki bu geceden sonra daha da büyük bir zevkle yaparım." Ateş'in açtığı konuyla gerildim, unutmuşken ne diye girmişti ki şimdi bu konuya?

"O ne demek şimdi? Senin Erdem'i öldürebileceğin ne olmuş olabilir ki?" diye sordu Doğan. Şu an sanki hiç sorunumuz yokmuş gibi, bombayla inşa edilmiş bir evin içinde değilmişiz de her şey yolundaymış, çok sıradanmış gibi resmen bunu konuşuyorlardı.

"Bu konuyu kapatabilir miyiz?" Dayanamayıp müdahale ettim. "Şu an bu gece olan şeyden daha önemli bir konumuz var farkındasınız değil mi?" diye de sordum, Erdem Ateş rahatsız olduğumu çok iyi anlarlarken diğerleri anlamsız bakışlar atmaya devam ettiler.

"Ama ben çok merak ederim," dedi Cansu, konunun ne denli özel olduğunu bilmedikleri için üstelemeleri çok normaldi. Normal olmayan Ateş'in bunun şu an dile getirmiş olmasıydı.

İnsan bir beni düşünür değil mi?

"Tamam kapat konuyu!" dedi Ateş sanki konuyu kendisi açmamış gibi ve devam etti. "Ayrıca bu konuda da yapılacak pek bir şey yok zaten, tek bir şey var." Fazlasıyla meraklandım ve devam etmesini bekledim.

"Neymiş o?" diye sordu Cansu, Ateş'in ona cevap vermesini bekledim, beklediğim şeyi yapmadı.

"Bizi duyduğunuzu biliyorum," dedi, adamlarla konuşmaya başladı. "Yeniden arayın, konuşup anlaşalım." Kaşlarımı çattım, konuşup anlaşmak mı? Gerçekten anlaşma yoluna mı gidecekti? Bu da demek oluyor ki adamları bırakmayı kabul etmişti ama bunun karşılığında da bir şey isteyecek olması gerekiyordu. Bir anlaşma yapılıyorsa iki tarafında kazanması lazım sonuçta.

"Bize de anlatacak mısın?" Erdem sordu, Ateş ona döndü.

"Bekleyin ve görün." Ateş'in cevabı Erdem'in bakışlarının sertleşmesine neden oldu.

"Bana sakın onları bırakmayı kabul edeceğimizi söyleme! Ben böyle bir anlaşma da yokum! Adamların buradan ellerini kollarını sallayarak çıkıp gitmelerine izin vermem!" Erdem tavrını ortaya koydu. Fakat şu an Ateş onu dinliyor gibi değildi. Kendi bildiğini yapacağı besbelliydi ve ben o bildiğinin ne olduğunu fazlasıyla merak ediyorum.

Ateş'in telefonun çalmasıyla adamların gerçekten bizi duyduklarından emin oldum. Ateş telefonu açtı, sesi dışarıya verdi, bizimle konuşan adamın sesini duydum.

"Dinliyoruz sizi, patron da duyuyor." Arkamdaki koltuğa yaslandım, ellerimi göğsümün altında birleştirdim ve şu anlaşmanın ne olduğunu öğrenmek için sabırla bekledim.

"Güzel, bir teklifim var," dedi Ateş, her geçen dakika merakım daha da artıyordu.

"Dinliyoruz." Yineledi adam, Ateş'in gözleri hepimizin üzerinde gezindi, bizi korumaya çalıştığı gözlerindeki ifadeden belli oluyordu. Muhtemelen şu an adamlar umurunda değildi, tek derdi tek birimiz bile ölmeden bizi buradan çıkarmaktı.

"Buradan çıkmanıza izin vereceğiz." Ateş'in ağzından bu cümle çıkmasıyla beraber Erdem yanında durduğu koltuğa öfkeyle geçirdi yumruğunu. Bu fikir hiç hoşuna gitmemişti.

"Fakat tek bir şartla." Tam da tahmin ettiğim gibi devam etti cümle. Tıpkı diğerleri de benim gibi Ateş'in iki dudağının arasından çıkacak olan cümleleri beklerken Ateş devam etti. "Yüzünüzü göreceğiz." Tek kaşımı kaldırdım.

"Patron dediğin kişinin de sizin de yüzünüzü göreceğiz, isimlerinizi söyleyeceksiniz, bizimle ne derdiniz olduğunu anlatacaksınız. Sonra da buradan çıkıp gideceksiniz, savaş eşit şartlarda devam edecek, biz de sizin kim olduğunuzu bileceğiz." Dudaklarım yana kıvrıldı, işte bu mükemmel bir fikirdi.

Bence duruma uyan bir anlaşma olacaktı.

"Ben de hazırım benimle birlikte olanlar da ölmeye hazır. Siz zaten bizi öldürmeyecek misiniz zamanı geldiğinde? Bunu bizzat sen söylemedin mi bize? Ha bugün ha yarın bizim için hiç fark etmez. Sizi buradan hiçbir şey öğrenmeden göndermek yerine ölürüm daha iyi. Hiç değilse avlanarak ölmek yerine sizinle savaşırken ölmüş o olurum. Diğerleri de benim gibi düşünüyorlar, bundan emin olabilirsiniz." Ateş'in yanına doğru yürüdüm, doğrusu bu kadar mantıklı şeyler duymayı beklemiyordum ama o şu an o bu durumda yapabileceği en mantıklı şeyi yapmıştı.

"Şimdi sadece on dakikanız var, on dakika içinde kararınızı verin. Ya o delikten kendi isteğinizle çıkın, sizi tanıyalım, derdinizi öğrenelim, çıkın gidin buradan. Ya da orada kalmaya devam edin, biz gelelim yanınıza. Gerçekten bomba var mı yok mu öğrenelim." Keyfim fazlasıyla yerine geldi, onlar buradan gidecek olsa da buna izin verecek olsak da bir şeyler öğrenecektik.

Kim olduklarını ve dertlerini öğrendikten sonra onları yeniden bulmamız çok kolay olacak.

"Patron düşüneceğini söylüyor," dedi ve telefon kapandı. Ateş de gayet sakin bir şekilde telefonu cebine koydu, ardından ellerini de cebine koydu, bakışları bizi buldu.

"Duydunuz, bekleyeceğiz," deyip salona doğru yürüdü, koltuğa oturdu ve erkeksi bir tavırla ayak ayak üstüne attı.

"Plan bu mu Ateş?" Erdem sordu, Ateş başını salladı.

"Bu Erdem, daha mantıklı bir fikri olan varsa buyursun söylesin, değiştirip onu yapalım," dedi, tek tek hepimize baktı ve hiçbirimiz konuşmayınca da arkasına yaslandı.

"Kimse konuşmadığına göre benim teklif üzerinden devam edeceğiz. Şimdi geçin oturun ve gelecek olan cevabı bekleyin," dediğinde ilk oturan Erdem oldu.

"İnşallah kabul etmezler." Ona baktım, kaşlarımı çattım, devam etti. "Kabul etmesinler ki içeriye girebilelim. Çünkü ben adımın Erdem olduğu kadar eminim ki bu evde bomba falan yok! O beyinlerini siktiğim heriflerini boş yere bırakacağız! Onlar çıkıp gittikten sonra anlayacaksınız siz de bunu! Fakat beni dinleyen yok ki! Resmen hesaba alınmıyorum burada!" O söylenmeye devam ederken bulduğum ilk yere oturdum, arkama yaslandım ve sıkıntıyla ofladım, onun söylenmesini dinlemeye başladım.

"Kabul edecekler kardeşim, kabul edecekler," diyen Doğan karşıma oturdu. "Başka şansları yok, köşeye sıkışan bir tek biz değiliz, onlar da köşeye sıkıştılar. Buradan kurtulmak için başka şansları yok." O konuşurken Savaş ve Cansu da oturdular bir yerlere.

"Sikerim lan böyle işi!" Erdem küfür etmeye devam etti. Şu an herhangi birimizden küçücük bir destek alsa soluğu o dolabın yanında alır, tek bir saniye bile olsun düşünmez, içine girerdi. O zaman da ya hep beraber ölürdük ya da bir oyunun içinde olduğumuzu öğrenirdik.

"Lan sen ölmeye niye bu kadar meraklısın?" Ateş sordu, Erdem ona cevap vermedi.

Sahiden ne olmuştu bu adama? Niye ölüme yürümeye bu kadar meraklıydı. Normalde böyle birisi değildi o. Hatta aramızda en mantıklı davranan hep o olur ve soğuk kanlılığımı korurdu ama şimdi deli cesaretiyle hareket ediyordu.

"Üç dakika oldu," dedi Cansu, saate baktım ve 05:38 olduğunu gördüm. 05:45'te Ateş'in verdiği süre dolacaktı.

"Ben adamın karşımıza çıkacağını hiç zannetmiyorum," diyen Savaş'a baktım, devam etti. "Ya karşımıza başka birini çıkarırsa?" Gözlerimi önüme çevirdim, sıkıntıyla ofladım. Doğru ya böyle bir ihtimal de vardı. "Adamın yanında çok kişi var, biriyle yer değiştirse nereden anlayacağız ki o olmadığını?" Savaş beni şüpheye düşürürken ellerimi yüzüme bastırdım. Yine çok fazla düşünmek başımın ağrımasına neden olmuştu.

"O kadar salak değiliz Savaş, adam karşımızda dururken illa anlarız o olup olmadığını. Her şeyiyle kendini belli eder." Cansu da bunu söyledi ve onlar bu konu üzerinde tartışmaya başladılar ama ben onları dinlemedim, başım çok ağrımaya başlamıştı çünkü.

"İyi misin?" Bu sorunun bana geldiğini anladım, başımı kaldırıp Ateş'e baktım.

"İyiyim," dedim bir tek ve gözlerimi önüme çevirdim, sessiz kalmak istedim.

"Emin misin?" Pes etmeyip sormaya devam etti, gözlerimi yeniden ona çevirdim.

"Eminim Ateş, başım ağrıyor sadece biraz." Bunu dediğim hâlde şüpheyle baktı bana. Eğer şu an iyi olmadığımı düşünüyorsa defalarca kez iyiyim desem bile o buna inanmayacaktı.

"Beş dakika oldu." Cansu saymaya devam etti, on dakikayı sonuna kadar kullanacaklardır diye düşünürken Ateş'in telefonu çalmaya başladı, hızla ona döndüm, yüzündeki ifadeden beklediğimiz aramanın geldiğini anladım, Ateş hemen aramaya yanıt verdi. Sesi dışarıya vermeyi de ihmal etmedi.

"Patron kararını verdi," deyince merakla baktım telefona ve beklediğim cevabı vermelerini umut ettim.

"Görünmeyi kabul ediyor ama hiçbir şey anlatmayacak." Kaşlarımı çattım, görünecek ama hiçbir şey anlatmayacak öyle mi? Bu işte bir iş var gibi hissediyorum.

"Ben istediğim şeyi söyledim, pazarlık yapmıyorum sizinle. Oradan çıkacaksınız, karşı karşıya geleceğiz, konuşacağız ve buradan çıkıp gideceksiniz. Siz uzaklaştıktan sonra da biz çıkacağız, kimsenin canı yanmayacak. Başka türlüsünü kabul etmiyorum." Neyse ki Ateş geri adım atmadı.

"Biz de başka türlüsünü kabul etmiyoruz, tek kelime bile edilmeyecek," dedi Yarasa, Ateş sinirle güldü.

"Lan siz ne zannediyorsunuz? Hiçbir şey yapmamışsınız gibi buradan çıkıp gidecek misiniz? Karşıma geçip adam akıllı ne derdiniz olduğunu anlatacaksınız! Başka hiçbir şekilde çıkıp gidemezsiniz!" Ateş bunu söylerken içime bir sıkıntı çöktü.

Aslında onları kendi elimizle bırakmak bana da çok ağır geliyordu ama başka şansımız olmadığını da çok iyi biliyorum. Keşke, keşke onları yakalayabilecek bir planımız olsaydı ama maalesef ki burada köşeye sıkışmış durumdayız.

"Bana bakın lan sizi bıraktığımıza dua edin! Bana kalsa bomba falan dinlemez gelir sizi orada tek tek..." Erdem tam küfür edecekken Ateş'in müdahalesi ona engel oldu.

"Son sözümü söyledim. Son iki dakikanız kaldı, ya oradan çıkın ya da biz gelelim. Yaşarsak beraber yaşarız ve siz yaptıklarınızın cezasını çekersiniz ölürsek de hep beraber ölmüş oluruz hiç değilse bu mesele kapanır. Başka da diyecek hiçbir şeyim yok," dedi Ateş ve telefonu kapattı, Erdem'e baktı.

"Zaten canım burnumda sen de sakin ol! Onların gidecek olması bir tek senin zoruna gitmiyor!" İlk defa Erdem'e bu kadar sert çıkıştı.

"Bu herifler buradan siktir olup gittikten sonra arayıp da bizimle bomba falan yoktu diye dalga geçerlerse ben o zaman sana soracağım sakin olmayı! Bak bakalım o zaman sakin olabiliyor musun olamıyor musun?" Erdem de tabii ki altta kalmadı ve bu cevabı verdi. Bu gün elbet bitecekti, bu olanlar bir son bulacak da ama maalesef ki bu konu aralarında uzun bir zaman sorun teşkil etmeye devam edecekti.

"Erdem yeter! Sabahtan beri susmak bilmedin! Gerçekten yeter! Madem bu kadar söylenip duracaktın gelmeseydin! Kolundan tutup da seni buraya zorla getirmedim!" Erdem bir anda ayağa kalktı.

"Ne diyorsun lan sen? Bu herifler kaç gündür anamızı ağlattılar bizim! Sen hâlâ geçmiş karşıma yeter diyorsun! Bence onlara yeter! Bu herifleri yakalayacağız diye çevirmediğimiz numara kalmadı lan bizim! Sen de salak gibi kurtulacağız diye salak saçma bir teklif sundun! O piçler ellerini kollarını sallayarak buradan çıkıp gidecekler birazdan! Geri zekalı mısın lan sen?" dediği an Ateş de ayağa kalktı ve Erdem'in yüzüne sert bir yumruk indirdi. Erdem geriye savruldu, hızla ayağa kalktım ve yeniden vurmak için elini kaldıran Ateş'in önünde durup Erdem'e yaklaşmasına engel oldum.

"Düzgün konuş lan benimle!" Ateş bağırırken diğerleri de ayağa kalktı. Kendini toparlayan Erdem saldırmak için bu tarafa doğru bir hamle yaptı, Doğan ve Savaş ona engel oldu.

"Bırak lan beni!" Erdem bağırdı ama tabii ki istediği olmadı.

"Sakin olun lan! Yeterince düşmanımız yokmuş gibi bir de siz mi düşman olacaksınız?" Savaş sinirle kurdu bu cümleyi, biraz da bağırarak tabii ki ama onları durdurmaya yetmedi bu. İkisi de kırmızı görmüş boğa gibi birbirlerine saldırmaya çalıştılar ama yaklaşmalarına bile engel olduk.

"Ateş yeter! Şu an kavga etmenin sırası mı?" dedim onu sıkı sıkı tutarken gözleri beni buldu.

"Duymadın mı söylediklerini?" diye sordu ve başını kaldırıp Erdem'e baktı.

"Siktir olup git lan o zaman buradan!" Göz devirdim, ikisine de bir tane vurmamak için kendimi çok zor tuttum ama benim de sabrımın bir sınırı vardı.

"Durmaya hiç niyetim yok zaten! Burada duranı siksinler!" Yüzümü buruşturdum, bu da sinirlenince bayağı küfürbaz bir şey oluyormuş.

"Sen de geri zekalılık yapmaya devam et! Bırak hepsini ki bir gün dönüp hepimizi gebertsinler! Bugün bir şey olmuş olsaydı senin yüzünden ölmüş olmayacaktık ama o gün bir şey olursa hepimiz senin verdiğin bu karar yüzünden geberip gitmiş olacağız! Bunu da sakın unutma!" dedi ve kapıya yöneldi.

"Gidiyor musun?" Şaşkınca sordum, durdu ve gözleri beni buldu.

"Gidiyorum, neler olacağı da zerre kadar umrumda değil! Yeter artık sıkıldım ben! İster korktu deyin ister kaçtı! Benim kimsenin derdiyle uğraşacak hâlim yok artık! Bu yüzden geberip gitmeye de hiç niyetim yok! Korkmayın ben çıktım diye de patlatmazlar sizi!" dedi, Ateş'e öfkeli bir bakış attı ve çekip gitti, öylece baktım arkasından.

Resmen gitmişti hem de gerçekten neler olacağını zerre umursamadan gitmişti.

"Gitti," dedim, arkasından bakan Cansu'nun gözleri bizi buldu.

"Bu hiç iyi olmadı, adamlar bir şey yapacağız zannedecekler." Korkuyla kurdu bu cümleyi ve tam da o sırada hareketlenen kapağı fark ettim, oraya odaklandım.

Dolabın kapağı açıldı, bir adam çıktı. Dikkatle o tarafa bakmaya devam ederken o bir adamın ardından sekiz adam daha çıktı. Resmen teklifi kabul etmiş ve çıkıyorlardı. Fakat çıkmış olmalarına rağmen onlara hiçbir şey yapamayacağız. Çünkü bulunduğumuz evin altı patlayıcılarla dolu ve onlara herhangi bir şey yapmaya kalktığımız ilk an ölüme bizi de götürecekler.

Çıkan dokuz adamın ardından iri yarı bir adam çıktı, dolabın önünden ayağa kalktı. Üstüne başına çekidüzen verdikten sonra gözleri bizi buldu. Bu gözleri tanımak zor olmadı. Bu oydu işte, bizimle konuşan Yarasa. Flash bellek yöntemiyle kandırıp da takip ettiğimiz adam. Fakat bizim işimiz onunla da değildi. Onun patron diye bahsettiği kişiyleydi. Bu yüzden gözlerimi onda çok oyalamadım ve dolaba bakmaya devam ettim. Ta ki beklediğimiz adam oradan dışarıya çıkana kadar.

Sonunda gördüm onu, durdu karşımızda. Kendisine çekidüzen verdikten sonra baktı gözlerimizin içine. Donup kaldım, bakmak dışında hiçbir şey yapamadım. Oysa onu bulduğumda yüzünün ortasına bir tane geçirmek gibi bir hayalim vardı ama şimdi elimden bu gelmiyordu.

Gözlerim üzerinde gezindi, çok uzun bir adamdı. Esmer, iri yapılıydı. Aynı zamanda iri kahverengi gözleri vardı. Onu daha önce bir kez bile görmediğimden eminim. Kim olduğunu merakı beni yeyip bitirirken adam karşımızda dikilmeye, tek kelime etmemeye devam etti.

Şu an karşımda yaşadığımız her şeyin sorumlusunun durduğunu hala inanamıyor olsam da bu bir gerçekti. Ona bakıyor, onu görüyordum. Onun bir rüya olmamasını da içten içe diliyordum.

"Kimsin lan sen?" diye sordu Ateş, onun sesiyle kendime geldim, gözlerimi ona çevirdim. Gözlerini kısmış dikkatli adama bakıyor ve onu tanımaya çalışıyordu.

"Ne istiyorsun lan sen bizden? Derdin ne senin? Niye yapıyorsun tüm bunları?" dedi, adamın üzerine yürüdü ama hızla önü diğer adamlar tarafından kesildi ve bir tanesi Ateş'e bir telefon gösterdi, biraz yaklaşıp ben de ekrana baktığımda bombaların olduğu yerlerin videolarını çekmiş olduklarını gördüm.

Bu bir nevi göz dağıydı. Bombaların olduğuna bize inandırmak istemişlerdi ve gördüğümüz şeyden sonra inanmamak saçmalık olurdu. Erdem'in sonuna kadar savunduğu teori yanlış çıkmıştı. Evin altında gerçekten bomba vardı. Yani Ateş en doğru kararı vermişti.

Keşke çekip gitmeden önce Erdem de bunu görebilseydi.

"Bana yaklaştığın an hepimiz ölürüz Ateş Demirkan! Bu yüzden ayağını denk al ve uzak dur," dedi adam, ona döndüm. Kalın ve tok bir sesi vardı, sesini duymak da iyi olmuştu

"Anlat lan o zaman! Anlat kimsin? Benden ne istiyorsun?" Ateş sordu, adam ellerini cebine koydu, yaşayacağını garanti altına almak onu fazlasıyla rahatlatmıştı.

"Her şeyin zamanı var Ateş Demirkan, o zaman gelmeden hiçbir şey öğrenemezsin. Senin için yüzümü görmek bile yeter." Göz devirdim, hâlâ üstün olan kendisiymiş gibi davranıyordu. Oysa şu anda burada şartlar eşitti.

"Konuşmadan hiçbir yere gidemezsin!" dedi Ateş, adamın yüzünde alaylı bir ifade oluştu.

"Az önceki kavgayı bizzat izledim. Erdem Karahan sana arkasını döndü, buradan da çıkıp gitti. Anlaşmamız herkesin burada olması yönündeydi. Siz kurallara uymadınız, bu yüzden ben de uymayacak ve hiçbir şey anlatmayacağım. İsterseniz saatlerce izin vermeyin çıkmamıza, konuşmamı bekleyin ama yine de tek kelime öğrenemeyeceksiniz." Öfkelendim, Erdem resmen bir çuval inciri berbat etmişti.

"Fakat her geçen dakika sizin aleyhinize olacak, dışarıda artık sizden birisi var. Kavga edip rest çekip gitmiş olsa da sizden birisi dışarıda. Bu riski göze almayacağım, ben ölürsem yalnız ölmem! Bunun için yemin bile ettim. On dakika içinde bu evden çıkmazsak hepimiz öleceğiz," deyip yanındaki adama baktı, bir işaret yaptı ve Ateş'e.

"Zira tüm bombalar bu yönde ayarlandı." Gözlerimi hızla yanındaki adamın gösterdiği telefona çevirdim, geri sayımı fark ettim.

"Bir an önce biz çıkalım ki sizin de kaçmak için fırsatınız olsun. Eğer en ufak bir şey yapmaya kalkarsanız ya da takip etmek gibi bir hataya düşerseniz işte o zaman...." deyip elindeki kırmızı aleti gösterdi. "...buna basarım ve siz daha evden çıkmadan her şey yok olmuş olur. Siz öldükten sonra da adamlarınızın bizi takip etmesi fazla anlamsızlaşır." Resmen her şeyi düşünmüşlerdi. Dışarıda onlarca adamımız olmasına rağmen elindeki bir buton yüzünden çıkıp gidecekti buradan.

"İlginç olan ne biliyor musun Ateş Demirkan?" diye sordu adam ve elindeki butonu göstererek devam etti. "Bundan hepimizde var," dediği an yanındaki diğer adamlarda butonları çıkardılar, şaşkınca kaldım.

"Hangimizin elindeki bombalarla bağlantılı bilemezsiniz. Dışarıya çıktığım an butona basmama izin vermeden sniperlar beni vurmasalar sizin için iyi olur. Çünkü en ufak bir saldırıda elinde gerçek buton olan kişi düğmeye basacak. Bir hesapla bakalım on bir adam içinde doğru butonu bulmanız yüzde kaç ihtimal?" Gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım ve elimden geldiği kadar sakin kalmaya çalıştım.

"Tek bir saniyelik gecikme sizi öldürür, bunu göze alamayacaksınız ve dışarıdakiler hiçbir şey yapamayacaklar. Zaten alabilecek olsaydınız biz burada değil, siz aşağıda olurdunuz." Gözlerimi yeniden açtığımda Ateş'in çok öfkeli olduğunu, adamın da çok keyifli olduğunu fark ettim. Göz ucuyla da geri sayıma baktım, yedi dakika kaldığını gördüm

"Zaman daralıyor Ateş, şimdi istediğim şey olacak ve hiçbir şey anlatmadan buradan gideceğim. Sen de arkamdan bakmakla yetineceksin. Şimdi bize müsaade, son bir dakika kala çıkacaksınız dışarıya. Takip ediyor olacağım," dedi ve adamlarına baktı, başıyla hareket etmelerini istedi, adamlar hemen hareketlenirken kendisi de kapıya yöneldi.

Tam da istediği şey oldu, elini kolunu sallayarak tek kelime bile anlatmadan, ismini öğrenmemize bile müsaade etmeden, bu evden çıkıp gitti. Biz de arkasından öylece bakakaldık. Hepimiz kal gelmiş gibi donup kalmıştık.

Tabii Ateş dışında, çünkü o bizim aksimize öfkesini bastırmayı başarmış, Erdem'in bırakıp gittiği telsizi almış ve sniperlara dışarıya çıkanlara zarar vermemelerini, gitmelerine izin vermelerini söylemişti.

Bugün de böylece bitmiş olmuştu.

Elimizde olan tek şey de ismini bile bilmediğimiz bir adamın yüzüydü. Bir de Ateş ve Erdem'in bozulan arası vardı tabii ki.

Sanırım her açıdan kazanan onlar olmuştu.

****

Selamlar :) nasılsınız? Neler yapıyorsunuz? Hayat nasıl gidiyor? Anlatın bakalım biraz yazarınıza :)

Olayların bu yönde ilerlemesini bekliyor muydunuz?

Sizce Ateş ve Erdem'in arası düzelir mi?

Erdem neden kendini kaybetti, böyle davrandı dersiniz?

Hiçbir şey öğrenememelerinin sebebinin Erdem olduğunu düşünüyor musun? Ben düşünüyorum shjsjsjjsjs adamlara bahane verdi sonuçta hsjshshhs ya da ben verdirdim agajaghagahah

Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz.

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%