@grikelebek
|
Mia ve Lucas, evde yalnız kalmıştı. Lucas bu fırsatı kullanmak istiyordu ama Mia'nın yine ona kızmasından korkuyordu. Salonda oturduğu koltukta ne yapacağını düşünüyordu. Merdivenlerden gelen ayak sesiyle bakışlarını o taraf çevirdi. Mia kendisine doğru yürümeye başladı. "İçerisi soğumaya başladı. Biraz odun getirir misin." Bu soru değil bir ricaydı. "Olur getiririm." Lucas, yerinden kalkıp dışarıya çıktı. Dışarıdaki soğuk ürpermesine sebep olmuştu. Hızlı davranarak odunluktan aldığı odunlarla birlikte tekrar içeriye girdi. Hâlâ canlı olan ateşin üzerine birkaç odun koydu. Tekrar salondaki koltukta yerini aldı. Mia, mutfakta bir şeyler yapıyordu ama onu uzaktan tam olarak göremiyordu. Mia bir süre sonra mutfaktan ayrılıp salona geldi ve boş olan koltuğa oturup dışarıyı izlemeye başladı. "Sence nereye gittiler?" diye sordu Lucas. "Bilmiyorum. Bir şeyler yapıyorlar ama ne olduğunu bilmiyorum." "Aslında gittikleri iyi oldu, baş başa kaldık." Lucas, sırıtırken Mia'nın sert bakışları onu buldu. Lucas yerinden kalkıp Mia'nın yanına oturdu. Cebinden çıkardığı ince bir zincirin ucunda küçük bir deniz kabuğu figürü olan kolyeyi Mia'ya uzattı. "Bunu senin için aldım. Sen deniz kabuklarını seversin." Mia, göz ucuyla kolyeye baktıktan sonra bakışlarını tekrar dışarıya çevirdi. "Artık sevmiyorum." "Yalan söylüyorsun Mia, bunu anlayabiliyorum. Bence kolye hoşuna gitti." "Hayır güzel değil." Lucas, derin bir nefes verdi. Mia'nın bu inatçı hallerinden nefret ediyordu. "Kendimi affettirmek için uğraşıyorum. Lütfen sende biraz anlayış göster." Mia bir şey söylemedi. Lucas, yerinden kalkacağı sırada Mia söze girdi. "Kolyeyi takacağım, boynum boş durmamış olur." Lucas mutlulukla gülümsedi. Biran için ümitsizliğe kapılsa da sonunda istediği şey olmuştu. "Senin için takmak istiyorum." Mia'nın sessiz kalışını evet olarak kabul eden Lucas dikkatlice kolyeyi Mia'nın boynuna taktı. Bunu fırsat bilen Lucas, hızlıca genç kadının omzuna bir öpücük bıraktı. "Lucas!" "Ne?" "Bir daha yapma. Henüz seni affetmedim." "Henüz affetmemiş olsan da bunu sende istiyorsun." Mia yine sessiz kaldı. "Lütfen Mia, bu durumu uzatmayalım artık. Senden bunun için özür dilerim." Lucas, sözünü bitirdiğinde Mia yönünü ona döndü ve kollarını genç adama dolayıp ona sarıldı. Ona karşılık veren genç adam aynı şekilde kollarını Mia'nın bedenine sardı. "Bir daha aynı şeyi yaparsan bu sefer seni kendi ellerimle öldürürüm." "Bir daha bunu asla yapmayacağım güzel sevgilim." *** General Jimmy Klein, Grodeodal Krallığına gitmek için saraydan atıyla ayrılmıştı. Yeni kralı, John'un nerede olduğunu en baştan beri biliyordu, Kral James bunu ona kendi söylemişti. Kendisine bir şey olursa oğlunu korumasını emretmişti. Emri yerine getirecekti, yeni kralı için canını bile vermeye hazırdı. Acaba kralına yazdığı mektup eline ulaşmış mıydı? Ona cevap yazmış mıydı? Grodeodal Krallığına gitmesinin nedeni buydu. Eğer kral onun için mektup yazmışsa onu almalıydı. Kasabanın girişine vardığında atını görevli kişiye emanet etti. "Hoş geldiniz bayım." "Hoş buldum." Jimmy, kasabanın sokaklarına giriş yaptığında direkt olarak o dükkâna doğru yol aldı. Dikkatini çeken bir şey olmuştu. Kasabanın sokaklarında gezen şövalyeler vardı. Acaba kralı ve prensesi mi arıyorlar diye geçirdi aklından. Adımlarını hızlandırarak kendini Victor'un dükkanına attı. Dükkânda bulunan çalışan gülümseyerek Jimmy'nin yanına geldi. "Hoş geldiniz. Size nasıl yardımcı olabilirim?" Genç adam, normal biri gibi giyinmiş olan Jimmy'yi müşteri zannetti. "Victor yok mu?" "Var, kendisi arka tarafta. Sizin için çağırayım." Genç adam arka tarafa doğru yol alırken Jimmy olduğu yerde beklemeye başladı. Bir süre sonra Victor arka taraftan geldi. "Hoş geldiniz bayım." "Hoş buldum. Beklediğim kumaş geldi mi?" Victor, Jimmy'nin ne söylemek istediğini gayet iyi anlamıştı. "Evet geldi." Victor, yerden aldığı paketi uzattı. Jimmy, paketi almak için tuttuğunda Victor'a doğru biraz eğildi. "Dışarıda neler oluyor?" "Seninkileri arıyorlar." Jimmy kalp atışının arttığını hissetti. Aramaya başladılar ise yakın bir zamanda tüm kıtada da bu durum geçerli olacaktı. Bu durum karın yağmasına kadar devam ederdi. Kar yağışı başladığında yollar kısa sürede kapanır ve bu duruma ara verilirdi. Jimmy, elindeki paket ile dükkândan ayrıldı. Hızlı adımlarla kasabanın kalabalık sokaklarından ayrıldı. Atını aldıktan sonra tekrar yola koyuldu. Saraya varana kadar yol boyunca hiç durmadı. Bazen takip edildiğini düşünüyordu ama arkasında ya da çevresinde buna kanıt olabilecek kimseyi görmüyordu. Yine de tedbirli olmalıydı. Saraya vardığında kendisini hemen çalışma odasına kapattı. Gelen mektupta neler yazdığını çok merak ediyordu. Kralı bu duruma ne demişti? Ona nasıl görevler vermişti? Paketi açtığında kıyafetin arasına saklanmış olan kâğıdı buldu. Katlanmış olan kâğıdı açıp okumaya başladı. Derin bir nefes vererek okudu kâğıttan başını kaldırdı. Kralı, saraydaki casus için işe yarar bir çözüm bulmuştu. Ama diğer istekleri sınırları zorlayan cinstendi. Duvarı yapmak ve o kırmızı maddeyi mağaradan çıkarmak zor olacaktı. Bunları düşmanlarımızın haberi olmadan nasıl yapacaklardı? Peki tüm bunları kim yapabilirdi. Biraz düşündükten sonra aklına biri geldi. Bu işi ancak o yapabilirdi. Önce saraydaki çalışanlar ile ilgilenmeliydi. Mektubu güzelce katladıktan sonra yanına alarak kaldığı odasına gitti. Üzerini değiştirip namına yakışan gösterişli kıyafetlerini giydikten sonra kralının yazdığı mektubu gömleğinin iç cebine koydu. Odasından çıktıktan kapısının önünde bekleyen kâhyaya, "Bütün saray çalışanlarını büyük salona çağır," dedi. Emri alan kâhya hızlı adımlarla yanından ayrıldı. Büyük salonda toplanan çalışanlar neden burada olduklarını merak ediyordu. General Jimmy, karşısında sıralanan çalışanlara açıklama yapmak için sözüne başladı. "Hepinizin de bildiği üzere Kral James, o korkunç savaşta öldü. Bunun ardından Kraliçe Mary yatağında ölü bulundu. Prens John'un nerede olduğu bilinmiyor. Bu yüzden yazılan kanunlara göre kraliyet ailesinden hiç kimse olmadığı için yetki bana geçmiş durumdadır. Krallıkta birkaç değişiklik yapmaya karar verdim. Bu değişiklerin ilki de saray içerisinde çalışan hiçbir yardımcı bundan sonra sarayın dışına çıkamayacak." Yapılan bu değişiklik kimsenin hoşuna gitmemişti özellikle de casusun. "Bundan sonra saray dışına çıkmanız yasak!" Bu sert emire kimse sesini çıkartamamış ve herkes mecburiyet içinde boyun eğmişti. "Şimdi herkes işinin başına dönsün." Saray çalışanları işlerinin başına dönerken General Jimmy karşısında bulunan şövalyeye döndü. "Arabayı hazırlayın, birazdan çıkacağım." Hazırlanan arabayla birlikte Jimmy, birkaç şövalye ile saraydan ayrıldı. Krallığın sınırlarının yakınlarında kalan bir köye vardılar. Jimmy, arabadan indiğinde şövalyelere" Siz burada bekleyin," emrini verdi. Sokakları çok da kalabalık olmayan bu köyde ilerleyerek küçük taştan bir evin kapısını çaldı. Açılan kapının ardındaki yaşlı adam, karşısında duran genç adama mutlulukla baktı. Onu içeriye buyur ettikten sonra küçük odaların birinde bulunan koltuğun üzerine oturmasını işaret etti. Kendisi de yanına oturduğunda bakışlarını Jimmy'ye çevirdi. "Nasılsın büyükbaba?" diye sordu Jimmy, karşısındaki yaşlı adama. "İyiyim evlat. Sen nasılsın, krallıkta durumlar nasıl?" "Savaş bize çok hasar vermedi ama kral ve kraliçe hayatta değil." "Buna üzüldüm. Peki ya prens?" "Onun şu anlık güvenli bir yerde. Prenses Melanie ve onun yardımcısı Mia da onun yanındalar. Bir de yanlarında biri daha var, Lucas. Sorun çıkaracak bir gibi durmuyor." Jimmy yerinde sıkıntı ile kıpırdandı. "Buraya geliş sebebim farklı." Jimmy gömleğinin iç cebindeki mektubu çıkarttı. "Kral John benden bir şey istedi ama ben bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum." Yaşlı adam, torunun elindeki mektubu alıp okumaya başladı. Jimmy, merakla bekliyordu. Yaşlı adam başını mektuptan kaldırdığında Jimmy konuşmaya başladı. "Ne diyorsun büyükbaba? Sen bugüne kadar çok fazla savaşa katıldın. Böyle bir duvar yapabilir miyiz?" "Çok daha iyisini yaparız. Jimmy, krallığı korumak adına bu harika bir fikir. O kırmızı tozu çıkarmamız lazım. Bu çok işimize yarar." "Düşmanlarımızın bundan haberi olmaması lazım. Bunu nasıl halledeceğiz?" "Duvarın temelini atıp biraz bekleyelim. Kış iyice yaklaştığında ortalığı kaplayan sis sayesinde bunu gizliden gizliye yapabiliriz. Bunu iş için çalışacak güvenilir adamlar lazım." "Merak etme orasını ben hallederim." "Jimmy, Kral John duvarı yapan kişiyi merak edecektir. Ona ne cevap vereceksin?" "Senin yaptığını söylerim." "Ne iş yaptığımı sorarsa ne diyeceksin?" Yaşlı adam bu durumdan endişeliydi çünkü kendisi bir büyücüydü ve geçim kaynaklarından bir buydu. Kralının bunu öğrenmesinden ve öldürülmekten korkuyordu. "Büyükbaba bunun için endişe duyma. Kral John babası gibi değil inan bana. Eminim bu durum o geri geldiğinde değişecektir," diyen Jimmy bu düşüncelerinin tersinin olmasından içten içe korkuyordu. "Umarım dediğin gibi olur Jimmy. Sen bir an önce gerekli malzemeleri ve çalışacak işçileri bulmaya bak. Müsait bir zaman diliminde de mağaraya gidip o maddeyi çıkarın." "Olur büyükbaba." Bir süre daha büyükbabasının yanında kaldıktan sonra tekrara saray gitmek için yola çıktı. *** Melanie ve John daha kasabadan ayrılmamışlardı. Sokaklar kalabalık olduğu için yürümek onlar için biraz zorlaşıyordu. Olabildiğince seri davranarak evden çıkmadan önce Mia'nın söylediği şeyleri alıp kasabadan ayrıldılar. Kulübeye vardıklarında neredeyse akşam olmak üzereydi. İçeriye girdiklerinde Melanie kendini hemen şöminede yanan ateşin karşısına attı. Biraz üşümüştü ve ısınmak istiyordu. John elindekileri bırakıp Melanie'nin yanına oturdu. O da soğuk havada üşümüştü. Merdivenlerden gelen ayak sesiyle ikisinin de bakışları o taraf döndü. Mia ve Lucas üzerlerine giydikleri kalın paltolarıyla karşılarında duruyordu. "Geldiğinizi duymadık," dedi Mia. "Bizde şimdi geldik. Nereye gidiyorsunuz?" diye sordu Melanie. "Biz kasabaya gidiyoruz. Birlikte dolaşacağız." Melanie, Mia'nın bu sözünden sonra ikisinin barıştığını anladı. "O zaman size iyi eğlenceler." "Teşekkürler," diyen ikili evden çıktı. "Araları düzelmiş sanırım," dedi John fikrini belirterek. "Öyle görünüyor. Ben biraz acıktım. Akşam yemeğinde ne yiyelim?" "Bu sefer ben hazırlarım." Melanie, John'a şaşkınlıkla baktı. "Sen yemek yapmayı biliyor musun?" "Biraz biliyorum. Neden buna şaşırdın ki? Sen bir prenses olarak yaparsın da ben prens olarak yapamaz mıyım?" "Yaparsın tabi. Ben sadece nereden bildiğini merak ettim." "Sevdiğim yemeklerin nasıl yapıldığını merak edip öğrendim. Ayrıca bir prens olarak çok güzel yemek yaparım." "Denemek için sabırsızlanıyorum. Ve sen artık prens sayılmazsın, kral oldun." Melanie'nin bu sözünden sonra John'un biraz yüzü düştü. "Özür dilerim ben seni üzmek istemedim." "Sorun değil Melanie. Sadece buna alışmak biraz zaman alacak." Gülümseyip kendini hemen toparladı. "Hem bende artık bir prenses değilim. Kraliçede olamam, artık bir krallığım kalmadı." "Melanie, her şey yoluna girdiğinde benimle gelebilirsin. Benim krallığımda kalabilirsiniz. Bu beni çok mutlu eder." Melanie gülümsemeden edemedi. "Bu beni de çok mutlu eder kralım."
|
0% |