@hadizade
|
⚓
Helin: Neden öyle söyledin ki şimdi? Yani ben öylesine söyledim ama sen neden bu kadar ön yargılısın?
Hakan: Önyargılı olduğumu da nereden çıkardın? Ben sadece başıma gelenlerden tecrübe edindim, zaman içinde tabii)
Helin: Çok emin konuşuyorsun. Beni daha tanımıyorsun:)
Hakan: Göreceğiz bakalım.
Helin: Şimdi saat çok geç, ve sabah işe gideceğim.
Helen: İyi geceler:)
Hakan: İyi geceler.
Mesajı okuyup beğendikten sonra uygulamadan çıkıp telefonu şarja koydum ve sonra yan dönüp odanın penceresinden gökyüzüne baktım. Aynı gökyüzüne bakıyoruz, aynı Ay'ı, yıldızları görüyoruz. Çok uzağız. Ne garip.
⚓
Sabah erkenden kalkıp kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Kendimi mutlu hissettiğimde böyleyimdir. Şarkı mırıldanarak ev halkına kahvaltı hazırlar, ya da tatlı yaparım.
Derken, merak edip telefona bakmak istedim. Telefonu sessizde kullandığımı hatırladım bir ân. Tezgâhın üzerine bıraktığım telefonumu alıp, kalçamı tezgâha yaslayıp bildirimlere baktım ve evet, yeni bir mesaj var.
Hakan: Günaydın
Gülümsedim.
Helen: Günaydın
Mesajı sağaa doğru kaydırıp saat kaçta attığına baktım ve gözlerim fal taşı gibi açıldı. 05:30? Felçli bir adam o saatte kalkıp ne yapsın ki? Uyku mu tutmadı acaba?
Helen: Uykun mu kaçtı? Yoksa hiç uyumadın mı?
Helen: Bu arada, iyi ki doğdunuz Hakan Bey :)
Mesajımı görmedi, belki de onun da telefonu sessizdeydi. Bu yüzden telefonu bir kenara bırakıp, evdekiler uyanmadan kahvaltıyı hazırlamaya koyuldum.
İki abiye sahiptim, biri Uraz, annem gibi sarışın, sarı gözlü, uzun boylu ve geniş omuzlu, kıskanç ama genelde pek bulaşmayan. Kendisi, 27 yaşında, ikinci üniversitesinde, Mühendislik okuyor. Gözlüklü bir inek öğrenci diyebilirim.
Diğeri ise Sinan, babam gibi esmer, siyah gözlü, uzun boylu, yapılı, babam kadar baskıcı ve kıskanç, biraz da huysuz. O ise okumak yerine sanayide erken yaşta çalışmaya başladı. 28 yaşında, araba tamircisi ve hepimizden çok kazanıyor.
Ülkenin geldiği son durum işte, diplomalarımız sadece bir kâğıttan ibaret.
İki üniversite okuyan abim, lise terk abisinden ve atanamamış öğretmen , aynı zamanda terzi yamağı olan kardeşinden harçlık alıyor.
Aramızdaki en çalışkan hep o'ydu, yani ders anlamında. Sinan ve ben ise, hayati anlamda çok çalışkandık.
Annem gençliğinde muhasebeciydi ve yaklaşık beş sene önce emekliye ayrılmış, 54 yaşında bir kadın.
Babam ise, Sinan gibi gençliğinde sanayide çalışmış, meslek okulu mezunu, 58 yaşında emekli bir adam.
Çok çalışkan bir aileyiz, öyle değil mi? Ne güzel. Şimdi ise gerçeklere bakalım...
Annem ve babam bir birini severek evlenmemiş, aileleri arkadaşmış ve öyle uygun görüp onları bir araya getirmişler. Bir birlerini görünüş olarak beğenmiş olsalar da, bir birlerini iyice tanımadan evlenmiş olmaları büyük hata olmuş. Zira, yıllardır her gün bunu iliklerimize kadar hissediyoruz.
Annem otoriter fakat sakin bir kadındır, onda gördüğüm kusurlar; 1.Temizlik hastası, 2.Evlat (kız - erkek) ayrımcılığı...
Babam ise bambaşka bir evre! Huysuz, küfre meyilli ve kontrolcü bir adam.
Annem, eve hangi evladı en çok para getirirse onu sever.
Babam ise, en çok para getirene saygı duyar ve fikirlerine önem verir.
Bu noktada, bahsettiğim çocuk, abimiz Sinan oluyor.
Tabii, biz de dış kapının dış mandalı oluyoruz...
Kahvaltı hazırladığım sırada Uraz uyanıp yüzünü gözünü ovuşturarak mutfağa girdi. "Oo kahvaltı mı hazırlıyorsun?" dedi şaşırarak.
" Evet niye şaşırdın?" diye sordum, "Sanki her sabah başkası hazırlıyor."
Masadaki salam dilimlerinden birini alıp ağzına attıktan sonra ağız dolu halde, "Ama hiç böyle güzel hazırlamıyordun," dedi.
"Yorgun olabiliyorum, olabilir," dedim. "Her gün mükellef bir sofra kuramıyorum beyefendi kusura bakmayın."
"Aman neyse," dedi boş vermiş gibi. "Ben elimi yüzümü yıkayıp geliyorum, bugün sınavım var, erkenden çıkacağım, bir çay doldurur musun bana?"
"Tamam sen hazırlan gel, ben çayını koyuyorum."
Uraz mutfaktan çıktıktan sonra annemle babamın da uyandığını duydum. Odalarının kapısını sesini duyunca, dönüp mutfağın girişine baktım. Annem de masaya ve bana baktı. "Bugün neşelisin bakıyorum."
Vücudumu yarım şekilde ona doğru dönüp, "Eğer tüm aile mutfağa teker teker girip kahvaltı hazırlamama laf edecekse, bir daha kahvaltı hazırlamayacağım," dedim, "Öyle bir şaşırıyorsunuz ki, sanki ben evde hiç iş yapmıyorum!"
"E yapmıyorsun zaten kızım, ben yapıyorum işleri?" deyince nevrim döndü.
"Nasıl yani ben evde hiç iş yapmıyor muyum? Zaten dışarıda da çalışıyorum, evde de elimden geldiğince sana yardımcı oluyorum."
Tüm hevesimi kaçırdıktan sonra her zamanki gibi, "Aman neyse, sen hazırla da," deyip dönüp çıktığında, sabır diledim.
Hep böyle yapıyorlardı, ne zaman neşem yerinde olsa, bir şeyler yapmaya kalksam, gelip içine edip gidiyorlardı.
On dakika kadar sonra hepimiz kahvaltıdaydık. Telefonum hemen yanımda ve titreşimdeydi. Hakan Tamer hala daha mesajıma cevap yazmamıştı. Uyuyor muydu acaba diye düşündüm, başka ne yapacak ki? Öyle bir adamın kalkıp işe gidecek hali yok ya... Acaba ona yardım eden birileri var mıydı, yoksa tamamen yalnız mı yaşıyordu? Yalnız yaşamak oldukça zor olmalı, tek başına evin tüm işlerini hallettiğini hayal bile edemiyordum.
Çayımdan yudumlar alırken, telefonum yanımda titredi ve ekranında Instagram logosu belirdi. Uraz benden önce davranıp galiba kendi telefonu sanarak tabağın yanında duran telefonu eline aldı ve ekranı açtığında, ekrandaki mesaj bildirimine baktı ve ağzındaki lokmayı yavaş yavaş çiğneyerek, kaşlarını çatarak bana doğru döndü. Ekranı yavaşça bana doğru çevirip, "Bu senin telefonun değil mi?" diye sorunca dona kaldım. Ekranda Hakan'dan gelen "nasılsın?" mesajı duruyordu...
|
0% |