Yeni Üyelik
80.
Bölüm

79.BÖLÜM "SONUN SON HABERCİSİ"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım✨

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫

Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥

Keyifli okumalar <3

Instagram: gizzemasllan / sucortagimofficial

*****

79. BÖLÜM "SONUN SON HABERCİSİ"

YAZARDAN

Kıyamet yaklaşıyordu. Bu, o gece hepsi tarafından biliniyordu. Dile getiren tek bir kişi bile yoktu ama hepsinin zihninde yankılanan tek bir ses vardı. Yaklaşan kıyametin ayak sesleri. Her geçen dakika o sesler bir başkası tarafından daha duyulmaya başlanıyordu.

En başından beri bir savaşın içindeydiler ve artık o savaş son buluyordu. Hepsini korkutan şey de tam olarak buydu zaten. Bir sona yaklaşıyor olmak. Kazanan tarafın bu kez kendileri olacaklarından emidiler ama kaybetmeyi de o kadar acı bir şekilde tatmışlardı ki yeni bir kaybedişin düşüncesi bile onları mahvediyordu.

Ateş, evinin salonunda oturmuş, başını ellerinin arasına almış, hareket etmeden öylece durmuş ve düşünüyordu. Annesini, babasını, abisini, hiç tanımadığı diğer abisini, kardeşini, kendini, hayatını düşünüyordu. Nasıl diye soruyordu kendi kendine. Nasıl olur da her şey bu noktaya gelir? Aklı almıyor, kalbi kaldırmıyordu artık.

Babasının başka bir evlilik yapmış olması, başka bir çocuğunun olmasını düşündükçe içindeki sıkıntı daha da büyüyordu. Bu normal, çok normal diye tekrar ediyordu sürekli. Kendini hep rahatlatmaya çalışıyordu ama olmuyordu çünkü babasının annesinden önce bir evlilik yapmış olması gerçekten de normaldi ama o evliliğin sonuçlarını şimdi kendinin çekiyor olması normal değildi. Aklının almadığı, kabul edemediği en büyük şey de kardeşiydi.

Sonun ilk habercisi, Uras Demirkan...

O yaşadığı bu hayatı hak etmiyordu Ateş'e göre. Babasının başından geçen bu ilk evlilik yüzünden kardeşinin hayatı mahvolmuştu. Sorsan ismini bile bilemeyecek bir duruma geliyordu bazen ve Ateş o zaman yıkılıyordu işte. Hatta bazen kendini o kadar kaybediyor ki olup biten her şeyden kendini suçluyordu. Hiçbir suçunun olmadığını bildiği hâlde kendini suçluyordu hem de. Bu vicdan yükünün altından nasıl kurtulacağını bilmiyordu. Bildiği tek şey bununla yaşayamayacak kadar yorgun olduğuydu.

Mira, gözlerini bir saniye bile olsun sevdiği adamdan çekmiyor, onun dudaklarından dökülecek olan tek bir kelimeyi bekliyordu. O kelimenin ne olduğunun hiçbir önemi yoktu. Sadece konuşsun istiyordu, başka bir şey değil. Bana dönsün, gözlerimin içine baksın ve konuşsun çünkü eve gelmelerinin üzerinden neredeyse üç saaten fazla zaman geçmişti ama Ateş'in ağzını bıçak açmıyordu. Bu da Mira'yı korkutuyordu. Yalnızca Mira'yı da değil, diğer herkesi de. En başından beri bu yolun yolcusu olan herkesi.

Cansu, Doğan, Erdem ve Savaş. En başından beri bu işin içindeydiler. Tehlikenin tam içinde, ölümün kıyısında savaştılar arkadaşları için. Hepsi ölmeye de yenilmeye de razıydılar. Razı olmadıkları tek şey kabullenişti ve hiçbir zaman kabullenmedi, sonuna kadar savaştılar. Bir askere yakışır şekilde fakat şimdi kendi cephelerinde yorgun düşmüş, sessizliğe gömülmüş bir asker hepsini korkutuyordu. Sona yaklaşırken birisi kaybedişi kabulleniyor gibiydi.

Bu, tüm orduyu büyük zaferden uzaklaştırırdı.

"Ateş," dedi Erdem, kimsenin cesaret edemediği şeyi yapıp konuştu. Mira bile saatlerdir buna cesaret edemiyordu. Karşısında farklı bir Ateş görmek onu korkutan şeylerden biriydi.

"Biliyorum konuşmak istemiyorsan, konuşmayalım da zaten ama böyle olmaz," diye devam etti cümlesine Erdem, içindeki korkuyu bastırıp da konuşan bir o olmuştu. Diğerleri hâlâ sessizliklerini koruyor ve Erdem'in devam etmesini bekliyorlardı.

"Kendine gelmen lazım," diye ekledi Erdem, o da daha fazla ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu.

Beraber büyüdüğü, kardeşi gibi gördüğü, uğruna her şeyi yapabileceği adamı bu şekilde yıkılmış görmeye dayanamıyordu. O, Ateş'i hep güçlü görmeye alışıktı. Hata yaptıklarında da işler yolundan çıktığında da o hep güçlü olurdu. Hatta Erdem bazen onun bu tarafına özenirdi ama şimdi, şimdi güçlü yanına özendiği adam çökmüştü ve bu kendi çöküşünün da başlangıcı sayılıyordu onun için.

"Ben kendimdeyim zaten," dedi Ateş, fakat bunun doğru olmadığını da en iyi kendisi biliyordu ama bu yaptığının hata olduğunun da bilincindeydi. Gerçekten de kendini toparlaması gerekiyordu.

"Yorgunum biraz sadece, dinleneceğim," deyip herkesi şaşkınlık içinde bıraktı çünkü her şey sona yaklaşırken onun dinlenmek istemesi pek de hayra alamet değildi.

"Hakkındır dinlen," dedi Savaş, içten içe çok korkuyordu. Korkuları onun bir hata yapacak olmasıydı. Başka hiçbir şey değil çünkü herkes biliyordu ki artık bıkkınlık seviyesine gelmişti Ateş.

Ateş yanıyordu ve onun yangınını sadece en yakınları görünüyordu.

Bir enkaz kalkarmış gibi kalktı ayağa Ateş, omuzları çökmüştü. Üzerinde öyle bir ağırlık vardı ki her an yığılacakmış gibi hissediyordu kendini.

"Gelirim birazdan," dedi, o sırada gözleri Mira'ya takıldı. Onun gözlerindeki endişeyi, korkuyu gördü. O gözlerde kendi yıkılmışlığını da gördü ve bu canını yaktı.

Mira heyacanla baktı Ateş'in gözlerinin içine. Gitmeden önce bana tek bir şey söylesin, kalbimi rahatlatacak tek bir şey diye geçiriyordu içinden çünkü onun da buna ihtiyacı vardı. Onun sesinden tek bir şey duymaya fakat Ateş bunu yapmadı ama gülümsedi. Zoraki de olsa gülümsedi, canından çok sevdiği kadının gözlerinin içine baktı. Onu rahatlatmak içindi bu gülümseme. Mira kalbinin rahata erdiğini hissederken Ateş gözlerini ondan çekti, merdivenlere yöneldi.

Şu an düşündüğü ve görmek istediği tek bir kişi vardı; kardeşi. Onun yanında olmak, biraz olsun beraber vakit geçirmek istiyordu çünkü. O, kardeşinin odasına çıkarken Uras yatağının yanında yere çökmüş, dizlerini karnına kadar çekmiş, korkudan tir tir titriyordu.

Yaklaşık on dakika önce pencereden bakarken yine görmüştü o mavi gözlü kadını. Ormanın içinden kendisine baktığını zannediyordu. Oysa bu gördüğü bir halüsinasyondan başka hiçbir şey değildi. Ne mavi gözlü bir kadın vardı o ormanda ne de başka birisi. Abisinin yanında, güvendeydi ama bunu bilmiyordu. Hatta çoktan abisini bile unutmuştu yeniden.

İki yıl öncesine kadar aklı başında, sağlıklı birisiydi. Ta ki mavi gözlü kadın dediği o kadın "Artık başlıyoruz," diyene kadar. Alıştığı evinden, anne - baba dediği insanların yanından alındı. Başka bir eve götürüldü ve ilk ilacını o zaman aldı. Tam 3 ay boyunca onu ilaçlarla uyuttular. Uyandığında beyni uyumuştu. Şimdiyi anlamadığı gibi geçmişi de hatırlamıyordu. Bir şeyleri zihninde sadece birkaç saat tutabiliyordu. Sonra zihnindeki o şey bir toz misali yok olup gidiyor, yine boşluğa düşüyordu. O boşluk birinin cümleleriyle doluyordu ama Uras o cümleleri unutunca yeni bir boşluğa daha düşüyordu. Bu artık onun da kalbini yormaya başlamıştı.

Başını dizlerinin üstüne koydu genç adam ve gözlerini sımsıkı kapattı. Bir anne düşündü bir de baba. Hep düşündüğü şeydi bu. Her şeyi unutuyor olsa da unutmadığı, unutamayacağı bir şey vardı. Bir annesi ve babası olduğu. Hatırlamıyordu onları. Ne yüzlerini ne isimlerini ne de onlar hakkında herhangi bir şey hatırlamıyordu ama biliyordu. Bir annesi ve babası olduğunu biliyordu. Ne de olsa herkesin bir annesi ve babası olurdu.

Uras'ın gözünden bir damla yaş aktı. Boşluk onu korkutuyordu. O boşluğun içinde biraz daha kaybolmaktan da korkuyordu ama ne yaparsa yapsın olmuyor, o boşluğu tam anlamıyla hiçbir zaman dolduramıyordu. Gözlerini biraz daha sıktı, ağlamak sinirini bozarken bir şeyler hatırlamak için de zihnini zorladı.

Mavi gözlü bir kadın belirdi zihninde, zaten hiç gitmiyordu ki. Hızla o kadından kurtulup zihninin daha da derinlerine indi. İşe yarar bir şeyler hatırlaması gerekiyordu ama olmuyordu. Bu yüzden zihnine lanet etmeye başlamıştı artık.

Yumruğunu öfkeyle yere geçirdi, bu parmaklarının acımasına neden olurken canını bir kez daha yakmak isteyip bunu yine yaptı. Eşzamanlı olarak gözyaşları da akmaya başladı.

"Hatırla lan hatırla!" dedi kendi kendine, başını tıpkı abisi gibi ellerinin arasına aldı, başına vurmaya başladı.

"Siktiğimin şeylerini hatırla!" diye yineledi, o sırada odaya giren abisinden bihaberdi.

Ateş odaya girdiğinde gördüğü manzara her şeyi unutmasına neden olurken kaşlarını çattı. Kardeşinin kendisine zarar verdiğini fark ettiği o ilk an telaşa kapıldı. Hızlı adımlarla kardeşinin yanına ulaştı. Yatağın önüne oturdu, başına vurduğu ellerini tuttu. Kardeşinin ağladığını görünce bir şaşkınlık daha yaşadı ve sıkı sıkı tutmaya devam etti ellerini, kendisine zarar vermesine izin vermedi. Uras ancak o zaman fark edebildi abisinin odaya girdiğini. Abisi olduğunu hatırlamadığı abisinin.

"Sakin ol," dedi Ateş çok yumuşak ve sakin çıkan sesiyle. Yıkılmışlığı, bitmişliği bir kenara bırakmıştı. Şimdi kendisi değil, kardeşi önemliydi.

"Sen kimsin?" diye itti Uras hayatında ilk defa gördüğünü düşündüğü bu adamı fakat zihnindeki ses kendisine yine "Sen bu adamı tanıyorsun," dedi, dikkatle incelemeye başladı. Bir yerlerden tanıdık geliyordu bu adam kendisine ama nereden?

"Sakin ol kardeşim." Ateş bunu söylerken Uras'ın yine kendisini unuttuğundan bihaberdi. Uras duyduğu şeyle kaşlarını çattı. Gözyaşları da durmuştu. Kardeşim mi demişti bu adam kendisine? Kardeşim. Zihninde bir ışık yandı, sanki daha önce kendisi de birine böyle hitap etmişti ama kimdi o? Yoksa karşısındaki bu adam mı? Sahi bu adam bana ne kadar da benziyor diye geçirdi içinden.

"Sen kimsin?" diye sordu, kendisine benzettiği bu adamı tanımak istiyordu. Ateş kardeşinin ağzından dökülen cümleyle afalladı. Oysa ona sarılıp abisi olarak her şeyin hesabını soracaklarına dair söz verdiğinde, kardeşi kendisine sımsıkı sarıldığında bir daha hiç kendisini unutmayacağını düşünüyordu ve şimdi Uras onu yine unutmuştu fakat pes etmeyecek, o iyileşene kadar ne zaman unutulsa kendini ona hatırlatacak, kardeşinin zihnindeki boşlukları dolduracak ve onu düştüğü o boşluktan çekip alacaktı.

"Ben senin abinim," dedi kardeşinin gözlerinin içine bakarak, bu cümleyi belki de bin defa kurmuştur ama her kurduğunda aynı heyecanı yaşıyordu. Uras duyduğu bu şeyi algılamaya çalıştı.

Ben senin abinim...

Doğru söylüyor olabilir miydi? Her zamanki gibi bu cümleden sonra sessizliğe gömüldü, karşısında duran adamın devam etmesini bekledi. Ateş ise bunu fark etmeyip sustu. O da onun bir şeyler söylemesini bekledi.

Onlar defalarca kez yaşadıkları bu anı bir kez daha yaşarlarken salonda ürkütücü bir sessizlik vardı. Herkes gelecek olan bir haberi bekliyordu. Sona yaklaşmak için gelecek olan son haber vardı. O kadının olduğu ev.

Sonun son habercisi, o haberi getirecekti.

"Sizce gerçekten de bize kadının yerini söyleyecekler mi?" diye sordu Cansu, herkes ona baktı. Zaten bir saatir herkesin aklında bu soru dönüp duruyordu. Mira başını önüne eğdi. Düşünmek onu var eden bir şeydi ama artık yavaş yavaş yok etmeye başlamıştı. Bir an önce her şeyin bitmesini ve o son haberin gelmesini istiyordu.

"Bilmiyorum," dedi Erdem, herkes bu sefer de ona baktı. En çok da Cansu, sevdiği adamın gözlerinin içine baktı.

O konuşurken aklından çok farklı şeyler geçiyordu. Onun için her şey bir yıl önce başlamıştı. Erdem'e olan ilgisini bir yıl önce yemek yerlerken onun gülüşüne baktığında anlamıştı fakat Erdem'in ilgisini ise ancak birkaç ay önce kazanabilmiş ve bir ilişkinin içine girmişlerdi ama tereddüt ediyordu. Henüz Erdem'in kendisini gerçekten sevip sevmediğinden emin değildi.

Erdem'in de bu konuda aklı karışıktı zaten. Cansu'ya ilgisi olduğunun farkındaydı ama bunun aşk olup olmadığına karar veremiyordu. Onların da ilişkileri bu şekilde askıdaydı. Tüm bu olanlar uzun süreli yalnız kalmalarına engel oluyordu.

"O haber gelecek!" diye girdi araya Doğan, en umursamaz olan o gibiydi ama bu durumu en çok umursayanların başında da o geliyordu çünkü o da bu durumdan sıkılmıştı ve bu kez biteceğine dair inancı tamdı. Hatta tatil planı bile yapmıştı. Bu iş biter bitmez ilk işi abisi Pars'ın yanına gidecek, onun adasında sessiz bir tatil yapacaktı.

Savaş'ın da Doğan'dan bir farkı yoktu. Zihinsel yorgunluk hepsini çok büyük etkilemişti. Fiziksel olarak hiçbir yorgunlukları yoktu. Hepsinin zihinsel yorgunlukları vardı. Bu öyle bir yorgunluktu ki aylarca yataktan çıkmasalar geçmezdi. Bu yorgunluğu geçirecek olan tek şey gelecek olan haberdi.

"Mira sen iyi misin?" Cansu bu soruyu sorarken aslında gerçek cevabı çok iyi biliyordu.

"Değilim," dedi Mira, doğruyu söyledi ve ayağa kalktı. İyi değildi ama iyi olmak için bir şeyler yapabilirdi. "Müsaadenizle ben de biraz yukarıya çıkacağım," deyip hepsinin tepkisini kontrol etti. Hiç kimsenin yadırgamadığından da emin olunca üst kata çıktı.

Gittiği ilk yer Ateş'in yatak odası oldu ama onu orada bulamadı. Onu bulmak için yeniden odadan çıktığında bir ağlama sesi duydu, durdu. Uras'ın odasından geliyordu bu ses ve Mira Ateş'in orada olduğunu anladı , kardeşiyle yalnız kalmak istediğini düşünüp gidemedi.

Ağlama sesi Uras'a aittti. Zihnindeki boşluk onu hüngür hüngür ağlatıyordu. 22 yaşındaki bu adamın güçlü ağlaması Ateş'i biraz daha güçsüzlüğe sürüklüyordu fakat aynı zamanda bir o kadar da hırslanıyor ve öfkesi arşa çıkıyordu.

"Ağla aslanım, ağla ki hesap sormak için daha çok nedenimiz olsun!" dedi dişlerinin arasından ve kardeşinin ağlamasına izin verdi. Zaten abisinin yanında ağlamayacak da kimin yanında ağlayacaktı?

İnsan kardeşine sarılıp ağlayamazsa başka kiminle yapabilirdi bunu?

Dakikalarca sürdü bu ağlama, Uras hâlâ damarlarında gezen zehri akıtmak istercesine akıttı gözyaşlarını abisinin omzunda. Onlar bir odada aralarında hep var olan ve hiçbir zaman kopmayacak olan o bağı biraz daha güçlendirirken Mira hemen yan odadaydı ve Ateş'in dönmesini bekliyordu. Aynı zamanda salondaki gergin bekleyiş de sürmeye devam ediyordu.

Saatler geçti, güneş doğdu, hava aydınlandı, sabah oldu. Herkes bir haber beklerken bir köşede uyuyakalmışlardı. O gece nasıl geçti kimse bilmiyordu. Zihinlerindeki düşünceler onları zamandan da mekândan da koparmıştı artık.

O gece uyumayan bir tek Ateş olmuştu. Tüm gece Uras'ın yanında kalmıştı. Eğer uyanırsa yanında olmak istiyordu ama ağlamaktan bitap düşen Uras tüm gece deliksiz uyudu. Ateş de hava aydınlandığında sessizce çıktı onun odasından ve elini yüzünü yıkamak için kendi odasına gitti.

Odaya girdiğinde Mira'nın yatağında olduğunu fark etti. Bu onu afallattı. Oysa onu salonda, diğerlerinin yanında zannediyordu. Pike onun değil, o pikenin üzerinde olduğu için uyumak için odaya çıkmadığını, çıktığında uyuyakaldığını anladı ve onu beklettiği için kendine kızdı.

Sessiz adımlarla yürüdü mavi gözlü sevdiğinin yanına. Mavi gözlü, yasemin kokulu sevdiği... Yatağın kenarına oturdu, Mira'nın yüzüne baktı, iç geçirdi. Tam o an yine onun ihaneti geldi aklına. Bazen ona baktığı zaman hatırlıyordu bunu. Canı yanıyordu. Kalbi bir kez daha kırılıyordu ve bunun için kendisine çok kızıyordu. Onu hayatında istiyordu, her anında yanında olsun istiyordu. Her şey bittikten sonra yanında kalmasını istediği sayılı insanlardan biriydi Mira onun için. Geçmişi unutmalı, şimdiye ve geleceğe bakmalıydı ama bazen aklına geliyordu işte. Geliyor ve gitmiyordu. Mira'nın bunu fark etmesinden, onun kalbini kırmaktan çok korkuyordu fakat sırtındaki bıçağın izi hâlâ geçmemişti. Bu da onun için bir gerçekti.

Elini kaldırdı, kızarmış yanaklarına dokundu Mira'nın ve bir kez daha iç geçirdi. Güzel sevgilim diye geçirdi içinden. Eğildi, dudaklarını alnına bastırdı. Uykusunun arasında bu sıcak öpücüğü hisseden Mira'nın gözleri aralandı, Ateş'in gözlerine baktı, gülümsedi.

"Geldin," dedi Ateş'e bakarak, tüm gece yanına gitmeyi çok istemiş ama yapamamıştı bunu.

"Geldim," diye yineledi Ateş de. Mira'nın kendisini gördüğünde yaşadığı mutluluk az önce düşündüğü şeyler yüzünden bir kez daha kendisine kızmasına neden oldu.

"İyi misin?" diye sordu Mira, oysa bu sorunun cevabını çok iyi biliyordu.

"İyiyim güzelim," dedi Ateş ve derin bir nefes aldı. Hissediyordu, bu akşam her şeyin yaşanacağı son akşam olacaktı fakat o son gelmeden önce onunla konuşması gereken bir şey vardı, bunun için de en uygun zamanın şu an olduğunu düşünüyordu.

Mira, Ateş'in gözlerinin içine bakarken onun kendisine bir şeyler söylemek istediğini fark etti ve bu yüzden gerildi fakat hiçbir şey sormayıp sabırla bekledi Ateş'in konuşmasını.

"Seninle bir şey konuşmam gerekiyor." Ve Ateş bu cümlesiyle onu çok bekletmedi.

"Seni dinliyorum," diyen Mira heyecanlıydı ve korkuyordu.

"Ben bir karar aldım," dedi Ateş, ciddi bir karar almıştı. Dün gece Uras'ın yanında otururken almıştı bu kararı ve uygulayacaktı. Artık buna hiç kimse engel olamazdı. Mira bu karardan daha da korktu, sanki ayrılık konuşması geliyor gibiydi. Bu kalbini çok acıttı.

"Ne kararı?" diye sorarken sesi çok cılız çıktı.

"Buradan gideceğim." Ateş'in bu cevabıyla Mira buz kesti, damarlarında akan kan bile donmuştu sanki.

"Bu gece her şeyin biteceğini hissediyorum Mira. Eğer olur da gerçekten de her şey biterse benim buradaki, bu evdeki hayatım da bitecek." Mira'nın boğazı düğüm düğüm oldu, konuşmanın sonunu artık az çok tahmin etmeye başlamıştı.

"Uras'ı da alacak ve gideceğim, buradan uzaklaşacağım. Kardeşimin de benim de buna ihtiyacımız var." Mira'nın gözleri doldu, Ateş de bunu fark etti fakat bu konuşmaya devam etmek zorundaydı.

"Buna hakkım yok," diye devam etti cümlesine. "Hiçbir zaman da olmayacak ama olur da," deyip sustu, nasıl ki Mira duyacaklarından korkuyorsa Ateş de alacağı cevaptan korkuyordu.

"Benimle gelmek istersen, senin de yanımda olmanı istiyorum," diye tamamladı cümlesini.

"Sen benim için her şeysin. Kalbimsin, ruhumsun. Senden uzak kalmak, ayrı olmak beni çok korkutuyor ama burada da kalamam Mira. Bu kadar şeyden sonra kendimi toparlamam için gitmem lazım. Uras iyileşsin diye gitmem lazım ve ben senin de benim yanımda olmanı istiyorum. Biliyorum burada bırakamayacağın çok şey var ve muhtemelen gelmek istemeyeceksin ama ben, ben yine de bilmeni istiyorum. Kaçışım senden değil, olamaz. Diğerlerinden, her şeyden ama senden değil. Seni istiyorum, ayağa kalkacaksam sen yanımdayken kalkayım dakat son kararı sen vereceksin," derken Mira'nın ellerini tuttu.

"Benimle gelir misin?" diye sordu.

Mira bakışlarını yere çevirdi. Hayatındaki her şeyi bir bir düşündü, bırakamayacağı çok şey vardı ama Ateş de bırakmayacakları arasındaydı fakat bir karar vermek kolay değildi ki.

"Şimdi cevap verme," dedi Ateş bu kararın zor olduğunu bildiği için ve devam etti. "Her şey bittikten sonra senden cevap alacağım, şimdi değil," derken bıraktı Mira'nın ellerini. "Şimdi sadece düşün," diye ekledi ve konuyu değiştirdi.

"İnip kahvaltı yapalım," deyip ayağa kalktı. "Ben bir elimi yüzümü yıkayayım." Bu, onun için de bir kaçıştı. Mira da bunun farkındaydı, engel olmadı, olamadı çünkü cevap veremezdi. Bunun üzerine uzun uzun düşünmesi gerekiyordu ve bunu yapacaktı. En doğru kararı vereceğine inanıyordu.

Yataktan çıktı, zihnindeki bu düşüncelerle salona inerken elini yüzünü yıkayan Ateş odaya döndü. Belki de bu yaptığı haksızlıktı ama yine de gitmesi gerekiyordu. Başka hiçbir şekilde hiçbir şey yoluna girmeyecekti çünkü, bundan emindi. İstediği konuşmayı da yapmıştı, üzerinden bir yük kalkmış gibiydi. Bundan sonra giderken yanında Mira'nın da olmasını umut etmek dışında elinden başka hiçbir şey gelmezdi.

Aynadaki aksine baktı, berbat görünüyorum diye geçirdi içinden. O sırada cebindeki telefonu titredi, telefonu çıkardı. Çok uzakta, şehrin diğer ucunda olan Bahadır bu mesajı telaşla yazmıştı ona. Telaşla ve büyük bir korkuyla fakat her şeyin bitmesi için, kardeşine kavuşması için bir risk alması gerekiyordu. Herkes gibi onun da elini taşın altına sokması gerekiyordu ve bunu hiç düşünmeden yaptı. Ateş'e, Beril Kahraman'ın yerini mesaj olarak attı.

Bahadır: Kardeşin hakkında ne planı var bilmiyorum.

Bahadır: Öğrenmem de mümkün değil.

Bahadır: Sana doğrudan onun yerini veriyorum.

Bahadır: Onu bitirirsen planı da yok etmiş olursun, öğrenmene gerek kalmaz.

Her şeyi değiştirecek bu dört mesajdan sonra bir de konum gelmişti. Ateş tüm mesajları büyük bir hırsla okudu ve aynı hırsla odadan çıktı. Son 14 saattir salonda beklenen haber gelmişti.

Sonun son habercisi Ateş Demirkan olacaktı.

Salona indi, herkesi salonda otururken buldu. Dünden daha hırslıydı, kendini daha güçlü hissediyordu. Ona bakan herkes de bunun farkına varırken Ateş bir bir hepsinin gözlerinin içine baktıktan sonra konuştu.

"Kalkın, yeterince oturduk. Her şeyi bitirmeye gidiyoruz." İşte son haber buydu.

Sonun son habercisi Ateş Demirkan olmuştu.

Biraz daha yaklaşmış olan kıyametin ayak sesleri artık onun ve diğerlerinin tarafından da duyulmaya başlanmıştı.

Bölüm Sonu!

Selamlarrr, nasılsınız?

Bu bölüm aslında bir önceki bölümün devamı gibi oldu ama anlatım değiştiği için ayrı iki bölüm olarak yazmak istedim. Artık ikinci perdenin de final bölümüne geldik, bir sonraki bölüm final oluyor.

Sizce finalde neler olacak?

Mira Ateş'le gitmeyi kabul eder mi dersiniz?

Final bölümümüz 29 Aralık Cuma akşamı sizinle olacak<3

Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz.

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%