Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.BÖLÜM "İLK GÜN"

@gizzemasllan

Selam güzellerim :)

Bu kadar çabuk dönmeyi ben de beklemiyorum ama bir önceki bölümde de dediğim gibi bu hikâye için ilham doluyum, hemencecik bitti bölüm.

Sol alt köşedeki yıldıza dokunup oylarınızı vererek bölüme geçebilirsiniz, satır arası yorumlarınızı bekliyorum.

Keyifli okumalar :)

.

.

.

1. BÖLÜM "İLK GÜN"

Okulun rehber öğretmeni olan Irmak hocayı müdürün odasında bulmuştum. Onun, müdürün ve benim aramda geçen kısa bir sohbetin ardından ilk derse yetişmem için bana sınıfıma kadar eşlik ediyordu şu an. Sınıfın olduğu yeri söylese çok daha iyi olacaktı ama annem kadını bu konu yüzünden kaç defa rahatsız ettiyse artık ısrarla benimle geliyordu.

Bir kat daha çıkıp okulun en üst katına ulaştık, sağ tarafa doğru yürüdük. Koridorun ayrımına geldiğimizde sola döndük, koridorun sonuna yürüdük, sınıfın önüne geldiğimizde durdum. Irmak hoca kapının üstündeki küçük pencereden sınıfa baktı, bana döndü.

"Ders Edebiyat." Müdür odasında sohbet ettiğimiz için ilk derse gecikmiştim. Sohbet dediysem öyle sıradan bir şey değildi, bayağı oturmuş ailemi anlattırmışlardı bana. Ne gerek varsa! "Girebilirsin, iyi dersler,” deyip gülümsedi Irmak Hoca, ben de ona küçük bir tebessüm ettim. O yanımdan uzaklaşırken de sınıfın kapısına döndüm.

Böyle bir durumda heyecan yapılması gerekiliyor değil mi? Dizlerimin titremesi, soğuk soğuk terlemem filan lazımdı sanırım. Ne de olsa hiç tanımadığım yirmiye aşkın insanın karşısına çıkacaktım ama heyecan da terleme de titreme de yoktu. Dedim ya heyecanı hissetmeyeli uzun zaman oldu diye? Hem bu alışık olmadığım bir durum değildi, topluluk fobimi yenelim çok oluyordu. Haftada en az iki defa sahnede olan, resital veren birisini böyle bir şey heyecanlandırmazdı zaten.

Düşüncelerimi dağıttım, daha fazla burada oyalanmak istemedim. Sınıfın kapısına birkaç defa vurdum, ses almayı beklemeden geç kalmış bir öğrencinin mahcubiyetinden uzak bir ifadeyle sınıfa girdim. Omuzlarım dik, kendimden emindim ve olabildiğince soğuk kanlıydım

Sınıfa girdiğim ilk an kapının tam karşısındaki öğretmen masasında oturan, kadın olan sarışın öğretmene baktım. Sınıf defteriyle ilgileniyordu. Onun bakışları beni bulurken gözlerimi sınıfa çevirdim ve beni izleyen meraklı gözlere baktım.

En fazla yirmi kişi vardı sınıfta. İnceleyebildiğim birkaç kişiden kolaylıkla başarı ortalaması karışık olan bir sınıf olduğunu anlamış oldum. Yüzleri, tavırları, bana olan bakışları onları ele veriyordu. Burası geldiğim on ikinci okuldu. Yaşıtım olan yüzlerce insanla tanıştım. Bu yüzden yüzlerinden az çok başarı durumlarını görebiliyordum.

Evet, insanların gözlerine baktığım ilk şey başarıları oluyor. Nasıl birisi, iyi birisi mi, egoist mi, kibirli mi, kibar mı, centilmen mi diye düşünmek yerine başarı düşünüyordum. Çünkü bana öğretilen şey tam olarak buydu. Başarı. Başarılı olmam için başarı öğretilmişti. Diğer her şey bana sonradan katılan şeylerdi. Bu yüzden insanlara baktığım zaman aklıma ilk gelen şey başarılı mı başarısız mı oldukları oluyor. Ne kadar acınası bir durum değil mi?

Gözlerimi yeniden sarışın kadına çevirdim, Irmak hocanın söylediği şey aklıma gelince onun edebiyatçı olduğunu anlamam zor olmadı. Hiçbir şey demeden meraklı bakışlar altında kadının yanına yürüdüm. Öğretmen masasından bir adım uzak durup "Defne Ayvaz,” diye kendimi tanıttım. Sınıfta o kadar büyük bir sessizlik vardı ki sesim yankılandı, herkes beni dinliyordu.

"Yeni öğrenciyim." İşte o an fısıltılar başladı, henüz ismini bilmediğim sarışın kadın sınıf defterine döndü. Gözleri listenin üzerinde gezindikten sonra beni buldu.

"Evet, kaydın yapılmış,” deyip ayağa kalktı, o sırada fısıltılar daha da artmış koca bir uğultu hâline gelmişti.

"Çocuklar sessiz!” dedi edebiyatçı ve bana döndü. "Hoş geldin Defne." Tebessüm etmekle yetindim. "Boş bir yere geçebilirsin." Gözlerimi ondan çektim, sınıfın içinde gezdirdim, boş bir yer aradım. O sırada gözlerim duvar kenarında oturan son dörtlüde takılı kaldı. Dikkatle bana bakıyorlardı, hiç kimsenin değil ama onların bakışları biraz olsun rahatsızlık duymama neden olmuştu.

Dörtlü gruptan üçü erkek, biri kızdı. Kız siyah, kısa saçlı ve çok tatlıydı. Hemen onun yanında kıvırcık saçlı, göz rengini net olarak göremediğim ve şu an telefonuyla ilgilenen bir erkek oturuyordu. En arkada ise buğday tenli, hafif kahverengiyi andıran saç rengi, siyaha yakın gözleri olan bir başka erkek vardı. Hemen onun yanında da dikkatle bana bakan ama ben ona dönünce önüne dönen birisi vardı. Beyaz tenli, yeşili andıran gözleri vardı. Saçları siyahtı ve defterine bir şeyler yazıyordu.

Neden incelediğimi bilmediğim bu dörtlü yüzünden birkaç saniyelik zaman kaybetmiştim. Bunu yaptığım için kendime kızıp arka sıralara bakınmaya devam ettim. Ne de olsa hep arka sıralar boş olurdu değil mi? "Buraya gelebilirsin,” duyduğum ince sesle başımı çevirdim, öğretmen masasının hemen önündeki sıranın, duvar tarafındaki kısmın boş olduğunu gördüm.

"Buraya oturmayı pek fazla kimse sevmez ve sınıfta tek boş yer şimdilik burası." Kız kısa bir açıklama yaparken edebiyatçı "Hadi Defne, otur,” dedi, hiçbir şey demeden gittim ve oraya oturdum. Sırtımdaki çantayı çıkarıp omzumdaki yükten kurtuldum.

"Hangi okuldan geldin buraya? Dönem ortasında pek fazla öğrenci gelmez,” diyen hocaya baktım. Bu sorunun asıl cevabı tam olarak şuydu; son senemi geçireceğim okulumda annemin tanımadığı biriyle arkadaş olmak üzere olduğum için okulum değişti, çünkü bu beni olumsuz etkilermiş. Peki ben bunu diyebildim mi? Tabii ki hayır.

"Ailemin işi yüzünden bu semtte bir yere taşınmak zorunda kaldık, okulumun uzak olmasını istemediğim için buradayım." Bu yalanı yolda düşünmüştüm, böyle bir soru geleceğini biliyordum çünkü. Ne de olsa on iki yıllık tecrübem vardı.

"Anlıyorum,” dedi öğretmen, o sırada arkadan bir ses geldi.

"Hocam benim babam da okuldan ayrılmayayım diye beni her sabah yirmi kilometre yola mecbur bırakıyor!" Başımı çevirdim, orta sıranın en arkasında oturan ve bunu diyen çocuğa baktım. Sarışın, hafif kilolu birisiydi.

"Adam da biliyor beni atmayacak tek okulun burası olduğunu! Bir de bana yürü, kilo verirsin diyor. Hocam sormaya korkuyorum ama sizce ben evlatlık olabilir miyim?" Onun yaptığı espriye herkes gülerken tepkisiz kalıp önüme döndüm. Benimle dalga geçtiğini düşünüp istemsizce rahatsız olmuştum ama öyle bir niyeti olmadığının da farkındaydım.

"Eren sus oğlum lütfen, neyse arkadaşınızla ders arasında tanışırsınız, şimdi derse dönelim,” dedi ve bana döndü. "Dersimiz edebiyat."

"Biliyorum, programı almıştım,” dedim, kadın bundan memnun olurken önüne dönüp akıllı tahtayı açtı ve Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı konusunu işlemeye başladı. Ben de defterimi ve kalemimi çıkardım, bende olduğunu hissettiğim tüm bakışlardan, benim hakkımda konuşulduğunu bildiğim fısıltılardan kendimi soyutladım, her zamanki gibi sadece derse odaklandım.

"Merhaba,” diye fısıldadı yanımdaki kız, gözlerimi isminin Sevgi olduğunu öğrendiğim hocadan çekerek ona baktım. Esmer, uzun siyah saçları olan bir kızdı.

"Semra ben." Kendini tanıttı, muhtemelen arkadaş olabileceğimizi düşünüyordu. Beni, daha doğrusu annemi tanımayan herkes böyle düşünürdü zaten. İnsanlardan uzak kalmak hiçbir zaman benim tercihim olmamıştı, hep annemin olmuştu.

"Merhaba,” dedim. "Defne,” diye de kendimi tanıttım, o sırada konuları kaçırdığımı fark ettim. Bu benim yapabileceğim hatalar içinde değildi, sonuçları büyük olabilecek bir şeydi ve bunu biriyle tanışmak için göze alamazdım.

"Dersi dinlemem lazım,” diyerek büyük bir ayıbın ardından gözlerimi kızdan çektim ve Sevgi Hocaya odaklandım. Bana baktığının farkındaydım ama buna takılacak durumda değildim, o da beni tanıdıkça bu davranışının benim için normal olduğunu anlayacaktır.

Üzerimde onun dışında birçok kişinin bakışlarını hissediyordum. Sanki şu an herkes bana bakıyor gibiydi ve bu rahatsız olmama neden olmuştu. Fakat yapmam gereken şeyi yaptım, bu hissi üzerimden çabucak attım, derse odaklandım.

Sanki ders bir tek bana anlatılıyormuş da sınıfta benden başka kimse yokmuş gibi herkesten soyutladım kendimi. Not aldım, aklıma takılan yerleri sorarak dersi bölmek yerine bir köşeye not ettim, bunları daha sonra araştırırdım.

Ders bitim zili çaldığında Sevgi Hoca eşyalarını alıp sınıftan ayrıldı. Yanımda oturan, isminin Semra olduğunu öğrendiğim kızda başka bir kızla kalkıp giderken önüme döndüm. Yalnız kalmaya o kadar alışığım ki annemin arkadaş olmamama izin verdiği iki kişi olduğu hâlde gidip onlarla tanışmak için herhangi bir şey yapmadım.

"Merhaba." Duyduğum sesle başımı kaldırdım, yanıma gelen kıza baktım. Hemen onun ardından bir başka kız, iki erkek geldi. Hepsi merakla ve ilgiyle bana bakıyorlardı.

"Merhaba." Sesim kendimden emin çıktı.

"Ben Sevil,” diyerek kendini tanıttı kız, işte en sevmediğim kısım tam olarak buydu, onları kendimden uzak tutmak.

"Defne." Ben de kendimi tanıttım. Daha sonra "Meltem...Murat... İbrahim,” diye diğerleri de kendilerini tanıttılar.

"Memnun oldum,” dedim, hepsi benden bir hamle beklerken de "Ders çalışmam lazım,” diyerek önüme döndüm. Muhtemelen hepsi şaşkınca kalırlarken önümdeki test kitabına odaklandım, soruları çözmeye başladım. Ben daha ilk soruyu çözemeden yanımdan uzaklaştılar, göz ucuyla onlara baktığımda birinin "Tipe bak ya!” dediğini duydum, aldırış etmedim, önüme döndüm, soru çözmeye devam ettim. Fakat hâlâ birilerinin bakışları bendeydi, hissediyorum.

Teneffüs bitti, ikinci derste edebiyattı ve yine Sevgi Hoca gelmişti. Aynı konuyu anlatmaya devam etti. Dersin bitimine yaklaştığımızda ise dersi erken bitirdi. Herkes kendi arasında konuşmaya başlarken ben her zamanki gibi test kitabıma gömüldüm. O ders de bu şekilde bitti, üçüncü derse geçtik. Üçüncü ders her hafta sadece bir ders olan rehberlik dersiydi ve 12/ C sınıfının sınıf öğretmeni olan, aynı zamanda matematik derslerine de girdiğini öğrendiğim Ümit Hoca gelmişti.

Derse girdiği ilk an yeni öğrencisi olan benimle tanıştı, kendimi kısaca tanıttıktan sonra yine test kitabıma döndüm, o da diğer öğrencilerle ilgilendi. Boş ders sayılan bu dersi test çözmekle geçirirken Ümit Hocanın söylediği şeyi duydum.

"Geçen hafta bir grup ödevinden bahsetmiştim,” dedi, bu konu ilgimi çekti, başımı kaldırdım, onu dinledim. "Konunuzu seçtim." Gözlerimi önüme çevirdim, grup ödevimi mi? Bundan nefret ederdim. Annemin de sorun çıkardığı en büyük konudur. Sanırım bunu ondan gizli bir şekilde halledecektim. Çünkü haberi olduğu zaman okula geliyor, ödevi veren öğretmenle iletişime geçip bunun benim için iyi olmadığından bahsediyor ve tek başıma bir ödev almamı sağlıyordu. Bu da beni rahatsız ediyordu.

"Sizi dinliyoruz hocam,” dedi sınıftaki kızlardan birisi, gözlerimi önümdeki kitaptan bir saniye bile ayırmadan Ümit Hocanın söyleyeceklerini bekledim.

"Beşer kişilik gruplar oluşturacak, kendinize felsefe dersinden tanıdığınız filozoflardan birini seçeceksiniz. Grup olarak o filozofu araştıracak, tanıyacaksınız. Daha sonra da o bu dönemde yaşasaydı bu dönemdeki yaşayış tarzımızı ve gelişmiş teknoloji, bilim hakkında nasıl yorumlar yapardı bunları yazıya dökeceksiniz." Bir dakika, bu adam matematik öğretmeni değil miydi?

"Bok gibi yaşam derdi! Başka ne diyecek?" Arkamdan birinin bunu söylediğini duydum, kötü kelimeler beni rahatsız ediyordu, bu da etmişti. Ümit Hoca bu söyleneni duymadan konuşmasına devam etti.

"Bu ödev sizin rehberlik dersi için olan dönem notunuzu belirleyecek. Bunu sizden istiyorum çünkü birlikte bir şeyler yapmayı öğrenmelisiniz. Grupça yapılan bir ödevde birini dinlemeyi, fikirlerine saygı duymayı ve ortak bir şeyler yapmayı öğrenirsiniz. Bu da size yapabileceğim en iyi rehberlik olur." Ümit Hoca ödevi neden verdiğini açıklarken başımı çevirip sınıfa doğru baktım. Herkes çoktan gruplarını oluşturmaya başlamıştı bile.

Sınıfa göz atmaya devam ederken gözlerim duvar kenarında, en arkada oturan biriyle temas etti. Hani ilk girdiğimde de bakmıştım ya gözleri yeşili andırıyor diye, işte o çocuktu bu. Benden önce gözlerini çeken o oldu, önüme dönerken onun da öne doğru eğildiğini ve önünde oturan kızın kulağına bir şeyler söylediğini gördüm.

"Semra kızım, teneffüste kimler kimlerle aynı grupta yaz ve bana getir,” dedi Ümit Hoca yanımda oturan Semra'ya. "Tamam hocam,” diye onayladı Semra.

"Hocam sınıfımız on dokuz kişi, grupların biri dörtlü olacak ve biz bunu çoktan kabullendik." Başımı çevirdim, bunu diyene baktım. Az önce kısa bir bakışma yaşadığım çocuğun kulağına bir şeyler söylediği kızın yanında oturan, kıvırcık saçlı çocuk söylemişti bunu ve bu durumdan bayağı keyif alıyor gibiydi.

"Dörtlü grubunuza birini almak istemiyorsunuz Doğu ama atladığın bir şey var oğlum, yeni gelen arkadaşınız." İşte o an sınıftaki herkesin gözleri beni buldu ve ben az önceki cümleden anladığım kadarıyla grup arkadaşım olan dörtlüye baktım. O da içindeydi, birkaç saniyelik bakıştığım çocuk. Fakat şu an bana bakmıyordu, bu durumla ilgilenmiyordu. Tıpkı yanındaki diğer çocuğun ilgilenmediği gibi.

"Doğru ya yeni kız da vardı,” dedi kıvırcık saçlı çocuk, ismi Doğu'ydu değil mi?

"Biz şimdi beş mi olacağız? Bu dörtlü, beşli mi oluyor?" Bundan rahatsız mı olmuştu yoksa yine kuruyor muydum?

"Sanırım buna hazır değilim,” dedi, eşzamanlı olarak tam arkasında oturan çocuk onun başına bir tane vurdu.

"Beşinci çocuğun doğmuyor Doğu,” dedi alay edercesine ve Ümit hocaya döndü.

"Sıkıntı yok hocam." O bunu derken onun yanında, az önce bakıştığım çocuğa baktım, hâlâ defteriyle ilgileniyordu.

"Aras az önce benim başıma mı vurdu yoksa bana mı öyle geldi?” diye sordu Doğu yanındaki kıza, kız cevap vermek yerine ellerini bilmiyorum dercesine kaldırdı, güldü.

Doğu arkasını dönüp kendisine vuran Aras'a "Sen bana mı vurdun?” diye sordu, Aras da gülerek başını salladı.

"Evet,” dedi, Doğu ona bir şeyler söyledi, duymadım. İkisi de güldüler. O sırada göz ucuyla defteriyle ilgilenen çocuğa baktım. Sonra bunun için kendime kızıp önüme döndüm.

"Çok güzel, o zaman ilk grubumuz belli olmuş oldu bile,” dedi Ümit Hoca, o sırada gözlerim bir kez daha arka dörtlü üzerinde gezindi, onların da bakışları bendeydi. Bakıştığım ve sürekli defteriyle ilgilenen çocuğun bile. Aramızda böyle bir bakışma geçerken ilk defa bir gruba üye olduğumu fark ettim. Ben onlara bakarken Ümit Hoca Semra'ya döndü, az önceki cümlesini tamamladı.

"İlk grup; Doğu, Aras Tuana, Melih ve Defne."

Bu, ismimin bu dörtlüyle anıldığı ilk andı.

Bölüm Sonu!

Selamlarrrr :)) nasılsınız?

Birinci bölümü nasıl buldunuz? Yorumlarınızı bekliyorum.

Bu arada yıldıza dokunup oy vermeyi unutmayın lütfen, minik bir dokunuşla dünyayı değiştiremezsiniz ama benim dünyamı değiştirebilirsiniz hdjsjjdhdhsu

İkinci bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın.♡

Duyuru ve alıntılar için sosyal medyadan takip edebilirsiniz beni. ♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SEVİLİYORSUNUZ🦋

Loading...
0%