Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11🍓"Tamam"

@hanifta_hanim

Ailemi kaybedecek olmamın yükü yetmezmiş gibi bir de omuzlarıma günahı olmayan insanların öldürülmesi yükünü de yüklüyordu. Omuzlarım yüklenen her ağırlıkta yere çökerken vicdanım ölümle eşdeğer kararlar alıyordu.

Telefon konuşmasını yaptığı sırada bana arkasını dönüp, kapıya doğru adım atmaya başladı. Bir türlü çıkaramadığım sesimi, bulmaya çalıştım ama bir türlü bulamadım. Sanki konuşmayı unutmuş gibiydim. Titreyen bedenimi kontrol altına almaya çalışıp, ona doğru ellerimi uzattığımda gitmek üzere olan bedenine, zor bela dokunabildim. Ağzımı bir kez daha açmayı denedim ama nafileydi işte konuşamıyordum. Bana bir kez daha dönüp, baktığında ise kafamla başımı öne eğip, kabul ettiğimi gösterdim.

"Benden haber alana kadar, planı erteleyin ve kimseye dokunmayın."

Telefonu kapatıp, tek dizinin üzerine çöktüğünde beni omuzlarımdan kavradı. Omuzları gömleğinin açık bıraktığı düğmelerini gererken, yüzümü göğsüne yasladı.

Beyza ölmekle eşdeğer kararlar alıyorsun. Sen tehdite boyun eğip te evlenecek, hadi evlendim diyelim onu kocan olarak kabul edecek karaktere sahip değilsin. Kendini diri diri yakıyorsun!

İçimden yükselen ses kulaklarımda uğuldarken yeğenim Zeynep'in gülümseyen hali gözümün önünde beliriyordu. O daha çok küçüktü ve babasız kalmayı hak etmiyordu. Sadece onun için bile kendimi diri diri yakabilirdim.

Gözyaşlarım Demir'in tenini ıslatırken, ben vücudumu kontrol altına alıp da bir türlü bedenimi onun uzağına itemedim . Hıçkırıklarım arasında ciğerlerime dolan kokusu, benim için zehir gibi yakıcıydı ve ben, şu an için sadece ölmek istiyordum.

Demir'in kendinden emin sesi düşüncelerimi böldüğünde ruhum bedenime inat, onun kilometrelerce uzağına savruluyordu.

"Doğru kararı vereceğini biliyordum. Bundan sonra ki süreçte, söylediğim hiçbir sözden dışarı çıkmayacaksın ve 2 gün içinde evlenip, buradan gideceğiz. Anlattıklarımı aklına kazı, bir yerini bile atlamaya kalkma sakın.

Patronun olarak çalışmaya başladığım iş yerinde, sana aşık oldum. Seni sevdiğimi söyledim ve ikna etmek için peşinden çok dolaştım ama sen, ailemin onayı olmadan sevgine karşılık veremem dedin. Sana ciddi olduğumu kanıtlamak için evlenme teklifi yaptığımda ise, yine aileni öne sürdün ve ben de dedenle tanışmaya şirketinize geldim. Sizi araştırırken, dedenin ödemekte zorlandığı borcunu öğrendim ve senden izin alarak, borcu kapatmak istedim. Sen de bunu ancak, borç olarak kabul edebileceğini söyledin. Para kısmını bir tek deden bilecek, diğer hiç kimse bu kısmı asla bilmeyecek. İzmir'deki işlerimiz çok sıkışık olduğu için, 2 gün içinde düğün yapmak zorundayız. Bu işi uzatmak istemeyen, seni biran önce isteyen taraf benim ama sende dine uygun olmayan, herhangi bir bakıştan vesaire kaçtığın için hemen olmasını kabul ettin.

Şimdi gözyaşlarını sil. Birisi neden ağladığını sorarsa da dedene üzülüp ağladığını söyle. Benim yanımda, bana aşık bir kadın gibi davranacaksın Beyza ve ailen asla bu evlilikten şüphelenmeyecek. Eğer arkamdan bir iş çevirdiğini hissedersem, dediğim her şeyi ani bir telefonla hayata geçiririm ve sen pişman olsan da asla geri adım atmam! Dediğim her şeyi anladın mı? "

Kafamı evet anlamında salladığımda beni göğsünden geri çekip, gözlerime baktı.

"Gözlerimdeki kararlılığı görüyor musun? Bu dediklerimde herhangi bir gecikme olursa ve sen 2 günün sonunda benim karım olarak Trabzon'a veda etmezsen, yapacaklarımdan gerçekten kork Beyza!"

Gözlerinde gerçekten kararlılık vardı. Dediği her şeyi uygulayıp, hayata geçireceği çok belliydi. Sesimi zor olsa da topladığımda sıra benim ona sunacağım şartlardaydı. Eğer beni bu kadar takıntı haline getirmişse onun da bu süreçte vereceği sözler olmalıydı.

"Dediklerini yapacağım ama benimde şartlarım var Demir!"

Ciddi yüz hatları, alaycı gülümsemeye dönüştüğünde onu öldürmek için can atıyor olmamı hiç yadırgamadığımı fark ettim.

" Ne şartı, komik olma Beyza! "

" Bana dokunmayacaksın, asla gerçek anlamda senin karın olmayacağım! "

" Şartına uymazsam ne olacak Beyza! Benim karım olacaksın ve artık sana dokunmak için senden izin almayacağım! "

Gözyaşlarımı silip, gözlerine kararlılıkla baktım.

"Şu an çatıdan kendimi atsam, sence yaşama ihtimalim yüzde kaç olur? "

"Yapamazsın, buna izin vermeyeceğimi biliyorsun! "

"Sende gözüm karardığında neler yapabileceğimi artık öğren! Ben öldükten sonra kime ne yapıyorsan yap. Onların acısını yaşamamış, en önemlisi de içimde hissetmemiş olacağım. Bir düşündüm de şu an bu fikir bana çok daha fazla cazip gelmeye başladı. "

Alaycı gülümsemesi solduğunda, gözündeki korkuyu görebiliyordum, öyleyse doğru yoldaydım. Dinen intiharın her türlüsünün haram olduğunu bilemeyecek kadar, konudan uzaktı. Bilmiyordu ki tehdidimin altı bomboştu. Evet oradan atlayacak cesaret, bende fazlasıyla vardı ama Rabbimin yasak ettiği bir yoldan, yaşamıma son veremeyecek kadar da inancım çoktu.

"Tamam, sana kastettiğin şekilde dokunmayacağım ama bilmelisin ki yeri gelecek elini tutup, sana sarılacağım ve bu evliliği herkes gerçek bir evlilik gibi görecek. Kimseyi şüphelendirmeye kalkma Beyza! Acısını bir şekilde senden çıkarırım, bunu bil. "

Bir zamanlar acaba beni sevdiği için mi bana bu şekilde davranıyor diye düşündüğüm her saniyenin aptallık olduğunu daha iyi anlıyordum. Karşımdaki adamın kalbi zifiri karanlıktı ve orada sadece takıntılı düşünceler yer alıyordu.

"İşyerindeki kimse bu evliliği bilmeyecek, sadece hayatımızdaki zorunlu olan kişiler bilecek. Herkesin önünde de seninle mıçmıç olmamı sakın bekleme. "

"Şansını fazla zorluyorsun. Hemen kalk, dedenin yanına gidiyoruz! "

Eliyle bileğimden kavradı ve beni sertçe kaldırıp, peşinden çekiştirdi. Dedemin odasına geldiğimizde, her şey onun anlattığı gibi gerçekleşti. Dedem para işini herkesten saklamayı kabul ettiği sırada içeriye genç Akmanlar girmeye başladı.

"Küçüğüm bu gerçek mi? Sen mi geldin? "

Özlediğim sese doğru hızlı adımlarla koşarken, aslında bu koşmamın tekerrürden ibaret olduğunu biliyordum. Annem ve babamı kaybettiğim günde, aynı yıkık bedenimle ona doğru koşuyordum, şimdi de... Ona sarıldığımda ki tek fark, bu sefer ellerim gömleğini kan kırmızısına boyamamıştı ama ben yine aynı enkaza dönüşmüştüm.

"Abim..."

Ağabeyime doyasıya sarılırken, gözyaşlarım gömleğinden bedenine sızmıştı bile. Eskiden olduğu gibi beni göğsüne saklasa ve ben, oradan hiç çıkmasam bu adama da böyle mecbur kalmasam, olmaz mıydı?

"Küçüğüm ne oldu, ne bu hal? Gözyaşların yüreğime kadar sızdı. Ben, sana bu gözlerden bir daha inci akıtmayacaksın demedim mi?"

 

"Aha bücür gerçekten ağlıyor. Kız sen genelde karşı tarafı ağlatırdın, şimdi ne bu hal? Yoksa ilgiyi üzerinde mi istiyorsun?"

Salih amcamın deli oğlu Kenan'ın sözünü, Ali Asaf ağabeyimin kafasına attığı şaplak böldü.

 

"Ana yadigarım, akıtma incilerini da... Biri bir şey mi etti? Yoksa kalbini mi kırdı, ne bu halin? Yine gözlerin kızarmış, dudakların şişmiş. Şişuk dudakli"

Ali Asaf ağabeyim de gelip, arkamdan sarıldığında ikisinin sevgi dolu kollarında olmak, harika bir duyguydu. Tabii buna kuzen canlarda eklenince yine kocaman sevgi yumağına dönüşmüştük.

"Boğuldum, nefes alamıyorum."

"Sesi hâlâ çıktığına göre yeteri kadar sıkı sarılamamışız uşaklar. Biraz daha yüklenin!"

 

"Emicemin başa bela uşağı Mehmet, bu çemberden çıktığımda elimden çekeceğin var. Ula yeter, vallahi nefes alamıyorum."

Demir'in, sert çıkan sesi kalabalığın kafasını ona çevirmesine neden oldu.

"Kızı rahat bırakın. Ona, zarar vereceksiniz!"

Sanki 20 dakika önce, beni tehdit eden geri zekâlı o değilmiş gibi konuşuyordu .

"Sen kimsin de bizim kızı bizden koruyorsun dingil!"

 

Halit amcamın büyük oğlu Sinan ağabeyim, Demir'in üzerine doğru giderken, ağzının ortasına çarpması için dua ettim. Tam duam kabul olacaktı ki dedemin tonton sesi araya girdi.

"Sinan uşağum! Dur bakalım damadı ilk günden korkutmayın."

Tüm genç Akmanlar bir ağızdan "Kimin damadı?" diye bağırdı.

Aralarından zor çıkıp, dedemin önüne doğru geldim.

"Destur dede, ne damadı! Daha ağabeylerimin iznini almadım."

Tabii pamuğumun canına minnet illa beni evlendirecek, o torunu da kucağına alıp, nazlatacaktı. Onun için çok çabuk Demir'i kabullenmişti, gerçi Demir uyuzu da dedeme karşı olduğundan çok farklıydı. Konuşurken hiçbir saygısızlık yapmıyor, dedem oturmadan o oturmuyordu. Tam göz boyayan, pislik adamın tekiydi işte.

Hüseyin ve Ali Asaf ağabeyim yanımıza doğru gelirken, Demir'i baştan sona süzdüklerinde Hüseyin ağabeyim söze girdi.

"Sen benim kardeşime, yan gözle baktın öyle mi? Ula senin o gözlerini oyarım! "

"Uşağım sakin ol, uşak hiçbir saygısızlık etmemiş. Bizim kızında maşallahı var, kendine yakışanı yapmış. Uşak onu sevdiğini söylediğinde, ailemin arkasından iş çeviremem demiş. Uşakta niyetinde ciddi olduğunu göstermek için evlenme teklifi etmiş ama kız yine bizi öne sürmüş. Delikanlı uşak dün dikildi karşıma, her şeyi bir bir anlattı. Bugün yine gelip, bıkmadan usanmadan dil döktü. Uşak daha ne yapacaktı?"

Hüseyin ağabeyim, bana doğru döndüğünde, gözlerimin içine baktı.

" Beyza, dedem ne diyor abim? "

"Abi ben sizin başınızı öne eğecek, hiçbir şey yapmadım. Yine rızan yoksa eyvallah der, bir daha asla onun yüzünü görmem."

Demir'in şaşkınlıkla kaşları kalktı. Geri zekâlı ondan bekleneni yapıp, karşı çıkacak ve ağabeyimin temiz bir, iki yumruğunu yiyecekti.

Bu oyunu sen istedin Demir, şimdi sende bedel ödeyeceksin.

"Tüm Akmanlar bir dağ gibi karşımda olsa da ölürüm ama yine de seni bırakmam! "

Verdiği tepki içime su serpmişti. İşte şimdi ağabeyimin güzel yumrukları önce yüzüne, sonra da karnına doğru sert bir şekilde iniyordu. Engel olamadığım gülüşüm, tüm yüzümü kaplarken, ben sadece izliyor ve olanlar karşısında mutlu oluyordum.

"Bir daha de bakayım. Sen kimin kardeşini bırakmıyorsun!"

Adi herif, hiç bir yumruğa karşılık vermiyor, tribüne oynamayı iyi biliyordu.

"Sana elim kalkmaz ağabey. Beni öldürsen de kız kardeşinden asla vazgeçmeyeceğim. Onu alana kadar, gerekirse kapında sabahlayacağım ama yine de ondan vazgeçmeyeceğim."

"Ula fuşki koklanan sen Meryem'i severken, onunla yuva kurmak isterken, ona hangi gözle baktın da onunla evlendin? Bırak uşağı, Mehmet'imin emaneti, adaşım falan demem, bastonu kafana indirip, kırarım. "

Dedem, Demir'i yanına doğru çekerken, konuşmasına devam ediyordu.

"Beyza'yı birine vermeye kıyamadığınızı biliyorum. Sizde Beyza neyse bende hepsinden fazlası. O benim delibaşım, sırdaşım, küçük haniftam, hepiniz bir yana ha bu küçük pisuğum bir yana. Kızı utandırmayın. Evi arayın, yemeğe misafirimiz olduğunu söyleyin."

Tamam, dedem Demir'i sevdiğim için onunla evlenmek istediğimi sanıyordu ama yine de bu Demir'in burnundan getirmeyeceğim anlamına gelmiyordu.

"Dede bir dursaydın, neden ağabeyimin elinden hemen aldın? Hüseyin ve Ali Asaf'ın kardeşiyle evlenmek istiyorsa, niyetinde ciddi olduğunu gösterecek, daha Ali ağabeyim elini bile sürmedi."

Herkes bir anda gülmeye başlarken, Demir kaşlarını kaldırıp, demek öyle der gibi baktığı sırada Kenan yine uyuz uyuz konuşmaya başladı.

" Ula bu kız bize az bile çektirmiş. Sevdiği uşağı abisine dövdürüp, ondan haz alan başka bir psikopat daha olamaz. Sana çok acıdım enişte. Ben bu deli kızı verdim, gitti"

"Kenan! Dirseğimi o koca çenene geçirip, yerleri pisletmemi istemiyorsan sus. Seni Demir'den beter hale getiririm."

"Kuzen o öncedendi. Şimdi zıplasan da boyuma yetişemezsin."

"Boyuna güvenme fasulye sırığı! Ağabeylerim ne güne yanımdalar, seni önümde diz çöktürürler, sonrası ise aynı bildiğin gibi devam. "

Bir yanıma Hüseyin, bir yanıma Ali Asaf ağabeyim gelip sarıldıklarında Hüseyin ağabeyim tebessümle konuşmaya başladı.

"Tam gözü kapalı kavgaya girmeliksin küçüğüm. Büyüdüğünde bu kadar güzel bir kız olup seni kıskanmasaydım, hâlâ seninle vuruşmaya giderdim. "

Hüseyin ağabeyim gözlerime merhametle bakarken, Ali Asaf ağabeyim konuşmaya başlayınca ona doğru döndüm.

"Ne olduysa 14 yaşından sonra oldu abi. Saklanılamaz güzelliğine bakan, kaç adamı bıkmadan dövdük. Şimdi bu işi zavallı damat üstlenecek ve sürekli ellerinin üzeri kan içinde kalacak."

Ali Asaf ağabeyim, bu sözüyle resmen Demir'i kabul ettiğini duyurmuş oldu. Hüseyin ağabeyimin yumruklarına karşılık verseydi veya evlenme isteğinde bir adım geriye adım atsaydı, böyle puan toplayamazdı pislik. Gerçi o dayak yiyen hali, beni ne kadar mutlu etmiş olsa da ağabeyimin karşısında dik duruşu takdire şayandı. Eğer gerçekten sevdiğim adam olsaydı, benim için çabalayan yanını sarıp sarmalamak isterdim.

Dedemin "Haniftam al ha bu uşağı git. Yüzünü, gözünü bir an önce toparla. " cümlesi ona doğru dönüp bakmamı sağlamıştı.

Ellerimi birbirine dolarken, gözlerimi devirip konuşmaya başladım.

"Yok ya, neden ben toparlıyormuşum dede? Ağabeyimin sanat eserini bozacak kadar saygısız değilim. Gevşek ağızlı, Kenan toparlasın."

Hüseyin ağabeyim, gelip beni alnımdan öperek, şefkatli ve gururlu sesiyle konuşmaya başladı.

"İşte benim kardeşim. 24 yıldır bir söz bile duyup, başımı öne eğdirmedin. Seninle hep gurur duydum. Şimdi al damadı akşama ambalajla, Meryem'im ha bunun suratını görünce de suçu Ali'ye at. Karımla aramı sakın ha bozma. "

"Hanım köylü, korkak! Bende, beni gerçekten evlendirmezsin sanıyordum. 2 dakikalık adama damat dedin. Ben en az 10 gün döver, kapıda süründürürsün diyordum ama nerde..."

Ağabeyim elini bel boşluğuna götürüp, öyle bir kahkaha atarak söylendi ki odadaki herkes kahkahasına eşlik etti.

"Ula uşağı da boşa dövdük. Ha bununla evlenmek istediği için madalya takmamız gerekiyordu. "

Bir tek ben sinirden tepiniyor, diğer herkes Demir'e Allah yardımcın olsun, işin çok zor diyordu. Dedem bir kez daha uyarınca uflayıp, istemeye istemeye koridorun sonundaki odaya gittik.

Odaya arkamdan Demir girdikten sonra kapıyı kapatıp, arkasına yaslandı.

" Benimsin, demiştim sana! Böyle olur diye düşünmemiştim ama sonunda sen varsan her şeye değer."

Ona bakmadan konuşurken, ilk yardım çantasını dolaptan çıkarıyordum.

"Benim seni sevdiğimi düşünüyorlar Demir, bir bilseler bana neler yaptığını, dedem dahil hepsi üzerine bir şarjör mermi boşaltırdı."

Demir bu sırada sandalyeye oturdu, bende önünde ayakta durarak pansuman yapmaya başladım. Oksijenli suyu acımadan yaralarına döküyor, insafsızca yaralarını temizliyordum.

" Çok acıyor yavaş olsana! "

" Beter ol, daha da acısın! "

Pamuğu daha sert bastırmaya başladım ama ben bastırdıkça dudağının kenarındaki gülüşü büyüyordu. Normalde kızların aşık olabileceği ona çok yakışan, karizmatik bir gülüşü vardı. Gel gör ki bu gülüş bende o etkiyi bırakmıyor, aksine sinir harbine yol açıyordu.

"Şu gülüşünü keser misin?"

"Üzgünüm ama kesemem. "

"Demir yediğin dayak az geldi sanırım, biraz daha ister misin?"

"2 gün sonra gelinimi kucaklamama engel olacaksa, istemem. "

Bu adam gerçekten çok arsızdı. Ona çok sinirli olup, nefret etmeme rağmen arsız sözlerinden sonra pembeleşen yanaklarıma engel olamıyordum.

"Sakın kuralı unutma Demir, bana asla dokunmayacaktın."

Pansuman yaptığım elimi bileğimden kavradı ve beni kendine doğru yakınlaştırdı. Gözlerime öyle bir bakıyordu ki utanmamam gerektiği halde, onun yerine ben utanıyordum.

"Beni istediğin güne kadar sana asla dokunmayacağım."

"Peki şu an ne yaptığını sanıyorsun geri zekâlı?" deyip onu ittim. İterken özellikle ağabeyimin çalıştığı yeri hedef aldığımda acılar içinde kıvranmaya başladı.

"Daha beter ol, bende açtığın yaraların yanında senin yaraların hiçbir şey! Görende kaslı, dayanıklı adam sanır. Mızmızlanan bir çocuktan farksızsın! "

"Gel buraya, sana çocuk olmadığımı kanıtlayayım. "

Yerinden zorla kalkıp suratındaki kızarmış, çapkın gülüşüyle bana imalarda bulunuyordu.

"Sen tam bir aptalsın, böyle giderse sürekli dayak yiyeceksin!"

Oradan uzaklaşıp, dedemin odasına girdiğimde ağabeylerimin arasına oturup, sıcacık sevgileriyle beni sarmalarını keyifle izledim. Arkamdan Demir de geldi. Biraz daha oturduktan sonra hep beraber şirketten çıktık.

Eve gitmeden önce her zaman olduğu gibi, annemle babamın yanına dua edip, içimi dökmek için uğradığımızda ağabeyim ile Demir'i arabada bıraktım. İkisinin ayak ucunda öylece beklediğim sırada geçen 6 buçuk yılda değişen hiçbir şeyin olmadığına bir kez daha şahit oldum. Onları kaybettiğim ilk güne tekrar geri dönüp, bir ellerime, bir mezarlarına bakıyordum. Ellerime bulaşan kanlarını, 6 buçuk yıldır temizleyemiyor, yine onların mezarında aynı acı güne sürükleniyordum.

İnsanın anne babasını, aynı günde kaybetmek, gece kabuslarını da beraberinde getiriyordu. Her gece durmadan aynı acıyı yaşayıp, kan ter içinde kalkıyordum. Şimdi yaralarımı sarıp, o günleri geride bırakmanın utancını, ikisinin arasında yaşıyordum.

"Hayır asla unutmadım sizi anne, baba. Sadece sizi kaybettiğim günü, her gece aynı kabuslarla tekrar tekrar yaşamayı bıraktım... Sizi çok özlüyorum ve çok seviyorum."

Kasılan bedenim ikisinin mezarının ortasında yere çöktüğünde, ellerimle ikisinin mezarını aynı anda seviyor, üzerindeki minik taşları ayıklıyordum. Omuzlarımdaki yükü onlara anlatacak ve bu yükten kurtulmak için dua edecektim.

"Bugün kızınız biraz daha büyüdü canlarım. Ailesi için kendini sevmediği bir adama mecbur bıraktı ama olsun ben, üstesinden geleceğime inanıyorum. Lütfen siz sakın üzüleyim demeyin. Asıl bu kararı aldıktan sonra yükümün tuhaf bir şekilde hafiflediğini hissettim çünkü ben, bu mezarlığa bir yakınımı daha gömmek istemiyorum. Kimsenin mutsuz olmaması için ben elimden geleni yapacağım ve sonum olduğunu bile bile o adama mahkum olacağım... "

Öne düşen başım sanki oradan hiç kalkmayacağa benziyordu. Kurduğum tüm hayaller bir bir yok olurken ben bencil bir adama mahkum olduğum için yok olarak ağlıyordum.

"Beyza yerden kalk ve bir daha gözlerinden yaş akıtma. "

"Burada yalnız kalmak istediğimi herkes bilir. Ne cesaretle yanıma geliyorsun, çabuk git Demir!"

"Yapamam, seni böyle hüzünlü görürken, arabada durup seni öylece izleyemem. "

Annemle, babamın mezarındaki ellerim, yumruk halini aldıktan birkaç saniye sonra derin nefes alarak, anlatmaya devam ettim.

"Daha demin size anlatmıştım ya, bizimkiler için kendimi sevmediğim bir adama mahkum ettim diye. İşte bakın o geldi ama bu sözlerinden sonra sakın kızınızı çok düşünüyor sanmayın. Bencil pisliğin teki o! Ağlıyorsam eğer beni, sadece o ağlatmalı. Kendi ağlatınca asla geri adım atıp, merhamet etmez ama başkası ağlatırsa hemen beni elimden kaldırıp merhamet eder.

Evet bence de çift karakterli.

Aa sakın üzülmeyin, ben mi onu yenemeyeceğim? Mum ederim adamı, mum bilirsiniz. Siz kızınızı düşünmeyin canlarım, nur içinde yatın. Rabbimin hepimizi cennette buluşturması duası ile okuyorum bugün Fatihalarınızı ve sizleri çok ama çok seviyorum..."

Fatiha okuyup Demir'e bakmadan mezarlıktan çıktığımda peşimden gelmediğini fark ettim. Arabaya gidip, uzun bir süre onun gelmesini bekledik ama hâlâ gelmediği için, o tarafa doğru dönüp baktım. Mezarları suluyor, sularken de bir şeyler anlatıyordu. Neden ben birini hemen affedip, ona uzun süre nefret besleyemiyordum ki! Şimdi sırf annem ve babamın mezarı başında onlara dua edip, hizmet ettiği için bugün yaptıklarını unutacak mıydım?..

Unutma Beyza, unutma! Öfkeni ona karşı her zaman taze tut!

⏳ ⌛

 

Derin nefesler eşliğinde kapının açılmasını bekledim. Erkeklere bir şeyleri anlatmak her zaman daha kolaydır çünkü erkekler yüzeyseldir ama birazdan yengelerim ve kuzenim Zehra canımı çıkarana kadar beni soru yağmuruna tutacak ve istediklerini alana kadar asla pes etmeyecekler.

 

Kapı açılır açılmaz, Zehra boynuma atladı. Uzunca sarıldıktan sonra içeriye girdik. Sırayla amcalarımın, büyük yengelerimin ellerini öptük, arkamdan da hepsinin elini Demir gıcığı öpüyordu. Dedemin ikazıyla sofraya oturduk. Herkes masadaki yerini aldığında Ali Asaf ağabeyimin yanında, iki boş sandalye bıraktıklarını gördüm. Bu işin yengelerim tarafından yapıldığı o kadar belliydi ki maksatları Demirle beni yan yana oturtup, ikimizi aynı anda inceleyerek, hiçbir şey kaçırmak istememeleriydi.

Demir gösterilen yere hemen oturmuştu fakat ben, ne yapacağımı bilmez halde ayakta kaldım.

"Otur da güzel kızım, çekinme. "

Salih amcam anlayışlı sesiyle, beni yerime oturttu ve hiç bitmeyecek olan soru yağmuru ardı arkasına geldi.

"Damadımızın maşallahı var. Boylu poslu, kalıplı uşak. Taşı sıksa suyunu çıkaracak cinsten. "

Halit amcamın sözünü, torunu Süleyman böldü.

"Ne damadı dede? Hem o adamı ne diye, benim kelebeğimin yanına oturttunuz?"

Sofrada kahkaha sesleri yankılanırken, Süleyman yanımıza gelerek, çok daha sinirli bir şekilde konuştu.

"Bunda gülünecek bir şey yok, Beyza ile ben evleneceğim. O beni bekleyecekti!"

O minik ellerini, ellerimin arasına alıp, sarı saçlarından öptüm. Gökyüzünün boyadığı mavi gözlerine bakarak konuşmaya başladım.

"Süleyman'ım aslında benim gönlüm sende. Ben, seni hâlâ bekleyebilirim. Yeter ki sen, bu adamı ikna et. "

Süleyman'ı da Demir'in başına sardığıma göre, artık rahatça çorbamı içebilirdim.

Süleyman Demir'e dil döküyor, onu ikna etmeye çalışıyordu ama inatçı adam çocukla çocuk oluyor, geri adım atmıyordu.

"Süleyman, ben Beyza'yı sana bırakmam ama daha iyi bir fikrim var. Evlenince hemen çocuk yaparız, sende kızımla evlenirsin. Düşünsene Beyza bu kadar güzelse, onun kızı daha da güzel olmaz mı? "

Duyduklarım karşısında, çorba nefes boruma kaçtı ve öksürmeye başladım.Bu sırada Demir'i uyarmak için ayağına bir tane geçirdim. Ağabeylerim de benimle beraber söylenirken, dedem söze girdi.

"Ha bu damat tam isteduğum damat. Beyza'ya kalsa ben, onun yavrusunu göremeyip gözüm açık giderim. Afferum uşağum sen ha böyle olmaya devam et."

Dedemin konuşması beni daha da utandırmıştı. Meryem yengem su uzattı.

"Al iç kuzum, yoksa boğulacaksın. Sizde kızı utandırmayın dede. Bu arada geldiğinden beri soracağım ama bir türlü fırsat bulamadım. Senin yüzüne ne oldu Demir? "

"Görünmez kaza yenge, merak edilecek bir şey yok."

Yemekler yendikten sonra büyükler kendi aralarında konuştular. Demir onlara durumu anlattı. Yarın annesi ve babaannesiyle kız istemeye gelinmesine, ertesi günde düğüne karar verildi. Düğünü nasıl yetiştireceklerine dair konuşmalar bitmek bilmiyordu. Suskunluğumu bozup söze girdim.

"Dede, ben düğün istemiyorum. "

Herkes bir ağızdan "Ne demek düğün istemiyorum. Koca Akmanlar düğünsüz mü verecek bir tanecik kızlarını!" diye bağırdı.

"Konu tartışmaya açık değil, çok üzgünüm. Sade bir nikahla evleneceğim."

Hüseyin ağabeyim, gözleri dolmuş bir şekilde konuştu.

"Abim etme, öyle iş mi olur?"

"Lütfen abi bu karar, yeni alınmış bir karar değil. Ben anne ve babamı toprağa koyduğum gün, her genç kızın hayallerini süsleyen, o en mutlu günüde gömdüm. Annem ve babam olmadan yapılan düğün, benim boğazımda düğüm olur. İnsanları mutlu edeceğim derken, bana zulüm olur. Lütfen beni de anlayın... "

Koca salondaki sessizliği, Demir bozdu.

"Yarın buraya annemlerle beraber büyük bir ekip geliyordu. Sana yakışan düğünle, seni almak istediğim için ama sen, bunu istemiyorsan, kararının arkasındayım."

Demir'in cümlesinden sonra tekrar aramızda konuştuğumuzda herkes bu isteğimi kabul etmek zorunda kaldı. Ağabeylerim uzun uzun sarılıp, keşke böyle olmasaydı diye içlerini döktüler. Elbette onları da anlıyordum, bana baba olmak için ellerinden geleni hep yapmaya çalışıp, o günü de hak ettiğim gibi yaşamamı istiyorlardı ama yine de beni anlayışla karşıladılar. Sonuçta üçümüzde aynı yarayı almıştık.

Herkes odasına çekildi. Yarın isteme olacağı için herkes benden çok daha fazla heyecanlıydı. Şalımı çıkarmak için iğnelerimi çıkarırken bir anda kapım açıldı.

"Yediğin dayak, kesinlikle az gelmiş olmalı. Senin ne işin var burada? Bu odanın bana ait olduğunu nereden öğrendin? "

"Sağ olsun Meryem yengem söyledi. "

"Yengeme bak be, abime bu yaptığını söyleyecek olsam ortalığı yıkar. Ne var niye geldin? "

"Seni bir kez daha görmek istedim. Her şey plan dahilinde ilerliyor. 2 gün sonra evlenmiş şekilde buradan ayrılacağız. "

Onu dinlerken yorgun olduğum için yatağa geçip oturdum.

"Demir aklıma gelmişken imam nikahını burada yaptırmayı sakın kabul etme. İzmir'de yakın bir tanıdığına yaptıracağını söyle. "

Demir kaşlarını çatıp, elini kirli sakallarında gezdirmeye başladı.

"Neden İzmir'de yapılmasını istiyorsun?"

"Dalga geçiyor olmalısın. Seninle Allah'ın huzurunda kesinlikle evlenmeyeceğim. Sadece kağıt üzerinde olacak bu evlilik."

Kasılan çenesiyle beraber, gözlerime çok daha dikkatli baktı.

"Bunu kabul edeceğimi düşünmüyorsun değil mi?"

"Tabii ki edeceksin. Bu evlilikte, seni kocam olarak asla görmeyeceğim. Gözümde ve kalbimde yine aynı şekilde kalacaksın; istediğine sahip olmak için tehditler savuran patron bozuntusunun teki olarak! Sevdiğin için benimle evlenmediğini ikimizde biliyoruz. Bu odada kimse yokken, birbirimizi kandırmayalım. Sen takıntılı bir adamsın. Sana hayır dememi kabul edemediğin için tüm bunları yapıyorsun ama atladığın bir şey var. Kalbim, ruhum çığlık çığlığa sana yine hayır diye haykırırken, sen zoraki ağzımdan çıkan eveti duyuyorsun.

Tekrar söylüyorum, asla senin karın olmayacağım. Bunu anladığın gün, benden sıkılıp vazgeçtiğinde gerçek nasibime severek ve isteyerek evet diyeceğim. İşte o zaman hem Allah katında, hem de gerçek anlamda onun karısı olacağım."

Sakin halini korumaya çalışıyor ama pekte başarılı olamıyordu. Elini saçlarına koyup öfkeyle dağıttı ve yanıma doğru geldi. Konuşmak için ağzını açtı ama konuşmadan odadan çıkmak üzere kapının koluna dokundu.

Söylediğim hiçbir cümlede yanlış bir kelime yoktu. Bugüne kadar bana ne hissettirdi ise, onları yüzüne söylediğim için rahatlamış hissediyordum, ta ki arkasını dönüp, aklımı bulandıran cümlelerini kurana kadar.

"Neden anlamak istemiyorsun? Sen sadece benim karım olacaksın. Benden başkası asla senin için olmayacak! Senin o yıllardır beklediğin nasibin benim, başkası değil! Cidden görmüyor musun? Senden ömrümün sonuna kadar sıkılmayacak kadar..."

Cümlesini öylece yarıda bıraktı. Yataktan kalkıp, ona doğru bir adım attım. Aklıma doluşan onlarca sorudan, sadece bir iki tanesini sorabildim.

"Sıkılmayacak kadar ne Demir? Takıntılı bir adam olduğun mu? Cümleni tamamla, aklımı bulandırıp durma."

Hızlı adımlarla yanıma doğru geldi. Öfkeyle soluduğu nefesi, şalımın önüne doğru vuruyordu.

"Takıntı mı? Bu kelime az bile kalır! Bir kez daha tekrar ediyorum. Benden başkası senin için asla olmayacak, sok şunu kafana! "

"Öyle mi beyefendi? Bu evliliğe ikimizde mahkum oluyorsak, o zaman şartları eşitleyelim. Senden başkası nasıl benim için olmayacaksa, senin içinde benden başkası olmayacak. Sende gençliğini benim gibi ömrünün sonuna kadar sevgisiz bir evlilikte bitir! Çok sıkılacak, çok zorlanacaksın Demir ve senin gibi nefsinin esiri olmuş bir adam, elbet yanlış yollara, haram kadınlara gidecek. İşte bundan şüphe duyduğum gün, senden açıklama bile beklemeden, bu evlilikten de senden de gideceğim ve sen, beni tehdit etmek için bile bulamayacaksın! "

Elini yanağıma doğru götürdü. Bakışları gözlerimden, dudaklarıma doğru kaydı.

"Beni tehdit eden halin, çok davetkar Beyza! Şu an sana dokunmamak için direniyorum ama dini nikahımız kıyıldığı zaman, beni tehdit ettiğin her sözünde, elimi de kendimi de durdura bileceğini sanmıyorum."

Hayali olarak yanağıma dokunduğu elini, dudaklarıma doğru götürürken, konuşmasını da aynı anda bitirdi.

" Sen benimle nasıl konuşuyorsun pis sapık! Bana dokunamayacaksın, dini nikahıda işte bu yüzden asla kabul etmeyeceğim Demir. Sana da sözlerine de zerre güvenim yok. Şimdi çık odamdan! "

"Çıkmazsam, ne yapacaksın? "

"Abii... Abii çabuk gel!"

 

YAZAR SPOTU En az 11 bölümdür yıldıza basıp oy veriyor, yorum yapıyor ve beni takip ediyor. İşte bunlar yazarını sürekli destekleyip güzel sözleriyle yazmaya teşvik eden okur can'dır : )

Bir de okur vampirler var 😅 Bunlar da kitabı düzenli okuduğu halde yazarına bir oy vermeyi çok görüp, yazarını hiç desteklemiyor. İşte bunlarda yazarının sürekli yazma isteğini emiyor. Ncncnfn

O yüzden yazma isteğimi emen okur vampir olma, okur can ol : )

Ağzımı eliyle kapatıp, kendine doğru bastırdı.

"Sus milleti başımıza toplayacaksın!"

Karnına doğru sertçe vurdum. Ağabeyimin perişan ettiği karnı, iki büklüm oldu. O sırada Hüseyin ağabeyim ile Meryem yengem odaya girdiler.

"Ne oluyor abim?"

Onların yanına doğru gidip, ağabeyime sarıldım.

"Bu saatte odama, seninle konuşacaklarım var diye girdi. Çık dedim çıkmadı."

Yengem Demir'in yanına doğru gitti. İki büklüm halini görünce "Peki neden iki büklüm bu uşak? " diye sordu.

"Bu saatte odama girmenin cezasını elbette kesecektim. Özellikle ağabeyimin çalıştığı yere doğru vurdum ki acıdan yerinden kalkamasın. "

Ağabeyim boğazını temizliyor, bana kaş göz işareti yapıyordu. Yengem ağabeyime bakarak sorusunu yineledi.

"Hangi abin dövdü bu uşağı, söyle bakayım? "

"Ali'yi durdurmaya çalıştım hayatım ama durdurana kadar, bir iki yumruk attı. Sen merak etme Ali'ye çok kızdım."

Ağabeyim yine karısının öfkesini kendi üzerinden usulca çekerken, kafamı sallayıp sessizce "Seni hanım köylü, seni..." dedim.

Beni cimcikleyip susturdu. Demir'e doğru gitti.

"Bu saatte kızın odasına niye girdin, söyle bakayım? "

Demir'in ne diyeceğini merak ederken içimden 'hadi ağabeyimi kızdıracak bir şey söyle Demir, abim yine seni bir güzel dövsün ve sen acılar içinde kıvran emi' diye düşünürken hiç beklemediğim cümleler kurdu.

" Ağabey Beyza, imam nikahını burada yapmayı kabul etmiyor. Zaten düğün yapmamızı istemediğin için ailen üzgün, birde bu duyguyu mu yaşamalarına izin vermeyeceksin deyip, sizi savunduğum için senden bunun acısını çıkaracağım dedi ve bağırmaya başladı."

Pislik hiç düşünmediğim şekilde, atağa geçmişti ve ben, bu topu asla geri çeviremezdim. Resmen yutkunurken, zorlandığımı hissettim. Bu işin buralara gelme ihtimalini hiç hesaplayamadığım için kendimi dövmek istedim. Gözlerim Demir'e kaydığında pis pis sırıtıyordu.

"He mi abim bunu da mı, çok gördün bize?"

"Olur mu abim, çok görür müyüm size? Kabul etmiştim zaten. "

Yanına gidip, yanağını öpücük yağmuruna tuttum.

"Bu öpücüklerle beni kandıramayacaksın. Yarın istemenin peşine, hemen dini nikahınız kıyılacak... "

İşte tam olarak şimdi hapı yutmuştum.

.

.

.

Heyoooo nasılsınız canlar?

Kitap nasıl gidiyor?

Peki Yazar Spotu bölümünü nasıl buldunuz? Bu kısım için bana ilham veren Noluyo Ya¿ kanalına teşekkür ediyorum ❤️

Yeni bölümde görüşmek üzere...

Loading...
0%