@hanifta_hanim
|
HANİFTAM 2 "Mavi Kelebek" kitabının tanıtım tadındaki özel bölümüyle geldim. Bölüm; aşkın ateşinde yansa da yine de o aşktan vazgeçemeyen tüm okurlar için gelsin... . "Ali Asaf lütfen..."
Kısa süreli bana baktıktan sonra arabayı yol kenarında bulunan kocaman bir çam ağacının altına çekti ve yönünü bana çevirerek, kulağımda yankılanmak yerine, yüreğimde yankılanan öfkeli sözlerini söyledi.
"Bir daha bana Ali Asaf dediğini duymayacağım!"
Duyduklarımdan sonra elimin altındaki göğsüm hüznün rengiyle boyanırken, benden istediği hitabı ona söyleyemeyecek kadar sevdalıydım. Ben sevdama karşılık versin diye dua ederken, o benden ağabey dememi bekliyordu. Ben eşim olsun diye dua ederken, o aradaki mesafe yetmezmiş gibi ağabey dememi istiyordu. Ben bugün azıcık bir umuda kapılıp bir ihtimal var diye sevinirken, o bu sevinci sadece kursağımdan değil, ruhumdan da söküp atmaya kararlı görünüyordu. Gözyaşlarımla beraber yönümü kapı tarafına çevirdiğimde, sesini sakin bir tonda tutmaya çabalayıp "Zehra ağlamana değil, sadece bana ağabey demene ihtiyacım var" dedi. Peki benim ihtiyaçlarıma ne olacak Ali Asaf? Ben kendimi bildim bileli yakarış halini alan dualarımda seni isterken ve en çok da sana ihtiyaç duyarken, neden sen benim ihtiyaçlarımı görmezden geliyorsun? Sevdamı sana söyleyemediğim için mi? Yoksa çok iyi bildiğini bildiğim sevdamı yok saydığın için mi? "Zehra susma, konuş artık!" Yüksek çıkan sesiyle, kanlanmış ellerini direksiyona vuruyor, beni kendinden uzaklaştırmaya kararlı görünüyordu. Akan yaşlarımı ondan saklamak için, başımı öne eğdim. Gözlerimi titreyen ellerime sabitlerken, öfkeyle çıkan yüksek sesi yerimden sıçramama neden oluyor, ben ona ağabey demedikçe, tanımadığım bir adama dönüştüğünü görüyordum. "Susma!" Kapının kolunu kırgınlıkla açıp dışarıya çıktığımda, koca gövdesi olan çam ağacına doğru yıkılmış adımlarla ilerliyordum. Bu benim ilk susmam değildi ki Ali Asaf! Yıllardır sustuğum şeyler var benim, seninle hiç konuşup paylaşmadığım duygularım var... Ahh birde ben ölmeden, kalbimin içinden çıkarmayı istemediğim ağır bir sevdam! Birde Ali Asaf, birde artık seni istemiyorum diyemeyecek kadar etime kemiğime bürünmüş, ağır bir sınavım var benim; içinde sadece sen olan... Sözde arabadan inerken, ondan kaçmak için adımlarımı atıyordum değil mi? Bu koca bir yalan! İçimde bu sevdayı taşıdığım sürece ben, dönüp dolaşıp attığım her adımda ona savruluyordum. Mesela şu an herkes için geceyi kaplayan karanlık, benim için onun gözbebekleri idi, sancıyan kalbimi dinlendirmek için sırtımı yasladığım çam ağacı ise, onun kokusu... Şimdi sen söyle Ali Asaf, ben sana bu kadar sevdalıyken, isminin yanına nasıl ağabey hitabını getirip, seni iyice benden uzağa atayım. Arabanın kapı sesine eşlik eden ayak sesleri, tam önümde son bulmuştu ama ona bakacak cesareti kendimde bir türlü bulamıyordum. "Zehra. " "Zehra sabrım kalmadı, artık bana cevap ver!" "Ali Asaf lütfen, bana böyle davranmanı istemiyorum." Cümlem bittikten sonra öfkeyle içine çektiği nefesiyle, ellerini omuzlarıma doğru getirdiğinde, dokunmadan ellerini birkaç saniye orada tuttu. "Şuan zor direniyorum Zehra, söylediklerimi anlaman için, seni omuzlarından tutup silkeleyerek kendine mi getirmem gerekiyor? Sana kaç kere daha bana ağabey diyeceksin demem gerekiyor, kaç kere ! " Omuzlarıma dokunmadan orada öylece beklettiği ellerini indirip ayağa kalktığında, ağaçlıklara doğru bağırdı. "Bu nasıl sınav Allah'ım! O kırılmasın dedikçe herkesi hiç yaptım. Peki bunun karşılığı ne? " Yönünü bana çevirip önümde tek dizini yere koyduğunda "Doğrularım var benim Zehra! Ben doğruları uğruna yaşar, öyle de ölürüm . Beni anlıyor musun? Ben sana ağabey diyeceksin diyorsam , sen sözümü çiğnemeyecek ve bana ağabey diyeceksin!" dedi. Onun omuzlarında yükten başka bir şey değildim ben, bunu tekrar anladığımda titreyen dudaklarımdan "Peki" sözü çıktığı vakit "Şimdi ağzından duyacağım" diye karşılık verdi. Gözlerinin içine bakarken, ağlayarak kafamı hayır anlamında sallıyordum ama aynı zamanda ağzımdan onun istediği hitabı çıkarmak için, yüreğimle büyük bir savaş veriyordum. "Peki Ali Asaf ağabey..." Hıçkırıkla harmanlanmış ağabey hitabı ağzımdan çıktığında, Ali Asaf iki adım benden uzaklaşırken, yüzünü kaplayan acıyla arkasını döndü ve çok daha öfkeli bir çığlık attı. Oysa şu an yüzünde güller açmalı, ormanda ise kahkahası yankılanmalıydı... ............................................................... Biraz uzun tanıtım tadında özel bölüm oldu sanırım ama yarıda kesmeye kıyamadım okur çiçeklerim... Özel bölüm hakkında düşüncelerinizi alabilir miyim? |
0% |