Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.Bölüm: Okulun zorbalarından kaçıyorum

@gozde_edmn


sınıfın köşesindeki cam kenarı sırasına oturmuş, ders boyunca dışarıyı izliyordum. Diğer öğrenciler öğretmenin tahtaya yazdığı formüllere odaklanmışken, zihnim çok daha uzak bir yerdeydi. Rüzgâr, okulun bahçesindeki ağaçların dallarını nazikçe sallıyor, yapraklar birbirine çarpıp melodik bir ses çıkarıyordu. Ancak bu, sıradan bir rüzgârın esintisinden fazlasıydı.

Ağaçlar el sallıyor gibiydi.

Bakışlarını cama sabitlemiş, hafif bir tebessümle onların hareketini izliyordum. Dallardaki desenlerin, birbirine dokunan yaprakların, hep bir mesaj ilettiğini hissetmiştim. Ama bu mesajı bir türlü anlayamıyordum. Anlam veremiyordum. Kalemi, defterinin kenarında daireler çizerken, aklım çok daha derin sorularla doluydu.

“Lys!”

Öğretmenin sesi aniden sınıfta yankılandı. İrkilerek başını camdan çevirdim. Sınıfın tamamı dönüp bana bakıyordu.

“Yine hayallere dalmışsın,” dedi öğretmen kaşlarını çatarak. “Tahtadaki soruyu sen çöz.”

Yüzümün kızardığını hissettim. Ayağa kalktım, tahtaya bakar gibi yaptım ama sayılar ve harfler birer bulmaca gibiydi. Kalbim hızlı hızlı çarparken sadece kafamı iki yana salladım.

“Cevabı bilmiyorum,” diye mırıldandım.

Öğretmen derin bir iç çekti. “Otur yerine. Biraz daha dikkatli olman gerekiyor.”

Sessizce yerime otururken sınıftan hafif bir kahkaha dalgası yükseldi. Bunu önemsemiyor gibi görünmeye çalışsam da içten içe kendini daha da yalnız hissettim. Yalnızlık, yaşamıma yerleşmiş bir gölgeydi. Herkes garip olduğumu düşünüyor, bazen alaycı bakışlar atıyorlardı. Ama bu dünyaya ait olmadığımı düşündüğüm için mi böyleydi, yoksa başka bir şey mi vardı, emin olamıyordum.
Aslında başlarda benle dalga geçmiyorlardı, ben sadece aralarından birisini samimi bulmuş ve hissettiklerimi anlatmıştım oda sınıfın zorbalarına anlatmıştı. Tabi ellerine bir malzeme çıkmıştı sonuçta
insanlar kendi mutlulukları için etraftaki insanları kırıp üzmekten çekinmiyor
Teneffüs olduğunu bile fark edememiştim

Tekrar camdan dışarı bakmaya döndüm. Ancak kulağım bir şeyler işitti; sınıfın arkasından gelen sessizce fısıldaşan birkaç ses. Arkamda oturan grubun her zamanki gibi benim hakkında konuştuğunu anlamıştım.

Birden sırtıma hafif bir kâğıt topu çarptı. Arkasımı döndüğünde, sınıfın popüler zorbalarından biri olan Mira, sırıtarak bana bakıyordu. Yanındaki arkadaşları gülüşüyordu.

“Hey, rüyalar prensesi!” dedi Mira alaycı bir sesle. “Bize de söyle, dışarıda ne görüyor olabilirsin? Yoksa o ağaçlar sana gerçekten el mi sallıyor?”

Cevap vermedim, sadece gözlerimi yeniden camdan dışarı çevirdim. Ama Mira pes etmeyecek gibi görünüyordu. Arkasına yaslanarak sesini yükseltti.

“Herkes seni tuhaf buluyor, farkında mısın? Hayallerinle baş başa kalmaya devam et, çünkü gerçek dünyada seni isteyen yok.” Sınıfta hafif bir kahkaha koptu. Yüzüm yine kızarmıştı, ama derin bir nefes aldım ve bir şey söylemeden sessizliğini korudum. O an Mira'nın yanındaki çocuk, masanın üzerinden çantama doğru bir hamle yaptı.

“Bakalım prensesin büyülü dünyasında ne varmış!” dedi çocuk, çantamı yere fırlatıp içindekileri dağıtarak.

Defterleri ve kitapları yere saçıldı. Zorbalar kahkahalarla eğlenirken eğilip çantamı toplamaya başladım. Tam o sırada Mira yere düşen bir defterden küçük bir parça kâğıt aldı. Kâğıtta bir sembol vardı – rüyalarımda sıkça gördüğüm o sembol.

“Bu ne?” dedi Mira, kâğıdı alaycı bir şekilde havaya kaldırarak. “Bakın! Bu da neyin çizimi? Büyücü mü oldun, Lys?”

O anda içimdeki öfke, korku ve hayal kırıklığı karıştı. Ancak tam bir şey söylemeye hazırlanırken, sınıfın penceresinden güçlü bir rüzgâr esti. Bu öyle bir rüzgârdı ki camlar titredi, sınıftaki kağıtlar uçuşmaya başladı. Mira’nın elindeki sembollü kâğıt da rüzgâra kapılıp gitti.

Sınıf bir an sessizleşti. Herkes şaşkınlıkla etrafa bakarken, kâğıdın uçuşunu izledim. Camdan dışarıya çıkmıştı ve bahçedeki ağaçların arasında kaybolmuştu.

Mira durakladı, şaşkın bir şekilde bana döndü. “Bu… nasıl oldu?”

Hiçbir şey söylemeden çantamı topladım ve sessizce yerinden kalktım. Sınıftan çıkarken kalbim garip bir hisle doluydu – bir çağrı, bir tür cevap arayışı. Ağaçlar ona el sallıyor gibiydi, evet… ama bu kez gerçekten bir şeyler söylüyorlardı.

 

Belki de bu sefer, onları dinleme vakti gelmişti.

yavaşça arka bahçeye uçan kâğıdımı aramaya başladı, etrafa hızlıca baktıktan sonra kâğıdı uzun bir ağacın tam altında olduğunu görüp onu almak için yürümeye başladım. Bu saçma insanlar ile muhatap olmaktan gerçekten sıkılmıştım, ama benimle uğraşmaları beni fazla rahatsız etmiyordu dediğim gibi toplum farklı olanı dışladığını düşünürken farklı olan toplumu dışlar. Onlar gibi olmaya bilirim (gerçi olmak bile istemem) aynı şeyleri yapmamamız, aynı şeyleri istememiz, aynı davranışlarımız olmaya bilir onların gözünde de beni farklı yapan bu.

Farklı olmak, bir sır taşımak gibidir; herkes sana bakar ama kimse gerçekte ne gördüğünü bilmez. Ve belki de dünyanın en güzel yanıdır bu: Seni anlamayanların göremediği bir ışığa sahip olmak.

kâğıdı ağacın altından alıp yakın bir banka oturdum. Bazen aniden ortadan kaybolmak istiyorum, en azından bu beni iyi hissettirir ya da öyle düşünüyorum. Çantamdan minik not defterimi çıkardım ve kâğıdı oraya koydum, ama bir terslik vardı, normalde arkası düz beyaz yani boş olan kağıdın arkasına bir şey yazılıydı (yemin ederim kağıdın arkasına dokunmadım) gözlerim ile anlamını bilmediğim yazıları okudum
‘Ta as-téria den m-éno-un siop-ilá: Afí-ste ta na sa-s kath-odi-gísou-n.’
anlamı ne bilmiyorum ya biri benimle kafa buluyor yada kafayı yiyorum

banktan kalktım ve çantamı sırtıma takıp kütüphaneye yürümeye başladım
evime yakın bir ormanın içinde büyük bir yerdi ve çoğu kişi burayı bilmiyordu.
Bazı yerler, yalnızca görebilmeyi bilenler için vardır.

önce eve uğramak isterdim ama annem ile neden erken çıktığımı tartışmak hiç istemiyorum
o yüzden sadece kütüphaneye yürümeye başladım..




yarım saat yürüyüşten sonra kütüphanenin kapısına geldim, derin bir nefes verip içeri girdim
bayan Thalina kitapların tozlarını alıyordu beni görünce gülümsedi
“erkencisin Lys” diye merakla bana baktı
“hiç sormayın bayan Thalina, sınıftaki zorbalardan kaçmak için erken çıktım”
Thalina üzülmüş gibiydi
“senin gibi zeka küpü çocukların öyle insanlarla uğraşması ne kadar kötü”
diye mırıldandı
“bayan Thalina size bir şey soracağım” kadın bana döndü ve dinlemeye başladı
“siz bir yazıya baktığınızda onun hangi dil olduğunu anlar mısınız?”
“deneyebilirim..”
Çantamdan not defterini çıkarıp arasına koyduğum kâğıdı çıkardım kâğıdı Bayan Thalina ya uzattım
kadın kâğıdın arkasını inceledi “hani nerde?”
“Ne nerde? Orda yazılıydı” kâğıdı elime yavaşça alıp baktım ama yazılar silinmiş hiçbir iz kalmamıştı
“gerçekten burada tuhaf şeyler yazılıydı.” Bayan Thalina kâğıdın diğer yerine çizdiğim sembole baktı
“bu sembol... onu nerde buldun?” sembolü ona doğrulttum
“birkaç rüyama girdi... bende anlamını bilmiyordum not etmek için kâğıda karaladım”
“Solunara..” dedi Thalina “ne olduğunu biliyor musunuz?” diye mırıldandım
“evrensel dengeyi ve ışığın gücünü simgeliyor.” Diye cevap verdi kadın
“günü ve yaşam döngüsünü de temsil eder” diye devam etti
dikkatlice onu dinledim “peki bu sembol nerde kullanılıyor?”
“eski medeniyetlerde kullanıldığını düşünüyorum. Bunu hiç araştırmadım sadece ne olduğunu biliyorum”
aslında bana biliyormuş gibi geldi ama fazla üstelemedim

kadınla vedalaştıktan sonra her zaman oturduğum masama oturdum ve ödevlerimi çıkardım
hafta sonuna giriyorduk… ama ödevlerimi erken yapmalıyım, çünkü sonra unutup azar yiyorum…

Loading...
0%