Yeni Üyelik
3.
Bölüm

İkinci Bölüm ✾yüzleşmenin acısı✾

@guverce

Bölüm Şarkıları;

Ayşenur Kolivar- Getma

Selçuk Balcı- Dağların Karı Yetmez

İkinci Bölüm: "yüzleşmenin acısı"

Ben en çok Asaf'a mecburdum. Onun sevgisine, aşkına, bitmek, tükenmek bilmeyen merhametine mecburdum. Benim Asaf'ım merhametliydi. Bugün böyle davrandıysa bunun tek sorumlusu bendim, onun kalbine sapladığım ihanet hançerinin yaralarıydı.

O gece Kadir'in elime tutuşturduğu kalem, aslında bir cinayetin suç aletiydi. Ben o gece bir cinayet işledim, Asaf'ın bana olan aşkını, güvenini katlettim. Tahta masayı bir mezar olarak seçtim ve notu oraya bıraktım ama asıl gömüldüğü yer Asaf'ın elleriydi.

Ellerimin altındaki taşlar varlığını hissettirirken ellerimi kaldırdım ve birbirine sürterek kumdan arındırdım. Ayağa kalkarken eve baktım. Acaba içerisi hala eskisi gibi miydi? Yoksa atmış mıydı, tenimin değdiği, kokumun sindiği her şeyi.

Ağır adımlarla eve yaklaştım ve kapıyı ittim, Asaf kilitlemeden gittiği için kapı biraz ittirmemle açılmıştı. İki adım atarak evin içerisine girdim, her şey aynıydı. Sol tarafımda sarı ve yeşil renklerin hâkim olduğu bir oturma bölümü, arkasında mutfağa açılan bir kapı, sağ tarafta kuzine ve onun önünde iki tane yeşil berjer, arasında ise tahta bir masa vardı. Arka taraflarında ise bir kapı vardı, o kapı yatak odasına açılıyordu. Temkinli ve bir o kadar da korkak adımlarla yatak odasına doğru ilerledim, odanın önüne geldiğimde elimi kapının kulpuna koydum. Derin bir nefes alıp, verdim ve kulpu aşağıya indirip kapıyı açtım. Açtığım anda üzerime tozlar düştü, kapıyı sonuna kadar açtığımda ise o tozların birçok yerde olduğunu gördüm. Sanırım Asaf o günden beri bu odaya girmemişti, yoksa odanın bu denli tozlanması mümkün değildi. Bu odada aynıydı hatta o geceki nevresim takımı hala yatakta seriliydi.

İçinde bulunduğum durum beni paramparça etmeyi başarmıştı ve aniden bacaklarım güçsüzleşti, kendimi serbest bırakırken yere, kapının önüne oturdum. Bir yılımın geçtiği, hayallerimin öldürüldüğü eve baktım. Ağlamak istiyordum ama ağlayamıyordum. Bağırmak istiyordum, bağıramıyordum. İnce bir ipin ortasında, her iki tarafa da uzaktım ama ben o iki tarafa da gitmek istiyordum.

"Asaf!"

Dışarıdan gelen ses bana fazlasıyla tanıdık geldi.

"Asaf, içeride misin?" diyerek yeniden bağırdı aynı ses.

Kimdi bu?

Yaklaşık on saniye sonra görüş alanına giren adam içimde hala var olan bir şeyleri yeşertti. "Amca?" dedim sorar bir sesle. Biraz olsun sevgi görmek istiyordum ve Murat amcam eskiden beni çok severdi.

"Asi..." dedi yanıma gelirken ve dizlerinin üzerine çökerek önüme oturdu. Elleri ellerimi kucaklarken, ellerinin arasına aldı ve ovdu. "Senin ne işin burada?" diye sordu.

Hafif tebessüm ederek baktım "Amca..." dedim ve devamını getiremedim, boğazım düğümlenmişti.

Murat amcam gülümseyerek baktı "Güzelim," dedi ve elime masum bir öpücük kondurdu "Ne oldu, hadi anlat bana Asi!" dedi.

Sustum. Bir şey dememeyi tercih edip boynuna sarıldım. Başımı boyun girintisine gömerken özlem duyduğum kokusunu da içime çektim. "Amca'm..." dedim ve onun baba kokusunda ağladım.

O her zaman benim yanımda durmuştu, bir amcadan fazlası arkadaşım gibiydi. Beş yıl önce de sürekli yanıma gelir, benimle ilgilenirdi. On beş yılımı babasız geçirdim ve amcam aynı babam gibiydi; Merhametli, düşünceli, gerektiği yerde acımasız bir adamdı. Bu yüzden en çok Murat Amca'mı seviyordum.

Ellerini omuzlarıma koydu ve kendinden ayırdı, ardından elleri yüzüme tırmandı ve yüzümü avuçlarının arasına alıp yanaklarımı okşadı, gözyaşlarımı yok etti. İri gözleri merhametle parıldıyordu, ince dudakları ise acı bir tebessümle kıvrılmıştı. "Neden döndün amcacığım?" dedi, amcacığım kelimesi kulaklarımda dağıldı. "Asaf bize, sevgilin için o kadının yanına döndüğünü söylemişti."

O kadın dediği annemdi.

"Hayır, o not gerçekleri yansıtmıyor," dedim, sesim çaresiz bir inilti gibiydi. "Ben isteyerek gitmedim amca."

"Neden gittin o zaman?" diye mırıldandı ve alnını alnıma yaslayıp burnumun ucundan öptü. Öptüğü yer sıcacık oldu ve bu sıcaklık damarlarımın içinde dolanmaya başladı.

Sertçe yutkundum. Geçmişin yaralı sayfaları bir an tüm bedenimi titrettiğinde, kaşlarım çatıldı. Kadir'in hangi yaptığını anlatabilirdim ki ya da nefesim yeter miydi olanları anlatmaya.

"Ne oldu Asi?" diye sordu, düşünceli olduğumu gördüğünde.

Gözlerimi, gözlerine sabitledim. Hüzün dolu gözlerle baktım. "Bir kuyuya düştüm ve o kuyudan çıkamıyorum." dedim kalbimin acısının eşlik ettiği bir sesle. "Çıkmaya çalıştıkça daha da dibe batıyorum amca..."

"Asi..." dedi yakıcı bir sesle. "Fransa'da ne oldu güzelim?"

"Bana inanacak mısın?" diye sordum, gözlerimdeki umut ışığıyla.

"Tabi ki de!"

"Asaf gibi beni dinlememezlik yapma olur mu?" diye sordum yeniden, yüzüm düşmüştü.

"Anlat Asi." dedi bir nefeste.

Anlatacaklarımı kafamda toparlamaya çalıştım. Kadir'in babamın katili olduğu dışında diğer kısımları anlatabilirdim çünkü hem Aytaç'a söz vermiştim hem de öğrenirse amcam da onu öldürebilirdi, sonucunda ise hapse girerdi ve bu benim en son isteyeceğim şeydi. Bakışlarımı gözlerinden, yüzümü de ellerinin arasından çektim, başımı yere eğdim ve parmaklarım da montumun fermuarına giderken, fermuarımla oynamaya başladım. "Kadir beni o gece zorla götürdü. Konağı ve bu evi yakıp, sizi ve Asaf'ı öldürmekle tehdit etti." diye mırıldandım, güçlü görünmeye çalışıyordum ama şu an farkına vardım ki ben gücümü çoktan yitirmişim. "Eğer gitmeseydim hepiniz ölecektiniz."

"Ne?" diyerek şaşkınlığını dile getirdi, sesi boğuktu. "Peki neden geldiğin zaman almaya gelmedi de bir yıl sonra geldi?"

Bakışlarımı gözlerine geri çevirdim. "Annemi bahane etti ama oraya gittikten beş yıl sonra yani iki gün önce öğrendim gerçeği..." dedim ve sustum, devamını getiremedim.

"Gerçek ne Asi?" diye sordu, sesindeki merak gözlerini de ele geçirmişti.

Seslice yutkundum.

"Asi?" dedi sorar bir ses tonuyla.

"Beni oğlu Caner'le evlendirmek istiyormuş, bir ay sonraya nikah tarihi almışlar, ben de kaçtım." dedim, dudaklarım sızlarken. "Beni mutsuzluğa mahkûm ettiler, şimdi de ölmemi istiyorlar amca. "

"Ne!" dedi yeniden şaşkınlık içinde "Sen ne diyorsun kızım?" dedi sorar bir sesle.

"Gerçekleri anlatıyorum amca."

"Annen!" dedi, mavi gözlerini gözlerimde sabitlerken konuşmaya devam etti. "Annen karşı çıkmadı mı?"

"Hayır," gözümden elime doğru bir damla düştü, gözlerim içinde barındırdığı hüznü boşaltıyordu. "Onun için önemli olan Kadir ve oğulları."

"Merak etme, gelseler de alamazlar seni!" dedi, sesi aniden sertleşmişti. "Ben yanındayım Asi, her zaman da yanında olacağım."

"Amca..." dedim ağlamaklı bir sesle ve sımsıkı sarıldım.

"Şşşt," dedi, dudaklarının sıcak baskısını saçlarımda hissettim. "Şimdi benimle birlikte geleceksin, yanımızda kalacaksın."

"Hayır." diyerek ayrıldım baba şefkatinin sindiği kollarından. "Dedem beni istemiyor."

"İsteyecek." dedi itiraz istemeyen bir sesle.

"Amca lütfen..."

"Burada mı kalacaksın Asi!" diye bağırarak sözümü kesti.

"Hayır," dedim acının devriye gezdiği yüreğim sızlarken. "Burada kalmaya ne gücüm yeter ne de kalbim."

"İyi!" derken ayağa kalktı ve kollarımdan tutarken beni de kaldırdı "O zaman evimize gidiyoruz." dedi ve itiraz etmeme izin vermeden kolumdan çekiştirerek evden çıkardı. Bahçede duran valizimi de diğer eline alırken beni arabanın ön koltuğuna oturttu, valizimi de arka koltuğa koyup sürücü koltuğuna geçti.

ღ ღ ღ

Yaklaşık yirmi dakika süren yolculuğun ardından büyük ve gösterişli olan Harman konağının önüne gelmiştik. Uzun uzun inceledim. Bodrum katıyla beraber dört katlıydı, her katında beş tane oda vardı. Bodrum katı ise konağın çalışanlarına aitti. Kapım açıldığında gözlerimi tahta ve beyaz renklerin hâkim olduğu evden ayırdım ve kapımı açan amcama gülümseyip indim. Amcam arka koltuğa koyduğu valizimi de eline alırken o da bana gülümsedi ve elini belime yerleştirip evin girişine doğru yürüttü.

Korkuyordum ama bir yandan da anlamlandıramadığım bir his geziniyordu göğüs kafesimde. Belki de amcam bana sahip çıktığı içindi bu duygu ama çok değişik bir duyguydu. Amcam kapının tokmağını vurdu ve kapının açılmasını bekledi. Kısa bir bekleyişin ardından kapı açıldı ve gözlerimin önünde Betül belirdi. Beni görünce kaşlarını çattı.

Betül, Necati amcamın kızıydı, benden yedi ay büyüktü.

"Baba, dede!" diye bağırdı.

"Betül!" diye bağırdı amcam ve kapıdan içeriye girdi "Ne bağırıyorsun?" diyerek azarladı.

"Amcacığım, dedem ölür de almaz bu kızı eve! Ne yapıyorsun?"

"Kes sesini Betül! Deden adına konuşmak sana mı kaldı?" dedi Murat amcam ve birkaç adım atarak kapının eşiğinden içeri girdi ardından da bana elini uzattı, elini tutmamı bekledi.

Korkuyordum.

Ben Murat amcamın elini tutup, tutmamak arasında kalmışken kapının biraz gerisinde dedemi gördüm, korkumun asıl sahibini. Beni gördüğünde yüzündeki masum tebessüm silinmiş, kaşlarını çatmıştı. Alışmıştım. Beni her gördüğünde kaşları asla normal halinde seyretmezdi, her zaman çatardı. Bakışlarımı dedemden çektiğimde Necati amcamı, eşi Hülya yengemi, oğulları Ali Mert'i ve Nazlı halamı gördüm. Her birinin yüzünde aynı duygu vardı; Şaşkınlık ve öfke.

"Ula Murat ne oliy?" diye sordu dedem, mavi gözlerini benden ayırıp amcama bakarken.

Amcam kapının eşiğinden geri çıkarak yanıma geldi ve elimi sahiplenircesine, sımsıkı tuttu. Mavi, iri gözlerini dedeme çevirdi ve başını dikleştirerek, kendinden emin bir hale büründü "Bir şey olduğu yok baba, torununu evine getirdim." dedi.

Dedem daha fazlası mümkün değilmişçesine kaşlarını daha da çattı. "Ne saçmaliysun ula sen?" diyerek bağırdı ve hızlı adımlarla yanımıza gelip önümüzde durdu. Bana bakmıyordu, beni görmek istemediği her tavrından belliydi.

"Bir şey saçmalamıyorum baba, rahmetli Tarık abimin emanetini getirdim."

"Ne emaneti ula!" diye bağırdı ve bakışlarını bana çevirip, eli ile beni gösterdi "Beş yıl önce de getirmiştun, sırtımuza hançeri saplayup gitti. Soysuzun, o namussuz anasının yanuna gitti. Ben aynı hatayı ikincu kez yapmam Murat!"

"Baba, hiçbir şey bildiğiniz gibi değil! İzin ver anlatsın."

"İzin mizun yok! Bu kız benum hiçbir şeyum değil, bu köşkte de yeri yok!"

"Öyle mi baba?" diye sordu Murat amcam, sesi hayal kırıklıklarıyla süslenmişti. Yüzü de sesinde ki yansıma da bunu çok belli ediyordu. Dedem ellerini ardında bağladı ve başını dikleştirdi. "Öyle!" dedi, itiraz istemediğini belli eden sesiyle.

"Bir yetime açacak odan yoksa ben de yokum. Artık Murat diye bir oğlun da yok İdris Harman." dedi. Elimi daha fazlası mümkün değilmiş gibi daha sıkı tuttu ve ardına döndü, o dönünce ben de döndüm. Diğer eline de valizimi alırken arabaya doğru ilerledik.

"Amca ne yapıyorsun?" diye sordum endişeyle.

Demin benim için babasından vazgeçmişti, konuşulanları doğru anlamıştım değil mi?

Arabaya vardığımızda ön yolcu koltuğu açtı "Geç Asi!" dedi, sinirliydi.

"Amca bir şey sordum sana?" dedim ısrar ederek.

Bakışlarını etrafta gezdirdi, herkes kapının önüne çıkmıştı ve dedemin gözlerinde hüzün vardı, sanki ağlayacak ama ağlamamak için direniyor gibiydi. Amcam bakışlarını yeniden bana çevirdi ve ellerini yanaklarıma yerleştirip naif hareketlerle okşadı. "Ben sana bir söz verdim değil mi?" gözlerinden birkaç yaş aktı ve toprakla buluştu. "Ne olursa olsun hep yanında olacağım, şimdi de sözümü tutuyorum."

"O senin baban? Siz bugüne kadar ayrılmadınız..."

"Hayır Asi!" diyerek sözümü kesti. "Sen de baban ölene kadar ondan ayrı kalmadın ama o ölünce bir cehennemin ortasında kaldın ve hiçbirimiz sana elimizi uzatıp seni kurtarmaya çalışmadık. Sen daha küçücük kızken babasız kaldın, ben de o kız uğruna."

"Kendimi asla affetmem." dedim, duyduğum üzüntüyü dile getirirken. "Keşke hiç gelmeseydim."

"Murat!" diye seslenen Necati amcam yanımıza geldi. Önce bana baktı, ardından da Murat amcama "Babam beni sinirlendirmeyin eve geçin dedi. Hadi eve geçelim." derken huzursuz görünüyordu.

Murat amcam ellerini yanaklarımdan indirip, elini omzuma koyarak beni sardı. İlk defa kendimi güvende hissediyordum. Asaf'dan sonra bana destek olup, koruyan tek kişi amcamdı. Bakışlarını yüzüme çevirdi "Asi'yi bir başına bırakmayacağım abi. Babama söyle ne yapıyorsa kendi kendine yapıyor." dedi. Koskoca İdris Harman'ın lafının üstüne laf söylüyordu, bunu herkes yapamazdı.

Murat amcam gözleriyle arabaya binmemi işaret etti. Yüzümü asarken ne yapmam gerektiği konusunda ikilemde kalmıştım, arabaya binip amcamı babasından ayırmalı mıydım? Yoksa bu yolda tek başıma kalabilmek için amcamı hiçe mi saymalıydım?

"Hadi Asi!" diyerek yineledi, arabaya binmemi.

"Murat!" diyerek bağırdı Necati amcam. Bakışlarımı arabadan ayırıp, amcama baktım "Babam ikinizin de eve geçmesini söyledi. Asi de gelecek." diyerek noktaladı cümlesini.

Ne?

Dedem, ölsem de eve almam dediği kişinin evine girmesine izin mi veriyordu?

Şaşkınlıkla gözlerimi Murat amcama çevirdim, dudaklarında verdiği savaşın sonucunda aldığı galibiyetin tebessümü vardı. Sevinmişti. Gözleri gözlerimi etkisi altına alırken "Hadi Asi Harman, evimize girelim." dedi ve elindeki valizi Necati amcama uzattı "Yardım ettiğin için teşekkür ederim abicim." derken valizi amcamın eline verdi ve kolumu tutup beni eve doğru ilerletti.

Kapıda bekleyen herkes eve girerken biz de peşlerinden girdik. Kapının eşiğinde durduk, amcam bana doğru döndü "Sen biraz bekle, ben bir dedenle konuşayım sana seslendiğimde gelirsin tamam mı?" dedi.

Başımı onayladığımı belli eder şekilde aşağı yukarı salladım.

Amcam gülümsedi ardından da büyük salona girdi ardından da kapıyı kapattı, sanırım konuşulanları duymamam içindi.

Yanımda ki hareketlenmeyle sağıma döndüm, Necati amcam valizimi kapının kenarına koydu ve "Fatoş!" diye seslendi. Kısa bir bekleyişin ardından benim yaşlarımda genç bir kız geldi, sanırım Fatoş'du. "Taner'in odasının yanındaki boş odayı hazırlayın, valizi de odaya çıkartın." dedi. Taner, Nazlı halamın yirmi altı yaşındaki oğluydu.

"Tamam Bey'im." diyerek cevapladı ve valizi alıp yukarıya çıktı.

Amcam karşıma geçti ve bakışlarını yüzümde gezdirdi. Necati amcamın ela gözleri, gözlerimin odağına düşerken ellerimi belime sardım. Onun bana olan hislerinin ne olduğunu anlayamıyordum ne gülüyordu ne de kaşlarını çatıyordu. En önemlisi ise amcama nasıl ulaşacağımı bilmiyordum. Onun ifadesizliği hem soğuk gibiydi hem de sıcak ve bu durum kalbimde artçı depremler yaratıyordu, bir bilinmezliğin içine sokuyor ve orada kaybolmam için elinden geleni yapıyordu.

Bana bir kelime bile etmeden nasıl onunla konuşabilirdim ki?

Midemden yükselen acı tat boğazımı huzursuz ederken sertçe yutkundum ve o anda açılan büyük salonun kapısıyla kaşlarımı çattım. Bakışlarım refleks olarak amcamdan ayrılıp kapıya tırmandığında sertçe yutkundum. Halam gelmişti. Bakışlarını acelesiz bir ifadeyle bana çevirdi.

Adımlarını mutfağa doğru yöneltti, kapının önüne geldiğinde içeriye atacağı adım duraksadı. Geçmişi geleceğe taşıyan gözleri hala üzerimden sıyrılmamıştı. Gözlerini mutfağa doğru çevirdi ve içeriye gireceği sırada seslendim.

"Hala!" dedim. "Benimle neden konuşmuyorsun?"

Sorduğum soru çok saçmaydı, kabul ediyorum ama beni dinleseler her biri şefkatle sarmak isterdi. Hiçbir şey demedi, dönüp yüzüme bile bakmadı ve mutfağa doğru iki adım atıp içeriye girdi.

Halamı çok özlemiştim, o beni özlememiş miydi?

Lütfen, lütfen özlemiş ol hala.

"Neden zorluyorsun?" diye sordu Necati amcam, sesi öylesine düzdü ki aramıza koyduğu duvarlara darbe dahi indiremiyordum. "Bazı şeyleri zorlamamayı öğrenmelisin, zorladıkça deprem yaratıyorsun ve biz o enkazın altında kalıyoruz."

Üzüntü dolu bir soluk verip amcama baktım. Heybeti gözlerimi doldururken, o birkaç adım attı ve aramızdaki mesafeyi azalttı. Kolunu dresuara koydu ve başını hafif bir açıyla aşağıya eğdi. "Zorlamıyorum." dedim, benimle konuşmasının verdiği mutluluğu yaşarken. "Ben sadece size gerçekleri anlatmak istiyorum."

"Sen gerçekleri zaten bize beş yıl önce sundun Asi!" diye tısladı, boğazından yükselen o tahammülsüz tonu işitmek beni daha da çok üzmüştü. "Yaptığın, yaşattığın hiçbir şeyden ders almıyorsun."

"Ben ne yaptığımı çok iyi biliyorum amca..." dedim hırsla. "Tarık Harman'ın kızına yakışır şekilde olmak için çabalıyorum."

Bakışlarım yüzüne tırmanırken gözlerinde anbean büyüyen öfkeye çarptım ama umursamadım. Dişlerini sıkarken bana daha da yaklaştı "Abimin adını böyle şeyler için ağzına alma Asi!" dedi fısıldayarak. "Sen ona yakışır bir evlat değilsin."

Kaşlarımı çattım, dedikleri benim için tahammül edilemez şeylerdi. Annem için istediklerini diyebilirlerdi çünkü onun ne bok olduğunu ben de biliyordum ama babam ve benim aramdaki ilişki hakkında bu denli ağır konuşmaları çıldırmam için büyük bir nedendi ve sinirlendiğim şey amcamın dilinden dökülenlerdi. Nasıl beni hiçe sayabiliyordu? Abisinin kızına, yeğenine bu denli ağır hakaretleri hangi nedene sığınarak ediyordu? Kalbime düştüğünde bile canımı yakan kelimelerini bir bir ona geri göndermek istiyordum ama bana yakışmazdı, Tarık'ın kızına yakışmazdı. "Haklısın amca," dedim kabullenerek. "Ben ona yakışır bir evlat değilsem, siz de ona yakışır bir aile değilsiniz."

"Edebinu bil," dedi, sıktığı dişlerinin arasından. Sinirlendiğinde konuşması Karadeniz şivesine kayardı, şimdi olduğu gibi. "Büyüğunle konuşurken laflarunu tart."

"Burada edebini de terbiyesini de bilmesi gereken tek kişi ben değilim amca," dedim güçsüz bir sesle. "Sen bana ne kadar saygılı olursan, ben de sana o kadar olurum."

"Ne diyusun ula sen!" diye bağırdı ve kolumu kavrayıp, sıktı. Eli, koluma dayanılması güç bir acı verirken dayanmaya çalıştım. "Haddinu bileceksun, sana ne deniliyorsa boyun eğip susacaksun!"

"Susmayacağım," dedim kendi içinde binlerce parçalara ayrılan bir sesle. "Ben buyum, ben adımın kızıyım."

"Ne olayi yine?" diyerek yanımıza gelen dedeme baktım, arkasında da Murat amcam vardı. Dedem bakışlarını koluma, amcamın da eline kaydırdı. "Necati! Birak kizun koluni." dedi ve bakışlarını amcamın gözlerine çıkardı.

"Baba..." dedi, sesi tıslıyor gibi çıkıyordu. "Bu kız terbiyenin ne olduğunu unutmuş, bana karşı geliyor, karşı geldiği yetmiyormuş gibi saygısızlık da ediyor."

Omzumu silktim ve kolumu hızlıca çekerek elinden kurtarıp dedeme döndüm. Bir adım gerileyerek Necati amcamdan uzaklaştım ve bakışlarımı dedeme çevirip, başımı dimdik tuttum. Dedem de bana baktı. "Salona geç, anlat bakalum." dedi ve arkasını dönüp salona girdi, "herkes gelsun."

Gerçekleri anlatabilmem için büyük bir fırsat yaratmıştı amcam, belli ki dedemle konuşup onu sakinleştirebilmeyi başarmıştı. Peki, dedem de amcam gibi bana inanacak mıydı? Yoksa Asaf gibi inanmayıp, öfke mi kusacaktı?

Sevdiğim, değer verdiğim insanların söylediği kelimeler çok ağırdı, can acıtmaktan başka hiçbir işlevleri yoktu ve susmalarının. Ne suskunluklar umudumuza ışık olur ne de konuşmalar.

Bazen aklımızı alır gideriz, bedenimizden kilometrelerce uzaklara. Sarınırız ki gidince her şey düzelir oysa ki daha da beter olur ve bunu döndüğümüz de anlarız. Bedenimizi terk ederken en büyük isteğimiz de kalbimizi de ardımızda bırakmak olur ama hiçbir şey istediğimiz gibi olmaz. Biz aklımızı alıp bedenimizi terk etmek isteriz ama akıl ve kalp bir olur, kapıyı çarpar gider. İkisinin de amacı aynıdır, hissi ve düşüncesi aynıdır ama bunu ne kalp bilir ne de akıl. Beraber verdikleri savaş için, sanki farklı şey uğruna savaşıyormuş gibi birbirleriyle çatışır dururlar ta ki sona gelene kadar.

Sona gelene kadar düşündükçe yorulur akıl, sustukça acı çeker kalp ve bunu sadece sen bilir, hissedersin. İçerisinde bulunduğum durum da tam olarak böyleydi. Yavaş yavaş ölüyordum, öldükçe yanıyordum.

BÖLÜM SONU

✾✾✾

Sizi Seviyorum yeni bölümde görüşene kadar kendinize iyi bakın. Yorumlarınızı heyecanla bekliyor olacağım.

İnstagram: @guverce

İnstagram Hikaye: @busrademirkitaplari

Threads: @guverce

Loading...
0%