Yeni Üyelik
53.
Bölüm
@hadizade

Çağan Şengül, Kuzey Yıldızı°🎶

 

***

 

Beni gerçekten üzen şey Murat'ın söyledikleri değil, Gökhan'ın hiçbir şeyi inkâr etmemesiydi. Bunca şeyi yaptırmıştı. Bir uyuşturucu satıcısı ve azmettirici olduğunu öğrendikten sonra ona karşı nasıl davranmamı bekliyordu ki?

 

Beni yavaşça koltuğun üzerine bıraktıktan sonra ışığı açtı. Daha sonra gelip önümde yere oturduğunda, ona garipser bakışlarla bakıyordum. Yüzünde o sinirli ifadeyle, kaşları hâlâ daha çatık hâldeyken ayağımı eline aldı ve altına baktı. "Diken yok."

 

"Var," dediğimde, gözleri bir anlık gözlerime çevrildi ve sorarcasına baktı, "ama orada değil." diyip yüzümü başka tarafa çevirdim ve ayağımı çekip elinden aldım.

 

O kadar yorgun ve uykusuzdum ki, bu kâbus gibi geceyi bir an önce atlatabilmek, belki de kaçmak adına koltuğa yatıp ona arkamı dönerek gözlerimi kapadım.

 

Biliyorum, kızgın bakışlarınla bakıyorsun bana, ama seni deli gibi seviyorken, sana sırtımı dönmenin ne kadar zor olduğunu bilemezsin.

 

"Pişman mısın Esra?" diye sordu.

 

Cevap vermedim ve o tekrar sordu.

 

"Beni sevdiğine gerçekten pişman mısın?"

 

Gözlerimi sıkıca kapatıp, yüreğimdeki acıya ve göz pınarlarıma dolan yaşlara rağmen, "Pişmanım," dedim, "kötü biriymişsin sen." Derin bir es verdim, sesim titriyordu. "Nasıl sevebildim seni? Bilmiyorum... Artık uzak kalsak daha iyi, yarın yollarımızı ayıralım."

 

Öylece susmuş dinliyordu. Aradan bir dakika kadar geçtikten sonra onun adım seslerini ve kapının açılıp, çarpılma sesini duyduğumda kirpiklerimi biraz daha birbirine bastırdım. Başım içe çekilerek âdeta gövdemin içine gömüldü. Tırnaklarım koltuğun kumaşında izler bırakarak kıvrıldı ve avuç içime saplandı.

 

Sanırım bu gece, yaşadığım en kötü geceydi. Ben Murat'ın yaptıklarında bile bu denli yıkılmadım. Bu çok başka bir hayal kırıklığı. Çok başka.

 

***

 

Duymayı özlediğim kuş sesleriyle gözlerimi açtığımda, o, karşıdaki tekli koltukta oturmuştu. Ortadaki sehpanın üzerinde bir tabakta krovasan ve bir fincan çay vardı. O ise bir bacağını diğer bacağının üzerine aşırmış, arkasına yaslanmış, sigara içerek beni izliyordu.

 

Üzerime örttüğü kahverengi pikeyle beraber doğrulup oturdum ve onun gözlerine baktım. Saat kaçtı bilmiyordum ancak sabahın ilk ışıkları onun arkasındaki pencereden içeriye vuruyordu. Onun gölgesi, benim yüzüme düşen ışığı engellemeye yetmiyordu.

 

"Günaydın," dedim ve hemen sonrasında tüm olanları hatırladım. Zaten o da cevapsız bıraktı. İyi de yaptı.

 

"Çayını iç, sonra seni eve bırakacağım."

 

"Bizim eve mi?"

 

"Hangisine istiyorsun?" diye sorarken, sigarasını küllüğün üzerine götürdü.

 

"Kendi evime tabii... Şey, Murat'tan bi' haber var mı?"

 

Bakışları yeniden gözlerimi buldu ve bir süre bana öylece donup kalarak baktı. Murat demem bile onu kızdırıyor gibi hissediyordum.

 

"Merak etme, gebermedi. Niyetim gebertmek olsa, boğazını keserdim."

 

Kanım dondu. Ne kadar da rahat söyleyebiliyordu öyle.

 

Ellerimle yüzümü sıvazlayıp, biraz daha ayılmaya çalıştım. Maalesef hatırladığım şeyler bir kâbusun kalıntıları değilmiş.

 

"Sonra ne olacak?"

 

"Hangi üniversiteye, hangi şehire gideceksen, ben götüreceğim. Onlar sana karışmasın diye, yüzüğü attığını söyleme. Başka bir şehire taşındığında, nasıl olsa saklamak zorunda kalmayacağız. Sen nasıl istersen, öyle olacak."

 

Mahçup bir ifadeyle başımı önüme eğdim. "Benim için bunları yapmak zorunda değilsin. Sana borçlanmak istemiyorum."

 

"Boşver, zaten sana harcayacağım paraların hepsi uyuşturucudan. Ben hiç çalışmıyorum, kazanmıyorum zaten. Yorulmuyorum. Yormuyorum kendimi."

 

"Ben öyle bir şey demedim."

 

Derin bir iç çektiğini duydum. Ona acımayacaksın değil mi Esra? Aptal olma.

 

"Benim için bir şey yapmanı-"

 

"Söylediklerimi yapalım," diyerek kesti sözümü, göz göze kaldık, "ben sana olan vefa borcumu ödemek istiyorum, seni özgürlüğüne kavuşturmak benim boynumun borcu."

 

"Değil."

 

"İtiraz kabul etmiyorum."

 

"Zaten ne desem daha fazlasını yapacaksın gibi hissediyorum."

 

"Çayını iç."

 

Bu bizim medenice tartışmamızı bitiren şey oldu. Ne kadar inat edersem edeyim, inadım ona tesir bile etmiyordu. Etmeyecekti de.

 

***

 

Sabahın çok erken saatiydi ama bizimkiler uyanmış mıydı bilmiyordum. Gökhan olabildiğince hızlı getirmişti beni, şimdi sıra yakalanmadan gizlice eve girmekteydi. Apartmana girmeden önce durup arkamı döndüm ve tekrar ona yaklaştım. Ne yaptığımı anlamaz hâlde yüzüme bakarken, elimi şişkin olan cebine soktum ve, "Sende bana ait bir şey vardı dün geceden," dedim kısık bir sesle. İç çamaşırımı cebinden çıkarıp avucumun içinde topladım, öylece tepki vermeden bana bakmaya devam etti. "Ne yazık ki, hiçbir şeyin ânlamı kalmadı."

 

Arkamı dönüp hızlı adımlarla ondan uzaklaştım ve önce apartmana, sonra da asansöre girip düğmeye bastım. Kapılar kapananadek, o son anadek gelecek sandım. Bir elini kapıların arasına koyacak ve kapılar yeniden açıldığında, bana yaklaşıp dudaklarıma kapanacak sandım. Bekledim ama olmadı. Kapılar kapandı ve asansör yukarıya doğru çıkmaya başladı...

 

 

Loading...
0%