Yeni Üyelik
1.
Bölüm
@grikelebek

~Aras Yıldırım~

Yoğun trafiğin sonunda evime gelebilmiştim. Benim için geçen yorucu günlerden biri olmuştu. Dün geceki uykusuzluğum yüzünden bugün ayrı bir yorgundum. İstediğim tek şey sakin bir akşam geçirip erkenden uyumaktı.

Akşam yemeğinden sonra koltuğa oturup kalan işimi bitirmek için uğraşıyordum. Kısa bir süre sonra işim bitecek sonrasında güzel bir uyku çekmekti. Bu duruma fazla sevinmiş olmalıyım ki kapının kırılırcasına çalınmasıyla irkildim. Kimdi bu münasebetsiz şimdi?

Oturduğum koltuktan kalktım, hızlı adımlarla gidip kapıyı açtım. Karşımda Rüzgâr, keyifli bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. "Alacaklı mısın Rüzgâr? Ne biçim kapı çalıyorsun," diyerek biraz çıkıştım.

"Kızma hemen kırmadım ya kapını." Birden sırıtmaya başladı. Ortada hoşuma gitmeyecek bir durum vardı kesinlikle. Bu yüz ifadesi bunu anlatıyordu. “Bak kim geliyor.” Kenara çekildiğinde Poyraz ve yanında bir kadın, yanımıza doğru geliyordu. Kadının elinde, ne olduğunu anlayamadığım bir şey vardı.

"Kim bu kadın, ne taşıyor?" diye sordum.

"Bu kadınla yolda gelirken karşılaştık falcıymış. Bize fal bakacak. Hem de kum falı.”

"Şaka mı yapıyorsun? Bu saçmalıklara gerçekten inanıyor musunuz? Boş yere paranı harcayacaksın.”

"Olsun yine de neler söyleyeceğini merak ediyorum. Ayrıca Poyraz benden daha istekli." Birden tutmakta olduğum aralık kapıyı tamamen açıp içeriye daldı.

"Ne yapıyorsun?"

"Ee burada bakacak fala."

"Hayır öyle bir şey olmayacak. Burası benim evim ve fal falan bakılmayacak.”

"Artık çok geç," dedi kapıya bakarken. Poyraz ve kadın çoktan gelmişti. Poyraz, hemen kadını salona geçmesi için yolu gösterdi. Sanki ev sahibi kendisiydi.

"Sana da merhaba Poyraz.” İmalı çıkan sözlerim karşısında bakışları hemen bana döndü.

"Aaa merhaba Aras gel sende fal baktır." Hiç buralı olmamıştı. Salona doğru yol almış, hemen arkasından Rüzgâr da yürümüştü. Derin bir nefes verip kapıyı kapattım. Canım şimdiden bu duruma sıkılmıştı. Nereden bulmuşlardı bu kadını? Ne saçma iş.

 

Solana geçtiğimde koltuğa oturmadan önce bakışlarım Poyraz’a kaydı. Durumun hoşuma gitmediğini anlamış olacak ki hızlıca yanıma geldi. "Sadece bir kerelik, lütfen arıza çıkarma. En yakın ev senindi. Zaten kadını zor ikna ettim,” diyerek sızlandı karşımda.

"Bu kadını nereden buldun?" diye sordum.

"Yakınlardaki bir evden çıkıyordu. Çok iyi fal bakıyormuş. Her şeyi biliyormuş inanabiliyor musun," dedi heyecanlı bir şekilde.

"İnanamıyorum Poyraz, gerçekten inanamıyorum. Tanımadığın bir yabancıyı eve alıyorsun, benim evime. Dolandırıcı olmadığını nereden biliyorsun?”

“Evinden çıktığı kadın çok övdü.”

“Sende inandın mı?”

Başıyla koltukta oturmuş, kadını izleyen Rüzgar’ı işaret etti. “O da inandı.” Gerçekten de inanmış bir haldeydi. Kadının her hareketini dikkatle izliyordu. Bütün odak noktası o kadın olmuştu.

Pes etmiştim. İkisiyle de uğraşacak halde değildim. Üzerimdeki yorgunluk her geçen dakika daha çok artıyordu. İşlerini bitirip bir an önce gitmeleri benim için de iyi olurdu. Daha fazla uzamasını istemiyordum. “Umarım cebinizdeki bütün parayı alır.”

Poyraz’ın yüzüne galibiyet kazanmışçasına bir mutluluk yayıldı. “Bunu evet olarak kabul ediyorum.”

“Neden deminden beri ayakta duruyorsunuz? Oturun artık.” Rüzgar’ın bize seslenişi üzerine Poyraz, kolumdan tutup, “Evet haydi oturalım artık,” diyerek beni koltuğa, yanına oturttu. Rüzgâr, yan koltukta tek başına kalmıştı.

Kadın, oturduğumuz koltuğun tam karşısında yere oturmuştu. “Siz orada iyi misiniz? Yere oturmasaydınız.” Kadın, Poyraz’ın düşünceli sözlerine cevap vermemişti. Umursamaz bir bakış attıktan sonra yaptığı işine geri döndü.

Ellilerinde göründen bu kadının giyimi gerçekten de tuhaftı. Kıyafetleri biraz kirli, alakasız parçalar üzerinde hoş bir görüntü oluşturmuyordu. Birbirine karışmış saçlarına birden fazla bandana takmıştı. Bu fal işinden iyi para kazanıyor olmalıydı. Bizimkiler gibi ortalıkta iyi enayiler bulması onun için zor olmuyordur. Peki neden bu halde giyiniyordu? Kendini mi acındırıyordu?

Önüne koyduğu, tahtadan yapılmış çerçevenin ortası beyaz bir kumaş ile kaplıydı. Çantasından bir kavanoz çıkardı ve bakışlarını bize çevirdi. "Önce kim?" diye sordu.

"Önce ben istiyorum.” Poyraz’ın daha istekli olduğunu söyleyen Rüzgâr, ondan önce atılmıştı.

Kadın kumu çerçeveye döktü ve eliyle kumu karıştırmaya başladı. “Avukatlık yapıyorsun, aklının bir köşesinde savcı olma düşüncesi var. Bir kız kardeşin var, psikoloji okuyor. Anne ve baban farklı bir şehirde yaşıyor.” Doğru söylüyordu ama bunlar birinin bilemeyeceği, gizli şeyler değildi. Eliyle kumu karıştırtıp tekrar devam etti. “Yakın bir zamanda canını sıkan bir olay yaşamışsın, senin açından iyi sonuçlanacak. Bir kısmet var, hem de çok güzel bir kısmet. Senden çok uzakta görünüyor, aranızda fazla mesafe var. Tanışacağın yeni biri olacak, onun vesilesiyle tanışacaksın bu kısmetinle. İkiniz için evlilik görünüyor.”

Anlattığı şeyleri dinlerken, bakışlarım Rüzgar’a kaydı. Duyduklarına inanmış olacak ki yüzünü aptal bir sırıtış yayılmıştı. Söylenilen şeylere gerçekten inanıyor olması komiğime gitmeye başlamıştı. İçinde bulunduğumuz durum ayrı komikti.

Çerçevenin üzerindeki kumları Hızlıca topladı. “Sizin için döküyorum,” dedi Poyraz’ bakarak.

Poyraz, heyecanla biraz öne doğru eğildi. Merakla kadının ağzından dökülecek olan sözleri bekliyordu.

Kadın, kumu döktükten sonra eliyle dağıttı. “Pek mutlu bir hayatın olmamış. Annen, kız kardeşinin doğumunda vefat etmiş. Kız kardeşin de hayatta değil. Abin, sen ve baban varsınız sadece. İçinde yaşadığın acılarını deliliğe ve eğlenceye vurarak örtmeye çalışıyorsun. Geçmişin nefretinde, acısında, üzüntüsünden kurtulamamışsın. Kendi değişinle intikamını almışsın ama içindeki öfke yine de yatışmamış.”

Poyraz’ın yüz ifadesi değişmişti. Gülen yüzü düşmüş, keyfi kaçmıştı. Kadın, en hassas noktasından girmişti konuya. “Ama güzel şeylerde var,” diyerek devam etti kadın. “Senin ve arkadaşın için,” dedi Rüzgar’ı işaret ederek. “Yeni bir kız kardeş görüyorum. Senin için gerçekten bir kız kardeş olacak.”

Bu durum Poyraz’ı gülümsetmişti. Gerçek bir gülümseme miydi yoksa rol mü yapıyordu anlamamıştım.

Kadın kumları toplamaya başladı. “Peki siz ister misiniz?” diye sordu bana bakarak.

Poyraz hemen benim yerime cevap verdi. “Evet, onun içinde bakın lütfen.”

“Hayır ben istemiyorum.”

"Naz yapma baksana kadın her şeyi bildi," dedi Poyraz beni ikna etme çabasıyla. Bakışları kadına döndü. “Siz başlayın lütfen.”

Bıkkınlıkla ofladım. Bu durumdan iyice sıkılmıştım. Evet, bu kadın bazı şeyleri iyi biliyordu ama hayatımı bana anlatması ya da gelecek hakkında atıp tutmasını dinlemek istemiyordum. Poyraz’ın inatçılığından kurtulamayacağımı da iyi biliyordum. Poyraz, merakla bana bakıyordu. Kadına evet demiş olsa bile zorluk çıkartmamam için bir cevap bekliyordu. “Bu saçmalığa beş kuruş vermem.”

"Ben hallederim," dedi Poyraz. Mutlulukla kadına döndü. Rüzgâr da verdiğim cevaptan hoşnut olmuştu.

 

Kadın kumu tekrar çerçeveye döktü ve eliyle dağıttı. "Ne kadar çok mal varlığın var; ticaret üzerine bir şirket, birkaç ev ve araba, kötü işlerini hallettiğin kumarhaneler. Kafanın içi hep işle ilgili meselelerle dolu. Birkaç günün sonunda senin için çok iyi bir fırsat geçecek eline, bunu iyi değerlendir.” Tekrar kumu karıştırdı. "Hayat ailenden yana pek iyi davranmamış. Annen vefat etmiş. Baban yeni ailesiyle mutlu görünüyor ama hâlâ babanın aklındasın, seni geri istiyor. Gerçi sen kendi aileni kurmuşsun; iki can dostun, emrinde bir sürü adam var, bir de nankör kedi." Bakışları beni buldu. "Kedinin gözünü hırs ve para bürümüş. Seni istiyor." Tekrar kumu karıştırdı. Bir anda elini ve bedenini geri çekti. Ürkmüşe benziyordu. "Nasıl bir şey bu!" Ne oldu ne gördü ki bu şimdi? Kendime inanamıyorum resmen kadının ağzından dökülecek kelimelere odaklanmıştım.

"Hayatını yeni biri girecek, pembe bir yılan. Ama burada çok farklı bir şey var. Bu normal bir yılan gibi değil, üç tane kafası var bunun. Çok zehirli, hem de çok. Göründüğü gibi biri değil, içeriden çok farklı. Tehlikeli, zeki ve çok kurnaz. Seni ile parmağında oynatır."

Eliyle kumu karıştırıp devam etti. “Hayatına birini alacak bir insan değilsin ama yılanın senin yanında kalması için çok uğraşacaksın. Zehri kanına da işlese gitmesin isteyeceksin. Zaten bu kadar servetini birinin harcaması lazım. O piyango da buna burmuş.” Söylediği şeyler bilmece gibiydi, bir şey anlamamıştım. Yorgunluktan dolayı aklım almıyor muydu yoksa bu kadın mı doğru düzgün anlatamamıştı?

 

Kadın çerçeve üzerindeki kumları tamamen toparlayıp kavanozun içine koydu. Artık anlatacaklarını bitirmişti. Yerden sakince kalktı, çerçeveyi ve kum kavanozunu eline aldı. "Borcunuz üç bin lira.” Poyraz ve Rüzgar’ın şaşkın bakışları kadını buldu. Olacağı buydu, kadın gerçekten dolandırıyordu.

"Kişi başı bin lira mı? Biraz fazla değil mi?" diye sordu Poyraz.

Kadının duyduğu şey pek hoşuna gitmemiş olacak ki sert bakışları Poyraz’ı buldu. İkisi oturduğu yerden kalkıp ceplerindeki cüzdanı çıkarttılar. Poyraz, kadına parayı uzatırken adeta elleri titremişti. Belki de içinden benimkini de ödeyecek olduğu için pişmanlık duyuyordu.

Poyraz, kadına dış kapıya kadar eşlik etti. Bir süre sonra duyulan kapı sesinin ardında yanımıza geldi. Yanıma oturarak eski yerini aldı.

"Bu neydi şimdi. Pembe yılan falan neyi ima etti ki?" diye sordu Rüzgâr.

"Valla ben bir şey anlamadım. Çok acayipti," dedi Poyraz ona cevap vermek istercesine.

"Sanmam geçmiş hakkında anlattıkları, hepsini doğru bildi." “Rüzgâr, cümlesini bitirdikten sonra bakışlarını bana çevirdi. “Sen ne diyorsun bu duruma?"

"Bildiği şeyler çok geneldi, birçok kişi biliyor. Bir yerden öğrenmiş olabilir. Gelecek içinde uydurmuştur.”

“Aras, kadını buraya zorla ikna edip getirdik. Bir şeyler öğrenmeye vakti olmadı ki. Nereden bilebilir?” Poyraz, kadını savunmaya geçmişti.

“Siz gerçekten bu kadının söylediklerine inanıyor musunuz?”

“Bin lira verdik. Doğru söylemiştir herhalde.”

“Kendini mi avutuyorsun Rüzgâr? Ciddi anlamda dolandırılınız bence. Hem sen bir avukat olarak bunlara nasıl inanırsın.”

Rüzgar’dan ses çıkmamıştı. Söylediğim şey onu düşündürmüştü. Onun yerine Poyraz konuştu. “Neyse yapacak bir şey yok artık. Olan oldu bir kere. Bence kadın doğruları anlattı, benim inancım var. Ama kadın gerçekten fazla para aldı. Benden daha fazla aldı.” Sitemkâr bir biçimde söylemişti bunu.

"Benimkini de ödediğin için sağ ol,” dedim yarasını deşerek.

"Bir daha asla yapmam.”

Ortamda biraz sessizlik oldu. Sanki herkes kafasında kadının söylediklerini tartıyordu ya da ben öyle düşünüyordum.

"Ne düşünüyorsun? " diye sordu Rüzgâr bana ithafen.

"Hiçbir şey sadece çok yorgunum.” Doğruyu söylemiştim. Bir şey düşünmüyordum, o kadının söylediklerini hiç düşünmüyordum.

"İş nasıl gidiyor. Anlaşmayı bağlayabildin mi?” diye sordu Rüzgâr.

"Hayır, maalesef. Adam kolay kolay ikna olacak gibi değil. Projenin nasıl olduğuna bil detaylı bir şekilde bakmadı. Saçma sapan istekler yüzünden kaybediyorum ama pes etmeyeceğim. Bir şekilde hallederim.”

 

Bir anda dışarısı aydınlanıp şiddetli bir gök gürültüsü duyuldu. Ses çok yüksek çıkmıştı.

"Bence bu günlük bu kadar yeter, biz gitsek iyi olur. Sende dinlen Aras, gerçekten yorgun görünüyorsun. Hadi Poyraz gidelim"

 

Poyraz sakince Rüzgâr'a döndü. "Ben gök gürültülüsünden korkarım, bu gece beraber uyuyalım mı? " İstemsizce küçük bir gülümseme yayıldı yüzüme. Soru Rüzgâr'a gelmişti. Rüzgâr bıktım der gibi Poyraz'a bakarken Poyraz karşısında sırıtıyordu.

"Hiç utanmıyorsun değil mi?" diye sordu Rüzgâr ciddiyetini bozmadan.

"Yoo neden utanayım ki ikimizde bekarız sonuçta." Poyraz yine sırıtarak söylemişti.

Rüzgâr sakince yerinden kalktı. “Bu soruyu duymazlıktan geleceğim."

"Peki sen bilirsin. Gece tek başına üşürsen sakın beni arama, artık gelmem." Poyraz lafını bitirdikten sonra yerinden kalkıp kapıya doğru yürüdü.

"Hiç değilse başka insanların yanında yapmıyor. Yoksa ciddiye alıp ilişkimiz olduğunu düşünecekler," dedi Rüzgâr beni ikna etmek istercesine.

"Ben düşünüyorum," dedim ciddi bir tavırla.

"Sen bari yapma Aras." O da kapıya doğru yürürken bende arkasından yürüdüm. Poyraz kapıyı açmış bekliyordu.

"Yağmur başlamış,” dedi Poyraz bakışlarını izlediği yağmurdan ayırmadan.

Rüzgâr, " Hoş çakal Aras," deyip Hızlı adımlarla arabasına yürüdü.

"Hoş çakal," dedi ve Poyraz'da arabasına doğru yürümeye başladı. İkisine de el salladım.

"Güle güle." Adamlar arabaların çıkması için demir kapıyı açtıktan sonra art arda bahçeden çıktılar.

Kapıyı kapattıktan sonra tekrar koltuğa oturup kalan işime devam ettim. Şimdiye bitmiş olup ben uyuyor olabilmeyi isterdim. Eğer sevgili arkadaşlarım bir dolandırıcıya inanmasaydılar bun olmuş olacaktı.

Kısa süre sonra kalan işimi hallettim. Artık tek yapacağım şey odama çıkıp sıcak bir duştan sonra uyumak olacaktı.

Loading...
0%