@hadizade
|
Taksiden inip kulaklığımdaki müziğin âhengiyle yürüyerek mahalleye girdim. Başım dikti ama yüz ifademden her şeyin anlaşıldığına emindim. Tüm evlerin ışığı yanıyordu ve yağmur hafif çiseliyordu.
Biten sevgilerin ardından, ağlayamam ben böyle yas tutamam. Her sözde, her gözde şefkat aramam. Kırıyor kalbimi sonunda nasıl olsa.
Diyor Demet ablamız, çok da doğru diyor. Hiç üzülmüyorum. Gerek de yok. Biraz sinirlendim o kadar.
Mahalleden yavaş adımlarla geçerken Refik amcanın bakkalına baktım. Fuat oradaydı. Bakkala girdim. İşini yapıyordu çocuk. Sadece bakkalın içinde boş boş dolandım ve ara sıra bakıyor mu diye cam kapakların üzerindeki yansımasına baktım. Sadece bir kez beni farkettiği an baktı, ondan sonra deftere bir şeyler yazmaya devam etti.
Sen değilsin biliyorum ama keşke kim olduğunu da bilsem.
Çikolata gözüme ilişti ve elim boş çıkmamak için bir paket bitter çikolata alıp kasaya gittim. Fuat ayağa kalkıp çikolatayı poşete koydu ve masanın üzerine koyduğum parayı alıp bozuklukları verdi.
"Esra, iyi misin?"
"İyiyim, sen?"
"Ben de iyiyim. Sanki biraz üzgün gibisin."
Bu an bakkala biri girdi ve benim yanıma gelip Fuat'tan bir paket sigara istedi. Mahallede laf çabuk yayılıyordu, bu yüzden fazla durmadım. Ona hiç bakmadan, "Sadece biraz yorgunum, iyi akşamlar." diyip hızlıca bakkaldan çıktım. Hayır yorgun filan değilim, sinirliyim ve ben sessiz sinirlendiğim için sinirliyken de üzgün görünüyorum.
Bakkaldan çıkınca durup karşı taraftaki otoyıkamacıya baktım. Yan taraftaki cam odanın ışığı açıktı ve küçük kardeş oradaydı. Normalde hep sabah olurdu orada, yani hep onu görürdüm ben. İki kişi daha vardı ve oturmuş neşeli bir sohbet ediyorlardı.
Bakkaldan çıkan kişinin arkamda durup çakmağını yakıp sigarasını tutuşturduğunu duyunca, hemen soluma dönüp hızlıca adımlayarak uzaklaştım. O hareket etmedi ve bu beni şaşırttı. Durdum ve omzumun üzerinden geriye dönüp baktım ama orada kimseyi göremedim. Yeniden önüme dönüp hızlıca apartmana girdim ve kendimi asansöre attıktan sonra sırtıma yaslandım.
Sevsem seni doya doya, yıpratırlar.
Kulaklıklarımı çıkarıp çantama attım ve telefonumu açıp saate baktım. Mailimi silmiş, siteden çıkmıştım. Neden hâlâ mesaj bekliyordum ki? Beni ekti işte.
Kapıyı anahtarımla açıp eve girdim. "Ben geldim," diyerek doğrudan odama geçtim ve kapıyı kapattım. Çantamı ve ceketimi öfkeyle yere atıp yatağa oturdum. Annem penceremi açmış, perdemi çekmiş. Tam karşıdaki evin karanlık penceresine baktım. Bir tek oradan görünüyor burası. Odama kamera yerleştirmediyse beni yataktayken görebileceği tek yer o ev. Acaba o evde mi oturuyor?
Telefonumu alıp şarkıyı geri açtım ve yatakta geriye doğru gidip duvarla sırtımın arasına yastığımı koydum. Dizlerimi kendime çekip kollarımı etrafına doladım ve çenemi dizlerime yaslayıp, tam karşıya bakmaya devam ettim.
Biraz sonra o evin ışığı yandı ve ben hemen kendi odamın ışığını kapatıp oraya bakmaya devam ettim. Perdeler kapalıydı. Sarı ışıkların vurduğu beyaz perdelerin üzerinde iri bir gölge gördüm ve heyecanla öne doğru emekleyip yatağın ucunda oturdum. Tıpkı bir sincap gibi durmuş o kişi her kimse kendisini göstermesini bekliyordum.
Bir o tarafa gitti, bir bu tarafa ama perdeyi açamak için yanaşmadı bile. Hadi be adam! Açsana şu perdeyi! Biliyorum oradasın, elbet göreceğim seni. Naz yapma, hadi!
Gerçi artık görsem ne değişir...
Ekildim.
Işık kapandı. Yani karşı evdeki kişi ışığı kapattı ve az sonra perdeleri açtı. Ancak karanlıktı. Ne o beni gördü, ne de ben onu. Sadece birbirimizin penceresine bakıp durduk.
Belki de birbirimizin varlığını sadece hissettik, o pencerelere bakmak bize iyi geldi.
Belki hiç bakmadı, belki hiç o değil. Bir ihtimal var ama ben inanmak istemiyorum.
Karşı evden küçük bir ışık yandı, telefon ışığı gibi. Bir süre sonra benim telefonumun ışığı da yandı. Biri arıyordu. Bilmediğim bir numaraydı. Tekrar o pencereye baktım, o telefon ışığı şimdi yoktu. Aramayı yanıtlayıp telefonu kulağıma götürdüm ve benim de telefonumun ekranı kapandı.
"Alo, kimsiniz?"
Bir süre dinledi.
"Kimsiniz diyorum."
"Patron."
|
0% |