@guverce
|
Bölüm Şarkıları; Deniz Toprak- Diz dize Resul Dindar- Doldum Dolana Kadar Birinci Bölüm: "geriye dönüş" Geldiğimde seni bulamamak üzüyor beni ama ben inatla geliyorum. Belki yoksun ya da varlığın var ama kalbin yok. Bilemiyorum. Sen benim gökyüzümdün, aydınlığım, özgürlüğüm, refaha erdiğim andın. Ben bugüne kadar her gökyüzüne baktığımda seni görememekten korktum, artık korkmalı mıyım emin değilim. Beş yıl boyunca her şeye üzüldüm: Sensizliğe, Karadeniz'i anımsatan mavi gözlerinde can bulamayışıma, babamın yokluğuna, annemin varlığına üzüldüm ama en çokta buradan gitmek zorunda kaldığıma yandım. Biliyorum. Her hüznün sonunda bir mutluluk saklıdır. İnanıyorum o mutluluğa bugün ben de erişeceğim. Sana kavuştuğum da zihnimde yer edinen her kötü anı silinecek, yok olacak. Bunu ikimiz başaracağız. Bana yapmadıklarını bırakmadılar sevgilim. Sana dair ne var ne yoksa yok etmeye çalıştılar. Seni atmaya çalıştılar zihnimden ama unuttukları bir şey vardı; sen sadece benim zihnimde değildin, aynı zamanda yüreğimde dinmek bilmeyen kor bir alevdin. Adını her andığımda mühürlemek istediler, adını zikreden dudaklarımı. Yine izin vermedim, aksine onlara inat daha gür bağırdım adını. Pes ettiler. Halimi kimse görmedi, anlamadı biliyor musun? Annem bile sırtını döndü, beni anlamayı reddedip kocasının eteklerine yapıştı. Ah onun o şerefsiz kocası! Hayatımı söndürmeye ant etmiş gibi, rahat bir nefes vermedi. Aldığım her nefesi bana zehir olarak sundu. Çektiğim acıyı anlamadılar, ortak olmadılar. Tuhaf tuhaf baktılar yüzüme; anlamsız, öfkeyle, nefretle... Artık yaşadıklarımı anlatmak dahi istemiyorum, söylesene neyi anlatabilirim ki? Hangi birini anlatayım? İçimde kopan fırtınaları mı? Yaşadıklarımın ruhuma indirdiği acı tokatı mı? Dayanma gücümün o sonsuz ağırlığını mı? Tüm bu olanlara rağmen şu an yüreğimde büyük bir umut var, sana gelmemin doğurduğu umut. Kor alevleri söndürdü, acılarımı gömmeye çalışıyor. Düşünmüyor değilim; ne kadarını gömebilir ya da gücü yeter mi her şeyi bitirmeye? Gözlerim doldu, hep oluyor. Hayata ağlayarak başladım, aynı şekilde de sürdürüyorum. Bir çeşme kurdum göz pınarlarıma, yanaklarım susadıkça çeşmeyi açıyorum ve can veriyorum tenime. En çok seni sevdim ben. Bakışını, gülüşünü, konuşmanı sevdim. En çok da sakallarını sevdim, elimi yüzüne götürüp hissettiğim naif ve güzel bir his veren sakallarını. Aslında en çok on dokuz yaşında olduğum zamanı sevdim, bundan beş yıl öncesini. Geçmişimden hem nefret ettim hem hasret kaldım. Geçmişimi bağladığım uçurtmayı serbest bıraktım. Hayallerimin, gördüğüm güzel rüyaların gidişini, gözden kaybolmasını izledim. Geçmişim özgürlüğüne koşarken ben de defalarca kez peşinden gitmeyi denedim ama olmadı. Her attığım adımda yere çakıldım. Her defasında engel oldular ve ben bu yüzden nefretle soludum, hasretle yıkandım. Attığım adımlar, nefessiz kalmamı sağlarken yavaşlamak yerine daha da hızlandım. Sanki peşimden geliyorlarmış gibi hissediyordum ve bu his göğüs kafesimde bir sis bulutu oluşturmuş, kalbime bugüne kadar yapmadığı baskıyı yapıyordu. Nihayet hava alanının dışına çıktığımda etrafıma bakındım ve ilk boş bulduğum taksiye bindim. Başımı taksinin camına yaslarken "Çamlıhemşin, Ayder yaylası." dedim ve özlem kaldığım memleketime, babamın doğup, büyüdüğü, Asaf'la birlikte gezdiğim topraklara, Rize'ye baktım. Kurtulmuştum! Karaman ailesinden kurtulmuştum. Annemin kocası Kadir Karaman, on dört yıl önce babamı öldürdüğü yetmemiş gibi şimdi de benim hayatıma, mutluluğuma göz dikmişti. Beş yıl önce kaçıp geldiğim memleketimde mutluluğu yakalamış, Asaf'la evlenmeye karar vermişken, gelmiş ve beni Asaf'ı ve babamın ailesini öldürmekle tehdit ederek Fransa'ya geri götürmüştü. Demek bu yüzdendi. Annem uğruna babamı öldürmüşken, oğlu uğruna da mutluluğumu öldürecekti. Benden oğlu Caner ile evlenmemi istiyordu ve annem buna susuyordu ama ben susmadım. Buradayım, memleketimde. 16 AĞUSTOS 2014 Yanımda hissettiğim hareketlenmeler nedeniyle gözlerimi araladım. Başım Asaf'ın göğsünde, kollarım ise onu hiç bırakmak istemiyormuşcasına onun bedenine sarılıydı. Gülümsedim. Bakışlarımı yüzüne kaldırdığımda uyuyor olduğunu gördüm ve başını hedef almış bir silah namlusu vardı. Gözlerim büyürken bakışlarımı silahı tutan ellerin sahibine yönelttim ve Kadir'i gördüm. Kadir sağ elinde silahını tutarken, sol işaret parmağını dudaklarına götürdü ve sessiz olmamı işaret etti. "Kimsenin ölmesini istemem benim güzel kızım. Sen de sessiz ol ki Asaf Bey ölmesin." dedi sessiz bir şekilde konuşarak. Gözlerim, gözyaşlarımın istilasına uğrarken yavaş ve sessiz bir şekilde doğruldum, yatakta oturma pozisyonuna geldim. Önce gözlerine baktım ve orada acımasızlığı gördüm. Sonra ise elindeki silaha ardında da Asaf'a baktım. Olanlardan habersiz uyuyordu. Gür ve biçimli kaşları hafif çatıktı, hafif dolgun dudakları ise masum bir tebessüm içerisindeydi. Bakışlarımı yeniden Kadir'e çevirdim. "Yapma!" dedim onun gibi sessiz bir şekilde. Asaf uyanırsa ya katil olurdu ya da öldürülürdü. Sessizliğim sevdiğim adam içindi. Kadir başını oynatarak dışarısını işaret etti ve silahını indirip evden çıktı. Ben de peşinden yataktan kalktım ve evden çıktım. Dışarı çıktığımda etrafta altı tane araba ve yirmiye yakın takım elbiseli adamlar vardı. Bakışlarımı Kadir'e çevirdim. "Ne istiyorsun?" diye sordum. Silahını beline geri yerleştirirken gözlerini, gözlerimden ayırmadı. Dudaklarını hiç aralamadı bile. "Neden buradasın?" diyerek direttim. Ellerini belinden çekip ceketini düzeltti. "Üzgünüm." dedi. "Benimle geliyorsun." "Anlamadım?" diye sordum sert bir şekilde. "Bu kadar ayrılık yeter! Annen bir yıldır acı çekiyor artık evine dönüyorsun." Sert bir şekilde sözünü kestim. "Ben hiçbir yere gelmiyorum! Köpeklerini de al defol git evimden!" "Gelmezsen..." dedi ve gözlerini benden ayırıp solunda, elini önünde bağlamış adamına baktı. Adamı yerden bir şey aldı ve yanındaki adama doğru tuttu, bu bir meşaleydi. Yanındaki adam elindeki kibriti yaktı ve adamın elinde tuttuğu meşaleye doğru tuttu ve o da yandı. Adam elindekiyle bize doğru gelirken solumdaki hareketlenmeyle o tarafa baktım başka bir adamın elinde ise benzin bidonu vardı. "Ne yapıyorsun sen!" diye bağırdım. "Gelmezsen, o ölür." diyerek karşılık verdi. "Sadece o değil, sevgili dedenin köşkünün önünde de adamlarım var. Gelmezsen orası da alevler içerisinde kalır." dedi ve gözlerimin içine derin derin baktı. "Yapma..." "Bunu yapıp, yapmayacağım sana bağlı." "Neden beni rahat bırakmıyorsunuz?" "Fransa'ya döndüğümüzde rahat bırakacağım." Gözlerimi kapattım ve "Ben dönmek istemiyorum." dedim. Başımı elinde benzin bidonunu tutan adama çevirdim sonra eve baktım "Onu seviyorum, bırakamam." "Seviyorsan, aşkın için fedakarlıklar yapmalısın kızım." Bakışlarımı yeniden Kadir'e çevirdim ve biraz olsun vicdanlı olmasını diledim. "Lütfen..." dedim, sesim bin bir parçaya ayrılmış, zar zor çıkıyordu. Kadir'in bakışlarında hiçbir değişiklik yoktu. Gözlerinde tiksindirici bir memnuniyetten başka hiçbir şey yoktu. Elini sağındaki adama uzattı ve eline bir defter, kalem ve üzerinde yazılar yazan bir kâğıt verdi. Kadir elindekileri katı bir ifadeyle bana uzattı "Bu kâğıtta ne yazıyorsa, kendi yazınla buna geçir ve içeriye Asaf'ın görebileceği bir yere bırak. Arabada seni bekleyeceğim." bakışını sağındaki adamına yöneltti "Başında bekle, aynılarını yazdığından emin ol." dedi ve elindekileri elime verdi. Arkasını döndü ve arabasına doğru ilerlerken, ardından "Ya yapmazsam?" diye sordum. Durdu ve yüzünü bana dönmeden konuştu. "Eğer yapmazsan evi ateşe veririm ve ev kül olana kadar sana izletirim, sonra da dedenin konağını. Sonra ise seni zorla buradan götürürüm ve bu vicdan azabıyla bir ömür yaşaman için elimden gelen her şeyi yaparım." başını bana, ardına doğru çevirdi. "Karar senin ama acele et, karım bekliyor. Beş dakikan var." saatine baktı "Süren başladı." dedi ve arabasına bindi. Elimdeki kâğıda göz ucuyla baktım ve eve baktım. Bu pislik babamı öldürdüğünde küçüktüm, karşı çıkamamıştım ama artık büyümüştüm ve dedemi öldürmesine izin veremezdim. Beni sevmiyorlardı ama ben seviyordum, onlar bana babamdan kalanlardı. Onlar, benim bu hayatta ki tek ailemdi. Asaf, sevgilim... Bunu en çok da senin için yapmalıyım. Biliyorum, ben gittikten sonra yüreğimize kor bir alev yerleşecek, canımız çok yanacak ama yaşayacağız. Belki ailenin benim hakkımda söylediklerini doğru çıkartacağım giderek, ama başka çarem de yok. Çaresizim, çaresizliğim ayaklarımın altında çağlayan bir sel gibi. Kimsesizim, bu karanlık gece de kendi ışığıyla aydınlanmaya çalışan ay kadar kimsesiz. Ama sen varsın yüreğimde. Evet! sensiz yaşayamam ama yüreğimde hep olacaksın. Ben senin adını mıh gibi kazıdım oraya. Aklımda da kalbimde de bir tek sen olacaksın. "Son üç dakika!" diye bağırdı. Daha fazla oyalanmayıp yere oturdum ve kâğıdı yere koyarken defteri dizime koydum, kalemi de elime aldım. Yere koyduğum kâğıtta ne yazıyorsa yazmaya başladım. Asaf gitmeyi istemezdim ama ailemi ve sevgilimi çok özledim. Ben buraya gelmeden önce onu bırakıp gelmiştim ve onsuz yapamayacağımı anladım. Kusura bakma ama benden bu kadar. Ben ait olduğum yere dönüyorum, kalbimin attığı yere gidiyorum. Hoşçakal. Notu yazmayı bitirdiğim de canım çok yandı. Kalbime kor bir alev yerleşti ve her santimetresini yaktı. Elimi kalbime götürüp sımsıkı bastırdım, acının geçmesi için. Böyle olmuyor muydu? Küçükken düştüğümüzde bastırınca ya da annemiz öpünce geçmiyor muydu? Peki ya şimdi neden geçmiyordu? "Son bir dakikan kaldı Asi!" Uyarı sonucunda deftere yazdığım notu yırttım ve kalkıp eve girdim. Asaf hala uyuyordu. Kâğıdı tahta masanın üzerine bıraktım ve yanına gittim. Ellerim saçlarıyla buluşurken okşadım ve saçlarına küçük ama özlem dolu bir öpücük yerleştirdim. Tekli koltuğun üzerinde ki çantamı elime aldım ve masanın üzerinde ki telefonumu, ardından ise evden çıktım. Bugün benim öldüğüm gündü sevgilim. Bu yaz gecesi, benim için kış gecesinden farksız değildi sevgilim. Çünkü bu gece en çok üşüdüğüm yaz gecesiydi. Ben kışın ayazında bile bu denli üşümemiştim. Yüreğim bir yandan kor alevlerde yanıyor, bir yandan da buz olmuş erimemek için direniyordu. Biliyorum sensizlik bana haramdı ve ben harama koşuyordum. Günah olduğunu bile bile çaresizce gidiyordum. Bu yaptığım kimine göre fedakarlıktı ama biliyorum, bizim için ölümden de beterdi. Ben sana evet diyerek evlenmeyi kabul ettiğim akşamın gecesi öldüm. Kendim için öldüm, senin için öldüm sevgilim. GÜNÜMÜZ "Geldik hanımefendi." Taksicinin uyarısıyla daldığım geçmişin tozlu sayfalarından ayrıldım ve taksi şoförüne parasını ödedikten sonra taksiden indim. Ayder yaylası, yaklaşık bir yılımın geçtiği yeşil topraklar... Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alarak, kokusunu içime çektim ve şoförün bagajdan çıkardığı valizimle evime doğru yürümeye başladım. Aslında orası Asaf'ın yaylada kendi için yaptırdığı bir evdi, dedem beni köşkte istemeyip kovunca beni o eve yerleştirmişti. Burası senin evin demişti acaba hala öyle miydi? Biraz daha yürüdükten sonra evi gördüm, hala eskisi gibiydi. Etrafına hiç ev yapılmamıştı. Asaf evini, sessiz olmasını istediği için evlerin uzağında bir yere yaptırmıştı. Evin etrafını ağaçlar çevrelerken, sağında ise yeşil renklerin süslediği dağlar vardı. Evler sol tarafımda biraz uzağımda kalmıştı. Biraz daha ilerledim ve evin önüne gelip, valizimi bıraktım. Uzun uzun evi incelemeye başladım. Gözlerim, gözyaşlarımın ihanetine uğrarken ben sadece evi izliyordum. Aniden kapının açılmasıyla kapıda Asaf ve bir adam belirdi. "Asaf?" Şaşkınlığım, hissetmem gereken özlemin önüne geçti. Kalakalmıştım, öylece bakıyordum geçmişime. Kaşlarını çattı. Yanında ki adam Asaf'a göz ucuyla baktı ama o sadece bana bakıyordu. Kapının eşiğinden çıkıp bana doğru yürümeye başladı, yanıma yaklaştığında bende geri adım atmaya başladım. Asaf bana yaklaşmaya çalıştıkça ben ondan uzaklaşıyordum ya da öyle sanıyordum. Adımları sakindi ve yüzünde tek bir kas dahi oynamıyordu. Sırtım ağaca değene kadar geriledim, kaçacak yerim kalmayana kadar üzerime geldi ve beni ağaçla kendi arasında bıraktı. Şaşkınlığım yerini korkuya bırakırken âdeta nutkum tutulmuştu. Gözlerinde ki öfke beni öldürmeye ant içmiş gibi parıldıyordu. Kalbim deli gibi çarpmaya başladığında Asaf'ın arkasında kalan adama baktım. O da bir şeyleri anlamaya çalışıyormuş gibi görünüyordu. "Asaf, dur!" dedim korku içinde. Ama o aramızdaki mesafeyi iyice kapattı ve elini arkamda ki ağaca koydu. Diğer eli ise kolumu kavrarken gözleri, gözlerime tırmandı. Tam gözlerimin içine bakıyordu, mavi gözlerinde ki öfke daha da büyüdü. "Asaf..." Artık sesim bir fısıltıdan ibaretti, hayal kırıklığım benim gibi küllerinden yeniden doğmuştu. Böyle olmasını bekliyordum ama bu denli öfke çok fazlaydı. "Neden döndün?" diye sordu gözlerini bile kırpmadan. "Yine ardında kimi bırakıp geldin?" "Hayır! Hayır Asaf..." bir fısıltıdan ibaret olan sesim gitgide gücünü yitirmeye başlamıştı. "Sana tüm gerçekleri anlatacağım." gözlerinde ki öfke biraz olsun azalmamıştı. "Lütfen... Bana öyle bakma Asaf." "Sen kimsin ki?" deyince kalbime sanki bir bıçak saplandı. Kalbim, göğüs kafesimi parçalarcasına çarparken yüzüne bakmaya devam ettim. Kaşlarını çattı. "Dinleyecek bir şey yok, zaten o gece her şeyi açık açık yazmışsın!" Başımı hayır anlamında sağa sola salladım. Ellerini geri çekerken, kendisi de geriye iki adım atarak benden uzaklaştı ve sağ eliyle valizimi göstererek konuştu "Yine kimi bırakıp geldin dedim sana!" diyerek bağırdı. Sesi oldukça gür çıkmıştı, etrafımızda ev olsaydı eminim ki herkes başımıza toplanırdı. "Hayır!" diyerek yanına yaklaştım ve ellerimi kollarına koydum "Yapmak zorundaydım!" diye bağırdım. Daha birkaç dakika önce sesim zar zor çıkarken, şimdi ise daha yüksek çıkıyordu. Kollarını geriye çekerek ellerimden kurtardı "Neyin zorundaydın lan neyin!" alnını alnıma yaslayıp yüzümü ellerinin arasına aldı. Yüzüm ellerinin arasında sıkışıp kalmışken, gözlerini gözlerimden ayırmadan konuştu. "Kalbime acının zehrini bırakıp gittin lan sen! Aşkın yerini zehirli bir akrep aldı ve benim kalbimin içine etti!" gözünden birkaç yaş düştü ellerine "Ben seni çok sevmiştim lan! Öyle çok sevdim ki..." Sustu. Bende sustum. Söyledikleri kalbimi yerle bir etmeyi başarmıştı. Onun gibi benim de gözyaşlarım durmuyordu, dindirmeye çalıştıkça inatla akmaya devam ediyordu. Kadir'in yaktığı yüreklerimiz kanıyordu ama yine de acısı dinmiyordu. "Öyle çok sevdim ki! Senin için annemi, babamı, lan ailemi karşıma aldım ben. Senin gittiğin gün kan kustum ama kızılcık şerbeti içtim dedim lan ben! Sırf biz haklı çıktık oğlum demesinler diye sustum." parmaklarıyla gözyaşlarını temizledi. "Sustum, sustum, sustum. Sonra ise canım öyle çok yandı ki; göğsümde ki her kemik bin bir parçaya ayrıldı ve kalbimi mesken tuttu. Benim canımı sen yaktın, şimdi daha fazlasını yapmak için mi döndün?" "Hayır..." Konuşamıyordum. Ne nefes alabiliyordum ne de hareket edebiliyordum. Canım öyle çok yanıyordu ki, bu tarifi imkânsız bir acıydı. Asaf'ın arkasında duran adam, "Asaf yapma, bir dinle kızı." diyerek yanımıza geldi. "Sen karışma Cemil!" diye bağırdı ve öfkeli gözlerini yeniden bana çevirdi "Karadeniz artık seni sevmiyor Asi Hanım! Karadeniz seni, sen onu terk ettiğin gün yüreğinden söküp attı." "Karadeniz gerçeği biliyor, beni söküp atmaz. Halime acır, yaralarımı sarmak için çabalar. Biliyorum beni en çok o sarıp sarmalayacak." Sağ eli, sol kolumu kavrarken "Yeter! Sus artık!" diye bağırdı ve beni sağına doğru savurdu. Yere düşerken, iki elimi de yere koydum. Dizimde hissettiğim acı, kalbimin acısından daha hafif olduğu için umursamadım ve bakışlarımı yeniden Asaf'a çevirdim. Asaf birkaç adım atarak yanıma geldi ve önümde durup gözlerime baktı. Hiç merhamet yoktu, bir zamanlar aşkla bakan gözleri artık öfke, nefret kusuyordu. "Döneceğini bilseydim ölmeyi dilerdim." dedi ve aniden arkasını dönüp arabasına bindi, Cemil'de yanına bindiğinde hızla buradan uzaklaştılar. Onlar gitti, ben kaldım. Fransa'dan farksız bir hayata merhaba demiştim orada da yapayalnızdım artık burada da yalnızım. Biliyorum Asaf geri gelecek, belki bu biraz zaman alacak ama ben aşkımı da sadakatimi de ona kanıtlayacağım. Asaf, sevgilim; Öyle bir zamanda gel ki ikimiz içinde vazgeçmek mümkün olmasın. Bizi tutsak eden ellerimizdeki ipleri kopartıp yeniden aşkın bağlarını örelim. Aşkından gözlerim yeniden karanlık olsun, gören kör oldum sansın. Yanaklarım göz yaşlarımdan arınmış olsun, dudaklarımsa sadece senin adınla yaşasın. Senin gülüşün kazılı benim hafızam da, benim gülüşümden başka gülüşte senin hafızanda yer etmesin. Sessizce ağladığım anları, senin kollarında unutayım. Çığlık çığlığa hıçkırıklarla ağladığım geceler, kahkahalarımızla toza dönüşsün. Asaf'ım benim ellerim bir tek sana dokunurken eridi, senin ellerin de başkasına dokunmasın. Yerime koymaya çalıştığın her beden kül olup gitmiş olsun. Unuttuğumu sandığın, vazgeçtiğimi sandığın, sevmediğimi sandığın her saniye hafızanda yer edemesin. Bizi ayırmaya çalışanlara, ayıranlara inat hep beraber olalım. "Bu kız kim?" diye sorduklarında diğerleri yine eskisi gibi "Asaf'ın Asi'si." desinler. BÖLÜM SONU ✾✾✾ |
0% |