Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Onuncu Bölüm ✾yaşayan bedenin ölü ruhu✾

@guverce

Onuncu Bölüm: "yaşayan bedenin ölü ruhu"

Başımı okşayan elin sıcaklığıyla merhaba dedim yeni güne. Açılmamak için direnen gözlerimi zor da olsa araladığımda karşımda dedemi görmeyi ummuyordum.

Şaşkın bakışlarımı yüzüne diktiğimde ihtiyari bir hareketle elini başımdan çekip dizlerinin üzerine koydu ve tebessüm ederek baktı. "Ne çok uyuyorsun sen?" diyerek tatlı bir sitem etti.

Gülümsedim. "Uyuya kalmışım. Çok mu geç oldu?"

"Oldu." Dedi ve kolunu biraz kaldırıp gözlerini kısarak altın saatine baktı. "10'u 20 geçiyor."

"Evet geç olmuş." Derken hızla yatakta doğrulduğum sırada tedirgin bakışlarını yüzümde gezdirdi. Sonra ise bir şey söylemek için dudaklarını araladı ama hemen vazgeçip geri kapattığında "Bir şey mi oldu dede?" diye sordum.

"Başına ne oldu?" diye sordu.

Elimi başıma götürüp orayı yokladım ve elim kabuk bağlamış olan yaraya dokunduğunda gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım, hemen geri açıp dedemin gözlerine baktım. "Bayıldığımda çarpmışım ama iyiyim, bir sorun yok."

"Bayıldığında?"

"Ben geçen gün evden çıktıktan sonra mezarlığa gittim sonra Asaf geldi. Biraz konuştuk, giderken bayılmışım ve başımı vurmuşum. Ertesi sabah gözümü hastane de açtım ve geceyi de hastanede geçirdim, kontrol altında."

"Asaf, bize annenle görüşmeye gittiğini söylemişti."

"Ben öyle istedim. Telaş yapmanızı istemedim." Diyerek mahcup bir şekilde dedeme baktım.

Dedem başını onaylar şekilde aşağı yukarı sallarken gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmadı. "Tamam." Dedi ve ayağa kalkıp etrafına bakındı, ardından da gözlerini yeniden bana çevirdi. "Ben bir Akın'ı arayıp durumun hakkında bilgi alayım, sen de aşağı inip kahvaltını yap."

"Aramana gerek yok, yalan söylemiyorum." Derken ayağa kalkıp hızlı adımlarla önüne kadar yürüdüm ve aynı ifadeyle gözlerine bakmaya devam ettim.

Kaşlarını çattı. "Yalan söylemiyor olabilirsin ama ya söylemiyorsun ya da iş işten geçtikten sonra söylüyorsun Asi!"

Başımı önüme eğip, ellerimi önümde birleştirdim ve mahcubiyetimi dile döktüm. "Özür dilerim dede."

"Dile." Dedi ve kapıya doğru ilerledi. "Çabuk aşağıya in." Dedi ve odadan çıkıp, açık olan kapıyı ardından kapattı.

Odadan çıkmasıyla telefonuma gelen bildirim sesi, gözlerimin telefonumu aramasına neden oldu. Gözlerimle etrafı tararken yatakta olduğunu gördüm ve iki adım atarak yatağa yaklaştığımda telefonumu elime aldım.

9 Yeni mesaj! Bildirimini gördüğümde elimi ekranda mesaj bölümüne koyup tıkladım ve en üste yerleşen ilk mesajı açtım; annemdi.

Gönderen: Nilgün Karaman

Bu dediklerini de yaptıklarını da asla unutmayacağım Asi! Anlaşılan güzellikten anlamıyorsun ama ben sana öğretmesini de bilirim kızım. (06:49)

Gönderen: Nilgün Karaman

Artık Kadir babanla konuşup anlaşırsın. (10:28)

Mesajı okumayı bitirdiğimde anneme olan öfkem ve nefretim dün geceye nazaran daha da artmıştı. Kızını yok saymasına ve her defasında aşağılamasına her ne kadar çok alışsam da yine de elimde değildi. Ona karşı içimde herhangi iyi bir duyguya yer yoktu, kendi yüreği gibi karartmıştı benimde yüreğimi.

Bir şey yazmaya gerek duymayıp geri geldim ve onun altında ki mesajı açtım.

Gönderen: X

Asi! (02:15)

Gönderen: X

Her hafta mesaj atacaktın ama hala senden bir haber gelmeyince dayanamadım yazdım. İyi misin? (02:15)

Gönderen: X

Emaneti yerine ulaştırmamı ister misin? (02:16)

Gönderen: X

Lütfen cevap ver yoksa burada kafayı yiyeceğim. (02:16)

Gönderen: X

Asi! (02:17)

Gönderen: X

Seni merak ediyorum. (02:18)

"Ah!" diyerek başıma vurdum ve yaramın acımasıyla inledim. Bunu nasıl unuturdum?

Her hafta pazar günleri iyi olduğuma dair mesaj atmam gerekiyordu ve ben bunu unutmuştum. Hemen yanıtlama bölümüne basıp cevap yazmaya başladım.

Gönderilen: X

Merak etme iyiyim. Burası çok karışık, seni tamamen unutmuşum. Annem burada, Kadir'de yakında gelir. (10:33)

Gönderilen: X

Seni haberdar edeceğim. Lütfen benden haber almadan bir şey yapma. Seni seviyorum. (10:34)

Gönderen: X

Sonunda cevap verdin aşkım. Merak etme, burası bende. Kendine dikkat et. (10:34)

Gülümsedim. Önemsenmek, merak edilmek güzel bir şeydi.

Yine geri geldim ve mesaj atan kişinin ismini gördüğümde şaşkınlıkla ekrana bakakaldım. Asaf bana mesaj atmıştı ve mesajın görünen kısmı aşıklar ile başlıyordu. Merakla üzerine basıp mesajı açtım.

Gönderen: Asaf

Aşıklar köprüsünde görüşelim, seni bekliyorum. (09:15)

Mesajı okumayı bitirdiğimde heyecandan atan kalbimin sesi kulaklarımda yankılandı. Telefonu göğsüme, kalbimin üzerine koyup kalp atışımı dindirmeye çalıştım.

Neden bu denli çok heyecanlanmıştım ki?

Belki de yine kalbimi kırıp, bağırıp çağıracaktı. Hep öyle olmamış mıydı?

"Asi!"

Dedemin sesini duyduğumda hemen kapıya doğru baktım. "Üzerimi değiştiriyorum dede!" dedim ve telefonu göğsümden çekip Asaf'a cevap yazmaya başladım.

Gönderilen: Asaf

Tamam, geleceğim. (10:39)

Ardından telefonu yatağımın üzerine geri fırlatıp dolabı açtım ve altıma siyah dar kotumu giyinip üzerime de kırmızı kolsuz bir atlet giydim. Ayağıma da siyah dolgu spor ayakkabılarımı da giyindikten sonra aynanın karşısına geçtim. Dalgalı saçlarımı tarayıp düzelttim ve dudağıma da kırmızı rujumu sürüp, gözlerime kahve tonlarında far ve rimel sürdükten sonra kot siyah ceketimi de elime alıp odadan çıktım.

Alt kata indiğimde muhteşem ikili Hülya yengem ve Betül oturmuş kahvelerini içerken dedem ve halamda onlara eşlik ediyordu ama halam bitirmiş, falını bile kapatmıştı. Aklıma gelen fikirle gülümsedim ve halamın yanına gidip, soluna oturdum. Elimi fincanın üzerine koyup soğuyup soğumadığını kontrol ettim ve ılımış olan fincanın üzerinden elimi çekmeyip halama baktım. "Bakayım mı hala?" diye sordum.

"Bak bakalım." Dedi ve arkasına yaslanıp kollarını birbirine bağladı. Ben de fincanı elime alıp hiçbir şey anlamama rağmen anlıyormuş gibi bakarak fincanı incelemeye başladım. Herkesin bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum, en çok da halamın. Daha fazla dayanamayıp, meraklı bir sesle "Ne görüyorsun?" diye sordu.

"Kahvenin telvesini." Diyerek yanıtladım, gayet sakin bir şekilde.

Halam koltukta doğrulurken "Kız fal bakmayacak mıydın?" diyerek çemkirdi.

"Ne falı ya!" diyerek fincanı masanın üzerine geri koydum ve yüzüme saf bir ifade yerleştirdim oysa içten içe kahkahalar atıyordum. "Ben ne anlarım fal bakmaktan!"

"Neden o zaman bakayım mı dedin?"

"Merak ettim."

"Hay Allah'ım sen bana sabır ver." Diyerek elini başına götüren halama gülümsemeden edememiştim. Göz ucuyla dedeme baktığımda o da gülümsüyordu. Hülya halam ayıplayıcı bakışlarını üzerimde gezdirirken, Betül ise iğreniyormuşçasına bakıyordu.

"Soyadımızı taşıyan senin gibi bir kuzenim olduğu için çok utanıyorum Asi'ciğim." Dedi Betül, ses tonu aşağılayıcıydı.

Tam dudaklarımı aralamıştım, ona karşılık verecektim ki dedemin "Betül!" diyerek, onu azarlaması beni susturdu. Dedem varken bir şey demek bana düşmezdi, sonuçta artık beni koruyup kollayan bir dedem vardı.

"Tamam yaa dede kızma, espri yaptım."

"Onu yapmak için zekâ gerekiyor canım..." diyerek bana demin söylemeye çalıştığı ithamı ona geri çevirdim. Betül'e laf sokma anını yakalamışken, susamazdım. Her ne kadar dedemin kızacağını bilsem de...

"Öyle mi?" dedi kaşlarını kaldırarak.

"Öyle!" dedim, ben de onun gibi kaşlarımı kaldırdım ve dudağıma alay dolu bir gülümseme yerleştirdim. "Ve senin ki az önce seni terk etti."

"Kızlar! Tamam dedum da!"

Dedemin gür sesi yeniden salonu doldurduğunda ikimizde susmuş, öfke dolu gözlerle birbirimizi yiyorduk.

"Hadi kızım kahvaltını et sen, mutfakta hazır." Diyen halam, ortamı sakinleştirmeye çalışıyordu.

Halama dönüp gülümsedim. "Tamam halacığım." Dedim ve ihtiyari bir şekilde ayağa kalkıp mutfağa doğru ilerledim.

"Yok! Yok abla bu kız arsızlığı iyice eline almış. Dedesinin yanında bu ne densizlik." Diyen Hülya'nın sesi kulağıma vardığında dönüp ona da birkaç şey söylemek istemiştim ama halam ya da dedemin bu duruma susmayacağını düşündüğüm için bir şey dememeyi tercih edip salondan çıktım ve kapının arkasına gizlenip dinledim.

"Bu laf dalaşını başlatan Betül, Hülya! Önce kendi kızının densizliğiyle ilgilen bence." Dedi halam.

"Ne dedi ki benim kızım, alt tarafı şaka yaptı."

"Asi de şaka yaptı."

"Neyse ne! Uğursuz anasına benziyor. Baksana kırmızı ruju da sürmüş, gören olsa Harman'ların torunu orospu olma yolunda diyecekler."

"Benim torunum huyunu da suyunu da babasından almış çok şükür." Diyen dedemin sesinde gurur naraları dans ediyordu. Böyle demesi ruhumda güzel bir duyguyu yeşertmişti. "Böyle büyümüş, böyle görmüş. Bu yaşından sonra giyimine, süsüne püsüne karışacak değilim."

Dedemin dediği söz üzerine herkes susmuştu. Bende bunun üzerine mutfağa geçip kahvaltımı yaptım.

ღ ღ ღ

Salona geçtiğim de sadece dedem vardı. Asaf'ın hala beni bekliyor olabilme ihtimali aklıma geldiğinde gülümsedim. Geleceğimi söyleyeli bir buçuk saat olmuştu ve o hala bekliyor olabilirdi.

"Neye gülümsüyorsun öyle?"

Dedemin sesini duyduğumda ona baktım. Gözlüğünü biraz öne itmiş, üzerinden bana bakıyordu, elinde ise gazete vardı. Gülümsememi zor da olsa durdurdum. "Hiç! Ne yapsam diye düşünüyordum?" dedim. Evden çıkabilmek için alt tabanı hazırlamaktı bu yaptığım.

"Halan ile yengene yardım edebilirsin, temizlik yapıyorlar."

Olmaz. Benim dışarıya çıkmam lazımdı.

"Kendimi pek iyi hissetmiyorum." Dedim yüzümü asarak. Dün annemle aramda geçen tatsızlığı kullanabilirdim. "Sanki duvarlar üzerime geliyor dede."

"O zaman bahçeye çık, biraz hava al." Dedi ve hızla gözlüğünü gözüne geri oturtup gazetesini okumaya devam etti. Neden bu kadar zorluyordu ki?

"Biraz yaylaya gitsem daha iyi olur gibi..." diye soran bir sesle konuştum. Ses tonum ise acınılacak gibiydi, umarım acırdı.

"Bir başına ne yapacaksın orada?" dedi yeniden gözleri gözlerimi bulurken.

"Yalnız kalmaya ihtiyacım var."

Biraz düşündü ve elini çenesine götürüp kaşıdıktan sonra elini indirdi. "Araba sürmeyi biliyor musun?" diye sordu.

"Evet! Ehliyetim var."

"Murat amcan bugün Taner'le gitti. Arabası kapının önünde, onun arabasını al ve geç olmadan dön."

Gülümsedim. "Tamam dedeciğim." Dedim ve koltuğun üzerine bıraktığım kot siyah ceketimi elime alıp hızla salondan çıktım. "Fatoş! Murat amcamın arabasının anahtarlarını verebilir misin?" diye seslendim.

"Tabi." Diyerek karşılık verdi ve yaklaşık bir dakika sonra yanıma gelip anahtarları uzattı.

"Teşekkürler." Dedim ve hemen evden çıkıp anahtarın açma düğmesine bastığımda arabanın kapıları açıldı ve hemen arabaya atlayıp navigasyonu da açtıktan sonra yola koyuldum.

Yaklaşık beş dakika sonra Çamlıhemşin, merkeze geldiğimde Kübra'yı elinde poşetlerle evine giderken gördüm ve arabayı durdurup kornaya bastım. Kübra ürkerek arkasına döndüğünde beni gördü ve elini kalbinin üzerine koyarak gülümsedi.

"Ödümü kopardın Asi!" diyerek tatlı bir şekilde sitem etti.

Onun bu haline gülümseyerek kapıyı açıp arabadan indim ve yanına doğru yürüyerek "Korkutmak istememiştim." Dedim.

Elini kalbinin üzerinden çekip poşetleri yere bıraktı ve hesap sormaya başladı. "Sen nereye gidiyorsun?" diyerek beni baştan aşağı süzdü. "Süslenip püslenmişsin..."

Gülümseyerek "Söylesem de inanmazsın ki!" dedim. Göğüs kafesimi ele geçiren mutluluk kuşlarının kanat çırpmasına engel olamıyordum. Bu kuşlar sanki kalbimi yiyip bitirmeye hazırlanıyordu.

"Sen bir söyle de inanıp inanmamak, bana kalsın."

"Tamam!" diyerek ellerimi önümde birbirine birleştirdim. "Asaf sabah mesaj atmış ve Aşıklar Köprüsünde beni bekliyor, onunla buluşmaya gidiyorum."

"Ne!" diye bağırdı. Ardından da etrafımıza bakıp etraftakilerin bize baktığını görünce eliyle ağzını kapattı.

"Bağırma!" diyerek sessiz bir şekilde söylendim.

"Özür dilerim," dedi ve gözlerini kocaman açıp ellerini ağzından çekti. "Çok şaşırdım."

"Fark ettim." Diyerek gülümsedim.

Kübra gülümseyerek, etrafına bakınırken birden yüzü düştü ve telaşlı bakışlarını gözlerime sabitledi. "Hadi canım sen artık git istiyorsan..." dedi.

"Hayırdır?" diyerek tebessüm ettim.

"Bu kadar mutluyken keyfin kaçmasın diye dedim."

"Neden kaçsın canım şimdi," diyerek gözlerinde ki telaşı anlamaya çalıştım. "Burada ne güzel sohbet ediyoruz."

"Kübra!"

Kübra'nın adını seslenen kişiye bakmak için arkamı döndüğümde Simge'yle yüz yüze geldim ve yanında da iki kız vardı. Onu görmenin verdiği hüzünle yüzüm asılırken aynı zamanda kaşlarımı da çattım ve yeniden önüme dönüp Kübra'ya baktım. Simge'yle muhatap dahi olmak istemiyordum.

Kübra yüzüne yapmacık bir gülümseme yerleştirirken "Merhaba Simge." Dedi ve yanındakilere bakıp onlara da zoraki gülümsemeye devam etti. "Nasılsınız?"

"Sağ ol iyiyiz, sen?" diye cevapladı esmer olan. Ela gözlerini bir süre üzerimde tuttuktan sonra yeniden Kübra'ya baktı.

"Ben de iyiyim Aslı." Dedikten sonra Kübra bakışlarını Simge'ye çevirdi. "Siz nereye böyle?" diye sordu.

"Asaf'ın annesi Nefise annem çağırdı, nişan tarihini kararlaştırmak için. Annemler orada bizi bekliyorlar." Dedi ve yüzünü bana dönüp çarpık bir gülümsemeyle konuştu. "Ne mutlu ki aramıza girmeye çalışanlar başaramadı."

"Pardon!" Diyerek sinirle gülümsedim "O aranıza girmeye çalışan ben miyim?" diye sordum.

"Yok benim Asi!" dedi, sesindeki tını ürpermeme neden olmuştu. Sanki her an bana saldırabilirmiş gibi konuşuyordu. "Her fırsatını bulduğunda Asaf'ın peşinden ayrılmıyorsun..."

"Amacım yeniden Asaf'la birlikte olmak değil, ben iki kişinin arasına girecek bir kadın değilim. Sadece Asaf'ın yüreğindeki yaraya merhem olmaya çalışıyorum."

"Ne yarası be!" diyerek üzerime yürüdü ve beni tek eliyle iterek konuştu. "Sen hala onun seni sevdiğini mi düşünüyorsun?"

"Hayır!" diyerek söylediği varsayımı reddettim. "Merhem olmaya çalışıyorum derken gitmek zorunda kaldığım zaman bana hissettiği öfkeyi dindirmekten bahsediyorum."

"Asaf'ın umurunda bile değilsin ki!" diyerek yüzünü buruşturdu. "Sen doğru sevgiyle sevilmiş yanlış insandın Asi Harman."

"Sen doğru insan mısın canım?" diyerek ben de yüzüme tiksinir bir ifade yerleştirdim.

"Doğru insanım ki Asaf beni seviyor." Dedi ve hemen ardından memnuniyetle gülümsedi.

"Ne güzel," dedim ve yüzüm asılırken konuşmaya devam ettim. "O zaman onun değerini bil Simge, çünkü o mükemmel bir adam." Dedim ve Kübra'ya bakıp elimi kaldırarak salladım. "Sonra görüşürüz canım, geç kaldım." Dedim ve arabaya doğru yürüdüm.

Nihayet arabanın yanına vardığımda kapıyı açıp, hiç beklemeden arabaya bindim ve telefonumu araç tutacağını yerleştirip, navigasyonu da açtıktan sonra arama bölümüne Aşıklar köprüsü yazıp yol tarifine göre ilerledim.

Sana geliyorum, her ne kadar senden vazgeçtiğimi daha da senin için uğraşmayacağımı söylesem de yapamıyorum. Aşk böyle bir şey işte! Bir de içine sevda dahil olunca daha da çekilmez bir hal alıyormuş, yeni öğrendim.

Biri gelip bana dese ki mutluluk nedir? Ben hiç düşünmeden senin adını söylerdim. Aşk deseler gülüşünden bahsederdim. Özlem deseler kalbimdeki tarifi imkânsız acı derdim. Hasret deseler sana kavuşamadığım her günün tarihini verirdim.

Bunun ne kadar da kötü bir düşünce olduğunu bilsem de yine de Simge'den ayrılıp bana gelmeni istiyorum. Bu çok bencilce biliyorum ama yine de istiyorum işte.

Belki yanına geldiğimde yine bağırıp çağıracaksın, suçlayacaksın, ağır sözler söyleyeceksin ama ben bunları bile bile geliyorum. Sırf birkaç dakika da olsa seni görmek için. Beni boğarak öldürmeye ant içmiş mavi gözlerinde yaşayabilmek için.

Önüme bir kâğıt koydular sevdiğim, benden aşkın tarifini yazmamı istediler. Ben ise sadece dört harf yazdım; Asaf.

BÖLÜM SONU

✾✾✾

Sizi Seviyorum yeni bölümde görüşene kadar kendinize iyi bakın. Yorumlarınızı heyecanla bekliyor olacağım.

İnstagram: @guverce

İnstagram Hikaye: @busrademirkitaplari

Threads: @guverce

 

Loading...
0%