Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Kıyamet Kitabı: Bölüm 1

@grilt998


 

 

 

 

Bir çocuğun hayal rehberi

 

 

 

 

Yanlış

 

 

 

 

Bir kızın vazgeçilmiş hayalleri

 


🌙

 

Bugün seni gördüm rüyamda anne aslında ailemizdeki herkesi gördüm. Hepiniz uçurumdan aşağı düşüyordunuz, ama ben en çok senin için ağladım. Sana söz anne ölmemen için her şeyi yapacağım.

 

Yanlış

 

Ölümün umrumda bile olmayacak.

 

 

🌙

 

“Hadi uyan artık seni aptal!” Tiz sesine söve söve gözlerimi açtım. İçindeki hakaretli duysa benden kaçacağına eminim ama o şu an bana hakaret ettiğini duyduğum için korkuyordu.

 

Normalde onu evire çevire döverdim ancak dua etsinki içeri annem girdi.“Neler oluyor burda? Yine mi kavga ediyorsunuz bir bıkmadınız! Her sabah aynı şey. Yoruldum artık sizden bir kerede normal bir sabah yaşayalım.” Annem şikayetlerini bir bir yerine getirirken Pelin ona verecek cevaplarını hazırlıyordu ki annem konuşmasını bitirir bitirmez konuşmaya başladı.

 

“Ben hiçbir şey yapmadım! Amacım sadece geç kalmaması için onu uyandırmaktı.” Sona doğru sesi kasılınca annem ona gözlerini kısarak ona baktı.

 

“Yani ablana hakaret etmedin öyle mi?” Dediğinde Pelin başını iyice yere eğdi. Sonra kısık sesi ile konuştu.

“Ben özür dilerim. Hakaret etmek istemedim. Sadece bir an sinirlendim. Ben ona hakaret etmemki,” sonra bana döndü. “Özür dilerim abla.”

Tepki vermeden ona baktım ancak kıyamayıp sonrasında gülümsedim. O da gülümsedi.

Annem tatmin olmuş bir ifadeyle kardeşime çevirdi baktı. Ardından bakışlarını bana çevirdi. Gözlerini bana çevirir çevirmez midem bulandı. Bana bakmasını istemiyordum. Burda olmak istemiyordum.

 

“Hadi çabuk olun okula geç kalacaksınız.” Dediğinde hızlıca odadan çıktı.

Pelin onun arkasından çıktığında yavaşça ayaklandım. Uykum vardı, aslında hep uykum vardı. Çünkü onu görmeye tahammülüm yoktu. Onunla aynı masada yemek yemek istemiyordum.

 

Ama mecburdum.

 

Yavaşça odadan çıktım. Ayaklarımı yere sürüye sürüye banyoya gittim. Mutsuzdum ama neden mutsuz olduğumu bilmiyordum. Aslında biliyordum ama reddediyordum.

Düşünmek istemiyordum. Dayım bugün onu aramamı istemişti. Ayrıca ananem ve teyzemide aramam gerekiyordu onları boşlamıştım ama içimden hiçbir şey gelmiyordu.

Sadece yatıp uyumak ve dünyadan soyutlanacağım şarkılar dinleyip kitap okumak istiyordum.

Bazen bir oyundaymış gibi hissediyordum. Sanki birileri beni yukarıdan izliyordu. İstemediğim bir hayat yaşıyordum hep aynı şeyleri yapıyor hayatıma yenilik katmıyordum.

Aynı rutin aynı görevler aynı insanlar ve aynı bana ait olmadığını düşündüğüm bir vücut. Haraketlerim bile bana yabancı gibiydi. Ellerimi havaya kaldırıyordum ama sanki bu benim elim değildi ruhum bedenime sığmıyor göğsüme darbeler indirip dışarı çıkmak için yalvarıyordu. İçim içime sığmıyordu.

 

Kapı güçlü bir şekilde vurulduğunda sıçrayarak kendime geldim. Kapıya doğru döndüm.Darbelerin şiddetiyle sarsılıyordu.

“Abla çık hadi ya daha ne kadar kalacaksın?” Tekrar lavaboya döndüm akan suyu avcuma doldurup yüzüme çarptım. Sanki yüzüme çarpan su yarı yoldan geri dönüyordu yüzümü örten bir tabaka var gibiydi suyu hissetmiyordum. Loş ışık aşırı hayalperest olan aklıma dahiyane kurgular getiriyordu. Onları dinlemek istiyordum ama eşer biraz daha burada kalırsam Pelin kapıyı kıracaktı.

Kapıyı açtığımda Pelin üzerime doğru geldi. Kollarımla onu geri çektim. Yanından süzülüp odama geri geldiğimde dolaptan siyah bir takım çıkardım. Kapıyı kilitledikten sonra yatağın üzerine bıraktığım siyah takımı giydim. Aynanın karşısına geçip saçlarımı topladım saçlarım belime kadar uzanıyordu belki de kesmeliydim emin değildim uzunken güzeldi.

 

Yüzüme nemlendirici kremlerden sürdüm maskara kirpikleri sürdüğümde canlandığını hissettim hafif bir dudak parlatıcısı sürüp çalışma masasına yöneldim kitap ve defterleri koydum yeni başladığım kitabımı da koydum evin anahtarı ve cüzdanimi alıp alıp çantaya koluma Taktığım gibi dışarı çıktım Pelin sabırsızca beni bekliyordu

 

“Sonunda be! hadi çabuk ol gidelim.”. kabanlı ve ayakkabılarını giymişti o yüzden beni beklemeden aşağı inmeye başladı siyah trench kotu üzerime giyinip ayakkabılarımı giydim kapıyı çekip merdivenlere inmeye başladım apartmandan çıktığımda Pelin arkadaşlarıyla sohbet ediyordu beni görünce yavaşça yürümeye başladılar ben de kulaklıklarımı takıp o muhteşem şarkılarımı açtım hayal dünyama uygun olan her duyguyu yaşattıran karışık şarkılar her değiştiğide kafamda kurduğum senaryo değişiyor şarkıların yükseliş kısımlarında senaryo en can alıcı kısmını alıyordu

 

Kafamdaki karanlık düşünceleri kenara atan hayallerim beni okula getirene kadar idare etti okulu gördüğümde suratım asıldı telefonumdan daha önemlisi şarkılarından ayrılma zamanım yaklaşıyordu sınavlarda şarkıları sorsalardı keşke okulun bahçesine girdiğimizde her yer dağılan insanlar çok kalabalıktı yavaş yavaş derslere girenler dışında bir de dersi atanlar vardı Pelin ve arkadaşları kendi okullarına geçerken Ben kendi okuluma geçtim. Okulun hem lise bölümü hem de üniversite bölümleri vardı. Üniversite bölümlerinden sadece birkaç bölüm buradaydı. Ek bina gibi bir şeydi aslında.

Üniversite bölümüne girdiğimde girişteki kalabalık azalmıştı. En azından her yana enerjilerini atan öğrenciler yoktu. Benim gibi karamsarlar olmasa da en azından sınav stresi yüzünden ses çıkaramıyorlardı. Üniversiteye girdiğimde üşüdüğümü fark ettim. Sıcak hava üfleyen klimalar beni ısıtmaya başlamışlardı bile.

Asansörlere doğru yürüyüp en az sıra olana girdim. Asansör geldiğinde bölümün olduğu kata tıkladım. En arkaya yöneldimde insanların üstüme üstüme gelmesi bir anlık daha çok bunalmamı sağladı. İnsanlar kendi aralarında sohbet ediyordu. Önümdeki sarı saçlı kız dönüp bana baktı o an şaşırdım çünkü ilk defa sarışın birinin kahverengi bir göze sahip olduğunu görmüştüm.

Kız sanırım bana gıcık olmuştu. Bakışları beni yargılamıyordu ama ne yaptığımı sorguluyordu sanırım. Kız yanındaki çocuğun kollarına girdiğinde derdini anladım.

Sanırım kıskanmıştı. Kıza tepki vermeden bakmaya devam ettim o da rahatsız olarak bakışlarına benden çekti, yanındaki çocuk boğazını temizlediğini ona baktım çocuk yaşıtlarımıza göre yakışıklıydı ama ilgimi çekmiyordu, kızın kıskanmasını saçma bulacaktım ki düşüncelerimi duyamadığı aklıma geldi.

 

Bakışlarım tekrar önüme çevirdiğimde asansörün kapısı açıldı bir takım insan inerken yerine yeni birileri bindi. Keşke bilmesinler diye geçiririm içimden o an.” ay of çok heyecanlıyım ya! Bugün gelecekmiş!” kızın sesi o kadar tizdi ki o bağırdıkça benim başım ağrıyordu.

Yanındaki kız da bağırınca başım katlanılmaz derecede ağrımaya başladı yüzümün buruştuğuna emindim.” Ben de ben de sen-“ asansördeki kızlardan biri kızın konuşmasını böldüğünde rahatladığımı hissettim.

“ Farkında mısınız bilmiyorum ama asansörde tek değilsiniz ve hepimiz sekiz dersine gireceğiz sabah sabah cırlayıp durmayın.” kız şaşkın şaşkın diğer kıza bakarken asansördekiler de onaylayan mırıltılar çıkardılar o anda konuşan kız bana döndüğünde diğerleri de özür diliyordu.

Asansörün kapısı açıldığında özür dileyen kızlardan tekine çarpıp çıktım. Trenckot bir anlığına beni geri çekince arkama baktım. İnsanların arasına sıkışmıştı. Onu çektiğinde özür dileyen kızlar ve konuşan kızın bana şaşkınca baktığını gördüm. Onlara düz düz bakıp önüme döndüm, sanırım özürlerini dinleyip çıkmalıydım. Ancak yapacak bir şeyim yoktu çoktan çıkmıştım.

 

Telefonu çıkarıp şarkıyı durdurduğumda hangi sınıfta dersim olduğuma baktım. T 20’de dersim olduğunu görünce ofladım. Roma hukuku dersi vardı. Dersi başlarda sevmiştim ama beni bunaltmaya başlamıştı.

 

Üniversitenin ilk yılında bu ders zorunluydu gerçi belki sonrasında da zorunlu olurdu. Yavaşça sınıfa doğru ilerlediğimde insanların yeni yeni yerlerine yerleştiğini gördüm. Arkaya oturmak istesem de orada dersi dinlemek istemeyen ama yok yazılmamak için gelen tayfa oturuyordu ayrıca en göze batan yer orasıydı.

 

En öne baktığımda tek tük insan gördüm. Genellikle hocalar tarafından takdir edilenler orada oturduğu için en az ilgi çeken yer orasıydı ama ortaya oturamazdım. Bende en önün cam kenarına oturdum.

 

Yanında yukarıya doğru çıkan merdivenler olduğundan insanların konuşmalarını duyuyordum ama hoca gelene kadar müzik dinleyerek bu sese son verebilirdim. Hoca geldiğinde herkes otururdu zaten.

Telefonumu yeniden çıkardığımda derse 10 dakika vardı. Aslında hem biraz uyuyup hem de biraz biraz şarkı dinlesem sorun olmazdı. Müziği insanların sesini azaltacak kadar açıp başımı sıraya koydum.

 

Saçlarım yüzümü saklarken içeride hapis olan hava sayesinde oluşan sıcak benim mayıştırdı. Kısa süre içinde rüya âlemine girdim. Bir ara beni rahatsız eden sesler duysam da kimse uyanmam için bana dokunmadığı sürece kalkmayı düşünmüyordum.

Anneannemin sesini duyduğumda ona döndüm. Onun evindeydim o koltuğa oturmuş dizlerini dövüyordu yanında da teyzem vardı ve ağlıyordu.

"Ah benim bahtsız yavrum bir yüzü gülmedi şu hayatta Allah verdikçe verdi derdini, çok güçlüydü benim güzel torunum hiç söyleyemedim ama hayrandım ben ona her şeyi atlatıyordu. Şimdi gitti artık ne zaman söylerim ben ona. Beni arayacaktı o bugün şimdi nerede benim yavrum.” Teyzemin ağlamaları şiddetlendiğinde dayım bağırarak salona girdi.

 

“Yeter artık anne! O öldü tamam mı? Gitti! Yok artık yok! Dövünüp durma artık. Ben de üzülüyorum tamam mı Emre de üzülüyor ben de. Sen böyle dövdükçe hepimiz daha çok üzüyorsun." Anneannem gözleri dolu dolu dayıma baktı.

Başını salladı ve sustu ama gözyaşları durmadı bense hala ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Tam anneanneme seslenecekken diğer dayım salona girdi.

 

“Emir, konuş şununla benim tepemin taşını attırmasın.” diyen Emre dayımla birlikte emir dayıma baktım ama o sanki beni görmüyordu. Elimi uzatıp dayımın elinden telefonunu aldı.

 

”Bana bak Banu, benim tepemin taşını attırma alev buraya gömülecek dediysek buraya gömülecek!” sanırım ölmüştüm. Sonunda. Ya da rüya görüyordum. Beynim rüya gördüğümü algıladığımı anladığı anda beni uyandırdı.

Gözlerimi açtığımda bir an odada olduğumu sandım ama kollarımın uyuştuğunu hissettiğim de okulda olduğumu hatırladım. Kahretsin! Hiç ses yoktu. Ders boyunca uyumuş olmalıydım ve kimse beni uyandırmadan çıkmıştı galiba.

 

Kafamı hafifçe kaldırıp telefonda çalan müziği kapattım. Sonra kulaklıklarımı çıkardım. Kafamı yeniden gömüp bir süre gözlerimi kapattım ve kendime süre tanıdım. Ardından yavaşça başımı kaldırdım ve kollarımı açıp esnedim.

Hareketlerim durdu ellerim havada gözlerim irice açılmış şekilde olduğum yerde kalakaldım. Nefesim tekledi. Ağzım yavaşça açıldığında tam çığlık atacaktım ki durdum. Sesimi duyurmazdım. Aynı şeyleri yaşamaya niyetim yoktu.. İçimdeki dehşeti gizleyerek yavaşça ayaklandım.

 

Kafamı sakince arkama çevirdim. Lütfen dedim içimden o an lütfen arkamda kimse olmamış olsun. Kafam dönerken gördüklerimden çok daha fazlası olduğunu anladım.

Tamamen arkamı döndüğümde rahat bir nefes verdim ama içimdeki dehşet daha da artmıştı. Sakin kalmaya çalışarak yeniden önüme döndüğümde yutkundum. Önümdeki hocanın cesedi beni hareket etmemem için zorluyordu ama neler döndüğünü öğrenmeden buradan derhal çıkmalıydım.

Bütün sınıf cesetlerle doluydu. Önümde,yanımda her yerde kan kokusu vardı, kanın kendisi vardı. Korkudan ağlamak istiyordum ama bu saçmalık olurdu. Bir adım atarak sıradan çıktım.

 

Yanında ölen kızın kanı üzerime sıçramış ve kurumuştu. Kanın tenime değmesi beni geriyordu. Ama eğer burada kalırsam sonum onlar gibi olabilirdi.

 

Sınıftaki herkes ölmüş mü diye baktım, belki bir ihtimal benim gibi yaşayan vardır diye ama yoktu. Herkes ölmüştü, kimileri yerde kimileri sırasında öylece duruyorlardı.

 

Sorgulamak istediğim şeyler vardı mesela neden yaşadığım gibi ancak bunu düşünmenin sırası değildi. İçim korkudan tir tir titrerken sınıftan çıkmak için kapıya yöneldim. Ses geliyor mu diye kulak kabarttım ama ses yoktu.

Kapıdaki kan midemi daha çok bulandırıyordu. Kapının önündeki çocuğun cesedine bakmadan dışarıya çıkmak için kapıyı ittim ama kapı yarıya kadar açıldığında içimden dua ettim.

Umarım sadece bizim sınıfta katliam olmuş olsun, lütfen lütfen kapının önündeki bir ceset olmasın. Kapının açıldığı kadar aradan kendimi dışarı attım. Ancak attığım an duam kabul olmadığını gördüm.

Derince yutkunduğumda korkudan titrememe engel olamadım. Lanet olsun!

 

Bütün, bütün koridor öğrencilerin cesetleri ile doluydu. Duvarlara sıçrayan kanlar ve yerdeki kan gölü daha fazla kusmamı engelleyemedi. Arkamı dönüp midemdekileri dışarı çıkardım.

Yerdeki kanları gördükçe daha fazla kusasım geliyordu ama artık boş boş öğürmekten başka bir şey yapamıyordum. Koridora bir kez daha göz attıktan sonra adımlarımı merdivenlere yönlendirdim.

Yanlarından geçtiğim sınıflara bakıyor canlı birini arıyordum ama kimse yoktu. Kimse olmamasına hem üzülüyor hem de karşıma kimse çıkmadığı için mutlu da oluyordum. Bunca öğrencinin katili belki de benim gibi yaşayan biri var mı diye bakıyordu kim bilir?

Merdivenlere nihayet geldiğimde buranın koridordan daha beter olduğunu gördüm. Onlarca öğrenci merdivendeydi. Yukarı kattan inen öğrencilere açık alanına yuvarlanmıştı. Aşağı inen merdivenlerde iki kişi vardı. Ancak önümdeki on cesetten çıkan kanlar merdivende bir kan göl oluşturmuştu.

 

Kanın içine girmek istemiyordum. Aslında asansöre binebilirdim ama bu fikir daha korkutucu geliyordu. Yavaşça adım attığımda çıkan ses midemi bulandırdı ama içinde bir şey kalmamıştı. Merdivenlerden kaymamaya çalışarak yavaşça indim.

O an dışarıdan gelen sesleri duydum. Allah’ım! Bu polisti sevinçten çığlık atmak istedim ama onun yerine attığım çığlık korkudandı. Yerdeki cesetlerden biri merdivenlerden yuvarlanmış ve yanımdan geçmişti elimle hemen ağzımı kapattım.

 

Umarım, umarım biri beni duymamış olsun lütfen. Arkamı döndüğümde kimsenin olmayışıyla rahatlayarak nefes verdim. Daha fazla burada kalmak istemiyordum. Merdivenleri hızlıca inerken hem ses çıkarmamaya çalışıyor hem de bir an önce güvenli bölgeye çıkmak istiyordum.

 

Her katta daha da fazlalaşan cesetler beni daha da korkutuyordu. Kan kokusu aşağı indikçe artıyordu. Sonunda zemin kata indiğimde koridora çıkmak istedim ama kapının önünde yığılan cesetler bana engel oluyordu. O sırada yukardan gelen çığlık sesiyle irkildim.

Bütün vücudum titremeye başladığında kafamda binlerce ihtimal geçiyordu. Tekrar önüme döndüğümde kendime buna mecbur olduğumu söyleyerek cesetleri itmeye başladım. Kapının önü açıldığında arkama baktım, bodrum katının merdivenlerine doğru inen cesetler bana bakıyor gibi hissettim. Sanki gitme diyorlardı, başımı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım. Bir an önce çıkmalıydım buradan.

Kendimi koridora attığımda burada kimse olmadığını gördüm. İnsanlar buraya gelememişler bile diyecekken açık alana geldiğimde gördüğüm cesetler tekrar titrememe sebep oldu. Resmen bir ceset yığını vardı burada.

Hayır düşünemezdim. İçimden buradan çıkmam gerektiğini tekrar ederken giriş kapısına yöneldim. Kulaklarımdaki çınlama azaldığında polis ve ambulans sirenlerinin sesini duydum.

Kapıyı açtığımda temiz havayı içime çektim. O sırada bakışlar bana döndü. Kurtulanlar vardı, herkes ölmemişti ben ölmeyecektim. Beni gören sağlıkçılar ambulansın içinden bana doğru koştular.“ Hey, hey beni duyuyor musunuz?“ başımı salladımda gülümsedi.

”Merak etmeyin kurtuldunuz şimdi sizi güvenli alana götüreceğiz.“ derken beni yavaşça merdivenlerden indirmeye başladı. Nedense ben bittiğine inanamıyordum sanki bahçede cesetlerle kaplıymış gibi geliyordu. Bir ambulanstan çıkan siyah takımlı adam bağırmaya başladı

 

“Gidiyoruz! Öğrencilere hastaneye götüreceğiz. Bizden sonraki grup içeriye girecek yaşayan varsa onları da alacak!“ Bütün öğrenciler ambulanslara bindirildiğinde yanımdaki adam beni de ambulansa yönlendirdi. İçeriye girdiğimde doktorlardan biri beni incelemeye başladı. “Bu kadar büyük bir katliamdan kimsenin haberi yok mu?“ Dediğimde adam afallayarak bana baktı.

‘Efendim?”

“Yüzlerce öğrenci ölmüş, onlarca ambulans okul binasına girmiş ama tek bir veli dahi yok. Neden? “ Adam yutkunarak bana baktı.

“Ah bilemiyorum ama o bağıran adam felaketten federasyonunun başkanı. Belki de yaygara yaşanmaması için gizliye almışlardır bu durumu.“ Dediğinde kaşlarımı kaldırdım. Bu durum bana garip gelse de adam haklıydı. Yanımdaki kadın yatmamı istediğinde yattım.

Rahatlamam için bana bir serum taktılar ve hastaneye gideceğimizi söylediler. İçimdeki korku azalıyorsada endişem artıyordu. Daha fazla dayanamadım ve gözlerimi kapattım uyursam belki içimdeki bu endişe azalırdı. Karanlığa çekilmeden önce yarım yamalak duyduğum şeyler yüzünden uyumamak istedim ama direnemedim.

 

“Size demiştim. Herkes kurtulduğunu sanarken hala her ihtimali değerlendiriyordu. Söylesene hangisi neden kimse olmadığını sordu ki?“

 

Ve geriye kalan karanlıktı.

 

 

Loading...
0%