Yeni Üyelik
3.
Bölüm

1. Bölüm: Yıllar Sonra Bir Arada

@guverce

1. BÖLÜM: Yıllar Sonra Bir Arada

2 AY SONRA

Acılarımı gömdüğüm yüreğimin sızladığı andı bu an.

İnsan dönüp dolaşıp acılarına kavuşur muydu?

Oysa tersi olması gerekmiyor muydu, kaçmam gerekmiyor muydu?

Oysa ben ne acılarımdan kaçabildim, ne de yüreğimi düştüğü ateşten kurtarabildim. Kim sevebilirdi yirmi yıl boyunca aynı adamı, kim bir an olsun aklından çıkarmazdı ki?

Ben.

O her ne kadar benden vazgeçse de ben Levent'ten hiçbir zaman vazgeçmemiştim. Belki çocukluk aşkıydı bizimkisi ama benim için büyüdükçe daha da büyüyen bir aşk haline gelmişti. Ben yüreğimdeki aşkla büyüdüm, damarlarımı sızlatan acıyla olgunlaşmıştım.

"Merhaba birader!" dedi Kutay katı bir ses tonuyla kapıda duran adama. "Levent'le görüşmemiz lazım."

"Kim diyelim?" diye sordu adam.

"Ne bileyim," dedi Kutay ve arkasına dönüp önce bana, sonra da Anıl'a baktıktan sonra yeniden önüne dönüp korkusuz gözlerini, onun gibi korkusuz olan adamın gözlerine çevirdi. "Kardeşlerin geldi de. Eski dostların geldi de. Çakal Kutay, Deli Anıl ve çocukluk aşkın Umay geldi de. Ne dersen de işte!"

"Kutay!" diyerek sessiz bir şekilde susmasını istedim. Yine öfkelenmişti, konu ne zaman Levent olsa hep sinirleniyordu. Biliyorum en çok onun ağrına gitmişti Levent'in gidişi çünkü Kutay kimsesizdi ve Levent ona abi olmuştu. Ben sevdiğim adamı, o ise abisini kaybetmişti.

Adam başını onaylar anlamda salladıktan sonra arkamızda duran adama baktı ve büyük kapıdan içeriye girip, kapıyı ardından kapattığında kapının önüne diğer adam gelip önümüzde bekledi.

"Ya bizi kabul etmezse?" dedi Anıl, tedirginlikle.

"Saçmalama!" dedim. "Levent bu! Ne zaman yanına geldiğimizde geri çevirdi."

"O zamanlar küçüktük Umay..."

"Ne olursak olalım Anıl!" diyerek yüzümü ona döndüm. "Levent değişmez."

"Ya değişmediği için hiç gelmedi mahalleye!" dedi Kutay alay dolu bir sesle. "Levent değişmezmiş!" sinirle gülümsedi. "Onlar kim diye soruyordur şimdi içeride!"

"Saçmalıyorsun!"

"Evet Umay!" diye bağırırken yüzünü bana döndü. "Biz saçmalıyoruz ve tek doğruyu konuşan sensin!"

Tam dudaklarımı aralamış, bir şey diyeceğim anda demin kapanan kapı yeniden açıldı ve içeriye giren adam kapının eşiğinde durup kenarıya çekilirken, eliyle içerisini gösterdi. "Levent Bey sizleri bekliyor efendim."

Gülümsedim.

O an kalbimin atışına engel olamadım.

Yıllardır televizyonlarda, internet sitelerinde haberlerini ve fotoğraflarını gördüğüm adamı ilk defa kanlı canlı görecektim ve bu benim için kalbimin durmasına bir nedendi.

Nefes alışverişim hızlanırken Kutay'ın bana hayıflayarak baktıktan sonra içeriye girmesini izledim, onun ardında da Anıl girdi. Bende koşarak girmek istiyordum o kapıdan ama adım atarsam öleceğimi hissediyordum.

Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes alıp verdikten sonra sakinleşmeye çalışarak Kutay ve Anıl'ı takip ettim. Birkaç adım sonra kapının eşiğinden içeriye girmemle, kapı ardımdan kapandı ve görüş alanıma birbirlerine sarılan Anıl ile Levent girdi.

O an şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemedim.

"Vay be!" dedi Kutay ve çarpık bir gülümsemeyle Levent'e baktı. "Odanın içindeki eşyaların fiyatı bizim mahalledeki tüm evleri almaya yeter!"

Levent'te, Anıl'dan ayrılırken, gülümseyerek baktı Kutay'a.

"Hiç değişmemişsin Kutay!" dedi gür bir sesle. "Hep aynısın, hiçbir şeyden memnun olmuyorsun?"

"Tam olarak neyden memnun olayım?"

"Beni gördüğüne..."

"Bundan memnun olacak kişi Umay!" dedi Kutay alay dolu bir tavırla. "Bizi bırakıp giden adamı görmekten memnun olmam ben!"

Levent gülümsedi ve bakışlarını gayri ihtiyari bir hareketle bana çevirdiğinde tam da gözlerimin içine baktı, ben zaten odaya girdiğimden beri bir tek ona bakıyordum.

"Umay?" dedi sorar bir sesle.

Yıllar sonra adımı dudaklarının arasından çıktığını görmek çok güzeldi.

Meğerse adımın güzelliği onun ses tonunda saklıymış.

Gülümsemeye çalıştım, gözlerim de dolmuştu. "Levent?" dedim, titreyen sesimle.

Gülümsemesi daha da büyürken, adımlarını bana doğru yönlendirdi ve yanıma vardığında önümde durup uzun bir süre beni inceledi. Yüzümün her noktasına baktı, en son ise gözlerimde durdu ve gülümsemesi duraksarken, yüzünde donuk bir ifade oluştu.

"Çok değişmişsin," dedi, sesi ruhsuz bir acı gibiydi. "Tanımakta zorlandım."

"Sen de!" diyerek karşılık verdim.

Kollarını iki yana açarken, yeniden gülümsedi. "Sarılabilir miyim?" diye sordu. Sesi çok nazik çıkıyordu.

"Tabi!" dedim ve ben de kollarımı açıp ona sarıldım o da ellerini bedenime sararken, kokladığını hissettim. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki, hissettiğinden emindim.

"Bitti mi öpüşüp koklaşmanız, konuşalım mı artık?" diyen Kutay'ın sabırsız sesiyle anın büyüsünden çıktım ve kollarımı Levent'in üzerinden çekip bir adım geriledim, o da hala dudaklarında buruk bir gülümsemeyle bana bakıyordu.

"Levent?" diye seslendi Anıl. "Kutay artık konuya girelim diyor."

Levent, gözlerini üzerimden çekip başını önüne eğdi ve boğazını temizledikten sonra başını aşağı yukarı sallayarak, kendi koltuğuna oturmak yerine masasının önünde duran ikili deri koltuğa oturdu. Kutay zaten tekli koltuğa çoktan oturmuş, bacak bacak üzerine atmıştı.

Levent önce Anıl'a sonrada bana baktı ve eliyle çaprazında ki tekli koltuğu gösterirken, "otursanıza." dedi. Ali, Kutay'ın karşısında yer alan diğer tekli koltuğa otururken ben de Levent'in yanına oturdum ve Kutay'ın söze girmesini bekledik.

"Belki haberin yoktur," diyerek söze girdi Kutay. Gözlerindeki hüznün ağır perçemleri gözyaşına hazırlık yapmaya çalışıyor gibiydi. "İki ay önce Ziya'yı kaybettik."

"Haberim var."

"Haberin var?" dedi sorar bir sesle Kutay. "O zaman cenazeye neden gelmedin lan?"

Levent bakışlarını Kutay'da bırakırken, hüzünle baktı. "Yeni öğrendim sayılır Kutay." dedi ve gözlerindeki hüznü anında yok ederken, bakışları öfkeyle harmanlandı. "Ya siz bana neden haber vermediniz? Neden benim Ziya'nın cenazesine katılmama engel oldunuz?"

"Bizi terk edip giden adama bir de başımıza gelen olaylarla ilgili rapor mu vereceğiz?"

"Kutay!" diye bağırarak ayağa kalktı Levent. Kutay'da ayağa kalkarken sorar gözlerle Levent'e baktı. "Kardeşimdi lan o benim kardeşim! Neyin tribindesin lan sen!"

"Kardeşlik bırakıp gitmekle, sonra da arayıp sormamakla olmuyor Levent Kırgız. Bir ömür elini tutacaksın, gerekirse kendi canını hiçe sayıp onun için feda edeceksin!"

"Sen çok yapmışsın," diye bağırdı Levent. "Yapmışsın ki toprağın altına giren sen değil Ziya olmuş."

Anıl ayağa kalktığında ikisinin arasında tedirgin bakışlarını gezdirdi. Ben de ayağa kalktım ve korkarak Levent'e baktım.

Kutay, Levent'in gömleğinin yakalarından tuttu ve güçlü bir şekilde iterken, hiddetle bağırdı. "Sen benim kardeşliğime laf edecek adam değilsin hain!"

"Yeter!" diye bağırdım ve Levent'in önüne geçip ellerimi havaya kaldırarak Kutay'ın, Levent'in üzerine gelmesini engelledim. "Yapma Kutay..." dedim, hüzünlü bir sesle.

"Sen çekil aradan!" diyen Levent, kolumdan tutarak nazik bir şekilde beni arkasına çekti ve korkusuz gözlerle Kutay'a baktı. "Ne hainliğimi gördün de bana hain diyebiliyorsun?"

Kutay gülümsedi ama bu gülümseme sinirle oluşan bir gülümsemeydi.

"Ne hainliğini gördüm öyle mi?" diyerek Levent'in sorduğu soruyu tekrar etti. Levent'te başını aşağı yukarı sallayarak onaylarken, Kutay konuşmaya boğazı yırtılırcasına bağırarak devam etti. "Sen bizi bırakıp gittin lan! Hadi gittin, insan bir arar sorar. Ayda bir, hadi olmadı sene de bir de olsa ziyarete gelir. Ben buradayım, hala sizinleyim der ama sen gelmedin lan! Sen bunların hiçbirini yapmadın Levent!"

Demin içeriye girdiğimiz kapı açıldı ve içeriye bizlerin yaşlarında üç adam girdi.

"Sen bize ihanet ettin Levent Kırgız." diyerek tıslarcasına konuşmaya devam etti Kutay. "Bu hainlik değil de ne?"

"Gelmeyi istemediğimi mi sanıyorsun?"

"İsteseydin gelirdin..."

"Geldim!" diye bağırdı Levent. Gözlerindeki kırgınlık kendini belli etmişti, belli ki Kutay'ın sözlerine kırılmıştı. "Ama dedemin adamları mahalleye girmeme izin vermedi."

"Ya bırak!" dedi Kutay ve Anıl'a baktı. "Levent'te Levent. Levent'e gidelim Kutay, Levent bize yardım eder. Al sana dedesini izni bile olmadan daha mahallelere giriş yapamayan Levent! Ne yardımı edebilir!"

Anıl bakışlarını yere eğdi.

"Sana uyup buraya geleninde, geçmişi unutup bu adamın ayağına gelenin de yedi kat sülalesini sikeyim!"

"Kutay!" diye bağırdı Levent.

"Ne var lan! Ne var?"

"Sözlerine dikkat et kardeşim."

"Levent!" diye seslendi içeriye giren adamlardan biri. "Bir sorun mu var?"

"He var!" diyen Kutay bu sefer de içeriye giren adamlara baktı ve gözleri adamların bellerindeki silahta kalırken, "Çekin vurun!" diyerek kollarını iki yana açtı.

"Kutay!" diyerek bu sefer bağıran ben oldum ve kolumu hızlı bir şekilde çekerek Levent'in elinden kurtardım, önüne çekip öfkeli gözlerle Kutay'a baktım. "Amacın ne?"

"Anlayamadım?"

"Hadi gidiyoruz dedin ve beni kitapçıdan alıp buraya getirdin. Şimdi de sanki gelen sen değilmişsin de biz seni zorla getirmişiz gibi davranıyorsun?"

"İsteyerek mi geldim sanıyorsun?"

"İsteyerek ya da değil. Artık adam akıllı konuşmayı öğrenmelisin!" Gözlerindeki öfke söndü ve şaşkınlık var oldu. "Senden tek istediğim bu."

"Bunu diyen sen misin?" dedi, buruk bir ses tonuyla. "Tabii ki de sensin. Suç bende ki Levent'in karşısında benim yanımda olabileceğini düşünüyorum."

"Saçmalıyorsun!" dedim ve bir adım atarak ona daha da yaklaşırken, ellerimi yanaklarına, sakallarının üzerine koyup okşadım. "Lütfen Kutay, lütfen daha fazla saçmalama."

Başını kırgınlıkla aşağı yukarı salladı ve yüzünü ellerimin arasından çektikten sonra bakışlarını Levent ve benim aramda gezdirdi. Dudaklarını araladı ve sonrasında hiçbir şey demeden kapatıp arkasını döndü ve kapıya doğru yürüdü. Halen kapıda bekleyen adamlardan birini güçlükle itti ve kapıdan çıkıp gitti.

Kutay'ın ittiği adam öfkeyle kaşlarını çattı ve tam Kutay'ın arkasından gidecekken, Levent'in sesiyle durdu.

"Tuğkan!"

Adının Tuğkan olduğunu öğrendiğim adam durdu ve başını arkasına çevirip, Levent'e baktı.

"Onun öfkesi bana." Diyerek durumu kısaca açıklamaya çalıştı Levent.

Bakışlarımı Anıl'a çevirdim ve gülümsemeye çalışarak, "Ben, Kutay'la mahalleye döneyim Anıl. Sen de olanı biteni Levent'e anlat." Dedim.

"Tamam, dikkat edin." diyerek karşılık verdiğinde Levent'e bile bakmadan çıkışa doğru yöneldim.

Koşar adımlarla odadan çıktığımda yaşlı bir adama çarptım. Başımı kaldırıp adamın gözlerine baktım ve mahcup bir tebessümle, "Çok özür dilerim." dedim ve hiç beklemeden koşar adımlarla Kutay'a yetişmeye çalıştım.

Nihayet Kutay'ı bulduğumda arabanın içinde gitmeye hazırlandığını gördüm. Son hızda koşarak arabanın yanına geldim ve hiç beklemeden hareket etmeye hazırlanan arabanın kapısını açıp ön koltuğa oturdum ve kapıyı ardımdan kapatıp Kutay'a imalı gözlerle baktım.

Kutay, gazın üzerindeki ayağını geri çekerken, direksiyonu tutan ellerini de çekti ve o da bana dönüp öfkeyle baktı. "Benimle gelenin Anıl olacağını düşünmüştüm, sen nasıl olur da Levent'ini bırakıp benimle gelebiliyorsun?"

"Kutay her şey geçmişte kaldı. O artık eski Levent değil, ben de o küçük Umay değilim."

Gülümsedi. "Kalbinin sesini bile duydum, onun seni koklayarak sarılmasını gördüm." gülümsemesi duraksarken, yüzü karalılıkla gölgelendi. "Ama seni üzer Umay. Çünkü haklısın, Levent artık eski Levent değil."

"Ben ne yapacağımı çok iyi bilirim, sen beni düşünme."

"Ben senden başka bir şey düşünmüyorum ki!"

Başımı olumlu anlamda aşağı yukarı sallarken, sevecen bir ifadeyle onu izledim. Öfkesi biraz olsun durulmuştu.

"O zaman benim yüzümden Levent'e kötü davranma. İzin ver bize yardım etsin, yoksa ya beni de kaybedersiniz ya da ben sizi kaybederim."

Kaşları çatıldı ve hızlı bir şekilde ellerini yanaklarıma koyup okşadı ve alnını alnıma yaslarken, gözlerime baktı. "Ne sana, ne de Anıl'a zarar vermelerine asla izin vermem. Benim bu dünyada sizden başa kimsem yok Umay."

"O zaman her şeyi akışına bırak. Bırak ki hayatımın geri kalanını sizi de kaybetme korkusuyla geçirmeyeyim." ellerini geri çekerken başını önüne eğdi, düşünüyor gibiydi. Gözlerim dolarken, onu izlemeye devam ettim. "Bana söz ver Kutay. Eğer Levent gelirse ona zıt gitmeyeceksin, onu kovmayacaksın. Tamam mı?"

Kutay gözlerini kapattı ve sessiz bir şekilde birkaç küfür savurduktan sonra yeniden bana baktı. "Senin canını yakmadığı sürece ona katlanmaya çalışacağım."

"Söz mü?"

"Söz." diyerek başını aşağı yukarı salladı.

Loading...
0%