@grilt998
|
🌙
Bir çocuğun hayal rehberi
Yanlış
Bir kızın vazgeçilmiş hayalleri
~*~
Anne bugün öğretmenimiz hayran olduğumuz ve nefret ettiğimiz kişileri anlatmamızı istedi. Ben hayran olduğum kişiye seni yazdım. Sen çok güzelsin anne. Nefret ettiğim kişiye de anneannemi yazdım çünkü sen onu sevmiyorsun. O sana sen istememene rağmen bir şey yaptırmış ama ne olduğunu bilmiyorum. Sana söz anne benim hep hayran olduğum kişi olacaksın ve yine söz anne kimse sana istemediğin hiçbir şey yaptıramayacak.
Yanlış
Hayran olduğum kişi anneannem çünkü bu hayatta beni en az koşula seven o. Ve nefret ettiğim kişi sensin anne çünkü bunu sen istedin. Ve anne artık kimin sana istemediği bir şeyi yaptırdığı ile ilgilenmiyorum.
🌙
“O artık benim kızım değil. Öldür gitsin.. Başımıza bela da olmaz.“ Derin bir nefes alarak gözlerimi açtım. Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki birkaç dakika yavaşlaması için hareket etmeyi bıraktım. Gördüğüm kabusun etkisi ve artı olarak uyku mahmurluğumu attığımda önce boş boş etrafıma bakındım. Kaşlarım çatıldığında odaya bir kez daha baktım. Hassiktir! Nerdeydim ben? Burasının bir hastane olmadığına emindim. Normal bir hastane değildi çünkü bir yatak odasıydı. Açık kahve tonlarında olan yatak örtüsü dağılmıştı.. Demek ki uzun süredir uyuyordum.
Hızlıca yataktan çıkmak için kendimi ileri attım. Aklıma binlerce felaket senaryo gelmeye başlamıştı bile. Ya o katliamın katili beni de öldürmek için kaçırdıysa? Okuldan çıkar çıkmaz ambulanslar görmüştüm ama hiçbir veli yoktu. Böyle bir vahşetten kimsenin haberi kısa süre içinde olmayabilirdi ama ya ambulans sesleri, polis sirenleri? Hiçbirini mi duymamışlardı? Hiç kimse çocuğun arayıp ulaşamadığını endişelenmemiş miydi? Belki de hepsinin derslerde olduğunu düşünmüşlerdi.
Kim bilir öldüklerini öğrendikten sonra ne olacaktı? Pişmanlık duyarlar mıydı? Neden açmadığını kontrol etmedim derler miydi? Çocuklarının o kadar vahşi bir şekilde öldürüldüğünü nasıl kabul edeceklerdi? O kan kokusuna nasıl dayanacaklardı? Kafamı iki yana sallayarak bu düşüncelerden kurtulmaya çalıştım eğer düşünürsen ben de o katliama dahil olurdum. Kalbim korkudan değil, kurtuluş için çarpması gerekiyordu. Önce bir analiz yapmalıydım. İlk olarak okulda bir katliam olmuştu. Hayır, hayır daha gerisinden başlamalıydım bu olay yaşanmadan önce garip giden bir şey var mıydı? Bir yabancı ya da tanıdık olmayan kimse? Şüpheliler kim olabilirdi? Okuldan biri olamazdı değil mi?
Derin bir nefes aldım. Şüphelilerden önce olayı anlamalıydım. Okula gelmiştim asansöre binmiştim bir tartışma olmuştu ve asansörden çıkmıştım. Sınıfa gelince kulaklığımı takıp uyumuştum. Çok derin uyumuştum bu yüzden sesleri duymamış olabilirdim hatta biraz rahatsız olsam da…
İşte bu! Sesten rahatsız olmuştum şiddetli bir şekilde müzik çalmasına rağmen. Yani cinayet sessiz bir şekilde işlenmemişti. Hem kaçmaya çalışan öğrenciler olduğunu merdivenlerde görmüştüm. Eğer cinayetler sessiz olduysa bile biri illaki duymuştu katil tek kişi olamazdı. Uyanmıştım ve yanımda bir kız vardı, ölmüştü. Karşımda bir öğretmen vardı ölmüştü. Sınıftaki herkes ölmüştü. Peki ben neden yaşıyordum? Dışarıda benim dışımda bir sürü daha öğrenci vardı. O zaman bizi bilerek mi öldürmişlerdi ya da sıra bize geldiğinde dikkatleri mi dağılmıştı?
Bizi unutamazlardı. O kadar çok kişi illaki bizi fark ederdi. Hem zemin katta bir kızın çığlığını duymuştum… Evet duymuştum ve hiçbir şey yapmamış mıydım? Açıkçası bunu düşünmek istemiyordum. Kendi canım için her şeyi yapardım bunun için suçluluk duyamazdım.
Dışarı çıktığımda onlarca ambulans vardı ama veli yoktu, liseli öğrencilerden de kimse yoktu. Yanımızdaki okulda mı duymamıştı? Yanımızdaki…
Yan okulumdaki kardeşim. Benim kardeşim. Onlar da aynı şeyi yaşamış olabilirler miydi? Gözlerim kapıya doğru kaydı, öğrenebilirdim. Kapıya doğru adımladım. Kilitli olmasını bekledim ama kilitli değildi kendimi hazırlayarak kapıyı yavaşça açtım. Bir an gözlerim kamaştı, burası neden bu kadar beyazdı? Uçsuz bucaksız gibi görünen bir beyazlığın içindeydim.
“Ve son kişi Odasından çıkar. Günaydın prenses!” diye bağıran kızı duyunca gözlerimi ona çevirdim bakışlarındaki öfkenin sebebini anlayamasam da sadece baktım.
Tek olduğu söylenemezdi onlarca kişi bana bakıyordu. Odadan tamamen çıktığımda yan yana dizilmiş kapıları gördüm, gözlerimi tekrar insanlara çevirdim tahminen yüz kişiydik. Yüz kişiydik ama neredeydik? Gözlerimi yukarıdaki dijital ekrana çevirdim.
Yüz numara. Altında adım yazıyordu. Ekranda ufak bir ses çıkınca diğerlerinin bakışları da oraya döndü. Ekran küçüldü ve ona bölündü. İlk on numara ve isimler çıktı sırasıyla yüze kadar onarlı gruplar şeklinde gösterildik.
Bana seslenen kızın adı İlaydaydı. Kızın kahve kısa saçları ve sporcu bir vücudu vardı. Bir diğer fark ettiğim şeyse asansörde tartışan kızlar onu uyaran kız ve onların yanlarındaki çocuklar yani kısaca asansördeki herkes buradaydı. Bu bir işaret olabilir miydi? Neye göre seçilmiştik? Burada olmamın bir yarışmayla ilgili olduğunu düşünmüyordum. Rengarenk bir sunucu olduğunu da. Bir katliamdan sonra buraya gelmek bir bok döndüğünü anlamama yetmişti. Hassiktir, cidden hassiktir. Bunu yapan katliamın katilleri ile aynı kişilerdi. Bizle oynayacaklar mıydı? Biz de mi ölecektik? Hayır bu, bu olamazdı. Gözlerim merakla ekrana bakan insanların arasında dolaştı. Cidden hepsi bir aptal gibi sırıtıyorlardı. Ne döndüğünü anlamamışlar mıydı?
Yutkunup etrafıma bakmaya başladım. Bir çıkış olmalıydı lanet olsun. Burası uçsuz bucaksız bir beyazlıktı, ekrana baktım buradaki tek belirtiye. O kadar büyüktü ki az buz ne kadar büyük bir beyazlığın ortasında olduğumuzu anlayabiliyordum. Ve bu beyazlığın etrafında dolaşamazdım. Tekrar ekrana döndüm ama ana ekrana dönüştü. Ekrana bağlı bir kablo bakmaya başladım, kablonun geçtiği duvarı bulabilirsem en azından bir çıkış bulabilirdim. Hem buraya gökten girmemiştik ya? İllaki bir giriş ya da çıkışı olmalıydı. Ekrana ait hiçbir kablo yoktu ama altındaki beyaz duvarda bir yarık vardı. Hızlı adımlarla oraya doğru yürümeye başladım. İnsanların arasından geçerken bana baktıklarını hissettim. Duvarın önüne geldiğimde burada cidden ince de olsa bir çizgi vardı. Yana doğru açılıyor olmalıydı. Ama o kadar inceydi ki bir an oradan burayı nasıl gördügümü şaşırdım.
Arkamda ne yaptığımla ilgili sorular duymaya başladım ama aldırmadım. Duvara vurmaya başladım. Şifreyle açılıyor olma ihtimali vardı, o zaman belki arkasındaki kablo bağlantılarına ulaşabilirdim. “Ne yapıyor bu kız delirmiş mi?" İlayda denen kızın sesini tekrar duyduğumda onu onaylar mırıltılar çıktı ama o an bunu umursamadım çünkü aradığımı bulmuştum. Beyaz düz vidalar açılmayı bekliyordu. Pantolonumun ceplerini kontrol etmeye başladım o an yanımda her zaman taşıdığım bozuk paralara dua ettim. Elimdeki 1 TL’yi vidalara yerleştirdim döndürmeye başladım, gerçekten söküldüğünü hissedebiliyordum. “Hey, sen ne yapıyorsun orada? Diyen yabancı bir çocuğun sesini duydum ama yine umursamadım. “Kes sesini.. Bırak ne yapıyorsa yapsın, kimse karışmasın! Başımıza bela almayalım bu deli yüzünden.“ Diyen başka bir çocuk gülümsememe sebep oldu. Cidden ne halt döndüğünü anlamıyorlardı. Çocuk sözü dinlenen biri olmalıydı ki kimse sesini çıkarmadan uzaklaştı. Dördüncü vidayı söktüğüm de kapağı yere attım. Telefonu bağlayabileceğim bir kablo falan olmalıydı değil mi? Kabloyu gördüğümde kahkaha atmak istedim. Cebimden telefon almak için uzandım bir anlığına tereddüt ettim telefonları almış olamazlardı değil mi? Ellerim cebimdeki diktörtgen şeklini kavradığında şükrettim. Telefonu çıkarıp ekranı açtım herhangi bir haber varmı diye interneti açtım ama çekmiyordu ekrandaki tek çizgiye baktığımda birini aramaya çalışmanın da faydasız olacağını düşünüp hesap makinasına girdim.
Şimdi düşünmeliydim. Şifre ne olabilirdi? Bugünün tarihi neydi diye baktığımda kaskatı kesildim. İki gün...iki koca gün geçmişti. 17 Haziran yazıyordu. Bu aptallar benden sadece birkaç saat önce uyanmış olmalıydı. Önce bugünün tarihini girdim. Kapının arkasından şifrenin yanlış olduğuna dair uzun bir ses geldi. O an kaosun hakim olduğu geniş salon sessizliğe büründü. Gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. “Ne yapıyor bu? Başımıza bela alacağız!" “Bırakın dedim ne yapıyorsa yapsın.” Birinin engellendiğini sezdim. “Delirdin mi sen? Onun yüzünden başımıza bir şey gelecek.“ bana doğru gelen adımları işittim. “Oğlum bırak dedim! Sanane ya. Ne bok yerse yesin ceza alacak olan o olur. “Sonra o sesi bir daha duydum. “Bence de bırakın. En azından ceza alır ve ayak bağı olmaz.” Dedi İlayda. Sonra kaos başladı. “Ya siz delirdiniz mi? Akın bak kardeşim sözünü dinledik ama sence de bu durum garip değil mi? Önce koskoca okulda bir katliam oldu yüzlerce öğrenci öldü. Korkudan ne yaptığımızı bilmeden ambulanslara bindik ama ortada ne veli ne de bir tanecik insan yoktu. Apar topar geldik kendimizi burada bulduk hiçliğin ortasında ve aptal gibi bir yarışma olduğunu düşündüğümüz yerde duruyoruz. Hepimiz rahat yer diye otur… “
Ve bingo. Şifre doğruydu. Kapı açılmaya başladığında yavaşça geri çekildim. “Siktir, cidden başardı.“ Diyen sesler duydum. Kurtulabilirdim. Bu hiçlikte durmak istemiyordum. Ancak hayat bana nadiren istediğimi verirdi ve o nadir anlardan birinde değildim. Kapının arkasındaki bedenleri gördüğünde arkamı döndüm ve diğerlerinin yanına geçtim. Yine de onlardan birkaç adım önde duruyordum.
Kavga eden çocukların sesi kesilmişti. İçeri onlarca asker girmeye başladı, gerildim ama bana zarar vermeye çalışmadıkları sürece ilgi çekmeyecektim. Tam tamına yüz asker vardı.
Her bir sayının yanında duran yüz asker, en sonda duran bendim ama ilk sayıymışım gibi benden sonra dizliyordu herkes.. Toplamda iki yüz kişi karşımızdaki beş insana bakıyorduk. Üç erkek ikisi kadın olan insanlar tehlikeli görünüyorlardı. Üzerlerindeki siyah deri takım olan kadınlardan biri oldukça seksiydi ve çok çok tehlikeli bakıyordu. Delici bakışlarını benden başka herkesin yüzüne değdirmeye başladı. Aynısının yanındaki üç erkekte yapıyordu. Erkeklerden ikisi ikizdi birbirlerinin aynılarıydılar. Siyah saç ve gözler atletik bir vücutları vardı.
Diğer erkek kızıl saçlıydı. Alıcı bir renk değildi. Doğal olmalıydı,bakışları sertti ve diğer erkeklerden daha güçlü duruyordu. Diğer kadınsa… O biraz farklıydı. Diğerlerinin aksine beyaz giyiyordu ve yüzünde bir gülümseme olmasa da en azından tehditkar bakışları yoktu. Boş bakıyordu. Her şeyi bakışları ile öğrenebilirmiş gibi, insanlara kendini sorgulatan bir ifadesi vardı. Diğer doksan dokuz numaranın üzerinde gezen dört bakış aynı anda beni hedef aldı. Gözlerinde onaylayan parıltılar geziyordu hepsinin, ne yani? Potansiyel olarak mı görülüyordum? Niçin?
Siyah takımlı kadın, “Yüz numara arkadan dolaş ve bir numaranın yerine geç, herkes yüz numarayı takip etsin, bir numara sen de ilerle, başlayın.” Dedi. Tabii ki bir aptal gibi itiraz edip nasıl olduğunu bilmediğim insanları kafa tutmadım ve ilerlemeye başladım. Birkaç kişiden onaylamayan mırıltılar çıksada sonunda herkes yerini aldı. İkiz erkeklerden biri konuşmak için gerildi. Onu buradan zar zor görürken nasıl duyacaktım? “Öncelikle merhaba ödlekler.” diyen gür ses hoparlör yardımıyla onu herkesin duymasını sağladı. Ne yani burada bu kadar büyük bir ses sistemide mi vardı? Ses çok uzaktan gelmiyordu. Sınır duvarları yakın olmalıydı. Serserice güldü adam. “Benim adım Kerem. Size neden ödlekler dediğimi merak ediyorsunuz değil mi? Sizde haklısınız aptallar daha doğru olurdu.“ Dediğinde yanındaki siyah giyinen kadın dirseğiyle adama vurdu. Adam tepki vermedi ama yüzünü buruşturduğunu görmüştüm.
“Sizi aptallar demesi ne kadar kurallara aykırı olsa da bu katıksız bir gerçek ama aranızdan biri bu gerçeğe uymuyor.“ Kaldırdığı parmağıyla beni işaret etti.“O da yüz numara o bu tanıma uymuyor çünkü son uyanmasına rağmen sadece 1 saat içinde kapıyı açtı. Çünkü tehlikeyi sezdi... peki ya siz? Bir aptal gibi bunu para kazanabileceğiniz bir yarışma olduğunu düşündünüz. Ya da bir korkak gibi gerçeği reddettiniz. Hadi ama gençler kim koskoca bir katliamdan sonra kendisini böyle bir manzaranın içinde bulmayı garipsemez?” Düşünür gibi yaptığı birkaç saniyenin ardından.” Ah, evet siz." Diyerek bir kez daha aşağıladı herkesi.
Yanındaki beyazlı kadın boğazını temizlediğinde askerler hareketlendi. Hepsi odalara girmeye başladı. O an anladım ki odalarda kapılar vardı. Askerler sürükledikleri kadın-erkek fark etmeksizin acımadan onları yanlarımıza getirdiler. Bizim okuldan olmadıkları netti. Lise bölümünden de değillerdi.
En azından Pelin burada değildi. Benim yanımda duran asker 30 yaşlarının sonundaki kadını önüme getirdi. Kadın hareketsiz bir şekilde karşısına bakıyordu. Neden budaydılar? Neden her birimiz için biri vardı? Ben kafamda neler olacağını tararken etraftaki sesler yükselmeye başladı, başta umursamadım ancak ses daha çok yükseldiğinde kafamı kaldırdım.
İçeriye giren beş kişi kıpırtısız bir şekilde karşılarındaki onlarca öğrenciye bakıyorlardı. En önde siyah saçlı bir çocuk vardı. Hepimizin aynı kıyafetler içinde olduğunu o an gördüm, her birimizin üzerinde beyaz bir takım vardı. Erkekler beyaz tişört ve eşofman giyerken kızlar sporcu atleti eşofman giyiyorlardı, ben de dahil ama yeni fark ediyordum. Siyah saçlı çocuğu kollarından iki çocuk tutuyordu. Hepsi bir kavgaya hazır duruyorlardı ancak karşılarındaki insanlar buna hiç aldırış etmeden alaycı ifadeleriyle onlara bakıyorlardı. Bakışlarım askerlere döndü, hiçbiri yerinden kıpırdamıyordu. Bu salakların aklı başına yeni mi gelmişti? Kaçırıldıklarını daha yeni anlamış ve yüzlerce öğrencinin katilleri olabilecek insanlara kafa mı tutuyorlardı gerçekten? Seksen tane öğrenci bir aptal gibi,seri katil tipli duran belki de kendilerinden kat ve kat daha güçlü olan beş kişiye kafa tutuyorlardı hem de içeride yüz tane asker varken. İşte bu beni gülümsetti. O sırada içlerindeki farklı olan beyaz kadın ilk defa konuştu. “Derhal yerlerinize dönün." Öğrencilerin homurtularına duydum kimileri ona ne yapabileceğini soruyorlardı. O anda onların kesinlikle beklemedikleri ama benim tahmin ettiğim şey oldu, yanımızdaki yüz asker aynı anda silahlarını öğrencilere çevirdi. Yerinden kıpırdamayan benimle birlikte yirmi öğrenci vardı hepsi birden yerlerinden sıçrayıp bir adım uzaklaştılar ama askerler onları bir tehdit gibi görmüyorlardı, sanki bir emir almışlardı ve sadece onu uyguluyorlardı. Bu şüpheyi hemen yenmeliydim zira başka şansım olmayabilirdi. Elimi askerin arkasından beline yumuşakça dokundurdum, asker hiçbir tepki vermediğinde daha sert bastırdım hareket edecek gibi oldu ama hedefi sabit kaldı. Şüphelerim de haklıydım bunlar ya robottu ya da bilinçlerini kontrol eden bir şey vardı. Öğrencilerden kız olanların üzerlerine doğrultulan silahları gördüklerinde çığlık atarak geri çekildikkerini gördüm. Gözlerim bir anlığına İlayda’ya takıldı, çığlık atmamıştı ancak geri çekilmişti. Erkek öğrenciler ölmek istemedikleri için sakince yerlerine geçmeye başladılar.
Askerler öğrencileri takip ederek silahlarını yerlerine geçene kadar indirmediler. Herkes yerine geçtiğinde beşli kendi aralarında konuşuyordu. Bakışların hepsi onlara odaklanınca ikizlerden biri konuşmak için hazırlandı ama az önce konuşan mı yoksa diğeri mi anlayamadım.” Bu kadar rezillik yeter," diyen sert ses ikizinin aksine alaycı değildi otoriterdi.
”Burada neden olduğunuzu bu testten geçebilirseniz öğren bileceksiniz geçemezseniz zaten size neler olduğunu anlatırlar.” Diyerek tehditkar bir şekilde güldü o an anladım ki ya önümüzdeki insanların ya da bizlerin kanı dökülecekti, buradan sağ salim çıkamazdık ölümün kokusunu alıyordum.
Yanımızdaki askerler eşzamanlı olarak ellerini bellerine attığında birkaç kişinin irkildiğini gördüm. Askerler belkerinden çıkardıkları tabancalar havada avuçlarının üzerinde tutmaya başladılar. “Test basit. Önlerindeki insanları öldürün.“ Dediğinde herkesin ağzından itiraz ve şaşkınlık nidaları dökülmeye başladı bazıları şoka girdi.
Önümüzdeki insanlarında irkildiklerini gördüm.Benim önümdeki kadın ise tepki vermeden karşısındaki duvara bakmayı sürdürüyordu. Ölümü sorun etmiyor muydu?
“Siz delirdiniz mi?!“ Diyen demir kadar sert bir ses duydum. “Bizden bunu nasıl istersiniz? Biz katil değiliz. Önümüzdeki insanlar masum, onlara zarar veremeyiz.“ yaklaşık on sıra ötemdeki çocuktan çıkmıştı bu cümleler. Öyleler miydi? Bu insanlar masum muydu gerçekten? Biz katil değildik evet, yani en azından ben değildim. Peki onlar ölüm korkusunu yaşarken yer değiştirdiğimizde bizi öldürürler miydi? Onların yaşadığı korkuyu biz yaşarken bize bunu yaparlar mıydı?
Ah, evet. Elbette yaparlardı. Bir kere ölümün kıyısından dönen her insan yaşamak için her şeyi yapardı. Ben de öyle…
Az önce konuşan ikiz gözlerindeki alayla karşısındaki çocuğa baktı. “Bilmem farkında mısın çocuk ama biz bütün okulunuzu katlettik sence şu an katil olup olmaman ne kadar umrumda? İster yap ister yapma.” Dediğinde çocuğu manipüle ediyordu o aptalsa önünde bir seçenek olduğunu sandığı için rahatça nefesini dışarı verdi.
“Bu işin bu kadar kolay olması imkansız. “Dedi İlayda. “Önce bizi buraya getirdiler şimdi de önümüze seçenek mi sunuyorlar?” Dedi şüpheyle.
“Ya size ne belki korktuğumuzu görmek istediler, baksanıza buradan çıkmak için önümüze seçenek sunuyorlar. Neden sorguluyoruz? Üzüm’ü ye bağını sorma derler.” Dedi bir çocuk ama görüntüsü yoktu. Bize ölümle yaşamı sünüyorlardı ama dolaylı yoldan onlar birilerinin katili olmamak için kendilerinin katilleri olacaktı.
“İbrahim haklı. Hadi geride duralım da çıkıp gidelim bu bok çukurundan.“ Gözlerim beşliye kaydığında öğrencilerin sohbetlerinden keyif aldıklarını gördüm, alttan alttan gülümsüyorlardı. O sırada İlayda tekrar söze girdi ancak her şeyi benim kafamda oturmuştu, en azından şimdilik.
“Hayır, hayır. Bu kadar kolay olamaz. Anlamıyor mus…” Sesi bıçak gibi kesen bir kurşun sesi havada yankılandı. Öğrenciler de o beşi de zaman da bir anlığına dondu. Bakışların bana döndüğünü hissettim ama dönüp onlara bakmadım. Karşımda kanı yeri yayılan kadına bakarak içimden özürlerimi ve dileklerimi diliyordum. Yaptığımın bilincindeydim ama demiştim ben yaşamak için her şeyi yapardım. Kızların çığlıklarını beşlinin şaşkınlıklarını soludum. Gözlerimi kaldırıp elimdeki silahı yere attım. Zaten tek kurşun vardı içinde. Başımı yavaşça o beşine çevirdim sonra kapıya bakıp tekrar onlara döndüğümde beyazlar içindeki kadın gülümseyerek beni onayladı.
Bir parıltı daha? Arkamdaki öğrencilerin dehşetlerini hissedebiliyordum. Yavaşça kapıya doğru yürüdüğümde arkamdan askerin adım seslerini de duydum beşini geçtim ve bir adım arkalarında durup öğrencilere döndüm. Kimseden tek bir çıt çıkmıyor hepsi korku ve gerginlikle bu tarafa bakıyordu.
“Sizin yerinizde olsam içten içe katil olacağımı düşünmeyi bırakırdım çünkü birazdan, “elimi yukarı kaldırıp ekranı gösterdim tam tamına elli iki saniye kalmıştı. Ardından bakışlarımı önlerindeki insanlara çevirip onları işaret ettim. “Onlar sizin yerinize geçip sizi öldürecekler. Sakın biz onları öldürmedik onlar da yapmazlar demeyin ölümün kıyısından dönen her insan herşeyi yapar.“Dedikten sonra arkamı döndüm.
Kapıya ilerlerken onlar için yapacağımı yapmıştım, normalde yapmazdım ama içimde bir dürtü bunu yapmaya beni mecbur kılmıştı. Kapıdan içeri girerken kurşunların sesi tek tek büyük alanda çağlaladı. Ölüm sonsuzluğa yayıldı, kan kokusu yeniden keşfedildi. Adım sesleri beni takip etti. Demiştim değil mi?
Onlar yapamayacaklarını düşünürken ölümün kıyısından geçiyorlardı ve ölümü tadacaklardı,bunu anladıkları an onlar da öldürmeye karar vermişlerdi. Ölümün kıyısından dönen her insan her şeyi yapardı. Asıl korkutucu olan da buydu. Ölüm değil, ölmemek için yapacağımız şeyler.
|
0% |