Yeni Üyelik
64.
Bölüm
@hadizade

🖤

 

 

Karşımdaki adam, bana hiç bu kadar yabancı gelmemişti. Korkuyordum. Şimdi karşımda Gökhan değil, bahsettiği kişi, Efe Bozkurt duruyordu. Her şey gözler önündeydi, kimliğini, rozetini görüyordum ancak inanmakta güçlük çekiyordum.

 

"Gök- Sen... Sen neden bahsediyorsun?"

 

Bir elini omzumun üzerinden duvara yasladığında, kendimi daha da kısılmış hissettim. Başımın arkasını duvara yaslayıp, sertçe yutkunarak gözlerimi kocaman açtım.

 

"Gökhan Bozkaya değil," dedi tekrar, "Efe Bozkurt."

 

Başımı usulca iki yana salladım ancak şaşkınlıktan dilim tutulmuştu, bir şey diyemedim. Şimdi kendimi, polisin eline düşmüş bir suçlu gibi hissediyordum.

 

"Ef... Efe?"

 

"Kimliğimi değiştirmem gerekiyordu Esra, sen hesapta yoktun. Ben görevimi tamamladım ve sana geldim... Evet, seni kandırdım ama bu benim işimdi. Seni o lanetli yerden çıkarana kadar sabretmeliydim, bir gün sana her şeyi anlatabilmeyi hayal ettim. Ben, bugünü kafamda çok kurdum, şimdi onu gerçekleştiriyorum."

 

"Her şey, yalan mıydı?" diye sordum.

 

"Değildi," dedi gözlerimin içine bakarak, "Her şey değildi. Mesela sana olan aşkım... Âşık bir adamı oynamak zorunda değildim, aksine, hiç âşık olmamam gerekiyordu. Sen hesapta yoktun..."

 

Bu üzülmem gereken bir şey miydi? Ya da kızmam gereken... Peki, ben niye bunları hissetmiyorum? Hissettiğim tek şey koskocaman bir şaşkınlık.

 

Onu tanıdığımda bir oto yıkamacıydı, sonra hacker olduğunu düşündüm ve sonra da katil... Ancak şimdi karşıma dikilmiş, her şeyin bir oyun olduğunu ve içimize sızan bir polis olduğunu söylüyor.

 

Hepsini düşündüğümde, aslında temiz olduğuna seviniyorum. Diğer yandan o kadar süre kendini benden saklamış olmasına kırılıyorum.

 

Şoku atlatamıyorum. Sadece şaşkınlıkla yüzüne bakıyorum öylece.

 

"Evleneceğiz," dedi.

 

"Şu otoriter tavrın, patronluk taslaman, oyuna dahil değil miydi?" diye sordum kinayeli bir sesle.

 

Biraz daha yüzüme eğildi, olabildiğince küçüldüm. "Hayır, sadece sana sözümü keçirmek için, bazen Gökhan olabilirim."

 

"Bu gece sevişeceğiz," dedi, daha da kasıldım, diğer elini belime koydu ve bedenlerimizi birbirine yasladı, "Bu gece seninle Gökhan olarak değil, Efe olarak sevişeceğim."

 

Sonra kulağıma eğildi. "Gökhan, dur dediğinde dururdu, ama ben durmayacağım," ve nefesim kesildi, bacaklarım titredi.

 

"Çok bekledim Esra... Ve sana olan hislerim hiç bir zaman oyun olmadı, ne aşkım, ne de tutkum."

 

Sesinden yayılan şehvet kulağıma, ordan boynuma ve hatta bacaklarıma kadar yayıldı. Bünyem, onun bir kaç kelimesi ile altüst olmaya alışıktı.

 

Dudakları yanağımda gezinerek dudaklarıma ulaştı ve bir anda sabrı kalmamış gibi dudaklarıma yapıştı. Ellerimi alıp kendi omuzlarına koydu ve az sonra bacaklarımı ikiye ayırarak beline doladı. Bir anda ayaklarım yerden kesilince, kollarımı hızla boynuna doladım. Ancak öpüşmemiz bu sırada durmadı ve o, yürümeye başladı. Ne olacağını biliyordum. Kalbim şimdi deli gibi atıyordu...

 

Fazla sürmedi, sırtım yataktaki serin çarşafların üzerine yayıldı. Ancak bacaklarım beline, kollarım boynuna sarılmaya devam etti. Başını bir sağa, bir sola yatırarak haşin hareketler ile öptüğü dudaklarım örseleniyor, acıyordu ama şikâyetim yoktu.

 

Alt dudağımı emerken, üst dudağını emiyor, ağzıma ittiği dilini, kendi dilimle karşılıyordum. Artık ağzımızdaki tat aynıydı, bu aşkın tadıydı.

 

Hafifçe geriye çekildi ve gözlerimin içine bakarak atletimin eteklerini tutup yukarıya doğru sıyırdı. Dudaklarını göğsümün ortasına bastırıp, öpücükleri ile tenimi okşayarak karnıma kadar indi ve eşofmamı da aşağıya doğru çekerek dizlerime kadar sıyırdı. Belimin yan tarafını morartırcasına emmeye başladığında, acı ve zevkin karışımı ile inleyerek saçlarını çekiştirdim.

 

Hemen iki parmağını ağzıma soktuğunda, sanki çıkardığım sesleri ve çıkaracağım sesleri engellemek ister gibiydi. Boğazıma kadar giren o parmakları, gözüm kararmışcasına emiyordum. Bu sırada sütyenimin sol tarafı aşağıya çekildi ve dudaklarını meme ucumda hissetmeye başlayınca, inlememe engel olamadım. O, bu defa avucunun içi ile ağzımı kapadı ve aynı anda diğer avucunun içine aldığı meme ucumu dişlerinin arasında kıstırarak ısırıp, acıttıktan sonra öptü.

 

Bir anda ikimiz de aynı sesi duyduk. Kapı açıldı. Dönüp kapıya baktık. Şaşkınlıkla dönüp bize bakan Tuana' nın sözleri yarım kaldı. "Esra- şey, pardon!" diyip geri çıktı ve kapıyı kapattı.

 

Gökhan - yeni ismine alışamadım henüz - ile birbirimize baktık ve o, karizmatik bir gülümseme savurduktan sonra yeniden dudaklarımı öptü.

 

Sonra çenemi, ve sonra da boynumu... Dudakları, dili beni mest ediyordu. Boynum, onun dil darbeleri ile sırılsıklam olurken, eli karnımdan süzülerek kazıklarıma indi. Bu defa onun gerçek adını inleyerek kasıldım. Sesim fısıltı gibi çıktı ama o duydu. "Efe..."

 

Bir eli ile göğüslerimi, diğer eli ile bacaklarımın arasını okşarken, "Efendim yavrum?" diye cevap verdi bu sessiz haykırışıma.

 

Dizlerimi birbirinden uzaklaştırıp, gözlerimi güçlükle açarak ona baktım. Yüzünü, gözlerini, alnını, saçlarını öpüp, bana verdiği zevkin karşılığını ona hemen ödemek, ne kadar hoşlandığımı hissettirmek istedim.

 

Bir kez daha dudaklarımı öptü ve hafifçe geri çekilip gözlerime baktı.

"Bu defa dayanamayacağım Esra, bu defa içine girmeden duramayacağım."

 

Kelimeleri beni büsbütün tahrik ediyordu ve farkındaydı. Hiç çekinmiyordu. Beni zirveye kadar taşıdı, ancak rahatlamama izin vermeden elini hemen çekti. Ona sabırsızlık ve biraz da hayal kırıklığı ile baktım. Üzerimden kalkıp yataktan çıktı ve elini ensesinden tişörtüne atıp, onu bir çırpıda üzerinden çıkarıp fırlattı. Hemen sonra kemerini açmaya başladığı sırada, ayak uçlarımda duran eşofman altımı ve atletimi tamamen çıkarıp kenara attım onun gibi.

 

Kemerini çıkardıktan sonra düğmesini açtı ve fermuarını indirdi. Taş gibi dimdik olmuş aletini eline aldığında, "Onları da çıkar," diye emretti, "Bana bakarak çıkar ve bana ver!"

 

Karşısında yatakta oturur hâlde, ellerimi arkaya götürüp sütyenimin kopyasını açtım ve sonra kulplarını omuzlarımdan sıyırıp, sütyeni ona uzattım. Sütyenimi alıp zevk alır gibi kokladıktan sonra, "Onu da," dedi iç çamaşırımı kast ederek.

 

Baş parmaklarımı külodumun iki yanından geçirip onu yavaşça aşağıya çekerken, avucunun içinde anbean büyüyen o şeye bakıyordum. Onu istiyordum. Ancak korkuyordum. Canımı yakmasından korkuyordum.

 

Külodumu ona doğru uzattım. Onu da alıp kokladı ve kenara attı. "Uzan ve bacaklarını arala!"

 

Dediğini yapıp geriye doğru uzandım ve bacaklarımı yavaşça iki yana ayırdım.

 

"Elini üzerine koy, dokun," dedi.

 

Beni izlerken kendinden geçmiş gibiydi ve aletini okşayarak, ikimizi de hazırlıyordu. En sabırsız anında bile sabrediyordu.

 

Elimi göbeğimin üzerinde süzerek yavaşça bacaklarımın arasına getirdim ve tam o noktaya ulaştığımda, alt dudağımı ısırarak yavaşça okşamaya başladım.

 

"Şimdi söyle bana, sana ne yapmamı istiyorsun?"

 

Cevap veremedim. Kendimi okşamaya ve onun kendini okşamasını izlemeye devam ettim. Karşımdaki bu müthiş görüntüyü izlemek bile boşalmam için yeterliydi. Geniş omuzlarına, şişkin biseps ve uzun trisepslerine, geniş esmer göğsüne, karın kaslarına, adonislerine, belirgin bacak kaslarına bakıyor, her bir noktasını ağzımın suyu akarak inceliyordum. Kusursuz bir heykelden farksızdı şimdi.

 

Susmayı seçtim. Sözünü dinlemedim yine sinirlendi ve bir anda bana yaklaşıp, üzerime uzandı. Ellerim omuzlarına sonra sırtına gitti. Bacaklarımı sertçe alıp beline doladı ve onu bacak aramda hissettim. İkimizi birbirimize tamamen bağlayacak olan o birleşme gerçekleşti. Hem de bir anda, bir göz kırpımında.

 

Dudaklarımı dudakları ile örterek savurduğum acı dolu inlemeyi dudaklarında boğdu. Acı, dozunu git gide artırdı. Hatta bir an dayanılmaz bir hâl aldı. İçimde yavaş yavaş hareketlendi ve sonra hareketleri hızlandı. Kendimi rahat bırakmam gerektiğini biliyordum ancak bir süre bunu başaramadığım için canım yansa da, farkına varıp da bacaklarımı sıkmayı bıraktığımda yaşadığım acının da azaldığını hissettim.

 

Üstelik o da kendimi sıkmayı bıraktığımı hissetti ve dudaklarımızı ayırıp, gözlerimin içine bakarak yapmayı tercih etti. Tutku dolu, sert bakışları beni kendine teslim ettiriyordu.

 

Gözlerimin içine baka baka söylediği ayıp kelimeleri algılayamıyordum sanki, bacak aramdaki zonklamayı duyuyordum ve kulaklarım uğulduyordu.

 

"Siktir... Neden bu kadar güzelsin?" hareketlerini hızlandırdı ve o, "Ah," diye inlediğinde, ben onun altında eriyip bittim.

 

Yüzünü boynuna gömüp öpmeye, yalamaya ve emerek morartmaya devam ettiğinde, gözlerimi kapatıp tırnaklarımı sırtında boydan boya gezdirdim. Geçen her ân, acı yerini tutkunun bahşettiği zevke bırakıyordu. Zihnim onun kısık tutmaya çalıştığı inleme sesleri ile uyuşuyor, sanki bir melodi dinliyormuş gibi her ân uyuya kalacak gibi hissediyordum.

 

Ancak bu mümkün değildi, çünkü, o sanki durmak istemiyordu ve ona dur dersem durmayacağını söylediği hâlde, canım yandığı için, "Dur," dedim, "Efe, dur."

 

Dudakları kulağımın üzerine gitti ve hareketleri daha da hızlandı. Bu defa benim inlemelerim arttı ve buna engel olamadım. Yatak sallanıyor, ritim sesleri odaya yayılıyordu. "Durmayacağımı söylemiştim, " dedi, biliyordum böyle olacağını. "Hatta bu beni daha da delirtiyor." Parmakları boynuma dolandı ve o, içimde daha hızlı ve sert git geller yapmaya devam etti. Öyle ki, bedenlerimiz her birbirine çarptığında çıkan o ses, oldukça sert bir tokat sesi gibi odaya yayılıyordu.

 

"Lütfen," diye yalvardım ona, "Gökhan! Dur, canım acıyor!.."

 

Bir anda hareketleri durdu ve üzerimden kalktı. İçimde yaranan o koca boşluk ile rahatlar gibi oldum bir an ama az sonra kasıklarıma yayılan zonklama ile kıvranmaya başladım. Aletini karnımın üzerinde hissettim. Ilık bir sıvı karnıma yayıldı. Göğsüm hızla inip kalkıyordu ama ben, yattığım yerden kalkamıyordum.

 

Gözlerimi açıp tavana baktım, odaya yayılan ses şimdi sadece ikimizin alıp verdiği soluklardı. Mendille karnımın üzerini temizledikten sonra yanıma geri döndü ve yatağa uzanıp, beni de kendine doğru çekerek sarıp sarmaladı.

 

"Üşüyorum," diye mırıldandım. Hemen üzerimizi örttü ve sonra alnımı öptü. Başım, onun göğsünün üzerinde idi, gözlerim de kapalı. Her şeyi onun yapmasına rağmen, ben ondan daha fazla soluk soluğa idim, sanki bir saattir her şeyi yapan bendim. Sanki bir saattir aralıksız koşmuştum.

 

Bir süre sessizce öylece yattık ama sonra o konuştu.

"Neden bana öyle söyledin?" diye sordu.

 

"Nasıl," dedim ben de. Neden bahsettiğini şu ân kavrayamıyordum.

 

"Sana Gökhan olmadığımı söyledim ama sen, yine Gökhan diye seslendin. Bunu bilerek mi yaptın, yoksa alıştığın için mi?"

 

"Gökhan bana kıyamaz diye, ondan yardım istedim... Gökhan'a dur dersem durur, biliyordum."

 

"Canın bu kadar yanmasa, emin ol sabaha kadar durmazdım ama bu gece seni kollarımda uyutacağım."

 

Bu beni biraz olsun rahatlattı, çünkü, bacaklarımın arasındaki o ağrı, kendimi kasmış olmamdan kaynaklanan hasarlarım vardı ve zamana ihtiyacım vardı. En azından bu gecelik...

 

"Uyu yavrum," diyerek saçlarımı öptü, sırtımda gezinen eli beni rahatlatıyordu. "Hiç bir şey düşünme ve sadece uyu. Artık ben varım. Ben senin her şeyin olacağım..."

 

Bu son duyduğum kelimeler oldu, ruhumun istediği gıdayı aldı. Aç olduğum her konuda beni duyuracağına inancım sonsuzdu ve şimdi ilk defa kollarında uyuyup, kollarında uyanmanın zevk-i sefaasını sürmek istiyordum...

 

 

Loading...
0%