Yeni Üyelik
13.
Bölüm
@hadizade

Gökhan Bozkaya.

 

Adamın adı bile güzel, kendinden bahsetmiyorum bile.

 

Özene bözene yaratılmış.

 

Maşallah, maşallah.

 

"Memnun oldum, ben de Esra... Ama sen biliyorsun zaten." dedim imayla. Sadece ismimi değil, her şeyimi biliyor.

 

"Biliyorum," dedi ve kısa bi' karizmatik gülücük savurduktan sonra orta parmağıyla şeffaf camlı gözlüğünü yukarıya itti.

 

Garsonun bıraktığı menüyü açtım. Ben menüye bakıyordum, o da bana. "Sen bakmayacak mısın?" diye sordum.

 

"Hayır, ne istediğimi biliyorum." dedi kararlı sesi ve bakışlarıyla.

 

Dizlerimi birbirine bastırdım. Heyecandan ölmezsem iyiydi.

 

"Bana öyle bakma, bir şeyler seçmeye çalışıyorum."

 

Hemen bakışlarını üzerimden çekip garsonu göz ve baş işaretiyle çağırdı. Beraber yemeklerimizi sipariş verdikten sonra garson gidince koca restoranda baş başa kaldık. Ona bakmamak için dönüp dışarıya baktım ve manzaranın güzelliği dudaklarımı uçuklattı.

 

"Ne zaman on sekiz oluyorsun?" diye sorduğunda ona baktım.

 

"Şey... Altı gün sonra. Neden sordun?"

 

"Hiç," diye geçiştirdi ama bana hiç öyle gelmedi.

 

Bu defa da, "Hiç sevgilin oldu mu?" diye sorunca daha da gerildim.

 

"Yok, yani daha erken." Diye geveledim, dikkatle beni izliyordu. "Neden sordun?"

 

"Hiç," dedi yine.

 

"Peki senin oldu mu?"

 

"Yirmi yedi yaşındayım, normal olarak oldu evet."

 

Oha! Aramızda on yaş fark var.

 

"Biraz fazlaymış," diye mırıldanarak dudaklarımı kemirdim.

 

"Bence anlaşmak önemli," dedi hemem, sanki bu dediğim zoruna gitmiş gibi. "Erkekler daha geç olgunlaşır, mesela ben ruhen hâlâ on sekizimdeyim."

 

"Sen öyle diyorsan," diyip önüme döndüm. "Karşıdaki evdesin öyle değil mi? Seni hatırladım, daha önce birkaç defa mahallede gördüm. Yeni mi taşındın?"

 

"Hepsi doğru," dedi kısaca. "Pencere komşumu yarattığım sitede görünce şaşırmadım değil ama memnunum."

 

Midemde bir şeyler kıpırdıyor.

 

İmdat!

 

"Tanışmak için filan değil," diye çıkıştım hemen. Sesimi temizledim. "Yani, sadece sohbet muhabbet için girmiştim. Zaten kimseyle de konuşmamıştım."

 

"Biliyorum."

 

"Bilmediğin bir şey var mı?"

 

"Var tabii ki."

 

"Ne?"

 

"Hangi rengi seversin, hangi çiçeğin kokusuna bayılırsın, ne tür müzik ve filmlerden hoşlanırsın... Bunun gibi bilmek istediğim fakat henüz bilmediğim bir sürü şey var."

 

Kibar, romantik ve özgüvenli.

 

İmdat!

 

"Onlar basit şeyler ya, sorsan söylerdim de pek fırsat olmadı galiba." diye geçiştirdim sanki pek umursamıyormuş gibi. Hâlbuki için için eridim burda!

 

"Artık tanıştığımıza ve anlaştığımıza göre, istediğim an seni görebilirim. Engellemeden konuşabiliriz, öyle değil mi?" diyince bakışlarımı önüme eğdim.

 

"Yani... Neden olmasın?"

 

Kaçamak bakışlarla ona baktığımda memnun şekilde gülümsediğini görüp tekrar bakışlarımı kaçırdım. Sessizce yemeklerimizi yiyorduk. Tabii ben ona bir soru daha sorana kadar. Buraya aç karnımı doyurmaya gelmedim yiğidim, seni tanımaya geldim.

 

"Şu kardeşler oto-yıkamacı sizin mi?"

 

"Evet."

 

"Tahmin etmiştim ama bazen saatler uymuyordu. Sen büyük olansın o zaman."

 

Su içerken gözlerini sıkıca kapatıp açarak beni onayladı. Küçük kardeşini sık sık görüyordum ama o akşamları çalıştığı için ve ben de akşam olmadan eve koştuğum için onu pek görememiştim.

 

"Pencere açıkken giyindiğimde karşı pencereden ışığını kapatıp beni mi izliyordun?"

 

"Yok, genelde ben eve geldiğimde sen uyumuş oluyordun. Pencerenden sadece yatağın görünüyor. Birkaç kere tesadüfen seni öyle gördüm ama ondan sonraki bakmalarım tesadüf değildi..."

 

Kalbim sıkışıyor. Utandım.

 

"Sana birazcık sövmüş olabilirim, kusura bakma." Diyip başımı önüme eğdim. "Ben yabancı insanlarla konuşabilmek konusunda pek başarılı değilim, sanırım fazla kaba çıkıştım."

 

"Sorun değil," diyince bakışlarımı koyu kahverengi gözlerine diktim. "Ben de gördüğün kadar sakin bir adam değilim ama sana karşı sonsuz bir sabır gösterebilirim."

 

"Buna emin misin? Yaşıt olmadığımız için biraz zor olabilir. Bana katlanabilecek misin?" Önceden söylemekte yarar var, sahte triplere girmektense baştan nasıl biri olduğumu belli etmeyi tercih ederim.

 

"Bunu zaman gösterecek," dedi, "Henüz on sekiz olmadığın için, elini bile tutmam ama sonrası için söz veremem."

 

Sözleri ve bakışları beni öyle heyecanlandırdı ki, altı gün sonrasını iple çekmeye başladım.

 

"Altı gün kaldı," deyiverdim. "Yani on sekiz olmama. Reşit olacağım, reşit olana kadar aile baskısına göz yummaya çalışıyorum ama içimden bi' ses, bu baskıların yaşla bi' ilgisi olmadığını söylüyor... Bu yüzden kimsenin bilmesini istemiyorum."

 

Keşke onlara yalan söylemek zorunda kalmasam ama zorunda bırakıyorlar, ben böyle bir ebeveyn olmayacağım!

 

"Endişelenme," dedi Gökhan Bozkaya, gözlerinde bu konuda verdiği güveni gördüm. "Mahallede bir araya gelmek istemiyorsan, gelmeyiz. Dışarıda buluşuruz. Mesajlarda süre koyarım, belli bir süre sonra hepsi silinir. Sen nasıl istiyorsan öyle olsun."

 

Anlayışa ihtiyacım vardı ve maalesef yaşıtlarımdan bu anlayışı görememiştim. Bu konudaki toleransı onu benim gözümde biraz daha göklere çıkardı.

 

"Teşekkür ederim, öyle olacağından hiç şüphem yok." Diyip gülümsediğimde, o da bana karşı gülümsedi. Ay bana bi' şeyler oluyor!

 

Yemeğimizi bitirdikten sonra birer kahve söyledik. O şekersiz içiyormuş, ben de tek şekerli söyledim.

 

"Doydun mu?" diye sorunca,

 

"Bana bebek gibi davranmayı keser misin?" diyerek güldüm.

 

"Sana bi' kibarlık gelmiş," dedi dalga geçer gibi bir ifadeyle. Yüzünde muzip bir gülümseme vardı. "Kavga etmeden de durabiliyormuşsun demek ki..."

 

"Ben kavgacı bi' insan mıyım? Aşk olsun yani." diye trip atarak manzaraya doğru döndüm.

 

"Bence de olsun," diyince ona bakamadım ama sırıttım.

 

 

Loading...
0%