Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Altıncı Bölüm ✾aşk acıtır✾

@guverce

Altıncı Bölüm: "aşk acıtır"

2 GÜN SONRA

"Yeter bu kadar uyku! Hadi kalk Asi Hanım!" diye seslenen Taner'in sesi kulaklarımı doldururken gözlerimi zor da olsa araladım ve kısarak onun gözlerine baktım. "Dedem yemeğe bekliyor, hadi!"

"Yemeyeceğim," dedim kaşlarımı çatarken. "Canım istemiyor."

"Canının isteyip, istemediğine göre değil. Açlığını gidermek için yemek zorundasın."

"Aç da değilim o zaman Taner!" diyerek katı bir sesle daha fazla ısrar etmemesini belli ettim.

Taner yatağa otururken, bedenini bana döndü ve elimi ellerinin arasına alıp okşadı. "Neyin var?" diye sordu.

"Sadece uykum var."

"Tamam." Diyerek ayağa kalktı ve ardına tereddütle baka baka odadan çıkıp, kapıyı ardından kapattı.

Yaklaşık beş dakika sonra odamın kapısı tıklatıldı. Kapıdaki kişi büyük ihtimalle Murat amcamdı ve benim onunla bile konuşmaya halim yoktu. Gözlerimi sıkı yumup, kapıya ardımı dönüp, sağ tarafa doğru yattım. Birkaç saniye sonra kapı açıldı ve gelen kişi ağır adımlarla yanıma yaklaştı sonra ise büyük, kalın bir el alnıma dokundu. Sanırım ateşimin olup olmadığına bakıyordu.

"Ateşi var." dedi, alnıma dokunan el ve bu dedemin sesiydi. Merak edip odama gelmişti ve sesinde ki endişe, beni düşündüğünün kanıtıydı.

Elini alnından çekip üzerimde ki yorganı aşağıya doğru çekti ve sonra vazgeçmiş olacak ki tamamen üzerimden aldı.

"Baba?" diye sorar bir sesle seslenen Murat amcamın sesini duydum.

"Murat, Asi'nin ateşi var oğlum. Akın'a haber ver de gelsin, bir baksın kıza." Dedi ve elini yeniden alnıma koydu. Sesindeki endişe göğüs kafesimi delip, kalbime doğru yol aldı. Buz gibi olan kalbimi, endişesiyle ısıttı. Düşünüp, benim için endişelenmesi bana tüm acılarımı unutturmuştu.

"Tamam çağırayım ama Mehmet amca izin vermez ki?"

"O zaman bir koşu arabayla gidip sen al. Çabuk!"

"Tamam baba." Dedi ve kulaklarımı adım sesi doldurdu, sanırım gidiyordu. Akın, Asaf'ın abisiydi ve doktordu.

"Nazlı'yı da yukarı yolla, kızla ilgilensin." Diye bağırdı ardından. Sonra ise elini alnımdan çekip omzumu dürttü. "Kalk kızım, üzerindekileri çıkar da ince bir şeyler giy." Diyerek beni uyandırmaya çalıştı oysa ben zaten uyanıktım.

Gözlerimi aralayıp dedemin endişeyle sarmalanmış mavi gözlerine baktım ve "Ben iyiyim, biraz uyusam daha iyi olurum." Dedim.

"Olmaz öyle şey!" diyerek önerimi katı bir ses tonuyla reddetti. "Ben şimdi aşağı inip halanı göndereceğim, sen de o sırada üzerindekileri çıkartıp ince bir şeyler giy." Dedi ve odadaki gardırobun önüne gelip kapağını açtı içinin bomboş olduğunu görünce şaşkınlıkla bana baktı "Neden yerleştirmedin giysilerini?" dedi ve dolabın kapağını kapatıp, odanın köşesinde duran valizimin yanına gidip açtı. Biraz karıştırdıktan sonra içerisinden kırmızı kolsuz atletimi ve dizlerimin üzerinde olan siyah şortumu yatağın üzerine koyup, valizi kapattı. "Çabuk giyin, Akın gelir birazdan." Dedi ve hızlı adımlarla odadan çıkıp kapıyı ardından kapattı.

Kalkmaya çalıştım ama başaramadım. Hiç halim yoktu, bu Yüzden kalmaktan vazgeçip geri yattığım anda odanın kapısı yeniden açıldı ama bu sefer gelen halamdı.

"Sen niye giyinmedin hala? Gelirler birazdan..." diyerek dedemin yatağın üzerine bıraktığı giysileri eline aldı.

"Ben zaten giyiniğim halacığım."

"Olmaz bunlarla!" dedi ve yatakta yanıma oturup, kollarımdan tutarak doğrulmama yardım etti. "Ateşin var." derken çoktan üzerimde ki kazağı çıkartmıştı. Küçük bir çocuğu giydirir gibiydi, her hala elbet bir defa da olsun yeğenini giydirip, yıkamıştır ama benim halam hiç yapamamıştı ve şu an yapıyordu. Hem de öyle nazik davranıyordu ki canımı acıtmamak için büyük çaba harcıyor gibiydi. Eline kırmızı kolsuz atletimi alıp, giydirdi. Ardından da pantolonumu çıkarttı ve şortu eline alıp ayaklarımdan geçirdi, giydirmesi bittiğinde elini alnıma götürüp o da dedem gibi ateşime baktı, ardından ayağa kalkıp dudaklarını alnımda gezdirdi. "Yanıyorsun be kızım sen?"

"İyiyim aslında..." dedim zar zor.

"Tabi canım çok iyisin, belli!"

"Tamam," diyerek gözlerinin içine baktım. "Biraz halsiz hissediyorum ve tüm vücudum ağrıyor." diye itiraf ettim.

"Üşüttün herhalde." Anne şefkatiyle gülümsedi. "İncecik giyinirsen, üşütürsün işte böyle. Burası Karadeniz, soğuk olur."

"Haklısın hala."

"Haklıyım tabi!"

Kapının tıklatılmasıyla bakışları kapıya kaydı. Sinirli bir ses tonuyla "Müsaidiz!" diyerek bağırdı. Halam da böyleydi işte! Sevdiği birine bir şey olursa aynı kişiden çıkarırdı hıncını. Taner vurulduğunda da onun burnundan getirmişti, korkuyor işte! Sonuçta ana yüreği...

Kapının açılmasıyla içeriye önde dedem, ardında Murat amcam, Taner ve Necati amcam onların da arkasında Akın abi vardı. Hepsi içeriye girip yatağın etrafına toplanınca halamda hızla yatağın üzerinde ki giysilerimi eline alıp valizimin üzerine koydu.

Akın abi yatağın sol tarafında durmuş, anlam konduramadığım ifadesiz bakışlarıyla bana bakıyordu. "Asi?" dedi ve yatakta yanıma oturup, çantasını açtı. "Nasıl hissediyorsun?"

"Halsiz," diye fısıldadım. "Tüm bedenim ağrıyor, başım da..."

"Anladım," diyerek başını aşağı yukarı salladı ve çantasından stetoskop çıkartım boynuna astı, gözlerime baktı. "Biraz öne kayabilir misin? Önce bir sırtını dinleyelim."

"Tabi!" dedim ve öne doğru gelmeye çalıştım, tabi o gücü bulamamıştım. Tam Murat amcam yardım etmek için atak yapmıştı ki Akın Abi bir elini belime, diğerini de koluma koyarak biraz öne gelmem için yardım etti. Ardından ayağa kalkıp arkama geçti ve atletimin içine elini sokup, sırtımı dinledi.

"Nefes alıp, verir misin?" dediğinde sesinde ki tını beni mest etmeyi başarmıştı. Murat amcamın sesinde ki tını dolanıyordu ses tellerinde.

Dediğini yaptım.

Elini çekip, ayağa kalktı ve çantasından çubuk ile ışık çıkartıp, boğazıma da baktı. Sonra ise her şeyi çantasına geri koyup, dedeme döndü. Dedem meraklı bakışlarını bir ben de bir de Akın abi de gezdirirken "Neyi var oğlum?" diye sordu.

"Görünürde bir şeyi yok gibi İdris Amca ama ülke değiştirdiği için hava değişiminden dolayı olmuş olabilir. Bir-iki gün dinlensin birkaç ilaç da yazacağım onları da kullansın, toparlar."

"Öyle mi?" dedi dedem ve elini alnına götürüp, ovaladı. "Şükür!"

Akın abi gülümseyerek dedemin omuzunu ovaladıktan sonra bana döndü ve sıcak bir tebessüm dudaklarında ahenk içinde dans etti. "Sana vereceğim ilaçları mutlaka iç!" bir adım atarak yanıma geldi ve komodinin üzerine bir kart koydu. "Eğer iyi olmazsan beni ara bir de hastane de detaylı bir şekilde bakarız."

"Tamam." Dedim ben de onun gibi gülümseyerek. "Teşekkür ederim."

"Rica ederim."

"Akın abi!" diye bağırarak içeriye Necati amcamın oğlu Ali Mert girdi. "Asaf geldi."

Ben şaşkınlıkla Ali Mert'e bakarken, Akın abi gözlerini ondan çekip bana çevirdi, ardından da dedeme baktı. "Evden çıkarken Necati abinin rahatsızlandığını söylemiştim, ondan dolayı gelmiştir." Diyerek kardeşinin neden gelmiş olabileceğini açıklamaya çalıştı. Sanırım benim için geldiğini düşünmesinler diye bu açıklamayı yapma gereği duymuştu.

Ali Mert "Öyle mi!" diyerek dudağını ısırdı. "Ben babamın iyi olduğunu, hasta olanın Asi olduğunu söyledim."

Dedem o sırada Ali Mert'i azarlarken, Necati amcam da dedemi sakinleştirmeye çalışıyordu. Çıkardıkları ses cümbüşü zaten ağrıyan başıma bir bomba bırakmıştı. Gözlerimi Akın abiye çevirip dudağımı büzerken, kaşlarımı da çattım ve elimi başıma götürüp ovaladım.

Akın abi acınacak halimi görünce gözlerini kapatarak gülümsedi ve bizimkilere dönüp ellerini birbirine çaktı. "Beyler!" diye bağırdı. Herkes ona dönerken, kapıda Asaf da vardı ve meraklı gözlerle bana bakıyordu. Ne zamandır orada olduğunu bilmiyordum hoş bilsem de bir şey değişmezdi zaten. Asaf, Taner'in yanındaydı ve fısıldaşıyorlardı. Akın abi eli ile beni göstererek "Asi'nin dinlenmesi lazım, bizler çıkalım da belki baş ağrısı geçer." Dedi.

Dedem bakışlarını yere eğdi. "Haklısın oğlum." Dedi ve eli ile kapıyı gösterdi. "Aşağıya inelim, birer kahve içelim."

"Tabi!" dedi Akın abi ve elini vurmam için kaldırdı, gülümseyerek eline çaktığımda o da gülümseyerek göz kırptı ve odadan çıktı, ardından da Asaf ve diğerleri.

"Taner, Akın ilaçları yazsın da sen hemen gidip al. Rahat uyusun."

"Tamam dede."

ღ ღ ღ

Gözlerimi araladığım da güneş ışığı gözlerimi arsızca taciz ediyordu. Yüzümü hemen diğer tarafa çevirip, ihtiyari bir şekilde yataktan kalktım, duvarda asılı olan saate baktım ve saat 11.32'yi gösteriyordu.

11.32!

Ne!

Bu saate kadar uyumuş muydum?

Şaşkınlıkla pencereye doğru ilerledim ve perdeleri sonuna kadar açtıktan sonra camı da açıp, başımı dışarıya çıkarttım ve gözlerimi kapatarak temiz havayı içime soludum.

Gözlerimi açtığımda görüş alanıma giren kişi, içimi kıpır kıpır etti. Asaf, konağın önünde kollarını birbirine bağlamış, arabasına yaslanarak bana bakıyordu. Yüzünde hiçbir duygu belirtisi yoktu, ifadesizdi. Ben ise aptal gibi gülümseyerek ona bakıyordum. Dudaklarımı birbirine mühürleyip gülümsememi durdurdum ve başımla selam verdim, o da aynı şekilde karşılık verip bakışlarını benden çekerek sol tarafına doğru baktı o sırada odamın kapısının açılmasıyla telaşla arkamı dönerken başımı pencerenin üst tarafına vurdum.

"Ah!" diye çığlık atarak elimi başıma götürdüm ve ovaladım.

Halam "Ah be kızım!" diye söylenerek yanıma geldi. "Ne işin var senin pencerenin dışında kuş musun sen?"

"Çok acıdı!" diyerek, acıdan dolayı dolan gözlerimle halama baktım.

"Geçer şimdi." Dedi ve "Fatoş!" diyerek seslendi.

Fatoş "Hanımım?" diyerek odaya girdi. "İdris Bey'im merak etti, ne olduğunu soruyor?"

"Bizim kızımız kuş ya! Pencere önünde bekliyor." Diyerek sinirle söylendi ve Fatoş'a döndü. "Buz getir kızım, şişmesin kafası." Dedi.

Fatoş "Tabi hanımım!" dedikten sonra hızla odadan çıktı. Ardından halam elini başımdan çekip valizime doğru ilerleyip, fermuarını açtı. "Değiştir üzerini, kahvaltı edip ilaçlarını içeceksin daha..." diyerek valizimi kurcalamaya başladı. Ben de o sırada bakışlarımı Asaf'ın olduğu tarafa çevirip hala orada olup olamadığına baktım ve oradaydı. Murat amcam, Ali Mert ve Taner ile konuşuyordu. Yüzünde ise üzgün bir ifade vardı, sanırım konuştukları tatsız bir konuydu diyeceğim ama diğerleri gülümsüyordu.

Elim ile başımı ovalarken, aniden Asaf'ın bakışlarının hedefi ben oldum. Bakışı değişikti. Hem üzgün, hem tereddütlü, hem de merak doluydu. Yoksa başımı vurduğum anı görmüş müydü? Bana mı üzülmüştü.

Salak salak konuşma Asi! Senin neyine üzülsün, ölüp, gebersen bayram eder.

Ederdi. Onu gidişimle öyle çok kırmıştım ki ne yaparsa yapsın hakkı vardı. Onun ne kadar kırıldığını dün daha iyi anlamıştım. Bakışları, ses tonu, sözleri anlamama yardımcı olmuştu.

"Sana diyorum çocuğum! Neye bakıyorsun sen öyle içli içli?" diye bağırarak yanıma doğru gelen halamı fark ettiğimde alelacele ona dönüp kollarından tutarak durdurdum. "Hiç! Hiçbir şeye."

"Emin misin? Az daha baksan ağlayacaktın."

"Eminim hala!" yeniden elimi başıma götürerek ovaladım. "Amcamlar çıkıyordu onlara baktım." Dedim ve elimi başımdan çekip valizimin başına geldim. "Sen ne diyordun?"

Bir süre kaşlarını çatarak bana baktı "Ha!" diyerek valizimin başına geldi ve içerisindeki kıyafetlerden birkaçını eline alıp baktı. "Hiç düzgün bir şeyin yok mu senin diyordum."

"Var işte." Diyerek ben de yırtık kotumu elime alıp gösterdim.

"Ne bu!" diyerek elimdeki kotu eline aldı. "İdris Harman, torununa bir pantolon bile alamamış derler bunu giyersen." Dedi ve yere koydu.

"Hala ben kıyafetlerimi seviyorum, hepsini severek aldım."

"Bu çaputların neresini seviyorsun?" diyerek sitem etti ve düşünceli bir ifadeyle "Seninle yarın alışverişe gidelim de düzgün bir şeyler alalım." Dedi.

"Olur," dedim ve valizimden dizlerimin biraz yukarısında olan bebe mavisi sweatshirt elbisemi çıkarttım. Bugün hava güzel gibiydi ama yine de soğuktu. "Hem havalar da ısınmaya başlıyor, yazlık bir şeyler alırız." Diyerek cümlemi sonlandırdım.

İçeriye Fatoş girince ikimizde ona baktık ve elindeki buz kompres torbasını bana uzattı, hemen elime alıp başıma tuttum.

ღ ღ ღ

Alt kata, büyük salona indiğimde dedem her zaman ki tekli koltuğuna oturmuş, Türk kahvesi içiyordu aynı zaman da Necati amcamda dedeme eşlik ediyordu. Betül ve Hülya yengemde üçlü koltuk da oturuyor, bir şeyler konuşuyorlardı. İçeriye girdiğimde hafif bir şekilde gülümsedim.

"Günaydın!" diyerek yanlarına doğru ilerledim.

"Günaydın mı?" dedi alay dolu sesiyle Betül. "Birazdan akşam olacak sen daha yeni kalkıyorsun?"

"Sanane!" diyerek sert bir ses tonuyla cevapladım.

Betül, ayağa kalkıp üzerime doğru yürümeye başladığında dedem de ayağa kalktı ve çatık kaşlarıyla Betül'e doğru baktı. Hülya yengem dedemin sinirlendiğini görünce o da ayağa fırlayıp Betül'ün kolunu tuttu, kulağına eğilip bir şeyler söyledi. Betül kaşlarını çatarak geriye çekilirken, yüzünü yeniden bana döndü. "Bak canım! Biz bu evde saygı çerçevesi içerisinde yaşıyoruz. Artık sen de saygı duymayı öğrensen iyi edersin." Dedi ve dudaklarında zafer gülümsemesi inşa oldu.

Ben de onun gibi gülümsedim ve kaşlarımı kaldırarak alaycı bir tavır takınarak konuştum. "Canım, ben saygıyı hak edene gösteririm, babamdan öyle öğrendim." Dedim ve yanına yaklaşıp önünde durdum. "Ve sen saygıyı hak eden biri hiç değilsin."

Zafer gülümsemesi intihar ederken, dudakları düz bir çizgi halini aldı. Ardından kulağıma eğilirken, fısıldayarak konuştu. "Seni buraya geldiğine pişman edeceğim Asi!" dedi ve geri çekilip, buruk bir gülümsemeyle baktı. "Hoş geldin canım kuzenim." Dedi, sesli bir şekilde.

Onun bu haline başımı aşağı yukarı sallayarak gülümsemekle yetindim.

Dedem birkaç adım atarak yanıma geldi ve aniden elini alnıma koydu, ateşimin olup olmadığına bakıyordu. "Ateşin yok!" dedi, o her zaman ki sert ses tonuyla. "Şimdi kahvaltını et, ardından da ilaçlarını iç."

"Tamam dede." Dedim ve yemek masasına doğru ilerledim. Masa da a'dan z'ye her şey vardı, tabağın yanında da ilaçlarım vardı. Sandalyeye oturup hemen tabağıma birkaç şey koydum ve kahvaltımı etmeye başladım.

Dedem koltuğuna geri otururken "Necati sen de git Faik'e bak ne diyormuş bir öğren." Dedi.

"Tamam baba." Diyen amcam hiç oyalanmadan salondan çıkarken Hülya yengeme mana dolu bir bakış attı. Sanırım Betül'ün dizginlerini tutmasını istiyordu. Hiç değilse benim o bakıştan anladığım buydu.

Dedem "Betül!" diye bağırarak bu sefer de sevgili kuzenime seslendi. Betül yüzünü dedeme döndü ve gülümsedi, adamın merhametiyle oynuyordu. Dedem kızacak olsa bile artık kızmazdı. "Sen de Poyraz abinlere git. Kübra çarşıya inecekmiş, ona yardımcı ol."

"Ben Kübra ile giderim dede!" diyerek hemen aralarında ki konuşmaya atıldım.

"Hayır!" dedi dedem, hiç düşünmeden kestirip atmıştı. "Sen hastasın bugün evden dışarı çıkmayacaksın."

"Yok! Ben gerçekten çok iyi hissediyorum."

"Hayır dedim Asi!" dedi ve gözlerini Betül'de sabitledi. "Hadi kızım! Ne bekliyorsun?" dedi.

"Tamam dedeciğim." Dedi Betül ve bana bakıp, gülümseyerek o da gitti.

Şimdi koca evde dedem, Hülya yengem ve Halam ile baş başa kalmıştım. Murat amcam ya da Taner olsaydı zaman çabuk geçerdi ama bu üç kişiyle nasıl geçecek bilmiyordum.

ღ ღ ღ

Kahvaltımı bitirip dedemin solunda kalan diğer tekli koltuğa oturmuştum ve yaklaşık iki saattir öylece oturuyorduk, televizyon açıktı ama dedem gazete okuduğu için sesi çıkmıyordu.

"Asi! Neredesin?" diye seslenen halamın sesini duyduğumda "Buradayım!" diyerek ben de ona seslendim. Salona girdiğinde yanıma geldi ve elleriyle saçlarımı karıştırarak başıma baktı. "İyi şişmemiş. İyi ki tutmuşuz o buzu." Dedi.

"Şişse de sorun değildi ki! Ben alışkınım."

"Nereden alışkınsın?" diye sordu halam. Sesi telaşlı çıkmıştı.

"Hiç, sakarım ben o yüzden öyle söyledim." Dediğimde rahatlamış bir şekilde nefesini dışarıya verdi. "İyi!" dedi ardından dedeme baktı. "Baba ben bir kuyumcuya gideceğim, siparişlerim vardı onları alayım oradan da Taner'lerin yanına, şirkete uğrarım onlarla gelirim." Dedi.

"Betül orada gelirken alsın." Diyerek yengem her zaman ki gibi burnunu soktu. Halam ona cevap vermeye bile tenezzül etmeyip dedeme baktı.

Dedem "Tamam kızım." Dediğinde Halam hızlı adımlarla gitti.

Bakışlarımı dedeme çevirip yalvarır gibi baktım, bakışlarımdan beni anlayacağını, halamla gitmek istediğimi anlayabileceğini düşünüyordum. Başını hayır anlamında sağa sola sallayıp gözleriyle televizyonu işaret etti.

Sen bir yere gidemezsin Asi! O sesi çıkmayan aptal plazmayı izleyeceksin!

Telefonumun titremesiyle yanımdan alıp gelen mesajı açtım. Tabi ki de annemdendi.

Gönderen: Nilgün Karaman

Beni delirtme Asi! Ya aramalarımı aç ya da mesajlarıma cevap ver.

Gönderen: Nilgün Karaman

Kadir kararlı oraya gelecek. Lütfen hemen dön!

Gönderen: Nilgün Karaman

Söz veriyorum buraya döndüğünde sana bir daha karışmayacağım. İstediğini yapmakta özgür olacaksın.

Gönderen: Nilgün Karaman

Tamam! Tamam Asi. Söz veriyorum Caner'le evlenmene müsaade etmeyeceğim. Kadir'le konuşup ikna edeceğim, sen de hemen bir uçağa bin ve dön!

"İyi günler İdris amca,"

Kapıdan gelen sesle gözlerimi telefondan ayırdım ve sesin sahibine baktığımda Asaf'ın sözlüsü, Simge'yi gördüm. Kaşlarım şaşkınlıkla çatılırken ona bakmaya devam ettim. Bu sırada dedemin yanına gelip elini öptü ve ayakta dururken ellerini önünde bağlayıp bana baktı.

Dedem eli ile solundaki koltuğu gösterdi ve içtenlikle, "Otur kızım. Bir çayımızı iç." dedi.

Simge gözlerini yere düşürürken "Yok İdris amca!" diyerek katı ve itiraz istemeyen bir sesle dedemin teklifini reddetti. "Benim bir sıkıntım var onu sana söyleyip gideceğim."

"Buyur kızım." Dedi dedem ve merakla onun söyleyeceklerini dinlemeyi bekledi.

Simge bakışlarını yeniden bana çevirirken dudaklarında şeytani bir gülümseme var oldu. Neden öyle gülümsediğine anlam vermeye çalışırken, konuşmaya başladı. "Dün yaylaya gittim. Asaf'ın evinin oradan geçtim ve içeride Asaf ile torunun Asi vardı." Derken dudaklarını büzerek konuşuyordu, sanki ağlamamak için çaba harcıyor gibiydi. "Ben biliyorum Asaf yanlış bir şey yapmaz bana ihanet etmez ama başka gören olduysa yanlış anlar bu durumu. O yüzden gelip de bir söyleyeyim dedim. Sonuçta ben Asaf'la sözlüyüm ve burası küçük yer, torununa kevaşe derler diye korkuyo..."

"Ne! "Diye bağırarak ayağa kalktım ve ona bakmaya devam ettim.

"Bunda şaşıracak bir şey yok Asi. Senin iyiliğini düşündüğüm için uyarayım dedim, yoksa kötülüğünü düşünseydim hiç gelmezdim, milletin ağzına sakız olurdun."

"Ne iyiliği?" diye bağırarak üzerine yürüdüm. "Sen beni tanımıyorsun bile, sadece Asaf'ın yanında gördün."

"Tanımıyor olabilirim ama İdris Harman, tüm Rize'nin sevip saydığı bir adam ve ben İdris amcanın soyadına laf gelsin istemem."

"Sanane bizim soyadımızdan!" diye bağırmaya devam ettim. Öfkelenmiştim çünkü bana kevaşe iteminde bulunması sinirlerimi alt üst etmişti. Bu sözü hak edecek hiçbir şey yapmamıştım.

"Asi!" diye bağıran dedem, susmamı sağlamayı başarmıştı. Dedeme dönüp baktığımda öfkeli gözlerini benden çekip, zoraki bir tebessümle Simge'ye baktı. "Teşekkürler kızım. Sen merak etme ben bu konuyu halledeceğim, müsaadenle." Diyerek kıza nazikçe gitmesini söyledi.

Simge yüzünü asarken başını onaylar anlamda aşağı yukarı salladı ve evin çıkışına doğru yürüdü. Kapıda durup yeniden bana dönerken sessiz bir şekilde dudaklarını oynatarak "Hoş geldin." Dedi, bu yaptığını sadece ben ve Hülya Yengem görmüştük. Ardından da hızlı adımlarla evden çıktı.

Hülya yengem gözlerini kocaman açıp bana döndü.

"Vay vay vay! Bizim Asi Hanım'a bak sen," diyen Hülya yengemi ters ve öfke dolu bakışıyla dedem susturdu. Hülya yengem dedemin bakışının altında ezilirken o da koşar adımlarla salondan çıktı. Ben onun ardından bakakalırken dedemin sesi kulaklarıma en büyük darbeyi indirdi.

"Sana güvenmeye çalıştıkça, elindeki taşı kaburgalarıma vurup duruyorsun. Paramparça ediyorsun beni. Ben artık dimdik duramıyorum Asi! Artık kaburgalarımı hissedemiyorum. Dur artık!" diye bağırdı ve yanıma gelip sağ kolumu kavrarken gözlerime baktı. "Sözlü bir adamla baş başa o evde ne işin var senin!"

"Dede biz sadece konuştuk. Konuşmamız gereken şeyler vardı."

"Sizin konuşacak hiçbir şeyiniz kalmadı! Çünkü siz diye bir şey yok! Asaf ile Simge var. Sözlüler ve evlenecekler."

"Biliyorum." Dedim. Biliyorum kelimesi dudaklarımdan zar zor çıkmıştı. Dilimdeki kelimelerin yüreğime attığı alevi fırsat bilip kaçmıştı dudaklarımdan.

Kolumu bırakırken arkasını döndü ve büyük pencereden dışarıya bakınırken elleri ile başını ovdu. "Çıldıracağım!" Diyerek hiddetle kükredi ve yeniden yüzünü bana döndü. "Madem biliyorsun Asaf'dan uzak duracaksın. Duramam diyorsan da seni Rize'de barındırmam Asi, Rize'yi cehennem ateşinde yakarım."

"Neden dede?" dedim ağlamaklı bir sesle ve yanına ilerleyip elini tuttum. "Neden bir kere olsun ardımda durmuyorsun, torunum bir iş yaptıysa doğru yapmıştır diye neden demiyorsun?" elimi elinden çekip göğsüme vura vura, bağırarak konuştum. "Bende senin torununum dede! Öksüzüm, kimsesizim, en çok da sevgisizim."

Artık hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. Günlerdir içimde tuttuğum sağanak yağış, özgürlüğe firar etmişti. Dedemin gözlerinde ki öfke biraz olsun dinerken, kaşlarını çattı. "Böyle diyebileceğim hiçbir şey yapmıyorsun! Tek yaptığın başımı önüme eğmek!"

"Benim bir başıma hayata tutunmaya çalışmam mı senin başını yere eğiyor! Yoksa mutlu olabilmek için verdiğim uğraşlar mı?" diye bağırdım ve bir adım atarak ona biraz daha yaklaştım. "Söylesene dede!"

"Hayır!" diye bağırdı o da benim gibi. "Her bulduğun fırsatta soluğu Asaf'ın yanında alman!"

"O zaman sana gerçekleri anlatayım!" dedim ve derin bir nefes aldıktan sonra ağlayarak anlatmaya başladım. "Ben beş yıl önce buradan götürüldüğümde çok şey yaşadım dede! Yüzüm hiç gülmedi."

"Bırak! Bir şey anlatma istemiyorum." Diyerek arkasını döndü. "Gözüme gözükme." Dedi ve gitmeye yeltendi.

Koşar adımlarla yanına gidip, önüne geçerek onu durdurdum. "Beni dinleyeceksin dede!" diyerek ağlamaya başladım. "Beş yıl boyunca Fransa'da beni bir eve hapsettiler, etrafımda her zaman o pisliğin adamları oldu. Sırf Kadir'i vurduğum için annem beni akıl hastanesine kapattırdı, delirttiler beni! Duyuyor musun?" ellerimin tersiyle gözyaşlarımı temizledim. "Sonra ise Caner'le evlendirmek istediler, ben de beni koruyabileceğine inandığın kişilere geldim; sana, amcamlara, Asaf'a geldim dede. Öyle büyük umutlarla geldim ki! Her şeyin eskisinden daha güzel olacağını düşünmüştüm ama hiçbir şey beklediğim gibi değil, eskisinden de kötüydü. Dedem benden nefret ediyor, Nazlı halam yüzüme bile bakmıyordu. Necati amcam demediğini bırakmadı, bir Murat amcam ile Taner kol kanat gerdi." Dedim ve ağlamam daha da şiddetlenmişti. Dik durmaya çalışarak dedemin mavi gözlerine baktım, o da ağlıyordu. "Asaf bile nefret ediyor benden. Meğersem o, yıllar önce mezarımı kazmış, döndüğüm gün de beni o mezara gömdü. Korkma artık dede, korkma! Asaf benden bu denli nefret ederken bana yar olmaz! Zaten pes ettim ben, yoruldum." Dedim ve hızlı adımlarla salondan çıktım.

Fatoş, Fatoş'un annesi Mevhibe abla, Hülya yengem ve dedemin yardımcısı Dursun, hepsi kapıdaydılar. Onlara hızla göz gezdirip, koşar adımlarla köşkten çıktım ve adımlarımı daha da hızlandırıp, koştum.

Nereye gideceğimi bilmeden, ne yapacağımı bilmeden koştum. Başka ne yapabilirdim ki? Kimim vardı ki?

BÖLÜM SONU

✾✾✾

Sizi Seviyorum yeni bölümde görüşene kadar kendinize iyi bakın. Yorumlarınızı heyecanla bekliyor olacağım.

İnstagram: @guverce

İnstagram Hikaye: @busrademirkitaplari

Threads: @guverce

Loading...
0%