Yeni Üyelik
1.
Bölüm

GİRİŞ BÖLÜMÜ

@gizzemasllan

Selam canımın içleri :)

Size bugün uzun süredir üzerinde çalıştığım bir kurguyla geldim. Çok heyecanlıyım, hatta ilk defa bu kadar heyecanlıyım, kalemimin dışına çıkacağım çok güzel bir gençlik kurgusu olacak. O kadar özenle hazırlandım ki bu hikâye için karakterleri bile bir bir kendim seçtim, çok zor oldu ama hepsi içime öyle bir sindi ki ilk kez burada karakter fotoğrafları paylaşacağım.

Neyse hadi giriş bölümünü okuyun da bölüm sonunda görüşelim güzellerim :)

Keyifli okumalar ♡

.

.

.

GİRİŞ BÖLÜMÜ

"Bir ateşim yanarım, külüm yok, dumanım yok. Sen yoksan mekânım belli değil, zamanım yok."

Küçük notta yazan kağıdı dün geceden beri kaçıncı okumam ben bile sayamadım. Sıkılmadan, usanmadan defalarca kez okudum Ahmet Ümit'in İstanbul Hatırası romanından alıntı olan bu dizeleri. Nereden geldi, kim bıraktı bilmiyorum. Bana gelmiş olan ilk not bu değildi, bunun gibi onlarcası vardı elimde. Son olmayacağını da biliyorum. Bunu her kim yapıyorsa yapmaya devam edecek.

Biri var, her anımda yanımda olan, beni seven biri. Kim olduğunu bilmediğim ve hiçbir zaman öğrenemeyeceğim biri.

Öğrenemeyeceğim, çünkü aramıyorum. Aramıyorum, çünkü... Boş versenize öğreneceksiniz zaten.

Göz ucuyla saate baktım, günümün başlamasına son iki dakikam vardı. Çekmeceme uzandım, küçük ahşap kutumu çıkarıp dün gece resitalde (Tek bir sanatçının tek bir çalgıyla verdiği konser.) piyanonun tuşlarının üzerinde bulduğum ve benim için bırakılmış olduğundan emin olduğum kâğıdı kutudaki diğer kâğıtların içine bıraktım, kutuyu da yerine koydum, yatağımdan çıktım. Sadece birkaç saniye sonra eğitmenin Valerie odamın kapısına birkaç defa tıklattı.

"Gelebilirsin Valerie," derken aynaya doğru yürüdüm, pürüzsüz, bembeyaz cildime baktım. O sırada odanın kapısı açıldı, Valerie odaya girdi. Dönüp bakma ihtiyacı duymadım, topuklu ayakkabısının zeminde çıkardığı tok ses odaya girmeden bile gelenin o olduğunu anlamama neden olmuştu zaten.

"Bonjour Defne."

Göz ucuyla ona baktım, her zamanki gibi asaletini koruyordu. Tatlı bir tebessümün ardından "Günaydın Valerie," deyip aynaya döndüm. Fransızca konuşmayı sevmiyordum, o da bunu biliyordu ve sorun etmiyordu.

"Yine mi saçlarına bakıyorsun?" diye sorduğunda bu aklımdan çıkmış olduğu hâlde gözlerim aynadaki yansımamın saçlarında gezindi, dudaklarımı büzdüm. "Bunlar da sana çok yakıştı," dediğinde başımı sağa sola salladım, üzüntümü unuttum.

"Üzülmüyorum," dedim, ellerim eskisinin aksine kısa olan saçlarıma gitti. "Kısa saçlarımı da sevdim," deyip tebessüm etmeye çalıştım. "Hem bilirsin, annem ne derse o." Sesimdeki burukluğa engel olamadım ve burada durup üzülmeye devam etmek istemedim.

"Elimi yüzümü yıkayacağım, kahvaltıya geç kalmak istemiyorum," diyerek banyoya yöneldim.

"Kıyafetlerin geldi, yatağına bırakacağım." Valerie arkamdan bunu söylerken başımı sallamakla yetindim, banyoya girdim.

Elimi yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım, sabah kremimi sürdüm ve geri kalan her şeyi halletmek için odadan çıktım. Duşumu dün geceden almıştım, buna ihtiyacım yoktu. Odaya döndüğümde yatağımın üzerindeki kıyafetleri gördüm, oraya gittim, elime aldım.

Yeni okulumun üniformasını tutuyorum elimde şu an. Fakat bu beni heyecanlandırmıyor. Yeni bir okula başlamak, benim için sıradan bir durum. Fakat bu son olacak, bundan eminim. Çünkü bu son senem, Türkiye'deki eğitim hayatımı bu okulla tamamlamış olacağım. Üniversite için de muhtemelen yurt dışında annemin bulduğu, sevdiği, istediği bir okula gideceğim. Bu konulara karar veren ben değilim, hiç olmadım.

Pijamalarımdan kurtuldum. Koyu mavi, desenli eteği ve beyaz gömleği giydim. Etekle aynı olan kravatı bağlamak yerine kapıya döndüm. "Gelebilirsin," dedim, Valerie odaya girdi. Yanıma geldi, hiçbir şey demeden kravatı aldı, bağladı. Gömleğimi düzeltti, eteğimin boyunu bir hanımefendiye yakışacak derecede ayarladı. Dizinden birkaç parmak üste olunca bir hanımefendi oluyormuşum. Daha kısası ve daha uzunu hoş bir görüntü oluşturmazmış. Öyle diyor. Kim mi? Annem. Şaşırmayın, sorgulamayın. Ben şaşırmayı ve sorgulamayı çoktan bıraktım.

Valerie kıyafetlerimden sonra saçlarımı da taradı, ne topladı ne de ördü, bugün açık bırakmayı tercih etti. Hayatımı zaten hep başkalarının tercihlerine göre yaşardım.

Birkaç dakika sonra "Hazırsın," dediğinde kim bilir kaç bin lira olan beyaz spor ayakkabılarımı giydim, çantamı ona bırakıp odamdan çıktım. Salona indim, hazır olan kahvaltı masasının başında oturan annemin yanına gittim.

"Günaydın anne."

Telefonundaki gözleri beni buldu, gülümsedi. "Günaydın Defne, otur hadi."

Sağına denk gelecek şekilde oturdum. Hemen evdeki yardımcı kız geldi, portakal suyumu doldurdu.

"Dün gece mükemmeldin Defne," dedi annem, telefonunun ekranını bana çevirdi.

"İstanbul dün gece piyano sesiyle mest oldu. On sekiz yaşındaki genç kızın verdiği piyona resitali dinleyenleri büyüledi."

Haberi okudum, küçük bir tebessüm ettim, gözlerimi önüme çevirdim. Bu şekilde anılmam ilk değildi, son da olmayacaktı. Bunun gibi daha onlarca habere konu olmuştum.

"Senin de canın sıkıldı değil mi? İsmini yazmalarını önemle rica etmiştim."

Küçük bir bakış atarak "Sorun değil," dedim, sorun değildi, umurumda da değildi zaten. Bu olanlar beni mutlu etmiyordu ki.

Tüm kahvaltı boyunca dün geceden bahsetti annem ve bizimle birlikte her sabah kahvaltıda olan Valerie. İkisi de çok iyi olduğumu söyleyip durdular. İkisi de dün geceden memnun olmuşlardı, mutlu etmiştim onları. Ben mutlu muydum? Bunu düşünmeyi bırakalı çok oluyordu.

Kahvaltıdan sonra da uzun uzun yeni okulumu dinledim annemden. Heyecanımı kaybetmiş olduğumdan bihaberlerken heyecanlı olduğumu düşünüyorlardı. Bunu benden almış olmalarının üzerinden de çok geçmişti.

"12/B," dedi annem, dikkatimi çeken şey bir tek bu olurken gözlerim onu buldu. "Arkadaşlarını buldum, 12/B'den Seren ve 12/A'dan Emre ile görüşebilirsin sadece."

Gözlerimi önüme çevirdim.

Yanlış anladığınızı düşünüyorsunuz değil mi? Hayır, doğru anladınız. Arkadaşlarım bile seçilmişti. Tıpkı daha önce ve bundan sonra olacağı gibi. Annemin bahsettiği bu iki kişi muhtemelen çok iyi tanıdığı iki ailenin üyeleriydi. Hep böyle olurdu zaten. Bir şey olur, okulum değişir, benim için yeni bir okul belirlenir, annem okulun en iyi ailelerini mutlaka tanıyordur ya da ben başlamadan mutlaka tanışır, önce o aileyle arkadaş olur sonra da ben çocuklarıyla. Başka arkadaş yok, yasak. Çünkü doğru değil, annem öyle diyor. Böylesi doğruymuş, kendisi benim için en iyisini bilirmiş. Doğru, o daha iyi bilirdi.

"Senin de sınıfın 12/C, görüştüğün kişilerle aynı sınıfta olmaman çok daha iyi, sen de biliyorsun." Evet, biliyorum, öğrendim.

"Başka arkadaş yok Defne, Seren ve Emre dışında kimseyle görüşmeni istemiyorum. Biliyorsun, arkadaşların hayatını etkiliyor ve ben senin için en iyi iki tanesini seçtim."

"Peki anne." Başka bir şey diyemezdim ki zaten.

"Kantin konusunu konuşmama gerek yoktur umarım."

"Yok anne, ne yeyip ne yemeyeceğimi çok iyi biliyorum."

Abur cubur yok, cildimi bozar.

Kafein yok, uyku düzenimi bozar.

Hamur işi yok, sağlığımı bozar.

"Aferin benim güzel kızıma, hadi ilk günden geç kalma. Okuldaki rehber öğretmenin Irmak Hanım seni bekliyor, her konuda yardımcı olacak. Müdürün, İlhan Bey'in yanında olacağını ve seni bekleyeceğini söyledi, müdür odasını bulman yeterli."

"Peki," dedim yine sadece ve ayağa kalktım. Düz borda, hiçbir numarası olmayan fakat yine de binlerce lira verilmiş olan çantamı aldım, sırtıma taktım. Annemin onlarca uyarısı arasında evden çıktım, beni bekleyen arabaya gittim. Şoförün açtığı kapıdan geçtim, arabaya bindim.

Arabadaki kısık ve rahatlatıcı olan müziğin eşliğinde on beş dakikalık mesafede olan yeni okuluma geldiğimde ismini bile bilmediğim şoför konuştu. "Tam üçte burada olacağım, çıkış saatinizi tam öğrendiğim zaman düzene sokarız zamanı."

"Peki, iyi günler," dedim, arabadan indim, gözümün takıldığı ilk şey okulun girişindeki kocaman tabela oldu.

ÖZEL LEVENTOĞLU KOLEJİ

Okuduğum isim derin bir iç çekmeme neden olurken omuzlarım çöktü, kaçıncı kez bir okulun girişinde böyle duruşum bilmiyorum. Onlarca okul gezdim, bir yere alışmama izin verilmedi. Alışacak bir şey yoktu zaten. Ne bir arkadaş edinir ne de arkama dönüp bakacak kadar bir şeye bağlanırdım. Arkadaşlarım bile annem tarafından seçilirdi, onlarla da görüşmez, tek başıma geçirirdim zamanımı.

Zaten zamanımın çoğu ders çalışarak geçerdi. Günün on dört saati falan. Yine öyle olacak. Farklı hiçbir şey olmayacak. Bu okul tekdüze hayatımdaki hiçbir şeyi değiştirmeyecek. İşte tam da bu yüzden hiçbir şekilde heyecanlanmıyorum ama yine de bir Defne klasiği hâline getirdiğim şeyi yaptım. Dünyanın en güzel manzarasına bakıyormuş gibi tatlı bir şekilde gülümsedim ve yine aynı cümle dudaklarımdan döküldü.

"Merhaba, yeni okulum."

Bölüm Sonu!

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.

Alıntılar için beni Instagram'dan ve Twitter'dan takip etmeyi unutmayın ♡

Yeni bir bölümde görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın.♡

Instagram: gizzemasslan

Twitter: gizzemasslan

Sizi Çok Seviyorum ♡

Loading...
0%