@guverce
|
『Zamanın İzleri』 "Kimden izin aldın Orakon'un yanına girebilmek için?" Ishtar amcamın bağırma sesi eminim ki karagahtaki herkes tarafından duyuluyordu, babamın burada değil de evde olmasına içten içe sevinmiştim ama Ishtar amcama yakalanmış olmam ölüm gibi bir şeydi. O fazla acımasız ve gerçekçi bir adamdı, asla yalan söylemezdi ve en önemlisi babama çok sadıktı. Eminim ki buradan çıkar çıkmaz babama haber verecekti. "Evde herkes gerekeni söyledi sana! Daha neyi araştırıyorsun Lena?" Kaşlarımı çattım ve başımı kaldırıp, siyah gözlerine baktım. "Sen de duydun Arokon'un söylediğini Ishtar amca?" "Evet duydum!" diye bağırdı. "Annen ve babanın Darkthorn tarafından öldürülmeyeceğini söyledi." "En son söylediğinden bahsediyorum." "En son hiçbir şey söylemedi Lena!" dedi her kelimesinin üzerine bastırarak. Hızla ayağa kalktım ve karşısında dikildim. "Söyledi!" diye bağırdım var gücümle. Ben bağırırken odanın kapısı açılmıştı ama kimin geldiğine dönüp bakma gereği hissetmedim ve Ishtar amcama bağırarak gerçekleri haykırdım. "Tehlike ardında dedi, çok yakında sana gelecek dedi Ishtar amca!" Ishtar amcam iki adım atarak yanıma geldi ve önümde dururken iki elini de omuzlarıma koyup beni sarstı. "Ben varım, baban var, annen var. İstemediğin kadar büyücü seni koruyabilir çocuk!" "Beni öldürecek değil mi?" dedim sessiz ve güçsüz bir ses tonuyla. Bağırmaktan boğazım acımıştı ve kendimi güçsüz hissediyordum. Ellerini omuzlarımdan çekip yanaklarıma koydu ve nazikçe okşayarak, sakinleştirici bir ses tonuyla konuştu. "Öldüremez, öldürmez. Darkthorn luminars birini öldürmez. Hadi öldürdü diyelim Lena, hiçbir işine yaramaz birtanem. Luminars biri luminars olan birinin gücünü ememez." "Orakon neden öyle söyledi?" "Sen Orakon'un yanına nasıl girdin?" Bu babamın sesiydi. Babamın sesini duyunca gözlerimi sımsıkı kapattım ve başımı önüme eğip bekledim. Ishtar amcam ellerini yüzümden çekti. "Sakin ol Kaldar..." dedi. Bir elin kolumdan tutmasıyla gözlerimi araladım ve babamın tuttuğunu gördüm. Beni kendisine çevirdi ve sağ eliyle çenemden tutup yüzümü kaldırarak kendi yüz hizasında tutmamı sağladı. "Sana sordum Lena?" dedi, sesi oldukça öfkeli geliyordu. "Annemin haberinin olduğunu söyledim." "Ve Zirak'da bunu annene sormadan seni içeriye mi aldı?" Başımı sağa sola sallayarak babamın gözlerine uysal bir şekilde baktım. "Zirak'ın bir suçu yok baba." dedim ve göz ucuyla Ishtar amcama baktığımda duygusuz bir biçimde bizi izlediğini gördüm. Bakışlarım yeniden babama kaydığında gözlerindeki endişeye çarptım. "Anneme sormak istedi ama engel oldum. Toplantıda olduğunu, beni de annemin gönderdiğini söyledim." Elini çenemden yavaş bir şekilde çekti ve bir adım geri gitti. "Annenin görevini kendi emellerin için bu şekilde kullanman benim için büyük bir hayal kırıklığı Lena." "Baba?" diyerek bir adım attım babama doğru ama babam elini kaldırarak kendisine yaklaşmamı engelledi. "Korktum. Darkthorn'un sizi öldürmesinden korktum, öğrenmek istedim. Emin olmak istedim baba." "Sana söylediğimizin zıttı ne öğrendin Lena?" "Darkthorn'un sizin için değil, benim için geleceğini öğrendim." Babam'ın öfkesi gözlerinden silinirken yerini şaşkınlık ve korku aldı. Hızla başını Ishtar amcama çevirdi ve sorar gözlerle baktı. Ishtar amcam bir şey demek yerine başımı olumlu anlamda aşağı yukarı sallayınca babam hızla arkasını döndü ve açık olan kapıya bakarak bağırdı. "Varian!" Varian amca içeriye girdi ve onunda gözlerinde endişe vardı. Kapı açık olduğu için büyük ihtimalle konuşulan her şeyi onlarda duymuştu. Babam bana döndü ve dolan gözleriyle baktı. "Lena'ya mentaplasmo büyüsünü ulgula." "Hayır!" diye bağırarak geriye çekildim ve sağ elimi kaldırarak Varian amcamın yaklaşmaması için aramıza bir engel koydum. "Sakın!" Mentaplasmo büyüsü yapılan kişinin zihnindeki anılarla oynayarak, değiştirme ve yapan kişinin empoze ettiği şekilde hatırlama büyüsüydü. Bu büyüyü yaparak Orakon'un bana söylediklerini anılarımda değiştireceklerdi. Babam yanıma yaklaştı ve kolumdan tuttuğu sırada var gücümle babamı ittim. "İstemiyorum." diye bağırdım. "Ben gerçekleri bilerek yaşamak istiyorum." "Kaldar!" diye bağırarak babamın kolunu tutan Ishtar amcam oldu. "Bir şeylerin bilincinde olması gerekiyor. Anılarını değiştirerek, gerçeği yok edemezsin. Bilerek yaşaması, bilmeden yaşamasından daha iyidir." "Ishtar..." "Kaldar!" diyerek babamın konuşmasına engel oldu. "Bilsin ki herkese tereddütle yaklaşsın. Sorgulasın." bakışlarını babamdan çekip bana baktı. "Lena'yı hepimiz biliyoruz; herkesle anında samimi olur, kimseyle arasına duvar örmez. Yeni tanıştığı insanlara bile sıcak kanlı yaklaşır." yeniden babama baktı ve babamın gözlerindeki hüzne onun parıldayan gözleri ışık verdi. "Gerçeği bilsin ki artık herkese sıcak kanlı değil, ardı ardına örülmüş duvarlarla yaklaşsın. Bu yapacağın şey ona iyilik değil, kötülük olur." Babam başını önüne eğdi. "Korkuyorum Ishtar." "Biliyorum," dedi Ishtar amcam ve elini babamın omuzuna koydu. "Ama korkuna pişmanlığı da ekleme dostum." Babam bakışlarını bana çevirdi ve gözlerinin dolması yüreğimi acıttı. Hızla başını sağına çevirdi ve yüzünü görmeyeceğim bir konumda tutarken, ellerini gözlerinde gezdirdi. Sanırım gözyaşlarını silmişti. Bir süre öylece bekledikten sonra yeniden bana baktı. "Bana söz ver Lena..." dedi sesi titriyordu. "Çok dikkatli olacaksın." Başımı olumlu anlamda aşağı yukarı salladım. "Söz." Babam da başını aşağı yukarı salladı ve yeniden Varian amcaya baktı. "Çıkabilirsin Varian." "Emredersiniz Efendim." dedi ve odadan çıktığı sırada cama konan baykuşa baktım. Ayağında kağıt vardı. Ben baykuşu izlerken Ishtar amcam camın önüne gitti ve camı açtıktan sonra baykuşun ayağındaki notu aldı ve baykuşu saldı. Baykuş uçarak geldiği yöne geri giderken Ishtar amcam gelen notu okudu. Yüzünde muzur bir tebessümle yanımıza gelip notu bana uzattı. "Annenden." Gözlerimi kapattım. "Düşüdüğüm şey mi?" "Haberinin olmayacağını mı sanmıştın çocuk?" Gözlerimi yeniden araladım ve notu elime alıp okumaya başladım. ""Şu hayatta insan evladına da mı güvenemeyecek Lena! Zirak'ı nasıl kandırırsın, Orakon'un yanına nasıl girersin. Haddin olmayan şeylere nasıl karışırsın Lena! Hemen eve gel."" Aurelia Thorne Darkraven "Baya ağır yazmış." dedi Ishtar amcam ve yüzündeki gülümsemeyle bana bakmaya devam etti. "Bence biz Lena'nın üzerine daha fazla gitmeyelim Kaldar, annesi yeterince gidecek." Notu elimde buruşturdum ve dudaklarımı bükerek babama baktığımda o da kaşlarını kaldırarak bana baktı. Yüzüme tatlı bir ifade takınırken, acıklı bir ses tonuyla konuştum. "Babacığım anneme baykuş yollar mısın? Lena benimle, akşama geleceğiz diye." "Eve dön!" dedi itiraz istemeyen ses tonuyla ve bana hızla arkasını dönüp Ishtar amcamın koltuğuna oturdu. Koltukta gerindikten sonra rahat oturma şeklini bulduğunda durdu ve ayaklarını masanın üzerine uzattı. "Kolay gelsin sana güzel kızım." Kaşlarımı çattım ve yeniden Ishtar amcama baktım. "Annem bilmesin Orakon'un söylediklerini, lütfen." Ishtar amcam, babama baktı ve hiçbir şey demeden bir süre bakıştılar ardından Ishtar amcam yeniden bana baktı. "Bizi de kendin gibi yalancı yaptın. Hadi eve git çocuk." "Bilmeyecek değil mi?" "Bilmeyecek." dedi babam keskin bir ses tonuyla. "Sözünü tutmadığın an haberi olur ama." Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle babama baktım. "Seni seviyorum." "Ben de seni hayatım." "Görüşürüz." dedim ve odadan çıktım. "Söyleyeceğin yalanı iyi düşün çocuk! İnandıramazsan her şeyi anlatırım." diyerek ardımdan bağıran Ishtar amcama bağırarak karşılık verdim. "Yalan benden sorulur Ishtar Bloodshadow!" Karargahın çıkış duvarının önüne geldiğimde peşimden gelen Seraphis yanıma geldi. "Ellerinizi duvara koyun Madam Lena." dediğinde dediğini yaptım ve elindeki asayla duvara dokunduğunda duvar döndü ve karargahın çıkış kapısına geldim. Karargahın çıkışı bakanlıktaki bir odaya çıkıyordu. Kimse karargahın yerini bilmiyordu, görevliler ve ben
babamın yardımcılarının yardımı olmadan kimse içeriye giremiyordu. Sadece onların yapabildiği, babamın oluşturduğu bir büyüyle duvar dönüyordu. Odadan çıktım. ☼ Kısa bir yürümenin ardından eve vardım ve kapıyı açıp içeriye girdiğimde annemin hararetle konuştuğunu duydum. "Artık bu cadıyla ne yapacağımı bilmiyorum Elycia! Her geçen gün daha da asi, laf dinlemez, başına buyruk oluyor." Odaya girdim. "Orakon'un yanına girmem mi asilik anne?" dedim kaşlarımı çatarak. Elycia teyzem de, annem de hızla bana döndü. Annem de kaşlarını çattı. "Oraya giremezsin Lena!" "Korktum." dedim ve iki adım atarak annemlerin yanına yaklaştım. Korktuğumu söylediğimde annemin kaşları bir kaç saniyeliğine aşağı doğru büzüldü, hüzünlendi. Ardından kendini toparlayıp yine kaşlarını çattı. "Size bir şey olabilme ihtimalinden korktum ve emin olmak istedim." "Benden izin istemeliydin..." "Vermezdin." "Evet vermezdim." dedi annem kırgın bir ses tonuyla, yüzünde de katı bir ifade vardı. "Ama hiç değilse şuan izin almıştı ve ben vermemiştim derdim." "Anne ne fark eder?" "Benim kızım, benden habersiz işler yapıyor." diye bağırdı annem gür bir ses tonuyla. "Yine yalan söylüyor." Sustum. "Elenor'un yanına gideceğini söylüyorsun ama Zİrak'ı kandırıp, Orakon'un yanına giriyorsun. Seni lanetleyebilirdi Lena." "İlk lanetleyen olmazdı." dedim umursamaz bir ses tonuyla. "Lena!" diye bağırdı annem ve yanıma gelip sağ eliyle sol kolumu kavradı ve acıtmayacak bir şekilde sıktı. "O gün yanında biz vardık, baban vardı. Varian vardı. Ama Orakon seni lanetleseydi seni kurtaracak kimse yoktu." Başımı dikleştirdim ve boş gözlerle anneme baktım. "Ishtar amcam da yanımdaydı." "Yalan söyleme!" "Söylemiyorum." diye bağırdım. "Sor istiyorsan." "Ishtar buradaydı Lena, sonrasında ise karargaha geçti." dedi Elycia teyzem. Bakışlarımın hedefine teyzemi aldım. "Benim Orakon'un yanına gideceğimi anlamış, peşimden gelmiş. Ben Orakon'la konuşurken arkamda beklemiş, çıkarken gördüm. Zaten çıktıktan sonra da beni karargaha götürüp bağırıp çağırdı, sonra babam geldi Ishtar amcam ona da söyledi o da kızdı." "Lena?" dedi annem kuşkulu bakışlarının ardında gizlediği öfkesiyle. Elini kolumdan çekip sadece gözlerime baktı. "Yalan söylemiyorum!" dedim. "İstersen sor baykuşuna anne. Bana yolladığın mektubu nereye götürdüğünü sor." "Bak Lena'cığım," dedi Elycia teyzem ve iki eliyle sol elimi kavrayıp okşadı. "Herkes sana kızdığına göre bir hata yaptığını kabullen. Orakon diğerleri gibi sıradan bir cin değil, hileyle içeri girdin ve o bunu bilmesine rağmen sana lanet yapmadığı için çok şanslısın." Gözlerimi kapattım ve sakinleşmeye çalışmak amacıyla derin bir nefes alıp verdim. Ardından gözlerimi yeniden aralayıp teyzeme baktım. "Hata yaptığımı kabul ediyorum zaten teyze ama buna ihtiyacım vardı. İçimin rahat etmesi gerekiyordu." "İçin rahatladı mı?" "Rahatladı." Duyduklarım neticesinde her ne kadar hala korkuyor olsam da bunu anneme söyleyemezdim. Asla evden çıkmama izin vermez, sürekli yanında gezdirirdi. Okula bile göndermeyebilirdi. Zaten babam da böyle yapacağını bildiği için anneme söylememeye karar vermişti. Lord Darkthorn beni öldüremeyecekse ne yapacaktı? Neden peşime düşmüştü? Annem eliyle kapıyı gösterdi. "Odana geçebilirsin..." "Odama gitmeyeceğim." dedim ve sessiz bir şekilde konuşmaya devam ettim. "Kuş gözüne gidip arkadaşlarımla görüşmek istiyorum." Gülümsedi ama bu gülümseme mutluluktan değil, sinir halinde gelen bir gülümsemeydi. "Bu sefer de kuş gözüne gidiyorum deyip, gölge rıhtıma falan gideceksin değil mi?" Başımı olumsuz anlamda sağa sola salladım. Annem de başını onaylar anlamda sallayıp arkasını döndü ve koltuğa oturdu. Bu ifadesinin izin verdiği anlamına geldiğine kanaat getirdim ve arkamı dönüp alt kata indim, evden çıktım. Yolda ilerlerken, Elementürum Büyü Bakanlığı'nın önünden geçerken Ishtar amcamın bağırmasıyla gözlerimi kapattım. "Yine nereye gidiyorsun çocuk?" Ishtar amcama döndüm ve tatlı bir şekilde gülümsedim. Elimle öğrencilerin kapısında oturduğu kuş gözünü gösterdim. "Arkadaşlarımın yanına." dedim ve elimi indirip tam yürümeye devam edecekken ayaklarıma yaptığı büyüyle adım atamadım ve gözlerimi devirip ona baktım. "Ne oldu Ishtar amca?" "Önce şifalı orman tapınağına gideceksin." "Babamın haberi var mı?" Dudaklarında alaycı bir tebessüm var oldu. "Ne zamandan beri babana soruyorum?" Dudağımı büktüm. "Şimdi durumlar farklı ya belki gitmeme izin vermez." "Çocuk..." dedi ve kaşlarını çattı. "Sonsuz mağaralara ya da Gölgesiz Orman'a gideceksin demedim." "Tamam Ishtar amca." dedim ve ayaklarıma baktım. "Ayaklarımı çözer misin?" Asasını nazikçe hareket ettirdi ve ayaklarımı uyguladığı büyü sayesinde yeniden hareket ettirebildim. Derin bir nefes verdim ve bakışlarımın hedefine yeniden onu aldım. "Ne istiyorsun?" "Ebediyembe ve gizemkök toplayıp getireceksin." "Tamam." dedim ve asamı kılıfından çıkartıp "Surmon Zephyr!" diye mırıldandım ve Şifalı Orman Tapınağına doğru ardımda yeşil, parlak bir toz bulutu bırakarak hızlı bir şekilde vardım. Orman'ın girişine vardığımda içerisinde her türlü ağacın ve bitkinin olduğu, rengarenk ve fazlaca ışık alan bir orman olan Şifalı Orman Tapınağına girdim. Sakin adımlarla Ishtar amcamın adını söylediği bitkilerin daha çok bulunabilme ihtimali olan ormanın derinliklerine doğru ilerledim. Kısa bir süre sonra vardığımda yerde Ebediyembeyi gördüm ve hemen toplamaya başladım. Küçük bir bitki olduğu için ceplerime doldurdum. Ebediyembe'nin yarayı çok hızlı bir şekilde iyileştirme gücü vardı. Derin kesilen bir yarayı aynı gün içerisinde iyileştirirdi ve babamlar sık sık kötü büyücülerle savaştığı için bu bitkiye çok ihtiyaç duyuyorlardı. Biraz daha ilerledim ve ormanın daha karanlık tarafına geldim. Burayı da bir süre gözlerimle taradıktan sonra gizemkökü gördüm ve hemen yanına gidip kayanın üzerinde oluşan gizemköklerden topladım. Gizemkökler, nohut tanesi kadar küçük siyah biçimsiz bitkilerdi. Görünmezlik iksirinde kullanılan bir bitkiydi. Toplamam bittiğinde ceplerimin dolmasıyla gülümsedim. Ayağa kalktım ve tam arkamı döndüğümde ardımda duran iki adama irkilerek baktım. Adamlardan biri elini kaldırdı, üzerinde siyah bir pelerin vardı ve tüm giysileri de siyah olurken, yüzünde de ağız kısmını kapatan bir maske vardı. "Korkmayın." dedi ve yanındaki arkadaşına baktıktan sonra yeniden bana baktı. "Sizi yalnız ve yere çömelmiş görünce bir şey olduğunu düşündük." Hızla başımı sağa sola salladım. "İyiyim." dedim ve soluma doğru ilerlediğim anda diğeri önüme geçti. Onun da üzerinde siyah bir pelerin ve ağzını kapatan yeşil bir maske vardı. Kıyafetleri de yeşil ve siyah ağırlıktaydı. "Ne yapıyorsun?" "Sakin olun," dedi yeşil kıyafetli, gri gözlü olan adam. "Size zarar vermek gibi bir amacımız yok." "Çekil o zaman önümden." dedim ve asamı elime alıp parmaklarımın arasında tuttum. Diğer adamda arkadaşının yanına geldi ve gayet masum gözlerle gözlerime baktı. "Asanızı hareket ettirmenizi önermem Bayan Lena Darkraven." Yutkundum. Beni tanıyordu. Uzun uzun gözlerine bakındım ve mavi rengindeki gözleri, ses tonu Lord Darkthorn olmadığına işaretti. Ama beni tanıyor olmaları ve bu denli benle uğraşmalarının nedenini kavrayamıyordum. Kaşlarımı kaldırdım. "Kimsiniz siz?" "Benim hücümkarlarım." Ardımdan gelen sesle başıma keskin bir ağrı girdi ve bileğimdeki yara izim sızlamaya başladı. Bu oydu. Lord Darkthorn. |
0% |