Yeni Üyelik
14.
Bölüm

On üçüncü Bölüm ✾acının zehri✾

@guverce

On Üçüncü Bölüm: "acının zehri"

Yaşlı bir ağacın hissettiği bir hüzündü benimkisi. Ağacın dallarından düşen her yaprağa hissettiği acı ve özlemle yanması gibiydi. Onun dallarından yapraklar, benimkisinden ise sevdiklerim düşüyordu birer birer...

Hissettiğim acı, hayatımı elinden almalarına karşın duyduğum öfke hiçbir şey ile ölçüşemezdi.

Bir evlat annesinden nefret eder mi?

Ben ettim.

Keşke babam değil de annem ölseydi der mi?

Onu da dedim.

Hatta keşke babam yerine ben ölseydim dedim. Benim babam mükemmel bir adamdı ve onu öldürdüler. Annem babamı sevmek yerine, kalbi taşlaşmış bir adamı severek benim hayatımı söndürdü.

Her düştüğümde beni babam kaldırırdı, şu an düştüm ama kaldırabilecek bir babam yok.

Aşka düştüm baba!

En acı yalnızlığa, dipsiz bir kuyuya hatta bataklığa düştüm baba... Gel kaldır beni. Tut ellerimden, eskisi gibi her düştüğünde yanında olacağım de.

Dakikalardır elimdeki defterin son sayfasını okuyup okuyup ağlıyordum. Anlamlandıramadığım, akıl sır erdiremediğim onlarca soru vardı aklımda, ama düşünerek cevabını bulabileceğim sorular değildi.

"Asi!"

Dışarıdan gelen ve oldukça tanıdık olan ses, kalbime oturdu. İçerisinde bulunduğum acıyı bir köşeye bırakır gibi defteri soluma koydum ve ayağa kalkıp cama doğru ilerledim. Dışarıdan sadece adımı seslenen kişinin sesi değil, aynı zamanda bir ses karmaşası geliyordu.

Nihayet camın önüne geldiğimde dışarıda ki kalabalığa göz gezdirdim ve onu gördüm, Kadir'in oğlu Aytaç'ı.

Şaşkınlıkla dudaklarım aralanırken gözlerim doldu. Korkmuyordum ve onu gördüğüm için ufak da olsa mutlu olmuştum. Beni severdi, ben de onu. Kardeş gibiydik biz, beni sürekli Kadir'in azabından korurdu. Aynı zamanda o evden kaçmama da yardım etmişti.

Aytaç'ın tam önünde duran Asaf, ellerini Aytaç'ın omzuna koymuş engel olmaya çalışıyordu. Diğerleri de Asaf'dan farksız değildi doğrusu.

Ortalığa kabaca göz gezdirirken Aytaç'ın sinirlendiğini yüz ifadesinden anlamıştım. Hızla camdan ayrılıp odamdan çıktım ve merdivenleri ikişer, üçer inerek alt kata indim.

Dışarıya çıktığımda Aytaç ve Asaf'ın birbirlerine öfke ile baktığını, birbirlerinin yakalarına yapıştıklarını ve kavga etmek üzere olduklarını görmemle "Aytaç!" diye bağırdım.

Asaf, ellerini Aytaç'ın yakasından çekmeden arkasını dönerek bana baktı. Aytaç ise ellerini indirmişti ve gülümseyerek bana bakmıştı.

"Asi?" dedi sorar bir sesle Aytaç.

Gözlerim dolmuştu, gülümseyerek ağlamama engel olmaya çalıştım, ardından gözlerimi etraftakilere çevirip baktım ve dedemi bulduğumda çatık kaşlarıyla bana baktığını gördüm. "Sorun yok dede." dedim ve birkaç adım atarak Asaf ve Aytaç'ın yanına gittim. "Bırak Aytaç'ın yakasını Asaf!"

"Bırakayım?"

"Evet."

"Neden?"

"Bu seni ilgilendirmez." Dedim ve ellerimi Asaf'ın elinin üzerine koyup Aytaç'ın yakasından güçle çektim. Bu yaptığıma karşın Asaf ise kaşlarını çatmıştı. Onun bu halini aldırmayıp Aytaç'a döndüm. "Hoş geldin, bir şey mi oldu?"

"Oldu Asi." Dedi ve bakışlarını etraftakilerde gezdirirken devam etti. "Babam geliyor, birkaç gün içerisinde burada olur. Seni almadan da dönmeyeceğini söylüyor."

"Alamaz..."

"Alır!" diyerek sözümü kesti. "Bunu sen de biliyorsun o dediğini yapar Asi."

"Evet ama bu sefer ben de boş değilim bunu da sen biliyorsun?"

Gözlerinin hedefi yeniden ben olurken, hüzünle uzun uzun gözlerime baktı ve ardından başını yaklaştırıp, kulağımın hizasına geldi ve fısıldadı.

"Ya seni buradan götürür ya da öldürür." Geriye çekildi ve gözlerime bakmaya devam etti. "Bunu yapabileceğini ikimizde biliyoruz."

"Biliyorum," dedim düşünceli bir şekilde. "Sen neden geldin?"

"Seni uyarmak için."

"Benim için çok şey yaptın Aytaç, her şey için çok teşekkürler." Dedim ve ardından kendimi tutamayıp ona sarıldım. "O evden kaçmama yardım ettin, iyi ki varsın."

"Sen de Asi." Dedi ve benden ayrılıp ellerini kollarıma koydu, güven verircesine okşadı. "Kendine dikkat et."

Gülümseyerek, "Teşekkürler, sende." Dedim ve daha fazla bir şey demeden eve girdim. Ardıma dönüp baktığımda Aytaç'ın da arabasına binip gittiğini gördüm ve herkesin de içeriye doğru yürüdüğünü.

Merdivenlere yönelmiştim ki dedemin gür sesin durmamı sağladı.

"O şerefsizin oğluyla bu samimiyetin ne ula senin?"

Arkamı dönmeden cevapladım. "O onlar gibi değil dede."

"Onun yetiştirdiği evlattan hayır gelmez Asi!"

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıp verdim ve elimi tırabzana koyup geri döndüm, dedemin öfkeden çatılmış kaşlarının altına sinen gözlerine baktım. "Benim buraya gelmeme o yardım etti. Babasının öfkesini umursamayıp benim o evden çıkmama yardım etti, kendine sıkarak dikkatleri üzerine topladı ve sonuç olarak buradayım dede." dedim ve omuzlarımı dikleştirirken yüzüme kendinden emin bir ifade yerleştirdim. "O bana yardım etmeseydi ben hala ölüydüm!"

Söylediğim son cümle üzerine dedemin çatık kaşları normal seyrederken, yüzü düştü. Ben de daha fazla dedemle tartışmamak adına yukarıya odama çıktım, kapıyı ardımdan kapatırken gözüme ilişen defter hissettiğim korkuyu acıyla harmanladı.

Şimdi ne yapacağım ben?

Kadir'le savaşabilecek kadar güçlü müydüm?

17 ŞUBAT 2020

"Yok olmaz," diyen annemin sesini duyduğumda odalarının önünde durdum, kapı aralıktı ve konuştukları oldukça net duyuluyordu. "Asi bunu hayatta kabul etmez aşkım!"

"Kızına fikrini soran yok Nilgün!" diyerek katı bir ses tonuyla annem her neye itiraz ediyorsa onu susturdu Kadir. "Bugüne kadar ben ne istersem o oldu yine öyle olacak."

"Ortalığı birbirine katar..."

"Katsın." Dedi, kendinden emin bir sesle. "Ancak bu dört duvar arasında yapar ne yapabilirse..."

"Bak Kadir?" diyen annem her zaman ki gibi Kadir'i ikna edebilmek için sevecenlikle yaklaşıyordu. "Başkasıyla evlendirelim ama Caner'i kabul etmez."

"Ben senin kızını ta Rize'lerden gönlünün olduğu biriyle evlendirmek için getirmedim Nilgün!" diye bağırdı. "Beş yıl önce kabul ettin, biraz zaman geçsin ikna edeceğim dedin ve zaman doldu. Bir ay sonra nikahları var!"

"Tamam canım, sen nasıl istersen."

"İyi!" dedi.

Annem kabullenmişti.

Demek amaçları beni Caner'le evlendirmekti. Annemin beni özlemesi, yanında istemesi yalandı. Asıl doğru kendi mutlulukları uğruna beni mutsuz etmeleriydi.

Başımı önüme eğerek göz yaşlarımı beyaz fayansa akıttım.

Bazı anlar annemin beni sevdiğini düşünürdüm ama düşüncelerimin umutları bile kanmış Nilgün Karaman'ın acımasız oyununa.

"Planlar kurayım, kızını buraya geri getireyim sen hala itiraz et!" diyerek söylenmeye başladı Kadir. "Ulan o kocan olacak piçin çocuğunu beslemek mi zorundayım lan ben!"

"Ben geri getir demedim sana," annemin sesinde hiçbir duygu yoktu. "Bırak defolsun gitsin, kurtulmuşken geri getirme dedim."

"Ben Caner'e bir kere Asi ile evleneceksin dedim ve oğlum o günün gelmesini beklerken ne yapabilirdim?"

"Başkasını severdi Kadir!"

"Sevmedi!"

Kolumu birinin tutmasıyla tam arkamı dönecekken ağzımda bir el tarafından kapatıldı ve Kadir'lerin odasının yanındaki odaya yani Kadir'in çalışma odasına zorla getirildim. Kapı ardımızdan kapanırken ağzımdaki elini çekti ve kolumu da bırakırken öfkeyle arkamı döndüğümde karşımda Aytaç'ı gördüm.

"Neden onları dinliyorsun?" sessiz bir şekilde azarlamaya başladı. "Babam görseydi seni öldürürdü Asi!"

"Umurumda değil." Dedim, onun aksine sesli konuşmuştum.

Eli ile yeniden ağzımı kapattı ve diğer elinin, işaret parmağını dudaklarına götürüp sessiz olmamı işaret etti. "Sessiz ol."

Başımı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım, ardından da elini ağzımdan çekip hüzünlü gözlerle gözlerime baktı. Ben de onun kahverengi gözlerine bir umut bakarak konuştum.

"Sen biliyor muydun?"

"Neyi?"

"Caner ve beni."

Başını önüne eğdi.

Biliyordu.

"Neden bana söylemedin Aytaç?" diyerek hayal kırıklığımı yüreğime doldurup ağladım. "Neden?"

İki eli ile sağ elimi tutup, okşadı. "Babam karar vermiş, kim karşısında durabilir?" dedi, çaresizdi.

"Ben..." dedim, emin olmasam da. "Ben bir yolunu bulmaya çalışırdım."

"Bulamazdın."

"Bulurdum!" diyerek sessiz bir şekilde bağırdım. "Ben aşık bir kadınım. Asaf'a kavuşabilmek için her yolu bulurdum."

Gözleri doldu, ardından ise gözlerini açıp ağlamamak için direndi. Elimi ellerinden çekip, onun ellerini tuttum. "Ne olur bana yardım et Aytaç! Lütfen..."

"Ne yapabilirim Asi?"

"Korumaları oyala!" dedim aklıma ilk gelen fikirle. "Ne bileyim bir şey yap. Bu evden kaçmama yardım et."

"Yapamam..."

"Lütfen..."

"Babam öğrenirse ikimizi de öldürür Asi?"

"Annem seni korur," dedim, içimdeki kız çocuğunun yarasını deşerken. "En kötü ben zarar görürüm ve bunu göze alıyorum."

"Ben alamam!" dedi, itiraz ederek. "Daha fazla acı çekmene şahit olamam Asi, olamam."

"Eğer abinle evlenirsem her gün acı çekerim. Benim kalbimde, ruhumda, aklımda, zikrimde Asaf'da."

"Tamam." Dedi, gözünden birkaç damla akarken. "Yardım ettim diyelim, babam yine peşinden gelir seni bulur."

Gözüm çalışma masasının arkasındaki siyah, ahşap dolaba kaydı. Dolaba bakarken gülümsedim. "Bu sefer gelse de beni geri getiremez." Bakışlarımı dolaptan çekip Aytaç'a baktım. "Bu sefer ben onu tehdit edeceğim."

"Neyle?"

Ellerimi elinden çekip işaret parmağımla demin baktığım dolabı gösterdim.

"Kasasından telefonumu ve babamı öldürdüğü anın görüntülerini almıştım. Onunla kaçarım, birine daha veririm ve eğer bana bir şey yaparsa onun, görüntüleri polise vereceğini söylerim."

"Asi..." dedi, gülümsemeye çalışarak. "Sen ne dediğinin farkında mısın?"

"Farkındayım Ayta..."

"Asi!" diyerek sözümü kesti. "O benim babam ve sen babamı hapse attıracağını söylüyorsun."

Gözlerim doldu ve ardından hiç beklemeden aktı. Umudum ölmüştü, ruhuma sinen kız çocuğu babasının ölüsünü bir kere daha koklamıştı.

"Ama o da benim babamı öldürdü..." dedim sessiz bir şekilde ve sırtımı duvara yaslayıp sessiz bir şekilde ağlamaya başladım. Aytaç'ın şu an ne yaptığını da ne hissettiğini bilmiyordum, bakmak istiyordum ama tükenmiştim. Başımı kaldıracak halim bile yoktu.

Yaklaşık bir dakika sonra odanın kapısı açılmıştı. Kadir gelmiş olabilirdi ve beni bu odada gördüğü için öldürmekten beter edebilirdi ama umurumda bile değildi. Sanırım bu evlilikten kaçış yolum sadece ölmekti.

"Aytaç Bey?"

Enes'in sesi kulağımı okşadığında yine başımı kaldırıp bakmadım.

"Gel Enes, içeri gir. Babam görmesin." Dedi, Aytaç.

"Kadir Bey ve Nilgün Hanım, Şinasi Beylere gittiler. Evde yoklar."

"Güzel." Dedi Aytaç ve birkaç adım atıp önüme geldi. Yere oturup yüzünü yüzümün hizasına getirdi. "Başlayalım mı?" dedi.

Hızla başımı dikleştirip, Aytaç'ın gözlerine baktım.

"Neye?"

"Kaçmak istiyordun, vaz mı geçtin?"

Telaşla bakışlarımı Enes'e çevirdim o da masum bir tebessümle bana bakıyordu. Yüzündeki ifade rahatlamama neden olurken, bu sefer de şaşkınlığın esiri oldum ve bakışlarımı yeniden Aytaç'a çevirdim. "Bana yardım edecek misin?" diye sordum, umudum yeniden filizlenmişti.

"Sana yardım edeceğiz Asi," dedi gülümseyerek. "Babamın yaptıklarına karşın bunu sana borçluyum."

Hiç düşünmeden boynuna sarıldım, öyle sıkı sarıldım ki minnetim sarılmamın şiddetinden belli oluyor olması lazımdı. Gülümseyerek, neşeli bir sesle "Teşekkür ederim, çok teşekkürler." Dedim.

O da bana sarıldı, ardından ise kollarını üzerimden çekti, ben de çektim ve gözlerine baktım.

"Ama bana söz ver Asi," dedi, yüzü ciddi bir ifadeye bürünürken. "O görüntüleri babam sana bir şey yapmadığı sürece polise vermeyeceksin ve hiç kimseye göstermeyeceksin?"

Kadir'in her ne kadar hapse girip cezasını çekmesini istesem de o hapisteyken Caner'in ve diğerlerinin benimle uğraşacağını bildiğim için bu teklifi kabul etmem gerekiyordu.

"Söz!" dedim ve gülümsedim.

"Tamam," dedi ve ayağa kalktı. "Git hayat garantini ve valizini al. Sonra da bodrum katındaki çıkış kapısının oraya gel."

"Tamam." Dedim ve yüreğimi kıpır kıpır eden mutlulukla koşar adımlarla odadan çıktım.

Üst kata çıkıp, odama girdiğimde dolabımı açtım ve en üstten orta boy valizimi alıp içerisine elime gelen giysileri ve ayakkabıları içerisine koydum. Ardından makyaj masamın üzerindeki makyaj çantamı da içine koyduktan sonra çekmeceden Kadir'in kasasından gizlice aldığım telefonumu da koydum ve valizimi kapatıp üzerime siyah montumu giydim, ayağımda zaten çizmelerim vardı. Valizimi de elime alıp odamdan çıktım, alt kata indiğimde annemlerin odasının önünde durdum, valizimi kapıya bırakıp içeriye girdim ve giyinme odası tarafına geçtim.

Makyaj masasının üzerinde olan iki tane set takıyı aldım ve odadan çıkıp, valizime koydum. Uçak param yoktu, almak zorundaydım.

Valizimi yeniden elime aldım ve koşar adımlarla alt kata indim. Bodrum katına geldiğimde Aytaç'ın elindeki silahı görmemle durdum ve soran gözlerle gözlerine baktım, Enes ile bir şeyler konuşuyordu.

"Hani bana yardım edecektiniz?" dedim, elimdeki valizi yere bırakırken.

"Edeceğiz," dedi sakin bir ses tonu ile. Elindeki silaha baktığımı gördüğünde o da silahına baktı ve aklı başına yeni gelmiş gibi başını sallayıp gözlerime baktı. "Sen kaçtığında benim de babamın gazabından korunmam gerek."

"O nasıl olacak?"

"Birazdan görürsün," dedi ve Enes'e baktı. "Hadi sen arka bahçeye git, silah sesini duyduğunda da tüm adamları ön kapıdan buraya yolla."

"Tamam Aytaç Bey." Dedi Enes ve bana gülümsedikten sonra bodrum katında gözden kayboldu.

Aytaç'da kapının önüne gelip kapıyı kapattı ve anahtarı iki defa çevirerek kilitledi. Ardından yüzünü bana dönüp buruk bir şekilde gülümsedi.

"Umarım bu aptal adamlar kapıyı açana kadar kanamadan ölmem."

"Kendini mi vuracaksın?" dedim, gözlerim şaşkınlıkla açılırken.

"Evet!" dedi ve yanıma gelip sevecen bir ifadeyle baktı. "Yoksa kaçtığına inanmazlar."

"Seni vurduğuma da inanmazlar..."

"İnanırlar," dedi. "Sonuçta birbirimize hissettiğimiz kardeşlik bağını kimse bilmiyor. Kaçabilmek uğruna bunu yapmış olmana herkes inanır, babamı da vurmuştun?"

"Ya ölürsen Aytaç?"

"Merak etme omzuma sıkacağım." Dedi ve çıkış kapısına doğru baktı. "Başlayalım mı?"

"Başlayalım." Dedim ve valizimi elime alıp bekledim.

Aytaç silahın namlusunu omuzu ile köprücük kemiğinin arasındaki boşluğa dayadı ve gözlerini sımsıkı kapatıp hiç düşünmeden tetiğe bastı. Silah sesi depoda yankılanırken ufak bir çığlık atıp, gözlerimi kapattım.

Aytaç'ın acı dolu inlemesi kulaklarımda yer edinirken, gözlerimi araladım ve ona baktım. Silahı elinden atıp sol elini yarasına bastırdı ve bakışlarını üzerime çevirdi.

Çıkacağım kapının zorlanmasıyla bakışlarımı kapıya çevirdim ve korkulu gözlerle baktım. Yanımda hareketlenme hissettiğimde sağıma dönüp baktım, o da benim gibi kapıyı izliyordu.

"Ne uğraşıyorsunuz bu kapıyı açmakla çabuk ön kapıdan girin! Koş!" diye bağırdı Enes ve kapıyı açmak için zorlayan adamları ön tarafa yönlendirdi.

"İyi misin Aytaç?" diye sordum merakla. Gözleri baygın bakıyordu ve yarası çok kanıyordu, yüzünde ise acı çektiğini belli eden bir ifade vardı.

"İyiyim, merak etme."

"Asi Hanım çıkabilirsiniz," diyen Enes'in sesini duyduğumda kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atmaya başladı. "Etrafta kimse yok!"

O anda diğer kapıdan gelen seslerle o tarafa baktık ikimizde. Kapıyı açmaya, hatta kırmaya çalışıyorlardı. Derin bir nefes alarak Aytaç'a baktım, o da oldukça telaşlı görünüyordu.

"Hadi git artık!" dedi.

"Teşekkürler, çok teşekkürler..." dedim ve daha fazla beklemeden valizimi elime alıp kapının yanına gittim. Kapının kilidini de açtıktan sonra dışarıya çıktım ve Enes'e de gülümseyip özgürlüğüme koşmaya başladım.

Valizim her adımımda bacağıma vuruyor ve canımı acıtıyordu ama şu an Aytaç'ın benim kaçabilmem uğruna katlandığı acı daha büyük olduğu için önemsemedim. Arka bahçenin çıkış kapısına geldiğimde etrafıma bakındım ve kimsenin olmadığını görünce hızla koşarak kapıdan çıktım. Cadde boyunca koşmaya devam ettim, amacım bir taksiye denk gelmekti.

Yaklaşık beş dakikadır koşuyordum ve nefes nefese kalmıştım. Sağıma baktığımda gördüğüm siyah araba ve tepesindeki Taxi yazısıyla dünyalar benim olmuş gibi hissettim. Hemen elimi kaldırdım ve "Taxi!" (Taksi!) diye bağırdım.

Taksi durur durmaz hiç zaman kaybetmeden valizi arka koltuğa koydum ve ben de arka koltuğa oturduktan sonra dikiz aynasından bana bakan şoföre baktım. "Pardon! Je suis pressé donc je n'ai pas pu le mettre dans le coffre." (Özür dilerim! Acelem var o yüzden bagaja koyamadım.)

"Aucun problème. Où allez-vous?" (Sorun değil. Nereye gidiyorsunuz?)

"Je vais à l'aéroport mais si vous voyez un bijoutier sur le chemin, arrêtez-vous s'il vous plaît!" (Havaalanına gideceğim ama yolda bir kuyumcu görürseniz durun lütfen!)

"D'accord." (Tamam.)

BÖLÜM SONU

✾✾✾

Sizi Seviyorum yeni bölümde görüşene kadar kendinize iyi bakın. Yorumlarınızı heyecanla bekliyor olacağım.

İnstagram: @guverce

İnstagram Hikaye: @busrademirkitaplari

Threads: @guverce

Loading...
0%