@grikelebek
|
Genç Kral John, tahtında sıkıntı ile otururken sonunda beklediği haber salona giren şövalye ile geldi. Kralın önünde saygıyla eğilen şövalye göz teması kurmadan anlatmaya başladı. “Kralım, letik dilini bilen birini bulduk. Kendisi...” Şövalye devamını getirmeye biraz korktu. “Neyi bekliyorsun? Anlat.” Kralının emrinden sonra şövalye devam etti. “Kendisi bir büyücü. Civardaki köylerden birinde yaşıyor.” Kral John’un babası Kral James topraklarında hiçbir büyücüyü barındırmak istememiş ve büyücü olduğu kanıtlanan kişileri öldürtmüştü. O günden sonra bu krallığın topraklarında yaşayan büyücüler bunu gizlemiş ve güçlerini kullanmamışlar. Ama Kral James o korkunç savaşta öleli tam bir buçuk yıl geçmişti. Ve John babası gibi büyücüleri öldürmek istemiyordu. Tam tersine onların yanında olmasını, Prenses Melanie’yi hayatta tutmak için yardım etmelerini istiyordu. “İçeri getirin.” Kralın emri üzerine şövalye salondan ayrıldı. Kapının önünde bekleyen büyücü ile kralın huzuruna tekrar geldi. Kral karşısında duran uzun beyaz saclarına karışan beyaz sakallı, üzerine giydiği koyu mavi pelerinli yaşlı büyücüyü baştan aşağı inceledi. “Ne iş yapıyorsun?” “Çiftçilik yapıyorum Kralım,” diyerek cevap verdi büyücü. “Letik dilini nereden biliyorsun?” “Bunu birçok büyücü bilir.” Kral, karşısındaki adamın ondan korkmadığını biliyordu. Eğer korksaydı, diğerleri gibi buraya gelmek istemezdi. “Kitabı getirin.” Kralın emri üzeri üzerine şövalyelerden biri gidip kitabı getirdi. Açık olan kitabı büyücüye uzattı. Büyücü, kitabı eline alıp açık olan sayfayı okudu. Kral sabırla beklemeye başladı. Büyücünün okuduğu sayfada Prenses Melanie’yi bir yıldır içinde olduğu büyülü uykusundan uyandırmak için gereken şey yazıyordu. Sayfadaki yazıların bazıları kullandıkları dil ile yazılmıştı ama önemli kısımlar letik dili ile yazılıydı. Kral, uzun süre bu dili bilen birini aramış ve sonunda bulmuştu. Prenses Melanie düşman krallığın adamları tarafından üzerine dökülen büyülü sıvı yüzünden derin bir uykuya dalmış ve uyuduğu her gün için ölüme bir adım yaklaşmıştı. Uyanmak zorundaydı. Eğer uyanmaz ve bir gün ölürse dünya üzerindeki tüm canlılarda onunla birlikte ölürdü. Prenses doğduğunda periler tarafından ona birçok dilek hediye edildi. Ama bu dileklerden birinin lanetten farkı yoktu. Hediye edilen dilek şöyleydi; ‘Dünya üzerinde yaşayan canlılar gücünü senin varlığından alsın. Bu dileğim senin soyunla birlikte devam etsin.’ Eğer Prenses Melanie dünyaya bir varis bırakmadan ölürse dünyada onunla birlikte yok olurdu. Tabi bu dileğe inanmayanlarda vardı. Büyücü başını kitaptan kaldırdığında yazanları tercüme etmeye başladı. “Gökte mavi dolunayın olduğu gece, büyülü ormandaki beş yüce taşın ortasına Prensesin götürülmesi gerekiyor. Baş ucunda bir kurban vermeniz gerekiyor. Bundan sonra yazılana göre Prenses uyanacaktır. Mavi dolunay iki gün sonra Kralım.” Kral John bunun zorlu geçeceğini biliyordu. Kurban verme faslı onun için kolaydı. Sarayda yakalanan casusa bu iyi ceza olurdu. Ama büyülü orman tehlikelerle doluydu. Prenses Melanie’nin uykusu yüzünden doğanın dengesi alt üst olmuştu. Toprak verimliliği azalmış, su kaynakları kurumaya başlamış, kıtlık başlamıştı. Bir başka sonuçsa doğa üzerinde yaşayan canlılardı. Periler hırçınlaşmış ve büyülü ormana giren insanları öldürmeye başlamıştı. Denizkızları ise insan avına çıkmıştı. Balık tutmak için açılan insanları öldürüp yiyorlardı. Ama ne kadar tehlikeli olursa olsun Kral büyülü ormana gidecekti. “Savaş çok yakın Kralım. Bu sefer düşman, diğer krallıklar değil. Büyülü ormanın derinliklerinde gün geçtikçe çoğalan bir yaratık var. Gün gelecek beslenmek için ava çıkacak. Birçok Krallığı yok edecek.” Büyücünün bu sözleri salondaki birçok kişinin ürpermesine neden olmuştu. Prenses Melanie’yi kurtarmak uğruna yapılan savaşta krallık yok olma durumuna gelmişti. Babasını bu savaşta kaybeden John genç yaşta tahta geçmiş ve kısa sürede krallığı eskisinden daha iyi hale getirmişti. Topraklarını genişletmiş, sarayını ve halkını korumak için savunma sistemini çok iyi bir yere getirmişti. Bu gelecek olan savaş kralı fala korkutmuyordu. Düşündüğü tek şey Prensesi uyandırmaktı. Acaba bunu başarabilecek miydi? |
0% |