Yeni Üyelik
19.
Bölüm

19🍓"ÖZLEM"

@hanifta_hanim

 

"Evet faul yaptılar karıcığım. Bizzat şahit oldum."

Arkamdan gelen sese, yutkunarak döndüm.

" Demir! "

Siyah pantolonunun üzerine giydiği siyah gömleği ile gecenin karanlığında zor görünüyordu. Bir iki adım atıp, yanıma doğru geldiği sırada aydınlatmanın ışığı üzerine vuruyordu. Sinirini dağılmış saçlarından çıkardığı, çok net görünüyordu. Bana doğru yakınlaşırken, ellerini cebinden çıkarıp, kafasını şimdi senle görüşürüz der gibi sağa sola sallıyordu. Hızlı şekilde kaçsam yakalaması 1 dakika bile sürmezdi. Bunu yaşayarak çok iyi bir şekilde öğrenmiştim. O halde teslim olup, suçu ona atmaktan başka çarem yoktu.

Ona doğru birkaç adım attım. "Beni bulman neden bu kadar zaman aldı? Seni çok özledim kocacığım" dediğimde işler umduğum gibi gitmemişti. Bu şekilde davranmış olmam, onu daha da kızdırmış olacak ki kaşlarını yukarı kaldırırken, nefesini öfkeyle dışarı veriyordu.

O halini görünce ona doğru attığım adımlara bir son verdim ama o üzerime doğru geliyordu.

"Birde benimle dalga geçiyorsun öyle mi? 3 gündür ne haldeyim, biliyor musun kadın? Ama bunların acısını senden çıkaracağım! "

Kaçmakla kaçmamak arasında kalan yanımla ne yapacağını bilmeyen şekilde derin bir nefes alıp ciğerlerime hapsettim. Kendime itiraf etmeyi yediremiyordum ama ben, bu adamdan birazcık tırsıyordum. Aradaki mesafeyi kapatıp hiç beklemeden dizlerini ani şekilde bükerek, beni omzuna attı.

"Demir indirsene! Hem benim ne suçum var? Gittiğim her yere beni bulman için notlar bıraktım. Sen, beni geç bulduysan benim ne suçum var?"

Etraftaki insanlar sadece izliyor, kimse bir tepki vermiyordu. Tek umudum maç yaptığım çocuklardı.

"Çocuğum öyle bakacağınıza ablanızı kurtarsanıza, bana gelince Ronaldo gibi saldırıyorsunuz, bu abiye de öyle saldırsanıza! "

Çocuklar birbirine bakıp, yutkunuyordu. İçlerinden bir tanesi korkulu sesiyle konuşmaya başladı.

"Abla nasıl saldıralım abinin, boyu posu senin gibi ufak değil ki kocaman dev gibi. Bizi çiğ çiğ yer."

Aslında çocuklar çok haklıydı ve bu adam beni bile çiğ çiğ yerdi.

"Demir indir beni!"

Odanın yolunu tutmuş, çoktan kapıyı açmıştı bile. Odayı bildiğine ve anahtarı olduğuna göre, odadaki koku ona aitti. Hain görevliler sorduğum halde bunu benden saklamıştı. İçimdeki asi taraf "Şimdi git onlara dava aç ve yaptıklarından dolayı onları süründür" dese de karşılarındaki kişinin Demir olduğunu unutmamak gerekiyordu. Allah bilir ne demişti veya neyle tehdit etmişti. Belki de sadece ismini kullanması bile bu bilgileri kolayca öğrenmesine neden olmuştu. Ben bunları düşünürken, o yatağın yanında beni indirdi ve kendine çekip sarıldı.

"Çok özledim. Biraz özlemim dinsin, yaptığın her şeyin hesabını soracağım. "

Bana sarıldığında onu itmediğimi ve ellerimi beline doladığımı fark ettiğim zaman şaşkındım. Şaşkınlığım stockholm sendromunun aklıma gelmesiyle iyi hissettirmeyen bir hal aldığında belinde sarılı olan ellerimi oradan çektim ve onu itmek için göğsüne doğru götürdüm. Göğsündeki ellerimle onu itmeye başladım ama bir adım bile öteye gitmesini sağlayamadım. Arada bu kadar güç farkının olması haksızlıktı. Göğsünde olan ellerimi tutup gözlerimin içine kısa süreli baktıktan sonra önce ellerimi öptü sonra da dudaklarını alnıma mühürledi.

"Demir, koyduğum kurallara neden uymuyorsun?"

Sorduğum soru Demir'in dudaklarını alnımdan geriye doğru çekip gözlerimin içine bakmasına neden oluyordu ama hiçbir cevapta vermiyordu.

Gözleri bana kurulan bir tuzaktı ve ben, derin bakan gözlerine uzun süre bakıpta o tuzağa öylece düşmeye niyetli değildim. Gözlerimi yere sabitlediğimde yanaklarımı elleriyle kavrayıp, yüzünü yüzüme yakınlaştırdı, bu kadarı da artık çok fazlaydı.

"Demir seni uyarıyorum. Bana gelenler gelmeye başladı, sonra bağırdığım zaman acaba yine niye dellendin diye sorma."

Ciddi yüz ifadesi yüzümde dolandıktan sonra dudaklarımda son buldu. Derin bir nefes alarak ciğerlerine bahşettiği oksijeni orada birkaç saniye tutup gözlerini gözlerime çıkarmasıyla sona erdirdi.

"Beni delirtiyorsun kadın!"

Olsundu, benimle evlenerek asrın hatasını yapan bu adama en çok deli olmak yakışırdı. Onu sinirlendirmeyi başardığım için yüzüme yayılan gülümseme ile "Biliyorum Demir. Sürekli bana öfkeyle ya seni çıldırttığımı, ya da deli ettiğimi söylüyorsun." dedim.

Ben öyle cevap verince çapkın gülüşünü takınıp, burnunu burnuma dokundurdu. "Karıcığım sen çok masumsun, bir şeyleri sana anlatmak için açık açık konuşmam gerekiyor, yani diyorum ki..." diye konuşurken cümlesini yarıda kestim. Artık onu tanıyordum, eğer o gülüşü takınıyorsa kesin ağzından beni utandıracak sözler dökülecekti.

"Tamam tamam duymak istemiyorum. Üstüm başım kum dolu, benim duş almam gerekiyor. "

Kendimi arkaya doğru ittim ve eşyalarımı alıp, banyoya geçtim. Kapıyı birkaç kez kilitleyerek, kontrol ettikten sonra duşumu alıp, üzerimi giyindim. Havluyla saçlarımın suyunu alabildiğim kadar aldıktan sonra saçımı tokayla tutturup, tülbenti sıkıca iğneleyerek taktım.

Odaya girdiğimde Demir yatağa girmiş, benim banyodan çıkmamı bekliyordu. Bu 3 gün bana şifa olurken, onu bıraktığımdan kötü hale getirmişti. Yüzü iyice solmuş, gözlerinin altı çökmüştü.

"Hemen yatağa gel. Sana sarılıp uyumam gerekiyor, yoksa bir yerde düşüp, kalacağım."

Halini görünce içimi merhamet duygusu kaplamış, onu bırakıp kaçtığım için kendimi suçlamaya başlamıştım bile. Böyle olmasa, ona hiç merhamet etmesem olmaz mıydı?

"Neden, yemek yemedin mi?"

"Beyza başlarım yemeğine, buraya gel diyorum. Gelmezsen seni bu yatağa zorla sokacağım ve uyanana kadar çıkamayacaksın."

Bulunduğum koltuğa hafif yayılırken "Demir burası çok rahat, ben burada uyuyacağım" dedim.

Yataktan sinirle kalkıp, beni kucağına aldığı sırada "Bir kere de sözümü dinle kadın!" dedi ve bakışlarını yüzüme getirerek sorgulayan tarzda konuşmasına devam etti.

"Neden hiçbir sözümü dinlemiyorsun?"

Sorduğu soruya şaşkınlıkla kaşlarım kalkarken "Sen benimle dalga mı geçiyorsun adam? Sana dokunma dediğim halde durmadan dokunan sen değilmiş gibi bir de bana neden sözünü dinlemediğime dair soru mu soruyorsun?" diye söylendim.

Ne kadar direnmiş olsamda beni kendine hapsedip yatağa yatırdı ve üzerimizi örttü.

"Uyuduğumda kaçmadığından emin olmak zorundayım güzel karım. O yüzden kollarımda uyumak zorundasın."

"Ama ben kaçmamıştım ki Demir. Beni bulman için gittiğim her yere, küçük tatlı notlar bırakmıştım."

Tamam onu gıcık edip hayatı burnundan getirmeyi seviyordum ama şişen göğsü ve derin bakan gözlerinden de arada bir az da olsa tırsıyordum. Cümlemden sonra omzunda olan başımı koluna doğru indirip dirseğinden güç alarak gözlerimin içine baktı.

"Okuduğum her notta sana yapmak istediklerimi anlatmamı ister misin?"

Hızla kafamı iki yana sallayıp, alt dudağımı ısırdım. Bu manyak adamı sinir etmek için o notları bırakmıştım ve o notları okuduğundaki tepkilerini az çok tahmin edebiliyordum. Hele bir de arabasına bıraktığım izle ilgili yazdığım notu okuduğundaki sinirli halini düşünmek bile istemiyordum.

"Bende bilmek istemezsin diye düşünmüştüm. Hadi şimdi şu tülbentinden kurtulalım ve saçlarını özgür bırakalım."

"Ne münasebet!" diye tepki vermiştim ama o, bu tepkiyi yok saydı. Bir eliyle onu ittiğim ellerimi rahatça kavrarken, bir eliyle tülbent deki iğneden kurtuldu ve yavaşça tülbentimi açıp, kenara koydu.

"Demir saçmalama, kuralları çiğniyorsun. Bunları yapmak yasaktı!"

Sanki duvara konuşuyormuşum gibi yapacağı hiçbir şeyden geri kalmayan hali sinir bozucuydu. Burnunu saçlarıma dayayıp, kokumu içine çekerken bir eliylede saçımdaki tokayı çıkarmaya çalışıyordu. Saçımdaki tokadan kurtulmayı başardıktan sonra, tokamı bileğine geçirdi.

"Asıl kuralları çiğneyip, benden kaçan sendin karıcığım. Ben yasak olan hiçbir şey yapmıyorum. Hatta yapmam gereken çoğu şeyi, sen izin vermiyorsun diye yapmıyorum. Şimdi rahat dur, birazcık saçlarını okşayıp, yanaklarını öpeceğim ve sonrada uyuyacağım. Ama ben rahat durmam deyip, kalkmak için hareket etmeye başlarsan ve böylece yanağındaki dudaklarım yanlışlıkla dudaklarına değerse, bağırıp çağırsanda dudaklarını susuzluğum dinene kadar içeceğim. "

Söylediği her şeyde, kararlı olduğu görünüyordu ve bu kararlı görüntüsü istemesem de korkmama ve utanmama neden oluyordu.

"Söylediklerimi anladın mı?"

Demir'in sorusuna kafamı hayır anlamında sallayıp cevap verdim ama bu cevap onun için yeterli değildi.

"Demir, senden kaçtığım bu 3 gün içinde kafanı duvara mı vurdun?"

Sorumu anlamaz gözlerle baktığı için açıklamama devam ettim.

"Demir, biz seninle beni tehdit ettiğin için evlendik hatırlıyorsun değil mi? Şimdi birbirimize aşık bir çiftmiş gibi davranmayı bırak ve benden uzak dur çünkü benim gözümde kocam falan değilsin."

Tuttuğu ellerimi biraz daha sıkı sıkıya kavrarken bakışlarını yüzümde gezdirdi. Hemen peşine de işaret parmağının arkasını yanağımda ufak hareketlerle oynatmaya başladı.

"Beyza, sen kabul etmiyorsun diye hiçbir gerçek anlamını yitirmiyor veya soyadının yanındaki soyadım oradan silinmiyor."

Yanağımdaki parmağını oradan çekip kalbime doğru indirdi. "Sadece seni istiyorum." İki parmağı kalbimin üzerinde olsa da gözlerini bir saniye olsun gözlerimden ayırmıyordu.

"Kahvelerini benden kaçırdığın her dakika onlara hasret kaldıkça unutmaktan korktuğum harelerini saatlerce izlemek istiyorum."

Gözlerimdeki bakışlarını sonunda oradan çekmişti ve ben, rahat bir nefes alabileceğim diye düşünüyordum ama o devam ediyordu. Yüzümde gezinen bakışlarıyla beraber "Teninin sıcaklığını istiyorum." dediğinde sesi farklı bir tona bürünmüştü.

Bakışlarını tekrar gözlerime çıkardı. Cümleleriyle başlattığı irade savaşında ne kadar ileriye gittiğini kontrol ediyor gibiydi. Kısa süre sonra bileklerimi kavrayan ellerini açarak bakışlarını dudaklarıma doğru kaydırdı.

"Gülüşünün ve dudaklarının benim olmasını istiyorum ama en çokta..." dedi ve kalbimin üstündeki parmaklarını hareket ettirerek devam etti.

"En çokta buranın benim için atmasını istiyorum."

Bana bu kadar yakın olan tek adamdı ama ona bu yakınlıkta yetersiz geliyor olmalı ki beni kendine aşık etmek gibi bir hedefi daha varmış gibiydi. Peki ona aşık olabilir miydim? Eğer dış görünüşle yetinebilecek bir sığlıkta olsaydım ona çoktan aşık olmuştum ama bendeki durum böyle değildi. Ben kurduğum hayaller deki eşi istiyordum ve bunu istemek benim en tabii hakkımdı. Şimdi kimsenin karşıma geçipte evlendin, sevmek zorundasın vesaire diye söyleyeceği hiçbir zırvalığı kabul edipte hayallerimin elinden alınmasına izin verecek değildim.

"Neden kalbimin senin için atmasını istiyorsun Demir?"

Kalbimin üzerine bıraktığı ufak bir buse ile cümlesini kurmaya başlarken, kalbimin üzerinde hissettiğim sıcak nefesi gerilmemi sağlıyordu.

"Çünkü bizim için başka bir ihtimal yok Beyza."

O kabul etmiyor olsa da bizim için başka bir ihtimal daha vardı ve ben, o ihtimale sıkı sıkı tutunup, kendimi bu adamın arkasında bıraktığı kadınlar arasına eklemeyecektim.

Onu kendimden uzaklaştırıp yataktaki bedenimi dikleştirdiğimde gözlerinin içine baktım. Beni yaktığı kadar onun da yanmasını isteyen yanım ile merhametim büyük bir savaş veriyordu. Kendime bu kadar kör ve sağır olan merhametimden artık yorulmuştum. Hep başkaları mı benden önemli olmak zorundaydı?

"Sana aşık olduktan sonra ne yapacaksın Demir?"

Cevap vereceği sırada elimi yukarıya kaldırıp konuşmasına izin vermedim.

"Bu sana sorulmuş bir soru değil Demir, bu kendime sıklıkla sorduğum ve hep aynı cevabı vermekten yorularak, geleceği izlediğim bir ayna..."

Aklıma gelen haber başlıkları ve yanında sürekli değişen kadın görselleri geldiğinde ona karşı olan güvensizliğim artıyordu ve sürekli Trabzon'da söylediği o söz kulaklarımda yankılanıyordu. Ben, Demir'in kimi istediysem aldım, şimdi seni de alacağım dediği kişilerden olmak istemiyordum.

"Senin ardında bıraktığın o kadınlardan olmayacağım! Senin, istedim ve sahip oldum dediğin geçmişinin bir parçası asla olmayacağım. Beni duyuyor musun? Ben senin hiçbir şeyin olmayacağım Demir ama en çokta hayallerimle alakası bile olmayan sana aşık olmayacağım."

"Beyza sus!"

Demir'in gözlerini kaplayan öfke işte tam karşımdaydı ve öfkelendiği zaman o, bambaşka bir adama dönüşüyordu.

"Karanlık yanımı bilmiyorsun Beyza, sus ve o karanlık yanımla karşılaşmamaya bak! Yoksa senin koyduğun sınırlar için direnen yanımı yok ederim veya sırf sen, daha fazla üzülme diye ertelediğim ne varsa hepsini tek tek hayata geçiririm. Sonra kendini farklı bir ülkede yabancısı olduğun bir hayatın içinde bulursun!"

Bir insan daha ne kadar karanlık olabilirdi ki hâlâ karanlık yanını görmediğimi iddia ediyordu. İçimde korkunun büyümemesi için verdiğim mücadele beni yorgun düşürüyordu ve ben, yorgun bakışlarımı öfkeli gözlerinden yere indiriyordum ama Demir, o gözleri yerde değil gözlerinde istiyordu.

Çenemi sol eliyle kavrayıp bakışlarımın gözlerine çıkmasını sağladı. Gözlerimde nasıl bir ifade vardı bilmiyorum ama gözleriyle buluşan gözlerim, öfkeli ifadesinin silindiğini görüyordu. Onun gözlerinden cesaret aldığım için mi bilmiyorum ama dudaklarımdan kırgın bir soru dökülüyordu.

"Beni sürekli tehdit ettiğinin farkında mısın Demir?"

Gözlerini birkaç saniye daha gözlerimde tutup yüzümde dolaştırdıktan sonra dudaklarını alnıma doğru götürdü. Şu an alnımdan kalbime doğru yol alan sıcaklık anlamsız bir o kadar da yorucuydu. Neden böyle olduğunu da bilmiyordum. Onunla savaşan yanımla, küçük bir fısıltı olsa da akışına bırakmam gerektiğini söyleyen yanım arasında sıkışıp kaldığımı hissediyor ve böylece işler daha karışık bir hale dönüşüyordu.

"Bunun olmasını istemiyorum Beyza. İnan bana, gözlerinde hüzne neden olan hiçbir şeyin olmasını istemiyorum ama..."

Alnımdaki dudaklarını yanağıma doğru götürdükten sonra derin bir nefesle beraber yanağımı öptü ve konuşmasına devam etti.

"Olmuyor, benimle savaştıkça öfkem tarafından esir alınıyorum ve artık..."

Cümlesini dudağımın yanına kondurduğu küçük bir buseden sonra devam ettirdiğinde kalbim, korkudan duracak zannettim.

"Seni isteyen yanımı kontrol altında tutamıyorum, hemen benim ol istiyorum."

Kafasını geriye doğru çekip gözlerimin içine sadece bir saniye bakmıştı ama o bir saniye bile kararlı olduğunu anlamama yetmişti. Çenemdeki parmaklarını biraz daha açarak adeta kendine yer açıyormuş gibi dudaklarını dudaklarıma doğru getirdi.

"Demir!"

"Efendim karıcığım."

"Lütfen yapma."

"Senin için ne kadar direnip, savaştığımı bilmiyorsun. Artık sana dayanamıyorum. İzin ver."

Dudaklarının, dudaklarıma değmesine çok az vardı ve ben, her şeyden korkuyordum.

"Demir, ben korkuyorum! "

Bunu söylerken, ne kadar istemesemde dudaklarım hareket etmiş, az da olsa dudaklarına dokunmuştu. Demir gözlerini kapatıp, derin nefes alarak başını geriye doğru kaldırdığında, yüzümü onun göğsünde sakladım. Kalbinin sesi kulaklarımda çınlıyor, kalp seslerimiz birbirine karışıyordu.

"Sırf sen korkuyorsun diye, seni deli gibi isteyen yanımı durdurmak için verdiğim savaşı bilseydin, asla bana bencil bir adam olduğumu söyleyemezdin ama bu geceden sonra yatağımda sen olmadan uyumayacağım ve sen de bunu kabul edip, alışacaksın."

Cümlesinden sonra göğsünde olan başımı eliyle kavradı ve yavaşça yatağa uzandı. Şu an bu konuda, tartışmaya girecek kadar aptal değildim. Biran önce konuyu kapatıp, uyumasını sağlayacak ve yataktan kalkacaktım.

"Çok uykusuz görünüyorsun, lütfen şimdi uyu."

Cevap vermeyince hareketsiz bir şekilde göğsünde yatmaya devam ettim. Bir an önce uyuması ve o uyuduktan sonra yanından uzaklaşmam gerekiyordu. Geçen birkaç dakikanın peşine kafamı arkaya doğru kaldırdım ve ona doğru baktım. Çoktan uykuya dalmış, huzurla uyuyordu. Neden bu adamın durmadan aklımı bulandıracak şekilde konuştuğunu anlayamıyordum. Hele bu şekilde uykusuz, bitik bir halde görünmesini hiç hiç anlamıyordum. Bugüne kadar aşkla ilgili hiçbir tecrübem olmamıştı.

Parmaklarımı solan yüzünde gezdirirken, yine çaresizce kendime aynı soruyu soruyorum.

"Sana aşık olmasa böyle yıpranmazdı. Herkesin gördüğünü, sen görmek istemiyor olabilir misin?"

Sorumu Trabzon'da odamın önünde söylediği sözle, öfkemi tazeleyerek cevaplıyordum.

"Bana yazık olmayacağı kesin. Ben kimi istediysem hep aldım. Şimdi seni de alacağım."

Yüzünde gezen parmağımı, kırgınlıkla indirdim.

Her aklın bulandığında, kendine bu cevabı yinele Beyza. Sakın sana ve ruhuna sahip olmasına, müsaade etme. Bu evliliğin gerçek bir evliliğe dönüşmesine, asla ama asla izin verme!

Bedenimi kollarından kurtarmaya çalışıyordum ama bir türlü başaramıyordum. Kollarını kaçacağımı biliyormuş gibi sıkıca sarmış, kesinlikle hareket etmeme izin vermiyordu. Birkaç kez daha deneyince gözlerini açmadan "Bir kere de rahat dur kadın! Bu sefer kaçmana müsaade etmeyeceğim. Uyu şimdi" dedi ve sıkı olan kollarını iyice bedenime sardı.

***

Odanın içinde alarm sesi yankılanıyordu. Gözlerimi zoraki açtığımda Beyza omuzumda, burnunu boynuma gömmüş şekilde uyuyordu. Bir elini üzerime doğru uzatmış, göğsümün üzerine koymuştu. Alarmı duymadığına göre beraber yatmış olsakta, gece geç saatte uyumuş demekti. Bu halimizi bozmak istemiyor olsam da onu sabah namazına kaldırmam gerekiyordu.

"Beyza alarm çalıyor, namaza kalk."

Kaşları çatılarak, gözlerini aralamadan "Demir 5 dakika daha uyumama izin ver, ne olur" diye uyku mahmuru sesiyle, nefesi boynuma değerek konuştu.

"Telefon senin tarafında, alarmı kapatman gerekiyor. Sen kapat, ben seni 5 dakika sonra uyandırırım. "

Cevap vermeden, öylece uyuyordu. Bu seste, nasıl uyuduğunu merak ediyordum çünkü alarmın sesi resmen odanın duvarlarına çarpıyordu. Hem omuzumdaki yerini bozmak istemiyor, hemde bu kadar yakın olduğumuz için kendimi tutamamaktan korkuyordum.

Alarmı kapatmak için onu rahatsız etmeden telefona ulaşmaya çalıştım ama bir türlü yetişemedim. Biraz daha üzerine doğru döndüğümde sonunda alarmı kapatmayı başarmıştım. Alarmı kapattıktan sonra ona doğru bakınca verilmiş sözlerimi umursamayacak kadar, beni içine hapsetmişti. Bir insan uyurken bile nasıl bu kadar masum ve büyüleyen bir görüntüye sahip olurdu aklım almıyordu. Çok şey mi istiyordum bilmiyorum. Aşık olduğum kadınla evlenmeyi başarmıştım ama benden durmadan kaçıyor, beni asla kocası olarak kabul etmiyordu. Benim gibi bir adam için ise sabırla onu beklemek fazlasıyla zorlayıcı oluyordu.

Tekrar telefonun alarmı çalmaya başlayınca elinin tersiyle gözünü ovalamaya başladı. Bir iki kez, gözünü açıp kapattı.

"Hadi uyan artık karıcığım, yoksa verilmiş tüm sözlerimden döneceğim."

Duyduğu cümlem ile bir anda yerinden doğrulmaya çalıştı. Kendini yataktan aşağı doğru kaydırıp, orada ayılmaya çalıştı. Onu da utangaç bu hallerini de çok seviyordum. Abdest almak için yerinden kalktığında tek gözü kapalı uyur şekilde banyoya doğru giderken, kapının yanına çarpıp, elini alnına götürdü. Orada kapıya sarılı şekilde bir süre kaldıktan sonra "Bir daha asla geç uyumayacağım" diye söylene söylene içeri girip, kapıyı kapattı.

Onun o hallerini izlemek, çok keyif veriyordu. Her sabah onu izlemek için kalksam asla bıkmazdım.

Namazını kılıp, uzunca bir süre secdede duasını etti. Sabah uykusuna bu kadar düşkün olduğu halde asla ihmal etmeden uyanıyor, namazını huzur içinde kılıyordu. Nasıl bir huzurdu ki bu, onu sıcak yatağından ve tatlı uykusundan kendi isteğiyle uyandırıyordu.

"Hadi gel artık Beyza. Biraz daha uyumam gerekiyor."

Yerinden kalkıp, seccadesini katladı ve çekmeceye koydu. Yatağın kenarına otururken "Demir seninle kavga etmek istemiyorum ama bu yaptığımız bana doğru gelmiyor. Sen orada uyusan, ben şu koltukta uyusam daha iyi olmaz mı?" diye sordu.

Beni asla kabullenemiyor, kocası olarak görmüyordu. Yüzleştiğim her düşüncesi içimde koca bir yanardağın patlamasına neden oluyordu. Ben onu daha çok kırıp dökmemek için direniyordum ama bu sandığımdan zor oluyordu.

"Beyza sana doğru gelmesi için daha ne yapmamız gerekiyor? Biz evlendik hatırlıyorsun değil mi?"

İki elini birleştirip, tırnaklarıyla oynamaya başladığında bakışlarınıda kaçırdı. Benim olduğunu asla kabul etmiyordu.

"Biliyorum..."

"O zaman yatağa gir artık, uyumak istiyorum."

Yatağın en ucuna girip, üstünü örttü. Söylemiyordu ama içine bir şeyleri attığı, çok açık belliydi. Gözünden bir damla yaş akıtırken, hemen parmaklarıyla silip saklamak istedi.

"Neden incilerini akıtıyorsun?"

Sorduğum soruyla gözlerime sadece 1 saniye bakıp tekrar yere eğdiğinde vereceği cevaptan korksam da tekrar soru soruyordum.

"Yine neyi içine attın, lütfen söyler misin?"

"Sadece uyusak konuşmasak olur mu? Çok uykusuz görünüyorsun. Sonra konuşuruz."

Merhameti karşısında eziliyordum. Ona bunca acı yaşatmış iken, yine bana kıyamıyor, merhamet ediyordu. Yanına doğru gidip, alnından öptüm.

"Seni böyle üzgün görmek istemiyorum. Sana dokunduğum için gözyaşı döküyorsan, benim için çok zor olsa da dokunmamak için elimden geleni yaparım."

Sessiz, bir o kadar da çaresiz bakıyordu. En çok gözlerinde gördüğüm bu ifade canımı yakıyordu. Çaresiz hissetmenin ne demek olduğunu çocukluğumda gözyaşı dökerek çok fazla hissetmiş olsam da o duyguyla beraber güzel ve değerli olan bir çok duygumu daha yatılı kaldığım okulun bodrum katında öldürmüştüm öldürmesine ama hepsi Beyza'yı gördüğümde tekrar canlanmıştı.

Gözünden bir damla daha yaş süzüldüğünde parmağımla sildim.

"Hadi kalk, biraz deniz havası alalım sana iyi gelir. Uyumasamda olur."

Elini yanağıma doğru götürdü. Dokunacak sandım ama dokunmadı.

"Çok solgun görünüyorsun Demir. Hasta olmandan korkuyorum. Uyanınca gezeriz" dedi ve gözlerini kapattı.

Yatağın diğer köşesine gidip, onu izlemeye başladım. Ona dokunmak için akan yanımı bastırıp elimi, elinin yanına koydum ve onu izlerken, kapanan göz kapaklarıma teslim oldum.

***

Uyandığımda Demir hâlâ uyuyordu. Yatağın bir ucunda o, bir ucunda ben olsamda elimin üzerindeki eli sıcacıktı ve hâlâ çok derin uyuyordu. Kalkmak için elimi yavaşça elinin altından çekmeye çalışınca daha sıkı kavradı. Uyandırmak istemediğimden dolayı biraz daha bekledim.

***

Uzun bir süre geçtikten sonra elimi tekrar elinden çekmeye çalıştım. Bırakmıyordu işte, sanki ellerine yapıştırıcı sürmüştü. Hem insan uyurken, nasıl böyle ellerine komut verebilir ve açılmasına müsaade etmezdi aklım almıyordu. Ben uykuya kendimden geçerek teslim olurdum. Hele ki günlerce uyumadığını düşünürsek, şu an bomba patlasa duymaması gerekiyordu. Ya da normal insanlar gibiydi Demir, ben farklıydım.

Yüz üstü dönerek, diğer kolumu komodindeki telefonuma doğru uzattım. Elime aldıktan sonra tekrar eski halime dönüp saate baktım. Saat 2 olmuştu ve ben gerçekten çok acıkmıştım. Acaba uyandırsam veya elimi zorla çeksem ona haksızlık mı etmiş olurdum.

Senin kafana anlayana kadar 'merhametin fazlası zarar' diye diye vurup, zararlı olduğunu öğreteceğim diyen iç sesime teslim oldum. Evet evet yaptıklarını unutma Beyza, yoksa eşin olduğunu benimseyip, ona kapılacak ve arkasında bıraktıkları listesine gireceksin. Yani zorla girdiğin bu evlilikte, kendi ellerinle ona teslim olacaksın.

Tutunduğum duygunun doğru olduğuna inanarak sinirle elimi elinden çektiğimde gözlerini aralayıp bana baktı. Yüzüne sıcak gülümsemesi çoktan yerleşmiş, gözümde onu çok daha sevecen hale getirmişti. Gözlerimi sinirime tutunması için kapattım.

Sadece öfkeni düşün Beyza ve asla gülüşüne odaklanma, şu yataktan biran önce kalk ve defolup git.

"Günaydın karıcığım. "

Evet işte şimdi öfkene tutunman, çok daha kolaylaşacak. Sana sürekli, onunla evli olduğun gerçeğini hatırlatan haline sinir olabilirsin.

Evet bence de sinirlenmek için güzel bir neden.

"Ne günaydını Demir. Seninle gün aydın mı olur? Olsa olsa zifiri karanlık. Ne kadar laftan anlamaz adamsın. Bir kere daha söylüyorum, bana karıcığım deyip durma."

Sinirle yataktan çıktım. Dolaptan üzerimi değiştirmek için kıyafetlerimi almaya giderken onun önünden geçiyor, öfkeyle ona bakıyordum. Yataktan hafif doğrularak başını yatağın başlığına dayarken, bir elini de boynunun arkasına doğru götürdü. Gerilen gömleğinin magazin gündemine haber olan, açık düğmelerini görünce daha da öfkelendim. Beyefendi kendini teşhir etmeyi fazlasıyla seviyordu. Gerçekten bu erkekler ve yaptığı kasları gösterme çabaları trajikomik oluyordu.

Dolaptan kıyafetlerimi elime alıp giderken, Demir elimden tuttu. Gülümseyerek "Sen seç o zaman, sana ne diyeyim? Aşkım... Hayatım... Sevgilim... Yoksa dedenin sana seslendiği gibi Haniftam mı diyeyim?" diye sordu.

Arsızdı işte. Bana hiç saygı göstermeyen uyuz adamın tekiydi.

"Aslında düşününce dedenin sana taktığı lakap, çok daha fazla yakışıyor. "

Burnumu dikleyerek "Demir haniftanın ne demek olduğunu biliyormuş gibi bilmiş bilmiş konuşuyorsun ya, cidden gıcık görünüyorsun." dedim.

Tuttuğu elimi çekerek, beni yatağa oturttu ve yaslandığı başlıktan doğruldu. Bir elini yanağıma götürüp kavrarken, gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı.

" Minik dağ çileği değil mi? Aynı senin gibi işte minik, lezzetli, her yerde bulunmayan, nadir ulaşılan... "

Bakışlarını dudaklarıma kaydırarak cümlesini bitirdi ve derin bir iç çekti. Bu adam neden böyle yapıp, beni geriyordu? Sadece minik dağ çileği dese olmaz mıydı sanki, neden beni de işin içine katıyordu ki? Yüzümdeki elini çekip, ayağa kalktım. Bir elimle kıyafetlerimi sıkı sıkıya tutuyor, sanki bana güç vereceklermiş gibi sarılıyordum.

"Oo sizi araştırmış görüyorum Demir Bey? Beni çok şaşırttınız ama zamanından önce koparıldığı zaman tadı çok ekşi olur ve yiyene keyif vermez. Hele ki dalından koparılmak istemiyorsa."

Yüzüne takındığı çapkın ifadesiyle onu boğmak istiyordum. Yataktan kalkıp, tam dibimde durdu. Hiçbir şey söylemeden uzunca bir süre bakışlarını üzerimde gezdirdi. Artık ona bakmaktan ensemin ağrıdığını hissettim. O esnada sert sesiyle " O haniftayı dalından koparıp, öyle bir afiyetle yerim ki o bile şaşırır!" dedi.

İki adım geriye giderek başımı öne indirdim. Ensemi dinlendirdikten sonra elimle bir iki kez ovarak kafamı kaldırdım.

"Boğazında kalsın Demir! Bende önemli bir şey diyecek gibi alık alık bakıyorum. Bunun için mi boynum ağrıdı? Düşüncesiz, gıcık, fasulye sırığı!"

Sinirle arkamı dönüp, boynumu ova ova üzerimi değiştirmek için banyonun kapısını açtım. Arkamı döndüğümde beni gülerek izlediğini görünce ayağımı yere sertçe vurdum ve kapıyı çarparak kapattım.

" Keşke dilinde boyun gibi, kısa olsaydı Beyza."

Birde utanmadan gülüyordu. Pijamalarımı sinirle çıkarıp, yere attım. Hemen üzerimi giyip dışarı çıkacak, ona nasıl çok konuştuğumu seve seve gösterecektim. Elbisemi giydim ama bir türlü çekemediğim fermuarı beni deli ediyordu.

"Aaa şimdi makası alıp seni paramparça edeceğim. Sınav mısınız bana? Kapan işte, kapan!"

Yerimde sinirle zıplayıp, kapatmaya çalışıyordum. " Senin derdin ne? Niye kapanmıyorsun, niye?" diye bağırıp, öfkemi fermuardan çıkardım.

Demir kapının önüne gelip, kapıyı çaldı.

" Beyza, sen daha deminden beri fermuarla mı konuşuyorsun. Cevap veriyor mu bari merak ettim? "

Alayla sorduğu soruya "Demir!" diye kükreyince kahkaha sesleri banyoyu çınlattı. Sahi o kahkaha mı atmıştı. Şu halde olmasam dışarı çıkıp, nasıl kahkaha attığını izlemek isterdim çünkü genel olarak sinirli ve sert oluyor bolca da bağırıyordu. Sonunda elbisemin fermuarını çeke bilmiş, şalımı takıyordum ki Demir'in koyulaşan ses tonuyla sorduğu soruyu duydum.

"Güzel karım, yardıma gelmemi ister misin?"

Gerçekten mi ya? Çapkın bir tondan konuşunca ondan etkilenip, elbisenin fermuarını kapatmak için yardımını kabul edeceğimi düşünüyor olamazdı değil mi? Evet evet, kesinlikle düşünüyordu. O halde ona güzel bir sürpriz yapıp, istediği şekilde davranacaktım.

"Demir çok utanıyorum ama yardımını kabul etmekten başka çarem yok. Yalnız bana söz ver, gözlerini kapatacaksın. Yoksa bir daha yüzüne bakıp, sana asla güvenmem. "

Aynaya bakıp, son bir kez üzerimi düzeltip, şalıma baktım.

"Çok güzel oldun kız. Maşallah sana fıstık gibisin."

Yanağımdan bir makas alıp, aynadaki yansımam dan ayrıldım ve kapıya doğru gittim.

"Utanmana gerek yok Beyza, ben senin kocanım. Bunu kaç kere daha, hatırlatmam gerekiyor?"

Sesimi üzgün hale getirip, karşılık verdim.

"Tamam Demir istemiyorum. Ben çekene kadar uğraşırım. Çok utandığımı neden anlamak istemiyorsun?"

"Tamam Beyza, söz gözlerimi kapatacağım utanmanı gerektirecek bir şey olmayacak."

Ah kıyamam nasılda sesi naif geliyordu. Oysa birazdan banyoda geçireceği onca saat için beni boğmak isteyecekti ama olsun şuradan kaçtıktan sonrası kolaydı. Kapının kilidini açıp anahtarı elime alırken, heyecanımı bastırmak için nefes alışverişlerimi kontrol altına almaya çalıştım çünkü çok fazla heyecanlanmıştım. Her an düşüp bayılacak gibi hissediyordum. Kapıyı hafif aralarken "Sana güveniyorum Demir. Güvenimi boşa çıkarmayacağını biliyorum, şimdi gözünü kapatıp gelebilirsin" deyip kapıyı araladım.

İçeriye girdikten sonra sessizce anahtarı diğer tarafa çevirdim ve kapıdan çıkıp kapıyı kilitledim. İçeriden gelen sesine, her ne kadar kıyamasamda yapabileceğim bir şey yoktu.

"Beyza nerdesin gel çekeyim, kapıyı neden kilitledin? "

Hemen çantamı, telefonumu ve arabamın anahtarını aldım.

"Demir gerçekten çapkın sesinden etkilenip, sana fermuarımı çektireceğimi mi sandın? Bunu yapabilmen için sana çok aşık olmam gerekiyor. Üzgünüm ama aşkımı, gerçekten kocam olacak adama saklıyorum. Yani sadece ona kadar var."

"Beyza!"

"Beyza sakın kaçayım deme!"

Kükremişti, gerçekten bildiğin kükremişti ve bu sesi arkama bile bakmadan kaçmama neden oluyordu. Bir şekilde yine ortadan kaybolmam ve ondan kesinlikle uzak durmam gerekiyordu çünkü şu an ki öfkesinden gerçekten çok korkuyordum.

Loading...
0%