Yeni Üyelik
10.
Bölüm
@hadizade

Karşı dairede tıpkı benim gibi karanlıkta oturup bana baktığına emindim. Bu yüzden beni araması, kaskatı kesilmeme sebep oldu.

 

Patron: Orda mısın?

 

Âniden kapı açıldı ve içeriye giren kişi ışığı da yaktı. Murat ile göz göze geldim. Sinirli bir ifadeyle, "Kiminle konuşuyorsun sen?" diye sordu.

 

O içeriye girer girmez telefonu kapatmış, yanıma koymuştum ama bu hareketimi görmüştü. "Sana soruyorum," diye tekrar ederek önüme geçip durdu. "Biriyle konuşuyordun, kimdi arayan?"

 

"Yok ya, ne alâkası var? Şarkı dinliyordum." diye geveledim.

 

"Ver telefonu, bakacağım." diyip avucunu açtı.

 

"Neden ya? Benim telefonum o, vermiyorum!" diye sitem ederek ayağa kalkıp odadan çıkmak istedim ama önümü kesti ve telefonu elimden zorla çekip aldı. Şifrem de yoktu ve şuan telefonumu kurcalıyordu.

 

"Bakalım bi', arada kontrol etmek iyidir." diyerek kurcalamaya devam ettiğinde, ondan bir kez daha nefret ettim. Aradı taradı, kurcalayıp durdu ve ben gerginlikten her an eriyip bitecek bir hâlde dikilmeye devam ettim. En sonunda telefonu yatağıma fırlatıp, "Akıllı ol, erkeklerle filan konuştuğunu görmeyeyim!" diyerek parmak salladı ve odamdan çıktı.

 

"Pislik!" Diye hırlayarak kapıyı kilitleyip, telefonumu da alıp yatağa oturdum ve arama kayıtlarına baktım. Yoktu. Ne numara, ne arama kaydı, ne de başka bir şey. Ama aradı, konuştuk. Bu nasıl olur?

 

1 yeni mesaj:

 

Patron: Anlamadan, dinlemeden gitmeseydin keşke.

 

Ben: Benim whatsApp'ımda

senin adın niye kayıtlı?

Numaramı da nereden

buldun?

 

Patron: Siteye numaran ve e-posta adresinle kayıt olmuştun, hatırlatayım.

 

Ben: Sen benim telefonuma mı sızdın? Ayıp ya! Hiç özelimiz de kalmasın! Gir abi her yere gir!

 

Patron: Abi filan, hakaret etme.

 

Patron: Mecbur kaldım, abin görmesin diye.

 

Ben: Sağol ya... Şuan sana teşekkür mü etmeliyim?

 

Patron: Esra, çok özür dilerim.

 

Patron: Gelecektim, yoldaydım. Ben geldim, sen çıkıp gitmişsin. Peşinden geldim ama yetişemedim, taksiye binip gittin.

 

Patron: Biliyorum kabalık ettim.

 

Ben: Evet.

 

Patron: Telafi etmeme izin ver.

 

Ben: Önce neden geç kaldığını açıkla. Sebebin beni tatmin ederse belki bir şans verebilirim.

 

Işığı açık unuttuğumu farkettim ve hemen kapadıktan sonra bu mesaj geldi.

 

Patron: Hayır, ışığı aç. Seni görmek istiyorum.

 

Artık emin oldum. Karşı evdesin.

 

Ben: Ben de seni görmek istiyorum ama hayatta istediğimiz her şey olmuyor maalesef.

 

Ben: Neden geç kaldın?

 

Patron: Bi' olay çıktı, ortalık karıştı. Orada olmam gerekiyordu. Anla beni.

 

Ben: Anlatmıyorsun ki anlayayım. Ne iş yaptığını bile söylemedin. Bir de şuan söylediklerine bak. Sanırım seninle buluşmak istemiyorum. Konuşmazsak daha iyi.

 

Patron: Ben sana zarar vermem.

 

Ben: Dünyadaki mezarların yarısından çoğu güvenen kişilerle dolu.

 

Ben: Fotoğrafını atıp kim olduğunu anlattıktan sonra belki olabilir ama şimdi hayır. Sana güvenmiyorum.

 

Görüldü.

 

Ama cevap vermedi ve uygulamadan çıktı. Zaten son görülmesi kapalıydı, benimki de.

 

Üzerimi değişmek için ışığı açmadan evvel pencereyi ve perdeyi kapattım. Daha kim olduğunu söylemeye bile cesareti olmayan bir adamın, yarın bir gün aramızda bir şeyler olursa ve ortaya çıkarsa, yanımda dimdik duracağını düşünmüyorum. Hele ki, bu kadar baskıcı, katı bir aileye sahipken mahalleden biriyle görüşmek çok büyük risk olur.

 

¤¤¤

 

Odam resmen çarşamba pazarı gibiydi, her şey her yerdeydi ve hiç toplayasım gelmedi. Geceden beri bir mesaj bekledim. Gece çok geç yattım ve sabah da erkenden kalkıp hemen telefona sarıldım ama o mesaj hiç gelmedi. Gururumu geçip ona bir mesaj daha atmadım. Sonuçta çizgimi çektim ve o da bu çizgiyi kabullendiği için yazmadı. Böyle olması gerekiyormuş.

 

Geri uyudum ve öğle bir gibi uyabdım. Bugün hava yağmurlu. Dün geceki şimşekler ve çiseleyen yağmur yerini daha şiddetli gök gürültüsüne ve ardından yağan sağanak yağmura bıraktı. Yağmurlu bir pazar günü işte. Penceremi açıp karşı eve baktım. Pencereleri ve perdesi de kapalı. Pazar günleri çalışıyor mu bilmiyorum, uyuyor da olabilir, çoktan kalkıp işe gitmiş de olabilir.

 

Umrumda olmamalı.

 

Sadece perdemi kapatıp odamdan pijamalarımla çıktım ve evin içinde biraz dolandıktan sonra yalnız olduğumu farkettim. Bizimkiler yoktu. Annem bile. Bu benim için iyiydi çünkü kafamı toparlamak için sessizliğe ihtiyacım vardı.

 

Bugün sad günüm, bir kez daha farkına vardım ki yalnızken daha iyimiş. Kafam rahatmış.

 

Telefonum çaldı ve ben düşündüğüm her şeyi unutup, arkamda çizgiler bırakacak kadar büyük bir hızla odama koşup, hemen telefonu elime aldım ancak ekranda yazan "anne" yazısını görünce heyecanım söndü.

 

"Efendim anne?"

 

"Amcan fenalaşmış, onlara geldik şimdi. Pazar diye biraz uyu dedim, uyandırmadım."

 

"Ne diyorsun? Hangi amcam?"

 

"Yusuf amcan işte, iyi şimdi."

 

"Anne neden apar topar gittiniz o zaman? Öldü mü?"

 

"Yok kız, ağzından yel alsın. İyi diyom ya. Akşam gelecez biz, dolapta yemek var ısıtıp yersin."

 

"Murat da sizinle mi gitti? O da yok."

 

"Yok o sabah çıktı, gelir şimdi eve kavga etmeyin."

 

"Tamam, tamam." diye geçiştirip telefonu kapadım. "Nedense içimde bir sıkıntı var ama hadi hayırlısı."

 

Aradan on dakika kadar geçmişti. Kahvemi alıp odama çekilmiş, yarım kalan kitabımdan dün okumam gereken sayfaları okuyordum. Bu da benim takıntımdı. Derken kapımız tıklatıldı. Evet, zil olduğu hâlde biri kapıya sert darbeler indiriyordu ve bu ilk defa oluyordu. Tedirgin şekilde ayağa kalkıp, ağır adımlarla dışarıya çıktım.

 

Birkaç saniye sonra o darbe sesleri durdu. Usulca kapıya yaklaşıp delikten baktım. Kapı önünde siyah bir şapka giyen adam vardı. Başını önüne eğmiş öylece kapıyı açmamı bekliyordu ama hiç güven vermiyordu.

 

 

Loading...
0%