Yeni Üyelik
4.
Bölüm

『Mirasın Uyanışı』

@guverce

 

 

『Mirasın Uyanışı』

Sanki bedenimi bir karanlık sarmıştı ve ruhumu adeta emiyordu. Her nefes aldığımda, yankıları kulağıma çalınan bir ölüm valsini çağrıştırıyordu. Gözlerim titriyordu, gözkapaklarım sanki kurumla kaplanmış gibiydi. Korkunun soğuk parmakları omuzlarıma ve sırtıma geçmişti, ve beni içine çeken karanlık derinliklerin içinde hissetmekten kaçamıyordum.

Ormanın sessizliği etkileyiciydi. Her şey durmuş gibiydi, tüylerim diken diken oldu. Rüzgarın ince esintisi, kulaklarımda hafif bir uğultu yaratıyordu, sanki bu sessizlikten kurtulmak için inliyordu.

Gözlerim önümdeki iki adamı ve çevreyi izliyordu, her hareketi yakalamaya çalışıyordum. Her ağaç gölgesi, her dal hareketi, korkuya yol açan yeni bir hayal gücüne dönüşüyordu. Sanırım henüz Lord Darkthorn ile karşılaşmaya, yüz yüze gelmeye hazır değildim. Bunun düşüncesi bile ruhumu kemiriyordu. Ormanın içindeki hayvanlar bile sessizleşmişti, sanki onlar da bu tehdit karşısında aynı korkuyu paylaşıyordu.

Korkunun soğuk ve çaresizliği, ruhumun derinliklerine sızdı. Artık geri dönüş yoktu, ve ben bu karanlıkla yüzleşmek zorundaydım. Kalbim hızla atmaya devam ederken, önümdeki iki adam dizlerinin üzerine çöktü ve başlarını yere eğdiler.

İkiside aynı anda "Lordum," diyerek Lord Darkthorn'u selamladı.

Gözlerimi kapattım ve bedenimden, ruhuma kadar saran korkuyu defetmeye çalıştım.

"Gözlerini aç ve bana dön Lena!"

Ses tonu hala aynıydı. Katı, sert ve kalındı. Ürkütücüydü.

Dediğini yaptım. Gözlerimi açtım ve ana teslim oldum, hızlı bir şekilde arkamı dönüp ona baktım. Yine siyahlar içerisindeydi ve yüzünün yarısını kapatan bir maskesi vardı. Gözlerini de başındaki pelerinin şapkası gölgeliyordu. Gözlerinin rengi de, biçimi de pek belli olmuyordu.

İki adım atarak bana yaklaştı ve tam önümde dururken, sağ elini sol elime uzattı. Elim buz kesilirken, sızlayan yaramın acısını önemsemedim. Şu an korkudan delicesine çarpan kalbim her şeyin önüne geçiyordu. Parmaklarını yara izimde gezdirdi ve dikkatli bir şekilde inceledi. "Küçükken yaptığın bir büyü sana ne kadar da büyük bedellere mal oldu değil mi?"

"Amacım bu değildi." dedim hızla. Sesim çok fazla titremişti ve titremesine engel olamıyordum.

Bileğimi tuttu ve tutmasıyla ellerinden siyah bir ışık süzmesi yayıldı. "Gücüm gücünde."

Bakışlarımı bileğime çevirdim ve ışık süzmesini izledim. "Gücünü sana nasıl geri verebilirim?"

Ufak bir kahkaha attı ve kahkasının içinden "Sen geri veremezsin." dedi. "Sen artık benim sonsuz gücümün bir parçasısın Lena Darkraven."

"O zaman benden ne istiyorsun?"

"Ben senden hiçbir şey istemedim ama sen o yaptığın aptal büyüyle beni yıllarca güçsüzlüğe mahkum ettin."

Başımı önüme eğdim ve titreyen bedenimi dizginlemeye çalıştım. Korktuğumu belli etmek istemiyordum. "Babamı öldüreceğini düşündüm..."

Sol elinin parmaklarını yaramın üzerinde gezdirirken, dikkatli bir şekilde inceledi. "Lena Darkraven," dedi ve biraz düşündükten sonra kısık bir ses tonuyla devam etti. "En büyük ilkem luminarsların zarar görmemesidir. Benim sorunum sizlerle değil, shadowslarla."

"Ailenin intikamını aldığını hatırlıyorum?"

Elini ve parmaklarını yara izimden çekti, ışık süzmesi anında kayboldu. "Zarar görmeni istemem Lena. Benim ruhumdan bir parça taşıyorsun, bu yüzden shadowslardan uzak dur."

Başımı kaldırdığımda yarısı görünen kahverengi gözleriyle göz göze geldim. "Çok fazla arkadaşım var." duraksadım ve ardıma dönüp o iki adama baktığımda hala dizlerinin üzerine çökmüş, başları önde beklediklerini gördüm. Yeniden Lord Darkthorn'a baktım. "En yakın arkadaşım da shadows."

"Artık en yakın arkadaşın değil o zaman."

"Bak ben..."

"Ben ne dersem o olacak Lena!" diye bağırdı gür bir ses tonuyla. Bana doğru bir adım attı ve tam dibime girdiğinde gözlerini bir an olsun gözlerimden ayırmadı. İlk defa gözlerini bu denli net görebiliyordum. "Benim ruhumdan bir parça taşıyorsun ve durum buyken bir shadows ile arkadaşlık yapamazsın."

"Al o zaman geri."

"Alacağım," dedi ve sesi daha da boğuklaştı. "Gücümü geri almak için yıllardır üzerinde çalıştığım büyüyü tamamlayınca geri alacağım Lena."

Başımı sağa sola salladım. "Sen ne dersen onu yapmak zorunda değilim."

Histerik bir biçimde gülümsedi. "Sen bilirsin." dedi ve ardına dönüp ormanın sonsuz mağaralara çıkan yoluna doğru yürüdü. "Sıradaki shadowsu sen belirlersin."

"Hayır!" diye bağırdım ardından. "Onlar masum."

Ardımdaki iki adam da ayağa kalktı ve yüzüme bile bakmadan Darkthorn'un peşinden gittiler. Darkthorn ise hiçbir şey söylemeden yürümeye devam etti. Ani bir kararla peşinden gitmeye karar verdim ve iki adım attıktan sonra bunun yanlış bir düşünce olduğunu düşünüp vazgeçtim. Sonsuz mağaralar kötü büyücülerin ve canavarların yaşadığı bir yerdi, oraya gidersem başıma bir şey gelebilirdi.

Başımı önüme eğdim ve kendimi yere doğru bırakarak dizlerimin üzerine çöktüm. Gözlerimden süzülen gözyaşlarımı dinledim, bunlar korkunun gözyaşlarıydı. Yıllar sonra onu karşımda görmek karmaşık hissettirmişti. Göğüs kafesimde var olan bir hissin kalbimi bastrmaya çalıştığını hissediyordum, bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Biliyordum.

Evet. Bana zarar vermeyeceğini söylemişti ama arkadaşlarım güvende değildi. Onları korumak için elimden geleni yapmam gerekiyordu. Aria bir shadows ve en yakın arkadaşlarımdan biriydi.

Çaresizlik, kalbimi sıkıştıran bir el gibi gelip çatmıştı.

Darkthorn'un söyledikleri zihnimde karanlık bir melodi gibi yankılanıyordu. Kaderine direnmeye çalışan kalbim, umutsuz bir ritimle atıyordu. İçerisinde bulunduğum çaresizlik sanki bedenimden ruhuma, her parçama bir sis gibi yayılıyordu; hiçbir yerde güvenli bir sığınak bulamıyordu.

"Lena!"

Ormanın içerisinden duyduğum sesle birlikte hızla elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Histerik bir duyguyla burnumu çektim ve bir iki defa öksürerek kendimi toparlamaya çalıştım. Ayağa kalkıp, üzerimi düzelttim. Eteğimin uçları yaprak ve çalı olmuştu, eteğimi elime alıp ucuna yapışan çalı ve yaprakları temizlemeye çalıştım.

"Lena!" diye bağırarak yanıma gelen Seraphis'e baktım. "Tanrı aşkına neredesin sen?"

Bakışlarımı ondan çekip yeniden eteğime baktım. "Eteğim mahvoldu onu temizlemeye çalışıyorum Seraphis."

Yanıma geldiğinde o da bana yardım etmeye başladı ve eteğimin arka kısmındaki yarakları çıkartmakla uğraştı. "Dakikalardır sana sesleniyorum neden ses vermiyorsun?"

"Sesini şimdi duydum."

"Buradayım demek zor mu?"

"Canım istemedi."

Eteğimi bıraktı ve önüme geçip, ellerini beline koyarak bana baktı. Ben ise eteğime bakıyordum, ağladığımı anlamasın diye göz temasından kaçınıyordum. "Seni merak ettik. Bay Ishtar seni bitki toplaman için buraya yolladığını ve hala gelmediğini söyledi. Git bul dedi."

"Ne bu?" dedim sitemkar bir ses tonuyla ve daha fazla uğraşmayıp eteğimi bıraktım ardından Seraphis'e baktım. "Hem yolluyor, hem de merak mı ediyor?"

Seraphis ellerini yanaklarıma koyup, yüzündeki tebessümle okşadı. "Lena, toplamanı istediği bitkiler kısa sürede toplanabilir. Hepsinin de yerini bildiğini düşünürsek çoktan dönmen gerekiyordu."

Yüzümü geriye doğru çekerek ellerindne kurtardım ve bakışlarımı Darkthorn'un gittiği yola çevirdim. Amacım Bayan Seraphis'in gözlerine bakamamaktı ama ondan kaçarken, en büyük korkumu anımsamıştım. "Bayan Seraphis biraz yalnız kalmak istemiştim."

"Burada mı?"

"Evet burada."

"Lena olanları biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum." dedim ve bakışlarımı yeniden Seraphis'e çevirdim. "Darkthorn döndü ve her gün shadows öldürüyor."

Bakışları düştü ve yüzünde hüzünlü bir ifade var oldu. "Sana da zarar verebilir."

Başımı hayır anlamında sağa sola salladım ve kollarımı iki yana açıp etrafıma bakındım. "Gölgesiz ormana girmedim Bayan Seraphis, Şifalı Orman Tapınağındayım. Burada başıma ne gelebilir?"

Bir adım atarak daha da yaklaştı ve yüzünü yüz hizamda sabitlerken, ciddi bir ses tonuyla konuştu. "Darkthorn'un ne yapacağı belli olmaz Madam Lena. Sen dikkatli ol, çok fazla yalnız kalma o bize yeter."

Kollarımı indirdim ve kaşlarımı çattım. Nefesimi yüzüne üfledin, öfkeyle cevap verdim. "Ben buraya kafama göre gelmedim. Ishtar amcam yolladı, bunu ona söyle." dedim ve hızla geriye çekilip asamı kılıfından çıkarttım. Tüm bedenimi geri döneceğim yola döndüm ve asamı nazikçe sallayarak, "Surmon zephyr!" dedim ve hızlanarak Elemantürum Büyü Bakanlığına doğru ilerledim.

Bakanlığın önüne geldiğimde Babam, Ishtar amca, Varian amca ve Bayan Thalindra'yla karşı karşıya geldim. Bakışlarımı babamda sabitledim. Kaşlarını çatmış, dudakları titriyor, çenesi kasılmış bir durumda dişlerini sıkıca sıkıyordu. Herkesin bakışları hızla beni buldu ve hepsinin yüzündeki panik ifade, rahatlamış bir ifadeye dönüşürken sadece babam ve Ishtar amcam hala sinirliydi.

"Çocuk!" diye bağırdı Ishtar amcam. "Neredesin sen?"

Ishtar amcama baktım. "Yolladığın yerdeydim."

"İki tane bitkiyi toplamak bu kadar uzun mu sürüyor çocuk!"

Bakışlarımı çaktırmadan babama çevirdim. Hiçbir şey söylemeden öylece gözlerime bakıyordu. Hızla bakışlarımın hedefine yeniden Ishtar amcamı aldığım sırada Bayan Seraphis'de geldi ve Ishtar amcamın arkasında yerini aldı. "Toplamayı bitirmiştim zaten."

"Sorum toplayıp, toplamadığın değil." dedi. Ses tonu agresif, her söylediği kelime sanki bir tehdit içeriyor gibiydi. "İki tane bitkiyi toplamak bu kadar uzun mu sürüyor?"

Başımı önüme eğdim.

"Yalnız kalmak istemiş Bay Ishtar o yüzden gelmemiş." diyerek Ishtar amcamın bana sorduğu soruyu Bayan Seraphis cevapladı.

Ishtar amcam başını arkasına çevirdi ve Seraphis'e baktı. "Sana sorduğumu hatırlamıyorum."

"Özür dilerim efendim." dedi Seraphis ve o da başını önüne eğdi.

"Lena Darkraven?" dedi Ishtar amcam yeniden. "Neden susuyorsunuz?"

Bakışlarım yenidne babamı buldu ve babamın yüüzndeki ifade hayal kırıklığına bulanmıştı. Yüzü solmuş, gözleri hüzünlü kaşları ise düşüktü. Onun bu hali yüreğimi kanattı ve yeniden başımı önüme eğip Ishtar amcamın azarlamasını dinlemeye devam ettim. "Orakon ile konuşurken böyle susmuyordun ama çocuk?"

Babamın bakışlarını üzerimdne çektiğini hissettim ve arkasını dönüp eve doğru ilerlemeye başladı. Hızla başımı kaldırıp babamın arkasından baktım. Gözlerimn dolmasıyla, dudaklarımın titremesi bir oldu ve aniden göz yaşlarım akmaya başladı.

"Böyle devam et çocuk sana yakışan da bu zaten," dedi Ishtar amcam. "Babanın omuzlarını hep düşür, gururlandırma asla. Benim Lena'm akıllıdır, yapmaz dediği herşeyi yap. Haber vermeden ne istiyorsan onu yap." gözlerimi kapatıp dinlemeye devam ettim. "Koskoca Büyü bakanlığı işi gücü bıraksın onca öldürülen shadowsları boşversin senin peşinden koştursun. Çünkü bizim işimiz bu değil mi?"

Yine sustum.

Eğer Darkthorn'un karşıma çıktığını anlatırsam tüm hayatım bitebilirdi. Kalan hayatımı Büyü bakanlığı ve ev arasında yaşayabilirdim. Babam ve annem benim için daha çok endişelenebilir ve tüm işlerini bırakıp beni korumak için ellerinden gelen her şeyi yapabilirlerdi. Oysa zaten Darkthorn bana zarar vermeyeceğini söylemişti. Evet belli onun sözüne güvenmem hataydı ama verecek olsa orada verebilirdi.

Usulca başımı yerden karldırıp Ishat amcamın öfkeyle gölgelenen gözlerine baktım. "Eğer azarlaman bittiyse artık eve gidebilir miyim?"

"Sormana ne gerek var?" diyerek kollarını iki yana açtı ve yüzünde alaycı bir tebessüm var oldu. "Gitme desem gitmeyeceksin sanki."

Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes verdikten sonra ben de adımlarımı eve doğru yönelttim.

"Çocuk!" diye bağırdı ardımdan. Başımı ardıma çevirip omzumun üstünden ona baktım. "Eğer topladıysan, bitkileri ver de git."

Önüme dönüp ellerimi ceplerimde gezdirdim ve topladığım bitkileri ceplerimden çıkartıp yanıma gelen Varian amcamın avuçlarına bıraktıktan sonra hiçbir şey demeden eve doğru yürümeye devam ettim. Ağlayarak eve doğru geldim ve kapının önünde durup uzun bir süre eve doğru bakındım. Babamın o son yüz ifadesi gözümün önünden gitmiyordu.

Hissettiğim çaresizliği nasıl alt edebileceğimi bilmemek çok acıydı. Bana ailem dışında güvenebileceğim, yardım edebileceğindne emin olduğum birisi lazımdı ama bu kişiyi bulmak çok zordu. Tanıdığım herkes ne anlatırsam anlatayım babama ya da anneme söyleyebilirdi. Oysa ben onların haberi olmadan, onlar daha fazla üzülüp, incinmeden bu meseleyi halletmek istiyordum. Bir yolunu bulmak ve Lord Darkthorn'a güçlerini geri vererek, kurtulmak istiyordum. Kendisi bir büyü üzerinde çalıştığını ve yakında büyüyü tamamlayınca güçlerini geri alacağını söyledi ama o zamana kadar ardımda bir gölgeyle yaşamak ürkütücüydü.

Omuzuma dokunan elle irkildim ve hızla arkamı dönüp omzuma dokunan kişiye baktım. "İyi misin sadece Lena?"

Başımı soluma eğip hızlı bir şekilde gözyaşlarımı temizledim ve yüzüme sahte bir tebessüm kondurup bakışlarımın hedefine ormanın tepesinde karşılaştığım adamı aldım. "İyiyim, teşekkürler."

"Sokağın ortasında durmuş, ağlayarak büyü bakanının evini izlediğini görünce merak ettim." diyerek elini omzumdan çekti ve meraklı bakışlarını gözlerimde sabitledi.

Başımı sağa sola salladım. "Bir sorun yok." dedim ve yeniden evime baktım.

"Anladım." dedi, boğuk sesiyle. "Kuş gözüne gidiyorum, eğer eşlik etmek istersen..."

"Hayır!" dedim o sözünü bitirmeden. "Yorgunum evime gideceğim."

"Tamam." dedi ve asasını belinden çıkartıp eline aldı. Asası siyah ve değişik, parlak taşlarla süslenmiş bir asaydı. Belli ki o da soylu bir aileye sahipti, bu tür asayı sadece öyle kişiler kullanabiliyordu. "İyi geceler sadece Lena." dedi ve yaptığı hızlanma büyüsüyle kuş gözüne doğru ilerledi.

"Başına bir şey geldi zannettim!" diye bağıran babamın sesi alt kattan duyuluyordu. Kapıyı sessizce ardımdan kapatıp, ses çıkartmamaya dikkat ederek merdivenleri çıktım ve salonun önünde durup dinlemeye devam ettim.

"Artık Lena büyüdü Kaldar, onu herşeyden koruyamayız."

"Aurelia..." dedi babam ve annemin dediği şeye şaşırmış gibiydi. "Lena bizim kızımız ve yaşlansa dahi onu korumak bizim görevimiz."

"Evet canım," dedi annem ve ses tonu sakinleştirici bir ilaç gibiydi. "Ama bir şeyleri yaşayarak öğrenmek zorunda. Her düştüğünde elinden tutup kaldırırsak, biz olmadığımız zaman tek başına ayağa kalkamaz."

"Ben kızımın hep yanında olacağım." dedi babam kararlı bir ses tonuyla.

"Biliyorum." dedi annem. Kapının köşesinden baktığımda annem, babamın omzuna başını yaslayıp elini tuttu. "Sen mükemmel bir eş ve mükemmel bir babasın Kaldar. Ben de, kızımız da çok şanslı."

Geri çekildim ve odama girip kapıyı sesli bir şekilde kapattıktan sonra yatağıma oturdum. Odamın camına konan baykuşun çıkarttığı sesle cama doğru baktım ve yanına gidip camı açtıktan sonra baykuşun ayağına bağlanmış olan mektubu çözüp aldım ve açıp okumaya başladım.

"Seni yarın sabah gölge rıhtımda bekleyeceğim.

Sadece Lysander"

Loading...
0%