@grikelebek
|
Kasabanın girişine vardıklarında at arabasından indiler çünkü kasabanın yolları genelde kalabalık olurdu. Kasabanın girişinde arabaları emanet edecek biri olurdu. "Merhaba. Kaç saat duracak?" diye sordu adam. "Bilmiyoruz, işimiz ne zaman biterse." "Pekâlâ, saati yirmi ven." "Tamam. Geldiğimizde öderiz." Adam at arabasına binip diğer arabaların bulunduğu yere doğru sürdü. Boş olan kısma yerleşip atı bağladı. Kasabaya girdiklerinde bir süre etrafta bakınarak yürüdüler. Sokaklar kalabalık ve canlıydı. Birileri dükkâna giriyor, başkaları çıkıyor, bazıları sokakta satılan sıcak içeceklerden alıyordu. Melanie ve Mia önde giderken Lucas ve John arkadan yürüyordu. "Ne kadar borcun var?" diye sordu John fısıldayarak. "Bin üç yüz ven." John, cebindeki keseyi çıkartıp Lucas'a parayı verdi. "Gidip borcunu öde. Biz buralardayız." "Tamam." Lucas, onların yanından ayrıldığında bir sokak arkadaki kasaba girdi. "Bakın kim gelmiş. Borcunu ödemek için geldiysen iyi olur yoksa o asılı etlerden biri olursun." "Borcumu ödemeye geldim." Lucas, ona borcu olan altı yüz veni tezgâhın üzerine bıraktı. "İyi günler." Adamın bir şey söylemesini beklemeden dışarıya çıktı. Bir sonraki durağı manav oldu. "Yine veresiyemi isteyeceksin?" "Hayır, borcumu ödemeye geldim." Lucas, adama beş yüz ven uzattı. Adam parayı alıp cebine koydu. "Kolay gelsin." "Teşekkürler." Manavdan ayrıldığında iki dükkân ötedeki ekmek fırınına girdi. Elinde kalan son iki yüz veni tezgâhın üzerine bıraktı. "Sana olan borcum." "Bundan sonra sana veresiye yok." "Bundan sonra senden bir şey almayacağım." Lucas, başka bir şey söylemeden dükkândan çıktı. Adama kolay gelsin demek içinden gelmemişti. Borç yüzünden onu en çok fırıncı bıktırmıştı. İkisi de kendince haklıydı. Lucas, hızlı adımlarla diğerlerinin olduğu sokağa doğru yürüdü. Melanie ve Mia'yı bir kıyafet dükkanında görmüştü. Dükkân daha çok kadınlar için satış yapıyordu. Hemen yan tarafında erkek kıyafeti satan başka bir yer vardı. John'un burada olabileceğini düşünerek içeriye baktı. Yanılmamıştı, John buradaydı. İçeriye girdiğinde John'un yanına vardı. "Çabuk geldin." "Evet, hemen hallettim." "Kendin için bir şeyler bak." "Hayır, benim yeterince kıyafetim var." "Peki ayakkabıların, onlarla kışı geçirebilecek misin?" "Evet, ayakkabılarımı yeni aldım. Gayet sağlamlar." Lucas, kendini onlara yük yapmak istemiyordu ve John bunun farkındaydı. "Palton var mı?" Lucas, buna cevap verememişti. Paltosu eskiydi ve onu kışın sıcak tutamazdı. John, cevap alamayışının üzerine Lucas içinde bir palto aldı. Dükkân sahibi alınanları bez bir torbanın içine katlayıp güzelce koydu. John, ücreti ödediğinde birlikte dükkândan çıktılar. Melanie ve Mia, girdikleri dükkânda ilk önce kendileri için elbise beğendiler. Tek renk bulunan, koyu kahverengi, paltodan aldılar. Kışın ayaklarını sıcak tutacak birkaç çift çorap ve su geçirmeyen bir ayakkabı aldılar. Dükkândan çıktıklarında, John ve Lucas onları bekliyordu. "Kıyafetler burada çok uygundu," dedi Melanie. Bu duruma biraz şaşırıyordu. "Bu dükkanların çoğunun kendi pamuk tarlası var. İşleyip kendileri satıyor. Araya aracı girmediği için burada kumaşlar uygun," dedi Lucas. Sokak boyunca yürümeye devam ettiler. Sokak gittikçe kalabalıklaşmaya başlamıştı. Yürümek artık zorlaşıyordu. "Neden bu kadar kalabalık olmaya başladı?" diye sordu John. "Bu saatlerden sonra artık kalabalık olur. Daha da kalabalık olacak," diye yanıt verdi Lucas. "O zaman bir an önce ihtiyaçlarımızı alıp gidelim," dedi Mia. "Elimizdekileri bıraksaydık daha iyi olmaz mıydı? Daha fazla eşya taşıyamam," diye sızlandı Melanie. "İkiye ayrılalım. Siz Mia ile meyve, sebze ve fırından biraz ekmek alıp arabaya gidin. Biz Lucas ile kalanları alıp geliriz." "Tamam," diyen Melanie, John'u onayladıktan sonra Mia ile birlikte geldikleri yöne doğru yürüdüler. "Mia, bu kasaba Nopuntis Krallığına ait değil sanırım." "Hayır, değil. Bizim kaldığımız ev o sınırlar içerisinde ama kasaba değil." İkisi birlikte önlerine çıkan ilk manava girerek güzel bir alışveriş yaptılar. Manavdan sonra fırına girdiler, biraz ekmek aldıktan sonra kasabanın çıkışına doğru yürümeye başladılar. "Melanie, bak oradan temiz çarşaf takımı alabiliriz." Melanie, Mia'nın işaret ettiği yere baktı. Dükkanın içinde renk renk çarşaflar seriliydi. "İyi olur." Birlikte dükkâna girdiklerinde herkes için ikişer tane çarşaf takımı almışlardı. Ve yan taraftaki temizlik ürünleri satan dükkândan da birkaç kalıp sabun. Kasabanın kalabalık sokaklarından ayrıldıktan sonra at arabasının bulunduğu yere doğru yürüdüler. Görevli adam onları fark ettiğinde yanlarına yürüdü. "At arabanız şurada," dedi eliyle işaret ederken. "Teşekkürler. Arkadaşlarımız geldiğinde gideceğiz," dedi Mia. Arabanın yanına vardıklarında elindekileri arka tarafına bıraktılar. İki birlikte aldıklarının arasına oturduğunda Mia, aldıkları yeşil elmalardan iki tanesine eline aldı ve birini Melanie uzattı. Sabahtan beridir, içtikleri sütten başka bir şey girmemişti midelerine. Melanie, uzatılan elmayı aldı ve yemeden önce kıyafetiyle sildi. Elmasından büyük bir ısırık aldı. Tatlı ve sulu elma hoşuna gitmişti. "Keşke biraz da un alsaydık kek yapardık," dedi Melanie. "Evde fırın var mı? Fırın olmadan yapamayız." "Hiç fırın fark etmedim. Lucas geldiğinde var mı diye sorayım. Onunla ne zaman barışacaksın?" "Biraz daha sürünsün, sonra." Biraz sonra Lucas ve John'un sesi duyuldu. Arabanın yanına vardıklarında John elindekileri diğer alınan şeylerin yanına bıraktı. Melanie, Lucas'ın tuttuğu büyük bey torbada bir şeyin hareket ettiğini fark etti. "Onlar nedir?" diye sordu. "Yumurtanın tanesi beş vendi. Bizde tanesi elli ven olan tavuklardan dört tane aldık," dedi Lucas. "Tavuklar için kümes ve yem var mı?" diye sordu Mia. "Yem aldık. Kümesi ben gittiğimde yaparım," diyerek cevap verdi tekrardan. "Başka neler aldınız?" diye sordu Melanie. "Kasaptan et, kıyma ve sucuk aldık. Biraz bakliyat, kahvaltılık ürünler ve bu tavuklar var," diyerek cevap verdi John. "Bu kadarı yeterli. Artık gidelim." Lucas, elindekileri arabaya koyduktan sonra John ile arabanın önüne oturdu. Buraya girerekken görevli adama bir saatlik ücreti ödemişlerdi. Araba çevrili yerden çıktıktan sonra kulübeye ilerlemek için yola orman yoluna döndü. "Lucas." Arkadan yükselen sesten sonra John atı durdurdu. Hızlı adımlarla koşan bir adam onların yanına geldi. "Tanrıya şükür beni duydun." "Victor, bir şey mi oldu?" Victor, kasabada yaşıyordu. Kendine ait bir kumaş dükkânı vardı. "Benim için odun getirebilir misin?" "Ben odun satmıyorum Victor." "Biliyorum. Ormanı en iyi bilen sensin. Benim için yıkılmış bir ağacı getirirsen sana bunun karşılığı olarak beş bin ven veririm." Lucas, bunu duyduğuna hem şaşırmış hem de sevinmişti. Sonunda tekrar para kazanmaya başlamıştı. Victor, cebinden çıkardığı iki bin beş yüz veni Lucas'a uzattı. "Paranın yarısını şimdi al, kalanını getirdiğinde veririm olur mu?" Lucas, uzatılan parayı aldı. "Yarın getiririm." Victor, bunu duyduğuna sevinmişti. Burada satılan odunlar çok pahalıydı ve bu paraya çok az odun alabilirdi. Lucas'ın bu işi kabul etmesi onun için iyi olmuştu. Hem o daha çok odun sahibi olacak hem de Lucas'ın cebi para görecekti. "Teşekkürler." Victor, yanlarından ayrıldıktan sonra yola devam ettiler. Lucas, elindeki paraya bakıyordu. Güzel bir iş ayağına gelmişti. Belki bundan sonra bunu başkaları içinde yapardı. "Prens John, orman sizin krallığınızda kalıyor. Ağaçları bu şekilde satmam yasak mı?" "Yıkılan ağaçları almanız yasak değil. Ayrıca bana prens diye hitap etme lütfen, birileri duyabilir. Sadece John demen yeterli." "Tamam." "Mandalina ister misiniz?" Melanie'nin sorusu üzerine Lucas arkasına döndü. Melanie'nin uzattığı iki adet mandalinayı aldı ve birini John'a verdi. Yol boyunca ilerleyen at arabası sonunda kulübeye vardı. Arabadan inene dörtlü eşyaları teker teker içeriye taşımaya başladılar. Eşyaları taşıma işi bittiğinde Melanie ve Mia yemek için bir şeyler hazırlarken Lucas ve John tavuklar için küçükte olsa bir kümes yapmak için işe girişmeden önce Lucas cebinden parayı çıkarıp John'un ona verdiği para miktarı kadar ayırdı. Parayı John'a uzattı, ona borcu kalsın istemiyordu. "Borcumu ödediğin için teşekkür ederim. Lütfen bunu al." "Gerek yok Lucas." "Var, sana da borcum kalsın istemiyorum." John, uzatılan parayı aldı. "İşlerin senin için yoluna girmesi güzel. Yakın bir zamanda kendimiz içinde odun getirelim." "Getirelim tabi." "Kümesi nereye yapacağız?" diye sordu John. "Evin yan tarafına yapalım. Arka taraftaki odunlukta biraz tahta var, onlar yeterli olur. Ben gidip getireyim." Lucas, evin arkasında bulunan ev ile birleşik olan odunluğa girdi. Gerekli olan malzemeleri yanına alıp çıktı. Birlikte kümesi yapmaya başladılar. Melanie ve Mia yemekleri yaptıktan sonra masayı güzelce hazırladılar. Diğerlerine haber vermek için birlikte evden çıktılar. "Bitmedi mi?" diye sordu Melanie. "Sadece çatısı kaldı," diyerek cevap verdi John. "Yemekten sonra devam edin. Çok acıktım," diyerek söylendi Mia. Kümesin kalanını yemekten sonra yapmak için olduğu gibi bıraktılar. Hepsi birlikte masaya oturduklarında yemeklerini yemeğe başladılar. Lucas, bugün kendini çok mutlu ve huzurlu hissediyordu. Borçlarını ödemişti, para kazanmıştı ve aylar sonra harika bir yemek yiyordu. Daha ne isteyebilirdi ki. Yemekten sonra kümesin kalanını da hallettiler. Melanie ve Mia, dolaplarda bekleyen toz kokan çarşafları yıkamış ve dışarıya, iki ağacın arasına, bağladıkları ipi üstüne sermişlerdi. Akşamüzeri çarşafları kuruması için içeriye almışlardı çünkü yağmur yağıyordu. Gerçi havanın soğuk olması nedeniyle çarşaflar dışarıda kurumazdı, sadece suyu geçerdi. Ertesi gün Lucas, ormanda yıkılan bir ağacı testere ile parçalara ayırmış. John'dan izin isteyerek aldığı at arabasına yüklemişti. Odunları Victor'a vermek için kasabaya vardı. Lucas, odunları Victor'un evinin yakınlarına indirdi. Victor, ona kalan paranın yarısını verdiğinde Lucas, paraların arasında bir kâğıt fark etti. Ne olduğunu anlamayarak bakışlarını Victor'a çevirdi. "Biran önce eve git." Lucas, Victor'un söylediği şeyden hiçbir şey anlamamıştı. Dediğini yapıp at arabasına bindi ve hızlıca eve geldi. "Tuhaf bir şey oldu." Salondaki koltuklarda oturan üçlü merakla Lucas'a bakıyordu. "Victor, paraların arasında bana bir kâğıt parçası verdi." "Nasıl bir kâğıt parçası?" diye soru Mia. "Bakmadım. Bana 'Biran önce eve git' dedi." "Açıp bakalım," dedi Melanie. Lucas, koltuğa oturduğunda diğerleri yanına geldi. Cebinden paraları çıkardı ve arasından kâğıdı çekip aldı. Katlanmış olan kâğıdı açtı. İçerisinde bir şeyler yazıyordu. "Bu Jimmy'nin el yazısı," diyen John Mektubu eline aldı. "Krallığımızın generalinin el yazısı bu. Bana göndermiş olmalı." "Okusana ne yazmış?" diye sordu merakla Melanie.
"Sevgili Kralım John, Savaş sırasında babanız Kral James vefat etti. Savaşın ön saflarında yer alan kralımız karşı tarafın ordu komutanı Arthur tarafından öldürüldü. Savaş bizim için iyi bitti. Ordu krallığa ulaşamadan kısa sürede dağıtıldı. Bazı krallıklar savaş esnasında geri çekildi ve bu durum Arthur'un ordusuna çok hasar verdi. Krallık ve ordumuz fazla hasar almadı. Savaşın sabahında üzülerek söylüyorum ki anneniz Kraliçe Mary yatağında ölü bulundu. Bu duruma tek bir sebebiyet veriyorum ki o da saraya içerisinde bir casus olduğudur. Bu durumda sizin saraya gelmenizi çok tehlikeli buluyorum. Ama sizin yardımınıza ihtiyacım var. Krallık hanedanından biri olmadığı için yetki bana geçmiş durumda. Ama ben ne yapacağımı bilmiyorum. Şu an ortalık durulmuş olsa bile geri geleceklerdir. Emrinizi bekliyorum. General Jimmy Klein."
Hepsi okunan mektubun sonunda küçük dilini yutmuşçasına sustu. Ne diyeceğini ne konuşacağını bilemedi. Sadece sustular. "Çok üzüldüm John. Başın sağ olsun," dedi Lucas. John'un omzunu sıvazladı. "Başın sağ olsun," dedi Mia da. John, yerinden kalktı. "Ben odamdayım." Odasına girdiğinde kapısını kapattı ve yatağa oturdu. Mektubu tekrar tekrar okudu. İnanmak istemiyordu. Kapısının çalmasıyla bakışları o yöne kaydı. "Gelebilirsin." Kapı aralandığında odaya Melanie girdi. Yavaş yavaş John'a yaklaştığında onun karşısına geçti. "Çok özür dilerim. Hepsi benim suçum." "John, Melanie'nin elinden tutup onu yanına oturttu. Elini bırakmadan konuşmaya başladı. "Hiçbir şey senin suçun değil Melanie. Hepsi o adamın yüzünden oldu. Bunun bedelini ödeyecek. Önemli olan şimdi ne yapacağız?" John, haklıydı. Şimdi ne yapacaklardı? Saraya casus bulunmadan dönemezlerdi. Bulunduğu bu kulübeden ne yapabilirdi?
|
0% |