@gizzemasllan
|
Selam suç ortaklarım✨ Farklı bir bölümle geldim bu kez, ilk defa yan karakterin anlatımıyla bölüm yazdım. Bölümü Ceyhun'dan okuyacağız çünkü buna ihtiyacımız vardı. En başından beri konusunu işlediğim bir cinayet daha vardı, oradaki gelişmeleri de bilmeniz lazımdı, bunu da bize en iyi Ceyhun anlatırdı :) neyse uzatmıyor ve sizi bölüme uğurluyorum. Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫 Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥ Keyifli okumalar <3 ***** 78. BÖLÜM "SONUN DİĞER HABERCİSİ" CEYHUN KANDEMİR "Komiserim." Başımı kaldırıp yanıma gelen polise baktım. "Efendim?" dediğimde elindeki dosyaları gösterdi. "İmzalamanız gereken şeyler var." Dosyaları elinden aldım, istediği imzaları atıp geri verdim. O yanımdan uzaklaşırken de ileriden gelenleri gördüm, arkama yaslanıp gelmelerini bekledim. Hepsi bir bir gelip de bulunduğum masanın etrafına oturduklarında yüz ifadelerinden yine ellerinde hiçbir şey olmadığını anladım, bu canımı fazlasıyla sıktı. "Bir gelişme yok sanırım," dedim, gözlerim aralarında gezindi, başlarını salladılar. "Yok kardeşim, en ufak bir gelişme bile yok," sedi Samet, bir türlü çözülemeyen İnci Şahin cinayeti herkesin sinirini bozmuştu. Bozmaya da devam ediyordu. "Dosya kapatılacak muhtemelen," diyen Samet'le kaşlarımı çattım. "Ne?" Yeniden gözleri beni buldu. "Kaç ay geçti, ortada hiçbir şey yok. Bu kadarına izin verdiklerine şaşırmak lazım. Muhtemelen dosya faili meçhul cinayetler arasına girer. Olur da bir gün tesadüfen bir şeyler ortaya çıkarsa da ancak o zaman yeniden açılır." Bakışlarımı önüme çevirdim, haklıydı adam. Böyle olacak gibiydi, çünkü genelde hep böyle olurdu. "Aylardır uğraşıyoruz ama bir taksici yüzünden tıkandı olay!" diye isyan etti Nazlı, gözlerim bu kez de onu bulurken devam etti. "En sinir bozucu yanı da elimizdeydi ya adam elimizde! Buraya kadar gelmişti ama bırakmak zorunda kaldık! Sonra da ölüsünü bulduk!" En çok da onun siniri bozulmuş gibiydi. Dikkatle ona bakarken bu dikkatli bakışlarımı fark etti, sıkıntıyla ofladı. "Bakma bana öyle, haklıyım. Sinir bozucu bir durum," dedi, omuz silktim. "Bir şey demedim, haklısınız," diyerek önüme döndüm, o sırada bu kez de bu tarafa doğru gelen Taner başkomiseri gördüm. Onu görmek kaşlarımı çatmama neden oldu, son günlerde bir tuhaflık vardı bu adamda. İnci Şahin cinayetinden bile uzaklaşmıştı. Başka bir şeyle ilgileniyordu. Gizli bir şeyle ve ne olduğuna dair bu zamana kadar tek bir kelime bile etmemişti fakat her ne oluyorsa onu heyecanlandırıyor ve keyfi fazlasıyla yerindeydi. "Nasılsınız gençler?" diye sorarken yanımıza ulaştı, her zamanki yerine oturdu. Sessiz kalmakla yetindim. Tuhaf bir şey vardı bu adamda, beni iten bir şey. Buraya geldiğim ilk günden beri bu his onu sevmeme engel oluyordu. Bu yüzden görmek bile rahatsızlık veriyordu fakat adam başkomiser işte, en fazla ne kadar uzak durabilirim ondan? Attığım her adımdan haberinin olması gerekiyor. Taner'e birkaç kişi cevap vermişti. Bu olurken de onun bakışları beni buldu. "Mira nasılmış Ceyhun?" diye sordu, tek kaşımı şüpheli bir şekilde kaldırdım. En çok da bu sinirimi bozuyordu işte, Mira'yla haddinden fazla ilgilenmesi. "Sabah yanındaydım, daha iyi." Kısa bir cevap verdim, Mira nasıl olur da bu adamın kendisine olan ilgisini fark etmez anlamış değilim, ben bile anladım. Kızın sevgilisi olduğunu bilmiyormuş gibi ilgileniyor bir de. Bu, benim bile sinirimi bozuyor, Ateş'in nasıl bozmasın? O da benimle ilgileneceğine etrafa baksa asıl tehlikeyi görecekti. "Ne zaman dönecek peki?" diye sordu bu kez de ve bir kez daha kendisine bakmama neden oldu. Şeytan diyor şuna ağzının payını ver, haddini bildir ama yok oğlum, sakin ol iki dakika. Şimdi sürgün falan edilirsin, rahat dur. "Ne zaman iyileşirse." Bence gayet de makul cevap oldu ama onu tatmin etmedi, tam da istediğim gibi. "Bu izin süresi gereksiz yere çok uzadı," dedi bir anda, bu kez ciddi anlamda kaşlarım çatıldı, o da bunu fark etti ve devam etti. "İki ayı geçecek, Mira bunun farkındadır umarım." Daha fazla tutamadım kendimi. "Şu masada oturup hep beraber kızı katil ilan edip de peşine milyon tane polis takmasaydınız ve o polislerden biri gidip kızı vurmasaydı hiç izin kullanmak zorunda kalmazdı zaten." Kurduğum bu cümle içimi rahatlattı, şöyle rahat bir nefes alıp arkama yaslandım. "Vurulması benim mi suçum?" diye sordu bir de alay eder gibi. "O şüphelisi olduğu olay yerinden firar etti, bir daha da ortaya çıkmadı, ben de gerekeni yaptım." Sen yok musun sen? En iyi sen biliyordun Mira'nın yapmadığını ama işine gelmedi. Önce yakalayacak sonra kızın suçsuz olgunu ortaya çıkaracak, kahraman olacaktı. O arada cezaevine gidecek olan Mira'nın ne hâlde olduğunu düşünecek kadar da aklı yoktu. "Vurulmak da iyileşmiyor olmak da onun suçu değil o zaman," dedim kendimden emin bir şekilde ve devam ettim. "Ayrıca bir sorunun varsa bu konuyla ilgili konuşacağın en son kişi bile değilim. Tufan müdürle görüşmen daha doğru olur. Ben de sıradan bir polisim sonuçta, bu konularla ilgilenmiyorum." Herkesin içinde lafımı da çarpıp önüme döndüm, daha da büyük bir rahatlama geldi. Taner bana ters ters bakarken zerre umurumda olmadı. Elimden gelse kalkar yüzünün ortasına bir tane geçirir o bakışları düzeltirim ama gelmiyor işte, neyse bekle sabırla oğlum yakında gider bu herif. Nereye gider bilmiyorum ama gider, inşallah gider yani, yoksa ben gideceğim. Öteki tarafa. "Her neyse konumuza dönelim," dedi ve bir saattir bizi dinleyen diğerlerine döndü. "Herhangi bir gelişme var mı?" diye sordu, tabii ki de kimseden cevap alamadı. "Taksicinin intihar ettiği anı çeken kişi bulunamadı yani öyle mi?" diye sordu, göz devirdim. Salak mı bu adam? Sorduğu iki soru da aynı kapıya çıkıyor işte! Her hareketi, her cümlesi sinirimi bozuyordu. İnsan sevmedi mi sevmiyor işte. "Yer yarıldı yerin içine girdi sanki, hiçbir iz yok," dgedi Nazlı. O sırada cebimdeki telefona mesaj geldi, konudan sıyrıldım, telefonu çıkardım, Mira'dan gelen mesajı okudum. Mira: İnci cinayetiyle ilgili bir gelişme var mı? Yüzümde alaylı bir ifade oluştu, kız ölümden yeni kurtuldu ama hâlâ cinayeti düşünüyor. Onu merakta bırakmamak için cevap yazdım. "Hiçbir gelişme yok, olduğu zaman ben sana haber veririm, merak etme." Yazıp gönderdikten sonra telefonu yeniden cebime koydum, Taner o sırada ayağa kalktı. "Üzgünüm arkadaşlar ama bu iş için son 36 saatimiz kaldı." Hiç şaşırmadım, bunu duyacağımızı çok iyi biliyordum zaten. "Yarın akşam 00.00'da araştırma son bulacak, dosya faili meçhul cinayetler arasına girecek." Az önce konuştuğumuz şeyi yineliyordu. Devamında da ne diyeceğini dinlemek yerine bugünün tarihine baktım. 22 Nisan Bu da demek oluyordu mi 23 Nisan bu işi araştıracağımız son gün olacaktı. Sıkıntıyla ofladım, en nefret ettiğim şey bir işi yarım bırakmaktı fakat buna mecbur olduğumu da biliyordum. Sadece benim değil, diğerlerinin de hoşuna gitmiyor bu durum ama yapacak hiçbir şey yoktu. Yeterince süre verilmişti ve maalesef ki ulaşabildiğimiz hiçbir şey olmamıştı. "Araştırmaya kaldığınız yerden devam edin, siz de çok iyi biliyorsunuz ki bu zamana kadar olmayan şey şu 36 saat içinde asla olmaz. Kendinizi çok da yormayın yani, biz elimizden geleni yaptık bu zamana kadar," deyip masadaki eşyalarını aldı, öfkeyle ona bakarken de odasına doğru gitti. "Bitti işte! Çözemedik resmen!" Samet de isyan etti, merakla onlara bakarken bir başkası devam etti konuşmaya. "İsyan edip duracağımıza bir şeyler yapmaya devam edelim, hiç değilse sonuna kadar bir şeyler yapmış oluruz," dedi, bunu diyene hak verdim. Ben daha ona hak verirken bir diğeri ayağa kalktı. "Haklı, devam ediyoruz. Sonuna kadar gideceğiz, bırakmak yok," dedi. "Şimdi elimizdekileri bir gözden geçirelim," diye devam etti konuşmasına. "Kız ikinci taksiden iniyor, gözden kayboluyor. O andan sonra onu gören başka hiç kimse olmuyor. Kızın taksiden indiği noktada bir mağaza var, mağazada çalışan birisi kızın arabadan indiği anı görüyor ve o gün arabada bir başkası olduğunu söylüyor. Biz onun ve taksicinin yeniden peşine düştüğümüzde de taksici intihar ediyor," diye açıkladı, herkes pür dikkat onu dinliyordu. "Fakat tuhaf olan bir şey var ki adam intihar ederken biri onu videoya çekiyor. Biz cinayetten şüphelenip katil arayacakken de video elimize ulaşıyor ve intihar olduğu ortaya çıkıyor. En başından beri hepimiz bunun normal olmadığının farkındayız ve hepimiz adamın intihara zorlandığını çok iyi biliyoruz. O adamı intihara zorlayan ve İnci Şahin'in katili aynı kişi." Konuşmasını bu şekilde tamamladı, olan biteni bir araya getirdi. "Aynen öyle," dedi ekipten bir kız ve devam etti. "Ve maalesef ki bunu yapan genç adama dair hiçbir iz yok. Sadece genç bir erkek olduğunu biliyoruz, hepsi bu." Konuşma ihtiyacı hissedip araya girdim. "Genç olduğundan bile emin değiliz," dedim, bakışlar beni buldu. "Onu takside gören kadın bile bu durum için sanırım demişti, emin değildi. Gören kişi bile emin değilken bundan biz de emin olamayız." Bu söylediğime hepsi hak vermiş gibiydi. "Taksicinin arkadaşlarıyla bir daha mı konuşsak acaba?" diye sordu Nazlı, gözlerim onu buldu. "Üç defa konuştuk." İç geçirdi. "Başka yapacak bir şey yok Ceyhun." "Yapacak bir şey yok diye boşa kürek çekecek hâlimiz de yok," diye yanıtladım anında. O sırada buraya doğru gelen Savaş ve Cansu'yu gördüm. Hastaneden benden önce çıkmış ama benden sonra geliyorlardı. "Günaydın," deyip masanın etrafında boş buldukları yere oturdular. Nazlı hemen onlara 36 saat meselesinden bahsederken gözlerim odasından çıkan Taner'e takıldı, kaşlarımı çattım. Telefonla konuşuyordu ve telaşlıydı, bir şey olmuş gibiydi. "Peki bir gelişme var mı?" Savaş bunu sorarken aynı şeyleri dinlemek istemedim, yapacak başka da hiçbir şey olmadığından ayağa kalktım, yanlarından uzaklaştım. Taner'in peşinden gittim, karakoldan çıktı. Karakolun kapısından sağa doğru yöneldi, orada durdu ve telefonla konuşmaya devam etti. Cebimden telefonumu çıkardım, bir şeylerle ilgileniyormuş gibi yapıp onu dinledim. "Her şey benim elimde." Tek kaşımı kaldırdım, boş ekrana bakıp onu dinlemeye devam ettim. "Her şeyi ortaya dökmek için senden haber bekleyeceğim." Kaşlarımı çattım, bu ne demekti şimdi? "Bu cinayet bizim için çok önemli, diğerlerinin çözmesi mümkün değil zaten. Bu zamana kadar bir şeyi ortaya çıkaramadılar, bundan sonra da çıkaramazlar." Refleksle başımı ona çevirdim, neyden bahsediyordu bu herif? "Olur da bir mucize olur ve bir şeylere ulaşırlarsa önlerini keserim ben. Onu bulmalarına asla izin vermem." Gözlerimi yeniden önüme çevirdim, İnci Şahin cinayetinden mi bahsediyordu bu? Neler oluyor Allah aşkına? Bu adamın amacı ne? Kiminle konuşuyor? "Tamam, diğer işi de en kısa zamanda halledeceğim ben." Daha fazla dinlemedim, beni burada görmesi doğru değildi. Hızla karakola girdim, girer girmez duraksadım. İnci Şahin cinayetiyle ilgili olmayabilir ama bir cinayetle ilgisi olduğu kesindi ve hangi cinayetle ilgisinin olduğunun hiçbir önemi yoktu. Önemli olan tek şey onun bir katilin bulunmasına engel olmaya çalışmasıydı. Zihnimin içinde hemen kısa bir plan yaptım, elimdeki telefonu tamamen kapattım, kendimi çeki düzen verdim ve her zamanki gibi umursamaz, rahat görünmeye çalışıp bir kez daha çıktım, karakoldan. O sırada bu tarafa doğru gelen Taner'i gördüm. "Hayırdır bir yere mi gidiyorsun? Bir şey mi oldu?" diye sordu, dilimi damağıma çarpıtarak cıkladım. "Yok, telefonumun şarjı bitmiş, arabadan şarj aletini alayım dedim." Cevap vermedi, elimdeki telefona baktı. "Annemi aramam lazımdı bir de, neyse acelem var," derken amacım çok başka bir şeydi. "Al, benden ara." İşte beklediğim cümle tam olarak buydu. "Eyvallah," deyip hiç itiraz etmeden telefonu elinden aldım. Annemin numarasını yazıyormuş gibi yaparken "Ben odamdayım, getirirsin," deyip gitti, arkasından baktım. Gittiğinden emin olduktan sonra yaptığım ilk şey son aramalara girmek oldu. Belki silmiştir diye düşündüm ama arama duruyordu. Bu, keyfimi yerine getirirken numarayı kendi telefonuma kaydettim. Bundan hemen sonra da annemi gerçekten aradım. Birkaç bir şey konuşup acelem olduğunu söyledikten sonra kapattım, karakola girdim. Taner'e telefonunu verdim, şüphe çekmedi. Herkes İnci için uğraşırken ben bir kez daha karakoldan çıktım. İzmir'de çalıştığım karakoldan bir arkadaşımı aradım, numarayı verdim. İzinsiz takip mümkün değildi ama numaranın kime ait olduğunu bulabilirdi hiç değilse. Bunu, burada ben de yapabilirdim ama Taner'in dikkatini çekmek istemedim. Arkadaştan cevap gelmesini beklerken aklım tamamen karışmıştı. Kiminle böyle konuşmuş olabilirdi ki? Hangi cinayetin üstünü kapatmaya çalışıyordu bu adam? Kimin için yapıyordu bunu? Zihnimde bu sorular dönüp dururken saatler geçti, İnci Şahin cinayetinden bile tamamen uzaklaşmıştım. Eğer Taner'in bahsettiği cinayet bu değilse zaten şu saaten sonra bu dosyanın gideceği tek bir yer vardı o da faili meçhul dosyaların olduğu yer. "Hadi o zaman gidip biraz daha kamera kaydı arayalım, belki bu kez bir şeyler çıkar." Bunu söyleyip masadan kalktılar, ben ise peşlerine takılmak yerine oturmaya devam ettim. Kolumu kaldırıp bileğimdeki saate baktım, saat çoktan 15:48 olmuştu bile ve benim tüm gün yaptığım tek şey Taner'in odasını gören bir yerde oturmak oldu. İzmir'deki arkadaştan da haber gelmemişti bir türlü. Biraz daha sabrettim, beklemeye devam ettim. Herkes işin peşinden artık o kadar umutsuz bir şekilde gidiyordu ki kimsenin bir şeyler bulma umudu yoktu, sadece bir şey yapmak için yapıyorlardı. Bu yüzden de yanlarında olmamış olmam umurlarında bile değildi. Odasından çıkan Taner'i gördüğümde arkama yaslandım, tek kaşımı kaldırdım. Bu tarafa hiç bakmadan doğrudan çıkışa yöneldiğinde de ayağa kalktım, peşinden gittim. O sırada bir mesaj geldi, cebimden telefonu çıkardım, arkadaşımdan gelen mesajı okudum. Arif: Ergün Erdal'a ait numara. Arif: Mafyanın içinden bir adam. Arif: Hakkında birçok suç dosyası var, bazılarından kurtulmuş bazıları da hâlâ devam ediyor. Arif: Hakkında yakalama ya da arama kararı yok, bu yüzden muhtemelen hâlâ rahatça at koşturuyordur. Arif: Hayırdır, senin ne işin var bu adamla? Kaşlarımı çattım, mafyanın içinden bir adam mı? Taner mafyanın içinden birinin işlediği cinayetin üstünü mü kapatıyordu yani? "Yaktım şimdi seni başkomiser," dedim kendi kendime ve Arif'e cevap yazdım. "Bir iş için lazımdı kardeşim, sağolasın." "Bir ara arar anlatırım sana, unutmayacağım bu iyiliğini." Bunları yazıp gönderdim, önümde yürüyen Taner'in peşinden ben de karakoldan çıktım ve hemen arabama bindim, peşine takıldım. Gittiği yer evi oldu. Evinin sokağının başına park ettim arabayı. Her şey bir yana bunu kendim için yine yapardım çünkü bu adamı hiç sevmiyorum. Dediğim gibi onda beni iten bir şeyler vardı ve ben artık onun ne olduğunu çok iyi biliyordum. Sabaha kadar kapısından ayrılmadım. Bir ara uyuyakalmışım. Uyandığımda gitti zannettim ama neyse ki bir şey kaçırmamıştım. Ertesi sabah evinden çıkıp da yeniden arabasına bindiğinde yine takip ettim onu ama bu kez de gittiği yer karakoldan başka bir yer değildi. Tüm gece boşuna mı bekledim yani ben bu adamı? Neyse değer, işin sonunda bu adamdan kurtulacağım. Onun ardından ben de karakola girdim. Doğrudan lavaboya gittim, elimi yüzümü yıkadım, kendime geldim ve bizimkilerin yanına döndüm. Boş bir yere oturup uykulu gözlerimi ovalarken "Feneri nerede söndürdün?" diye bir soru geldi, başımı kaldırıp Samet'e baktım. "Eve gitmediğin belli, dünkü kıyafetler üzerinde. Gözümden de uyku akıyor, gece fener çok fazla sönmemiş gibi." İmayla bunu söylerken muzip bir şekilde güldüm, yanlış anlamasına izin verdim. Ne diyecektim? Başkomiseri takip ettim, sabaha kadar onun kapısında mıydım? "Siz ne yaptınız?" diye sordum. "Var mı bir şey?" Soruma kaşlarını kaldırarak cevap verdi. "Şu saaten sonra da çıkmaz zaten bir şey, biz de bıraktık ucunu. Başka bir cinayet ihbarı geldi, herkes oraya gitti. Ben de birazdan çıkacağım, kimsenin pek umurunda değil yani," dedi, hiçbir şey diyemedim, önüme döndüm. Taner'in işi de mafya babasıylaydı, İnci'yle bir alakası yoktu. Kısaca o kızın dosyası artık faili meçhuldu. Benim de araştırmaya devam etmek gibi bir niyetim yoktu. Şimdilik tek amacım Taner'in foyasını ortaya çıkarmaktı. Tüm günüm yine karakolun içinde geçti, gözümü bir an bile olsun Taner'den ayırmadım. Herkes yeni bir cinayete dalmışken detayları hiçbir şekilde öğrenmedim, aklımı karıştırmadım. Bir ara yine Taner'in telaşlı hâline şahit olup peşine düştüğümde telefondaki adama "Bu gece son, her şey bitiyor. Merak etmeyin her şey yolunda gidecek, sorun çıkmasına asla izin vermem," dediğini duymuştum. O gün mesai bitiminde İnci Şahin dosyayı resmi olarak faili meçhul dosyaların arasına girmişti. Araştırma devam ediyordu ama öncelik artık o değildi ve hiçbir zaman da olmayacaktı. Olur da bir gün tesadüfen bir şeyler ortaya çıkarsa ancak o zaman gün yüzüne çıkardı rafa kalkan o dosya. Tüm bu olanlar bir yana hayatımın sonuna kadar o kızın katilini merak edeceğim. İçimde bir yerlerde hep olacak ve ben hep keşke diyeceğim. Keşke onun için bir şeyler yapabilseydim de ruhu huzura kavuşsaydı. Fakat artık bu pek de olanaklı değildi. İnci Şahin, öldürülen onlarca kadından birisi oldu o gün. Birkaç gün konuşuldu sonra da unutuldu. Herkes hayatına devam etti, onu gerçekten hatırlayacak olan bir tek ailesiydi ve hep de öyle olacaktı. Arada sırada ismi bir kez daha duyulacak, birkaç kişi tarafından anılacaktı ve bu da muhtemelen başka bir kadın cinayeti sayesinde olacaktı. Her zaman İnci'ler ölmesin daha fazla denilecekti ama İnci'ler ölmeye devam edecekti. Sonuna kadar lanet edeceğimiz tek konu bu olacaktı. Kapanan İnci dosyayı herkesin üzerine hüzün çökertmişti, kimse diğer cinayete bile tam anlamıyla odaklanamıyordu. Hatta bazıları buradan uzaklaşmak için birkaç günlük izin bile almıştı. İzin alanlar evlerine giderlerken diğerleri işe kaldıkları yerden devam ettiler. Ben de Taner'in peşindeydim. Yine onunla beraber çıkmış, yine onu takip etmiştim ve o gece Taner beni her şeyin değişeceği o noktaya ulaştırmıştı. Bugün vardığım bu nokta sonun diğer habercisiydi ve bu son yepyeni bir başlangıç olacaktı. Büyük kıyamete adım adım yürüyorduk. Son, bu kez kıyameti başlatacaktı. Büyük sonun ayak sesleri benim tarafımdan da duyulmaya başlanmıştı. Siz de duyuyor musunuz o sesleri? Kendi kıyametimiz artık çok yakın. Bölüm Sonu! Selamlarrrr :) nasılsınız? Neler yapıyorsunuz? En başta da dediğim gibi farklı bir bölüm oldu. Bunu ara bölüm olarak kabul edebilirsiniz ama bu bizim kilit bölümlerimizden biriydi. İkinci kitabın ilk bölümünden beri İnci Şahin cinayeti de gizemini koruyordu ve bu konuda da bir şeyler okumanız gerekiyordu fakat hala gizemini koruyor cinayet. Sizce bu konu burada kapanır mı? Bir daha karşımıza çıkar mı? Ne dersiniz? İtiraf ediyorum, son sahneyi yazarken biraz ürpermiş olabilirim. Bir de karanlıkta yazıyordum jsjsjjsjsjsjsj Ve finale son iki adım kaldı, kıyamet gerçekten de geliyor. Ayak sesleri benim tarafımdan da duyulmaya başlandı. Siz duyuyor musunuz büyük sonun seslerini? Bölümde en sevdiğiniz sahne hangisi oldu? Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz. Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨ Sınır dolduğunda bölüm hızlıca gelecek <3 Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫 Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡ Instagram: gizzemasllan Twitter: gizzemasllan SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡ |
0% |