Yeni Üyelik
40.
Bölüm
@hadizade

* * *

 

"Benden daha fazla istiyor olamazsın," dedi başını iki yana sallayarak. Belime doladığı kollarını biraz daha sıkılaştırdı ve eğilip dudaklarını bir kez daha dudaklarıma bastırdı. Bu defa karşılık verdim. Dudaklarımız, dillerimiz birbirine dolandı. Boynundaki ellerim saçlarına gitti ve parmaklarım yumuşacık saçlarının arasında kaydı.

 

Bir alt, bir üst dudağımı emen dudakları çok haşin ve baskıcıydı. Öpüşleri öpücüklerime baskı uyguluyor, esareti altına alıyordu. Öyle sıkı sarılmış, öyle istekle öpüşüyorduk ki, bir an hiç ayrılamayacakmışız gibi geldi. Elinden gelse beni şu an içine alacak ve hiç bırakmayacak gibi hissettiriyordu.

 

Belimdeki kolllarıyla beni havaya kaldırıp bir kez döndürdükten sonra yere bıraktığında, geri çekilip gözlerine bakarak yutkundum. Yüzümü güldüren o'ydu, orada peydah olan o tebessümün sahibi o'ydu.

 

"Nasıl doyabilirim sana?" dedim gözlerime aşkla bakarken.

 

Gülümsedim.

"Doyma da zaten, hiç doyma."

 

Daima aç ol; bana, aşkıma ve ruhuma.

 

Elleri saçlarıma gitti ve saç uçlarımı eline alıp yüzüne götürdü. Önce kokladı, sonra uçlarını öptü.

"Doyamam sana."

 

Bayılacağam.

 

"Şımartıyorsunuz beyefendim." diyip kollarının arasından kaçtım.

 

"Hak ediyorsunuz hanımefendim."

 

Ben kokuları takip edip mutfağa geçtim, o da peşimden geldi. Bir erkeğe göre mükemmel bir sofra hazırlamıştı. Tabii bizimkileri düşününce diyorum da vay anam babam be, burası resmen bir harika.

 

Kahvaltılıkları dizmiş, çay demlemiş ve kaşarlı salamlı dört tane tost yapmıştı. "Ohoo, kim yiyecek bunların hepsini?" Diyerek sandalyeyi çekip oturdum.

 

O da karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. "Biz yiyeceğiz. Sen yiyebildiğin kadar yiyeceksin, kalanını da ben yiyeceğim."

 

Tostlardan birini tabağıma bırakıp, ikisini de kendi tabağına aldı. Çayları koyarken ona yardım ettim. Demi ben döktüm, suyu da o. Hayat müşterekti sonuçta.

 

Hemen tostun tadına baktım ve mırıldanarak onun gözlerine baktım. "Harika, eline sağlık. Benden daha güzel yapmışsın. Ben çoğu zaman yakıyorum."

 

"Sadece tostu değil," diyip güldü, "beni de yakıyorsun." O güldü ve ben onun gülüşünde takılıp kaldım.

 

Yia şapşal.

 

Elimi kalbimin üzerine koydum.

"Aman Gökhan beycim, neler diyorsunuz öyle?"

 

"Pek bi' neşen yerinde," dedi.

 

"İlk defa farklı bir evde, farklı biriyle kahvaltı ediyorum. Belki ondandır."

 

"İlk ve son da değil. Hele bi' yüzüğü takalım, sonrası kolay."

 

Bir an her şeyi hatıladım, ailemi, kim olduğumu, dün olanları ve yaşanacakları. Hiç de kolay olmadığını hatırladım. Haliyle yüzüm düştü.

 

Elimi tutup, "Sakın," dedi hemen, "asma yüzünü."

 

Başımı kaldırıp gözlerine baktım. Ona bakınca istemsizce gülümsüyordum zaten. Yine gülümsedim.

 

"Hallolacak Gökhan, başka yolu yok. Beni o eve kapatamayacaklar, hayallerimi, özgürlüğümü elimden alamazlar."

 

"Zaten yapamazlar," dedi kendinden emin bir sesle, "bugüne kadar sustuysam senin için, sen olay çıkartma dediğin için sabrediyorum. Artık sana zarar vermelerine izin vermeyeceğim."

 

Baş parmağımla elini okşadım. Elimi yukarıya kaldırıp dudaklarına bastırdı. Bana bakarken gözlerinin içi parlıyordu ve ben ilk defa birinin bana böyle güzel baktığını görüyordum.

 

* * *

 

O eve yeniden girme zamanım gelmişti. Arada tahminen 12 saat fark vardı ve şimdi kendi evime dün sabah baktığım gibi bakamıyordum. Gökhan arabayı sokağın başında durdurdu. Hemen arabadan inip hızlı adımlarla arabadan uzaklaştım ve mahalleden geçerken yavaşladım. Elbette o eve tek başıma girmeyecektim. Bu yüzden ilk karşı apartmana girdim ve ikinci kata çıkıp Cemile ablanın kapısını çaldım.

 

Kapıyı açan Tuana olunca, hemen ona sarıldım. Bedeni şaşkınlıkla sarsıldı ama hemen o da bana sarıldı. "Esra? N'oldu? Bir şey mi oldu?" diye sordu hemen tedirgin bir sesle.

 

Geri çekilip gözlerine baktım ve başımı iki yana salladım. "Yok bir şey, iyiyim ama bize gel diyecektim. Sana çok önemli haberlerim var."

 

Sana kıyamam ben, seni Murat'a kıyamam. Abim ve dün gece olan o şey olmamış olsa da kıyamazdım.

 

"Ay dur anneme sorayım, hayırdır inşallah. Bekle biraz geliyorum şimdi." diyip içeriye geçti ve ben de onu kapıda beklemeye koyuldum.

 

Az sonra pijamasını çıkarıp siyah eşofman altını giymiş halde geri döndü ve çok sevindim. Murat ile yalnız kalmayacağım için tabii ama Tuana da ondan hoşlandığını söyledi, ben şimdi ona gerçeği nasıl söylerim? Başkası yapsa başka olurdu ama yapan öz abim ve bu yönden bakınca çok utançverici...

 

Beraber onların binasından çıkıp bizim binaya geldik ve asansöre bindik. Tuana durmadan sorup duruyor, bense geçiştiriyordum.

 

"Nereden geliyorsun sen? Üzerindeki kıyafetler Murat'ın mı?"

 

"Hayır, Gökhan'ın."

 

"Ne?! N'oldu dün gece? Çabuk anlat!"

 

"Öyle değil, yani bir şey olmadı. Sadece üşüdüm, kıyafet verdi işte o kadar."

 

"Oldu da benden mi saklıyorsun?"

 

"Ne alakası var Tuana? Olsa söylerim zaten ama sadece öpüştük."

 

Olduğu yerde tepinince, asansörün köşesine sıkışıp ona garipser bakışlar attım. "N'apıyorsun kızım? Asansör eski, çakılacağız şimdi yere Allah Allah ya. Bi' sakin ol."

 

"Kızım sevindim! Ben senden daha fazla heyecanlandım, kendine gelsene bi'! Bu ilk miydi peki? Yani ilk öpüşmeniz miydi?"

 

Kaşlarımı kaldırarak "hayır" cevabını verdiğimde, ağzı o şeklini aldı. "Kızım nasıl barıştınız bi' anda?"

 

"Şu an anlatamam," dedim, asansör durmak üzereydi, "şu an hiç sırası değil. Başka zaman konuşuruz." İsteme konusunu hızlıca özet geçerken asansörün kapısından çıkıp, bizim evin kapısına doğru gittik. Tuana sonda, "Tamam," diyince ona garipser bir bakış attım.

 

"Niye buna şaşırmadın?"

 

"Şaşırmaz olur muyum? Hepsini detaylıca anlatmazsan benden çekeceğin var ama şimdi sırası değil. Şimdi şu uyuz Murat'a bi' anlatalım da."

 

Paspasın altından anahtarı alıp kapıyi açtım ve içeriye girdim. Pek tabii neyle karşılaşacağımı bilmiyordum ama Murat'ın heyecanla, "Esra!" diyerek salondan çıkıp bana bakacağını tahmin etmemiştim.

 

Ona tiksinerek bakmamak için kendimi zorladım ama yapamadım. Belli ki, o da neye sebep olduğunun farkında değildi ama bu bir bahane de değildi.

 

Tuana da içeriye girdikten sonra kapıyı kapatıp yeniden Murat'a baktım. Murat beni baştan aşağıya süzdü ve hemen, "Gökhan'ın kıyafetleri değil mi bunlar?" dedi, "Sen dün gece onda mı kaldın?"

 

"Evet," dedim gözlerinin içine baka baka. İki çift yeşil göz birbirine bakıyordu; bir taraf merak ve utançla, diğer taraf nefret ve tiksintiyle. "Tesadüfen karşıma çıktı, beni dışarıda bırakmadığı için, kurtlara yem etmediği için ve zarar vermediği için ona teşekkür etmelisin."

 

Sadece susup yutkundu. Bir Tuana'ya, bir de bana baktı. Onun yanında istediği gibi konuşamıyordu tabii. Tam da istediğim gibi.

 

"Gökhan beni istemeye gelmek istiyor, bizimkileri aradım. Çoktan yola çıkmışlar bile. Akşam burada olacaklar ve yarın gece Gökhan ailesiyle beni istemeye gelecek."

 

Kaşları çatıldı ve bana hiçbir şey anlamamış gibi baktı. "Gökhan? Seni istemeye... Gelecek?"

 

"N'oldu? Yakıştıramadın mı? Herkes eğlence için yanaşmıyormuş demek ki. Herkes bir değilmiş demek ki."

 

Yaptığım imaları, aba altından sopa göstermeleri bir tek o anlıyordu ve sesini çıkartamıyordu. Zaten ne diyebilirdi ki?

 

"Gökhan beni isteyecek ve sen de hiçbir sorun çıkartmayacaksın. Aksi taktirde... Dün gece kavga ettiğimizi, bana neler söylediğini, senin yüzünden evi terk etmek zorunda kaldığımı babamıza anlatırım..." diyip gülümsedim.

 

 

Loading...
0%