@hanifta_hanim
|
Bugün güneş benim için çok daha farklı doğmuştu. Sırtımdaki kamburdan kurtulacak ve yeniden özgürlüğüme adım atacaktım. Her şeye sil baştan başlamak, elbet zor olacaktı ama bunu yapacak güç, bende fazlasıyla vardı. Birde yanımda 6 yıllık dostum ve ailem olacağı için altından kalkmak oldukça kolaylaşacaktı. İstifa dilekçemizi Demir Bey'e sunmak için geldiğimizde onu yerinde bulamadık. Akşama kadar gelmesini bekleyip sonra yola çıkarız diye konuştuk; fakat ne gelen vardı ne de giden. "Beyza canım, sen istifa dilekçesini masasına koy ve yarın sabah ilk uçakla Trabzon'a dön. Demir Bey geldikten sonra bende dilekçemi veririm. Diretmezse hemen arkandan bende gelirim. Duruma göre konuşuruz, eğer zorunlu çalışmamız gereken zamanı bizden isterse sende gelirsin sonra tekrar döneriz. Anlaştık mı? " "Bilemedim canım, istifamızı bugün vereceğimizi biliyordu. Neden gelmedi ki acaba? " "Aman kafana takma sen, iş olacağına varır. Dediğim gibi sen bugün kesin git. Yoksa yine merhametine yenileceksin ve olan sana olacak. " Çok doğru söylüyordu. Bir yanım mutlu olsana, bir yanım üzgündü. Arkadaşlarımdan ayrılmak elbette zordu ama ya dediklerini yapar ve hepsini inadına işten çıkarırsa… İnsanların benim yüzümden zorda kalması, kaldırabileceğim bir yük değildi ne yazık ki. Düşünme Beyza, düşünme… Sadece öfkeyle söylenmiş tehditti onlar. "Tamam canım, ben istifa dilekçesini masasına koyuyorum." Odasına gidip dilekçeyi masasına bıraktığımda bu odada çok hoş anılarım olmasa da içimde hafif bir burukluk hissettim. Beraber uzun süre çalışmamış olsak da her dakika yanımda olduğu için birazda alışmışlık vardı. Böyle sakin bir veda yaşayabileceğimi hiç düşünmemiştim. Yine birbirimizi kırar döker, öyle kapatırım bu defteri diye düşünürken onun karşımda olmayışı, çok tuhaf bir duyguyu da peşinden getirdi. Özlemezdim değil mi? Canımı yakmak için uğraşan, yapma dediğim her şeyi yapan, sert ve soğuk bir adamı özlemezdim? Cılız bir ses cevap veriyordu soruma, "Aa daha neler Beyza, tabii ki özlemezsin…" Cılız sesi içimde büyüterek, ona bir not bıraktım. "Bugün sizsiz güzel bir başlangıca doğru yol alıyorum. Nasıl mutlu, nasıl umut doluyum… Artık gülüşüme, bakışıma karışacak sert ve soğuk bir adam hayatımda olmayacağı için bugünü bayram ilan ediyorum. Vicdansızlık edip sizi yüzüstü bırakmak istemediğim için asistan arayışına girdim ve uygun asistanı da buldum. Hale! Hale' nin bu işi severek yapacağına eminim. Birbiriniz için yaratıldığınızı sakın unutmayın ve hoşça kalın… Asistanından patron bozuntusuna nefretle… " ⏳⌛ Uçaktan inip, memleketime adım atmanın huzuru vardı. Eğer Trabzonluysanız ve şehrinize aşıksanız, gözünüze her şey çok başka görünür. Mesela İzmir trafiğinde yolda giderken, camında bordo mavi renklerinin bezediği 61 sayısını görürseniz, mutlulukla kornaya basar, selam verir, "hemşerim" diye bağırırsınız. Trabzonspor bayrağı asılı bir eve, uzaktan da olsa selam gönderir, acaba hemşerim şimdi ne yapıyordur dersiniz. Ben bu şehre de insanlarına da fazlasıyla sevdalıydım. Taksiye valizimi yerleştikten sonra şoföre "Selamünaleyküm emice, Akmanlar Holdinge gideceğim."dedim. "Uu kızım aleykümselam, hoşceldun. Sen rahmetli Mehmet'in kızısın da." "Evet emice, dedeme sürpriz yapmaya geldim" "İyi yapmışsın kızım, selam söyle benden de çok iyi adamdur. Ha burada el atmaduğu kimse yoktur...Unutma selamımı ha, taksici Dursun dersun. " "Tamam emice, unutmam merak etme. " Amcayla oradan, buradan konuşmaya başladığımızda vaktin nasıl geçtiğini anlamadan, holdingin kapısında kendimi buldum. "Dursun emice, yengeye ve çocuklara selam söyle. Hadi Allah'a emanet ol, hayırlı işler. " Dursun emice ile vedalaştıktan sonra valizimi alıp, kapıdan içeri girdim. Bir kaç adım attıktan sonra Kader beni görünce ufak çaplı bir çığlık attı. "Beyza hanım, sizi burada görmek harika!" Tebessümle kollarımı açarak gelip sarılmasını sağladım. "Beyza hanım da kimmiş deli kız. Sana kaç kere, bana abla de diyorum." "Ama siz büyük patronun göz bebeğisiniz. Siz bir yana, herkes bir yana, öyle olunca da size abla demek saygısızlık gibi geliyor." Sırtını bir iki sıvazladıktan sonra "Saygı hanım demekle mi oluyormuş? " diye söylendim. Holdingde Akmanlardan bir tek dedemin olduğunu öğrenince kimsenin haber vermemesi için tembihledim ve soluğu onun kapısında aldım. Valizimi usulca kapıdan içeri sokarken, gözüm pamuğum dan başkasını görmüyordu. Masasında oturmuş, o pamuk sakallarını eliyle tarıyordu. "Pamuğum ben geldim. " Koşarak boynuna atıldığımda şaşkın hali, dolan gözleri ve titreyen dudaklarıyla çok sevimli görünüyordu. "Çok göresledum seni Haniftam. Nereyesun, bu kadar özletmek olur mu ya? " O söylendikçe onun boynunda erirken, kedi gibi kafamı sakallarına sürüp "miyav" diye diye mırladım. "Oy tatlı pisuk, eritecen beni ha. " "Daha sen erimedin mi pamuğum, ben kollarına atıldığım dakika eridim. Bu arada üzerimdeki yük kalksın, taksici Dursun emicenin sana selamı var. " "Aleykümselam. " Dedem kollarımdan tutup, beni boynundan geri çektiğinde yüzümü iki eli arasına aldı ve sözlerine devam etti. "Mehmet'imin en güzel emaneti, torunlarımın en delibaşı, en ben olanı… Neyse beni çok konuşturma, zaten ihtiyarlık beni duygusal bir adama çevirdi. Geç otur, ha buraya bakalum." Dedemin yanından kalkıp, tebessümle koltuğa doğru döndüm. Şakaydı değil mi bu, şaka! Bir iki kez gözlerimi, şaşkınlıkla açıp kapattım. Oradaydı işte gitmiyordu. "Hoş geldin Beyza. Bende dün gelip, dedene uzun uzun bizi anlattım. " "Bizi derken?" Ciddi anlamda eceline susamış olmalıydı. "Geç kizum, geç utanma. " Ne olup bittiğini anlayamadığım bir durumun içindeyken, dedem söze girdi. "Demek sen bir şeylerin ters gittiğini anladın da dedenin başını öne eğmek istemedin, ha güzel kızım." Şimdi bu ne demek oluyordu? Şaşkın halde dedemi dinliyor, dediklerini anlamaya çalışıyordum. "Alacağımız çok aslında ama birden bire, kimse parasını vermez oldu. Kimse borcunu ödemeyince zorlu bir sürece girdik. Bankalara başvurduk. Normalde telefonla almamız gereken, parayı karşılarına çıkan bir engelden dolayı alamadık. Bir hafta içinde o parayı bulamazsak, iflas bayrağını çekeceğiz. Yine umuruma değil. Sadece Mehmet'imin emeği çok fazla bu holdingde, yoksa bugün batsak, yarın yine ayağa kalkarız. " "Dede, banka nasıl para vermiyor? Koca Akmanlara hem de… Peki ağabeylerim ne yaptı?" Dedemin söylediklerinden sonra, gözüm öfkeyle Demir'e gitti. Onun burada olması, başlı başına neden bunları yaşadığımızın kanıtıydı. " Kizum önlerini alamam diye, bu konulara girmelerini istemiyorum. Siz, bana gelinim ve uşağımın emanetisiniz. Ha bu zorlu süreci, tek başıma atlatmaya çalışıyordum ama-" "Dede, ne oldu? Dede! " Koşarak dedemin yanına gittiğimde eliyle kalbini tutup, nefes almaya çalışıyordu. Her zaman çekmecesinde olan ilaçları çıkarıp içmesi için yardımcı oldum. Hayallerle geldiğim memleketime, ilk dakikadan sığmaz oldum. Dedemi kaybetme duygusu tüm benliğimi sarmışken, babamın ondan aldığı gözlerini kapatmış hali beni yine o güne götürüyor, ayakta durmak için kendimi zor tutuyordum. Babamın yüzüne, gözüne bulaşan kanları ellerimle temizleyip, gözlerinden yine silmek istiyordum ama ben uğraşıp didindikçe o, elimi tutup buna engel oluyor, yüzümü ezberlemek ister gibi bakıyordu. Dedemin kopyası olan gözleriyle son kez bana baktığında defalarca olduğu gibi yine beni arkasında bırakarak gözlerini ebediyete kapatıyordu. Arşa değen sesim hâlâ kulaklarımda yankılanırken, dedemdeki donuk bakışlarımı ellerime götürüp kontrol ediyordum. Ellerimde kan yoktu ve ben yine geçmiş tarafından esir alınan zaman diliminde takılı kaldığımı fark ediyordum. Üzerinden 6 yıl geçti Beyza, lütfen kendine gel ve dedene odaklan. Şu an sana ihtiyacı var. Eğer yine o günü yaşadığını hissederse daha fazla üzülür ve kalbi bu yükü kaldıramaz. Dedemin morarmaya yüz tutmuş teni, göğsüne kapanıp "Hayır! Hayır! Dede gidersen kaldıramam!" diye bağırmama neden oluyordu. Demir beni kenara doğru çekip, dedemin düğmelerini açtı ve onu kucaklayarak, koltuğa yatırdı. "İyi olacak korkma, ilacını aldı. Merak etme ona bir şey olmasına, asla izin vermeyeceğim." "Olmaz değil mi, Demir! Kaldıramam, annem ve babamdan sonra dedemin gidişini kaldıramam... Allah'ım ne olur şifa ver." Ben korkmuş halde titrerken, dedem zorla konuşmaya çalışıyordu. "İyiyum pisuk. Korkma... " 20 dakika sonra dedem şükür ki rahatlamış, moraran rengi açılmış ve en önemlisi rahat nefes alıp, vermeye başlamıştı. "Aha şükür düzeldim, korkmayasun Haniftam. Ha şimdi birazcık uyuyayım buraya, kendime gelince konuşmamıza devam ederiz. " "Tamam dedem, sen kendini yorma." Dolaptan ince örtüsünü alıp, üzerine merhametle örttüm. Dedem yaşlı olmasına rağmen, evde çok duramadığı için şirkette mutlaka örtüsü ve yastığı olur, ara ara şirkette kestirirdi. Demir 'e doğru kaş, göz işareti yaptığımda odadan çıktık. Asansöre doğru giderken, bağırıp çağırmamak için kendimi zor tutuyor, onu bir kaşık suda boğmamak için direniyordum. "Bu işin altından sen çıkarsan, seni öldürürüm Demir! Şimdi sesini çıkarma, terasa çıkıp orada konuşacağız! " Kafasını olur anlamda salladı. Son kata gelince, merdiven kısmına geçtik ve terasa doğru çıktık. Kapıyı açıp, o çıktıktan sonra arkasından öfkeyle kapattım. "Ne dedin dedeme?" "Dedem neyi anlatmaya çalışıyordu ve sen, bu işin neresindesin?" "Bana sakın yalan söylemeye kalkma, aşağı iner inmez ilk işim bankaları ve bize borcu olanları tek tek ziyaret etmek olacak. Çabuk anlatmaya başla Demir, gözüm hiçbir şey görmüyor. Buradan ikimizden biri, çıkamayacak gibi görünüyor. Daha fazla gözüm kararmadan anlat şunu! " Demir derin nefesler alırken, gözlerini gözlerime sabitleyip anlatmaya başladı ama gözlerindeki karanlığı gördüğüm an, yine devreye girip planlar yaptığını anladım. "Seninle evleneceğiz karıcığım!" "Ne saçmalıyorsun sen!" Bu adam canına susamış bir şekilde konuşuyor ve tahammül sınırlarımı aşıyordu. "Sana benimsin dediğimi açıkça söyleyip, Trabzon'a dönmene asla müsaade etmem diye söylemiştim. Uzun zamandır aileni araştırıyorum. Seni bu evliliğe ikna etmek için aradığım ışığı buldum. Merhametinin nereden geldiğini de anlamış oldum. Koskoca Akmanlar, servetini herkese dağıtıyor hem de hiçbir imza karşılığı olmadan bir sözle yüklü miktar borç para veriyordu. Önce borç para alanları ekarte ettim, sonra şirkete ödemesi olan büyük şirketleri, sonra da bankaları. Bunları yapınca bil bakalım ne oldu? Aile şirketin zora girdi ve iflas bayrağını çekmesine ramak kaldı. " Bu adam beni bununla yola getireceğini sanıyorsa ciddi anlamda yanılıyordu. "Beni bununla mı yola getireceksin? Hepsini bizim tayfanın halletmesi, iki gün sürer. " "Her şeyi düşündüm Beyza, merak etme. Deden, oğlunun anısı olan bu şirketi çok önemsiyor. Kalbi bu sıkıntıları kaldıramaz." Evet babamın bu şirkette, emeği büyük olduğu için dedem buraya çok önem veriyordu ama bu altından kalkamayacağımız, bir durum değildi. "Konuşurum onunla, ben yanında olduğum sürece kaldırır." Yanıma doğru gelirken, ellerini cebine koyup, yeniden zehrini insafsızca akıtmaya başladı. "Adamlarım benden haber bekliyor, karşı bir atakta borcunuzu alacağınız onca kişiyi, uzun bir süre ortadan kaldıracak ve siz, onlara ulaşamayacaksınız. Tabii bu sürede de dedeciğin çok daha fazla üzülecek, kalbi ise iyice sıkışmış olacak." Kafamı hayır anlamında sallayıp gülmeye başladığımda parayla beni satın alabileceğini düşünen zavallı adama baktım. "Sen, beni paranla kendine eş yapabileceğini mi sanıyorsun?" Gülmem kahkahaya dönüştüğünde karşımdaki adama daha fazla acıyordum. "Üzgünüm ama maddi değil, manevi değerlerle büyütüldük! Ailem, paraya tamah edecek insanlar asla değil. Bizim için önemli olan tek şey birlikte olmamız. Biz düştüğümüz yerden Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla kalkmayı biliriz. O yüzden maddi değerlere önem vereceğimiz güne kadar hayatımdan defolup git!" Demir aradaki mesafeyi kapatıp derin bir nefes aldı ve sağ eliyle yanağımı kavradı. "Daha son sözümü söylemedim Beyza. Bu daha başlangıçtı." Yanağımdaki elini hızla iterken "Sana asla boyun eğmeyeceğim!" diye bağırdım ama beni en büyük korkumla sınayacağını bilmiyordum. "Acaba diyorum, hazır ağabeylerinin ne kadar korumacı olduğunu öğrenmişken, ağabeylerinin karşına çıkıp her şeyi anlatsam mı? Düşünsene ikisine de her şeyi anlatıyorum ve beni alnımın ortasından vuruyorlar. Hem böylece benden kurtulmuşta olursun. Demir toprağa, ağabeylerinden biri veya ikisi de demir parmaklar ardına… Nasıl fikir?" Anne ve babamı gözlerimin önünde kaybettikten sonra en büyük korkum ailemin kalan üyelerini kaybetme korkusu olmuştu ve ben, uzun süre bu psikolojiden çıkamamıştım. Söylediklerinden sonra kalbim sıkışırken, gözüm dönmüş halde ona bağırmaya başladım. "Seni öldürürüm Demir! Öldürürüm!" "Tabii ki öldürürsün ama sen, beni öldürmek yerine, ailene umut olacaksın ve benimle evleneceksin." Mideme kramplar giriyor, bildiğin kıvranıyordum. Nefesimi yettiremediğim için bir elimle kapıdan destek alırken, bir elimle de şalımı öne doğru genişletmeye çalışıyordum. "Hemen şimdi kararını ver Beyza! 10 dakika sonra tüm adamlarımı arayıp, devreye girmelerini söyleyeceğim, sonra da direk büyük ağabeyinin karşısına çıkıp, yaptıklarımı anlatacağım; seni nasıl zora soktuğumu, şirketin batması için neler yaptığımı anlatacağım ve küçük Zeynep babasız büyümüş olacak. Sahi Zeynep, ölen annenin adıydı değil mi? " Bacaklarım artık bedenimi taşımıyor, ben titreyen dizlerimin üzerine yığılıyordum. Son gayretle nefesimi yettirmeye çalışırken, ona nefretimi haykırıyordum. "Senden nefret ediyorum Demir… Senden nefret EDİYORUM!.. " Demir yanıma doğru gelince bir dizini yere koyup, ellerini çeneme götürdü ve başımı yerden kaldırdı. Gözyaşlarım yanaklarımı sırılsıklam yapmış, şalımın çene kısmını çoktan ıslatmıştı bile. Şuan gözyaşlarım onun parmaklarını yıkarken, ben çaresizlikten ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Onunla evlenmem diri diri gömülmek demekti… Ama alabilecek bir sorumluluğu almadığım için dedemin ölmesi, ağabeyimin demir parmaklıklar arkasında ömrünü çürütüp, Zeynep'imin babasız, yengemin ise kocasız yıllarını heba etmesi, cehennem ateşinde yakardı beni ve ben, bir daha o ateşi ömrümün sonuna kadar söndüremezdim. "Kararını ver, 5 dakikan kaldı. Ben gözümü kararttım Beyza. Ayaz itiyle nasıl uyumlu olduğunuzu gördüğüm an, beklememeye karar verdim. Yoksa sen, dönülmez bir yola girecektin ve ona verdiğin söze sıkı sıkı sarılacaktın." "Ne Ayaz'ı, Demir? O, benim için sadece bir arkadaş." "Bir arkadaş sabah namazı için çadırının başında, seni sabırla beklemez. Gerçekten bu kadar, kör müsün?" "Namazımı geçirdiğim zaman çok ağlıyorum, o da buna kıyamadığı için bekliyor." Kararan gözlerini, yine öfkesinin ateşi sarmıştı. Çenemdeki eli, yumruk halini aldığında omuzları gerildi ve bir anda öfkesini yüzüme soludu. "Ne demek sana kıyamıyor! O, kim oluyor da benim olana kıyamıyor. O, kim oluyor da senin başında uykundan ayılmanı bekliyor. Senin o haline şahit olduğunu düşündükçe onu öldüresim geliyor Beyza. Bana işlerimin yönünü değiştirtme! Ağabeyin ile konuşmadan önce bana, onu öldürtme!" "Demir lütfen yapma… Yapamam, sana evet diyemem. Bu benim sonum olur. Sen, benim hayalini kurduğum, gelmesini beklediğim hayırlı nasibim değilsin. Benim hayalini kurduğum evlilikte, sen asla eşim olamazsın. Çok farklıyız... Sırf senin egon tatmin olacak diye beni diri diri bu evliliğe gömeceksin…" Hıçkırıklarımla bezenmiş cümlelerimi kurarken, nefes almakta zorluk çektiğim için nefesimi bir türlü döndüremiyordum. Beni üzdüğü zamanlarda gözlerinin arkasında bana acıyan, kıyamayan bir taraf görürdüm ama bugün gözünde sadece öfke, kararlılık ve uçsuz bucaksız bir karanlık vardı. "Son 1 dakikan kaldı Beyza! " Belki merhamet eder diye gözlerine son bir kez baktım ama yine o merhamet kırıntısını bulup, sıkı sıkı tutunamadım. Cebinden telefonu çıkarıp, bir numara tuşladığında dişlerinin arasından öfkeyle konuşmaya başladı. "Planı devreye sokun! Direnen zorluk çıkaran kim varsa gözünüzü kırpmadan öldürün ve ben diyene kadar, kimseyi tuttuğunuz yerden salmayın!" |
0% |