Yeni Üyelik
90.
Bölüm

89.BÖLÜM "MÜCADELE ETMEK"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım :)

Bir önceki bölüme gelen yorumlarınız için çok teşekkür ederim.♡ Bu bölüm için yorumlarınızı da sabırsızlıkla bekliyorum.

Başlamadan önce yıldıza dokunarak bana destek olabilirsiniz.

Ben de buraya sizin için bir yıldız bırakıyorum.⭐ Sizinkileri de bekliyorum :)

Keyifli okumalar.♡

89. BÖLÜM "MÜCADELE ETMEK"

Başımdaki şiddetli ağrıyla gözlerimi araladım. Gördüğüm ilk kişi Ateş olurken olan biten her şey uyandığım ilk saniye bir bir aklıma gelmeye başladı. Omuzlarımdaki yükler, zihnimdeki düşünceler, kalbimdeki acı, içimdeki sıkıntı ve daha bir sürü olumsuz duygu kendilerini bir bir belli ederlerken gözlerimi yeniden kapattım.

Yeniden uyumak istiyorum. O kadar çok uyuyayım ki gözlerimi bir dahaki açışımda her şeyi unutmuş olayım, hiçbir şeyi hatırlamayayım. Ya da bitmiş olsun, her şey düzelmiş olsun ve ben yepyeni bir hayata uyanmış olayım. Çok mu şey istiyorum yoksa bu hayattan?

"Kalkmayacak mısın?" diye sordu Ateş, kalktığım zaman ne olacağını çok iyi biliyordum.

"Hayır." dedim bu yüzden ve sıkıntıyla iç geçirdikten sonra ekledim. "İstemiyorum." diye de ekledim. O an aklıma o kadın geldi. Onun gecenin bir yarısı gizlice beraber bir yere gittiği kadın. Sahi kimdi o kadın? Eve döndüğünde anlatmış mıdır kim olduğunu?

"Konuşmamız lazım ama." dediğinde gözlerimi araladım, doğruldum ve arkama yaslanıp ona baktım.

"Dün gece olanların ne burada olanlarla ne yaşadıklarımızla ne seninle ne de diğerleriyle bir ilgisi, gerçekten sadece benimle ilgili desem bana inanacak mısın?" diye sordum.

Bir an bile düşünmeden "Hayır," dedi.

Başımı salladım. "Ben de öyle düşünmüştüm, ne de olsa son zamanlarda beni hep yanlış anlıyor, inanmıyorsun zaten."

"Kendince bana ceza mı veriyorsun?" diye sordu bir anda, afalladım. Ceza mı? Ne cezası? Aklımdan hiç böyle bir şey geçmemişti ki.

"Bu söylediğin de az önce söylediğimin kanıtı işte," dedim ve kehribar gözlerinin içine hüzünle baklarken ekledim. "Beni en çok sen anlardın, sen de anlamıyorsun artık." dediğim an ayağa kalktı. Birkaç adımda yanıma geldi ve yatağın kenarına oturdu.

"Çünkü artık anlaşılır şeyler yapmıyorsun. Günlerdir benim karşımda tanıdığım Mira yok! Bambaşka biri var! Benim sevdiğim o kadın gitti, yerine bambaşka biri geldi." Devam edecek gibiydi konuşmaya ama konuşarak ona engel oldum.

"Çirkin bir kadın oldum değil mi?" diye sorduğum an karşımda kal gelmiş gibi kalakaldı.

"Ne?" Verdiği tepki bu olurken devam ettim.

"Zayıfladım, sürekli berbat bir hâldeyim, kötü görünüyorum ve daha onlarca şey." dedim, Ateş hiçbir tepki veremedi. "Senin de dediğin gibi bambaşka bir kadın oldum. Hep yanımda olan sen bile bu kez bu yüzden bana kolaylıkla arkanı dönebildin. Kim zaten bu hâle gelmiş bir kadınla vakit geçirmek ister ki?" Cevap veremedi, başımı önüme eğdim.

"İlk defa o ihaneti yüzüme vurdun. İlk defa bana arkanı döndün. Hem de bu kez hata yapmamıştım bile. Sadece seni, sizi düşünmüştüm. En çok da Uras'ı. İyi değildi ve buradan gitmeye ihtiyacı vardı, abisiyle, yani seninle birlikte. Benim yüzümden kalmanızı istemedim, gidin ve iyileşsin istedim. Bu yaptığım şey bana göre bir hata bile değildi ama sen bu yüzden bana arkanı döndün. Daha çirkin bir kadın olduğum için olabilir. Ben..." Sözümü kesti.

"Sen sadece saçmalıyorsun!" dediğinde yerdeki başımı kaldırdım, gözlerine baktım. Gözlerini bir saniye bile olsun benden çekmezken konuştu.

"Nasıl olur da bu kadar saçma bir şey düşünürsün Mira? Böyle bir şeyi aklının ucundan bile geçirmemen gerekiyorken sen bunları düşünmüşsün, yetmemiş doğru olduğuna inanmış ve gözlerimin içine baka baka dile getiriyorsun!" Kızdı, konuşmak için dudaklarımı araladım ama engel oldu.

"Ben bambaşka bir kadın oldun derken görünüşünden bahsetmiyordum. Tam olarak böyle düşünüyor olmandan bahsediyordum. Yaptıkların, kararların, tavırların, düşüncelerin benim âşık olduğum kadın gibi değil demek istedim," dediğinde yine konuşmak istedim ama yine engel oldu bana ve kendisi devam etti. "Ama sen bunu bile yanlış anlayacak kadar kapattın kendini her şeye."

"Yorgunum çünkü," dedim, bu kez doğruyu söyledim. Çünkü günlerdir hisettiğim tek şey buydu. Yorgunluk.

"Çok yorgunum," diye ekledim. "Düşünmek, bir şeylerle ilgilenmek, savaşmak, belirsizlik yoruyor beni ve ben bu kadar yorgunken biraz daha yorulmak istemiyorum. Bunu kaldırabilecek bir durumda değilim." Sakince açıkladım kendimi ona, yanıma oturdu.

"Mira." dedi, sanki hiç ayrılmamışız gibi elimi tuttu ve gözlerimin içine baktı. "Yine de böyle olmaz." Uzun zaman sonra o da ilk defa benimle sakince konuştu.

"Biliyorum çok zor ama bu şekilde olman o zorluğu yok etmeyecek. Hepimiz kaçmayı bir kenara bıraktık, kurtulmaya çalışıyoruz. Sen burada kaldın, biz de seninle kaldık ve kaçmak yerine kurtulmak için çaba gösteriyoruz. Bu zamana kadar her savaşı kazandık Mira biz, bunu da kazanacağız. Fakat biz o savaşları el birliğiyle kazandık, hepimiz dimdik ayakta ve yan yana dururken kazandık. Bu yüzden şimdi senin de ayağa kalkman, toparlanman, kendine gelmen lazım. Kendine gel, yanımızda ol. Sen böyle olunca hiçbir şey düzelmeyeceği gibi her şey senin için daha da berbat bir hâl alacak. Bunu sen de çok iyi biliyorsun." Çok yumuşak çıkan ses tonuyla uzun bir konuşma yaptı.

"Biliyorum." dedim, başımı bir kez daha önüme eğdim. "Fakat artık bildiğim hâlde hiçbir şey yapmak istemiyorum. Hiçbir şey bu durumdan daha kötü olamaz. Bırak ne olursa olsun, ne yaşarsak yaşayalım ama hiçbir şey yapmayalım. Ben yapmayacağım, çok yoruldum. Kim nasıl isterse öyle olsun Ateş," dedim ve gözümden akan bir damla yaşa engel olamadım.

"Keşke en başından bitseydi her şey. Biz o katili öldürmek yerine o bizi öldürseydi, o zaman tüm bunlar yaşanmamış olacaktı." Ateş şaşkınlıkla bana bakarken ekledim. "Ölmek, tüm bunları yaşamaktan çok daha kolay," dediğim an öyle bir baktı ki bu bakışlarından korkmamak elde değildi.

"Sen..." dedi ve sustu, gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı. "Her neyse," dedi bir anda, neden söylemek istediklerinden vazgeçtiğini anlayamazken ekledi. "Sen biraz daha uyu, dinlen. Dün geceyi daha sonra konuşuruz," deyip odadan çıktı ve gitti, şaşkınca arkasından baktım. Bu da neydi şimdi böyle?

Onu düşünmek yerine gözlerimi kapadım, battaniyenin altına girdim. Ne onu ne de başka hiçbir şeyi, hiç kimseyi düşünmek istemiyorum. Sadece uyumak istiyorum. Fakat tüm gece uyuduğum için uyumak biraz zor geldi. Hatta biraz değil, bayağı zor geldi ve ben uykuya dalamadım, düşünüp durdum.

Dünkü kadını düşündüm. Nilüfer Çiçek'i. Bir kardeşin var demişti bana. İsmi Cihan olan bir kardeşin. Gözlerim doldu bir kez daha ve gözyaşlarım akmaya başladı. Abim geldi aklıma. Sonra o çocuğu düşündüm, daha önce hiç görmediğim o çocuğun zihnimde beliren yüzü abime aitti. İsmiyle birlikte kendisi de ona benziyor gibi bir hisse kapıldım. Acaba benziyor mudur abime? Belki de bana benziyordur. Abim gibi esmer midir? Benim gibi sarışın mı? Bir anda düşündüğüm şeyler bunlar olurken gözyaşlarım daha da hızlandı.

Kimse sesimi duymasın diye elimi ağzıma bastırdım, ağlamak istemedim ama kendime engel olmam da pek mümkün olmadı, ağladım. Ben ağlarken zaman akıp geçti. Saat kaç oldu bilemiyorum ama epey bir zaman geçti. O an bugünün hangi gün o olduğunu sorguladım. Fakat kendime bir cevap veremedim. Ne saati ne zamanı ne tarihi biliyorum. Hiçbir şey bilmiyorum. Sanki dünya durmuş gibi benim için ve bu çok kötü bir his.

Saatlerdir olduğum yataktan kalkmak istedim. Doğruldum ve ayaklarımı yataktan sarkıttım. Tam o anda odanın kapısı açıldı, başımı o tarafa çevirdim ve yine Ateş'i gördüm. "Uyanmışsın," dedi uyuduğumu düşündüğü için.

"Öyle oldu," dediğimde yanıma geldi, elindeki siyah çantayı yatağın üzerine bıraktı.

"İçinde temiz kıyafetler var. Üzerini değiştir, seninle gitmemiz gereken bir yer var," deyince afalladım. Gitmemiz gereken bir yer mi?

"Neresiymiş orası?" Merakla sordum, ellerini arkasında birleştirirken cevapladı.

"Hemen çıkmamız gerekiyor, sen üstünü değiş, kapının önünde bekliyorum seni. Yolda anlatırım nereye gittiğimizi," dedi, birkaç saniye yüzüne dikkatle baktım. Bir sorun olsa bu kadar rahat olmaz diye düşündüm ve başımı salladım.

"Olur," dedim, hemen kabul etmiş olmam onu fazlasıyla memnun ederken odadan çıktı. Ben de dün gece ıslanan, fakat değiştirmediğim için üzerimde kurumuş olan kıyafetlerimden kurtuldum. Hemen ardından da Ateş'in getirdiği siyah kot pantolonla gri kazağı giydim. Aynanın karşısına geçtiğimde dünden daha da kötü göründüğümü fark ettim.

"Ben bile kendimi tanımıyorum artık," diye mırıldandım kendi kendime ve iç geçirdim. Kendimi toparlamam gerektiğinin farkındayım ama bunu yapabilecek güce sahip değilim. Her şey daha kötüye gitsin yine de umrumda olmayacak gibi bir ruh hâli içindeyim.

Başımı sağa sola salladım ve kendimi toparladım. Bir şey düşünmemek için durup kendime bakmak yerine odadan çıktım. Ateş hemen kapının önündeydi. "Hazır mısın?" diyen sordu, başımı salladım.

"Hazırım" dedim, o sırada gözlerim salondakileri buldu. Normalde hepsinin bana bakması gerekiyorken hiç kimse gözünün ucuyla bile bu tarafa bakmıyordu. Bu durumu biraz yadırgamış olsam da çok fazla üzerinde durmadım.

"Nereye gideceğimizi söyleyecek misin artık?" diye sordum gözlerimi Ateş'e çevirirken.

"Yolda anlatırım dedim ya, hadi gel peşimden," dedi ve önden yürüdü, sorgulamadan ben de peşinden gittim. Önce evden sonra da apartmandan çıktık ve onun arabasına bindik. Ateş arabayı çalıştırıp da evin önünden uzaklaştığında dikkatle ona baktım ve artık bana bir açıklama yapmasını bekledim. Fakat yaptığı tek şey yola bakmak ve dikkatle araba kullanmak oldu.

"Sence de bana bir şeyler anlatman gerekmiyor mu artık?" diye sordum, bakışları yeniden beni buldu.

"Anlatacağım," dedi ve önüne döndü. Dikkatle baktım ona ve söylediği şeyi uygulamaya geçirip anlatmasını bekledim ama yine ondan ses seda çıkmadı, yola bakmaya devam etti.

"Bekliyorum," dediğimde gözünün ucuyla yeniden bana baktı.

"Şimdi değil, bir gidelim önce anlatacağım." Kaşlarımı çattım, bu ne saçma işti böyle?

"Evdeyken de arabada anlatacağım dedin!" diye kızdım, yine gözünün ucuyla baktı ve yine sessiz kaldı. "Benimle alay mı ediyorsun?" Kızmaya devam ettim, gözlerini yine yola odakladı.

"Dalga geçtiğim falan yok, biraz sabret sadece," dediğinde arkama yaslandım, ellerimi göğsümün altında birleştirdim.

"İyi," dedim bezmiş bir tavırla ve sıkıntıyla oflayarak. Hemen ardından da ekledim. "Sabredelim madem," deyip gözlerimi cama çevirdim ve ben de yollara bakmaya başladım.

Nereye gittiğimize dair hiçbir fikrim yoktu. Eğer o anlatmamaya karar verdiyse ben ne dersem diyeyim asla anlatmayacağı için sormaya da gerek duymadım ve onun da dediği gibi sabrettim, bekledim. Zaten çok geçmeden en fazla bir yirmi dakika sonra geldiğimiz yer tek katlı, bahçeli bir evden başka bir yer değildi.

"Neresi burası?" diye sordum, cevap da bekledim ama Ateş o cevabı beklemeden arabadan indi. Ben de hemen peşinden inip yanına gittim.

"Geldik işte," dedim, gözlerinin içine baktım. "Bana da artık bir şeyler anlatır mısın?" Birkaç saniye gözlerimin içine baktı. Sabırla bir şeyler söylemesini bekledim ama o hiçbir şey demedi ve hemen yanında durduğumuz demir kapıyı itti, evin bahçesine girdim.

"Yemin ederim delirtecek bu adam beni!" Söylendim, bu zamana kadar ki sabrımım boşa gitmesini istemediğim için ben de bahçeye girdim.

Bahçede yürüdük, sonunda evin kapısına ulaştığımızda Ateş durdu, kapıyı çaldı. Onunla birlikte ben de durdum. Çok geçmeden bir hanımefendi tarafından kapı açıldı. Ateş kadına hiçbir şey demeden eve girdi. Tabii ki ben de peşinden girdim. Elimden geldiği kadar sabırlı olup hiçbir şey sormadım. Ateş evin boş salonunda durduğunda etrafıma bakındım. Burası neresi, kimin evi, biz buraya neden geldik? Bu sorular zihnimin içinde dönüp dururken Ateş'in tam karşısında durdum ve gözlerinin içine baktım.

"Artık bir şeyler söyleyecek misin?" Dayanamayıp yine sordum.

Ateş bir kez daha ellerini arkasında birleştirdi. "Sen burada kalacaksın artık," dediği an şaşkınca kaldım. Az önce göz gezdirdiğim eve bir kez daha bakındıktan sonra ona döndüm.

"Ne?" Yine verdiğim tek tepki bu olurken devam etti.

"Burada kalacaksın." Yineledi, buna rağmen ona anlamsız bakışlar atarken de ekledi. "Orada, bizim yanımızda kalmak, kalabalıkta olmak sana iyi gelmiyor." Başta benimle dalga geçiyor zannettim, fakat o kadar ciddi konuşuyordu ki dalga geçer gibi bir hâli hiç de yoktu.

"Ateş..." dedim, devam etmeme izin vermeden kendisi konuştu.

"Yanlış anlama sakın, bu sana verdiğimiz bir ceza ya da aklın başına gelsin diye kurduğumuz bir oyun falan değil. Emin ol bunu sana yapacak en son kişi benim. Ben sadece senin iyiliğini düşünüyorum. Bizden uzak olmak sana iyi gelecekse -ki sen böyle düşünüyorsun- bizden uzak olup kendine gelmelisin."

"Bu mu yani?" diye sordum ve devam ettim. "Bu yüzden mi beni buraya getirdin? Her şeyden uzak olmam için."

Başını salladı. "Evet." Gayet rahat bir tavırla verdi bu cevabı. O sırada evin kapısı bir kez daha çaldı. Bize kapıyı açan kadın yine kapıya doğru yürürken Ateş konuştu.

"Bir doktor geldi," dedi, yine şaşkınca kaldım. Doktor mu? "Psikiyatrist," dediği an kaşlarımı biraz daha çattım. "Onunla görüseceksin, kendine gelmene yardımcı olacaktır. Tüm bunlar sana iyi gelecek Mira. Hem istediğin gibi bizden uzakta ve güvende olacaksın hem de bir psikiyatrist ile görüşeceksin. Ayrıca sana da söz veriyorum sen kendini daha iyi hissedip kendi içinde her şeyi düzene soktuğunda ben de dışarıdaki her şeyi düzene sokmuş olacağım."

"Gerçekten istediğim şeyin bu olduğunu mu düşünüyorsun?" diye sordum.

Yine başını salladı. "Evet." Sinirle güldüm, o sırada kapı açılmış ve Ateş'in bahsettiği psikiyatrist eve girmişti. Dönüp adama baktığımda uzun boylu, orta yaşlı, esmer, erkek bir doktor gördüm.

"Birkaç dakika bize izin verin." Ateş'in söylediği şeyle doktor başını salladı, burada çalışan kadınla birlikte yeniden evden çıktı. Ateş'in bakışları da yeniden beni buldu. O konuşacak gibi oldu ama ondan önce davranıp ben konuştum.

"Ne yani sen şimdi gideceksin ve tüm işlerle siz ilgileneceksin. Ben de burada yalnız başıma oturacak ve her şeyin bitmesini mi bekleyeceğim?"

"Evet." dedi yine ve ekledi. "En başından beri istediğin şey bu değil mi? Ben de sana istediğin fırsatı sunuyorum işte. Kendine gelmen, daha iyi ve mutlu olman için çabalıyorum." dediğinde konuşmak istedim ama engel oldu.

"Yalnız kalmak istiyorum, hiçbir şey düşünmek de kimseyi görmek de istemiyorum demiyor muydun? Kalabalık sana iyi gelmiyordu, ben de düşündüm ki..." Sözünü kestim.

"Benden kurtulmak istedin," dedim.

Kaşlarını çattı. "Mira saçmalama!"

"Saçmalamıyorum," dedim, sesim ağlayacakmışım gibi çıkarken devam ettim. "Sıkıldın benden, diğerleri de öyle. Belki de size ayak bağı olduğumu düşündünüz ve beni buraya atmaya karar verdiniz." Gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı. Sinirlenmişti ve bununla baş etmeye çalışıyordu, her hâlinden bunu anlamak mümkündü.

"Öyle bir derdim yok, senden kurtulmak için bir nedenimiz de yok. Artık gerçekten çok saçma şeyler düşünmeye başladın. Ben sadece sen iyi ol..." Yine sözünü kestim.

"Delirdiğimi mi düşünüyorsun?" diye sordum, Ateş karşımda afallarken de devam ettim. "Tabii ki öyle düşünüyorsun, bu yüzden de bir psikiyatrist çağırdın değil mi?" Yine sordum ve onu yine kızdırmış oldum.

"Mira," dedi dişlerini sıkarak ve bana doğru bir adım attı, gözlerimin içine bakarak konuştu. "Psikiyatristle görüşen, görüşmeye ihtiyacı olan insanlara deli denilmez," dedi, bir adım daha atıp aramızdaki mesafeyi iyice kapattı ve devam etti.

"İnsanın vücudu nasıl hasta olursa ruhu da bazen hasta olabilir ve insanlar vücutları hasta olduğunda nasıl ki bir doktora gidiyorsa ruhu için de gidebilir. Bu ne seni ne de bir başkasını deli yapmaz!" Öfkeyle söyledi tüm bunları ve devam etti. "Senin de şimdi tam olarak buna ihtiyacın var. Deli olduğun için değil, her şey daha da ilerleyip delirme diye görüşeceksin bir doktorla!" Bakışlarımı çektim ondan, hiçbir şey diyemedim. Bunun böyle olduğunu ben de biliyordum ama iş bana yönelik olunca tam aksini düşünmeden edemiyordum. Onun söyledikleri ve söyleyecekleri de bu düşünceyi hiçbir şekilde değiştirecek gibi durmuyordu.

"Siz de beni istemiyorsunuz artık," dedim, şaşkınca kaldı karşımda Ateş. "Önce işimi kaybettim, sonra ailemi, şimdi de siz," derken gözyaşlarım akmaya başlamıştı. "Her şeyi, herkesi tek tek kaybediyorum." Ateş'in bakışları yumuşadı. "Yalnız kalıyorum, kimsem kalmıyor. Şimdi de..." Sözümü kesti.

"Öyle bir şey yok," dedi, aramızdaki son bir adımlık mesafeyi kapattı ve yüzümü avuçlarının arasına aldı. "Herkes gitse senden, ben gitmem. Herkes yalnız bıraksa seni, ben bırakmam. Sana yemin ederim, asla seni yalnız bırakmayacağım," dedi, gözyaşlarımı sildi.

"Bıraktın bile." dedim, anlamsızca baktı. "Sen benden ayrıldın Ateş."

Yüzündeki anlamsız yok oldu. "Ayrılmadım," dedi, oysa bunu yapmıştı ama yapmakta haklıydı da. "Sadece çok sinirliydim, söylediklerime engel olamadım. Gerçek düşüncelerim de gerçekten yapmak istediğim şeyler de onlar değildi. Bunu sen de çok iyi biliyorsun hatta. Ben senden ayrılamam, istemem bunu. İstesem de yapamam zaten. Çok seviyorum ben seni," dedi, yüzümde buruk bir tebessüm oluştu.

"Şimdi de sadece iyi olmanı istiyorum. Eğer o kargaşanın içinde olmaya devam edersen çok daha kötü bir hâlde olacaksın. Ben buna izin veremem Mira. Bu yüzden senin bir kenara çekilme, dinlenme vaktin geldi. Sen bu evde iyi olmaya, kendine gelmeye çalışırken söz veriyorum ben de her şey eskisi gibi, hatta eskisinden çok daha iyi olması için elimden ne geliyorsa yapacağım."

Başımı olumsuz anlamda salladım. "İstemiyorum," dedim, şaşırdı. Bu konuşmadan sonra itiraz etmeden bunu kabul edeceğimi düşünüyordu çünkü ama bu benim için mümkün bile değildi. "Burada kalmak bana iyi gelmeyecek," dedim, bu söylediğim hiç de hoşuma gitmedi. "Ben burada olmak istemiyorum. Her şeyden uzak kalmak, buraya kendimi kapatmak istemiyorum. Eğer beni biraz olsun tanıyorsan bunun bana iyi gelmeyeceğini senin de bilmen gerekiyor."

"Seni tanıyorum ve senin için en iyi olanının her şeyden uzak kalmak olduğunu biliyorum." Hâlâ aynı şeyi savunmaya devam ediyordu.

"Beni hiç tanımıyormuşsun o zaman," dedim kendimden emin bir şekilde ve devam ettim. "Hem de hiç tanımamışsın!" Cevap veremedi. "Şimdi hemen gidelim buradan! Burada kalmak istemiyorum ve sen bana istemediğim hiçbir şeyi yaptıramazsın!" deyip birkaç adım geri gittim ve ondan uzaklaştım. "Beni görmeye artık tahammülün olmayabilir, beni burada bırakıp hayatından da diğerlerinin hayatından da çıkarmaya çalışıyor olabilirsin ama ben senin istediklerini yapmak zorunda değilim," dedim, elini yüzüne bastırıp gözlerini ovaladı. Elini yüzünden indirdiğinde de bezmiş bir tavırla konuştu.

"Gerçekten artık ne dediğinin farkında bile değilsin," dedi açıkça ve gözlerimin içine bakarak. "Ve hâlâ iyi olmadığını kabul etmiyorsun." Sinirle güldüm, birkaç saniye süren bu gülüşün ardından ciddileştim ve yüzüne karşı haykırdım.

"İyiyim ben!" deyip ona yaklaştım ve göğsüne vurdum. "Sizin düşündüğünüz gibi delirmedim daha! Çok iyiyim!" deyip bir tane daha vurdum. "Asıl sen ne dediğinin farkında değilsin!" Avazım çıktığı kadar bağırarak söylüyordum bunları. "Hem de hiç farkında değilsin! Mira Aksoylu'yum ben!" Bağırarak devam edip ona kim olduğumu hatırlatacakken onun öfkeli sesi araya girdi ve tıpkı benim gibi bağırarak konuştu.

"Bahsettiğin o Mira Aksoylu'dan geriye hiçbir şey kalmadı!" diye haykırdı, irkildim. "Görmüyor musun ne hâlde olduğunu? Madem kendini bu kadar iyi tanıyorsun dön bak aynaya, bak ve hâlâ kendin misin söyle bana!" Bağırarak söylediği şeylerle birkaç adım geri gittim, dolu gözlerimle baktım ona. "Ben sen iyi ol diye elimden geleni yapmaya çalıştıkça sen kötü olmak için çaba göstermeye devam ediyorsun! Lan sen bu musun?" Öyle bir bağırıyordu ki birazdan evin duvarları yıkılacaktı sanki. Bu yüzden de bakamadım öfkeli gözlerine, başımı önüme eğdim ve gözyaşlarımı sessizce akıttım.

"Sana böyle olduğun için kızmıyorum, ben seni anlıyorum hatta. Yaşadığın şeylerden sonra yorulmuş olman, mantıklı kararlar alamıyor olman çok normal. Ben gerçekten seni anlıyorum ama sen beni anlamıyorsun Mira!" Bunları daha düşük bir ses tonuyla söyledi ama buna rağmen başımı kaldırıp da yüzüne bakamadım.

"Ben sana beni anlamadığın için kızıyorum! Gözlerimin önünde her geçen gün biraz daha kötü olurken, kendini biraz daha kaybederken sana yardımcı olmam için attığım her adımda beni geri itiyor olduğun için kızıyorum sana!" Bu cümleleri yerdeki başımı kaldırıp ona bakmamı sağlarken devam etti. "Yalvarırım Mira, yalvarırım artık sen de beni anla," dedi, yeniden yaklaştı bana ve tuttu ellerimi.

"Ben senin kötü olacağın, sana zarar verecek herhangi bir adım atmam. Asla yapmam bunu. Değil sana zarar vermek, senin kendine bile bunu yapmana izin vermem. Ben ne yapıyorsam senin için yapıyorum," dedi, onun böyle sakin sakin konuşması benim de sakinleşmeme neden olurken çok şey söylemek istiyordum ama ağzımı açıp da tek kelime bile edemedim. "Bana güven Mira."

"Güveniyorum," dedim ama ekledim de. "Ama yine de burada kalmak istemiyorum. Yalnız olmak istemiyorum," dedim, bu kez sessiz kalan o oldu. "Sen de beni anla, istemiyorum yalnız olmak." Uzunca bir nefes aldıktan sonra başını salladı.

"Peki," dedi, sonunda anlaşmış olmaktan dolayı memnun olurken de devam etti. "Diğerleri de buraya gelecekler o zaman." Şaşırdım, ne yani geri dönmek yerine onlar mı gelecekledi? "O adamın evinde daha fazla kalamayız. Hem doğru değil bu, hem de sığmıyoruz bile. Çiftlik evine de dönemeyiz, şehirden çok uzakta ve burada bu kadar iş varken her gün geliş gidiş çok zor oluyor. Bugün onlar için de uygun bir yer ayarlayacaktım. Madem yalnız kalmak istemiyorsun, madem onlarla olmaya devam etmek istiyorsun ve bunun sana daha iyi geleceğini söylüyorsun o zaman onların da burada olmasında bir sakınca yok," dedi, başımı salladım.

"Yok," dedim, anında devam etti.

"Ama önce bana söz vermen gerekiyor." İşte bunu duymayı beklemiyordum.

"Ne sözü?" diye sordum fazlasıyla merakla, hemen cevapladı sorumu.

"Kimseden kaçmayacaksın, sürekli kendini bir odanın içine kapatmayacaksın. Bunu yapma, kendine gel ve aklını topla diye yalnız kalmanı istemiştim ama madem bunu istemiyorsun eskisi gibi olmayacak. Bir odanın içinde günlerini geçirmeyeceksin," dedi, bu sözü vermek benim için çok kolaydı. Her şey bu denli karışıkken ve her şeyden haberdar olmak istiyorken bunu yapmak gibi bir niyetim yoktu zaten.

Dün geceki hâlimin tek nedeni ise o kadındı, onu görmeden önce kendimi toparlamaya çalışıyordum. Biraz olsun başarmış da sayılırdım ama o gelmiş ve anlattıklarıyla her şeyi bir kez dah yıkmıştı, ben de yine o enkazın altında kalmıştım. Yanıma gelerek, benimle konuşarak iyilik yaptığını düşünüyordu bana. Oysa bir kez daha her şeyin mahvolmasına neden olmuştu.

"Söz," dedim Ateş'in az önce söylediği şeye yönelik. "Söz veriyorum öyle bir şey olmayacak."

Başını salladı, hâlâ bundan emin değil gibiydi ama yine de bunu dile getirmedi.

"Ben bizimkilere haber vereyim, toparlanıp gelsinler bir an önce. Günlerdir oradan oraya savrulup durdular, gelip yerleşip dinlensinler. Daha çok işimiz var," dedi, bunu derken cebinden telefonunu çıkardı. Tam yanımdan gidecekken bileğinden tuttum, gitmesine engel oldum. Telefona çevirmiş olduğu bakışları beni bulduğunda duyacağım cevaptan korkuyor olsam da sordum.

"Biz?" dedim, Ateş anlamsız bakışlar atarken o anlamsızlığı yok etmek adına devam ettim. "Bize ne olacak? Bitti mi gerçekten her şey? İstemiyor musun beni?" Dudaklarında buruk bir tebessüm oldu.

"Öyle bir şey mümkün mü?" diye sordu, bana doğru eğildi ve dudaklarını alnıma bastırdı. Geri çekilip gözlerimin içine bakarken devam etti konuşmaya. "Biz iyiyiz, çok iyiyiz," dedi.

Boğazım düğüm düğüm oldu. Çünkü dili bunu söylerken gözleri çok farklı bir şey söylüyordu. Bunu anlamak oturup içim çıkana kadar ağlamak istememe neden olurken hiçbir şey yapamadım. Anladığım şeye rağmen zorlukla gülümsedim, bileğini bıraktım. Ateş başka bir şey demeyip yanımdan giderken arkamda olan koltuğa çöktüm, gözyaşlarımı serbest bıraktım. Onu kaybediyorum, her geçen gün benden biraz daha uzaklaşıyor ve benim elimden burada oturup ağlamak dışında hiçbir şey gelmiyordu.

Gözyaşlarımı sildim, Ateş döndüğünde bunu görsün istemedim. Haklıydı, iyi değildim ama ben de haklıydım. Burada yalnız kalmak bana asla iyi gelmezdi. Ayağımdaki ayakkabılar ayağımı sıkınca onları çıkardım, ayaklarımı koltuğa çektim. Dizlerimi de kendime çekip dizlerime sarıldım ve başımı dizlerimin üzerine koydum, düşündüm. Kendime gelmem lazımdı. Ateş'i kaybetmeyi göze alamam çünkü. Onu seviyorum, hem de çok seviyorum ve savaşmam lazım. Fakat bunun için gücüm yok, kendimi çok yorgun hissediyorum.

Gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım ve düşünmeye devam ettim. Gecenin bir yarısı buluştuğu ve beraber bir yere gittiği o kadın geldi aklıma. Kimdi o? Neden buluştu onunla? Hem de neden herkesten gizli buluştu? Erdem'den bile. Zihnimin bir köşesi bu sorularla meşgulken bir diğer köşesinde de o kadın vardı. Dün karşılaştığım ve beraber sahile gidip konuştuğum o kadın.

Bana bir kardeşim olduğunu söylemişti. Babamdan bir çocuğu vardı ve doğal olarak benim de kardeşim oluyordu. İsmi Cihan olarak bir kardeş hem de... Ne yapacağım peki? Tanışacak mıyım onunla? Gidip görecek miyim? Annemi yok sayacak mıyım? Annem demişken onu da çok özledim. Hatta sadece onu da değil, babamı, dedemi, Serkan'ı, teyzemi... Herkesi ve her şeyi çok özledim.

Nefes alamıyor gibi hissedince gözlerimi açtım, başımı kaldırdım ve derin bir nefes aldım. Her şey benim için bu kadar karışıkken, zihnim kendi sağlığım dışında her şeyi düşünüp onlarla meşgul olurken benden iyi olmamı nasıl bekleyebilirlerdi ki? Tamam, bunu benim iyiliğin için istiyorlar ama bu artık gerçekten de benim elimde olan bir şey değildi. Zihnimin içinde bir fırtına var ve her fırtına beni başka bir düşünceye savuruyor, orada boğuyordu.

Duyduğum ayak sesleriyle başımı kaldırdım, kapıya doğru baktım ve Ateş'in yeniden salona döndüğünü gördüm. Hemen bakışlarımı önüme çevirdim, o beni fark etmeden gözyaşlarımı sildim. Kendimi iyi hissetmiyorum ama o bunu bilmesin. İyi değilim ama o bunu anlamasın. Bir yandan iyi olmaya çalışırken bir yandan da ona karşı iyiymiş gibi davranmalı, eskisi gibi olmalıyım. Bunun için mücadele etmeliyim. Hem bunun için hem de onun için. Yoksa onu gerçekten kaybedeceğim. Ben kendime çeki düzen vermeye çalışırken Ateş yanıma ulaştı.

"Bir şey yemedin," dedi, canım hiçbir şey istemiyordu ama önce aldığım karar doğrultusunda yemek konusuna itiraz etmek yerine başımı salladım.

"Yemedim, acıktım biraz," dedim, yalan söyledim. Ateş aldığı bu cevaba şaşırdı. Ona göre şu an bunu boş vermiş olmam gerekiyordu çünkü.

"Peki," dedi, telefonunu çıkardı ve birine bir şeyler yazdı. Dikkatle ona bakarken birkaç saniye sonra bakışları beni buldu. "Gider alırlar şimdi bir şeyler," dedi, anladım dercesine başımı salladım ve gözlerimi önüme çevirdim. Aklıma psikiyatristin geldiğini söylediği gelince de merak edip durmak yerine sordum.

"Psikiyatrist geldi demiştin," dedim, başımı yeniden ona çevirdim.

"Geldi," dedi anında ve devam etti. "Dışarıda ama madem..." Ne diyeceğini bildiğim için sözümü kestim.

"Onunla görüşebilirim," dedim, benim için en doğrusu bu olacaktı çünkü. İyi olmaya çalışırken destek almak süreci hızlandırabilirdi ve benim için zaman çok önemliydi. Kendi içimde veriyor olduğum mücadelede yardımcı olacaktı bana. Bu yüzden bunu istememek gibi bir hataya düşmedim. "Az önce bu konuda sinirle öyle tepki verdim. Onunla görüşebilirim. Fakat burada, herkesin içinde değil tabii ki." Bunları derken gözlerine bakamıyordum.

"Nasıl istersen," dedi, uzatmadı. "Burada olmayacak, uygun bir vakitte biz ona gideceğiz." dedi, ona bakmadan başımı sallamakla yetindim. "Dün neredeydin?" diye sordu, aklıma yine o kadın ve kardeşim geldi. Henüz daha görmeden kardeşim demeye başlamıştım kendi içimde ama söyleyecek başka bir şeyim yoktu.

"Neden döndüğünde o kadar kötüydün?" Sormaya devam etti, gözlerimi sımsıkı kapattım. Anlatmak istemedim ona, hiç kimseye anlatmak istemedim hatta. Hiç kimse bilmesin istedim. Hatta bir fırsatım olsaydı ben bile bilmemeyi tercih ederdim ama öyle bir şey artık mümkün değildi ve onu kaybediyor olduğumu bu denli çok hissederken bunu ondan saklamam doğru değildi.

"Ekmek almak için çıktım evden," dedim, gözlerim bunu derken onu buldu.

"Biliyorum, seni ararken söylemişlerdi zaten," dedi, devam ettim.

"Fırındayken bir kadınla karşılaştım." Kaşlarını çattı, meraklandı da ve bunu her şekilde belli etti. "Babamın annemi aldattığı kadınla," dedim, Ateş hem şaşırdı hem de endişelendi. "Konuşmak istedi, kabul etmedim. Bana zarar vermeyeceğini, sadece konuşmak istediğini söyledi. Dayanamadım, kabul ettim. Sahile gittik birlikte." Doğruları anlattım, Ateş pür dikkat beni dinliyordu.

"O kadar zaman o kadınla mı konuştun?" diye sordu.

Başımı olumsuz anlamda salladım.B"Hayır, onunla on dakika falan konuştuk sadece. O gitti, ben kaldım. Düşündüm biraz, dönmek istemedim. Sahilde oturuyordum yani, bir şey yaptığım yoktu. Vakit biraz geçince de döndüm eve." Kaşlarını çattı.

"Saatlerce sahilde oturup düşüneceğin ne söyledi sana o kadın?" Bunu sorarken sinirliydi ama şu anki siniri bana değildi, o kadınaydı.

"Bana babamdan bir oğlu olduğunu söyledi. Bir kardeşim varmış, erkek. İsmini Cihan koymuşlar, abimin adı. Bunu anlattı, yardıma ihtiyacım olursa kendisine ulaşmamı, her şeye rağmen bana yardım edeceğini söyledi." dedim, gözlerimi söylediklerimin şaşkınlığını yaşayan Ateş'ten çektim ve başımı önüme eğdim. "Benim bir kardeşim varmış Ateş, ismi Cihan olan bir çocuk." Gözlerim doldu yine, artık bundan nefret ediyordum. "Öyle işte," dedim, gözümden akan bir damla yaşı hızla sildim.

"Babanın bundan haberi var mı?" diye sordu, tek merak ettiği bu olmuştu.

"Evet," dedim bir tek, ayağa kalktığını fark ettim. Ne için kalktığına bile bakmak istemezken yanıma oturdu, kollarının arasına aldı beni. Başımı göğsüne koydum, elleri saçlarımda gezindi. Hiçbir şey söylemedi, sadece saçlarımı sevdi. Ben de başka bir şey anlatmadım, sımsıkı sarıldım ona ve onunla huzur bulmaya çalıştım. Zihnimin izin verdiği kadar.

Dakikalar geçip gitti, yemeklerimiz geldi. Ondan hiç ayrılmak istemediğim hâlde ayrıldım ve birlikte yemek yedik. Yemeğin ardından da evdeki odaları gezdik. Henüz kimse gelmemişkem kendi odamı seçmek istedim ve üçüncü girdiğim odada sonunda aradığım şeyi buldum, bu odada çift kişilik bir yatak vardı. "Burada kalmak istiyorum," dedim, arkamdan odaya giren Ateş'e baktım.

"Olur, burası senin o zaman," dedi, yanına gittim ve elini tuttum. "Benim değil, bizim," dedim, şaşkınca kaldı. "Birlikte kalalım." İşte buna şaşırdı, hem de fazlasıyla. Fakat bu şaşkınlığı hemen üzerinden attı, saklamaya çalıştı.

"Bunu daha önce istememiştin."

"Artık istiyorum." Tek kaşını kaldırdı, ona doğru bir adım daha attım ve tamamen yaklaştım. "Ben seninle eskisi gibi olmayı çok özledim." Dudaklarım hafifçe dudaklarıma temas ederken de bu teması bilerek arttırıp devam ettim konuşmaya. "Sen özlemedin mi?" diye sordum, ellerim yüzünü buldu ve sakallarının üzerinde durdu.

"Çok," diye fısıldadı, tebessüm ettim. Bir eli belimi buldu ve beni kendine bastırdı, eş zamanlı olarak da dudaklarımı dudaklarıyla örtüledi. Ellerim boynuna dolanırken dudaklarımı araladım, öpüşüne karşılık verdim. Sırtımı duvara yasladı, biraz daha yaklaştı bana. Gözlerim usulca kapandı, onu hissetmek istedim. Dudaklarını dudaklarımdan çekti, boynuma bastırdı dudaklarını. O sırada bahçeye duran arabaların sesini duydum, bizimkilerin geldiğini anladım. Ateş de duymuş olacak ki usulca geri çekildi ama uzaklaşmasına izin vermedim.

"Gitme," deyip ceketinin yakasından tuttum.

"Bizimkiler geldi," dedi, ses tonu boğuklaşmıştı.

"Boş ver," dedim, onu biraz daha kendime çektim.

"Olmaz," deyince kaşlarımı çattım. Eli yüzümde gezinirken ekledi. "Anlarlar, ayıp olur." Bu cümle çok komik gelince dayanamayıp güldüm. Eğildi ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı, fakat daha karşılık bile veremeden uzaklaştırdı dudaklarını yeniden benden. "Ama bu akşam elimden hiç kimse alamayacak seni." Bir kez daha güldüm. Tam o sırada Erdem'in sesi geldi, Ateş'e seslendi. Ateş bana göz kırpıp başka bir şey demeden odadan çıktığında yüzümdeki tebessüm anında soldu, bunun nedenini ben de anlayamadım.

Onunla mutluyum, kendimi onunlayken iyi hissediyorum ama daha fazlası yok. Bu mutluluk çok kısa sürüyor, o yanımdayken başlıyor ve o gidince bitiyor. Sanırım bu hayatta beni mutlu eden bir o kaldı ve ben artık bunu hissetmeye başladım.

"Onu kaybetmeyeceğim," diye mırıldandım kendi kendime. Bunun olmaması için elimden ne geliyorsa yapacağım, onu da kaybetmeyeceğim. Yüzümdeki solgun ifadeden kurtuldum ve yeniden tebessüm edip çıktım odadan. Salona gittiğimde herkesi gördüm, salonu inceliyorlardı ama Ateş ve Erdem yoktu. İki dakika içinde nereye gittiler ki?"

"Burası çok güzel," dedi Cansu, Doğan hemen atıldı.

"Güzel mi değil mi o kadarını anlamam ama Ceyhun'un evinden iyi olacağı kesin. Oğlum iki gecedir resmen bir koltukta iki kişi yatıyoruz lan." Doğan söylenirken Savaş da onu onayladı.

"Ateş ve Erdem nerede?" diye sordum, hâlâ evi inceleyen Cansu'nun bakışları beni buldu.

"Bahçeye çıktılar gelir gelmez," dedi ve "Ben odamı seçmeye gidiyorum," diyerek uzaklaştı yanımdan. Bizim çıktığımız odaya gördüğü için orayı seçmeyeceğini bildiğimden rahat davranırken Savaş ve Doğan da odalarını seçmek için salondan ayrıldılar.

Ateş'in hâlâ odada olduğumu, çıkmayıp saklandığımı düşünmesini istemediğim için kendimi ona gösteremek istedim ve ben de bahçeye çıktım. İkisini de ilerideki bahçe koltuğunda otururken gördüm. Bana arkaları dönük olduklarından kendimi fark ettirmek için yanlarına gitmekten başka şansım kalmadı ve durup bunu düşünmek yerine yanlarına gittim.

İkisi de hâlâ beni fark etmezken bunu yapmak için Erdem'e selam vermek istedim. Bunun için de dudaklarımı araladığım ilk an Erdem arkasında benim olduğumdan bihaber dünyayı bir kez daha başıma yıkacak ve henüz daha düştüğüm yerden kalkamamışken beni bir kez daha düşürecek olan o cümleyi kurdu.

"Sen haklıymışsın kardeşim. Mira'nın abisi, Cihan Aksoylu, yaşıyor."

Bölüm Sonu!

Selammmm :) nasıl gidiyor hayat?

Bölüm sonuna çok da şaşırdığınızı düşünmüyorum açıkçası. Çünkü ilk günden beri hep Cihan'ın yaşıyor olduğunu düşündüğünüzü belirtiyordunuz ve benim için de ilk günden beri bu bilgi üçüncü perdede ortaya çıkacaktı.

Sizce Mira nasıl tepki verecek?

Ateş biliyormuş bunu, Mira kendisinden sakladığı için Ateş'e kızacak mı dersiniz?

Mira Ateş'in kendisinden uzaklaşıyor olduğuna dair hissettiği şeylerde haklı mı sizce? Öyle bir izlenim aldınız mı?

Bölümde en sevdiğiniz sahne hangisi oldu?

Bölümü en iyi anlatan emojiyi buraya bırakabilirsiniz.

Yeni bölümde görüşmek üzere:) iyi bakın kendinize güzellerim ♡

Duyuru ve alıntılar için de sosyal medya hesaplarımı bırakıyorum, oradan da takip edebilirsiniz beni.

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

gizzemasllan

ÇOK SEVİLİYORSUNUZ.♡

Loading...
0%