Yeni Üyelik
24.
Bölüm
@hadizade

 

 

Ona hiçbir şey söylemeden dönüp çıktım ve kapıyı çarptım. Arkama bile bakmadım zira kör olacak kadar sinirliydim. Başımın sol tarafından büyük bir ağrı koptu, bir anlık gözlerim karardı ama bu beni durdurmaya yetmedi. Belki de tutmuyor karakterlerimiz, iki baskın karakter olmuyor bir arada.

 

Fuat'ı sırf bir el salladı diye bu hâle getiren adam, yarın öbür gün bana neler yapmaz?

 

Evime girip hemen odama geçtim. Pencereyi ve perdeyi kapadıktan sonra yatağıma oturup, Murat gelene kadar sinirden ağladım. Fuat'ı öyle kanlar içinde görünce öyle korkmuştum ki, o hâlde bile ona saldırmaya devam ediyordu ve bu çok korkunç görünüyordu.

 

¤¤¤

 

Akşam yemeği masasında Gökhan ve Fuat arasındaki kavganın muhabbeti dönüyordu. Olayın baş faillerinden biri olarak bir lokma yemek yiyemiyor ve sadece gergince dinliyordum. Annem bende bir durgunluk olduğunu hissediyor gibi baktığı için normal davranmaya çalıştım. En zoru da buydu, başına gelen bir şeyi ailene anlatamamak, saklayıp hiçbir şey yokmuş gibi davranmak.

 

"Bi' geldim bağırışlar, küfürler havada uçuşuyor... Oto yıkamacı Gökhan var ya..."

 

"Evet." dedi babam.

 

"Hah işte o, Fuat'ı dövüyordu. Birkaç yumruk atmıştı, araya girdim ama eline bir şişe geçti, fırlattı bizim Fuat'ın kafasına... Çocuğun kafası ortadan ikiye yarıldı."

 

"Sen niye giriyorsun? Durduk yere olmamıştır o, Gökhan efendi adam, tanıyorum. Bugüne kadar tek bi' yanlış hareketini görmedim."

 

"Şimdi gördük işte, Fuat'ın ağzı var dili yok. Bir de bunların dükkanları karşılıklı, ne olduğunu tam ben de bilmiyorum ama suçun Gökhan'da olduğuna eminim."

 

Gazlama be Murat, ağzına sıçayım senin.

 

"Kavga olurken orada mıydın?" diye sordu babam. "Neden olduğunu biliyor musun?"

 

Bilmiyor bilse ağzıma sıçardı.

 

"Ben kavganın ortasına geldim," diyip sonrasında bana baktı Murat. "Esra sen biliyor musun neden olduğunu?" diye sorunca donakaldım.

 

Tam adamına sordun abiciğim.

 

Gerilip dikleştim.

"Ben nereden bileceğim canım? Havlama seslerine çıktım ben de."

 

"İlk yardım yapmak için hemen koşmasını biliyorsun ama," dedi imalı bir sesle.

 

Babamın yandan bana bir bakması var... Kimseye dilemem bu bakışı.

 

"Kan gövdeyi götürüyordu, çocuğu oturtmuşsunuz öylece. Ne yapsaydım yani? İnsanlık görevi!" diyerek üste çıktım hemen. İlk kez doğruyu söylemiş olabilirim.

 

Beni es geçip babama baktı ve ağzı dolu şekilde, "On sekiz dikiş atıldı çocuğun kafasına." diye mırıldanınca, lokmam boğazıma takıldı ve öksürerek masadan kalktım.

 

Bizi tüm on sekizler bitirdi Gökhan. Bunu yapmaman gerekiyordu.

 

Belki bir şansımız olabilirdi ama sen o şansı da kaybetmemizi sağladın.

 

¤¤¤

 

7 aralık

 

Bugün pazar, aslında hasretle beklediğim, on sekiz olduğum o gündü ama o hevesi kendimde bulamıyorum artık. Böyle mi olacaktı? Ona bir kez olsun sarılmadım, öpmedim, elini bile tutmadım ve çok kısa sürede yaşandı, bitti.

 

Ellerimden kayıp giden düşlerimi tutamadım.

 

Aşk denen o şey acıtıyormuş.

Kısacık olsa da acıtıyormuş.

 

Annem benim için en sevdiğim yemekleri yaptı, babam akşam pastayı getirecekti ve hevesle onu bekliyordum. Annem sofrayı kurarken, "İçecek bir şey yok, unuttum. Git çantamdan para al, kola mı istiyorsun ne istiyorsan al da gel."

 

Sanırım biraz hava almam gerekiyordu ve onu günlerdir görmemiştim. Ben okuldan dönerken kardeşi orada oluyordu, ya hiç gelmiyor ya da karşılaşmamamız için daha geç geliyordu.

 

Annemin çantasından para alıp ayakkabılarımı giydim. Üzerimde salaş çizgili bir tişört ve kot pantolon vardı. Girişin ordaki aynada saçımı başımı düzelttiktan sonra kapıyı açtım. Daha bir adım atmıştım ki, kapının önüne koyulmuş beyaz bir kuru ayağıma çarpıp sürüklendi. Önce irkilip geri çekildim ama sonra eğilip kutuyu aldım ve hemen koşarak odama girip kapıyı kapadım. Annemin görmemesi lazımdı.

 

Kutu biraz büyüktü. Yatağımın üzerine koyup kapağını açtım ve kenara koydum. İçinde yeşil bir şey vardı. Omuz kısımlarından tutarak çıkardım ve havaya kaldırdım. Tüllü etekleri aşağıya sarktı. Çok güzel bir elbiseydi. Kalın askılı omuzları, sade göğüs kısmı ve tüllü etekleriyle tam zevkime uygundu.

 

Elbiseyi hemen kutuya koyup yatağın altına ittim. Ondan geldiğini anlamak pek zor değildi... Ancak ona kızgındım. Yine de hediyesini geri çevirerek kabalık etmek istemedim.

 

Odamdan çıkıp anneme farkettirmeden hemen evden çıktım ve aşağıya indim. Saat dokuza geliyordu, yani orada olma ihtimali yüksekti. Hızlıca yürüyüp karşıya geçtim. Bakkalın önüne varınca durup oraya baktım. Oto yıkama bakkalın önünde, hafif ileride biraz çaprazda kalıyordu. Yani bu iki kişi her gün yüz yüze geliyor demekti.

 

Biraz bakınınca gördüm. Gökhan üçlü koltukta oturmuştu, gözlükleri gözündeydi. Öne doğru eğilmişti, elinde kâğıt vardı ve onu okurken diğer elindeki kalemle oynuyordu.

 

Yanıma gelmeyi o kadar çok istiyorum ki.

 

Ama gururum izin vermiyor.

Yanlış insan olduğunu biliyorum.

 

Önüme dönüp bakkala girdim ve hemen yan tarafa geçtim. Dolapların orada meyve sularına bakarken, rafların arkasından, kasanın oradan bir ses duydum. İki kişi sohbet ediyordu. Biri bizim apartmandaki Furkan, diğeri Fuat idi. Durup sessizce dinledim.

 

"Oğlum bu senin kafayı niye yardı?"

 

"Siktiğimin pezevengi, boşver."

 

"Söyle lan merak ettim, kız meselesi mi?"

 

"Sayılır."

 

"Vallaha mı? Kız kim?"

 

"Esra."

 

"Oha, oğlum bizim apartmandaki mi?"

 

"Aynen."

 

"Seviyor musun onu?"

 

"Yok be, takılacaktım öylesine ama bu Gökhan piçi kıza tutulmuş. Saldım ben de. Başka kız mı yok?"

 

"Esra güzel hatun yalnız."

 

"Fiziği iyi, daha güzelleri var."

 

Dolabın kapağını açtım ve iki şarap şişesi aldım. Büyük ama yavaş adımlarla rafın arkasından çıktım ve onların beni görebileceği bir yerde durdum. Fuat beni görünce gerildi.

 

"Esra? Hoş geldin."

 

Yüzümü buruşturdum.

"Utanmaz... İğrençsiniz!" dedim ve şişenin birini yere fırlattım. "O pislik düşüncelerini al da götüne sok!" diye bağırdım. Arkamı döndüm ve diğer şişeyi cama fırlattım. Cam kırılmadı ama parçalar ve şarap her yere sıçradı.

 

Yüzümü korumak için hemen arkamı döndüm ve Fuat'ın, "N'apıyorsun lan?" bağırışlarına karşılık gülümsedim. "Hak ettin şerefsiz herif!"

 

Tekrar kapıya doğru döndüm ve hızlıca bakkaldan çıktım. Öyle sinirliydim ki, kafayı yiyecektim resmen. Nasıl böyle iyi oynayabiliyordu? Onu ahlaklı, beyefendi biri sanmıştım.

 

Gökhan'a da öyle söyledin Esra.

Bu it için ona da demediğin kalmadı.

 

Durup karşıdaki odada oturan Gökhan'a baktım ve bir anlık kararla koşarak yolun diğer tarafına geçtim. Arkama, etrafa kısaca bakındım. Sadece Furkan'ı gördüm. Hızlıca bakkaldan çıkıp evine gitti. Hemen kapıyı açıp içeriye daldım ve yandaki stor perdelerin ipini çekerek kapadım. Gökhan bakışlarını bana çevirince yüzünde şaşkınlık belirdi ama ciddi ifadesini bozmadan ayağa kalktı.

 

"Esra?"

 

Yutkunup bir süre ona öylece baktım. Öyle özlemiştim ki... Doya doya saatlerce bakabilirdim. Yavaşça ileriye doğru adımladım. O da sehpanın etrafından dolanıp bana doğru geldi ve aramızda sadece iki karış mesafe varken durdu.

 

"Ne işin var senin burada? Biri görür." dedi endişeli bir sesle.

 

"Sen hâlâ beni düşünüyorsun," dedim dolan gözlerime engel olamadan. "Ne kadar aptallık ettim. Sana söylediklerim... Onlar çok ağırdı. Özür dilerim Patron... Bugün benim doğum günüm, hediye olarak senden sadece bir şey istiyorum."

 

Yüzündeki o ciddiyet kaybolmadan hafifçe tebessüm ettiğini gördüm. Gözlerinin içi ışıldıyordu.

"Ne istersen," dedi, "sana feda olsun. Ne istiyorsun?"

 

"Seni," dedim ve ona yaklaşıp, ellerimi yanaklarına koyarak parmak uçlarıma yükselip dudaklarına uzandım.

 

Tam bu an kapı açıldı ve tanıdık bir ses bana seslendi.

 

"Esra?"

 

 

Loading...
0%