2. Bölüm

HER ŞEYİN BAŞI

Hazal Şirin Aydın
grilt998

 

“Belki de bana sadece gerçeği söylemen gerekiyordur Buğra.” Bıkkın sesim konuşmasını bölmüş her şeyi anlamış gibi gözlerime uzun uzun bakmaya başlamıştı.

“Zaten her şeyi öğrendin değil mi?” Onaylarcasına başımı salladığımda yaslandığım sandalyeye biraz daha bastırdım sırtımı. Gevşemek mümkün olmasa da şarabın buna yardımcı olacağını düşünüp bir yudum daha aldım. Şuan her ne kadar bir şişeyi kafama dikebilecek olsam da üzüldüğümü gösterecek herhangi bir hareket yapmaya karşıydım.

“Özür dilerim.” Diye mırıldandı ancak daha ötesine geçemedi. Sesini yükselterek bile söyleyemedi bunu.

“Özürün artık bir manası olmadığını ikimizde biliyoruz Buğra. Bana gereken bir neden, neden bunu yaptığını söyle.”

“Bir nedeni mi olduğunu düşünüyorsun?” Omzumu silktiğimde gözleri bana daha da dikkatli bakmaya başladı, bende ona karşılık veriyordum.

“Herhangi bir sebebi yoktu, yapmak istedim ve yaptım.” Gülümsedim bu sözlerine karşılık.

“Pekala.” Diyerek şarabımdan son yudumumu aldım ve ayaklandım. “Şunu bilmelisin ki benimde yapmak istediğim ve yapacağım şeyler olacak.”

Ardından ne cevap vereceğini dinlemeden afallamış gözlerine bakarak uzaklaştım oradan. Çıkmadan önce hesabı öderken kasadaki adamın bakışları bendeydi ona gülümseyerek dışarı çıktığım anda gülümsememden geriye kalan tebessümde yok oldu.

Öfkeli miydim yoksa kırgın mıydım bende bilmiyordum. Ne hissedeceğimi şaşırmıştım. Arabamı getirdiklerini gördüğümde vale içeriden çıkar çıkmaz atladım arabama, yapacağım tek şey uyumak olacaktı.

Arabayı otoparktan çıkardıktan sonra en sevdiğim şarkılardan birini açtım. Ruhumun yarasına bir tek Şebnem Farah’ın şarkıları destek çıkabilirdi.

“Taş üstünde taş yok, küller külleri. Omzumda baş yok kafa tuttum mahşere.”

O söyledikçe ben devamını getiriyor devamını getirdikçe gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Acının mı yaşlarıydı bunlar yoksa öfkenin mi bilmiyordum.

Evime giden yolu gördüğümde hemen geri dönmek istemediğimi fark etmiştim, biraz daha yollarda olmak istiyordum biraz daha rüzgârı hissetmek.

Camı açıp rüzgarın içeri girmesini sağladığımda başımı arkaya yaslayarak sürmeye başladım arabayı. Yıkılmış hissediyordum ama bunu kendime yedirebildiğim pek söylenemezdi. Anılar gözlerimin önünden geçiyordu, benimle mutlu olduğunu biliyordum benim yanıma geldiğinde rahatladığını dertlerinden kurtulduğunu biliyordum. Tek taraflı olmadığını biliyordum bunun ama neden yaptı sorusuna asla bir cevap bulamıyordum.

Seven sevdiğinin olduğu kalbe başkası için kapı aralar mıydı? Kıyabilir miydi sevdiğinin olduğu kalbe başkasını sokarak? Bir tek onun tenini hissetmek isteyen bedenine dokundurur muydu başkasının tenini? Dokunabilir miydi bir başkasına?

O sevseydi yapmazdı bunu. Seven sevdiğine kıyamazdı çünkü. Anlamam sanmıştı ama ben onun içini görüyordum, görmez mi bir insan sevdiğinin içini, okumaz mı ruhunu? Ben onun bir bakışından anlıyordum her şeyi.

Gözler yalan söyleyemezdi çünkü hisler seni ele verirdi. O da yakalanmıştı.

Daha fazla düşünmek istemediğimin farkındalığı ile otobandan çıkarak evime doğru yol aldım. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeyi durdurmuş geriye kalan izleri soğuk rüzgâr adeta tenime kazımak istermişçesine çarpmaya başlamıştı yüzüme. Camı kapatmadım ama rüzgarın alacağı başka bir şeyi çıkardım torpido gözünden. Arabayı kimsenin geçmediği yolda biraz yavaşlatıp sigaranın ucunu yaktım.

İçime her bir nefes çektiğimde zehirlendiğimi biliyordum ama zehir bazen damarlarda gezinen acının uyuşmasını sağlıyordu.

On dakika bile sürmeden evimin olduğu yola girdim. Arabayı park ettiğimde çoktan bitmiş olan sigaranın varlığını bile aramıyordum. Elimdeki çantamı sallayarak kapıya kadar yürüdüm kapının önüne geldiğimde anahtarımı çantamın içinde aramaya başladım ancak bulmama gerek kalmadan kapım kendiliğimden açıldı.

İçeride bana kedi yavrusu gibi bakan iki kadın vardı. Bakışlarına gülümseyerek içeri girdim. Topukluların sesi zeminde sesler çıkarırken kendimi koltuğa atar atmaz onları da çıkardım.

Kafam gerçekten ağrımaya başlamıştı.

Benden sonra içeriye giren Helin elinde bir kahve fincanı tutuyordu. Gülümseyerek elindeki fincanı aldım. Onun ardından Lina’da girmişti içeriye.

Kahvemi bitirene kadar sessizlik kucakladı bizi. Fincanda kahve kalmayınca ortada bulunan sehpaya koydum boş fincana. Kedi yavruları gibi bakan kadınlar bakışlarını bir an olsun üzerimden çekmiyorlardı.

“Sorun hadi ne soracaksanız lal mi oldunuz?” Dedim gülümseyerek. Helin derin bir nefes çekti içine, aramızda en ciddi olan oydu ve bu durumu normalden daha da ciddiye aldığının bilinceydim. Helin bir şey diyemeden Lina sordu sorusunu.

“Ayrıldınız mı?” Diye sordu çekinerek. Çekinmesine hiç gerek yoktu ama sanki bana kırılacakmışım gibi bakması kırmamak istediğinden dolayı çekincesini anlamam sebep oldu.

“Ayrıldık bir tanem.” Dedim sakince. İltifatım gülümseyip rahat bir nefes almasına sebep oldu. Her zaman iltifat edip karşımdaki kişiyi biraz daha rahatlatma eyleminde olurdum ve bunu yapmadığım zamanlarda ya çok öfkeli ya da çok kırgın olur, iltifatın aklıma bile gelmediği durumlarda bulunurdum. İltifat etmem onu bu yüzden rahatlatmıştı.

“Nasıl geçti?” Diye sordu bu sefer Helin.

“Önce reddetti sanki iftira atıyormuşum gibi sinirlendi ama sonra bildiğimi anlayınca aptal gibi özür dilemekten başka bir şey yapamadı. Sesini bile çıkaramadı ve bir sebebi bile yoktu.” Başımı iki yana salladım.

Saç diplerim kafama ağır gelmeye başladığı için ellerimle biraz masaj yaptım saç diplerime.

“Kendini nasıl hissediyorsun peki Beste?” Omuz silktim yavaşça.

“Nasıl hissettiğimi bilmiyorum ki bende, öfkeli miyim yoksa çok mu kırgınım anlayamıyorum. Bunu yapmasının bir sebebi olmaması beni daha da karmaşaya sokuyor. Bir insan yaptığı şeyin sebebini nasıl bilmez? Hiç bir şeyin tek taraflı olmadığını biliyorum, beni sevdiğini gözlerinden anlayabiliyordum her şeyi gözlerinden anlıyordum sizin yanınıza gelip bunu sezdiğimi söylediğimde bile haklı çıktım ama şimdi tek bir fikrim bile yok.”

“Bazı şeylerin sebebi olmaz Beste, bazen insanın öylesine yapası gelir.” Başımı reddedercesine salladım.

“Her şeyin bir sebebi hep var, bunları yaşamamızın bu hayatta olmamızın bile bir sebebi var sadece insanlar sebepleri reddediyorlar.”

Helin gözlerime onaylamaz bir ifadeyle baktı. Biliyordum aynı fikirde değildik ancak benim sebeplere ihtiyaçlarım vardı, amaçlarım vardı.

“Ona ne yapacaksın?” Diye sordu bu sefer Lina. Gözlerinde tahmin pırıltıları görüyordum. Başımı iki yana salladım sadece.

“Yüzünü bile görmek istemiyorum, şirketten ayrılmasını sağlayacağım ve bana gelip bir sebep bulana kadar hiç bir yerde iş bulamayacağından da emin olacağım.” Lina gülümseyerek yanıma gelip bana sarıldı.

“İşte benim kızım be.” Bende gülümsediğimde Helin yanımıza gelip bize katıldı. Üçümüz arasında her zaman en soğuk o olmuştu. Bu tür şeyler ona vıcık vıcık bir ilişki gibi gelirdi ancak sanki buna ihtiyacım olduğunu biliyordu.

Lina bizden ayrılıp bir şey diyecekmiş gibi ağzını açtı ama sonra geri kapattı. “Ne söyleyeceksin acaba?” Diye sordum ona takılarak.

“Hadi biraz kafa dağıtmaya gidelim.” Ah, bunun anlamını biliyordum.

“Kesinlikle olmaz, bu gece hiç ses kaldıracak havamda değilim.” Reddederek. Helinde kollarımdan ayrıldığında, “Bence de gitmeliyiz.” Der demez ona şok içinde baktım. İlk defa biz zorlamadan bunu kabul ediyordu.

“Sen ciddi misin?”

“Hem de çok. Hadi kalk bakalım.” Beni zorla ayaklandırıp salondan çıkarmaya başladığında hala afallamış haldeydim.

“Nereye gidiyoruz?” Diye sordum. Helin gülerek “Bara bu şekilde mi gitmek istiyorsun?” Diye sorup üzerimi gösterdiğinde aslında çok şık bir iş kombini üzerimdeydi ama bara uygun olmadığı da açıktı.

Giyinme odama geldiğimizde Lina’da arkamızdan gülerek odaya daldı. “Eveet, ne giyiyoruz bakalım?”

Helin elimi bırakıp elbise dolabını açtı ve beğendiklerini koluna atmaya başladı. Bende yanına gidip elbiselere baktığımda bana göstermeyi reddetti. Dudağımı büzerek geri çekildim bende.

İşi bittiğinde elindeki elbiseleri taşınabilir askıya asmaya başladı. Renk renk kıyafetler vardı. Düşünmeye başlamadan önce “Hangisine gideceğiz ona göre seçeceğim.” Diye sordum.

Lina elindeki telefonu göstererek, “Yeni bir bar keşfettim, bugünde bir grup ilk kez çalacakmış oraya gidelim. Çok büyük bir mekan değil ama ortalama ayrıca fena sarıyor.” Dedi gülümseyerek. İçimden bir ses oraya gitmemizin başka bir nedenden dolayı olduğunu söylüyordu ama kurcalamadım.

Madem çok büyük bir mekan değildi fazla parıltılı giyinemezdim. Elbiselere bakarken beğenmediklerimi tek tek geçip kahverengi ama mat bir elbisenin üzerinde durdum. Bu uyar gibiydi. Helin elimdeki elbiseye gülümseyip onayladığında giyinmek için odadaki kabine gittim.

“Ben ne giysem?” Diye soran Liva’nın yine dolaptaki yeşil bir elbiseye konacağına adım gibi emindim.

Elimdeki elbiseyi giydiğimde kabinden çıkıp odadaki aynaya doğru yürüdüm o sırada Lina benim çıktığımı görüp kabine doğru koştu. Ona gülüp tekrar aynaya döndüm. Basit askılı bir elbiseydi mekan çokta büyük olmadığından dolayı ideal denebilirdi.

“Hadi bakalım makyajı hallet de çıkalım, biz fazla bir şey yapmayız ama seninkinin baltan yapılmaya ihtiyacı var.” Dedi Helin.

Akmış maskaramın yüzüme yayıldığını fark etmem ilk o an yaşandı. Aynadaki şaşkın bakışlarıma karşın bir kahkaha patlatan Helin, Lina’nın çıktığını gördükten sonra oraya gitti. Lina eli sırtında zıplaya zıplaya buraya geldiğinde, “Ne yapıyorsun?” Dedim bende gülerek.

Kızarmış suratına ağlamaklı bir ifade ekleyerek “Fermuarı kapatamıyorum.” Dedi. Kafamı iki yana sallarken hala gülüyordum. Arkasına geçip fermuarı kapattığımda bir oh çekti.

Keyfim şimdiden yerine gelmeye başlamıştı bile.

Makyaj masasının önüne geldiğimde önce akmış maskarayı sonra tüm yüzümü temizleyip yeni bir makyaj yaptım. Suratımın öncesine bakarak çok daha iyi göründüğü bir gerçekti. Ben işimi bitirene kadar kızlar makyajlarını tazelemiş işlerini bitirmişlerdi bile.

Bende çok geçmeden hazırlandığımda evden sohbet ederek çıktık. Helin ve ben barı bilmediğimizden Lina’nın arabasıyla gidecektik. Arabada sohbet biraz daha devam ettikten sonra Lina bir şarkı açmış bağıra bağıra söylerken nerdeyse tüm Antalya’ya konser vermişti.

Barın önüne geldiğimizde hepimiz arabadan indik. Lina valeye anahtarı verirken ben bara bir göz attım. Dışı fena değildi. İçeri girdiğimizde ortalama bir mekana göre çok daha kalabalıktı. Lina girişte bekleyen bir görevliyle konuştuktan sonra bizi bir yere doğru yönlendirdi. En öne geldiğimizde aralarından geçtiğimiz insanlar bize bakmamıştı bile.

Masadaki kokteyllerden bir yudum aldığımda tadı oldukça güzeldi.

“Çok güzel değil mi?” Diye bağırdı Lina. Müziğin sesi çok yüksekti ve daha bahsettiği grup çıkmamasına rağmen ortam oldukça canlıydı. Başımı sallayıp onu onayladım. Bir süre geçtikten sonra Helin elimden tutmuş dans etmem için işaret vermişti.

Dans etmeye başladığım anda tüm dertlerimden kurtulmuş gibi hiç durmadan dans ettim. Bu ne kadar sürdü bilmiyordum ama durduğumda topuklarım ağrıyordu. Üçümüzde gülerek masaya geçip biraz soluklandık. O sırada sahnede ki hareketlilik dikkatimi çekti. Sanırsam grup çıkmaya hazırdı.

Müzik kesildiğinde herkes sahneye döndü ama hareketsizlik bir kaç saniye bile sürmedi çalmaya başladıkları anda önce çığlıklar yükseldi ardından dans etmeye tekrar döndüler. Gitarist kendinden geçmiş gibi çalıyordu.

Gözlerimi gruptan çekip tekrar bizimkilere döndüm, Lina ne ara bizim masaya geldiğini bilmediğim bir çocukla konuşuyor Helin de telefonuyla ilgileniyordu. Linayla göz göze geldiğimizde bu kim dercesine işaret ettim.

“Bu mu?” Diye sordu Lina bağırarak. Çocuk şaşkınca kendisini işaret eden Lina’nın eline bakakaldı. Gülümseyerek onu onayladım, anlaşılmıştı ki arabayı dönerken ben sürecektim. “Yeni tanıştığım biri, burada karşılaştık geçen sefer.”

Anladım dercesine başımı salladım. Çocuk bana dönüp bir baş selamı verdiğinde bende aynısını yaptım. Onlar sohbetlerine döndüklerinde bende sahneye doğru döndüm. Bu sefer iki gitarist vardı ve az önceki hala deli gibi çalarken diğeri sadece ona destek olmak amacıyla varmış gibi ara ara giriyordu. Ona bakarken göz göze gelmiş gibi olduk ama emin olamadım çünkü ışıkların rengi göz alıcıydı.

Onlar sahnede çalarken ben sürekli diğer gitariste baktım. İçimden bir ses onunda bana baktığını söylüyordu ama emin olamıyordum. Kafamın uyuştuğunu hissetmemle birlikte elimdeki kadehe baktım önce, sonra masanın üstündekilere. Anlaşılan arabayı bende süremeyecektim.

Helin elindeki telefonu bırakmış Lina ve yanındaki çocuğu izlerken ona seslendim. Bana döndüğünde elimdeki kadehe baktı sonra gözlerini benimkilere dikti. Başını ne oldu dercesine salladı.

“Hadi dans edelim.” Dedim bağırarak.

“Hayatta olmaz eğer dans edeceksem sarhoş olmam gerekiyor ve ikinizde hiç ayık görünmüyorsunuz. Arabayı birinin kullanması gerekecek.” Diye seslendi. Bir of çekerek Lina’ya döndüm bu sefer. Çocuğun elini tutmuş kaldırmaya çalışıyordu ama karşısındaki pekte hevesli görünmüyordu.

Lina hadi biz dans edelim.” Gözleri beni bulduğunda ışıldadı. O benim yanıma gelirken bende ayaklandım ama tam o sırada grup çalmayı bıraktı. Derin bir of çektim. “Ama ben onlar çalarken dans etmek istiyordum.”

Lina’da benimle aynı fikirdeymiş gibi elimi bırakıp eski yerine geçti. Bir çift gözü üzerimde hissettiğimde o tarafa döndüm. Lina’ya, “Bu kim ya?” Diye sordum. Aslında ismini sorduğumu oda biliyordu.

“Adı Pamir, çok yakışıklı değil mi?” Başımı sallayarak onu onayladım. Çocuğa baktığımda ortalama 26-27 yaşlarında gibi duruyordu. Pamir’le göz göze geldiğimizde gülümsedi, bende ona karşılık verdim.

“Sahnedeki grubu beğenmiş gibiydin?” Dedi sorarcasına, başımı sallayarak onayladım.

“Güzel çalıyorlardı.”

“Sahnedekilerden bazıları arkadaşlarım onlarla tanışmak isterseniz tanıştırabilirim.” Lina gözlerini büyütüp, “ Elbette tanışmak isteriz!” Diye bağırdı. Pamir gülümseyip onayladığında ayaklandı.

Helin çocuğun gittiğinden emin olduktan sonra Lina’ya dirseğiyle ufak bir darbe vurduğunda Lina sanki vurulmuşçasına bir tepki verip, “Ne yapıyorsun ya?!” Diye sordu.

“Ne diye el alemin adamını masamıza getiriyorsun?”

“O el alemin adamı değil bir kere.” Dedi Lina. “Gayet hoş bir çocuk ve benimle birlikte.”

Konu ilgimi çekince elimi masaya yaslayarak öne doğru eğildim. “Ondan hoşlandın değil mi?” Diye sordum. Lina başını sallayıp beni onayladığında Helin, “Ya sen Musa’dan yeni ayrılmadın mı kızım?” Diye sordu.

“Musa kim ya? Ben ne yapayım Musa’yı? İsme bak ya kim bakar ona?”

“Aynısını biz sana dediğimizde Musa farklı demiştin ama?” Dedi Helin göz devirerek “Aa öyle mi demişim? Hiç hatırlamıyorum.” Dedi Lina. Helin cevap verecekken oda benim gibi masamıza yaklaşan üç adamı görmüş ve susmuştu. Pamir yanındaki iki adamla konuşarak masamıza geldiğinde gözlerim sahnede izlediğim kişiye takıldı.

Işıklardan dolayı yüzünü net görememiştim ama tahmin ettiğim kadar yakışıklıydı. Onunda bana baktığını fark ettiğimde bakışlarımı geri çekmedim.

Pamir elini onun omzuna koyarak, “Bu benim abim adı Pars, o da Mert arkadaşımız.” Diyerek bize onları tanıttı. Sonra Lina’yı göstererek, “Bu Lina ve…” deyip Helin ve bana baktığında henüz isimlerimizi bilmediğini fark ettim. Benden önce Helin, “Ben Helin memnun oldum.” Diyerek kendini tanıttı. Bakışlar bana döndüğünde geriye yaslanırken,“ Beste.” Dedim sadece.

“Hadi oturun.” Dedi Lina gülümseyerek. Helin gözlerini büyütüp Lina’ya döndüğünde, Lina ona sevimli bakışlar gönderdi ama Helin’e pek yaradığını düşünmüyordum

Pamir, Lina’nın yanına oturdu tekrar. Mert denen çocuk Helin’in yanına geçtiğinde kalbimin atışları hızlandı. Tekrar göz göze geldiğimizde bu sefer yanımda oturuyordu. Pamir birine seslendiğinde ona baktım. Bir çocuk yanımıza geldiğinde garson olduğunu anlamıştım.

“Koçum bize üç tane viski,” sonra bize döndüğünde,” Siz ne içersiniz kızlar?” Diye sordu.

Lina ve Helin aynı anda,” Meyveli kokteyl.” Dediklerinde garson onları onayladı. Bana döndüğünde, “Cin tonik.” Dedim.

Helin bana dönüp,” Biraz ağır olmaz mı zaten çok içtin?” Ona beni anlaması için bir bakış attığımda gözlerinin değişimiyle beni anladığını biliyordum. “Peki.” Dedi sadece.

Garson, “Başka bir şey var mı abi?” Diye sorduğunda Pamir başını iki yana salladı. Ortam bu sorudan sonra sessizleştiğinde herkes birbirine tuhaf tuhaf bakıyordu. Helin’in yanındaki çocuk, “Kusura bakmayın bizde oturduk böyle size sormadan ama bir sorun yoktur umarım?” Diye sordu.

Helin başını iki yana sallayarak onu cevapladı. “Lina sizinle tanışmak istemişti zaten.” Dediğinde Lina gülümseyerek başını salladı.

“Kaç yaşındasınız?” Diye sorduğunda Pamir ona dönüp, “Daha benim yaşımı sormadın?” Dedi. Sesi nedense bana alınmış gibi geldiğinden güldüm. Lina ona doğru dönüp, “28 değil misin işte.” Dediğinde Pamir daha da şaşırmış görünüyordu.

“Bunu nerden biliyorsun?”

Lina omuz silkti. “Çünkü öyle gösteriyorsun.”

“Ben 27 yaşındayım.” Dedi Mert. “Umarım bizden küçük değilsinizdir.” Dediğinde bunun bir soru olduğunu biliyordum.

Lina,” Ben ve Helin 26 yaşındayız, Beste 28. Sizden küçüğüz ama çook az.” Diye cevapladı onları. Eliyle az derken ki yaptığı hareketi gördüğümde sarhoş olduğunu anlamıştım. Helin yanımdaki adama dönüp, ”Sen kaç yaşındasın? Aralarında en büyük sen gibisin.” Aslına bakarsan oldukça genç bir yüzü vardı yanımdaki adamın arkadaşları ile aynı göründüğünü söyleyebilirdim.

Ona döndüğümde o Helin’e bakıyordu. “30 yaşındayım ben.”

Helin kaşlarını kaldırıp onu onayladı. Bense afallamıştım maksimum 27 derdim. Benden büyük olması beni şaşırtmıştı. “Şaşırmış gibisin.” Dedi bana bakarken. Başımı sallayarak onu onayladım. “Daha genç görünüyorsun eğer bilmeseydim 27 derdim.” Bana ufak bir gülümseme bıraktığında gözlerimi ondan çektim. O sırada garson elindekileri masaya bırakıyordu.

Elimdeki cini yavaş yavaş yudumlarken sahneye başka bir grup çıkmıştı ve az önce yanımızda çalan adamlardan pek bir farkları yoktu.

“Eee siz bizim ne ile uğraştığımızı biliyorsunuz bize sizinkileri söylemeyecek misiniz?” Diye sordu Pamir.

“Senin ne ile uğraştığını henüz öğrenmedik.” Dedim sorusunun ardından saniye bile geçmeden. Nedense bu çocuktan pek haz etmemiştim. Lina’ya aptal gözüyle bakıyorsa çok yanılıyordu.

“Evet ya, ben de bilmiyorum.” Dedi Lina.

Pamir ona bir bakış attı ama gözleri hala bendeydi. İkimizde mimiksiz bir şekilde birbirimize bakarken, “Avukatım ben. Kendi hukuk bürom var.” Dedi. Yalan söylüyordu ve biraz sonra yaptığının farkına varacaktı.

“Aa öyle mi? Bizde avukatız,” dedi Helin kendisini ve Lina’yı gösterirken. “Camiada ki herkesi tanırız ama seni ilk defa gördüğüme ve duyduğuna eminim yeni misin?” Onunda şüphelendiğini zaten biliyordum.

Pamir gözlerini benden ayırıp saniyelik Helin’e baktı. Bana geri döndüğünde ona gülümsedim.

“Hadi ama Helin ya, yine mi işten bahsedeceğiz? Eğlenmeye geldik buraya.” Dedim ona takılarak. Helin ellerini kaldırıp, “Bir şey demedim farz et.” Dedi.

Gülümseyerek önüme döndüğümde Lina’ya baktım. Konu dikkatini çekmiş gibi üzerindeki sarhoşluğu bir kenara atmıştı ancak ilgisi fazla sürmemişti sanırsam alkol hala damarlarında dolanıyordu aksi takdirde Helin ile yaptığımız bu konuşmanın ilgisini daha çok çekeceğini biliyordum.

Yanındaki adama dönüp kulağına fısıldadıktan sonra onu elinden tutup kaldırdı. Az önce kaldıramadığı adama ne söyleyip de anında kaldırdığını bilmiyordum ama tahminlerim vardı. Mert yanındaki Helin’e dönmüş onunla konuşurken konu Helin’in dikkatini çekmiş gibi görünüyordu.

Elimdeki toniğin sonuna gelmek üzereyken kucağımda duran çantamdaki telefonun bir kaç dakikadır durmadan titreştiğini hissetmemle pes ederek çıkardım. Düşündüğüm kişi değil şirketten aramışlardı.

Helin’e bir bakış attım. Ona seslenmeme gerek duymayıp kalkacakken yanımda oturan adamın varlığını hatırladım. Kalkabilmem için çekilmesi gerekiyordu.

“Hey oradan kalkar mısın çıkmam gerekiyor.” Diye bağırdığımda anlamadığını gözlerinden anlamıştım. Tam tekrar seslenecekken bana doğru yaklaşmasıyla duraksadım. Kulağını tam dudaklarımın dibine getirmişti ben kalakalmışken, “Ses çok yüksek seni duyamıyorum, şimdi söyle.” Dedi. Sesinin yakınlığı kulağımı suya muhtaç bir kadın gibi hissettirdi.

“Kalkmam gerekiyor çekilir misin?”

Biraz geri çekilip gözlerime baktı. Sonra tekrar kulağıma yaklaşıp, “Nereye gideceksin?” Diye sordu. Kaşlarımı kaldırıp, “Sana hesap mı vereceğim? Çekil şuradan.” Deyip onu ittirdim. İttirmem sadece kulağımın dibinden çekilmesini sağlarken kendi oturduğu yerden kalktı. Girdiğimiz kapıdan gelmek yerine arka bahçe olduğunu düşündüğüm kapıya doğru ilerledim. Orada kimse olmazdı en azından.

Hızlıca çıkışa doğru ilerlerken geri dönmek zorunda olduğumu biliyordum çünkü Lina karşısındaki adamı öpmemek için zor duruyor gibiydi. Ayrıca Helin ona bakmıyordu ve Pamir denen herif gözüme hiçte tekin gelmemişti.

Telefon bir kez daha titreşmeye başladığında bu kadar acil olan şeyi anlayamıyordum. Sonunda dışarı çıktığımda damarlarımda ki alkolü unutmaya çalıştım.

“Efendim Hande?” Diyerek açtım telefonu. Hande’nin derin soluklu nefesi bir şeylerin yokunda olmadığının habercisiydi. “Beste,” dedi ama devamını getirmedi.

“Hande ne oluyor?” Sesimdeki endişeyi fark etmiş gibi beni anında cevapladı.

“İşlerle alakalı bir sorun yok ama… mesaiye kaldım bugün tam çıkmak için hazırlanırken girişte saldırı olmuş.”

“Ne saldırısı? Ne diyorsun Hande? Bizim şirkete niye saldırı olsun?”

“Bilmiyorum, neden olduğuyla alakalı fikrim yok. Silahlı saldırı, güvenlik görevlileri yaralanmış onlar dışında yaralı yok. Ambulans geldi ve hastaneye götürdüler şimdi. Ben polislerle konuştum ama yarın seninde karakola gelmen gerektiğini söylediler ayrıca bir kaç cam zarar görmüştü onu da hallediyorlar şimdi. Şu anlık sıkıntı yok sadece bilmeni istedim.”

Derin bir nefes aldım. Her şey yolundaydı. Aklımı kurcalayan sorun neden yaptıklarıydı? Kimin yaptığıydı?

“Hande sende bir şey yok değil mi?”

“Hayır, hayır gayet iyiyim.”

“Tamam, diğer güvenlik görevlileri geldi mi?”

“Evet geldiler.” Dedi iyi olduğunu söylüyordu ama sesindeki korkuyu ölçebiliyordum.

“Tamam şimdi arabana bin ve eve git onlar hallederler. Yarın konuşuruz olur mu?”

“Tamam, görüşürüz.”

“Görüşürüz Hande.”

Telefonu kapattıktan sonra şirketin avukatına bir mesaj yolladım. Bu işin neyle ilgili olduğunu tahmin edebiliyordum ama emin olmadan önce bu tür şeylerin başkalarına da olup olmadığını öğrenmeliydim. Arkamı dönüp içeriye girecekken duvara omzunu yaslamış Pars’ı gördüm. Kaşlarımı çatıp onu süzdüm.

Ne işin var senin burada?” Diye sorduğumda sesim oldukça öfkeli çıkmıştı. Bunun onunla ilgili olmadığını kendime hatırlattım. Sakin olmak ilk yapacağım şeydi.

“İyi olup olmadığını kontrol edeyim dedim. Cin tonik çarpmış olabilir dedim ama gayet iyi duruyorsun.” Derken bana yaklaşmaya başlamıştı. Ve bahçe büyük denemeyecek kadar küçüktü. Arkamdaki duvarın varlığını hissediyordum.

“Endişelendiğin için sağol ama gayet iyiyim, gördüğün gibi.” Durmamıştı ve hala bana yaklaşmakla meşguldü. Tam önümde durduğunda boyu benden uzun olduğu için kafamı kaldırmak zorunda kaldım.

“Hmm,” derken nefesini bana üfleyişi bir kaç saat önceki gözyaşlarımı hatırlatmıştı. Geri çekilmeli miydim? Kesinlikle evet . İstiyor muydum? Kesinlikle hayır.

Elleri açık saçlarıma uzandığında kafamı biraz daha kaldırdım. “Sahnede gözlerini bir an olsun benden ayırmadın ama yanına geldiğimde bir kez olsun bakmadın.” Saçımı kulağımın arkasına ittikten sonra eli geri çekilmeden çeneme doğru ilerledi.

“Sana baktığımı da nerden çıkardın?”

“Çünkü bende sana bakıyordum.” Başını bana doğru eğmeye başlamış eli ise çenemi yukarı kaldırıyordu.

“Bana neden bakıyordun?” Dediğimde bana doğru eğilmesi duraksamış, gözlerinin hedefi değişip dudaklarıma sabitlenmişti.

“Hoşuma gittin.” Derken çenemdeki elinin baş parmağı alt dudağımı bulmuştu. Orayı sert ama tatlı bir baskıyla ezdikten sonra gözlerini gözlerime çevirdi. “Peki ben?” Diye sorduğunda derin bir nefes aldım. Tam o anda kokusu burnuma geldi.

Sigara içtiği belliydi ve alkolle karışmıştı. Bu kokunun hoşuma gideceğini düşünmemiştim.

“Sen de benim dikkatimi çektin.” Kaşları çatıldı.

“Bize yaklaşmaya çalıştığınızı anlıyorum ve bunu henüz neden yaptığınızı anlamasam da sebebini bulacağımı bilmeni isterim, Pars Rodriguez. Ne ben ne de kızlar aptal değiliz.”

Kaşları söylediklerimle havaya kalkarken şaşkınlığını gözlerinden anlayabiliyordum. Tam o anda daha da şaşıracağı bir şey yapıp ona doğru yükseldim ve onu öptüm. Dudaklarım onunkilere baskı yaparken önce hareketsiz kaldı, ardından şaşkınlığını tam olarak yitiremeden beni öpmeye başladı.

Bir kaç dakika sonra geri çekildiğimde nefes nefese birbirimize baktık.

“Anlıyorsun.” Diye mırıldandı.

“Henüz çözemesem de anlıyorum.”

 

 

 

 

 

Bölüm : 25.12.2024 20:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hazal Şirin Aydın / AŞKIN ZEHRİ / HER ŞEYİN BAŞI
Hazal Şirin Aydın
AŞKIN ZEHRİ

22 Okunma

6 Oy

0 Takip
3
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...