@gizzemasllan
|
Selammm güzellerim :) Yıldıza dokunarak bana destek olabilirsiniz, satır arası yorumlarınızı da bekliyorum. Yorumlarınızı okumak beni çok mutlu ediyor, bol bol yorum yapmayı ihmal etmeyin lütfen♡ bir önceki bölüme gelen yorumlarınız için de çok teşekkür ederim.♡ Ben de size birer yıldız veriyorum.⭐ Sizinkileri de bekliyorum. Medyada Defne var, bölümde bahsedilecek olan fotoğraf :) Keyifli okumalar.♡ . . . 3. BÖLÜM "BİR GRUBA ÜYE OLMAK" Çantamı ve montumu evde çalışan Meral Hanım'a verdikten hemen sonra salona doğru yürüdüm, annemi gördüm. Ayak ayak üstüne atmış, tabletinden dikkatle bir şeylere bakıyordu. "Ben geldim." Başını kaldırdı, beni gördü, gülümsedi. "Hoş geldin kızım." Dediğinde karşısına oturdum. "Nasıl geçti ilk günün?" Gözlerimi yere çevirdim, gülümsedim. Güzeldi, çok güzeldi. Birileriyle nasıl vakit geçirilir, ders dışında neler konuşulur, arkadaşlar neler yaparlar bunları öğrendim ve aylardır bana not bırakan çocukla aynı okulda olduğumu öğrendim. Bu, hayatımın en güzel günü olabilirdi. "Gülümsediğine göre yeni okulunu sevmişsin." Annemin sesiyle kendime geldim, gözlerimi yeniden ona çevirdim. "Evet, sevdim." Dedim. "Pek bir şey olmadı, sadece öğretmenlerimle tanıştım." Demekle yetindim, doğruları anlatmam demek başka bir okula gitmem demekti. "Seren ve Emre'yle tanıştın mı?" Seren ve Emre mi? Onlar da kimdi? Ha doğru ya annemin arkadaş olmamı istediği çocuklardı değil mi? "Hayır, vaktim olmadı." Tek kaşını şüpheli bir şekilde kaldırdı. "Sebep?" "Biliyorsun her öğretmenin ders anlatış şekli farklı oluyor ve aynı konu, aynı ders olmasına rağmen sınavlar da bu yüzden farklı oluyor. Gün içinde ders notlarını almakla uğraştım, bir türlü fırsat bulup gidemedim." Evet, bunu da yapmıştım ama bunu halletmem birkaç tenefüsümü almıştı sadece. Onların yanına gitmek için de yeterince vaktim olmuştu ama hiçbir zaman gerçek arkadaşım olmayacak kişilerle tanışmaya gerek duymamıştım. Annemin şüpheli bakışları yok oldu. Söylediğim şeyden de memnun oldu. Onu çok iyi tanıyorum ve ne zaman ne söyleyeceğimi, neye nasıl bir kılıf uyduracağımı çok iyi biliyorum. Yalan söylemek, birilerini özellikle de onu kandırmak hoşuma gitmiyor ama beni bu duruma getiren de o olmuştu. O ve onun kuralları. "Şimdi biraz ders çalışmak istiyorum." Deyip ayağa kalktım, annem gülümsedi. "Yemek vaktine kadar biraz matematik çalışmalısın." Başımı sallamakla yetindim, bu da onun kaşlarını çatmasına neden oldu. "Bana cevap vermelisin Defne, baş hareketleriyle konuşmak sana hiç yakışmıyor." Bunu bile sorun eden bir annem vardı. "Pekala anne." Dedim. "Matematik çalışmayı düşünüyordum zaten, müsaadenle." Diyerek cevap vermesini bekledim. "Odana çıkabilirsin." Dediğinde ona arkamı döndüm, merdivenlere yöneldim. Üst kata çıkmak üzereyken salondan annemin sesini duydum. "Defne'de bir tuhaflık var Valerie." Duraksadım. "Bir şeyler olduğundan şüpheleniyorum." Diye ekledi, dinlemek yerine odama çıktım. Banyoya girip elimi yüzümü yıkadıktan hemen sonra odaya döndüm, okul üniformasından kurtuldum. Mavi kot pantolonumla, beyaz kazağımı giydim. Bizim evde pijama ve eşofmanla gezmek yasaktı, duyduğum en saçma yasak da tam olarak buydu. Onları bir tek uyurken giymeye izin vardı. Giyinip yatağımın kenarına oturdum. Sıkıntıyla verdiğim nefesime engel olamazken kalkıp ders çalışmam gerektiğinin farkındaydım. Fakat odaya çıkmadan önce annemin söylediği şeye aklım takılmıştı. Neden öyle demişti ki? Eskisinden farklı mı davranıyordum? Ben o nasıl isterse öyle davranıyorum. Hayatımın her alanında onu memnun etmeye çalışırken onu rahatsız eden şey neydi ki? Neyi doğru yapmıyordum? Başımı önüme eğdim, bir kez daha sıkıntıyla ofladım. O sırada koridordan gelen topuklu ayakkabı sesi duydum, Valerie'nin geldiğini anladım. Beni otururken görmesini istemediğim için ayağa kalktım, berjerin üzerine bırakılmış olan çantama gittim. Odanın kapısına vurulunca da "Gelebilirsin." dedim, kapı açıldı, Valerie odaya girdi, ona döndüm. Her zamanki gibi üzerinde şık bir elbise ve o elbiseye yakışır takıları vardı. Tüm dikkatimi ona verirken yanıma geldi. "Hoş geldin Defne." Dedi, gülümsedim. "Nasıl geçti günün?" Yüz ifadesi ve ses tonundan asıl konunun bu olmadığını anladım ama bozuntuya vermedim. "Her zamanki gibi." Deyip önüme döndüm, çantamı açtım. Kitaplarımı aldım, masaya doğru yürüdüm. "Benimle konuşurken gözlerime bakar mısın?" Masaya kitapları bırakırken elim kitapların üzerinde durdum, gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım, yüzüme yalandan bir gülümseme yerleştirip ona döndüm, gözlerinin içine baktım. "Bir sorunun mu var?" Diye sorarken yanıma geldi. "Hayır." Dedim, en büyük sorunum hayatımdı ama artık o sorunu sorun etmemeye ve ayak uydurmaya başlamıştım. Fakat gördüğüm kadarıyla bu bile kimseyi memnun etmiyordu. "Açık olacağım, annen bir şeyler olduğundan şüpheleniyor. Biliyorum ondan çekiniyorsun ama bunları benimle konuşabilirsin." Yarım yamalak Türkçesiyle kurduğu cümle onu 'Sorun yok.' diye geçiştiremeyeceğimi anlamama neden olurken derin bir iç çektim. "Sanırım babamı özledim sadece." Yalan söyledim, Valerie aniden gelen itiraf karşısında afalladı. "Dün gece kötü bir rüya gördüm, uyandığımda onu aradım ama açmadı. Gün içinde de dönmedi." Deyip masama oturdum. "Önemli bir şey değil yani." Diye ekledim, matematik kitabımı açtım, elime kalemimi aldım. "Bunu senin için annenle konuşacağım." Başımı kaldırıp ona baktım, gülümsedim. "Şimdi çıkıyorum, ders çalışmalısın, başarılar." "Merci." Fransızca ettiğim teşekkür onun hoşuna giderken gülümsedi, kapıya doğru yöneldi. O odadan çıktığında yüzümdeki gülümseme soldu, önüme döndüm. Matematik kitabımın birkaç sayfasını çevirdikten sonra arasındaki notu aldım, ayağa kalktım, yatağıma yürüdüm. Çekmeceden ahşap kutumu çıkarıp bu notu da içine attım. O sırada bırakmak istemeyip küçük, renkli, kare kağıtlar arasından rasgele bir kağıt aldım, okudum. "Öyle bir yere geldim ki seninle, hiçbir sokağın adı yok. Bir tek sen varsın." Kocaman gülümsedim, Cemal Süreya'nın şiirini kendince değiştirmiş ve bana bu notu bırakmıştı. Notu yeniden kutuya attım, kura çekiyormuşcasına rastgele bir tane daha çektim, okudum. "Sensin, kalbim değildir, böyle göğsüme vuran." Gülümsemem daha da büyüdü. Bu da Sabahattin Ali'ye ait bir dizeydi. "Edebiyat seviyorsa demek." Dedim, kendi kendime. Onun hakkında bildiğim tek şey buydu. Edebiyata ve müziğe ilgisi olduğu. Acaba kimdi? "Bırak düşünmeyi Defne, bırak da gizli ve güzel kalsın." Kendi kendime mırıldanıp "Bu son." diyerek elimdeki kağıdı kutuya attım, yeni bir kağıt aldım. "Aklım mı? O yüzsüz bir misafir, hep sende kalıyor." Derin bir iç çektim, bu da Cemal Süreya'ya aitti. Yüzümdeki kocaman gülümsemeyle elimdeki kağıda bakarken koridorda Valerie'nin ayak seslerini duydum, kutuyu telaşla kapatıp çekmeceye koydum ve ayağa kalkıp masama oturdum. Sanırım şu gizemli kişiyi aklımdan çıkarsam iyi olacaktı. Kendimi toparlayıp dersime odaklandım. Akşam yemek saatine kadar matematik çalıştım, en çok da bugün kantinde 'İnek.' diye bahsettikleri kızdan aldığım notlara çalıştım. Her zamanki gibi gergin ve bir o kadar resmi geçen bir akşam yemeğinin ardından odama döndüm. Biraz dil bilgisi, biraz edebiyat çalıştım. Ders saatini kapatmadan önce de her gün çözmem gereken paragraf sorularını çözdüm. Pijamalarımı giyip ışıkları kapattım, yatağıma girdim. Başucu lambamı açıp yarıladığım kitabımı aldım. Peyami Safa'nın 'Yalnızız' romanını okuyordum. Bu kitap hakkında hiçbir bilgim olmadan, kimse tavsiye etmeden aldığım ilk kitaptı. İsmi bana yakın gelince almıştım, pişman da olmamıştım. Kitap okurken ne ara uykuya daldım bilmiyorum. Sabah alarmın sesiyle uyandığımda hazırlanıp kahvaltıya inmem on dakikamı aldı. Kahvaltıda da çok bir şey yemeyip biraz atıştırdıktan sonra evden çıktım, arabaya bindim. Okula ulaştığımda dünün aksine bu kez geç kalmamıştım. Hatta ilk dersin başlamasına daha on beş dakika filan vardı. Duyduğum kadarıyla her sabah öğrenciler okulun bahçesinde sıraya giriyor, müdür konuşuyormuş. Daha önceki okulumda böyle bir kural yoktu ama burada varmış ve ben on beş dakika sonra yeniden inmek zorundayken dört kat çıkmak istemeyip kantinde oturdum. Her zamanki gibi tek bir dakikamı bile boşa harcamak istemeyip matematik kitabımı çıkardım, dün yorulduğum için yarım bıraktığım sayfadaki kalan soruları çözmeye başladım. İlk soruyu kolaylıkla halledip ikinci soruya geçtiğimde bir sandalye çekilme sesi duydum, başımı kaldırdım, karşıma oturan Tuana'ya baktım. Yanıma gelmeden neden böyle bir kağıt hazırlamış bilmiyorum ama elinde çoktan yazılmış olan kağıdı uzattı, alıp okudum. "Günaydın." Okuduğum şeyle başımı kaldırıp ona baktım. "Günaydın." Dedim elimden geldiği kadar samimi olmaya çalışarak. Hafifçe eğildi, çözdüğüm matematik sorularına baktı, yüzünü buruşturdu. Yaptığı şeye kıkırdadım. "Matematik sevmiyorsun sanırım." Dedim, başını salladı. O an keşke işaret dili bilseydim de onunla daha kolay anlaşsaydım diye içimden geçirmeden edemedim. Tuana ellerini cebine attı, küçük bir not defteri ve kalem çıkardı. Merakla ona bakarken bir şeyler yazmaya başladı. Merakım daha da arttı. Birkaç saniye sonra defterini bana çevirdi. "Felsefeci ile konuştum, bu ödev için en iyi filozofun 'Sokrates' olduğunu söyledi." Okuduğum şeyle başımı kaldırıp, Tuana'nın iri, siyah gözlerine baktım. Dersle ilgilenen birilerinin olması beni memnun etmişti. "O zaman..." Konuşurken Aras geldi, Tuana'nın yanına oturdu. Hemen ardından da Doğu geldi, yine masanın ince kısmına denk gelen sandalyeye oturdu. "Günaydın." Dedi ikisi de aynı anda, Tuana tebessüm etmekle yetinirken ben de "Günaydın." dedim. Dışarıdan geldikleri için onlarla beraber soğuk hava da gelmişti, bu da ürpermeme neden oldu. Neyse ki peteğin hemen yanında oturuyordum. "Ne konuşuyordunuz?" Aras sordu, ona cevap vermek için dudaklarımı araladım. O sırada yanımdaki sandalye çekildi, başımı kaldırdım, Melih'i gördüm. Gözleri bir saniyeliğine beni buldu, yanıma oturdu. "Günaydın." Herkes ona cevap verdi, ben de yarım ağız bir "Günaydın." dedim. Ellerini birbirine sürdü, o sırada bembeyaz ellerinin kızardığını fark ettim. Ben gelirken de hava soğuktu, dün gece kar yağmıştı ve buz gibiydi dışarısı. Onlar yürüyerek gelmiş olacaklar ki çok üşümüşlerdi. "Abi bu ne soğuk böyle ya?" Dedi Doğu, herkes ona baktı. "9. Sınıflar dışarıda kar topu oynuyorlar, bir de abi gel sen de oyna diyorlar! Bu havada beni kar topu oynamaya çağırmalarına mı kızayım? Yoksa abi denemelerine mi karar veremedim." Gülen bir tek Tuana oldu bu kez. "Abi normalde 9. sınıflar bizden korkar, bunlar niye bizden korkmuyorlar lan?" Diye sordu, bu boş konu onu çok ilgilendiriyor gibiydi. "Biz 9'dayken bunlardan daha çocuk gibiydik oğlum ya." Dedi Aras da, hemen konuya ayak uydurmuştu. "Değil mi abi? Bunlar çok büyük geliyor bana." Aras ve Doğu nedensiz bir şekilde bu konu üzerinde tartışmaya başlarlarken sürekli birbirlerine 'Abi - Oğlum - Lan.' demiş olmalarına takılmıştım. Gözlerimi onlardan çektim, göz ucuyla muhabete dahil olmayan Melih'e baktım. Telefonundan bir şeylere bakıyordu, gözlerim istemsizce telefonuna gittiğinde birine mesaj yazdığını gördüm, yaptığım ayıpla hızla önüme döndüm. Bunlar bana yakışan şeyler değildi, annemin de dediği gibi ben de tuhaf bir şeyler vardı, kendimi toparlasam iyi olacaktı. Doğu ve Aras'ı dinleyen Tuana'ya döndüm. O sırada hâlâ aynı şey mi konuşuluyor diye Doğu ve Aras'ın muhabetine kulak kabarttım. "Abi resmen 2 tane yediler be dün gece!" Dedi Doğu. "Kardeşim penaltıdan golü ben de atarım!" Diye devam etti Aras. O esnada Melih'in işi bitmiş olacak ki atıldı hemen. "Penaltı bile değildi oğlum o! Hakem resmen taraf tuttu! Dünkü maçta şike yoksa ben de Melih değilim!" Göz ucuyla baktım ona, futbol muhabbeti hepsini heyacanlandırmıştı. Daha fazla onları dinlemek yerine Tuana'ya döndüm. "Sokrates'den devam edelim." Bakışları beni buldu, başını salladı, bu şekilde onunla anlaşıp konuşmaya devam ettim. "Ben bu akşam araştırma yapacağım. Biraz öncüsü olduğu düşünce yapısını anlamaya çalışacağım. Felsefe dersinden biliyorum, Batı Felsefesi'nin kurucalarından biri olarak kabul ediliyor. Aynı zamanda ahlak felsefesini ciddi ve kapsamlı olarak ele alan tek kişi Sokrates. Şimdi ödevimiz de Sokrates'in bu dönemi nasıl yorumlayacağı değil mi? İşte biz de buradan yola çıkabiliriz. Sosyal medya ve ahlak felsefesi bizim için ana iki konu olabilir. Bu ikisini birbirine bağdaştırabilirsek eğer ödevin ilk kısmını tamamlamış oluruz." Tuana dikkatle dinliyordu beni. "Sokrates'in bildiğim bir sözü vardır. 'Sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez.' Diye. İkinci konumuz da tam olarak bu olabilir. İnsanlar daha önceden daha çok şeyi daha kısıtlı imkanlarla sorgularlardı. Şimdi her şey elimizin altında, bir şeyi merak etsek cebimizdeki telefonla bu merakı giderebilecek durumdayız, fakat yapmıyoruz. Çünkü hiçbir şeyi merak etmiyoruz. Belki de her şeye bu kadar çabuk eriştiğimiz için hiçbir şeyi merak etmiyor, sorgulamıyoruzdur. Bu durumla Sokrates'in' bu sözünü de bağdaştırıp ödevi daha kapsamlı bir hâle getirebiliriz. Böylece..." Daha söyleyeceğim çok şey varken fark ettiğim şeyle sustum. Tuana'nın boş bakışları beni susturdu, gözlerimi istemsizce az önce futbol muhabbeti yapanlara çevirdim. Üç kafadar da bana bakıyordu. Tıpkı Tuana gibi boş ve anlamsız bakışları vardı üçünün de. "Bir şey mi oldu?" Diye sordum, gözlerim dördünün arasında gidip geldi. Bakışlar değişmemiş, aynı şekilde bakıyorlardı. "Yok bir şey, devam et sen." Dedi Melih, gözlerimi ona çevirdim, küçük bir tebessüm etti. O sırada Doğu'nun Aras'ın kulağına fısıldadığı şeyi duydum. "Oğlum ben hiçbir şey anlamadım lan." Göz ucuyla ona baktım, gerçekten de anlamamış gibiydi. Onlara baktığımı fark etmeyen Aras da onun kulağına fısıldadı ama fısıldama işini beceremedikleri için onu da duydum. "Kardeşim sus çaktırma, ben de hiçbir şey anlamadım." Bu durum normalde sinirimi bozardı ama bu kez gülmek istedim, fakat kendimi tuttum. Ta ki Doğu'nun söylediği diğer şeyi duyana kadar. "Kız bizi mal zannetmese bari." Bu cümleyle kendimi tutamadım, kıkırdadım. Onlar da bunu fark edince ikisinin de gözleri beni buldu. Bir de bozuntuya vermeden sırıttılar. "Duydun mu?" Diye sordu Doğu. "Evet." Dedim. "Mal değiliz ha! Valla değiliz, yanlış anlama sadece..." Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Sadece uykuluyuz." Diye tamamladı Doğu'nun cümlesini Aras, ona baktım. Çok komiklerdi. "Değil mi kız?" Aras bunu sorarken Tuana'ya döndü, Tuana gülerek başını salladı, onları onayladı ve ellerini kaldırdı, bir şeyler anlatmaya başladı, Aras hemen onun söylemek istediklerini söyledi. "Çok uykulu olduğumuz için hiçbir şey anlamamışız. Yoksa salak değilmişiz." Aras bunu söyledikten hemen sonra kaşlarını çattı. "Sağol Tuana ya, çok güzel destek oluyorsun bize gerçekten." Diye sitem etti, Tuana omuz silkti. O sırada Doğu uykulu olduklarına inanmam için yalandan esnedi, bir kez daha kıkırdadım. "Peki, ne zaman kendinize gelirseniz o zaman konuşuruz." Deyip önüme döndüm, kitabımı kapattım, hepsini çantama koydum. "Sen sabah sabah matematik sorusunu mu çözüyorsun?" Bunu soran Doğu'ya baktım. "Evet." Dedim, bu onu şaşırttı. Neden böyle şeylere şaşırıyorlar anlamış değilim. "Herkes bahçeye!" Sesin geldiği yöne baktım, kantinin girişindeki kumral, kadın öğretmen kantindeki öğrencilere sesleniyordu. "Hadi çocuklar oyalanmayın." Ayağa kalktım, çantamı sırtıma taktım. Bahçeye çıktık, onlardan biraz uzakta durdum. Müdür Bey çıktı, konuşma yaptı, kimse onu dinlemedi ama. Sanırım onu benimle birlikte dinleyen sayılı kişi vardı. Müdür konuşmasının ardından "İyi dersler." dedi, sıranın sağından ve solundan herkes okulun girişine yöneldi. Sınıfa çıktım, ilk iki ders matematikti. O iki dersin arasında bile matematik sorusu çözdüm bu yüzden. Ne grup ödevi aklıma geldi ne de iki gündür görüştüğüm dörtlü. Onlardan da yanıma gelen olmadı zaten. İkinci dersin tenefüsünde yine matematik çalışırken oradan gelen seslerle o tarafa döndüm istemsizce. Doğu elindeki iki tane sosisliyle koşarak sınıfa girmiş, arkadaşlarının yanına gitmişti. Sınıftaki herkes ona bakıp gülerken ben bir şey anlamadığım için düz bir ifadeyle izledim. Ta ki Aras "Oğlum sınıfa yiyecek çıkarmak yasak lan!" diyene kadar, o an neden Doğu'nun sınıfa koşarak girdiğini ve diğerlerinin güldüğünü anlamıştım. "Kimse görmediği sürece sorun yok kardeşim, kantin çok kalabalık, bahçede soğuk, aç mı kalayım ben?" Doğu isyan ederken önüme döndüm, çalışmaya devam ettim, onlara bir daha dönüp bakmadım. Üçüncü ve dördüncü dersimiz ikinci yabancı dersimiz olarak belirlenmiş olan Almanca'ydı. Matematikten bile çok zorlanıyordum bu derste. Fakat her seferinde bir şekilde hallediyordum. Üniversite sınavında da olmadığı için çok üzerine düşmüyordum. Dönem sınavlarını geçmek yeterli oluyordu. Üç ve dördüncü derste böylece geçerken dördüncü dersin tenefüsünde yine her zamanki gibi test kitabıma gömüldüm, bugün sorulara iyi odaklanıyorum diye düşünürken birisi "Defne." diye seslendi, arkamı döndüm, aynı dörtlüyü gördüm, bana seslenen Doğu'ydu. "Gelsene." Deyince şaşkınca kaldım. Bunda şaşıracak ne var diye soruyorsunuz biliyorum ama ilk defa böyle bir şey oluyor. Ben normalde kimseyle konuşmayan, kendi kabuğunda yaşayan birisi olduğumdan ben birinin yanına gitmeden, birine bir şey demeden hiç kimse benimle konuşmak için çabaya girmezdi, yanıma da gelmezlerdi. Fakat onlar bunu sabah da yapmışlardı, şimdi de yapıyorlardı. Tuana ve Doğu bana bakarlarken Aras telefonuyla ilgileniyordu. Melih de yine defterine bir şeyler yazıyordu. Sanki burayla ilgilenmiyormuş gibiydiler. İçimden bir ses 'Hadi ne duruyorsun? Gitsene.' derken en çok da o bunu yapamayacağımı biliyordu. "Ders çalışmam lazım." Dedim yine ve önüme döndüm, o an sanki benimle dalga geçeceklermiş gibi hissettim. Zaten hep böyle hissederdim. Ne zaman birine bir şeyler söyleyip gitsem ya da bu şekilde önüme dönsem benimle dalga geçecekler zannediyordum. "Ya kızım iki dakika be! Bir şey konuşacağız." Şaşkınca kaldım, o bana kızım mı dedi? Ciddi ciddi kızım dedi. Omurgam dikleşti, bunun normal olacağını varsaydım. Şimdi abartıyorsun demeyin bana. Bu zamana kadar 'Hanımefendi, Küçük Hanım, Defne Hanım.' diye hitap edildi bana hep. Annem hep insanların gözünde saygın birisi olmalısın ve onların sana bu şekilde hitap etmesine neden olacak şekilde davranmalısın derdi. Fakat ben her nasıl davrandıysam Doğu bana 'Kızım.' demişti. Tamam sınıf arkadaşımın bana hanımefendi demesi tuhaf olurdu ama böyle de bir şey beklemiyordum. Yine düşüncelere daldığımı fark edince başımı sağa sola salladım, kendime geldim ve onu bir kez daha reddetmek istemeyip yerimden kalktım, onlara doğru gittim. O an hepsi bana bakarken kendimi yine sahneye çıkıyormuş gibi hissettim. Yanlarına ulaştığımda Doğu ayağa kalktı. "Sen buraya otur." Dedi, kendisi arkaya geçti. Son sıra Melih ve Aras'a aitti zaten. Nereye oturacak diye düşünürken Aras'a hafifçe vurdu. "Kaydır kıçını, yer aç bana." Şaşkınca baktım ona, hızla gözlerimi önüme çevirdim. Söylediği şey beni utandırdı. O kadar da değil demeyin, o kadar. Ben alışık değilim ki böyle konuşmalara. Onların 'Lan." diye hitap etmeleri bile bana aşırı geliyor. "Şey." Dedim, hepsinin bakışları beni buldu. "Bir şey mi oldu? Neden çağırdınız?" Sorumu yadırgamalarını bekledim ama hiçbirinde öyle bir ifade yoktu. "Biz diyoruz ki şu ödev işini uzatmayalım, hemen halledelim." İşte sonunda beklediğim şey olmuştu, gerçekten de bir an önce bitmesi gerekiyordu bu işin. "Haklısınız." Dedim. "Ben bu akşam çalışmaya başlayacağım. Siz de bir yerlerden başlayabilirsiniz." Diye ekledim. "Hı hı." Dedi Tuana, gözlerim onu buldu. Konuşamıyordu ama böyle sesler çıkarabiliyordu. Aslında onun böyle olmasının nedenini merak ediyorum. Doğuştan gelen bir şey olmuş olsaydı sanırım kulaklarının da duymaması gerekirdi, yaşadığı bu engel sonradan hayatına girmiş olmalıydı. "O zaman şöyle yapalım, bir WhatsApp grubu kuralım bu ödev için. Sonuçta hep bir arada değiliz, daha iyi haberleşiriz." Diyen Doğu'ya baktım. WhatsApp mı? "Yeni gruba gerek yok, bizimkine al işte Defne'yi." Dedi Aras, Doğu hemen telefonunu çıkardı, bir şeyler yaptı, gözleri beni buldu. "Numaranı söyler misin?" Sordu, tabii ki söylemedim, ona bakmaya devam ettim. Bu bakışları garipsedi, yüzünde alaylı bir ifade oluştu. "Valla geceleri arayıp rahatsız etmem." Dedi gülerek ve ekledi. "Sapık değilim." Deyip Melih ve Aras'a baktı. "Bildiğim kadarıyla onlar da değiller." Bunları söylerken gülüyordu. Dikkatle ona bakarken gözleri en son Tuana'yı buldu. "Tuana hakkında bir şey diyemeyeceğim ama, ondan her şeyi beklerim. Tabii onun kişisel tercihi bu sonuçta, saygı duymak lazım." Gülerek söylediği şeyden sonra Aras başına bir tane vurdu. "Salak salak konuşma Doğu!" Diye çıkıştı, bu Doğu'yu yine sadece güldürdü. "Ben." Dedim, hepsinin bakışlar yine beni buldu. "WhatsApp kullanmıyorum ki." Bu cümlemle bir kez daha şaşırttım onları. "Yok yok bu kadarı mümkün değil." Dedi Doğu. "Dalga geçiyorsun değil mi?" "Hayır, kullanmıyorum." Dedim, gerçekten de kullanmıyordum. Mesajlaşacağım hiç kimse yok ki kullanayım. "WhatsApp'ı kullanmayan yok biliyorsun değil mi?" Sordu, anında yanıtladım. "Bilmiyorum." Afalladı. "Yani öğrenmemi gerektirecek bir şey değil ya nereden bileyim?" Gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı. Kötü bir şey yapmışım gibi dudaklarımı ısırdım. Diğerlerine baktım, hepsi afallamış bir yüz ifadesine sahiptirler. "Bu WhatsApp çok mu önemli bir şey?" Diye sordum. "Olmazsa olmuyor mu?" "Oluyor." Dedi Aras, ona döndüm. "Ama olunca da iletişim kolay oluyor." Diye de ekledi. "Abi gitmeyin kızın üstüne, kullanmak zorunda mı? Herkes sizin gibi telefonun başında yaşamıyor." Melih bana destek olurken Tuana başını salladı, onu onayladı. "Abi yok böyle olmaz benim bu kızı seksenlerden buraya getirmem lazım." Dedi Doğu, elini uzattı. "Telefonunu verir misin lütfen Defne'ciğim." Dediğinde anlamsız bakışlar attım. "Hadi ama sana WhatsApp açacağım." Kaşlarımı çattım, WhatsApp açmak mı? Annem bundan hiçbir şekilde memnun olmayacak. "Hadi ama." Diye ısrar edince telefonumu cebimden çıkardım, ona uzattım. Aldı, ekrana baktı, hızla gözleri beni buldu. Sonra da diğerlerine baktı. "Abi telefonun şifresi yok, yemin ederim çıldıracağım." Deyip telefona döndü, o sırada Melih göz devirdi, dilini damağına çarpıtarak cıkladı, arkasına yaslandı. Kolunu da sıranın sırtına doğru attı. "Evet iniyor." Dedi, yaklaşık üç dakika sonra da "Hah indi!" dedi, Tuana'ya döndüm. Gülümsedi, omuz silkti, ellerini iki yana açtı, gülümsedim. Konuşmalara hiçbir şekilde dahil olmuyordu. Çok önemli bir şey söylemeyeceği takdirde iletişim hâlinde değildi. "Evet, ismini yazdım." Dedi, başını kaldırdı, bana baktı. "Soyadın neydi senin?" "Ayvaz." Dedim, telefona döndü, yazdı ve bir anda telefonu bana doğru tuttu. "Poz ver bakayım, pp yapacağım." Deyince gözlerim Melih'i buldu. "O ne demek?" Bu sorumla eş zamanlı olarak Doğu başını masaya gömdü. "Çıldırıyorum Allah'ım! Pp ne demek bilmiyor! Dedem bile biliyor!" Deyince bozuldum, bunu fark eden Aras, Doğu'nun başına vurdu. "Abartma Doğu!" Dediğinde Doğu başını kaldırdı. "Tamam tamam iyiyim, delirmedim henüz." O bunu söylerken Melih ona sorduğum sorunun cevabını verdi. "Profil fotoğrafı demek, yani oradan kim olduğun anlaşılıyor." Dedi, anında yeni bir soru sordum. "Doğu bunun için numaramı istemişti, numara üzerinden mesajlaşılmıyor mu? Oradan kim olduğun anlaşılır zaten." Söylediğim şeyle Melih kalakaldı, hiçbir şey diyemedi. Aras ona bakarak ellerini birbirine vurdu, alkışladı. "Aferin sana kardeşim, hadi açıkla kıza nasıl açıklayacaksan." Bir kez daha gülmemek için kendimi zor tuttum. Melih aklı karışmış bir şekilde elini başına attı, sessizce güldüm. Sesli gülmek yoktu, yakışmazmış. Annem öyle der. "Şaka yaptım." Dediğimde Melih kaşlarını çattı. "Siz benimle uğraşınca ben de sizinle uğraşayım dedim." Dudaklarında küçük bir tebessüm belirdi. "Yalnız seninle uğraşan onlardı, ben sana destek olmuştum, bunu hak etmedim." Omuz silktim, bu onu biraz daha gülümsetti, ben de ona gülümsedim, Doğu'ya döndüm. "Hadi poz ver." Dedi, telefonu bir kez daha bana doğru tuttu, bu biraz gerilmeme neden oldu. Kendimi biraz geri çektim, kameraya baktım. Doğu fotoğrafımı çekti, hemen ardından geri kalan şeyleri de halletti, uygulamayı nasıl kullanacağımı gösterdikten sonra telefonumu verdi. "Şimdi seni bizim gruba alıyorum, ödevle ilgili her şeyi ortadan konuşabiliriz." O bunu derken boş mesaj kutuma bir bildirim düştü, beni gruba aldı. Dikkatimi çeken şey grubun ismi oldu. *DOĞU VE NEFERLERİ.* (Nefer: Rütbesiz asker demektir.) Güldüm, Doğu'ya baktım. "Grubun ismi bu mu?" Diye sordum, başını salladı. "Evet, yönetici de benim. Canımı sıkanı gruptan atıyorum, canım isterse geri alıyorum." Yine güldüm. "Abi bin defa dedim bu herife değiştir şu ismi diye, inat etti değiştirmiyor! Bizim de değiştirmemize izin vermiyor!" Aras isyan ederken Tuana elleriyle bir şeyler söyledi, herkes ona bakarken bu kez onu bana açıklayan Melih oldu. "Artık senin de Doğu'nun neferi olduğunu söylüyor." Gülümsedim, gözlerimi ekrana çevirdim. Onlar da telefonlarına odaklandılar. Çok geçmeden de hepsinin profil fotoğrafları bir bir göründü, fotoğraflara bakarak kaydettim onları. Doğu'nun çektiği kendi fotoğrafıma baktım, iyi göründüğüme kanaat getirdim. Herkes kendi hâlinde takılmaya başlarken ben içinde olduğum gruba boş boş bakmaya devam ettim. Onlara göre basit olan bu şey benim için basit değildi. Yapayalnız olduğum bu hayatta bir anda kendimi bu dörtlünün arasında bulmuştum. Bu hem iyi hissettiriyor hem de korkutuyor beni. Bunu annemin öğrenmesinden ve olacaklardan korkuyorum. Bir kez daha okul değiştirmek istemiyorum. Ekrana bakarken iç geçirdim, bu ihtimali aklımdan sildiğimde yüzümde anlamsız bir ifade oluştu. Bir gruba üye olmak. Bu kadar basit bir şeyin beni bu kadar mutlu etmemesi gerekiyordu ama etti. Bunun kısa süreli bir şey olduğunu bilsem bile bir yerlere ait olmak huzurlu hissettiriyordu. Belki de hep hisettiğim ve hiçbir hissin dolduramadığı o boşluğu dolduracak olan his budur. Belki de yıllardır hissetmek istediğim duygudur bu. Kendimi bir yerlere ait hissetmek ve bir gruba üye olmak... Bölüm Sonu! Selamlarrr :) nasılsınız? Neler yapıyorsunuz? Doğu'yu yazarken cidden çok gülüyorum ben hdjsjjsjsjsj Defne'nin bilmediği şeylere verdiği tepkilerde resmen kahkaha atıyordum. Hatta hâlâ gülüyorum ndjshsuwuusys Sosyal medyayla aşırı içli dışlı birisi olarak Defne'yi yazmak zor geliyor bana ya hdjsjjsjshs Doğu gibi tepki veriyorum ben de. Sonra diyorum manyak mısın kız sen, onu sen yazıyorsun. Bunu deyince bir aydınlanma geliyor, yazmaya devam ediyorum filan jsjsjjsjsjsjsj Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz. Bölümde en sevdiğiniz sahne hangisi oldu? Bölümü en iyi anlatan emojiyi de buraya alalım. Biraz sonra yorumlarınızı okumak için yeniden burada olacağım, en kısa zamanda yeniden görüşmek dileğiyle, sağlıkla ve sevgiyle kalın. Duyuru ve alıntılar için aşağıya bırakacağım sosyal medya hesaplarıma bekliyorum sizi :) Instagram: gizzemasslan Twitter: gizzemasslan |
0% |