Yeni Üyelik
58.
Bölüm
@hadizade

 

 

* * *

 

Kapı tıklatılmadan açıldı. Şenol Gülpınar, öfkeli bir sesle, "Demek geldin," diyerek bakışlarını içeriye giren Gökhan Bozkaya'ya çevirdi. Gökhan, bir iki adım daha attıktan sonra durdu. Göreve başlayalı aylar olmuştu ve kendini bu role iyice kaptırmıştı. Ancak Şenol amir, ilk defa ona karşı böyle bir tavır sergiliyordu.

 

"Bir sorun mu var amir?" diye sordu.

 

Şenol Gülpınar, bir hışımla ayağa kalkıp onun karşısına geçti ve, "Çık şu rolden!" diye kızdı, "Nerede senin saygın?"

 

"Böyle olmamı sen istemedin mi amir? Şimdi niye öfkelenir oldun?" dedi çatık kaşlarının altından ona bakarken.

 

Amir elini havaya kaldırdı ve ışık hızıyla onun yüzüne savurdu. Yüzü yan döndü ve hiç bir şey olmamış gibi tekrar amirin gözlerine baktı. Amirin eli titredi, vurmamalıydı ancak kendine hâkim olamamıştı.

 

"Ben seni oraya göreve diye gönderdim, sen gidip elebaşının kızına âşık oldun!"

 

Hiçbir şey söylemedi, çünkü, bunu zaten biliyordu.

 

"O kızdan uzak duracaksın, yoksa sürerim seni!"

 

"Ona yakın olmam işimize gelir," dedi Efe Bozkurt, "ailenin içine sızmak için bundan daha iyi bi' fırsat olamaz."

 

Şenol amir sinirle gülümsedi.

"Efe! Sen giderken, ben dönüyordum oğlum... Bana bu palavralarla gelme! Şimdi söyle, uzak duracak mısın, durmayacak mısın?"

 

Efe sustu, Gökhan, "Ben doğru olanı yapıyorum," dedi, "ne yaptığımı da çok iyi biliyorum."

 

İkinci bir tokat daha indi yüzüne.

"Emre itaâtsizlikten seni sürüyorum, Ankara'ya gidiyorsun." dedi ve son noktayı koydu.

 

Gökhan öfkeyle kapıyı çarpıp çıktı. Gömleğinin yakasından bir düğme daha açtı ama nefes alamadı. Kendini dışarıya attığı gibi soluklanmadan direksiyona geçti ve arabayı gazladı. Sinirle bir yerlere yumruk atmak, belki bağırıp çağırmak da istiyordu ama susup sadece düşünmekle yetindi.

 

Bu durumu Esra'ya nasıl anlatabilirdi? Ondan ayrı kalacak olmak mı, yoksa aylardır üzerinde çalıştığı görevden alınacak olması ve emeklerinin heba olması mıydı onu bu denli üzen... bilmiyordu.

 

Belki de her ikisi idi.

 

İşin ucunda mesleğini kaybetmek vardı. Zaten sürülmüştü, bir de polislikten atılmak istemiyordu. Tartının her iki tarafı da ağır basıyordu.

 

Esra'ya her şeyi anlatmak istedi. Yola çıktı. Yolda hızla giderken, bir anda arabayı sağa çekip durdurdu ve, "Ben ne yapıyorum?" diye sordu kendine. "Esra'yı seçsem de, seçmesem de zaten ondan uzak kalacağım, onu kaybedeceğim." Bu, acı bir gerçek idi onun için. Tünelin sonundaki her iki yol da ayrılığa çıkıyordu.

 

Teslim olmayı seçti. Gökhan'a saldırdı ve onu alt etti. Efe Bozkurt olarak çekip gitti. Elbette Esra üzülecek, yıkılacaktı ancak kısa zaman içinde alışırdı. Henüz gençti. Ne kadar zor olabilirdi ki?

 

Bu sorunun cevabını bir gün buldu.

 

Yağmurlu bir günde, Esra, sabah erkenden, dükkanın önüne gelip, orada sırılsıklam olana kadar kalıp, ona defalarca kez seslendiğinde, tüm çaresizliği ile bunu kabullenip ağlayarak çöktüğünde, ne kadar zor olacağını anladı.

 

O da ağladı. Ekran başında ağladı ve gidemediği için kendini kahretti. Kilometrelerce ötedeki o kıza sarılmak, acısını dindirmek, ona siper olmak istedi ama yapabildiği tek şey, acı çekerken ona eşlik etmek oldu.

 

Efe sigara içmez idi.

 

Ama Gökhan, Esra için bir sigara yaktı ve elleri kolları bağlı olduğu için sessiz küfürler savurdu. Kimi zaman bu küfürler sessiz değildi. Ancak duyan da yoktu.

 

Aylar sonra, bir cinayet işlendi. Bu cinayetin toz yüzünden olduğunu tahmin etmek pek zor değildi. Ancak cinayetin faili meçhul idi. Efe, bu işi en iyi yapan kişi idi. Bir cinayet şubeden, Giray - yani Samet, bir de narkotik şubeden, Gökhan - yani Efe, olay yerine gönderildi. Hayır, oraya gitmesi hiç kolay olmamıştı. Bu süre içinde Murat ile olan arkadaşlığını sürdürmüş, ona yakın olmaya devam etmiş, böylece bağı koparmamış, aynı zamanda da mahallede ne olup bittiğini öğrenmişti.

 

Tabii, oraya dönmek için hatırı sayılır tanıdıklarını da devreye sokmak zorunda kalmıştı. Bu konuda babası ona yardımcı olmuştu. Ancak ikinci bir hata daha kaldırmazdı, bu defa işini sağlama alması gerekiyordu.

 

Operasyonu bile isteye uzattı, Murat'ı, Esra'nın Babasını, annesini ve Mahalledeki otuzdan fazla kişiyi içeri alması ân meselesi iken, bile isteye işi yokuşa sürdü.

 

Maksat, Esra'nın bu mahalleden çıkıp gitmesi idi. Her şey tıkır tıkır ilerliyordu, tam da planladığı gibi.

 

Esra, sınavda yüksek puan almasına rağmen - ki bu puan ile istediği yeri seçebilirdi - sırf Tuana ile aynı üniversitede okumak için Ankara Üniversitesini seçmişti. Buna müdahale etmemek için kendini çok zorladı ama yapamadı. Puanı yetiyorken, ona seçim konusunda yardım etmek istedi. Anlaşılan Esra bu konuda pek de başarılı değildi.

 

Şimdi işler tamamdı işte, geriye sadece Esra'yı ürkütmeden bu mahalleden çıkartmak ve Ankara'ya gidip, oradaki eve yerleşmesini beklemek kalmıştı.

 

* * *

 

Akşam olduğunda herkes evde idi, Murat hariç. Gökhan bize geleceği için istemsizce hazırlandım. Aramız kötü mü, hâlâ iyiyiz denemez. Tabii, çatıdaki öpüşmemizi saymazsak...

 

Annem Gökhan'ın geleceğini bildiği halde koltuğa oturmuş televizyon izliyordu. Tabii Murat haber verse de eve gelmiyordu, onun huysuzluğu vardı üzerinde.

 

Allah'tan babam en azından üzerini değiştirip, saçlarını bile taramıştı.

 

Baba ben bile bu kadar hazırlanmadım, goca benim gocam mı, senin gocan mı belli değil.

 

Ben pastaneden hızlıca hazır tatlılar alıp getirdim. Tabii yapacak vakit kalmamıştı ama uğraşmak yerine almak daha basit geldi. Çayı da demlemiş, sıcakta tutuyordum.

 

Üzerime diz üstü, ekoseli düz eteğimi ve siyah, sıfır kol bluzumu giydim. Hafif bir makyaj da yaptım. Sanki aylardır görmüyorum, sanki pastaneye giderken beni öyle pijamalarımla görmemiş de... Neyse.

 

Saçlarımı tepede küçük bir topuz yaptım. Derli toplu görünmek istiyordum. Annem otura dursun, ben hâlâ neyi nereye koysam diye bir o tarafa, bir bu tarafa gidip geliyordum.

 

"Kız dur artık!" diye şikayet etti. "Sanki başbakan geliyor!"

 

"Benim reisim geliyor işte," dedim, "evimin direği geliyor."

 

"Aman aman, bir de önemli biri olsa neyse diyeceğim... Alt tarafı araba yıkıyor. Sanki bana doktor, mühendis..."

 

Ona ters ters baktım.

"Ben senin aksine insanlara mesleklerine ve ceplerindeki paraya göre değer biçmiyorum anne. Benim için Gökhan'ın bana ne kadar değer vermesi önemli ve çok mutluyum!"

 

Ne demezsin? Ama böyle demek zorundayım.

 

Aldı bıçağı, soktu oğlunun böğrüne de diyemem ki.

 

Bana bombastic bir bakış atınca, ona üst dişlerimi gösterip, sonra da gözlerimi devirdim.

 

"Gocama laf etmeyin ya," diye söylendiğim sırada kapı çalınca, hemen kapıya koştum. "Göğümün Han'ı, Gök'üm Han'ım Gökhan'ım geldi." diyerek kapıya yetiştim.

 

Son bir kez aynada kendime baktıktan sonra kapıyı açtım ve Gökhan elinde iri bir buket ile içeriye girip, buketi kucağıma tutuşturdu. Az önceki heyecanımın tam aksine, buruk bir sesle, gözlerine bile bakmadan, "Hoş geldin," diyip buketi kucakladım, "buyur geç."

 

Bir şey demeden içeri geçince, arkasından onun havalı yürüyüşünü taklit ederek mutfağa geçip, gülleri vazoya koydum ve vazoyu alıp salonun tam ortasında, sehpanın üzerine koydum. Anneme, çatla, der gibi bir bakış attıktan sonra, "Ben çay getireyim," diyerek salondan çıktım.

 

Hayır, tabii ki, Gökhan onlara Ankara meselesinden bahsederken orada olmayacağım ama dinleyebilirim!

 

Duvarın dibine sinirle dinledim. Gökhan önce kazandığım üniversiteyi ve bölümü övmek ile başladı. Yerini yaptıktan sonra Ankara'da bana göz kulak olacağını, ayrı ev tuttuğundan bahsetti. Tabii bu evde Tuana ve benim kalacağımın da altını özen ile çizdi.

 

Annem her zamanki gibi itirazını bildirdi, neymiş, beni gözünden uzakta istemiyormuş.

 

Babam ise, "Madem sen göz kulak olacaksın, ben izin veriyorum," dedi. "Sana güveniyorum, Esra sana emanet bu saatten sonra."

 

Canım babam, babam, babammm.

 

Gökhan onayı alınca, ben hemen mutfağa geçip tepindim. Çayları koyarken, bir yandan da kendi kendime müziksiz dans ediyordum. Birden birinin beni izlediğini farkettim ve dönüp kapıya doğru baktım. Gökhan kapının girişinde durmuş bana bakıyordu.

 

Ben şaşkın halde ona bakarak kirpiklerimi sıkça kırpıştırırken, içeriye girip mutfağın kapısını kapatınca, deliye döndüm. Ağır adımlarla bana yaklaşınca, "Gökhan, ne yapıyorsun sen?" dedim, ancak o, kafasına koyduğu her şeyi yapabilirdi, çünkü inanılmaz bir gücü ve sevgisi de vardı.

 

Ellerini iki yanımdan tezgâhın üzerine koyup yüzüme egildiginde, belim kırılana kadar geriye eğildim ve, "Daha barışmadık, seni affetmedim." dedim.

 

Gözlüklerinin ardından bakan gözleri biraz daha kısıldı. "Olsun," dedi, kışkırtıcı bir ses ile, "böylesi daha zevkli, biz de yatakta barışırız o halde..."

 

Yanaklarım yandı, hatta sadece yanaklarım değil, bir bütün olarak kızararak yandım.

 

Başını yana eğerek dudaklarıma doğru uzandığında, ellerimi göğsüne koyarak onu durdurmaya çalıştım. "Gökhan, ne yapıyorsun? Ailem içeride! Şimdi biri-" Ama umrumda olmadı ve dudaklarıma öyle bir kapandı ki, bir an ağzımı tamamen yiyip bitirecek sandım.

 

Karşılık vermemek için inadıma direndim ancak belimi kavrayıp sıkan eli ve kalçamı kavrayan eli beni de baştan çıkardı. Onun vahşice öpücüklerine, bir dişi panter gibi cevap verdim. Elimi saçlarının arasına geçirdim ve çekiştirip bıraktım.

 

Dudaklarını öpmüştüm bir kere, şimdi tiryakisi olmuştum.

 

Güçlükle geriye çekilip, "Burda olmaz," dedim, "Çık artık, rezil oluyoruz."

 

Gözlerime ters ters baktı ve nihayet geri çekilip beni azad etti.

 

"Burda olmazsa nerede olur?" diye sordu.

 

"Gider misin?" diye sordum ben de.

 

"Bir yer söyle, evime gelecek misin? Bu gece."

 

"Hayır, saçmalama." dedim hemen.

 

"O zaman gitmiyorum, burada sevişelim. Bana uyar." Diyerek tekrar yaklaştığında, ellerimi göğsüne koyarak onu tuttum.

 

"Burda sevişmeyelim Gökhan! Olmaz Gökhan! İçeride annem babam var Gökhan! Anlıyorsun değil mi?"

 

"Benim evime gelecek misin, gelmeyecek misin?"

 

"Tamam, çık git. Akşam geleceğim!" dedim.

 

Memnun bir ifade ile mutfaktan çıkınca, iş çamaşırımın çoktan ıslanmış olduğunu hissedip, bacaklarımı birbirine bastırarak alt dudağımı koparmak ister gibi ısırdım. Anlaşılan bu gece bizim için bir hayli uzun olacaktı...

 

 

Loading...
0%