Yeni Üyelik
43.
Bölüm
@hadizade

 

 

"Ne diyorsun Murat?" Diyerek arkamı dönüp onun gözlerine baktım. "Sen neler dediğinin farkında mısın? Tamam diyelim ki, her şey senin dediğin gibi, öz kardeş değiliz. Bu bizim geçmişimizi değiştiriyor mu? Birlikte kardeş gibi büyüdük, ben sana abi dedim, sen bana kız kardeşim dedin. Neden demedin o zaman? Ben seni abim gibi kabullendikten sonra ilk defa birini sevmeye başladığımda mı beni sevdiğinin farkına vardın? Haa, bence seninki sevgi filan değil, tamamen takıntı ve iğreniyorum."

 

"Bu benim suçum mu Esra? Ailemin merhametli olup seni yurda vermeyip büyütmesi suç mu?"

 

"Ya sen anlamıyor musun, kıt kafalı mısın?"

 

"Doğru konuş."

 

"N'apacaksın? Yine vuracak mısın? Vur! Nasıl olsa alıştım!"

 

Göz kapakları yeşil gözlerinin üzerini örttü ve o keskin bakışları göz bebeklerimi deldi. "Onu yarın, sen bu evden göndereceksin. Aksi taktirde onu yer yüzünden silerim."

 

"Polise giderim!"

 

Ben onu aileme - yani ailesine söylemekle tehdit edemezdim. Nasıl olsa her zaman onun tarafını tutuyorlardı. Öz oğulları dururken üvey kızlarının tarafını tutacak değillerdi ya.

 

"Giderdin tabii ki," dedi ürkütücü bir sakinlikle, "polise git, jandarmaya haber ver, FBI-ı ara, ne yaparsan yap... Ama öncesinde olacaklara kendini hazırlasan iyi edersin..."

 

Susup yutkundum. Öfkeyle öyle hızlı nefes alıp verdiyordum ki, göğsüm körük gibi inip kalkıyordu. Kendimi daha fazla tutamadım ve âni bir kararla tokadı yüzüne savurdum. Benim tokadımın gücü onu sarsmaya yetmedi. Sadece bir kez gözlerini kırptı ve heykel gibi durup gözlerime bakmaya devam etti.

 

Ellerini omzumun üzerinden kapıya koyarak yüzüme eğildiğinde, sinirden ağlamak istedim. Yıllardır bildiğim şeyler bir anda silinmiş, yerine yenileri yazılmıştı.

 

"Yerini bil Esra, kime ait olduğunu bil ve sakın yolundan şaşma."

 

"Ben sana ait filan değilim!" dedim ağlamaklı bir sesle ama bu ağlama isteği genel bir şeydi, kaldıramıyordum. "Eşyan mı yım ben? Malın mıyım? Ne demek sana ait? Ben bu aileye bile ait değilmişim."

 

"Gerekirse başka bir yere gideriz, bizi kardeş sanan herkesten uzak. İstemez misin?"

 

Midem bulanıyordu. Elimle ağzımı kapattım ve öğürerek odadan kaçarcasına çıktım. Kusacağımı anladığı için beni tutmamıştı. Kendimi banyoya atıp klozetin kapağını açana dek içim dışıma çıktı. Çok az sonra kendimi aynanın önünde buldum. Yüzüme birkaç kez su çarpıp kendime gelmeye çalıştım ama nafile, buz gibi su bile beni kendime getirememişti.

 

Sanırım bu iğrençliğe daha fazla dayanamazdım. Bu evde güvende değildim ki.

 

Kendi odama girip kapımı kilitledim. Söylediklerinin doğru olması iyi mi, kötü mü bilmiyorum ama artık beni bu eve bağlayan hiçbir şey kalmamış demektir.

 

Şoka bile giremedim. Çünkü ben çoğu zaman "bana niye böyle davranıyorlar, ben üvey evlat mıyım" diye düşündüm. İşte bu yüzden ne üzüldüm, ne de şaşırdım.

 

Asıl büyük gün yarın. Çünkü beni genç yaşta evlenmek zorunda bırakan sözde aileme, yarın bir süprizim var.

 

Yarın Gökhan geldiğinde beni vermez, sorun çıkarırlarsa işte o zaman hiçbir şey düşünmeyeceğim.

 

Ev le ne cem.

Vermezlerse de gaçacam.

 

***

 

"Gelinimiz neden bu saate kadar uyanmadı?"

 

"Uykucu gelin, tembel gelin."

 

"Kalksana gıızz!" diye bağırarak üzerime atlayan Tuana, yanaklarımı öperek bana sarıldığında, gülerek gözlerimi açtım. Evet, tam üzerimde uzanmış başını göğsüme koymuştu.

 

"Sen de ne meraklıymışsın beni vermeye!" diye sitem ettim.

 

Başını kaldırıp yüzüme baktı.

"Aaa ne alakası var? Bana kalsa seni hiç vermem ama sen istiyor evlenmek, ben var saygı duymak!"

 

"He kanka he, kesin öyledir!"

 

"Aşk olsun! İstersen evlenme, otuzu geçip de bekar kalırsak Amsterdam'a gideriz..."

 

"Sen bana yürüyon."

 

"Evet? Bir sakıncası mı var?"

 

"Yoo, yürü yavrum yürü."

 

"Yavrum mu?" dedi kırıtarak.

 

Ben yavrum mu dedim?

Gökhan'ım da Gökhan'ım beni andı galiba mustakbel nişanlım.

 

"He yavrum, üzerimden kalk da kalkayım."

 

"Kendimi üzerinde unutmuşum," diyerek kalktığında, gülerek doğrulup oturdum.

 

Evet dün gece olanlar hiç yaşanmamış gibi davranacağım, kafayı yememek için mecburum. Artık bu evde kalamam. Gökhan ile bir an önce konuşmam gerekiyor.

 

"Bizimkiler evde mi?" diye sordum Tuana'ya. Gözlerimi ovarak yataktan çıkıp gerinerek esnedim.

 

"Yok, saatten haberin var mı? On iki oldu, Murat çıkarken geldim ben de. O da gitti. Esra'yı yalnız bırakma filan dedi, anlamadım ben de."

 

Gözlerimi devirip güldüm.

"Çok sever beni, çok düşünür, canım abim."

 

"Geçen anlattıklarında ciddi miydin?"

 

"Hangisi?"

 

"Murat ile ilgili olanlar."

 

"Sadece şu kadarını söyleyeyim. Kardeşi bile uzak dur diyorsa, o kişiden uzak duracaksın. Normalde övmem gerekirdi ama o hep böyleydi zaten. Neden yalan söyleyip, sana kötülük yapayım ki? Mutlu ol isterim."

 

"Tamam kanka, sen öyle dedin. Ben de kapattım konuyu zaten. Üstelediğimi hatırlamıyorum. Ben senin için endişeleniyorum. Eğer öyle bir şey varsa söyle..."

 

Susup yutkundum ama sindiremedim. Ben bu gerçeği sindiremezdim de zaten.

 

"Yok. Sen çık, ben üzerimi değişip geliyorum."

 

Beni onaylayıp dışarıya çıkınca yüzüme yerleştirdiğim o sahte tebessümü sildim. Her şey iyiymiş gibi davranmak belki de dünyanın en zor şeyi idi. Çünkü canın yanarken yanmıyormuş gibi davranmak çok çetindi. İç içe geçmiş iyi ve kötü duygu büyük bir kara delik gibi insanın içini yiyip bitiyordu.

 

Bir süre öylece boşluğa baktım. Kalkıp güne devam etmek için birden fazla sebebim vardı. Önce Gökhan ile konuşmalıydım, akşam için de hazırlanmam gerekiyordu. Hazır Murat yokken onu bi' ziyaret edeyim dedim.

 

Telefonuma baktığımda ondan bir mesaj geldiğini gördüm ve yüzümde güller açtı.

 

Patron: Günaydın yavrum

 

Patron: İyi misin, bir sorun var mı?

 

Ben: Günaydın ♥︎

 

Ben: Konuşmamız lazım, neredesin?

 

Patron: Mahalledeki ofisteyim

 

Ben: Tamam, bir yere ayrılma. Yarım saate kadar geliyorum.

 

Patron: Bekliyorum

 

Üzerimi değişip çiçekli elbisemi giydim. Belden bollaşan, uçuş uçuş tüllü bir elbiseyi giyip, saçımı makyajımı neden bu kadar yaptım bilmiyorum. Galiba artık iş ciddiye bindiği için olabilir... Ona daha da güzel görünmek istiyorum.

 

Odamdan çıkıp mutfakta kahve yapan Tuana'ya baktım. Tuana beni görünce gözlerini kocaman açtı. "Ouu bu hazırlık Göthan emice için mi?"

 

"Kıız, deme öyle! Müstakbel nişanlım hakkında ne biçim konuşuyorsun? O senin enişten, enişten!"

 

"Hemen de sahiplenirmiş," dedi gerdan kırarak. "Tamam Göth- yani Gökhan enişte derim."

 

"Bak böyle söylüyorsun ya, en ciddi anda da ağız alışkanlığıyla böyle söyleyeceksin diye ödüm kopuyor!"

 

"Tahtaya vur gıız, inşallah olmaz öyle bir şey. Hadi sen git, ben siparişleri bekliyorum. Kargocu gelecekti."

 

"Tamam, ben çıktım. Murat gelirse - gerçi işte ama - bakkala gitti de, evde de durmasın. Biz iş yapacağız de yolla."

 

"Tamam, tamam."

 

Heyecanla evden çıkıp aşağıya indim. Mahalle boyunca yürürken etrafı kolaçan ediyordum. Bir tek bakkalın önünde duran Fuat'ı gördüm. O bana bakarken ofisin önüne doğru ilerledim. Kapının önünde bir eli cebinde sigara içerek beni bekleyen Gökhan ile göz göze geldim. Fuat'a bakan tehditkâr gözleri beni bulunca kısıldı ve gözleriyme gülümsedi. Sigarayı söndürüp kapıyı geçmem için açtı ama ben kollarımı beline dolayıp, başımı göğsüne koyarak ona sıkıca sarıldım. Vücudu şaşırınca biraz kasıldı ama çok az sonra o da bana sarıldı ve dudaklarını başımın üzerine bastırdı.

 

Gözlerine bakmadan içeriye geçtim. Peşimden kapı kapandı ve az sonra kolumdan tutup beni kendine doğru çevirdi. Diğer eliyle belimden kavrayarak beni kendine çektiğinde, nefesimi tuttum.

 

"O ne güzel sarılmaktı öyle, şimdi yiyeyim mi seni?" dedi dudaklarımın üzerine.

 

Zaten kıpkırmızı olmuştum ama bu sözlerinden sonra yanaklarım daha da yanmaya başladı. Bedenim kollarının arasında heyecandan titriyordu.

 

"İçimden geld-"

 

Cümlemi bitiremeden dudaklarını dudaklarıma bastırdığında nefesim kesildi. Diğer eli boynuma gitti ve metal yüzükleri tenime değince ürperdim. Dudaklarım sanki sadece onun için vardı, öyle sahiplenici ve aynı zamanda öyle tutkuyla öpüyordu ki, aklımı başımdan alıp, ayaklarımı yerden kesiyordu.

 

Belimdeki elinin yavaşça kalçama indiğini hissettiğimde, hemen geri çekildim. "Şimdi olmaz," dedim nefes nefese.

 

"Peki ne zaman?" diye sordu yanan bir ses ve bakışlarla. Gözlerinde yanan o alevleri görebiliyordum ve bu bünyemi sarsıyordu.

 

"Sonra," diyip gözlerimi kapadım. Dudakları yanağıma dokundu. Öpmeden dudaklarını yanağıma sürterek kulağıma doğru ilerledi ve orada durdu. Kollarıyla belimi sıkıca sararak, belimi kırmak pahasına beni kendine bastırınca nefesim kesildi. Sanki daha hafif sarılmak ona yetmiyordu.

 

"Duyuyor musun?" dedim.

 

"Neyi?" dedi.

 

"Kalbim Gökhan, Gökhan diye atıyor."

 

Göğümün Hanı, Gök'üm Han'ım Gökhan'ım.

 

"Bende Esra diye atan iki yer var..." diyince geri çekilip omzuna vurdum.

 

"Pislik!" dedim sırıtarak.

 

"Ama senin aklın hep fesat çalışıyor," dedi başını iki yana sallayarak. "Ben beynim ve kalbimden bahsetmiştim." diyip göz kırptı ve orta parmağıyla gözlüğünü yukarıya iterek sırıttı.

 

Daha da kızardım.

Kahretsin, benim aklım neden oraya gitti şimdi? Rezillik.

 

"O da benim değil mi? Düşünemez miyim yani?"

 

Ne diyorum ben.

 

"Esra böyle konuşma," dedi ciddi bir sesle.

 

Bir anda duruldum.

"Tamam, özür dilerim."

 

"Öyle değil,böyle konuşmaya devam edersen, kapıyı kilitler, " diyip başıyla koltuğu gösterdi, "seni o koltuğa yatırırım."

 

Alt dudağımı ısırdım ve sırıtırken elimle ağzımı kapattım.

 

"Ama sen böyle tatlı olmaya devam edersen, ben kendimi nasıl tutacağım?" diyip başını geriye yatırdı ve sert bir soluk verdi.

 

O gözlerime bakmıyorken bunu kullandım ve diyeceğim şeyi bir çırpıda dedim.

 

"Gökhan, ben hemen evlenmek istiyorum."

 

Başını şaşkın bir ifadeyle düzeltip bana baktı.

 

"Eminim," dedim, "ben o evde daha fazla kalamam."

 

Hemen yanıma yaklaşıp ellerini yanaklarıma koydu ve ciddileşen ifadesiyle gözlerime baktı.

"N'oldu? Bir şey olmuş... Dün gece bir şey olmuş. N'oldu? Sana bir şey mi yaptı? Esra konuş."

 

"Ha- hayır sadece... Başka bir şey söyledi."

 

"Ne söyledi?"

 

Sertçe soludum. O sabırsızdı ve ben ne diyeceğimi bilemiyordum.

 

"Üveymişim ben... Onlar benim gerçek ailem değilmiş. Annem babam yıllar önce ölmüş, onlar alıp bakmış bana." Kendi kendime güldüm ve dolan gözlerimi kaçırdım. "Ya ben de neden bana böyleler diyorum. Hani kız erkek eşitsizliği diyorum, o yüzden böyleler diyorum. Beni korumak için belki de diyorum..."

 

"Güzel."

 

Şaşkınlıkla ona doğru dönüp gözlerine baktım. "Ne güzeli? Ne diyorsun?"

 

"Şöyle ki... Onlara karşı sırf sana saygısızlık olmasın diye susacaktım. Bu gece gelip istediğimde karşı çıkarlarsa, o evden seni almadan çıkmam Esra. Önüme geçenin üzerinden geçerim."

 

 

Loading...
0%