@hadizade
|
¤
Dizlerimin bağı çözülmüş gibiydi. Bir yanım ona inanmak istiyor, diğer yanım ise bağıra- çağıra çekip gitmek istiyordu. Elini cebine attı ve cüzdanını çıkardı. Ben ne yaptığını anlayamaz hâlde onu izlerken cüzdanının içinden kimliğini çıkarıp, iki parmağının ucunyla bana uzattı. Uzattığı kimliğe ve yeniden gözlerime baktı.
"Al, bak."
Sesi keskin fakat sakindi. Az sonra söylediklerime pişman olacağımı ikimiz de biliyorduk. Kimliği aldım ve iki tarafına da baktım. Özellikle medeni hâli: bekar kısmı beni benden aldı. Ufaktan gülümseyip başımı kaldırıp kimliği ona uzattım. O ise sinirli ifadesiyle çekip aldı ve cüzdanına geri koydu.
"Oldu mu?" diye sorunca, başımı aşağı yukarı salladım.
"Oldu."
"Bir daha benim hakkımda bir şey duyarsan, çocuk gibi engellemek yerine gel ve bana sor. Anlaşıldı mı?"
Yavaşça yutkundum. "Anlaşıldı."
Hâlâ üstten bakışları gözlerimdeydi ve sanki bakışlarıyla beni buraya sabitlemiş gibiydi.
"Parkın oraya git, beni bekle. Seni okula bırakacağım." diyip önümden çekildi. Bunu hiç de itiraz kabul ediyormuş gibi söylememişti.
Biraz da Tuana'nın aptallığı sonucunda yaptığım bu hataya karşılık mahçup bir ifadeyle, "Peki." diyip yavaşça kapıya doğru ilerledim. Adama ağzıma geleni söyledim, alacağın olsun Tuana! Senin ipinle kuyuya inende kabahât!
Anahtarı çevirirken kendisi izin vermesine rağmen hâlâ tedirgindim. Omzumun üzerinden arkaya baktım. Paltosunu giyiyordu. Bir anlık bana baktı ama dargın dargın baktı. Önüme dönüp kapıyı açtım ve çıktım.
Yolun karşı tarafına geçip parkın oraya gittim. Parkın önündeki 66 no'lu otobüsün durağında beklemeye başladım. Ama nasıl bir beklemek... Üzerimde yüz yılın gerginliği vardı. Bana öyle sinirle veya dargın şekilde bakması çok zoruma gitti. Hele dediğim sözler... Elimde olsa geri yutarım ama artık mümkün değil, söyledim bir kere.
İki dakika kadar sonra arabasıyla durağa yanaştı, etrafa kısaca baktıktan sonra geçip arka koltuğa oturdum ve o da arabayı çalıştırdı. Biraz gittikten sonra durdu ve, "Öne geç," derken aynadan bana baktı. Hiçbir şey söylemeden inip ön koltuğa oturdum ve ona hiç bakamadan kemerimi bağladım.
Bir süre gittikten sonra, "Özür dilerim," dedim. Sesim öyle cılız çıktı ki, duyduğuna emin olamadım.
"Özür dilemeni filan istemiyorum," dedi, yine de ona bakamadım. "Nasıl böyle bir fikre kapıldığını merak ediyorum. Evli ve çocuklu bir adam gibi mi görünüyorum?"
"Hayır... Sadece... Arkadaşım öyle söyledi. Sizin apartmanda oturan hemşire Cemile ablanın kızı Tuana benim arkadaşım, dün sana baktığımı gördü ve 'Gökhan abi evli, çocuğu var' dedi. Ben de senden böyle bir şey beklemiyordum, öyle söyleyince ne diyeceğimi bilemedim. Seni tanımıyorum Gökhan! Biz birbirimizi tanımıyoruz ve tanışmadığımız sürece de böyle yanlış anlaşılmalar devam edecek."
"Seni ailemle tanıştıracağım," diyince ona yandan şaşkın bir bakış attım. "Sadece reşit olmanı bekliyorum. Üniversiteyi kazanmanı, dilediğin bir bölümü seçmeni ve okumanı istiyorum. Dünya hâli, bana ne olacağı belli olmaz. Kendi ayaklarının üzerinde duracaksın. Kimseye ihtiyacın olmadan yaşadığını görünce içim rahat olacak, gözüm arkada kalmayacak."
"Neden böyle şeyler söylüyorsun ki? Neden sana bir şey olsun? Gidecekmiş gibi konuşuyorsun."
"Bir yere gideceğimden değil, elimden gelse her ânında yanında olurum... Ben dünya hâli diyorum, ne olacağı belli olmaz, önlem almak iyidir diyorum. Anlıyorsun değil mi?"
"Şimdi anladım, zaten aksini düşünmek bile istemiyorum. Evet, okumak istiyorum ve okuma diyen biriyle de olmam zaten."
Bunu dediğimde gülümsediğini gördüm. "Aferin kızıma."
"Bana bebek muamelesi yapma, o kelimeden hoşlanmıyorum!"
"Sen böyle sesini yükseltmeye, hakaretler etmeye devam edersen çok fena olacak..." diyince gözlerim kocaman açıldı ama ona bakamadım.
Gelişigüzel sövdüm.
"Geçen cumartesi beni ektin ya, ona sayarsın artık." Vallahi ölürüm de laf altta kalmam!
"Demek öyle..." dedi tehlikeli bir sesle.
Sessizlik sardı etrafı. Ona yandan bir bakış attım ve alıcı gözüyle şöyle bir süzdüm. Şeffaf gözlüğünün altındaki uzun kirpiklerini, hafif kemerli ucu sivri burnunu, beni kıskandıracak kadar dolgun kanlı dudakları, sert çenesi ve boynundaki o kabarık çıkıntı, üzerine tam oturan iki düğmesi açık gömleği, sıvadığı kollarından açıkta kalan esmer teni, boynuna doğru uzanan birden fazla kuyruğa benzeyen dövmesi ve her nefes alışında inip kalkan iri göğsü... Ah, sanırım onu bu kadar incelemekle büyük bir hata yaptım.
Okula yaklaştığımızda, "Ben artık burada ineyim." dedim ve tam bu an bana garipser bir bakış attı ve yine yeniden kendi bildiğini yaptı.
Okulun tam önünde durdu ve ben tam inecekken kolumu tutunca dönüp ona baktım. Gayet ciddi bakışlarla bana bakarken, "Harçlığın var mı bakalım?" diye sordu.
Parmaklarını kolumdan teker teker ayırırken, "Var Gökhan amca," dedim her harfin üzerine basa basa, "ama olmayınca gelir isterim merak etme."
Gülümseyerek başını iki yana sallayıp önüne döndüğünde bu hâli gözüme çok tatlı geldi ve dayanamayıp dayanağına küçük bir öpücük kondurdum. Geri çekildim, elimi kapının kulpuna attım ve o, sadece göz bebeklerini hareket ettirerek bana baktı. "Cezan git gide artıyor Esra," der gibi baktı ve dedi de, "dikkat et kendine."
"O gün gelsin de," dedim kapıyı kapatmadan evvel, "onu da o gün konuşuruz." diyip göz kırptım ve kapıyı kapatıp arkamı döndüm. Bir an tüm okul beni izliyor gibi hissettim. Evet bir arabadan inmem anormal bir şey değildi ama o araba sahibinin BMW ile asfalttan çığlık attıracak kadar gaza basıp gitmesi oldukça dikkat çekici idi.
Hemen Tuana'nın yanına yaklaştım. O da ağzı beş karış açık, yüzünde saçma bir ifadeyle bana bakıyordu. Koluna girip kenara çektim.
"Kızım sen niye yalan söyledin bana?"
"Ne yalanı ya?"
"Sen dün bana Gökhan'a... Yani Gökhan abiye bakıyorsun ama adam evli çocuklu dedin, değilmiş."
Nasıl kendi bacağıma sıkıyorum oynat bakalım. İtiraz etmiş oldum.
"İyi de ben bu Gökhan abiyi demedim ki, sen buna mı bakıyordun?"
"Kızım ona bakıyordum ya, kaç tane Gökhan vardı orda?"
"Dükkanın önünde duran Gökhan abiye bakıyorsun sandım ben, adam kırk yaşında. Ayrıca bunu tanımıyorum ben, yeni geldiler zaten."
"Of Tuana," diyip yan döndüm ve girişe doğru yürüdüm. O da peşime takıldı ve bana ulaştı.
"Yani sen bu adamla-"
Hemen durup işaret parmağımı sallayarak uyardım. "Kimse bilmeyecek! Hiç kimse! Benim başımı belaya sokma durduk yere, vallahi okuldan alırlar, dayak yerim senin yüzünden."
Yüzüme öylece baktı, cevap bile vermedi. Önümde dönüp hızla onun yanından ayrıldım. Zaten dün yaptığı hata yüzünden az kalsın tamamen bitirecektim. Gökhan ısrarcı olmasa, konuşmazsan konuşma diyip gitse belki de şimdi ayrılmış olacaktık.
¤¤¤
Patron: Bir ders erken çıkabilir misin? Seni götürmek istediğim bir yer var.
Öğretmenin bakıp bakmadığını kontrol ettikten sonra sıranın altından yazdım.
Ben: İzin alabilirim.
Ben: Nereye gideceğiz?
Patron: Benim evime.
|
0% |