@hadizade
|
Öyle bir andı ki, bizi gören herkesin tehdit oluşturacağını biliyordum ve içeriye giren kişi beni tanıdığına göre, kim olduğu pek de önemli değildi. Çünkü büyük sırların gizemi küçük hatalar sonucunda çözülür. Ben bittim. Ben yandım. Kül oldum!
Ellerimi hemen Gökhan'ın yanaklarından çekip dehşet içinde arkamı döndüm ve bana şaşkın gözlerle bakan o kişinin gözlerine baktım. "Sen... Senin ne işin var burada?"
Bir bana, bir de ona baktıktan sonra yeniden bana baktı. "Kızım siz n'apıyorsunuz burda? Deli misiniz? Yakalanacaksınız!" dedi Tuana. Daha başka türlü nasıl yakalanacaktık ki?
"Tamam ben hoşlandığım kişiyi görmeye geldim de, senin ne işin var burda?"
Elindeki kutuyu gösterdi. "Sana küçük bir pasta yapmıştım. Size gelirken bakkaldan gürültü duydum, sonra sen çıkıp buraya girdin. Bakkalda ne oldu? Ayrıca buraya niye giriyorsun? Biri görecek, hadi hemen gidelim!" dedi panikle.
O arkasını dönüp çıkarken, "Acele et," diye tekrarladı. Bense kapı kapanır kapanmaz arkamı dönüp Gökhan'a baktım. Hem de kedi yavrusu gibi. "Çok özür dilerim, beni affedebilecek misin?"
Büyük elini omzuma koydu ve beni kendine çekip sarılınca, kollarımı beline doladım. Dudaklarını saçlarımın üzerine bastırıp, "Ben sana kıyabilir miyim hiç?" diye sorunca, gülümseyerek kokusunu içime çektim.
"Doğum günün kutlu olsun. Artık on sekiz olduğuna göre..."
Hemen geri çekilip gözlerine baktım. "Eee?"
"Nasipte varsa..."
"Eee?"
"Bu kadar."
Kapı birden bire açıldı ve Tuana, "Kız hadi!" diye kızdı.
"Ya tamam geldim!" önüme dönüp Gökhan'ın badem gözlerine baktım ve uzanıp yanağını öptüm. Geri çekildiğimde yüzünde çok tatlı bir şaşkınlık vardı. Elimi tuttu, elim elinden kayıp gitti ve ona son bir kez gülümseyerek baktıktan sonra önüme dönüp dışarıya çıktım.
Tuana koluma girdiği gibi beni çekiştirmeye başlayınca, neye uğradığımı şaşırdım.
"N'oluyor Tuana?"
"Şştt sessiz ol, Murat bakkalda!"
"Ne?" diye sessizce bağırmam yok mu? Göz ucuyla geçerken bakkala baktım ve evet, Murat'ın orada olduğunu gördüm. Fuat'la bir şeyler konuşuyordu.
Umuyordum ki, Fuat kendi hırsından beni, Gökhan'ı satmazdı.
Biz kenardan kenardan, ışık vurmayan yerden ilerledik ve hemen apartmana girdik. Apartmanın girişinde durup Tuana'yı da mecburen durdurdum.
"N'oldu?"
Nedenini bilmesem de fısıldaşıyorduk.
Cebimden parayı çıkarıp, onun elindeki pastayı aldım ve parayı eline tutuşturdum. "Ben içecek bir şey almayı unuttum. Nedenini sorma, sonra anlatırım. Bakkala git, bunlar ne konuşuyor öğren."
"Tamamdır kanka, bana bırak." diyip hemen koşarak apartmandan çıkınca, ben de asansörün düğmesine bastım.
Öyle gergin bir hâlde bekliyordum kim... Bir yandan telefonuma bakıyor, ayağımı bir ritimle yere vuruyor, bir yandan da asansörün kaçıncı katta olduğuna bakıyordum. Geçen her saniye gerginliğim artıyordu, çünkü içimden bir ses birazdan kıyametin kopacağını söylüyordu.
Murat bakkala girip her yeri şarap içinde görünce elbette sormuştur ama Fuat'ın ne dediğini şuan çok fazla merak ediyorum. Bilerek şarap döktüm çünkü kendileri şarap satsalar da müslümanlar. Umarım babası da oğlunun ne halt olduğunu öğrenir.
Yalnız hakkını vermeliyim ki, çok güzel rol oynuyordu. İşte bazıları böyledir. Sinsidir ve sen onun ne kadar sinsi olduğunu bilirsin ama başkaları onu melek sanırken, bu defa seni suçlamaya başlarlar. Bundan daha sinir bozucu bir şey bilmiyorum.
Asansör nihayet geldi, yukarıya çıkıp eve girdim. Annem salondaydı, sofra hazırdı. Babamla Murat'ı bekliyorduk. Mutfağa geçip kutuyu tezgâhın üzerine bıraktım ve pastayı kutudan çıkarıp bir kenara bıraktım. Tuana çok güzel yapmıştı. Öyle dediği kadar da küçük bir pasta değildi. Sanırım birkaç kat kekin arasına ve üzerine krem şanti sürmüş, en üste de muz ve çilek dilimleri koymuştu. Bazıları da böyledir işte. Ne kadar saf, salak biri dersin, oysaki ne kadar nahiftir kalbi. Zarif düşünür. Belki de bu yüzden ezilir.
Doğum günüm diye mi duygusalım? On sekize girince güncelleme mi geldi bana anlamadım.
Düşündükçe elim ayağım titremeye başladı. Tezgâhâ tutundum. Sanki az sonra olacakları çoktan olmuş kadar yakından hissediyordum. Bu geceyi sağ salim atlatmaya ihtiyacım vardı. Bizimki bu kadar erken bitmemeliydi.
Sadece bir dakika sonra kapı gürültüyle açıldı ve Murat'ın sesini duydum. "Esra!"
Yana doğru baktım. Mutfağın girişine gelince beni gördü ve hışımla içeriye girip büyük adımlarla yanıma yaklaştı. Dizlerimin bağı çözüldü. Aynı anda Murat'ın iki parmağı çenemin etrafına sarıldı. "Sen Gökhan'la mı fingirdiyorsun?" diye sorarken, sesi sakin, gözleri ölümcüldü.
Benimkilerin aynısı olan yeşil gözlerinin bana böyle öfke dolu bakması canımı yaktı. Bir abi kardeşine böyle bakmamalıydı... Hele dedikleri... Onlar çok daha ağırdı.
Tuana araya girmeye çalıştı, Murat izin vermedi. Hiçbir şeyi umursamadan çenemi sıkmaya devam etti. "Neyini eksik ettik acaba? Bunun için mi gece gündüz çalışıyoruz? Sen böyle..." sanki o kelimeyi yutmaya çalıştı ama ben çokdan duydum ki...
"Murat bi' dinle kızı," dedi Tuana. "Niye başkalarının lafına göre hareket ediyorsun?"
Ellerimi göğsüne koyarak onu tüm gücümle kendimden ittim. Bir iki adım geriledi ama daha da kızgın hâlde tekrar üzerime geldi.
"Fuat'ın lafına uyup bana saldırıyorsun öyle mi?" diye bağırdım. Sesim evin duvarlarında yankılanırken, annem çoktan mutfağa girmiş şaşkınlıkla bizi izliyordu. "Peki o şerefsizin hakkımda neler söylediğini biliyor musun?" dediğimde, Murat'ın yüzündeki o ifade, yerini şaşkınlığa bıraktı.
"Kendi kulaklarımla duydum! Furkan da ordaydı! Sen bu kızdan hoşlanıyor musun dedi, o da gönlümü eğleyecektim ama pas vermedi dedi! Neymiş yüzüm güzel değilmiş ama bedenim güzelmiş! Gökhan da bunu bilip mahallemizdeki kıza nasıl böyle iğrenç düşünceler beslersin diye dövdü onu, az bile yaptı o sapığa!.. Ve sen, öz kardeşine değil de, o cins sapığa inanıyorsan, git önce kendini sorgula! Kız kardeşini korumak mı istiyorsun? Bunu kız kardeşini döverek yapmak yerine, ona böyle davrananları dövebilirdin ama sen ve senin gibiler var ya... Gücünüz anca bize yetiyor, sözün anca evde mi geçiyor? Gidip ona hesap soramıyor musun? Mahallenin bakkalı sapık! Ama suç bende, nefes almayalım, dışarıya çıkmayalım. Öyle mi? Git başımdan..." deyip yanından geçip gittim ve odama girip kapıyı kilitledim.
Bedenim camdan süzülen bir yağmur damlası gibi aşağıya süzüldü ve dizlerimi kendime çekip, yüzümü dizlerime gömerek ağladım. Kendi doğum günümde, kendi şansıma lanet ederek, dakikalarca ağladım. Artık şaşırtmıyordu bazı şeyler. Neye ne tepki vereceklerini az çok biliyordum. Bizim kızımız ne yaşıyor, ne hissediyor demek yerine el-âlem ne der diye düşünmeye devam edeceklerini zaten biliyordum.
Az sonra yine gürültü sesleri duymaya başladım. Bu defa içeriden değil dışarıdan geliyordu. Hemen pencerenin oraya koştum. Aşağıya baktığımda, Murat'ın Fuat'ı hırpaladığını gördüm. Elbette Fuat yalanlarını sıralamaya devam ediyordu ancak Murat sert bir yumrukla onu susturunca içimin yağları eridi.
Fuat kaldırımın üzerine yığılınca, Murat karnına sert tekmeler indirdi ve parmak sallayarak bir şeyler söyledi. Duymayı çok isterdim fakat bu manzarayı izlemek de fena değildi.
Bu sırada Gökhan oto yıkamanın önünde, bir eli cebinde sigara içerek büyük bir keyifle onları izliyordu. Sanırım o benim erkek hâlimdi.
Cebinden telefonunu çıkarıp tek eliyle bana bir mesaj attı. Bildirim düşer düşmez telefonumu cebimden çıkarıp baktım.
Patron: İyi misin yavrum?
Ben: İyiyim, merak etme.
Patron: Sana bir şey yaptı mı?
Ben: Hayır, çok iyiyim.
Ben: Murat biraz delidir ama ben onun için daha değerliyim. Nitekim gördüğün gibi.
Patron: Hemen karşı dairedeyim biliyorsun değil mi? Bir şey olursa bana gel, ya da gelemezsen mesaj at.
Patron: Mesaj atamazsan aç pencereyi çağır. Ben her zaman burdayım.
Yüzümde tebessüm oluştu. Elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim.
Ben: Biliyorum Patron, benim için endişe etme.
Patron: Sence bu mümkün mü?
Ben: Murat birlikte olduğumuzdan şüpheleniyor. Bir süre görüşmesek daha iyi.
Patron: Daha yeni bulmuştum seni...
Patron: Ama ben hep beklerim seni.
Ben: Ben de seni :)
Patron: Sana kolay tabii ama bak bana.
Patron: Yaşlanıyorum.
Patron: Ne zaman baba olacağım ben?
|
0% |