Yeni Üyelik
26.
Bölüm
@hadizade

 

 

Şakasına dediğini, ağladığımı hissettiğini ve beni güldürmeye çalıştığını biliyordum. Zira aksine inanmak bile istemiyordum çünkü henüz çok gencim ve çocuk gibi hissediyorum. Anne olmaya fazlasıyla uzağım.

 

Murat eve dönüyordu, Gökhan da ofise girdi. Kafasında sargıyla bir de ağzı burnu dağılan Fuat'ın yerden kalkıp sarsak adımlarla dükkana girişini zevk alarak izledim. Benim gözyaşımı akıtan oydu zaten. Böyle içten pazarlıklı tiplerden oldum olası nefret etmiştim zaten.

 

Tuana kapımın hemen önündeydi ve dakikalardır, "Esra, açar mısın lütfen? Yalnız kalmanı istemiyorum, üzülme lütfen." diyordu.

 

Yüzümü, gözyaşlarımı temizleyip aynada kendime son bir kez baktıktan sonra kapıyı açtım ve açar açmaz Tuana bana sıkıca sarılıp sırtımı okşayarak, "Sen onu takma kafana, bildiğimiz Murat işte öküzün teki." diye teselli etti.

 

Dudaklarımı omzuna bastırıp kollarımı sıkıca beline doladım ve bu sırada annemle göz göze geldim. Bana sinirli bir bakış attı ve sonra salona gitti. Yine sinirlerim bozuldu.

 

Yaradılışımız bu değil mi? Neden birine âşık olmamız anormal karşılanıyor, edepsizlik, ahlâksızlık oluyor? Yok, bunu anlamam için onlarla kafa dengi olmam lazım ama değilim.

 

Tuana da annemin yaptığını farketti ve beni çekiştirerek mutfağa götürdü. Tezgâhın üzerindeki pastayı alıp ellerime tutuşturdu. "N'apıyorsun?" diye sordum. İki de çatal aldıktan sonra cebinden çıkardığı küçük kırmızı bir mumu pastanın ortasına dikti. Ocağın yanında duran çakmağı aldıktan sonra, "Bekle bi' dakika geliyorum," diyip mutfaktan çıktı. Ben de peşine takıldım.

 

Salona geçip anneme, "Yarım saatliğine Esra bize gelebilir mi?" diye sorduğunu duydum.

 

Annem de, "Ne yaparsa yapsın," dedi. Sadece yutkundum, sustum.

 

Tuana buruk bir teşekkür ettikten sonra hemen yanıma geldi. Kapıyı benim için açtı ve sonra kapattı. Asansörün önüne geldik, bindik ve Tuana en üst katın düğmesine basınca anladım. Apartmanın en üstüne çıktığımızda burası oldukça karanlıktı. Fakat Tuana ile burada oturmuştuk, ışığın yerini biliyordu. Şuan yağmur yağmaması sanırım lehimde gelişen tek şeydi.

 

Burada iki tabure, küçük de bir masa vardı. Tuana elimdeki pastayı alıp o masanın üzerine bıraktı ve beni de çekiştirerek getirip tabureye oturttu. O kadar şaşkındım ki, âdeta yürümeyi unutmuştum. Tuana da karşımda oturdu ve cebindeki çatalları çıkarıp birini bana uzattı. Çatalı elinden aldıktan sonra çakmağı çıkardı ve elini rüzgâra siper ederek mumu yaktı. Şimdi iki eliyle mumun sönmesini engelliyor, gülerek bana bakıyordu. "Bir dilek dile, acele et!" dedi coşkuyla.

 

Hemen gözlerimi kapadım ve güzel bir kariyer, ekonomik özgürlük, bir de beni bebek gibi seven o adamı diledim. Gözlerimi açtım ve hemen mumu üfledim.

 

Tuana beni tek başına alkışladı. Bir kez daha ona salak dediğim için utandım, saf salak olmak şerefsiz olmaktan daha iyidir. Ayrıca salak olan benmişim.

 

"Al çatalı, al! Tadına bak, daha yorum yapacaksın. Kendi ellerimle yaptım!" dedi tatlı bir telaşla.

 

Çatalımla pastadan büyük bir lokma alıp ağzıma attım ve ekşi bir tat alsam da, "Nefis," diye mırıldandım. "Çok güzel, en sevdiğim meyveler çilek ve muz. Süper."

 

Beraber pastayı kuru kuru yerken, "Keşke içecek bir şey de alsaydık," dedi Tuana.

 

"Almaya gitmiştim ama öyle bir şey oldu ki..."

 

"Anlatacağım dedin, ne oldu bakkalda?"

 

"Fuat ve Furkan'ı konuşurken duydum. Arkamdan konuşuyorlardı, hem de sapıkça."

 

"Ney? Ne diyorlardı?"

 

"İşte Furkan hoşlanıyor musun Esra'dan dedi, o da yok gönlümü eğleyecektim ama pas vermedi gibi bir şeyler söyledi. Çok iğrenç, gerçekten ikisinden de iğrendim. Ben bu kişilerle aynı mahallede oturmak zorunda mıyım ya?"

 

"Gökhan ondan mı dövdü Fuat'ı?"

 

"Galiba... Yani evet."

 

"O zaman bu adam seni seviyor, yani kıskandığına göre kesin önem veriyor."

 

"Zaten dile de getirdi, gizlemiyor ki. Sadece ikimiz biliyorduk, şimdi sen de bildin."

 

Arkadaşın gerçekten senin arkadaşınsa, onu "konuştuklarımız aramızda kalsın" diye uyarmazsın. Bunu söylüyorsan zaten güvenmiyorsun demektir. Buna ihtiyaç duymadım.

 

"Merak etme," dedi hemen, "benden çır çıkmaz... Çıkmaz da... Murat çoktan anlamış gibi. Fuat söylerken yanındaydım, duydum."

 

"Seni bakkala boşuna mı gönderdim? Ne konuşuyorlardı anlat çabuk!"

 

"Boşver ya, tadımız kaçmasın şimdi."

 

"Tuana..."

 

"Off, işte Murat n'oldu burda gibisinden dedi, Fuat da kardeşine sor dedi. Ne soracakmışım, dedi o da. Fuat da hemen gazı verdi, saçma sapan şeyler söyledi. Kız kardeşin yaptı, oto yıkamacı Gökhan'la gördüm, vay efendim bi' abi olarak uyarayım dedim, sonra Gökhan üzerime saldırdı, Esra da bunun hıncını çıkmak için bunları yaptı ve saire..."

 

"Vay şerefsiz," diye gürledim. "Az bile yaptım biliyor musun? Aslında kafasını kırmam gerekiyordu ama benden önce onu Gökhan yapmış zaten. Oh olsun, iyi yapmış."

 

"Böyle düşününce benim de içimin yağları erimedi değil," diyip elini göbeğine koydu, "bak iki beden inceldim."

 

Beraber güldük.

 

"Yalnız dondum ben," dedim kollarımı ovuşturarak. "Eve mi geçsek?"

 

"Benim eve gitmem lazım, annem kızar. Zaten bi' saatlik izin almıştım. Yarın sabah görüşürüz olur mu? Beni almadan gitme yine."

 

İkimiz de ayaklandık. Tuana alelacele gitti, onu yolcu ettikten sonra pastanın kalanını da alıp aşağıya indim. Eve girdiğimde mutfaktan sesler geliyordu. Elimde yarım pastayla mutfağın girişinde durup içeriye baktım. Üçü de yemek yiyorlardı. Onları hiç rahatsız etmeden kendi odama geçip kapıyı kapattım.

 

Tabağı masamın üzerine bırakıp ışığı ve perdeyi açtıktan sonra yatağa oturup duvara yaslanarak bacaklarımı kendime çektim.

 

Ben: Neredesin?

 

Patron: Tam karşında.

 

Ben: Ama seni göremiyorum.

 

Patron: Işığı açamam.

 

Ben: Neden?

 

Patron: Üstüm çıplak.

 

Patron: Geçen sefer üzerimi çıkardığımda korkup perdeleri kapatmıştın. Seni korkutmamak için diyelim)

 

Ben: Hayır, korkmam :)

 

Patron: Böyle deyip sonra bana sapık muamelesi yaparsan elimden çekeceğin var.

 

Ben: Hmm diyorsun? N'aparsın? :)

 

Patron: Bu rahatlık on sekiz oldun diye mi, yoksa başka bir sebebi var mı?

 

Ben: Bilmem, ola da bilir :)

 

Patron: Yavrum.

 

Ben: Efendim Patron :)

 

Patron: Kaşınma bence, yanıma gelince bu cesaretin yine tuzla buz olacak.

 

Ben: Kaşınıyorum gel de kaşı.

 

Patron: Hiç merak etme güzelim, biraz daha bekle.

 

Ben: Güzelin miyim gerçekten? :')

 

Patron: Evet, niye şaşırıyorsun?

 

Ben: Şaşırmadım... Desem yalan olur. Fuat arkamdan konuşurken duydum da, sadece fiziği güzel diyordu. Biliyorum sana saçma gelecek ama başka birinin gözünde nasıl göründüğümü ilk defa bu kadar net duydum. Yalansız dolansız.

 

Patron: Fuat'ın gözlerini oyup götüne sokma vakti geldi.

 

Ben: Hayır! Niye buna takılıyorsun? Kavga etmeni istemiyorum. Zaten Murat şüpheleniyor, böyle yaparsan kafasındaki şüpheler iyice rayına oturacak. Sen yapacağını yaptın, Murat da yaptı ayrıca.

 

Patron: Ben biraz garip bi' insanım Esra.

 

Patron: Yani sabırlıyımdır ama sevdiğime dokunmak, onu bağrıma basmak konusunda değil. Üç günlük dünyada senden uzak kalmak istemiyorum.

 

Patron: Beni yanlış anlama diye sana dokunmuyorum bile. Niyetimin onlar gibi olmadığını ve sana olan hislerimin yabana atılmayacak kadar ciddi olduğunu anlaman için daha ne yapmam gerekiyor?

 

Patron: Şuan bak şuan bi' yüzük takalım, yoksa kendimi iyi hissetmiyorum de, o yüzüğü gelip takmazsam namerdim.

 

Ben: Aslında bilmiyorum Gökhan, ne istediğimi de bilmiyorum. Şuan sözlenmek de aklımda yoktu ancak seninle rahat rahat buluşamayacağımızı sen de biliyorsun. Üstelik buna sabır gösteremeyeceğini söylüyorsun.

 

Ben: Geriye iki seçenek kalıyor, biri senin dediğin, diğeri ise...

 

Patron: Ne?

 

Ben: Ayrılmamız.

 

 

Loading...
0%