@gizzemasllan
|
Selam yıldızlarım :) Bir önceki bölüme yaptığınız yorumlar için çok teşekkür ederim :) bu bölüme de satır arası yorumlarınızı bekliyorum. Başlamadan önce sol alt köşedeki yıldıza dokunarak bana destek olabilirsiniz. ❥ Ben de buraya sizin için bir yıldız bırakıyorum.⭐ Sizinkileri de bekliyorum :) Keyifli okumalar.♡ . . . 7. BÖLÜM "KOZASINDAKİ KELEBEK" "Nasıl böyle bir şey olur anlamıyorum!" Uyanmamı sağlayan cümle bu olurken başımda çok şiddetli bir ağrı vardı. "Bu çok önemliydi onun için! Günlerce çalıştığı hâlde nasıl bu hâle geldi bir türlü aklım almıyor!" Bu, annemin sesiydi. Gözlerimi açmadım, korktum. Tepkisi beni çok korkuttu. Benim için endişelenmek yerine kızgın olan bir annem var. Bu yüzden kalbimdeki korku biraz daha artıyordu. Olacaklar beni korkutuyordu. "Sakin olun Melda Hanım." Bu, Valerie'nin sesiydi. Onun burada olması beni biraz olsun rahatlattı. "Orada ne gibi bir aksilik yaşadı da böyle oldu bilmiyoruz. Defne bu resital için çok heyacanlıydı zaten." Valerie annemi sakinleştirmeye çalışırken gözlerimi araladım. "Doktoruyla konuşalım." Dedi annem. "Sürekli burnu kanıyor, bu normal değil." Kaşlarımı çattım, bu cümle beni korkuttu. "Heyacanlandığı zaman oluyor bu." Valerie bu cümleyi yarım yamalak söyledi. Türkçesi çok da iyi değildi. Onlar beni fark etmezlerken yutkundum, boğazımdaki acı histen kurtuldum, konuştum. "Anne." Dememle eş zamanlı olarak ikisinin de bakışları beni buldu. Annemin endişesini ancak o zaman görebildim. Uyuduğunu düşünürken söylediği şeyleri duyduğumu bilmiyordu. "Kızım." Dedi, yatağın kenarına oturdu. "İyi misin?" Sordu, başımı olumsuz anlamda salladım. "Başım ağrıyor." Eli yüzümü buldu, sıcacık gülümsedi. Ben de onunla birlikte gülümsedim. Hisettiğim şefkatle doldu gözlerim. Annemin yüzümdeki elini tuttum. "Özür dilerim." Dedim, gözlerim doldu. "Böyle olsun istemedim." Başını olumsuz anlamda salladı. "Hayır hayır sakın böyle düşünme, senin sağlığın daha önemli benim için." Gülümsedim ona, keşke uyanmadan önce söylediği şeyleri de duymamış olsaydım. "Sen iyi ol, yeter." Derken o da gülümsedi. "Hadi şimdi biraz dinlen, benim doktorunla konuşmam lazım." Başımı salladım, annem başka bir şey demeyip Valerie ile odadan çıkarken yüzümdeki gülümseme soldu, sıkıntıyla ofladım. Gözlerimi kapattım, biraz dinlenmek istedim ama bir anda duyduğum titreme sesiyle gözlerim hızla yeniden açıldı. Başımı çevirdim, çekmecenin üzerinde duran telefonumu gördüm. Mesajlar art arda gelmeye devam ederken doğruldum, telefonu aldım. *DOĞU VE NEFERLERİ GRUBUNDAN* 7 yeni mesajınız var. Bildirimdeki sayı her geçen saniye biraz daha artıyordu çünkü üst üste mesajlar gelmeye devam ediyordu. Ekranı açtım, mesajların üzerine tıkladım ve okumaya başladım. Doğu: Abi siniriniz geçtiyse evden çıkayım mı? Doğu: Ödüm kopuyor lan dışarıya çıkınca sizinle karşılaşacağım diye! Doğu: Patladım evde. Şaşırdım, neden böyle şeyler yazmıştı ki şimdi? Okumaya devam ettim mesajları. Doğu: Abi bir hatadır oldu. Doğu: Dün sabah dışarıya çıktığımda Aras da bahçedeymiş meğerse. Doğu: Çocuk beni görünce kedi görmüş fare gibi kovalamaya başladı. Doğu: Neyse ki ayağı sakatta yetişemedi bana. Doğu: Sayemde. Afalladım, ayağı mı sakat? Neden ki? Ne olmuştu ona? Hem niye Doğu'yu gördüğü yerde kovalıyordu ve Doğu sayemde demişti? Aras: Mal herif bir de yaptığı şeyle övünüyor. Aras: Nereye kadar kaçabileceksin ki? Aras: Bahçedeyim, gel efendi efendi dayağını ye kapansın mesele. Güldüm, efendi efendi dayak yemek mi? Daha önce böyle bir şey duymamıştım. Tuana: Doğu ben senin yerinde olsam okula gelmezdim. Tuana: Melih'le Aras seni bir yakalarsa ben bile kurtaramam bu kez seni. Neler olduğunu çok merak etmiştim. Biraz eski mesajlara gittim ama konuştukları bir şey olmamıştı. Acaba ne oldu diye yazsam mı? Ne hakla yazayım ki? Ben gruba sonuçta ders için girdim sadece. Ders dışında da her şey konuşuluyor ya neyse. Melih: Salak herif bir de maçın başında ben çocuğu sakatlarım siz de gol atın diyor. Melih: Hile yapmasına mı kızayım, karşı takımı sakatlayacağına Aras'ı sakatlamasına mı karar veremiyorum. Kendimi tutamayıp güldüm, mesajlaşma devam etti. Doğu: Hiçbir şeyi hak etmiyorsunuz! Doğu: Nankörsünüz siz! Doğu: Aras'la beraber iki adam daha devirdim ben orada. Melih: Evet, Aras'ın üstüne. Melih: Faul yaptığın için bir de penaltı yedik. Melih: Gol attı adamlar. Doğu: Böyle teknik hatalar olabilir. Doğu: Lütfen ama, takılmıyoruz böyle şeylere. Tuana: Aras, iyi misin? Doğu ve Melih'in konuşmasını, Tuana endişeli sorusuyla bölmüştü. Doğu: Az önce İlhan amcayla konuştum Doğu: Nasıl diye sordum. Sabah iyiydi ama biraz önce baktım, ayağı yine şişmiş ne yaptı kim bilir diyor. Doğu: Adama beni kovaladı diyemedim. Gülmem daha da arttı, elimi ağzıma bastırdım. Hepsi kızgın oldukları hâlde art arda o karışık kelimeleri atıp gülerlerken göz ucuyla kapıya baktım, kimse gelmediğinden emin oldum, mesajları okumaya devam etti. Aras: Bana sordu Doğu, sen cevap vermesen de olurdu. Aras: İyiyim Tuana. Doğu: Bu grubun yöneticisi benim. Aras: Kardeşim sen niye anlamıyorsun? Bu, bir başarı değil! Sürekli aynı şeyi söyleyip durma! Aras: Ayrıca yönetici sensin diye her boka karışıp durma, iki kelime ettirmiyorsun kızla. Doğu: Peki, öyle olsun. Doğu'nun bu kabullenişi hiç de normal değildi. Kesin bir şey şey yapacak diye düşünürken ekrana bildirimin düşmesi çok da uzun sürmedi. "Doğu 'Aras' kişisini gruptan çıkardı." Şaşkınca ekrana bakarken, Doğu'dan mesaj gelmeye devam etti. Doğu: Başarı değilmişmişmiş! Kahkaha atacak gibi oldum, elimi ağzıma bastırdım. Bir tane 'Miş' fazla yazmıştı ve sanırım bunun farkında bile değildi. Doğu: Hadi şimdi konuş da göreyim şeyi! Doğu: Mal herif! Gülmem daha da arttı, aralarındaki ilişkiyi anlamak mümkün değildi. Tuana: Doğu saçmalama! Al şu çocuğu gruba. Doğu: Biraz burnu sürtsün, o zaman alacağım. Doğu: Arasın beni bir yalvarsın, ben ettim sen etme desin, belki o zaman alırım. Melih: Doğu adam ülkeden atılmadı, gruptan atıldı. Melih: Sana yalvarıp da ben ettim sen etme diyeceğini hiç sanmıyorum. Doğu: Dur sana cevap yazacağım birazdan. Doğu: Birisi evin kapısını zorluyor. Doğu: Kim acaba? Allah allah. Tuana: Şey, Aras bahçedeyim demişti ya hani? Tuana: O olabilir mi acaba? Doğu: Siktir! Ben onu unuttum! Oğlum evin kapısını sökecek herif! Doğu: Dur ben şuna bir bakayım. Bu mesaj geldikten yalnızca iki dakika sonra gruba Doğu'dan bir fotoğraf geldi. Üzerine tıkladım, fotoğraf açıldı, gördüğüm şeyle gülmeye başladım. Bir evin balkonundan çekilmişti. Kapıdaki Aras'ı çekmişti. Aras da telefona doğru bakıyordu. Tek ayağı sarılı ve üzerine basmıyor, duvardan destek alıyordu. Boşta olan elinin işaret parmağını da tehdit eder gibi kaldırmıştı ve fotoğraf konuşurken çekildiği için ağzı hafifçe açık çıkmıştı. Fotoğrafa bakarken gülmekten karnıma ağrı girmişti. Size bir şey itiraf edeyim mi? Benim ilk defa gülmekten karnım ağrıyordu ve ben bugün ilk defa sesli bir şekilde gülmüştüm. Bunu düşünmek kalbimde burukluk hissetmeme neden olurken kendimi çok çabuk toparladım. Melih ve Tuana Doğu'dan gelen fotoğrafa kahkaha attıklarını attıkları karışık harflerle belli ederlerken Doğu'dan gelen bir mesaj yoktu. Merakla ekrana baktım, başka bir mesaj gelmesini bekledim ama daha mesaj gelmeden odanın kapısı açıldı, telefonu bırakmak zorunda kaldım. Odaya giren Valeri'eden başkası değildi. Merakla ona bakarken yanıma geldi. "İyi misin Defne?" Yarım yamalak Türkçesi beni gülümsetirken yanıtladım. "İyiyim." Elimi tuttu. "Sakın üzülme Defne, senin sağlığın her şeyden daha önemli." Cevap vermedim. "Başka bir resitalde kendini gösterir, hatanı telafi edersin. Önce iyi olman gerekiyor." Yine sadece tebessüm etmekle yetindim. Onunla biraz konuştuk, konuşmanın ortasında onu buraya gönderenin annem olduğunu anlamıştım. Çünkü sürekli bir sorun olup olmadığını soruyor, benden bir şey öğrenmeye çalışıyordu. Bunu fark edince keyfim kaçtı, hiç de açık vermedim. Zaten ona söylediğim her şeyin anneme ulaşacağını çok iyi biliyordum. Onu seviyordum, fakat basit bir sevgiydi bu sadece. Arkadaş, dost değildi. Normal bir eğitmendi işte. Oysa hayatımıza ilk girdiğinde onun bana arkadaş olacağını düşünmüştüm. Onunla konuşurken annem odaya döndü. Doktor da gelmişti. Bana birkaç uyarıda bulunduktan sonra çıkmamızda bir sorun olmadığını söyledi, hastaneden ayrıldık. Eve döndüğümüzde odaya çıktım. Çalışma masama baktım. Oysa eve döndüğümde ders çalışmayı düşünüyordum ama şimdi hiç hâlim yoktu. "Bugün ders çalışma kızım." Dedi peşimden odaya giren annem, ona döndüm. "Dinlenmen lazım." Diye ekledi. "Peki." Deyip dolaptan eşofmanlarımı aldım, banyoya girdim. Üzerimi değiştirip elimi yüzümü yıkadıktan sonra odaya döndüm, yatağa girdim. Fakat hiç uykum yoktu ama yalnız kalmak istediğim için bir an önce çıksınlar istedim, uyuyormuş gibi yaptım. Çok geçmeden de istediğim oldu, uyuyorum diye odadan çıktılar. Onlar çıktıktan sonra doğruldum, arkama yaslandım. Sıkıntıyla iç çekerken aklıma yine o gizemli çocuk geldi. O muydu acaba gerçekten? Bir anda öyle birini görünce o zannetmiştim. Bu yüzden de hiç istemediğim bu şey yaşanmıştı. Göz ucuyla kapıya doğru baktım. Kimse olmadığından emin olduktan hemen sonra telefonumu aldım, WhatsApp'a girdim. Henüz kayıtlı olmayan ama mesajlarımızın durduğu o numaranın üzerine dokundum. Hiç tereddüt etmeden engeli kaldırdım, anında da bir mesaj yazdım. Defne: Sen miydin? Bir tek bunu yazdım. Eğer zaten gerçekten gördüğüm o ise yazdığım şeyi anlamış olması gerekiyor. Ekranı kapattım, telefonu yerine bıraktım, kitabımı aldım. Canım sıkılıyordu, madem ders çalışamıyorum, kitap okurum ben de. Kitaptan kaç sayfa okudum, okurken ne zaman uykuya daldım bilmiyorum. Uyandığımda çoktan akşam olmuştu bile. Yataktan kalkıp elimizi yüzümü yıkadım, salona indim. Annemle Valerie yine karşı karşıya oturmuş, bir şeyler konuşuyorlardı. Onları iyi olduğuma ikna ettikten sonra güzel bir akşam yemeği yedik. Annem salona geçmek istese de biraz daha dinlenmek istiyorum bahanesiyle kendimi yine odama kapattım. Çalışma masama gittim, göz ucuyla defterlerime baktım, iç geçirdim. Grup ödevimiz de yarım kalmıştı. Sanki ben yapmasam hiç kimse yapmayacakmış gibi hissediyorum. Her zamanki gibi yine tüm sorumluluğu kendim alıyorum. Kendimi iyi hissetmediğim için masaya oturmadım, yatağa girdim. Yatağın içindeki kitabı alırken attığım mesaj aklıma geldi. Telaşla telefonumu aldım. Nasıl olur da attığım mesajı unuturum? Kendime bunun için kızdım, ekranı açtım ve gelen mesajı gördüm, cevap vermişti. Hiç oyalanmadan okudum o mesajları. 0542***: Evet, bendim. 0542***: Özür dilerim Defne. 0542***: Böyle olsun istememiştim. 0542***: Sadece piyano çalarken seni izlemek istemiştim. 0542***: Böyle de salak bir beyim işte. Bu durumda bile yazdığı son şeyle kıkırdadım. Neden bu kadar üzülmüş ki? Ben onu suçlamadım. Hem niye onu suçlayayım ki? Onun bir suçu yoktu. Heyacanlanıp her şeyi birbirine katan, aklımı karıştıran ben olmuştum. Sonra her şey karıştı diye korkmuş, daha çok heyecan yapmıştım ve böyle bir şey yaşanmıştı. Defne: Sana kızmadım ki. Defne: Senin bir suçun yok. Neden bunu yazdım bilmiyorum. Sadece benim yüzümden üzülmesin istedim. Bu, ona özel bir şey değildi zaten. Ben hiç kimsenin benim yüzümden üzülmesine göz yumamam. Birisi benim yüzümden üzüldüğünde ben ondan daha çok üzülüyorum. Onu tanımıyor olmam da bu durumu değiştirmemişti. Ben bunları düşünürken o çoktan mesajları görmüş ve cevap yazmıştı bile. 0542***: Niye kızmadın ki? 0542***: Kızman lazım senin bana. 0542***: Hazırım ben, hadi kız bana. Güldüm. Defne: Kızmayacağım. 0542***: Kız kız, hak ettim. Cevap yazmadım, zorla kızdıracaktı kendine. Hem kızgın olsam da bunu nasıl belli edeceğim ki? Bir daha engelleyerek mi? Ekrana boş boş bakarken ondan bir mesaj daha geldi. 0542***: Bu arada engelimi de kaldırmış oldun. 0542***: Böyle de şanslı bir adamım işte. Güldüm. Fakat o anda bir şeyi de merak ettim. Kötü olduğumu görmüştü, biliyordu ama bir kez bile iyi misin diye sormamıştı. Buna bir anlam veremedim. 0542***: Kız derken küs, git denemiştim ki. Niye cevap vermiyorsun bana? 0542***: Bak bak bir de görüldü atıyor. O bunları yazdığı hâlde cevap yazmadım ona. Ne yazacağımı bilemedim çünkü. Konuşmaya nasıl devam etsem emin olamadım. Hem sadece gördüğüm kişinin o olup olmadığından emin olmak için engeli kaldırdım. Hâlâ onunla konuşmayı doğru bulmuyorum. 0542***: Peki. Madem sen yazmıyorsun, ben yazmaya devam edeyim. 0542***: Beni nasıl fark ettin o kadar insanın içinde? Gözlerimi ekrandan çektim, boş boş karşı duvara baktım. Sahi onu nasıl fark etmiştim? Sadece bir anlığına başımı kaldırmış ve karanlık birini görmüştüm. O an aklıma sadece o gelmişti. Doğrusu o olmayadabilirdi gördüğüm kişi. Sadece küçük bir ihtimaldi o olması ve o ihtimal bile beni bu hâle getirmişti. Defne: Tesadüf. Bir tek bunu yazdım, düşündüğüm şeyleri uzun uzun ona açıklayacak hâlim yoktu zaten. 0542***: O kadar kişinin içinde beni fark ettin ve tesadüf öyle mi? Yazdığı şeyle kaşlarımı çattım. Zihninden ne geçiriyordu ki? Gerçekten de her şey tesadüf olmuştu. Fakat o bunu sorguluyordu. Buna bir anlam vermeye çalışırken ekrana yeni mesajlar düştü. 0542***: Biliyordum işte abi ya! 0542***: Kaderimizin bir olduğunu daha seni gördüğüm ilk gün anlamışım. 0542***: Tesadüf değildir o, tesadüf olsa duramazsın. Kaderdir o kader. Afalladım, yazdığı şeye bir anlam veremedim. Tesadüf olsa duramaz mıyım? Neden duramayayım ki? Elimi başıma gitti, başımı kaşıdım. İşte yine aklım karışmıştı. Hiç sevmiyorum bu durumu. 0542***: Saf saf ekrana bakıyorsun değil mi? 0542***: Ah şimdi bir fırsatım olsaydı da görseydim o bakışları. Sanki şu an beni görüyormuş gibi utandım. Fakat kendimi hemen toparladım. N'oluyor bana böyle? Hemen kendime gelmeliydim. Ben bu değilim. Ayrıca niye hâlâ onunla konuşuyorum ki? Defne: Daha fazla konuşmasak daha iyi olacak. Defne: Ben sadece gördüğüm kişinin sen olup olmadığını sormak için yazmıştım. 0542***: Hissediyorum... Hissediyorum. 0542***: Engel geliyor. Yüzümde buruk bir tebessüm oluştu. Bunu yapmak istemedim. Kendimi kötü hissediyordum çünkü bunu yaptığım zaman. Defne: Hayır, engellemeyeceğim. Defne: Ama yazma bana, yani şey önemli bir şey olmadığı sürece yazma. Defne: Zaten önemli bir şey olacağını da zannetmiyorum. Defne: Kendine iyi bak gizemli adam. Defne: Her şeye rağmen seninle konuşmak güzeldi. İçimden gelen şeyi yazmıştım onu. 0542***: Seninle de konuşmak güzeldi Defne. 0542***: Çok güzeldi. 0542***: Önemli bir şey olmadığı sürece yazmayacağımdan emin olabilirsin. 0542***: Fakat o önemli şey olacağından da emin olabilirsin. 0542***: Söz veriyorum olacak Defne. 0542***: Ben de '...' isem olacak. 0542***: Bak gider ayak yine bipledim kendimi. 0542***: RTÜK gibi adamım vallahi. 0542***: Hadi eyvallah. Güldüm, içten bir şekilde güldüm hem de. Hem komik hem ciddiydi. Ona bir şey yazmak yerine ekranı kapattım, telefonu bıraktım. Ayağa kalkıp ışığı kapattım, yatağa döndüm ve henüz erken olmasına rağmen uyudum. Ertesi sabah yeni bir haftaya uyanmıştım. Pazartesi günlerini diğer herkesin aksine çok severdim. Yeni bir başlangıçtı sonuçta. Güzel bir haftaya ilk adım. Tabii ne kadar güzel olabilirse. Yataktan çıktım, saate baktığımda hâlâ çok erken olduğunu gördüm, banyoya girdim. Kısa bir duşun ardından bornozumu giydim, odaya döndüm. Aynamın karşısına oturdum. O sırada kapıya vuruldu. Valerie'nin geldiğini çok iyi biliyordum. "Gelebilirsin." Dediğimde odaya girdi, yanıma geldi. "Duş mu aldın?" "Evet." Dedim, önüme döndüm. "Saçlarımı kurutur musun?" Diye sordum, cevap vermeden istediğimi yaptı. Saçlarımı kuruttu, taradı. Kendimi yorgun hisettiğimden ona hiç müdahele etmedim. İşi bittiğinde kalktım, kuru temizlemeden gelmiş olan üniformamı giydim. Hazırlandım ve odadan çıktım. Kahvaltının ardından okula geçtim. Trafik yüzünden biraz geç kaldığımdan sabahki törene yetişemedim. Okula, benim gibi geç kalmış olan birkaç kişiyle girmiştik. Saate baktım, neyse ki henüz ders başlamamıstı. Okula girdim, kantinin önünden geçip merdivenlere yöneldim. O sırada birisi arkamdan "Defne." diye seslendi, duraksadım. Arkama döndüğümde Kuzey'i gördüm. Yanıma gelmeden, uzaktan seslendi. "Dersiniz ne?" Bu soruyla afalladım, neden şimdi böyle bir şey sormuştu ki? "Edebiyat." Dedim, sıkıntıyla ofladı. Dikkatle ona bakmaya devam ederken konuştu. "Tamam, sağol. Ferdi hocayı arıyoruz da belki sizin sınıftadır dedim." Deyince anladım dercesine başımı salladım. Kuzey başka bir şey söylemedi, yanındaki çocuğa döndü. Ona bir şeyler söylerken ben de önüme döndüm, sınıfa çıktım. Sınıfa girdiğimde birkaç kişinin gözleri beni buldu. Ben ise istemsizce duvar kenarındaki en arka sıraya baktım. Melih sıraya başını koymuş, uyuyordu. Aras telefonunu yan tutmuş, heyacanla bir şeyler yapıyordu. Muhtemelen oyun oynuyordu. Gözlerim ayağına gitti istemsizce. Sıranın dışına çıkarmış, uzatmıştı ayağını. Doğu da onun önünde oturmuş, elini yüzüne koymuş, diğer elindeki kalemi çeviriyor ve onu izliyordu. Tuana da bir şeyler yazıyordu defterine. Onları izlerken sırama ulaştım, yerime oturdum. Yanımda oturan kıza baktım, artık benimle konuşma çabası içine girmiyordu. Bunun için kendimi kötü hisettim. "Günaydın." Dediğimde bakışları beni buldu, gülümsedi. "Günaydın." Dedi, yeniden önüne döndü ve ders çalışmaya devam etti. Geçen tüm hafta boyunca hep yan yanaydık derslerde ve ilk kez onu bu şekilde derse odaklanmış görüyordum. Hiçbir şey demedim, önüme döndüm. Çantamdan kitaplarını çıkardım, derse hazırlandım. Sevgi Hoca henüz derse gelmediği için de bir önceki derste işlediğimiz konuyu gözden geçirdim, notlarımı okudum. "Aaa senin haberin yok." Gözlerimi bunu diyen Semra'ya çevirdim. "Neyden?" "İkinci ders sözlü var." Deyince afalladım. "Ne?" "Ya keşke daha önce aklıma gelseydi, unuttum söylemeyi. Benim bile bu sabah aklıma geldi. İkinci ders Edebiyat'tan sözlü var. Sevgi Hoca iki hafta önceden haber vermişti." Gözlerimi önüme çevirdim, ben hiç çalışmadım ki. Ya düşük not alırsam? "İyi misin?" Semra'ya döndüm. "Evet." Demekle yetindim ama iyi değildim. Düşük almak gibi bir şansım yoktu. Başımı sınıfa doğru çevirdim. Neredeyse herkes ders çalışıyordu. Geçen hafta bu sınıfı hiç böyle görmemiştim. Arkaya doğru baktım, o dörtlüye ve sözlüğün sınıfta bir tek onların umurunda olmadığını gördüm. Daha doğrusu üçünün umurunda değildi, Tuana şu an ders çalışıyordu. Yeniden önüme döndüm. Geçen hafta aldığım notların en başına döndüm ve çalışmaya başladım. Artık ne kadar yetişirse diye düşündüm ve başladım. Fakat çok geçmeden Sevgi Hoca derse girdi, ders işlemeye başladı ve maalesef ki ona odaklanmak zorunda kaldım. Ders bitmeden önce bir sonraki ders olacak olan sözlüyü hatırlattı. O bunu söylerken teneffüs zili çaldı, sınıftan çıktı. Hızla deftere döndüm, çalışmaya devam edecekken bir an içime bir umutsuzluk düştü, sıkıntıyla ofladım. İlk tenefüs en uzun teneffüs olduğu hâlde on beş dakikaydı. Dersin ilk on beş dakikasında da bana sıra gelmediğini düşünürsek yarım saatim vardı en fazla ve bu kadar kısa sürede her şeye çalışmam mümkün bile değildi. Sıkıntıyla ofladım, defteri kapattım. Sanırım en iyisi Sevgi Hoca'ya durumu anlatmak ve beni bir sonraki dersinde sözlü yapmasını istemek olacaktı. Buna karar verdikten sonra başımı yeniden arka dörtlüye çevirdim ve aniden aldığım kararla ayağa kalktım, yanlarına gittim. Hayır hayır, yanlış okumadınız. Ben, onların yanına gittim ama bunun için bir nedenim vardı. Yanlarına ulaştığımda "Günaydın." dedim. Ne de olsa hâlâ ilk dersin tenefüsündeydik ve daha erkendi. Hepsinin bakışları beni buldu ve aynı anda "Günaydın." dediler. Bir tek Tuana gülümsemekle yetindi, ben de ona gülümsedim ve Aras'a döndüm. "Geçmiş olsun." Dediğimde afalladı. "Sağol da sen nereden biliyorsun?" Diye sordu, omuz silktim. "Dün gece konuşmalarınızı gördüm." Yalandı, konuştukları ilk an görmüştüm o konuşmaları. "Doğru ya, bendeki de soru." Dedi, Doğu atıldı. "Abi hiçbir şey yazmıyor ki, bazen onun olduğunu unutuyorum grupta." Derken gözlerim onu buldu. Tuana'ya dönük oturduğu için bana arkası dönüktü. Biraz başını geriye yasladı, tuhaf bir şekilde bana baktı. "Hayalet üye." Deyince gülümsedim, bu şekilde bakamamış olacak ki normal bir şekilde bana döndü. "Yoksa..." Dedi, bir anda yüzünde korkunç bir ifade oluştu. Buna bir anlam vermeye çalışırken aynı ifadeyle devam etti konuşmaya. "Kız yoksa sen mesaj yazmayı da mı bilmiyorsun?" Doğu'nun bu sözüyle hepsinin meraklı gözleri beni buldu. Sanki buna onlar da ihtimal vermiş gibiydiler. "O kadar da değil." Dedim, sessizce güldüm. O sırada gözlerim Tuana'yı buldu, bir sıkıntısı var gibiydi. Bizi dinlemek yerine önüne dönmüş ve dikkatle defterine bakıyordu. Sanırım sözlü olacak olması, onun da canını sıkmıştı. "İyi misin Tuana?" Diye sordum, bakışları beni buldu. O an kendimi biraz tuhaf hisettim. Acaba yanlarına gelmemden rahatsız olmuşlar mıydı? Bunu düşününce kendimi kötü hisettim. Tuana zoraki bir gülümsemenin ardından başını salladı ama bir sorun olduğu belliydi. Fakat üzerine gitmek istemedim. Sanırım zaten başında sormam hataydı. Ne diye müdahale ettiysem! "Onun biraz canı sıkkın." Diyen Doğu'ya döndüm, o an Tuana dudaklarını büzdü. Sanırım bu, Doğu'yu onayladığı anlamına gelmişti. "Edebiyat sözlüsü var ve Edebiyat'tan zerre anlamıyor." Bunu deyince sıkıntıyla ofladım, omuz silktim. "Benim haberim bile yoktu." "Sevgi Hoca'ya söyle bunu, yeni geldiğin için muhtemelen seninkini biraz erteler." Diyen Melih'e döndüm. "Ben de öyle yapmayı düşünüyorum." Dediğimde başka bir şey söylemedi, Tuana'ya döndü. "Ama onun kaçışı yok maalesef." Melih'in bu sözüyle Tuana'nın keyfi biraz daha kaçtı. "Bir tek o mu kaçmak istiyor peki? Siz çalıştınız mı?" Diye sordum, üçü de birbirine baktı, yüzlerinde alaylı bir ifade oluştu ve hepsi anlaşmış gibi aynı anda aynı cevabı verdiler. "Yoo, bizim umurumuzda bile değil." Bu rahatlık beni şaşırtırken yorum yapmak istemedim, Tuana'ya baktım. Hâlâ üzgündü ve sebepsiz yere ben de üzülmüştüm. "Neyse ben öylesine gelmiştim, iyi dersler size." Dedim, yanlarından ayrıldım. Uzaklaşırken Doğu'nun Tuana'ya söylediği şeyi duydum. "Kanka üzülme bu kadar ya, valla bak ben de üzülüyorum seni böyle görünce. Geçeceksin illa edebiyatı da bir şekilde." O bunu derken dönüp göz ucuyla Tuana'ya baktım, elini yüzüne koymuş, düşünüyordu. Buna hiç ihtimal vermiyor gibiydi. Yerime oturdum, dönüp dönüp Tuana'ya bakıyordum. İlk defa bir başkası için bu kadar üzülmüştüm ama Tuana onu ilk tanıdığım andan itibaren bana o kadar özel, o kadar farklı geliyordu ki yüzünde hep o sıcak tebessümü görmek istiyordum. Sanki buna hakkım varmış gibi. Elimi yüzüme koydum, benim de canım sıkıldı. Tenefüs bitti, Sevgi Hoca sınıfa döndü. Yanına gittim, durumu açıkladım, anlayışla karşıladı. Bana bir sonraki ders gününde, Çarşamba günü, sözlü yapacağını söyledi. Zevkle kabul ettim. İki gün benim için yeterliydi. Yerime dönerken yine Tuana'ya baktım. Ders çalışmayı bırakmış, çoktan pes etmişti. Sevgi Hoca sınıf listesinin sırasına göre herkesi bir bir sözlüye kaldırdı. Herkes ayağa kalkıyor, tahtanın önünde duruyor, beş soru cevaplıyor ve yerine geçiyordu. Her soru 20 puan değerindeydi. Listenin dördüncü sırasında olan Tuana'ya sıra geldi. Tuana ayağa kalktı, tahtaya çıktı. O an ellerinin titrediğini fark ettim. Heyecanlandı, muhtemelen bildiği diğer her şeyi de unuttu. Dünkü hâlim geldi gözlerimin önüne. Onu en iyi ben anlardım ve anlıyorum. Dünü düşündüm. O an içimden keşke birisi beni buradan çekip alsa demiştim. Keşke yok olsam, görünmez olsam ve kimse beni görmese. Keşke özel bir gücüm olsa da buradan yok olsam. Bir mucize olsa da kurtulsam. Şu an o da böyle düşünüyordu. Hisettiğim şeyleri hissediyordu ve ben onun gözlerinde bunu görebiliyordum. Bu mideme bir yumruk yemişim gibi hissetmeme neden olurken "Gençler, hanginiz yardımcı olacaksınız?" diye sordu Sevgi Hoca arka üçlüye bakarak. Doğru ya Tuana'nın iletişime geçmesi için onlardan birine ihtiyacı vardı. Arkaya baktım, üçü de birbirlerine bakıyorlardı. O an içime öyle büyük bir his geldi ki dün ben mucizeyle tanışamadım ama o tanışsın istedim. Aras elini kaldırmak için hazırlanırken cesaretimi topladım. Gerginliğimi üzerimden attım, soğuk kanlılığımı korudum. Heyecanımı bastırdım. Derin bir nefes aldım ve Aras elini kaldırmadan hemen önce "Ben." diye atıldım ve herkesin bana bakmasına neden oldum. İşte tam da o an bir çıtırdı duydum. Korkmayın, benden geliyor o ses. Kabuğumdan. İçinde olduğum fanustan. Belki de kelebeğin içinde saklandığı o kozadan. Zaten kendimi hep böyle tanımladım bu zamana kadar. Bazen bir fanusun içindeki yalnız balık, bazen kozasındaki kelebektim. Beni daha iyi anlatan başka tabirler bulamıyordum. Sınıftaki herkes bana şaşkınca bakıyordu. Özellikle de Doğu ve neferleri grubu üyeleri. "Sen?" Dedi Sevgi Hoca, usulca ayağa kalktım. O an dizlerimin titrediğini fark ettim ama bunu hiç belli etmedim. "Yardımcı olabilirim." Dedim, sesim düzgün çıktı. Her zamanki gibi içimde kopan fırtına dışarıya hiç yansımadı. "İşaret dili biliyorum." Sevgi Hoca şaşırdı. "Tuana da isterse yardımcı olabilirim." Deyip Tuana'ya baktım, ne yapmaya çalıştığımı anlamamıştı. Umarım bunun için bana kızmaz diye içimden geçirmeden edemedim ama onda kendimi görürken hiçbir şey yapmadan duramazdım. "Öyle mi?" Diyen Sevgi Hoca'ya baktım. "Evet, ilgi duymuş ve öğrenmiştim." Yalan. Merhaba demeyi bile bilmiyorum. "Peki, yardımcı ol o zaman arkadaşına." Tuana hâlâ şaşkın bir ifadeyle bana bakarken tahtaya çıktım. Sınıfta o kadar büyük bir sessizlik vardı ki gerilmeden edemedim. Gözlerimi duvar kenarına çevirdim. Melih, Doğu ve Aras büyük bir şaşkınlıkla bana bakıyorlardı. Onlar da anlamamıştı ne olduğunu ve yüz ifadeleri aşırı komikti. Gözlerimi onlardan çektim, Tuana'nın yanına ulaştım. Yanından geçerken sadece onun duyacağı şekilde "Cevabı bilmesen de anlatmaya çalış bir şeyler." dedim, karşısında durdum. Tahtanın tam ortasında durmuş birbirimize bakarken kendimi hiç olmadığım kadar güçlü ve mutlu hissediyordum. Tabii biraz da gergin. Biz birbirimize bakmaya devam ederken ilk soru geldi. "Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum adlı kitaplarındaki şiirleriyle genç şair kuşağını etkileyen yazar?" Gelen soruyla rahat bir nefes aldım, cevabı biliyorum. Gözlerimi Tuana'nın ellerine çevirdim. Fakat ellerini kaldırmadı, öylece durdu. Merakla ona bakıp bir şeyler yapmasını beklerken tereddütle kaldırdı ellerini. O an cevabı bilmediğini anladım. Karşımdaki hiç anlamadığım hareketleri yaptıktan sonra ellerini indirdi, gözlerimi Sevgi Hoca'ya çevirdim. "Atilla İlhan diyor." Tuana bu cümlemle afalladı, muhtemelen bana çok farklı bir şey anlatmıştı. Gözlerimi arka üçlüye çevirdim, şaşkınlıkları daha da artmıştı. "Doğru." Sevgi Hoca'nın bu cümlesiyle o üçünün gözlerinde öyle bir gülümseme oluştu ki kendime engel olamadım, ben de gülümsedim ve bakışlarımı Tuana'ya çevirdim. Minnetle ve gözleri dolu dolu bakıyordu bana. Kendimi toparladım, gülümsememe engel oldum, o sırada ikinci soru geldi. "Yazma eylemini, 'Yazmasaydım çıldıracaktım.' düzeyinde tutkuya dönüştüren yazar kimdir?" Dudaklarım hafifçe yana kıvrıldı, cevap yine bende vardı. Tuana gözlerimin içine baktı, bu öyle bir bakıştı ki cevabı bilmediğini anladım. Buna rağmen ellerini kaldırdı, birkaç hareket yaptı. Tabii ki anlamadım. Fakat hiçbir bozuntuya vermeden Sevgi Hoca'ya döndüm. "Memduh Şevket Esendal dedi." Arkadan bir gülme sesi gelirken döndüm, bunun Doğu olduğunu anladım. Yaptığım şey hoşuna gitmişti. "Doğru." Sevgi Hoca'nın bu cümleyle Tuana'nın keyfi biraz daha yerine geldi. O sırada üçüncü soru da geldi. "Yahya Kemal Beyatlı'nın üç romanının ismi?" Bu sorunun ardından Tuana bu kez tereddüt etmeden ellerini kaldırdı, bir şeyler anlattı ama gözlerindeki ifadeden alakasız bir şeyler söylediğini anlamam zor olmadı. Fakat yine bozuntuya vermedim. O ellerini indirdiğinde Sevgi Hoca'ya döndüm, bildiğim eserlerin isimlerini saydım. "Aziz İstanbul - Kendi Gök Kubbemiz - Eğil Dağlar." Kendimden emin verdim cevabı çünkü doğru olduğunu biliyordum. O an bir şey fark ettim. Meğerse benim de korkmama gerek yokmuş. Meğerse cevapların hepsi zaten zihnimdeymiş, çalışmaya ihtiyacım yokmuş. Kendim için de çıkıp cevap verebilirmişim. Biraz cesarete ihtiyacım varmış sadece. Belki de biraz özgüvene. "Doğru." Dedi Sevgi Hoca ve dördüncü soru geldi. "Romatizm akımı neye tepki olarak doğmuştur?" Yine aynı şeyi yaptıktan sonra bildiğim cevabı verdim. "Klasizme karşı." Sevgi Hoca'nın keyfi yerine geldi. "Tuana bayağı çalışmış bu kez." Dedi ve son soruyu da sordu. "Sembolizm akımının ilk uygulayıcısı ve bu akımda en iyi eserleri veren sanatçılar?" Tuana dudaklarını ısırdı, gerildi. Fakat buna rağmen ellerini kaldırdı, bir şeyler anlattı. O bunları yaparken hiçbir şey anlamadığım hâlde dikkatle izledim onu. Ellerini indirdiğinde de Sevgi Hoca'ya döndüm. "İlk uygulayan Cenap Şahabettin'dir. En iyi eserleri veren de Ahmet Haşim'dir diyor." Sevgi Hoca bu cevapla kalemini eline aldı. "Peki, ikinize de teşekkür ederim. Tuana aferin kızım, iyi çalışmışsın. 100." O an Tuana öyle bir gülümsedi ki kalbim sıcacık oldu. Yaptığım şeyin korkusu geçti, gerginliğim azaldı ve bir kez daha tahtanın önünde durduk, Tuana'yla birbirimizin gözlerinin içine baktık, birbirimize gülümsedik. Tam da o an Doğu'nun içimi sıcacık edecek olan o cümlesini duydum. "Hayırlı olsun Beyler, bu dörtlü beşli oldu bile." O an gülümsemem biraz daha büyüdü ve tam da o an dünyadaki bütün ışıklar söndü. Tüm dünya karanlığa büründü. Beş soluk ışık yandı. Bir araya geldiler, güçlendiler. Birbirlerine dokundular, parladılar. Yakamoz oldular. Dünya aydınlamadı ama dünyaları aydınlandı. Bu dörtlü, o gün gerçekten de beşli oldu. *** Selamlarr :) nasılsınız? Ya ben şu son sahneyi yazarken o kadar duygulandım ki anlatamam size. Özellikle de "İşte tam da o an bir çıtırdı duydum. Korkmayın, benden geliyor o ses. Kabuğumdan. İçinde olduğum fanustan. Belki de kelebeğin içinde saklandığı o kozadan." bu paragrafı yazarken. Utanmasam ağlayacaktım valla jdjsjjsjsjsj O zaman ne diyoruz? "Beş soluk ışık yandı. Bir araya geldi, parladılar, yakamoz oldular ve BU DÖRTLÜ BEŞLİ OLDU!' Asıl hikaye bundan sonra başlıyor bana göre ya. Çok güzel şeyler olacak çok, şimdiden çok heyecanlıyım. Defne'nin Tuana için böyle bir şey yapmasını bekliyor muydunuz? Sanırım en rahat kopya çeken öğrenci oldular bunlar jdjdjjdjkdjd bayağı herkesin gözünün önünde yaptılar bunu da jdjsjsjjsjs Bence Defne ve Tuana arasında diğerlerinden daha farklı, daha güçlü bir dostluk olacak gibi geliyor bana. Bu bölümden biraz öyle bir izlenim aldım, siz de aldınız mı aynı şeyi? Bölümde en sevdiğiniz ve şaşırdığınız sahne hangisi oldu? Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz. Sizce bundan sonra neler olacak? Yeni bölümde neler olur dersiniz? O zaman bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle. Kendinize çok iyi bakın güzellerim. Sevgiyle ve sağlıkla kalın. Duyuru ve yeni bölüm alıntıları için sosyal medya hesaplarımı bırakıyorum, takip edebilirsiniz.♡ Instagram: gizzemasllan Twitter: gizzemasllan |
0% |