Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5.BÖLÜM "GİZEMLİ BEY"

@gizzemasllan

Selammm canımın en içleri :)

Bir önceki bölüme gelen tatlı yorumlarınız için çok teşekkür ederim, bu bölüme yapacağınız satır arası yorumlarınızı da sabırsızlıkla bekliyorum. Bol bol yapmayı ihmal etmeyin.

Bölüme başlamadan önce alt köşedeki yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen :) bu şekilde bana destek olabilirsiniz.

Ben de buraya sizin için bir yıldız bırakıyorum.⭐ Sizinkileri de bekliyorum.

Bu arada medyadaki fotoğraf Defne'nin :)

Keyifli okumalar.♡

.

.

.

5. BÖLÜM "GİZEMLİ BEY"

"Cahil insan kendinin bile düşmanı iken, başkasına dost olması nasıl beklenir?" Diyen Aras'a baktım, Sokrates'e ait bu cümleyi elindeki kağıttan okuduktan hemen sonra Doğu'ya bakmıştı. Doğu da ayaklarını bağdaş yapmış, tam karşımda oturuyordu. Dirseğini dizine, elini de yüzüne koymuş çok masum bir tiple bizi izliyordu.

"Cahil insan kendinin bile düşmanı iken, başkasına dost olması nasıl beklenir?" Diye yineledi Aras, bunu dikkatle yanında oturan Doğu'ya bakarak söylemişti ama Doğu yine ona dönmemişti.

"Cahil insan kendinin bile düşmanı iken, başkasına dost olması nasıl beklenir?" Aras bir kez daha yineledi, Doğu onu fark edene kadar da yineleyecek gibiydi. Fakat neyse ki bir kez daha tekrar etmesine gerek kalmamış ve Doğu sonunda onu fark etmiş, başını ona çevirmişti. Zaten ancak o an Aras'ın bunu onun kendisine bakarak söylediğini fark etmişti. Hepimiz durmuş onlara bakıyor ve neler olacağını bekliyorduk.

"Sen bana bir şey mi ima etmeye çalışıyorsun yoksa bana mı öyle geliyor?" Diye sordu Doğu, Aras sanki bir saattir bu cümleyi ona bakarak söylememiş gibi şaşırdı.

"Kalbimi kırdın şu an, olur mu hiç öyle şey?" O kadar yapmacık bir tavırla söyledi ki bunu Doğu'nun kendisiyle alay edildiğini anlaması hiç de zor olmadı.

"Abi ödev yapıyoruz farkındasın değil mi? Biraz ciddi ol lütfen ya." Dedi Doğu kendisinden beklenmeyecek kadar ciddi bir tavırla. Benim gibi diğerleri de onun bu ciddi tavrıyla şaşkındı.

"Hadi devam edelim." Derken de bana döndü. "Hadi Defne, devam et." Onu şunun şurasında sadece beş gündür tanıyorum ama karakterini en net gösteren hep o olmuştu. Çok neşeli, eğlenceli birisiydi. Şu an ciddi olmasını hepimiz yadırgamıştık. En çok da ben. Çünkü belki diğerleri onu daha önce böyle görmüş olabilirlerdi ama ben görmemiştim.

"Kardeşim okula gelirken inşaatın önünden filan mı geçtin? Başına bir şey mi düştü?" Doğu yine Aras'a döndü.

"Yoo arabayla geldim zaten, niye bir şey mi oldu ki?" Ciddi ciddi sordu yine bunu.

"Abi ciddisin şu an."

"Ciddiyim, valla arabayla geldim."

"Lan ondan mı bahsediyorum? Ciddisin derken tavır olarak ciddisin anlamında." Diye açıkladı Aras.

"Ha o mu?" Deyip gözlerini önüne çevirdi Doğu ve derin bir nefes aldı. "Valla çok sıkıldım, devam edelim ki bitsin abi. Ben birkaç gün daha katlanamam buna. Bu yüzden ciddi oluyorum ki bitsin hemen." Söylediği şeyle kıkırdadım, felsefe ilgi alanı değildi ve bunu belli etmekten hiç çekinmiyordu.

"Gülme kız devam et." Dedi şakayla karışık bir tavırla, fakat bu söylediği sadece bir kez daha kıkırdamama neden olurken Tuana'nın ellerini gördüm, gözlerimi Melih ve Aras'ın arasında oturan Tuana'ya çevirdim, onu dile getiren Aras oldu.

"Acıktım diyor." Deyip bize döndü. "Ben de çok acıktım, gidip bir şeyler yiyelim." Diye ekledi ve saate baktı. "İkinci ders bitmek üzere zaten." Derken gözleri spor salonun içinde gezindi.

Sabah ilk iki dersimiz tarihti, tarihçi de okulda olmadığı için ders yine boştu. Üç ve dördüncü dersimiz de beden eğitimi olunca sabahtan eşofmanları giyip gelmiş, rahat çalışmak için spor salonuna inmiştik. Bir köşede çember hâlinde oturmuş ve iki saattir ödevimiz üzerinde çalışıyorduk. Tahmin ettiğimden çok daha verimli geçmişti bu iki saatimiz, bayağı ilerlemiştik.

"Birer sosisliye ne dersiniz?" Doğu'dan gelen soruya hiç şaşırmadım. Şu beş günde öğrendiğim kadarıyla sosisliyle aşk yaşıyordu. En sevdiği şey sosisliydi.

"Sıkıldım şu sosisliden Doğu! Başka bir şey yiyelim." Dedi, o sırada gözlerim Melih'i buldu. Onlara getirdiğim notlardan birini tutuyor, onunla uğraşıyordu. Fakat okuyormuş gibi bir hâli yoktu, sadece muhabbete dahil olmuyordu. Bir şey düşünüyor gibiydi.

"O zaman pizza isteyelim." Dedi, şaşkınca ona döndüm. Okula dışarıdan yemek istemek mi? Hem de ders saatleri içinde.

"Babam ağzımıza..." Dedi Aras, bir bana bir de Tuana'ya baktıktan sonra Doğu'ya yeniden döndü. "Pisler." Diye ekledi, o cümlenin doğrusunun ne olduğunu burada hepimiz çok iyi biliyorduk ama benim takıldığım çok başka bir şey olmuştu, babam mı demişti o?

"Babam derken?" Bakışları beni buldu.

"Evet babam, okulun müdürü." Şaşkınca kaldım, okul müdürü İlhan Bey Aras'ın babası mıydı?

"Gerçekten mi?" Diye sordum şaşkınca, başını salladı.

"Gerçekten." Dedi, o sırada Tuana söze elleriyle girdi. O an bir kez daha keşke onu hemen anlasaydım diye düşündüm.

"Soy isminden anlamadın mı diye soruyor." Bunu diyen Doğu olurken omuz silktim.

"Aras'ın soy ismini nereden bileyim ki?" Diye sordum, denk gelmemiştim yani buna.

"Sen de haklısın, neyse Şemsettin Aras Leventoğlu ile de tanıştığına göre ne yiyeceğimize..." Doğu devam edemedi çünkü bir saattir konuyla hiç ilgisi olmayan Melih ve onun yanındaki Tuana gülmeye başladılar. Onlar gülerken Aras da kaşlarını çatmış Doğu'ya sert bakışlar atıyordu. Bir yandan bu durumun sebebini anlamaya çalışırken bir yandan da Doğu'nun ağzından çıkan Şemsettin ismini düşünüyordum. Tabii bir de Leventoğlu soy ismi takılmıştı aklıma. Okulumuzun ismi de Leventoğlu Kolejiydi. Aradaki bağlantıyı çözmek zor olmadı.

"Ne dedin sen?" Diye sordu Aras, Doğu gülerek ona döndü.

"Ne abi? İsmin değil mi? Şemsettin Aras Leventoğlu." Diye yineledi, Aras'ın diğer ismi Şemsettin miydi?

"Tekrar et bakayım sen." Dedi Aras bu kez de, olay çıkacağını anladım.

"Şemsettin Aras Leventoğlu." Doğu inat edercesine tekrar ederken Aras'ın ikinci isminden hoşlanmadığı bariz ortadaydı.

"Ben sana bu ismi bir daha kullanma demedim mi? Abi anamın babamın ağzından sildim, bu herifin ağzından silemiyorum bir türlü!" Diye isyan etti Aras ama Doğu'nun umurunda bile değildi.

"Oğlum senin ismin..." Aras işaret parmağını kaldırdı, Doğu'ya doğrulttu.

"Sakın tamamlama o cümleyi, genç yaşta ölmek istemezsin." Aras'ın tepkisi gülmek istememe neden olurken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. O sırada Tuana gülmekten ölmek üzereydi. Melih ise durmuş, alaylı ve keyifli bir ifadeyle ikisinin tartışmasını izliyordu.

"Siz de gülmeyin lan! Bir saattir kıkır kıkır arkamdan duymuyorum sanki!" İkisine kızdı bana döndü, gözlerini kısıp şüpheli bir bakış attı, çok ciddi bir ifadeyle baktım ona, kızacak bir şey bulamadı, yanındaki Doğu'ya döndü. O döndüğü an kendimi tutamadım, sessizce güldüm.

"Tamam abi madem sevmiyorsun söylemem bir daha, çıkıverdi işte ağzımdan bir kere. Bir daha olmaz kusura bakma." Doğu bir kez daha beni şaşırttı, olgun davrandı. Aras bu tepki yüzünden bir şey diyemezken önüne döndü.

"Madem kavganız bitti hadi karar verin gidip bir şeyler yiyelim, ben de acıktım." Diye konuyu değiştirdi Melih. Ben bir şey yemek istemiyorum demek için dudaklarımı araladığım ilk an Doğu bunu fark etmeyip araya girdi.

"Şemsettin." Diye seslendi bir anda, herkes ona döndü ve işte o an Aras'ın dalgın anına gelmiş olacak ki Doğu'ya döndü.

"Efendim." Bu cümleyle ikinci ismini kabullenmiş oldu. Tuana sessiz kahkahasına boğulurken Melih de gülmeye başladı. Ben bile kendimi tutamayıp güldüm, ancak o an Aras Doğu'nun yaptığı şeyi anladı.

"Lan!" Derken bir aydınlanma yaşadı. "Ben şimdi senin..." Derken ayaklandı. Hemen ardından sıkı bir küfür etti Aras, ettiği küfürden rahatsız oldum. O sırada Doğu güçlü bir kahkaha attı, ondan önce davrandı ve ayağa kalktı, koşmaya başladı. Aras da hemen peşinden gitti.

"Gelme peşimden! Ölmek için çok yakışıklıyım!" Diye bağırdı Doğu koşarken, koşarak spor salonunun çıkışına doğru giderlerken arkalarından gülerek baktım. Fakat Tuana bakmakla yetinmedi, ayağa kalktı ve o da peşlerinden koştu. Muhtemelen Aras Doğu'yu yakalarsa diye ayırmaya gidiyordu. İşte tam da o an telefonuma mesaj geldi, şaşırdım. Bana tek bir yerden mesaj gelirdi, ödev için dahil olduğum gruptan ve onlar şu mesaj atacak durumda değillerdi. Çünkü birbirlerini kovalıyorlardı.

"Kızgın mısın bana?" Gelen bu soruyla mesaj gelmiş olmasını unuttum, gözlerimi Melih'e çevirdim.

"Neden kızgın olayım?" Yüzünde alaylı bir ifade oluştu.

"Dün arkamdan kalem fırlattın ya hani? Seni kızdırdım sanırım." Bunu söylerken hiç de bundan pişman olmuş gibi bir hâli yoktu. Aksine bu onun keyfini yerine getirmişti.

"Kalem fırlattığımı da nereden çıkardın?" Ellerini iki yanına koydu, ayaklarını uzatırken arkaya doğru eğildi, gözlerini kıstı, gözlerimin içine baktı.

"Kulaklarım iyi duyar benim, kapıya çarpan kalemi duymak zor olmadı." Birkaç saniyelik suskunluğun ardından gözlerimi önüme çevirdim, kendimi başka şeylerle meşgul etmek için bırakıp gittikleri kağıtları topladım, bir araya getirdim, bir yandan da ona cevap verdim.

"Sana öyle gelmiş." Yalan söyledim, çünkü o bilmesini istemediğim bir doğruyu söylüyordu şu an.

"Bana öyle gelmiş." Yineledi, başımı salladım.

"Hı hı." Demekle yetindim, her şeyi topladığım ve onunla daha fazla yalnız kalmak istemediğim için ayağa kalktım. "Biz de gidelim." Biz mi? Biz mi dedim ben? Ne ara biz olduk? Sözlerine dikkat et Defne! Kendi içimde küçük bir tartışma yaşarken bunu dışarıya hiç belli etmedim.

"Gidelim." Dedi, yerden destek alıp ayağa kalktı. Yere değen ellerini birbirine vurup temizlerken onu izlemek yerine çıkışa doğru yürüdüm, arkamdan geldiğini ayak seslerinden anladım.

"Bu arada endişe etme, bizimkilere hiçbir şey söylemedim." Duraksadım, ona döndüm. Anlamsız bakışlar attım, neyden bahsediyordu? Anlamadığımı fark etmiş olacak ki "Ailen yüzünden böyle davrandığını söylemedim." diye ekledi, kaşlarımı çattım.

"Öyle bir şey yok." Tek kaşını kaldırdı.

"Daha fazla yalan söyleme istersen."

"Yalansa yalan sanane bundan?" Diye çıkıştım, o da bu çıkış yüzünden afalladı. "Seni neden ilgilendiriyor?" Ellerini eşofmanının cebine koyarken omuz silkti.

"İlgilendirmiyor, sadece yardımcı olmak istedim."

"Olma." Dedim bir anda, fakat çok kaba olduğumu fark etmem uzun sürmedi, toparlamaya çalıştım. "Yardımcı olmanı istemiyorum, bir daha bu konuyu açmanı da istemiyorum." Başını hafifçe öne, biraz da sağa doğru eğdi.

"Eyvallah." Tavırlarına bakakalırken hiçbir şey diyemedim. Ne demem gerektiğini de bilemedim. O da beni bu bilinmezlikten konuşarak çekip aldı.

"Biz de gidelim bari." Deyip bu kez önden yürüyen o, onu takip eden ben oldum. O sırada cebimdeki telefona gelen mesaj aklıma geldi, sınıfa çıkınca bakarım diye içimden geçirdim, bakmadım.

Spor salonu okulun giriş katının bir altındaydı ve ışıklar kapalı olduğu zaman ürkütücü bir yer oluyordu. Bu yüzden ışıkların kapanmasından korktum, adımlarımı hızlandırdım, Melih'in önüne geçtim. O bunu sorun etmezken birinci kata ulaştık.

Melih kantine gidecek olduğundan sağa yöneldi, ben ise üst kata çıkacak olduğumdan sola döndüm. "Gelmiyor musun?" Diye sordu, merdivenlerin başında durdum, ona döndüm.

"Aç değilim, yemeyeceğim. Size afiyet olsun." Dedim, omuz silkip önüne döndü, kantine doğru yürüdü. Ben de oyalanmadan sınıfa çıktım. Sınıfa girdiğimde yalnızca birkaç kişi vardı. Elimdeki notları sıranın üstüne bıraktıktan sonra telefonumu çıkardım, gelen mesaja baktım.

Yabancı bir numaradan gelmişti, bu yüzden biraz tedirgin oldum ama yine de açtım mesajı. Sanki birisi beni izliyormuş gibi başımı kaldırdım, etrafa bakındım, kimse olmadığından emin oldum, gözlerimi ekrana çevirip gelen mesajı okudum.

0542***: Aklım fiikrim sende, senin gelişinde.

0542***: Seni ne zaman göreceğim de.

0542***: Seni nasıl göreceğim de.

0542***: Beni görür görmez ne diyeceğin de.

Bir anlığına gülümsedim, bu oydu. Sözlerinden tanımam zor olmadı. Nazım Hikmet'in Piraye'ye Mektuplar adlı kitabından küçük bir alıntıyı yazmıştı ama nasıl? Numaramı nereden buldu? Kağıtlarla yazıyorken neden mesaj atmaya başladı? Bu hiç işime gelmedi.

Gözlerimi yeniden ekrana çevirdim, yazdığı mesajı bir kez daha okudum. Korkuyla telefonu bir anda elimden bıraktım telefon sıraya düştü. Ne yapacağım şimdi? Ne yapmam gerekiyor? Cevap mı vereyim? Engelleyeyim mi? Bence en iyisi hiçbir şey yazmadan engellemek. Konuşamam ki ben, nasıl konuşayım?

Telefonu elime aldım, uygulamayı kullanmayı bilmiyordum. Daha tek bir mesaj bile yazmamıştım hatta. Nasıl engelleniyordur ki? Birine sorsam mı? Yok canım hemen dalga geçerler benimle. En iyisi internetten bakmak.

Hızlıca internette girdim, nasıl engelleyeceğimi öğrendim. Hemen ardından yeniden WhatsApp'a girdim ama elim köşedeki o üç noktaya hiçbir şekilde gitmedi. Ya bu yaptığımdan sonra not göndermekten de vazgeçerse? Her şeye rağmen ben onun notlarını okumayı çok seviyorum. Son iki yıldır beni gülümseten, huzur veren tek şeydi bu notlar.

Telefonu yeniden bıraktım. Ya bir daha not gelmezse korkusuyla engelleyemedim onu ama nasıl cevap vereceğimi de bilmiyordum. Ne yazmam gerekiyordu? Merhaba mı? Saçmalama Defne! Acaba kimsin mi yazsam? Yok yok bu daha büyük bir saçmalık olur. Çünkü muhtemelen o da kendisini bu mesajlarla tanıyacağımı çok iyi biliyordur.

"Sakin ol Defne, sakin ol ve mantıklı bir şeyler yaz." Kendi kendime konuşurken arkadan gelen seslerle bir konuşmaya şahit oldum.

"Kendi kendine mi konuşuyor o?"

"Sanırım."

"Aptal."

Göz devirdim, bu konuşma umurumda olmadı. Böyle konuşmalara konu olmaya alışıktım. Bu yüzden sadece ne yazacağıma odaklandım ve aklıma mantıklı tek bir şey geldi, ben de oyalanmadan yazdım.

Defne: Nazım Hikmet - Piraye'ye Mektuplar.

Evet, tam olarak bunu yazdım. Başka ne yazabilirdim ki zaten? Bunu yazdıktan hemen sonra telefonu masaya bıraktım, sabırla ekrana baktım. Dudaklarımı ısırdım, sağ ayağımı gergince salladım. Birkaç dakika içinde mavi tik oldu, görüldü olduğunu anladım. Bu kadarını öğrenmiştim. Bunları biliyordum artık.

Dudaklarımı ısırmaktan kanattım. Gerginliğim biraz daha arttı. Kalbim ağzımda atıyordu. Yazdığım şeyi okumuş olacak ki bir anda numarasının altında 'Yazıyor' ibaresi çıktı. Kalp atışım biraz daha hızlandı. Sanki her an yerinden çıkacak gibiydi. Gözlerimi kapattım, içimden ondan geriye saydım. Gözlerimi açtığımda ekrana mesaj düştüğünü gördüm. Heyacanla okudum yazdığı şeyi.

0542***: O kitabı okuduğunu biliyordum.

0542***: Tıpkı hakkında diğer her şeyi bildiğim gibi.

Gülümsedim, onu şu an çok nahif, kibar, centilmen birisi gibi hayal ediyorum. Hayalimde böyle yer edinmişti ve hayalimde çok, çok güzeldi. Bir yandan da bu yüzden onu gerçekten tanımak istemiyorum. Hayalimdekinden çok farklı çıkmasından korkuyorum. Fakat şimdi bunu da düşünmek istemiyorum. Bu yüzden cesaretimi topladım ve telefonumu aldım, cevap yazdım ona.

Defne: Kimsin sen?

0542***: Kim olduğumu zaten biliyorsun.

Kaşlarımı çattım, biliyor muyum? Bence bunu notların sahibi olduğunu anladığımı ima etmişti.

Defne: Bana notlar yazdığını değil, o notları yazanın kim olduğunu bilmek istiyorum.

Yalan, öğrenmek de bilmek de istemiyorum.

0542***: Senin Cemal Süreya'nım.

Güldüm.

0592***: Cem Adrian'ınım.

En sevdiğim şair Cemal Süreya, en sevdiğim şarkıcı Cem Adrian'dı. Bunları biliyor olması beni gerçekten şaşırtmıştı.

Defne: Onları sevdiğimi nasıl öğrendin?

0542***: Ben öğrenirim.

Defne: Tamam da nasıl?

0542***: O kadarını ben de kalsın.

0542***: Meslek sırrı.

Defne: Bunu meslek hâline getirdin yani?

0542***: Öyle demek istemediğimi çok iyi biliyorsun.

Defne: Nereden bilebilirim ki?

Defne: Seni tanımıyorum bile.

0542*** Seni gidi seni!

0542***: Ağzımdan laf almaya çalışıyorsun değil mi?

0542***: Hemen anladım.

0542***: Anlarım tabii ki.

0542***: Böyle de zeki bir beyim işte.

Art arda yazdığı mesajlara gülümsedim, hiçbir şey yazmadım. İki yıldır bana not bırakan biriyle konuşuyor olmak tuhaf hissettirmişti. Fakat bu tuhaf hissi bastıran başka bir şey vardı; korku. Çok büyük bir korku hem de. Bu korku ona cevap yazmama engel oldu. O da zaten benim bir şeyler yazmamı beklemedi, kendisi yazdı.

0542***: Hadi bana en sevdiğin kitabı söyle.

Tek kaşımı kaldırdım.

Defne: Hani her şeyimi biliyordun?

0542***: Biliyorum zaten.

0542***: Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna.

0542***: Başka soru?

Doğru bilmişti.

Defne: Madem biliyorsun neden sordun?

Defne: Nereden biliyorsun onu da bilmiyorum ya.

0543***: Dıtt! Sorunuz rededildi. Başka?

Güldüm, cevap yazmadım, birkaç dakikanın ardından o yeniden yazdı.

0542***: Hadi o zaman bana o kitaptaki en sevdiğin sözü söyle.

Defne: Neden böyle bir şey yapayım?

0542***: Çok haklısın.

0542***: Sen hep haklısın zaten.

0542***: Böyle de hanımcı bir beyim işte.

0542***: Neyse sen yorulma, ben senin yerine yazarım.

0542***: Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut oldugunu, benim bir de ruhum bulunduğunu ögrettin.

Şaşkınca baktım ekrana, doğru bilmişti. Nasıl olurdu bu? Tamam kitabı bir şekilde öğrenmiş olabilir ama o kitabın içinde en sevdiğim repliği nasıl bilebilirdi? Sanırım biraz korkmaya başladım bu durumdan. Sapık filan olmasın bu?

0542***: Bir gün benim için de böyle düşüneceksin Defne.

0542***: Bu sözleri gözlerinin içine bakarak söyleyeceksin.

0542***: Ben de '...' isem sana bunları söyleteceğim.

Bu ne özgüvendi böyle? Gerçekten böyle bir şey olacağını mı zannediyordu? Hem '...' da ne?

Defne: İsminin '...' olduğunu bilmiyordum.

Defne: Türkiye sınırları içersinde böyle bir isim olduğunu da bilmiyordum.

0542***: Kendimi bipledim ben orada.

0542***: Böyle de akıllı bir beyim işte.

Güldüm.

Defne: Kim olduğunu söyleyecek misin artık?

0542***: Hayır.

Defne: Neden?

0542***: Öyle olması gerekiyor.

Defne: Tamam da neden?

0542***: Ne, neden?

Sıkıntıyla ofladım.

Defne: Neden kendini gizliyorsun?

0542***: Böylesi hoşuma gidiyor.

Defne: Benim gitmiyor ama.

0542***: Neden?

Defne: Dalga mı geçiyorsun benimle?

0542***: Yoo çok ciddiyim.

0542***: Ben hep ciddiyim zaten.

0542***: Bir tanısan çok seversin beni ha.

0542***: Ama tanıyamazsın, çünkü gizemliyim.

0542***: Böyle de gizemli bir beyim işte.

İstemsizce güldüm, bir yazmaya başladığı zaman kendini kaptırıyor, gidiyordu. Ben gülerken o ara vermeden mesaj yazmaya devam ediyordu.

0542***: Çok da efendiyimdir.

0542***: Tam evlenilecek adamım.

0542***: Sen akıllı kızsın kaçırma beni.

0542***: Bu zamanda böyle bir adamı bir daha zor bulursun.

0542***: Büyük sözü dinle.

Bu kez kendime engel olamayıp sesli bir şekilde güldüm, ne yaşıyordu bu?

0542***: Bu arada rehbere kaydet beni, kaydet de şu güzel yüzünü göreyim.

0542***: Bir fotoğrafın olsun elimde.

Dudaklarım yana kıvrıldı, sinsice gülümsedim.

Defne: Tamam, söyle ismini.

Oysa böyle bir şey yapmaya hiç niyetim yoktu. Onu göremeyecek olsam da ismini öğrenebilirdim.

0542***: Sen Cem Adrian'ım diyebilirsin.

0542***: Ya da Cemal Süreya'm.

0542***: Ben sana şarkı da söylerim.

0542***: Şiir de yazarım.

0542***: Böyle de yetenekli bir beyim işte.

Son mesajı yine beni güldürdü, sürekli kendisini övüyordu.

0542***: Ne de güzel kendimi övüyorum değil mi?

0542***: Seni de öveyim mi?

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Defne: Hayır, istemez.

0542***: Neyse istenildiği zaman överim ben de.

0542***: Şimdi seni kızdırmayalım, sonra hallederiz bir ara.

0542***: Böyle de anlayışlı bir beyim işte.

Kendime engel olamadım, kıkırdadım.

Defne: Sonrası için eminsin yani?

0542***: Evet.

0542***: Olmayayım mı?

Sanırım daha fazla bunu yapmaya devam etmenin anlamı yoktu. Hem her şey bir yana o beni gerçekten korkuttu. Bu kadar şey biliyor olması normal değil. Eğer onunla konuşursam yaptığı şeyi daha da abartacaktı.

Defne: Olmasın.

Defne: Daha fazla takip etme beni, bu hoşuma gitmedi.

Defne: Daha fazla yazma da. Seninle konuşmaya devam edemeyeceğim.

Bunu yazdım, sağ üst köşedeki üç noktaya dokundum. Bunun için bir an tereddüt ettim ama sonra en doğrusunun bu olduğuna karar verdim, engelle yazan yere dokundum. Mesajların hemen altında küçük bir yazı belirdi.

*Bu kişiyi engellediniz. Engeli kaldırmak için dokunun.*

İç geçirdim, mesajlaşmadan çıktım. Telefonu sıranın altına koyduktan hemen sonra matematik kitabımı çıkardım, soru çözmeye başladım ve bir anlığına uzaklaştığım hayatıma geri döndüm. Benim hayatım buydu işte, böyle yaşamak zorundayım ve yaşıyorum.

Bir maceraya atılmanın lüzumu yoktu.

Bölüm Sonu!

Selamlarrrr, yine ben geldim :) nasılsınız, neler yapıyorsunuz?

Şu mesajlaşma kısımlarını yazmayı aşırı sevdim ben ya :) o kadar çok sevdim ki tüm bölümü o şekilde yazasım geliyor ndjjsjshshhs

Sizce bu gizemli bey kim? Melih olabilir mi? Yoksa çok farklı birisi mi çıkacak? Size bir sır vereyim mi? Ben onun kim olduğunu biliyorum ama size söylemem hdjsjjsjshs böyle de sıkı sır tutan bir hanımım işte ndndnjdjsnns

Sizden buraya karakterler hakkındaki düşüncelerinizi yazmanızı istiyorum.

Peki sizin en sevdiğiniz karakter kim?

Bölümde en sevdiğiniz sahne hangisi oldu?

Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz :)

Yeni bölüme kadar kendinize çok iyi bakın, sağlıkla ve sevgiyle kalın.♡

Duyuru ve alıntılar için sosyal medyadan beni takip edebilirsiniz, hemen aşağıya bırakıyorum hesapları :)

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

ÇOK SEVİLİYORSUNUZ🦋

Loading...
0%