@guverce
|
On Dördüncü Bölüm: "merhamete duyulan özlem"
1 HAFTA SONRA Aylar yıllar geçti Asaf'ım. Ben sensiz sevemedim hayatı. Hiçbir şeyin tadı olmadı. Düşünüyorum da sen hayatımdayken yaşadığım onca zorluğa rağmen hayat çok güzelmiş ama şimdi sen mutlusun, sözlüsün. Hiç düşünmüyorsun beni? Defterine yazdıkların doğrular mı? Gerçekten de böyle çok sevdin mi beni, özledin mi? Aklımda yer yer bu düşünce var ve bu gaddar düşünce kalbime acıyı enjekte ediyor. Sevseydi başkasına söz vermezdi diyor. Haklı! Ben seni sevdim ve her şeyi göze alıp Caner'le evlenmemek için sana geldim ama sen benden gideli çok olmuş sevgilim. Beni düşünüyor, seviyor olsan seni sevmemin, sana gelmemin hatırına beni biraz olsun anlardın. Hiç mi düşünmedin hiç mi sevmedin beni de bir kalemde terk edip gittin... Yaşadığımız onlarca zorluğa rağmen vazgeçmek bu kadar kolay oluyor muydu? Peki ben neden vazgeçemiyorum? Tam bir hafta! Bir haftadır ne yüzünü görüyorum ne de sesini duyuyorum. Aytaç'ın geldiği gün sen gittin ve o gidişinden bir hafta geçmesine rağmen yoksun. Yüreğimde acı bir özlem var, kalbimin tüm odacıklarına dağılmış, rengini hasretin rengine çevirmiş. Hasretim kalbime prangayla bağlanmış, yer yer kanatmış ama acıtmamış çünkü içinde sen varsın diye... "Asi!" seslenişin ardından odamın kapısı iki kez tıklatıldı. "Müsait misin?" "Müsaidim hala!" Kapı açıldı ve içeriye halam girdi. Ela gözlerini etrafta gezdirdi. Önce yatağıma, sonra dolabımın olduğu tarafa bakınırken nihayet gözlerini pencerenin olduğu tarafa çevirip beni buldu. Kaşları çatılırken, sesini tok bir ifade doldurdu ve "Sen ne yapıyorsun pencerenin önünde?" diyerek pencerenin önünde, yerde neden oturduğumu sorgulamaya başladı. "Oturuyorum," dedim, yorgun çıkan sesimle. "Görüyorum kızım," dedi ve yanıma gelip önümde dururken yere çöktü. "Ama neden yatağında değil de yerde oturuyorsun?" "Düşünüyorum..." "Neyi?" "Çocukluğumu, babamı, ailemi yani sizleri ve..." devamını getiremeyip sustum ve dudağımı ısırdım. En çok da Asaf'ı düşünüyorum hala diyemezdim. Kızardı. "Ve?" diye sordu. Sesindeki endişe kendini belli ediyordu demin gezinen meraklı tınıyı gölgelemişti. "Hiçbir şey!" dedim ve tüm çabalarıma rağmen akmak için savaşan gözyaşlarımı serbest bıraktım. "Asi'm!" dedi endişeyle halam ve hiç beklemediğim bir anda omuzlarımdan tutup beni kendisine çekerek sımsıkı sarıldı. Ben de kollarımı halamın boynuna sardım ve yüzümü boyun girintisine gömüp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Halam saçlarıma öpücüklerini kondururken boğuk bir sesle konuştu. "Neyin var senin halam? Söyle! Neyin var kuzum?" Çok acı çekiyorum hala! Canım çok yanıyor. Babamın katilini, verdiğim söz yüzünden hapse attıramıyorum. Sizlerle kalabilmek için savaşmaya çalışıyorum ama bir yandan da uzaklara gitmek istiyorum. Asaf'ın başkasının gözlerine bakıp, sevgisine şahit olmak çok acı. Ben daha fazla acı çekmek istemiyorum ama verdiğim her savaşta acım daha da katlanıyor. "Asi?" Dedemin sesini duyduğumda başımı halamın boynundan kaldırıp kapıya baktım. Dedem en önce hüzünlü bakışlarını üzerimde sabitlemişken, Taner, Ali Mert, Necati ve Murat amcamda arkasındaydı ve onların hali de dedemin yüzünde ki ifadeden farksız değildi. Halam kollarımı üzerimden çekip ellerimi tuttu, ben de ağlamamı durdurmaya çalışıp dedeme baktım. Onunda gözleri dolmuştu sanırım benim için üzülmüştü. "Nazli! Kizum siz dışaruya çıkun!" "Baba, Asi.." "Çikun dedum da!" diye bağırdı dedem ve Necati amcama döndü. "Aziz'i de ara emanetle gelsun." "Tamam baba." "Hade şimdi çikun!" "Abla!" diyerek halama seslendi Necati amcam. "Hadi biz çıkalım da dede-torun konuşsunlar." Halam bakışlarını dedemden çekip bana baktı ve sevecen bir tebessümle yüreğimi ısıtıp ayağa kalktı. Amcamların yanına vardığında hep beraber arkalarını dönüp gittiler. Dedem ise temkinli adımlarla yanıma geldi ve önümde durdu. "Ayağa kalk da!" diyerek tatlı bir sitem etti. "Yaşlu başlu adamım yere mi çökeceğum!" Onun bu tatlı sitemine tebessüm ederek ayağa kalktım ve dedemin karşısında yerimi aldım. Dedem sağ elini sırtıma koyup, beni yatağıma doğru yönlendirdi ve oturmamı sağladı. O da yanıma otururken elimi sırtımdan çekip dizlerine koydu ve başını önüne eğdi. "Neden ağliysun?" diye sordu. "Yaşadıklarım yüzünden..." "Ne yaşadun da ağliysun?" "Babam öldü, annem hiç sevmedi. Eziyet gördüm, sevdiklerimden ayrıldım yetmedi sevdiğim adam benden nefret ediyor." Dedim, sesim kendi içerisinde acıdan bin bir parçaya ayrılmıştı. "Sevduğun adami bilmem ama senden nefret ediyorsa sevduğundandir. Zira insan en çok sevduklarindan nefret eder kizum..." "Başkasına aşık, sözlü." "Başkasina aşuk olmasu, seni sevmeduğunu göstermez. Kardeş sevgisu, arkadaş sevgisuylen seviyordur." Başımı önüme eğip sustum. Ben onun beni aşkla sevmesini istiyordum, kardeşi ya da arkadaşı olarak değil. Dedem başını dikleştirip dolan gözleriyle gözlerime baktı. Mavi gözleri, yaşların etkisiyle parlıyordu. "Gel gelelum diğer sorunlarina..." derken ellerimi tuttu ve gülümsemeye çalıştı. "Babam öldü, annem sevmedi diyorsun ya... Sen hiç evlat acisu ne bilur misun?" Sustu ve gözlerinden birkaç damla elime aktı. "Yüreğun yanar, keşke oğlum değul de ben ölseydum dersun ama bir işe yaramaz. Mutluluğun ölür, gülen yüzün solar kizum. Neden? Çünkü evladun öldü." Dedi, gözlerinden yaşlar ardı ardına hızla akarken. "Yalan yok. Ananı hiç sevmezdum. Baban evleneceğum kiz budur diye karşuma getirduğinde de dedum kabul etmediğumi ama dinlemedi, sevdum dedi. Evlenduler, hiç kavgalari bitmedu. Baban bir hafta İstanbul'daysa, iki hafta ha buradaydu. Gözlerimun önünde soldi yüreğimin paşasu, gülmedu yüzü. Senu de yanunda getirmek istiyordu ama anan izun vermiyordu. Sonra ise ölüm haberi geld..." Ağlaması daha da şiddetlenirken başını pencerenin olduğu tarafa çevirdi ve iç çeke çeke ağlamaya başladı ben de onun gibi ardı sıra akıttım gözyaşlarımı. "Dedem..." diyerek elimi ellerinin hapsinden çekip omzuna koydum, destek olurcasına. O ise elleri ile yüzünü sıvazlayarak gözyaşlarını temizledi. Sonra ise aniden yüzünü yeniden bana döndü. "Sonra dedum ki oğlum mutsuz oldu, kizu mutlu olsun yanımda büyusun dedum ama olmadu, gelmedun. Ananı seçtun." "Zorunda kaldım dede." Dedim ve yıllardır içimde tuttuğum sırrı anlatmaya başladım. "Kadir beni tehdit etti. Anneni seçmezsen ona zarar veririm dedi küçüktüm, inandım. Anneme zarar vermesin diye gittim onlarla ama zamanla anladım ki yalan söylemiş. Seni seçsem bile zarar vermezmiş anneme." "Keşke kalsaydun be kizum! Keşke gitmeseydun onlarla." "Keşke!" dedim pişmanlıklarıma boyun eğerken. "Keşke beni sevmeyen, nefret eden, annelik bile yapmayan kadını korumak için savaşmasaydım." Dedem bu söylediklerime karşın elini başıma koydu ve beni kendine doğru çekip kucağına yatırdı. Ben kucağındaki yerimi rahatlaştırırken o ise saçlarımı okşadı ve ikimizde gözyaşlarımızı birbirimizden gizleyerek akıttık. "İdris amca!" Aziz abinin sesi kulaklarıma vardığında başımı dikleştirip dedeme baktım. Dedem de başını sağa yatırmış gözyaşlarını temizliyordu, ben de ellerimle yüzümü sildim ve kapıya baktığımda önde Aziz abi arkasında ise Akın abi ve Asaf'ı gördüm. Hemen dedemin kucağından kalkıp doğruldum ve bakışlarımı yeniden dedeme çevirdim o da başını misafirlere dönüp ayağa kalktı ve onlara doğru yürüdü. "Hoş geldinuz oğlum," derken her birine elini öptürdü ve başını bana çevirip, gülümsedi. "Eluni, yüzini yıkayup aşağıya gel kizum." Dedi ve hemen ardından odamdan çıktı. Asaf hariç diğerleri de dedemin peşinden gitti. Bir haftanın ardından Asaf'ı görmek yüreğimde eşsiz bir acı yaratmıştı. Çok özlemiştim ama özlemek istemiyordum çünkü o başkasına aitti. Gözlerimi Asaf'dan ayırıp yere eğdim ve ayaklarımın altını kaplayan halıyı izledim. Birkaç saniye sonra görüşüme siyah çoraplar girdi, sanırım Asaf yanıma gelmişti. "Neden ağladın?" diye sordu, sesi hüzünlüydü. Acılıydı. "Seni ilgilendirmez." Dedim gözlerine bakmadan, başımı kaldırmadan. "Belki beni ilgilendirmez ama yüreğimi de mi ilgilendirmez Asi?" Başımı dikleştirip kahverengilerimi, mavi gözlerine sabitledim. Kararlı duruşumu sesime de yansıttım, "İlgilendirmez!" dedim ve devamında "Yüreğini sözlün ilgilendirir. Gidip halini hatırını ona sor!" diye ekledim ve elimi kalbimin üzerine koyup var gücümle iterek önümden çekilmesini sağlayıp ardıma bile bakmadan odamdan çıktım. Banyoya uğramaya gerek duymadan alt kata indim ve salona geçtiğimde herkesin yemek masasında oturduğunu, önlerinde ise sarı bir zarfın olduğunu gördüm. Merakla yanlarına ilerlerken dedemin çaprazındaki boş sandalyeye oturdum, ardımdan gelen Asaf'da karşımda ki sandalyeye oturdu. "Nerede kaldın Asaf?" diyerek Asaf'a dönen Akın abi, cevap beklediğini yüz ifadesiyle belli etti. "Lavobadaydım." "İyi." Dedi Akın abi ve önüne dönüp dedeme baktı. Dedem ise bakışlarını Asaf'da bırakmıştı ve gülümsüyordu. Akın abi bakışını dedemden çekip Asaf'a sonra ise yeniden dedeme çevirdi ve "İstersen artık verelim İdris amca?" dedi. Dedem gülümsemesini sonlandırıp, elini Aziz abiye uzattı. Aziz abi evrak çantasından bir dosya çıkarıp dedeme verdi. Dedem eline aldığı dosyayı önüme koydu ve sevecen bir ifadeyle gözlerime baktı. "Adının yazduğu yerleru imzala kizum." "Ne bu?" diye sordum merakla. "Babanın ardunda bıraktığu mirasu." Dedi ve dosyanın şeffaf kapağını kaldırdı. "Bunlari hakedeysun. Baban öldüğünde, o gün ardında ne kaldiysa hepsi burada. Kuruşuna dokulmadu." Bakışıma giren imza kalemine baktım ve ardından da kalemi kimin uzattığına. Asaf elindeki kalemi gülümseyerek bana uzatıyordu. Bakışımı ondan çekip önümdeki dosyaya baktım ve ardından da dedeme bakıp zorla da olsa gülümsedim. "Beni evinde istemiyor musun dede?" diye sordum. "O ne demek?" diyerek kaşlarını çattı dedem. "İstemez olur muyum hiç!" "O zaman neden bunları veriyorsun?" diye sordum yeniden. "İhtiyacım yok ki!" "İhtiyacun olduğu içun değul. Hakkun olduğu içun veriyrum." "O zaman hakkım senin olsun, sen de kalsın." Diyerek dosyanın kapağını kapattım. "Ben paraya ihtiyacım oldukça senden isterim." "İmzalamayacak mısın Asi?" diye sordu Murat amcam. Şaşırmıştı, sanırım herkes imzalamamı bekliyordu ama imzalasam da bir şey değişmeyecekti ki! Ben burada dedemin evinde mutluydum, onca mirası ne yapabilirdim ki? "İmzalamayacağım amca," diyerek Murat amcama ardından da Necati amcama baktım. "Ben burada, sizin yanınızda mutluyum. Bir tek bana sahip çıkın, on dört yıl önce gibi beni Kadir'e vermeyin yeter!" dedim ve bakışımı Asaf'a çevirdiğimde kalemi masaya koyduğunu, gözlerinin dolduğunu gördüm. Benim de gözlerim dolmuştu ve ağlamamak için direniyordum. "Asla vermem kizum, bir daha seni asla alamazlar." Diyen dedeme baktım ve buruk bir şekilde gülümseyip ayağa kalkıp salondan çıktım. Kapının önüne geldiğimde portmantoda duran ince, kırmızı montumu üzerime giyindim, ayağıma da siyah spor ayakkabılarımı giyindikten sonra evden koşar adımlarla çıktım. Nefes almaya ihtiyacım vardı. En çok da yalnız kalmaya...
BÖLÜM SONU
✾✾✾ Sizi Seviyorum yeni bölümde görüşene kadar kendinize iyi bakın. Yorumlarınızı heyecanla bekliyor olacağım. İnstagram: @guverce İnstagram Hikaye: @busrademirkitaplari Threads: @guverce |
0% |