Yeni Üyelik
8.
Bölüm

6. Bölüm: Zamansız Açılan Yaraların Acısı

@guverce

6. Bölüm: Zamansız Açılan Yaraların Acısı

Zamansız acıların, zamansız açtığı yaralar vardı. Ölümüne acıtan, sızlatan, en çok da kanatan. Asla kapanmak bilmez, hoş zaten kapansın diye de uğraşmazsın unutmamak için.

Unutmak istemediklerinle her gününü, anını, dakikalarını hatta saatlerini paylaşırsın.

Bir an unutur gibi olursun ama sonra en ufak bir şey hatırlatır yeniden. Hatırladıklarınla ölürsün, acılarınla gömülürsün.

Adımlarım sonlanırken Kutay'ın mekanının önüne gelmiştim. Tam içeriye girecektim ki Kutay'ın öfkeli ve katı sesi durmama neden oldu.

"Bul artık şu orospu çocuklarını Rıfat! Dünden beri ne yapıyorsun sen?" sesindeki öfke içimi ürpertti. "Yarına kadar sana müddet. Yarına kadar bulacaksın Ziya'ya kıyanları!"

Hızla içeriye girdim ve hayret içeren bakışlarımı Kutay'ın üzerinde bıraktım. Kutay geldiğimi fark edince telefonunu hemen kapattı ve sorar gözlerle bana baktı.

"Ne yapıyorsun sen?" diyerek ona hesap sordum.

"Yapmam gerekeni." dedi gayet rahat bir tavırla.

Kaşlarımı çattım. "Bu meseleyi sen değil, Levent halledecek Kutay!"

"Öf Umay!" diyerek ellerini saçlarından geçirdi ve yanıma gelip önümde durdu. "Halletmiyor işte, görmüyor musun?"

"Sabırsızsın!" diye bağırdım.

"Ben sabırsız değilim." dedi sakinliğini korumaya devam ederken. "Siz çok uyuşuksunuz."

Gözlerim gözyaşlarıyla dolarken hızlı bir atakla sağ elini ellerimin arasına alıp okşadım. "Seni de kaybetmek istemiyorum," gözyaşlarım akarken bunu umursamadım. "Lütfen yapma."

Elini ellerimin arasından çekti ve yüzü gölgelenirken, gözlerindeki ifade buğulaştı. "Ben verdiğim karardan dönmem." dedi ve daha fazla bir şey söylemeden dışarıya çıktı. Ben ise ardından baktığımla kalmıştım.

Başını belaya sokacaktı ve buna engel olmalıydım. Kutay'ın sonununda Ziya'nın sonuna benzemesini istemiyordum. Kardeş bildiğim, sığınıp sonsuz güvendiğim adamları kaybediyordum ve aralarına bir yenisi daha eklenmek üzereydi.

Olabileceklerin gerçekliği, yüreğime acının kıvrak zehrini işledi. Yüreğimi yaktı ve acısını her noktaya bıraktı. Sanki ucu bucağı belli olmayan bir kara deliğe düşmüş gibiydim. Bir şeyler yapmak istiyordum ama ne yapacağımı, ne yapmam gerektiğini bilemiyordum.

"Umay?" Anıl'ın sesiyle arkamı döndüğümde Anıl'ın yüzündeki masum ifade endişeyle bütünleşti. "Neden ağlıyorsun sen?" Etrafına bakırken, "Kutay nerede?" diye sordu.

"Kutay," dedim büyük bir hüzünle. "Ziya'yı öldürenlerin peşine düştü. Kendini de öldürtecek."

"Saçmalama!"

Başımı hayır anlamında sağa sola sallarken ağlamaya devam ettim. Aklıma bir tek Levent'in yanına gidip de, Kutay için ondan yardım istemek geliyordu. "Sen Kutay'ı bul, onu asla yalnız bırakma. Ben de Levent'e gidip yardım isteyeyim."

"Umay?" dedi acı bir inilti halinde çıkan sesiyle. "Kutay bana da bir şey olmasın diye beni yanında istemez."

"Ne yap, et yanında ol Anıl!" dedim ve elimin tersiyle gözyaşlarımı temizleyip hızlı bir şekilde mekândan çıkıp caddeye doğru yürüdüm. Amacım taksi bulup, Levent'in yanına gitmekti.

Nihayet caddeye vardığımda birkaç dakika sonra ilk gelen taksiyi durdurdum ve hızlı bir şekilde binerken, adresi verdim.

***

Levent'in holdingine vardığımda taksiden indim ve içeriye girdim. Kapıda bekleyen görevli güler yüzüyle karşılarken, "Hoş geldiniz?" dedi.

"Merhaba," diyerek yanıtladım adamı. "Levent Kırgız ile görüşmek istiyorum."

"Randevunuz var mıydı?"

"Yok..."

"Üzgünüm," diyerek yüzüne yapmacık üzgün bir ifade takındı. "Randevunuz yoksa sizi içeri alamam hanımefendi."

Bir adım daha atarak adama yaklaştım. "Eğer Umay Karalar geldi derseniz geri çevirmeyecektir." içeriye doğru bakındım. "Bir haber verin lütfen."

"Levent Bey daha gelmediler."

"Ne oluyor?" diye bağırdı katı bir ses. Sesin geldiği yöne baktığımda yaşlı bir adam ve ardında da Tuğkan ve Giray vardı.

"Hanımefendi Levent Bey'le görüşmek istiyor Efendim."

Yaşlı adamı umursamadım ve gözlerimi Tuğkan'a çevirirken, hevesle baktım. "Acil Levent'i görmem lazım Tuğkan!" dedim.

Tuğkan, yaşlı adamın arkasından çıkıp yanıma geldi ve gayet samimi bir ifadeyle, gülümseyerek baktı. "Levent daha gelmedi Umay," dedi, düz bir sesle. "Ama gelmek üzeredir." eliyle içerisini gösterdi. "Buyur sen Levent'in odasına geç, orada bekle. Ben arayıp geldiğini haber veririm."

Gülümsedim. "Teşekkür ederim."

"Rica ederim." dedi ve telefonunu çıkartırken biraz uzağımızda bekleyen görevliye döndü. "Hanımefendiye, Levent Bey'in odasına kadar eşlik edin."

"Tabi efendim." dedi adam ve beni eliyle yönlendirdi. Oysa ki önceki gelmemizden dolayı yolu zaten biliyordum.

Levent'in odasının önüne geldiğimizde kapıdakiler kapıyı açtı, ben içeriye girerken bana eşlik eden adam içeriye girmeden gitti. Kapı ardımdan kapanırken, odaya bakındım. Telefonumu çıkartıp Anıl'ı aradım ve odada gezinirken, açmasını bekledim.

"Umay?" diyerek açtı telefonu.

"Ne yaptın?" dedim sabırsızca. "Ulaşabildin mi Kutay'a?"

"Sikeceğim böyle işi Umay!" diye bağırdı. Oldukça öfkeli geliyordu sesi, oysa ki o aramızdaki en sakinimizdi. "Adamları bulmuş yanlarına gidiyormuş ve adresi vermiyor."

"Saçmalama Anıl!" diye bağırdım. "Bul şunu. Başını belaya sokmasın."

"Dinlemiyor." diye o da bana bağırdı. Bir şey demeden telefonu kapattım ve rehberimde 'Öküz' ismiyle kayıtlı olan Kutay'ı aradım ama açmadı, meşgule attı. Çığlık atarak telefonu ellerimin arasında sıkıştırdım ve "Kutay!" diye bağırdığım anda odanın kapısı açıldı. Hızla arkamı dönerken, "Levent!" dedim.

İçeriye Levent ve kuzeni Giray girdi. Levent kaşlarını çatarak yanımıza geldiğinde bana soran gözlerle baktı.

"Acil konuşmamız lazım Levent!" dedim.

Levent bakışlarını Giray'a çevirdi. "Çıkabilir misin?" dedi. Giray başını onaylar anlamda aşağı yukarı salladı ve dışarıya çıktı.

"Kutay," diyerek söze başladım. "Ziya'yı öldürenlerin yerini bulmuş. Yanlarına gidiyor."

"Ne?" dedi şaşkınlıktan açılan ela gözleriyle.

Kalbim olabileceklerin acısıyla sızlarken, bu acının yüzüme bakıldığında da görülebildiğinden emindim.

"Bir şey yapmalısın Levent?" diyerek bir nevi yardım istediğimi dile getirdim. "Anıl aramış ama adresi vermiyormuş. Ben de aradım, meşgule attı." ellerini tutarken, yalvarır gözlerle baktım ona. "Yalvarırım, ne olur yardım et. Kutay'da ölsün istemiyorum. Yardım et Kutay'a."

Gözlerindeki şaşkın ifade sönerken, gözleri hüznün ağır kamçısıyla karşılaştı. Dudakları düz bir çizgi halini alırken elini, ellerimin arasından çekti ve iki elini de yanaklarıma koyup, okşadı. "Üzülme." dedi, temkin eden bir ses tonuyla. "Kutay'a zarar gelmesine izin vermem."

"Yerlerini bile bilmiyoruz ki daha?" dediğimde, gözlerim gözyaşlarının artık önünü kesmiyordu. Korkuyordum, ağlamam korkum yüzündendi. Kutay'a bir şey olsun istemiyordum.

"Nerede olduklarını çoktan buldum ben." dediğinde alnını alnıma yaslamıştı. "Sadece düzgün bir plan yapmaya çalışıyordum."

"Yardım edecek misin?" dedim. Dediklerini duymuyor gibiydim, tek düşündüğüm şey Kutay'dı. Başına bir şey gelip gelmediği, iyi olup olmadığındaydı.

Alnı alnıma yaslıyken başını evet anlamında aşağı yukarı salladı ve derin bir nefes aldıktan sonra kendini geriye çekip ela gözlerini, mavi gözlerimde bıraktı.

"Giray!" diye bağırdı gür bir sesle. Giray içeriye girdiğinde sorar gözlerle baktı Levent'e. Levent'de bakışlarını ona yönlendirdi. "Adamları hazırla, acil çıkmamız lazım. Kutay, Fuat'ı bulmuş yanına gidiyormuş."

"Fuat Görenoğlu'nu mu?"

"Evet."

"Tamam." dedi ve hiç beklemeden dışarıya çıktı.

Levent yeniden bana bakarken yüzünde anlamsız bir tereddüt vardı. "Sen mahalleye dön. Ben Kutay'ı alıp geleceğim."

"Tamam."

Bakışlarını yere eğdi ve kapıya ulaştığında açtı, dışarıya çıktı. Adamlarının, dedesinin arasından sıyrılıp ilerlerken, ben de onun peşinden gittim. Ve zihnimi ele geçirip, yüreğini dayanılmaz bir acı tat bırakan o soruyu sordum.

"İyidir değil mi?"

Levent durdu. Adamları da duraksarken, bakışlarını ben ile Levent arasında gezdirdiler. Levent ardına dönüp, gözlerime bakmadan cevapladı. "Daha önce ona zarar gelmesine izin vermedim, yine vermem."

Buruk bir şekilde gülümsedim. O ise yüzünde acı dolu bir ifadeyle ilerlemeye devam etti.

Loading...
0%