@hadizade
|

***
"Kapat o çeneni!" dedi Gökhan, yüz ifadesi öyle bir değişti ki, bu tepkiler bana olmasa bile, benim bile ürkmeme neden oldu. "Yoksa n'olacağını iyi biliyorsun."
"Benim kaybedecek hiçbir şeyim kalmadı!" diye bağırdı Murat. "Kalmadı lan! Aldın her şeyimi! Ama Esra'yı da almana izin vermeyeceğim! O, gerçekleri bilecek!" Bu, bir bağırıştan daha öte, sanki bir haykırış gibiydi.
Bakışlarım ikisi arasında mekik dokuyordu. Aralarında ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Ancak daha fazla dayanamayıp, onların sesini bastıracak kadar bağırdım. "Yeter!" Bu bağırışım ikisinin de bana bakmasını sağladı. "Hemen bana anlat, bilmek istiyorum!"
Lütfen senden nefret edeceğim şeyler yapmamış ol. Lütfen son anda tutunduğum o dal da kırılmasın, yoksa dipsiz bir uçuruma yuvarlanmam an meselesi.
"Murat defol git hemen!" dedi Gökhan.
Benim bildiğim Gökhan, onun bana olan hislerini öğrendiği hâlde bu kadar sabırlı davranmazdı. Fuat'ı tek bir cümle, bir bakış için ne hâle getirdiğini kendi gözlerimle gördüm. Hiç istemesem de, içimden bir ses bir şeyler var diyordu. İşte o var olan gerçekleri bir de Murat'tan dinlemeye ihtiyacım vardı. Kızıp, onu satmasına ihtiyacım vardı.
Belki de, yol yakınken dönmeye ihtiyacım vardı. Tabii dönebilirsem.
Murat dudaklarını, uzun bir süre kapatmamak üzere araladı ve dişlerini sıkarak, âdeta gerçekleri ikimizin de suratına tükürdü.
"Bu çok sevdiğin, yere göğe sığdıramadığın adam var ya..."
"Lan sus!"
"Senin üvey abin olduğumu biliyordu! Ailenin üvey olduğunu biliyordu!"
Bakışlarımı hızla Gökhan'a çevirdim ve öylece donup kaldım. Bunu benden saklamış olamazdı. Evet, tam şu an itiraz et. Et hadi! Haberim yoktu, de! Bilmiyordum, de! Yemin ederim, tek bir kelimen yeter! Ben başkalarına değil, sana inanırım. Susma, hadi inkâr et!
Daha bunu tam olarak kavrayamamış, sorgulama aşamasındayken, Murat, beynime yeni bir soru daha yerleştirdi.
"Evet, uyuşturucu bağımlısıyım! Ama bil bakalım, beni uyuşturucuya bağımlı yapan kim?"
Sustu. Susmasan?
Yutkunamadım. Boğazımda düğüm oldun, yutkunamıyorum Gökhan.
"Sadece bu da değil," diye devam etti Murat, her kelimesi yüreğime düşen bir alevdi ve ne yaptığını biliyordu, "bu şerefsiz, beni bağımlı yaptıktan sonra kullanmaya başladı! Tüm pis işlerini bana yaptırdı. Senin yere göğe sığdıramadığın bu adam, beni katil yaptı. Ben bunun yüzünden, altı kişiyi öldürdüm Esra. Bi' düşün, ben miyim esas katil, yoksa o mu?"
"Yapmasaydın," dedi Gökhan. Ağzım, gözlerim açık hâlde ona baktım. Ürkütücü derecede normal bir durumun içindeymiş gibi bakıyor, konuşuyor, bir yandan da kemerini bağlıyordu. "Kimse kimseyi zorla bağımlı yapmaz, içmeseydin bağımlı da olmazdın. Ben niye bağımlı değilim o zaman?"
"Lan sen bana altı kişiyi öldürttün, konumuz bu mu şimdi!?" diye bağırdı Murat.
Gökhan'ın sakin ve benim tarafımdan bakıldığında bir hayli ürkütücü gelen o sakinliğiyle verdiği cevap, tüylerimi diken diken etti.
"Parasını alıp, güzel mekânlarda, hatunlarla takılmayı, altına araba çekmeyi biliyordun ama, şimdi mi sorun oldu?"
Ben o arabayla gezdim. Tuana ve ben, o arabayla gezdik. Biz bu sapığın, katilin, cinayet işleyerek aldığı arabasına bindik.
"Gör!" diyerek eliyle onu işaret etti ve bana baktı, "Sevdiğin adamın böyle şeyleri nasıl normalize ettiğini gör! Bunları normal gören, bunca şeyi yaptıran adamın sana zarar vermeyeceği ne malum?"
"Haklısın," dedi Gökhan, ona yaklaştı hemen. Aralarında birkaç santimetre kalmıştı ki, Murat'tan garip bir ses duydum. Bakışlarım yavaşça aşağıya indi. Yere birkaç damla kan düştü, parkeler kana boyandı. "Benim sana da zarar verebileceğim, aklına gelmeliydi." dedi kısık bir sesle.
Bıçağı geri çekti ve Murat'ın karnından akan kan her yeri kırmızıya boyadı. Kanı görünce bedenim resmen taş kesildi ve olduğum yere çivilenmiş gibi donup kaldım. Gökhan, bıçağı kapatıp cebine atarken, telefonunu çıkardı. Murat acı içinde kıvranarak dizlerinin üzerine çökerken, o, telefonunda bir arama yaparak kulağına götürdü.
Murat, çok fazla kan kaybediyordu. Gökhan'ın sapladığı bıçak çok büyüktü ve derin bir yara açmıştı. Hemen kapının önündeydiler, kaçamazdım. Kaçmaya yeltensem, bağırsam, belki beni de vururdu.
"Alo, gel ofisin tozunu al." dedi ve bir çırpıda telefonu kapatıp cebine attıktan sonra bakışlarını bana çevirince, sadece bakışlarının tesiriyle bile bedenim geriye savruldu ve korkuyla geriye düştüm.
Koltuğun üzerine oturduğumu gördü ve hemen masanın üzerindeki gömleğini alıp giydi. Birkaç düğmesini hızlıca ilikledikten sonra masanın üzerindeki iç çamaşırımı da alıp cebine attı. Kanım donmuş hâlde her bir hareketini izliyordum. Tüm bunlar gerçek olamazdı. O, böyle manyak biri olamazdı.
Sadece beş dakika öncesine dönmek ve burada seninle sarılırken uyanmayı o kadar çok isterdim ki...
Işığı kapattı. Murat yerde can çekişirken, o, ışığı kapatıp, hemen ardından bana yaklaştığında, korkudan deliye döndüm ve kendimi korumaya çalıştım. Ancak o, kolumdan tutarak beni kolayca koltuktan kaldırıp kapıya doğru götürdü. Bu öyle bir çekişti ki, ayaklarım yerde kayıyor, zorla da olsa ona eşlik ediyordum.
"Gökhan, lütfen." dedim sesim ve bedenim tir tir titrerken, o kanın kokusu genzime dolmuştu. Onun elinde kan vardı ve beni o eliyle tutuyordu. "Kimseye bir şey söylemem! Lütfen bırak beni! Yemin ederim, bak yemin ederim hiç kimseye bir şey söylemem!"
Yalvarışlarım, yakarışlarım şu sözlerle cevapladı.
"Saçmalamayı kes, seni burada bırakıp gideceğime inanıyor musun?"
Garajın kapısını açarken, kolumu onun elinden kurtarmak için çabalıyor, bir yandan da ne zaman başladığımı hatırlamadığım o gözyaşlarımı dökmeye devam ediyordum. "Ambulansı filan arayayım, izin ver n'olur! Onu da öldürme, lütfen!"
Bakışlarını hızla gözlerime çevirdi. Sokak lambasının loş ışığının altında bana bakan o gözleri, her zaman olduğu gibi parladı. "Esra, az önce duyduklarının ve gördüklerinin, bizim aramızdaki ilişkiyle hiçbir alâkası yok. Bu yüzden o düşünceyi kafandan atarsan, iyi edersin. Sınama beni. Sana olan sabrımla, sevgimle sınama."
"Ama... ama o ölecek." dedim hıçkırıklarımın arasından.
"Dünya bir pislikten kurtulur, tek zarar verdiği insan sen misin sanıyorsun? Kim bilir kaç kişiyi daha taciz etti, sana yaptıklarına rağmen ona acıyor musun?"
"Asıl sen nasıl acımıyorsun? Sen... Sen gözünü kırpmadan... Nasıl? Nasıl yapabildin?"
Garaja girdik. Anahtarla siyah BMW-sinin kapılarını açtı ve beni ön yolcu koltuğuna oturttu. Eğilip yüzüme baktığında, kendimi geri çektim. Her an vurmasını, bir şey yapmasını bekliyordum. O cebindeki bıçağı boğazıma saplama ihtimali de vardı.
"Yarın sabah nikâhımız var, unuttun mu? Ağlama, yoksa gözlerin şişecek..."
Başımı önüme eğip yüzümü ondan sakladım. Kapıyı kapattı ve arabanın önünden dolandı. Ağlamamamı söylüyordu ancak nefes bile alamayacak haldeydim. Hıçkırıklarım susmuyordu. Belki de şok geçirdiğim içindi. O sahne gözlerimin önünden bir saniye olsun çekilmemişti ve faili yanımdaydı. Arabasındaydım. Üstelik o, benim nişanlımdı. Yarın sabahtan itibaren de kocam olacağını düşününce bir kez daha ürperdim.
Sürücü koltuğuna yerleşip hızlıca arabayı çalıştırdı ve gaza bastı. Arabayı profesyonel hareketlerle garajdan çıkarırken, yanında korkudan titremekle meşguldüm. Hemen yan koltukta bir katil vardı, soğukkanlı bir katil ve yarın sabah, o katil benim kocam olacaktı. Nasıl olabilirdi ki?
Rüya ve uyanıklık arasında bir yerde gibiydim. Tüm bunların, gözlerimi kapatıp açtığımda kaybolacağını düşündüm ve kirpiklerimi birbirine bastırdım. Dudaklarıma değen sesim apansızca fısıldadı. "Lütfen bu bir rüya olsun, lütfen sen katil olma. Lütfen sen kötü bir adam olma."
"Esra..."
Kirpiklerimi araladım. Aynı yerde, onun yanında buldum kendimi. "İnanmak istemiyorum," dedim, boğazım acıyarak, "tüm bunlara inanmak istemiyorum."
"İnanma, neye inanmak istersen ona inan sen..."
"İnkâr etmedin," dedim başımı iki yana sallayarak, "inkâr etmedin!"
"Etsem inanacak mıydın? Bıktım Esra, yine engel olacaktı. Benden gidecektin, o eve girip yine zarar görecektin."
"Katilsin."
"Esra..."
"Zehir satıyorsun, insanları öldürtüyorsun. Azmettiricisin."
"Esra, bak..."
"Orda diyecektin!" diye bağırarak ona doğru döndüm. "Orda inkâr edecektin! Şu an değil... Şu an inkâr edip, yalan söylemenin hiç sırası değil!"
"Esra, dinle beni..."
"Gökhan, sen benim göğümdün, bi' eser bi' gürlerdin ama yaşamam için sebeptin. Sen benim umudumdun, sen beni, yeryüzünde güzel sevebilen, incitmeyen erkeklerin de olabileceğine inandırdın. Beni alıp göklere çıkardın," dediğimde bakışlarını gözlerime çevirdi, "ben az önce ordan yere çakıldım."
Yüzündeki tüm kas ve kemikler oynadı. Göz bebekleri hep olduğu gibi ışıldadı, bakışları yüzümde gezindi. "Cismen yanındayım belki, ama... Artık ruhumu kaybettim."
"Ruhun benim, tıpkı cismin gibi."
B'azen böyle olur işte. Kaçıp sığındığın liman, tam kurtuldum derken sana mezar olur. Pişman olursun ancak bazı pişmanlıkların telafisi yoktur. Bazı hataların geri dönüşü yoktur.
|
0% |