@hadizade
|
🪆
İkimiz de kardeşlerimizi kucağımızda tutuyorduk, ikisi de yaralıydı. Yani, en azından Can'ın hala nefes alabildiğini biliyordum ama Haris hakkında hiç bir fikrim yoktu...
''Can... Can, konuş benimle.'' diyerek yüzünü avuçladım. Sadece üst gövdesini kucağıma alabilmiştim. Omzu ve kalbi arasında riskli bir bölgeye girmişti kurşun. Onu böyle kanlar içinde görmek beni de şoka soktu. Arkada Han Barbaros'un bağırışını duyuyordum, abisi için yardım istiyordu ama ya benim kardeşim? O ne olacaktı?
Can gözlerini açtı. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüp onun yüzüne düştü. Elini kaldırıp yanağıma koydu. ''Ne yaptın Can? Sen ne yaptın böyle? Gitmen gerekiyordu!'' diye kızdım ona, zar zor konuşarak.
''Ben hala hayattayken seni burada bırakıp gidemezdim. Bizim bir birimizden başka kimimiz var ki?'' dedi fısıltı gibi çıkan sesiyle. Acısını en derinlerimde hissediyordum. Kan kaybediyordu. Oluk oluk akıyordu kanı...
''Şimdi iyi mi oldu?'' dedim acı içinde gülümseyerek. ''Ya şimdi kim kurtaracak beni? Kim koşacak imdadıma? Söyle, kim tutacak elimden?''
Masmavi gözleri acı içinde kızarıp sulandı. ''Sen kendi başının çaresine bakarsın... Birini ben aldım, diğeri de sende.'' dedi ve az sonra sustu, göz kapakları masmavi gözlerinin üzerini örttü.
''Hayır! Can hayır!'' diye bağırdım. ''Yardım edin lütfen!'' Kimsenin bana, bize yardım ettiği yoktu. Herkes Haris Barbaros'un başına üşüşmüştü.
Han Barbaros'un sesini duydum. Haykırışı kulaklarımı sağır etti. ''Susturun şu kızı!'' ve sonra kafamın arkasında büyük bir acı hissettim. Bedenim bir çuval misali beton zemine yığılıverdi. Gözlerimi açmaya çalıştım, fakat, buğulu görüntünün yanısıra, kafamın arkasına saplanan şiddetli acı ile beraber gözlerim yeniden kapandı...
🪆
''Bu kız kim?''
''Haris abinin kız arkadaşı işte.''
Konuşan kişilerin sesini ilk defa duyuyorum.
''Öyle mi? Nasıl oldu da bu hale geldi o zaman? Kavga mı ettiler? Haris abiyi bu kız mı vurdu? Hala neden hayatta?''
Neredeyim ben?
''Saçmalama Demet! Haris abi vurulurken Canan şahit oldu ve korkudan bayıldı. Tabii aynı anda o da ateş etti ve kendisine ateş açan kişiyi vurdu. Bilip bilmeden atıp tutmaman gerektiğini ne zaman öğreneceksin?''
''Bana bak Esat, benimle doğru düzgün konuş! Yoksa Han'a söylerim!''
Esat mı? Hatırladım, bu Haris Barbaros'un adamlarından biri. Kel kafalı, mavi gözlü bir çocuk.
''Öyle mi? Çok korktum!''
''Hem senin burada ne işin var? Köpeklerin yeri bahçedir!''
''Güya Han'ın nişanlısısın ama emin ol, onun için bahçedeki köpekten bi' farkın yok!''
Sakince söylenmiş iğneleyici bir cümle ve ardından birkaç adım ve de kapı açılıp kapanma sesi. Geride kalan, Han'ın nişanlısını olduğunu ve isminin Demet olduğunu öğrendiğim kişinin, ''Pislik!'' diye tıslar gibi soluduğunu duydum.
Gözlerimi yavaşça açtığımda görüş açım birkaç dakika içerisinde düzeldi. Tabii ki, yanımdaki tekli koltukta telefonla oynayan küt kızıl saçlı kız bunu fark etmedi. Bir süre öylece onu izledim. Neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordum. Yavaş yavaş, ağır çekimde zihnimde oynayan görüntüler benim için dehşet vericiydi. Hepsinin bir rüya mı, yoksa gerçek mi olduğunu sorgulamaya başladım. Bulunduğum bu yabancı evdeki oda ve yanımda oturan bu kız... Her şey birer birer yerine oturdu ve ben başıma giren sancıya rağmen aniden doğrulup oturdum. ''Can! O nasıl? İyi mi?''
Demet'in dikkatini sadece bu şekilde üzerime çekmeyi başardım ve az sonra ayağa kalkıp bana yaklaştı. Elini omzuma koyup, ''Sakin ol, bağırmana gerek yok. Kimden bahsettiğini bilmiyorum ama uyanır uyanmaz Haris yerine niye başka birini sorduğunu anlamadım. Bana anlatabilirsin.''
Yeşil gözleriyle dikkatle bana bakarken, ondan yardım isteyebileceğimi düşündüm. En azından polise ulaşmamı sağlayabilirdi ve Can'ın durumunu öğrenmiş olurdum. Öyle korkuyordum ki... Ya onu gerçekten kaybettiysem?
''Bana anlatabilirsin, dün gece ne oldu Canan?'' diye tekrarlayınca, düşüncelere gark olup da fazlaca sustuğumu fark ettim.
Tam bu an kapı açıldı ve ben Han Barbaros'un kömür karası gözleri ile susturuldum. Üzerinde hala dün geceki beyaz gömleği vardı, çünkü üzerinde kan izleri vardı. Parmağındaki alyansı daha yeni gördüm, aynısı Demet'te de vardı. Göz bebeklerinin etrafına kan dolmuştu. Göz altları şişmiş, mor halkalarla dolmuştu. Yüzünde, benden iğrenir gibi bir ifade vardı.
İçeriye girdiğinde onu fark eden tek kişi ben değildim. Demet onu görür görmez benden uzaklaştı ve eli ayağı titremeye başladı. Titreyen bir sesle, ''Han, sevgilim.'' dedi ve Han ona yaklaşıp kolundan sıkıca tuttuktan sonra çekiştirerek odadan çıkarttı. Demet direnmiyor, fakat korkuyordu.
Han kapıyı çarpıp çıktıktan sonra kapı şiddet sebebiyle geri açıldı, neredeyse kırılacaktı. Hemen ayağa kalkıp kapıya yaklaştım ve aralıktan dışarıya baktım. Han Demet'i az ilerideki duvara yaslamış, eliyle çenesini sıkıyor, Demet dolan gözlerini yukarıya, onun gözlerine dikmişti. Boğazındaki düğümü hissettim. ''Ne cesaretle bizim işimize burnunu sokuyorsun?'' dedi Han. Sesi sakin, sözleri şiddetliydi.
''Özür dilerim,'' dedi Demet, zar zor konuşuyordu.
''Özür dilenmesinden nefret ettiğimi öğrenemedin mi kaç senedir?'' diye sordu bu sefer de. ''Özür dileyeceğin hatalar yapma, yeter.''
Demet başını aşağı yukarı salladı. Han çenesini bıraktı ve dudaklarını uzunca öperken, Demet'in bundan haz aldığını gördüm. Ona gerçekten aşık, ne yazık...
Umarım ayrılmazsın Demet, yani birkaç parçaya.
Demet gittikten sonra kapıyı tamamen açıp dışarıya çıktım. Han ile karşı karşıya geldiğimizde, karşısında Demet gibi itaatkar bir köle görmeyince, öfkesinin yeniden arşa çıkışını saniyeler boyu izledim. Zaten pek uzun sürmedi. Aynı bir Ferrari'nin sıfırdan yüze çıkması gibiydi.
''Can nerede?'' diye sordum.
''Cehennemin dibinde!'' diye püskürttü kor alevlerini yüzüme. ''Geberttim o piçi!''
Sinir ve üzüntü bedenimi ele geçirdi. Sert bir tokadı yüzüne savurdum ve bu sefer o iri parmakları benim boynuma dolandı. Hırsla sırtımı duvara vurduğunda, boynuma dolanan elini tutarken acıyla inledim ve çok geçmeden karşılık verip, dizimi tüm gücümle testislerine geçirdim. Boynumdaki elini çekip, sessizce iki büklüm olduğunda, bu sefer ensesinden tutarak dizimi yüzüne vurdum. O hokka burnundan gelen kırılma sesinden büyük bir haz duyarken, bu defa acı dolu inlemesini işittim. Sadece birkaç saniye sonra Demet ve beni karıştırmanın pişmanlığıyla, yerde kanlar içinde uzanıyordu. Ben ise belinden çektiğim silahı ona doğrultmuş, tetiği çekip çekmemek arasında kendi içimde büyük bir savaş veriyordum...
|
0% |