@hanifta_hanim
|
Uzun bir bölümle aranızdayım sevgili okurlar.
Oy vermeyi unutmamanız için ufak bir hatırlatma yapıyorum ve yorumlarda görüşmeyi diliyorum.
Öyleyse keyifli okumalar.
⌛Bir gün sonra...
"Demir yalvarıyorum sana hem birkaç saatten söz ediyorum."
Demir kabul etmediğini gösteren yüz ifadesinden asla ödün vermiyordu. Elindeki evrak çantasını masaya koyduktan sonra aradaki mesafeyi kapattı.
"Güzel karım neden hayırdan anlamıyorsun. Seni yanımdan ayırmak istemiyorum."
Neden beni, bir dakika olsun yanından ayırmak istemediğini bir türlü anlamıyordum. Tamam bir kere ondan kaçmıştım ama artık kaçmam için bir neden yoktu; çünkü 36 saat önce bu evliliğe şans verme konusunda kendime söz vermiştim.
"Senden kaçıp 3 gün ortadan kaybolduğum için mi böy-"
Cümlem Demir'in kaşlarının çatılmasına neden olunca cümlemi hemen yarıda kestim ve ellerimi olumsuz anlamda salladım.
"Yoo yoo asla bir daha kaçmam. Hem ben büyüdüm ve çok akıllandım, artık kocamın sözünü dinliyorum."
Bu seferki cümlelerim çatık olan kaşlarının havalanmasına ardından da yüzünün gülmesine neden oldu. Ben izin vermesine neden olmasını istiyordum ama inatçı adam kesinlikle taviz vermiyordu.
"O zaman kocanın sözünü dinlemeye devam et akıllı karım."
İzin vermeyeceğinden emin olduğum an, yüzümü yere eğdim. Ben uslu durmak için elimden geleni yapıyordum ama vicdansız adam buna izin vermiyordu.
Allah'ım, niyet ettim 4 saatcik bu adamdan kaçmaya! Çok kızmasın n'olur. O beni bulmadan ben, evin yolunu tutayım.
Yaa Beyza rahat dur ne olur. Biraz daha yüzünü düşür, bir şeyler yapıp suyuna git, illa izin verir.
Yüzümü biraz daha düşürüp sesimi üzgün bir tona götürdüm ve son kez şansımı denedim.
"Tamam öyle olsun Demir. Ben, kocam akıllı karısına kıyamaz diyordum ama o, hiç acımadan kıyıyor. Oysa birkaç saatcik Tuğba ile zaman geçirecek, ona destek olacaktım."
Demir boynunu eğerek yüzüme bakmaya çalıştı fakat başarılı olamayınca iki eliyle yanaklarımı kavrayıp yüzümü yerden kaldırdı.
"Toplantıya geç kalıyoruz Beyza. Lütfen böyle yapma."
"Ama o şirketinle benim bir alakam yok Demir."
"Senin şirketle değil, benimle alakan var zaten Beyza. Yanımda olman benim için yeterli. Bir aksilik çıkmazsa toplantı 2 saat sürer, sonra seninle kordonda biraz yürüyüş yaparız. Hatta sana kocaman tatlı bile alırım. Olur mu?"
İnatla gözlerine bakmayan gözlerim, beni kocaman tatlıyla kandırmaya çalışan adamın kahverengi gözleriyle buluştu. Kaşlarımın yukarıya kalkmasına engel olamadan sorduğum soru kandırıldığımın en büyük göstergesiydi.
"Fıstıklı, çikolatalı cannoli... Yok yokk portakallı, fındıklı, çikolatalı cannoli olsun ama anlaştık mı?"
Demir kafasını olumlu anlamda sallayınca çok çabuk kandırıldığımın farkına vardım ve pes etmemem gerektiğini hatırladım. Derin bir nefes alarak "Hadi gidelim Demir. İnşaallah yine toplantıya fazla sayıda genç erkek katılmaz." dedim. Ona arkamı dönüp cam kenarında bulunan sırt çantama doğru ilerlerken Tuğba'nın dikkatle bizi izlediğini gördüm. Ne olursa olsun Demir'i vazgeçirmek zorundaydım.
"Yani ne bileyim bazen sana şaşırıyorum. Ben senin yerinde olsam bu kadar güzel ve" cümlemi yarıda kesip ona doğru döndüm. Yüzü pekte güzel olmayan bir ifadeye bürünmüştü. Demek ki doğru yoldaydım.
"Sevimli eşimi nedensiz yere o kadar genç ve bekar erkeğin olduğu masaya oturtmazdım. Tamam toplantının benim işimle bir alakası olsa anlarım ama ne bileyim demek ki sen farklı düşünüyorsun."
Demir burnundan mı soluyordu, yoksa bana mı öyle geliyordu? Yok yok çok tatlı bir şekilde burnundan soluyordu. Allah'ım ilk defa burnundan soluyan hali içime su serpmeye yetmiş, onu gözüme tatlı bile göstermişti.
"Hadi gidelim Demir, şimdi benim gibi gençlerse beklemekten çok haz almazlar. O yüzden geç kalıp insanları sıkmayalım."
Demir hiçbir şey demeden masaya bıraktığı evrak çantasını aldı ve tutmam için bana elini uzattı. Uzattığı eline kısa süreli bakıp duraksadım.
Tutmak için daha ne bekliyorsun Beyza. Sen değil miydin bu evliliğe şans veren, onun kocan olduğu gerçeğini kabul eden?
Bendim...
İçimdeki yangın ara ara alevleniyor kendimi çok çaresiz hissettiriyordu ama bunun üstesinden gelebileceğimi biliyordum. Tüm düşüncelerimi tebessümümün arkasına saklarken uzattığı elini tuttum ve odadan dışarıya çıktık.
Tuğba ile göz göze gelen bakışlarımız onun yanına doğru yaklaşırken, Demir'in geçiştirir tarzda söylediği "İyi akşamlar Tuğba" lafıyla son buluyordu. Bu 'sizin görüşmenize izin vermedim, Beyza benimle geliyor' demek oluyordu.
"Size de iyi akşamlar Demir Bey."
Tuğba'nın kırgın çıkan sesi yönümü daha fazla ona doğru çevirmeme neden oluyordu. Arkadaşımın bana ihtiyacı vardı ve ben, bunu Demir'e söylediğim halde beni yanından ayırmamakta kararlıydı.
Elimi Demir'in elinden çekip "Sen asansöre doğru ilerle Demir, ben Tuğba'ya sarılıp geleceğim." dedim.
"Geç kalıyoruz ama çabuk gel anlaştık mı?"
Gözlerimi tamam anlamında kapatıp Tuğba'nın yanına doğru ilerledim. Gülümsüyordu ama zoraki gülümsediği çok belliydi. Masadaki eşyalarını hızlıca eline alırken bir yandan da "Burada zaman kaybetme Beyza, Demir'i duydun geç kalıyormuşsunuz" dedi.
"Benim en bi' sevdiğim şahsiyete ayıracak zamanım her zaman olur. Bunu çok iyi biliyor olman gerekiyor."
"Biliyorum." dedi ve sıkkın bir nefes vermiş olsa da gülümsemeye çalışarak cümlesine devam etti.
"Hadi benim için endişelenme ve Demir çağırmadan git."
"Ay Tuğba sen evlensen amma koca meraklısı olursun hee. 30 saniye içinde 2 kere kocanın yanına git dedin. Herhalde evli olsan Demir'den eksik yanın kalmayacak ama neyse ki..."
Çantamdan arabamın anahtarını çıkarıp ona uzatırken "Ben sizin gibi değilim. Öyleyse attığım canlı konumu takip et ve birkaç dakika sonra beni al" dedim.
"Saçmala Demir hemen bizi bulur."
"Korkma birkaç saatlik bir buluşma olacağı için çok kızmaz."
Elimdeki anahtarı aldıktan sonra yanağından makas alıp "Hem kızsa da bir şey olmaz. En bi' sevdiğim kankatorelloloşkimin bana ihtiyacı varsa bana yanında olmak yakışır." dedim.
"Salaakkk yine kendi kendine kelime mi uydurdun sen?"
Gülümseyerek sorduğu soruya sırıtarak cevap verdim.
"Sırf sen saçma sapan hitaplar seviyorsun diye uydurduğumu biliyorsun." dedikten hemen sonra yönümü Demir'e doğru çevirdim. Bana baktığını görünce konuşmama "Hadi çabuk ol. Ben şimdi Demir'in yanına gidiyorum sen de arkamızdan gel" diye devam ettim ve Demir'in yanına doğru koşarak gittim.
Sarılmam için kollarını iki yana doğru açtığını görünce adımlarımı yavaşlattım. Nasıl davranmam gerektiği konusunda çok acemiydim ve sürekli kendimle kavga etmekten yorulmuştum. Gözlerimi kısa süreli kapatıp derin bir nefes aldım. Sindirmeye çalıştığım ne kadar duygu varsa önümde bir set olarak duruyordu ama o da hala kolları açık bir şekilde durmaya devam ediyordu. Onun o haline kıyamayan yanım adımlarımı ona doğru atmama neden olmuştu. Ona doğru attığım her adım gözlerindeki mutluluğun artmasını sağlarken, benim sınavımın değişik bir boyut kazandığını gözler önüne seriyordu. Bundan önce bu evlilikten gitmek için sınav verirken, yeni sınavımı artık onunla evli olduğumu kabul etmek için veriyordum ve verdiğim bu sınav, diğer sınavımdan çok daha ağırdı.
Önünde son bulan adımlarımla Demir'in gözlerinde olan bakışlarımı göğsüne indirdim. Burası utandığım zaman saklanmam için uygun yer ise duygu karmaşası yaşadığım zamanlarda da uygun bir yer olabileceğine karar verdim ve düşünmekten artık yorgun düşmüş benliğimi göğsünün sıcaklığına bıraktım. O her zaman olduğu gibi sıcacıktı ve sıcaklığı kış ayında olduğumuz için daha fazla kuşatıcıydı.
Göğsündeki yüzüm, iç çekmesiyle yerinden hafif kıpırdadıktan sonra Demir'in bir elini boynuma götürüp, bir eliyle de bedenime sarılmasıyla eski konumuna yerleşiyordu. Dudaklarını başımdaki şalın üzerine bastırıp kısa süre o şekilde kaldı. Göğsünden ayrılmak için ondan bir adım bekliyordum ama daha demin toplantıya geç kaldığımızı söyleyen adam toplantının varlığını unutmuş gibiydi.
"Geç kalıyoruz Demir."
"Nereye geç kalıyoruz güzel karım?"
"Toplantıya."
Toplantının onun gözünde önemsiz olduğunu ifade eden küfürle beraber ağzından çıkan cümle yüzümü göğsünden ayırmama neden oluyordu. Duyduğum küfür sonrası engel olamadığım can sıkıntım yüzümü buruşturmama sebebiyet veriyordu. Erkekler neden her olayı cinselliği içinde barındıran küfürlere bağlıyordu ve neden bu sözler onların ağzından kolaylıkla çıkabiliyordu? İçimden geçen soruları ona sorup cevabını öğrenecek, onunla bu konuları detaylı konuşacak değildim.
"Sen böyle konuştuğun zaman buramı bir şeyler sıkıyor ve hemen peşine midem bulanmaya başlıyor."
Demir'in yüzümde dolaşan bakışları kalbimin üzerine koyarak gösterdiğim ellerime kaydıktan sonra aradaki mesafeyi kapattı. Ellerini ellerimin üzerine getirip sıkıca kavradı ve "İnan bana elimden geleni yapıyorum Beyza ama 30 yaşından sonra değişmek asla kolay olmuyor." dedi.
Haklıydı. 30 yaş birçok alışkanlıkları kolay bir şekilde düzeltmeye çalışmak için erken bir yaş değildi. Bunun farkındaydım ama insan istedikten sonra üstesinden gelemeyeceği bir alışkanlığın olmadığına da emindim. Bu uğurda pes edip onun küfürlerini duymak kesinlikle istemiyordum.
"Yine de çabalamanı istiyorum Demir."
"İnan bana sadece senin için çabalıyorum Beyza."
Aslında benim için değil, kendi için çabalaması gerektiğini bilmesi gerekiyordu ama Demir, bu değişimi ister miydi emin olamıyordum. Ellerimin üzerinde olan ellerini yanaklarıma getirerek kavraması ve kısa süreli gözlerime baktıktan sonra burnumun ucunu öpmesi düşüncelerimi bölüyordu.
"Burnunun ucu buz gibi, yine üşüyor musun?"
Sıcak dudaklarıyla temas kuran tenim ancak üşüdüğünün farkına varıyordu.
"Bilmem, farkında değilim Demir."
Telefonuma gelen bildirim sesiyle kendimi geriye doğru çekip ekrana baktım. Mesajın Tuğba'dan geldiğini görünce ekranı Demir'in görüş alanından çıkardım.
"Gerçekten Demir'i atlatabileceğinden emin misin? Buradan durum çok farklı görünüyor da söylemek istedim."
Okuduğum mesajdan sonra yönümü Tuğba'ya doğru döndürüp yüzümü gıcık bir ifadeye soktum.
"Ondan kaçtığım 3 günü ne çabuk unutuyorsun."
Mesajımı gönderirken Demir, "Kim o?" diye sordu. Ona "Tuğba bir şey sormuşta onu cevapladım Demir." diye cevap verdiğim sırada asansöre bindik. Birkaç dakika sonra asansörden inip otoparka ilerlediğimiz zaman son bir kez şansımı denemek istedim.
"Demir lütfen Tuğba ile buluşmama izin ver. Söz toplantını bitirip beni aradığın zaman hemen eve gelirim. Hatta bulunduğum yerden gelip beni sen alırsın."
"Arabaya bin güzel karım."
Söylediği cümlede sesi tavizsiz çıkıyordu. Oflayarak arabaya bindim ve Tuğba'ya canlı konum gönderdim. Elimden geleni yapıp kendimi güzel bir dille ifade ettiğim halde beni anlamayan hali planımı devreye sokacağımın kanıtı gibiydi. Öyleyse bende ses etmeyecek, bildiğimden de ödün vermeyecektim. Gideceğimiz yere varana kadar yolculuğumuzu sessizce tamamladık. Girdiğimiz restoranda görevliler kapıda bizi karşılarken içlerinden birisi "Misafirleriniz yukarıda Demir Bey. Üst kat arzu ettiğiniz gibi kapatıldı. Yemek servisi dışında kimse yukarıya çıkıp sizi rahatsız etmeyecek" dedi. Demir kafasını olumlu anlamda salladıktan sonra görevli Demir'in kabanını almak için yanına yaklaştı ama Demir, eliyle görevliyi durdurup yönünü bana çevirdi.
"Beyza Erdem."
O kadar kendi soyadıma alışkındım ki Demir'in hitabından sonra biran arkama bakıp başka birine mi öyle sesleniyor diye bakmayı bile düşünmüştüm fakat gözleri gözlerimde olduğu için arkama bakmadım.
Gözleriyle üzerindeki kabanını işaret edince o günden sonra her kaban veya ceketi bana çıkartmaktan büyük bir keyif aldığını hatırladım. Onun keyif dolu yüzü gülümsememe neden oluyordu çünkü böyle yaptığında kendimi evcilik oyununda gibi hissetmeye devam ediyordum. Sessizce "Akman kısmını sürekli atlıyorsun Demir, Beyza Akman Erdem olması gerekiyor" deyip, arkasına doğru geçerken sağ kolumu tuttu ve "Arkama geçmene gerek yok, yüzünü görmek istiyorum" dedi.
Ellerimi omzuna koyduktan sonra baş parmaklarımı kabanının iç kısmına doğru götürdüm.
"İnsan çok tatlı olmaya görsün, kimse gözünün önünden ayırmak istemiyor."
Omuzlarından ceketi indirdiğim sırada Demir'in ciddi sesi bakışlarımı tekrar yüzüne çıkarmama neden oluyordu.
"Benden başka kim seni gözünün önünden ayırmak istemiyor?"
Onun aksine sesimi yumuşak bir tonda tutarak "Ailem." diye cevapladım fakat onları çok özlediğim için burnumun direğinin sızladığını fark ettim.
"Bu aileye Mehmet'te dahil mi?"
"Asıl soru şu Demir, Mehmet dahil olsa bunda ne gibi problem olabilir?"
Kabanını çıkarıp ona uzattım. Gözlerimin içine derin bir nefes alarak baktı.
"Sadece onun değil, hiçbir kuzeninin bu şekilde düşünmesini istemiyorum."
Bu adamın damarlarında kan yerine kıskançlık akıyor olmalı diye düşündüm. Beni kuzenlerimden kıskanıyordu hele ki Mehmet'ten, sürekli didişip birbirimizi sinir etmekten hoşlanan kuzenimden. Demek ki Yavuz Selim ile aramdaki bağı, samimiyeti görse kesinlikle çıldırırdı.
"Boş yere ikimizi yoruyorsun Demir. Mehmet, emicemin en sinir bozucu oğlu ve biz sevgimizi bile birbirimizi gıcık ederek gösteririz. Yani en son kıskanman gereken insanlardan beni koruman yersiz bir davranış."
Üzerimdeki kabanı çıkardım. Demir'in eline tutuşturup "24 yaşıma kadar hayatımda onlar vardı Demir ve onlardan da herhangi bir yanlış görmedim. Umarım anlatabiliyorumdur." dedim.
"Ama bundan sonra hayatında sadece ben olacağım Beyza, benden başkası değil."
Onu anlamaya çalışıyordum ama bu asla mümkün olmuyordu. Ben Demirle severek evlenmiş olsam bile böyle bir cümleyi kurmaya hakkı olmadığı halde, kendinde bu hakkı görmesi şaşırmama neden oluyordu.
"Hayatımda sadece sen olmayacaksın Demir. Hayatımdaki insanlara ek olarak sen de olacaksın."
İtiraz etmek için dudaklarını araladığını anladığım an elimi durması için yukarıya kaldırdım.
"Durman gereken yerde durmayı bilmediğin için sürekli seninle tartıştığımızın farkına var artık Demir Erdem. Ben, ailem için kendini gözden çıkarmış birisiyim sence ailem ile arama girmene rıza gösterir miyim?"
Bu sorunun ona sorulan bir soru olmadığının farkındaydı. Ses tonumla şu an çizdiğim kırmızı çizginin geçilemez olduğunu, ailemin bir tercih olamayacak kadar benim için önemli olduğunu vurguluyordum. Gerçi ailemin ne kadar önemli olduğunu en az benim kadar Demir de çok iyi biliyordu. Sonuçta beni ailemle vurarak bu evliliğe ikna etmiş, ben de aptalın teki olduğum için bu evliliğe şans vermiştim.
Olmuyordu. Kabul etmek için direniyordum ama sürekli düşünceler içimde koca bir yanardağ gibi şiddetle patlıyordu. En kötüsü de yüreğimi yakan lavın acısı hala yerini korurken, o acıdan kaçmak yerine bunları yaşamama neden olan adamın kocam olduğunu kabul etmek için çabalıyordum.
Kendine çok yükleniyorsun Beyza, sadece düşüncelerden uzaklaşman gerekiyor.
Demir eline tutuşturduğum kabanları görevliye verdikten hemen sonra yürümeye başladı. Bu sefer tutmam için uzatılan bir el yoktu. Aksine kararlı adımlarını atmaya devam edip yanımdan geçerken, kavrayarak elime uzandı ve onunla beraber yürümemi sağladı.
"Görüyorum ki seni yanımdan biran olsun ayırmamak konusunda doğru karar vermeye devam ediyorum. O kadar dik kafalısın ki her an, her şeyi sıfırlayacak potansiyele sahipsin Beyza. İtaatkar olmayı öğrenene kadar yerin en fazla birkaç metre uzağım olabilir."
"Gittiğin her yere evrak çantası gibi beni yanında taşıyamazsın Demir Erdem."
Demir adımlarına devam ederken bakışları yüzümde dolaştı. O sırada kaşlarımı biraz daha çatarak "Böyle konuşmaya devam ettiğin sürece ancak sana boyun eğmeyen dik yanımı göreceksin Demir. İşte bu yönümü gördükçe de hayalini kurduğun itaatkar eşin ben olmadığını anlayacaksın" dedim.
Cümlem beni kendine çekip aradaki mesafeyi kapatarak yürümemize neden oluyordu. Yüzü sinirli olmaktan çok uzaktaydı. Hatta cümlelerim onu memnun etmiş gibi keyifli görünmesine bile neden olmuştu.
"İtaatkar veya değil, hayalini kurduğum tek kadın sensin Beyza. İstiyorsan odamıza çekildiğimiz zaman hayalimde sana neler yaptığımı detaylı bir şekilde gösterebilirim."
Bunu söylerken öyle bir ses tonuyla söyleyip bir de üzerine göz kırparak gülümsüyordu ki bu konulardan çok uzak olan ben bile ne demeye çalıştığını anlayabiliyordum. Anladığım ima dolu sözleri yanaklarımın yanmasına neden olurken bakışlarımı yüzünden çekip yere eğdim ve hemen peşine aradaki mesafeyi açmaya çalıştım.
"Nuri Alço kılıklı pis sapık! Bunları söylerken nasıl oluyorda yüzünde utanma namına hiçbir belirti olmuyor?"
"Bi' bana baksana."
Ben mesafeyi açmaya çalışsam da Demir tam tersi yönümü ona çevirip parmak uçlarını çeneme doğru götürdü. Birkaç saniye sonra yüzümü yerden kaldırmış olsa da ona bakmayı düşünmüyordum.
"İlk defa bu detayı görüyorum."
Gördüğü detay neyse onu etkilemişe benziyordu. Yine ona bakmadan meraklı sesimle "Hangi detaydan bahsediyorsun?" diye sordum.
"Utandığın zaman yanaklarının hafif pembeleştiğini görmüştüm ama dudaklarının kızardığını daha önce görmemiştim."
Bu adam beni utandırmaktan resmen zevk alıyor, sonra da yüzümü keyifle inceliyordu.
"Demir, lütfen artık sus."
İçime kaçan sesim onun keyfine keyif katarken beni göğsüne doğru çekip dalga geçmesine neden oluyordu.
"Merak etme göğsüme saklandığın zaman görünmez oluyorsun güzel karım."
"Keşke göğsüne saklandığım zaman ben değil de sen görünmez olsaydın Demir, böylece beni utandıran asıl neden ortadan kaybolmuş olurdu."
"Yaaa demek öyle hanımefendi?"
Neşeli sesiyle sorduğu soruya kafamı evet anlamında sallayıp cevap verdiğimde yüzümü göğsünden çekip alnımı öptü. Sanki alnım sadece onun öpücüğü için yaratılmış gibiydi ve sadece ona ait hissettiriyordu. Hissetmeye başladığım bu his artık ona alışıyor olduğumun göstergesi olabilir miydi?
"Akıl bırakmıyorsun ben de. Şu toplantıyı biran önce bitirelim ve evimize gidelim."
Düşüncelerimi Demir'in sesi böldüğünde sadece kafamı tamam anlamında salladım ve birazdan yanından gideceğim için çok kızmaması için dua ettim.
"Bana hiç kızma tamam mı Demir?"
Masaya doğru yaklaşırken bizi gören kalabalık ayağa kalktı. O esnada fısıltıyla sorduğum soruyu Demir cevapladı.
"Böyle tatlı davrandığın zaman sana kızmam mümkün değil karıcığım."
Duyduğum cümle içtenlikte tebessüm etmemi sağlarken Demir masadakilere "Hoş geldiniz" dedi ve hemen beni işaret ederek konuşmasına devam etti.
"Eşim Beyza, bugünkü toplantıya o da katılacak."
Demir'in cümlesinden sonra bakışlar beni bulduğunda Demir sesini daha vurgulayıcı bir tonda çıkarıp "Eşim Beyza Erdem!" dedi. Sürekli soy ismimi tam kullanmadığına şahit oluyordum ama bu, şu an konuşulacak konu değildi. Demir'in söylediği tekrar sayesinde üzerimde olan tüm bakışlar tekrar ona doğru döndü.
"Bu cümlemin tekrarı yapılmayacak!"
Demir resmen masadakilere gözdağı veriyordu. Buna sebep işyerinden çıkmadan önce söylediğim cümleler miydi yoksa masadakilerin ciddi anlamda kalabalık ve genç olmaları mıydı bilmiyordum ama o hali tebessümle ona bakmama neden oluyordu.
"Buradan gidene kadar tebessüm etmeni yasaklıyorum güzel karım."
Yerlerimize otururken fısıltılı sesiyle söylediği cümle daha fazla tebessüm etmeme neden oluyordu. Dudaklarıma kayan bakışlarıyla dudaklarımı birbirine bastırıp tebessümümü sonlandırdım.
"Merak etme toplantıyı çok uzatmayacağım sonra istediğin kadar bana gülümseyebilirsin."
Çocuk kandırır gibi konuşan hali birbirine bastırdığım dudaklarımın gevşemesine neden olurken, bakışlarımı ondan çekip önüme doğru döndürdüm. Demir ciddi sesiyle konuşmaya başladığında artık dikkatinin ben de olmadığını biliyordum. Çantamdan telefonu çıkarıp Tuğba'ya mesaj yazdım.
Fotoğraflardaki yazışma ekranını okuyunuz👇🏻👇🏻👇🏻
Telefondan başımı kaldırdığım zaman garsonların servise başladığını gördüm. Ortaya aperatif şeylerin getirildiğini görünce garsonu yanıma çağırdım. Hazır İtalyan restoranına gelmişken pizza yememek ayıp olurdu.
"Paket olarak büyük boy pizza, yanına da içecek, patates kızartması vs ne varsa eklemenizi istiyorum. Sipariş hemen hazır olsun lütfen. Ben çıkarken alacağım."
Garsona pizzanın neli olacağını da söyledikten sonra yanımızdan ayrıldı.
⏳45 dakika sonra.
"Çok mu sıkıldın?"
Demir'in sorusuyla başımı evet anlamında salladığımda "Merak etme, toplantıyı birazdan bitireceğim." dedi. Diğer cümlesi başımı evet anlamında sallamama neden olurken bu cümlesi başımı hızla hayır anlamında iki yana doğru sallamama neden oluyordu.
"Lütfen sen toplantına devam et. Hem ben birazdan kalkıp lavaboya oradan da cam terasa çıkacağım. Eminim cam terasta hava almak bana çok iyi gelir."
"Toplantı dağıldıktan sonra cam terasa beraber çıkarız. Zaten çabuk üşüyorsun en azından üşüdüğünde seni ısıtırım."
Telefonuma gelen mesaj sesini duyunca masaya ters olarak çevirili bıraktığım ekrana göz ucuyla baktım. Mesaj Tuğba'dan geliyordu. O sırada Demir gelen soruyu yanıtlamaya başladığında derin bir nefes alarak mesaja baktım. Tuğba söylediğim gibi restoranın önüne geldiğini söylüyordu.
"Tamam beni orada bekle. Tüm mesajları silip telefonu ve çantamı Demir'in yanında bırakacağım. Böylece kaçacağımdan şüphelenmez. Sakın bana cevap yazma sadece beni bekle."
Tüm mesajları sildikten sonra Demir'in cümlesinin bitmesini bekledim ve hemen peşine ona doğru eğildim.
"Demir ben lavaboya gidiyorum çantam ve telefonum masada şimdi boş yere yanıma alıp onlarla uğraşmayayım."
"Tamam hayatım ben de yavaş yavaş toplantıyı sonlandıracağım."
Kalbim güm güm atsa da ben profesyonel şekilde davranıp heyecanımı gizledim. Onun yanından ayrılıp lavabolara doğru gözden kaybolduktan sonraki kısım işin en kolay kısmıydı çünkü lavabo merdivenlerin hemen yakınlarındaydı. Hızlı adımlarla merdivenlerden inip çıkış kapısına doğru adımladım ama görevliden ne montumu almıştım ne sipariş verdiğim pizzayı. Aklıma gelenlerle arkamı dönüp karşılamadaki adamdan montumu, yanımdan geçen garsondan da oluşturduğum siparişi istedim.
Birkaç dakika sonra garsonun elinden hazırladığı paketi alırken "Masanın hesabına eklersiniz" dedim. Koşar adım kapıya doğru ilerlediğim zaman hiç vakit kaybetmeden karşılamadaki adamın uzattığı montu aldım ve kendimi arabaya doğru attım.
"Wuuhuuuu işte bu kadar!"
Arabanın koltuğuna kurulurken elimdeki malzemeleri arka koltuğa doğru bıraktım. Tuğba'nın "Ne aldın?" sorusuna cevap olarak "Garson, Filodolio's Pizzayı çok övmüş olsa da onda pastırma olduğu için almadım. Bianca Con Funghi aldım." dedim.
"O ne be?"
"Amaan mantarlı, peynirli pizza işte, restoran İtalyan bir şefe ait olunca İtalyanca isimler kaçınılamaz oluyor."
Söylediğime Tuğba kıkırdayıp "Her zamanki yere sürüyorum" dedi. Başımla onayladığım sırada toplantı bitmeden Demir'in kaçtığımı anlamaması için dua ettim. Yoksa onca kişiden öfkesini çıkarması kaçınılmaz bir sondu. Tuğba istediğimiz yere vardığında arabadan inip oturacağımız alana doğru ilerledik. Sonunda boş bir masa bulup kurulduğumuzda paketten bir dilim pizza çıkarıp Tuğba'ya uzattım.
"Dökül bakalım."
Tuğba elimdeki pizzayı aldı. Ağzına götürmeden önce yutkunup "Aslında her şey bildiğin gibi" dedi. Elindeki pizzayı tekrar pakete bıraktıktan sonra derin bir iç çekti.
"Sen ne kadar aksini iddia etsen de ben ailemin sadece cüzdanıyım Beyza!"
Bunu öyle acı bir sesle söylemişti ki söylediklerinin yalan olmasını istiyor gibiydi.
"Tuğba."
Üzgün çıkan sesime yerdeki bakışlarını yüzümde gezdirdikten sonra histerik bir gülümseme ile konuşmaya devam etti.
"Her ayın 10'unda Beyza, sadece maaş günü arıyorlar."
Yüzündeki histerik gülümseme yerini sağanak yağışa bıraktığında yanağından süzülen yaşı elinin tersiyle sildi.
"Bu konuyu senle konuştuktan sonra sanki sihirli bir değnek dokunmuş ve her şey rayına oturmuştu. İlk defa onlar para istemek için beni aramayı bırakmıştı hatta göndermeme gerek kalmadığını bile söylemişlerdi ama birkaç aydır neredeyse maaşımın tamamını istiyorlar."
Yanına oturup ona sıkıca sarıldım. Acısının geçmesini istiyordum ama hıçkırıklı ağlamaları daha fazla arttı. O halde bile konuşmaya çalışıyor olması beni daha fazla üzüyordu. Sanki yüreğindekiler onu eziyor ve artık bu ezilmelere güç yettiremiyor gibiydi.
"Sana karşı çok eziliyorum. Evinde oturmaya devam ediyorum ve hala sen sitenin aidatını, faturalarını ödüyorsun. Hayatına girdiğim günden beri sürekli sana yük olduğumun farkındayım."
Ellerini yüzüne götürüp kapattı ve daha yüksek sesle ağlamaya başladı. Ona destek olmak için dik durmam gerektiğinin farkındaydım ama sessizce sallanan omuzlarım dik durmayı beceremediğimin kanıtıydı.
"Sen bana yük değil, en yakın kardeş oldun, can oldun, yoldaş oldun Tuğba. Nasıl kendini yük olarak görebildiğini aklım almıyor. Yoksa farkına varmadan buna ben mi sebep oldum?"
Yüzündeki ellerini çekip bana bakmasını sağladım. Gözlerimin içine bakarken kafasını olumsuz anlamda sallıyordu.
"O kadar özenli ve dikkatliydin ki bir kere bile bu düşüncelere kapılmama sebep olmadın hatta bu konuda harika bir yalancısın. Üniversiteye giderken yanımıza aldığımız çay, kahve, yemek senin miden hassas olduğu için değil, benim param kısıtlı olduğu içindi. Biliyor musun, bunu yeni yeni anlıyorum ve dönüp geçmişe baktığımda asla para konularını hissettirmeden tüm derdime derman olduğunu daha net görebiliyorum."
"Hayır, hayır. Ben her şeyden tiksindiğim için her şeye bir kulp buluyordum. Hatırlamıyor musun?"
Onun omuzlarında yük olmak isteyeceğim en son şeydi. Bu uğurda gerekirse sabaha kadar konuşup onun varlığının bana en güzel armağanlardan birisi olduğunu kanıtlayabilirdim.
"İnkar etme Beyza. Bu daha kötü hissettiriyor."
Duyduğum cümle omuzlarımın yere çökmesine sebep oluyor, ona nasıl iyi geleceğimi bilmiyordum. Bildiğim bir şey varsa Tuğba'nın bana çok iyi geldiğiydi. Derin bir nefes alıp gözlerinin içine baktığımda hissettiğim onca güzel anının yanında benimde içimde yara olan anılar vardı.
"Ya peki benim sana yük olduğumu hissetmem ne olacak Tuğba?"
Tuğba ne demeye çalıştığımı anladığında ağzından sert bir tonda "Asla!" kelimesini çıkardı.
"Aylarca!" Yutkundum. Bir türlü kapatmayı başaramadığım yaramla ben, en çok ona ve Ali Asaf ağabeyime yük olmuştum.
"Aylarca bıkmadan beni hastaneye, seanslara hatta okula bile sen taşıdın. Bir türlü ellerimden silmeyi başaramadığım kanı çeşmenin altında saatlerce sen yıkadın Tuğba. Şimdi sana soruyorum, hangimiz daha ağır yük?"
"Yemin ederim bir kez bile yük olduğunu düşünmedim Beyza. Sen daha iyi hisset, daha iyi ol diye elimden geleni yaptım ama asla seni bir yük olarak görmedim."
Tuğba'nın akan gözyaşını silip fısıldadım.
"Yemin ederim ben de bir kez bile bana yük olduğunu düşünmedim Tuğba. Bugün ben de varsa ikimizin, yarın onda varsa o da ikimizin diye düşündüm."
Tuğba kafasını omzuma bıraktığında ben de başımı ona doğru yasladım. Şimdi söyleyeceklerime yine kızacaktı ama ailesine karşı dolmasını ve aradaki ipleri koparmasını istemiyordum.
"Baban kendini ifade etme konusunda becerikli bir adam değil Tuğba."
Tuğba alaylı sesiyle "Evet, yine başlıyoruz." dediğinde paketten bir dilim pizza alıp ona doğru uzattım ve konuşmaya devam ettim.
"Al şunu ye de araya girip halka seslenişimi bozma!"
Elindeki pizzayı ağzına götürmeden önce "Padişahım çok yaşa ama aşırı derecede Pollyanna da olma" dedi.
"Sevgi nasıl bulaşıcı ise sevgisizliğinde aynı şekilde bulaşıcı olduğuna inanıyorum Tuğba. Dedenin babana nasıl davrandığından bahsetmiştin. İşte baban bir türlü alamadığı sevgiyi size gösterme konusunda çok beceriksiz. Tabii bu babası ve annesinden ona miras kalan kader motifinin değiştirilemez olduğu anlamına gelmiyor. Kader gayrete aşıktır. Babanda gayret ettikten sonra kader motifini söküp tekrar sevgiyle örebilir ve size miras olarak harika bir kader motifi bırakabilir ama birinin onun elinden tutması ve karanlığına ışık olması gerekiyor. Çocukluğundan beri büyüdüğü ve normale indirgediği dünyasında ışıksız kaldığından bile bihaber. Annenin de ondan eksik kalan yanı yok. Hepsi birbirine bağlı halkalardan oluşuyor. Annen babandan göremediği ilgi ve sevgisizliğin bedelini çocuklarından çıkarıyor. O yüzden dik dur ve bu zinciri sen kır! Ben bu zincirin sen tarafından kırılacağından çok eminim."
Tuğba yarım bıraktığı pizzasıyla omzumdaki başını dikleyerek gözlerimin içine baktı. Kutudan aldığı pizzayı zorla ağzıma tıkıştırmaya başladığı sırada "Sözlerinle beni, etkin altına almandan bıktım! Al şu pizzayı ye ve sus. Biraz daha konuşmaya devam edersen aileme haksızlık ettiğimi bile düşüneceğim." dedi.
Ağzıma zorla soktuğu pizza benim için çok büyük bir lokmaydı. Biran boğulacağımı sanmış olsam da yutmaya çalıştığım zaman Tuğba gülümseyerek konuşuyordu.
"Allah'ım! Yanakları dolu olup konuşamadığı zaman çok daha fazla tatlı oluyor."
Elini yanaklarıma getirip sıkmaya başladı. Lokmayı bitirip konuşmaya çalışıyordum ama yüzümü sağa sola doğru oynattığı için yutmakta daha fazla zorlanıyordum. Lokmamın bitecek olduğunu anladığı an yanağımdaki ellerini çekti ve tekrar yedirmek için elini pizzaya doğru götürdü. Ne yapmaya çalıştığını anladığım için ayağa kalkıp ondan uzaklaştım. Sonunda lokmayı yutmayı başardıktan sonra "Az kalsın beni boğuyordun Fasulye Turşusu! O yüzden benden uzaklaş çünkü konuşacaklarım daha bitmedi." diye bağırdım. Üzerime doğru gelmeye devam ederken "Sen bensiz bir hiçsin Turşu Kavurması! Hiç fasulye turşusu olmadan Karadeniz'de yapılan turşu kavurması yedin mi?" diye sordu. Onun benzetmesine kahkaha atarken "Tam Karadeniz gelini olacak kızsın hee, sen Musa ile evlensene!" dedim. Bu lafımın Tuğba'yı çıldırtacağından şu an bulunduğu hüzünden onu çıkaracağından emindim.
"Allah aşkına sus yoksa kusacağım! 6 yıldır yakamdan düşmüyor, yeni yeni mesaj atmayı bıraktı. Şimdi deliye malum olur kulağım çınladı bahanesine sığınıp tekrar mesaj çekmeye falan başlar, inan ki hiç uğraşamam."
"Oysa yakışıklı uşaktı ve okul bitene kadar etrafında pervaneydi. Nesini beğenmedin acaba?"
Gözümün önüne gelen manzara kahkaha atmama neden oldu. 4 yıl önce Musa evlilik teklifi eder gibi Tuğba' ya benimle sevgili ol demişti ve bunu tüm okulun önünde yapmıştı. Hatta bu yaptığı bile yetersiz gelmiş çıtayı sürekli yükselterek Tuğba'ya olan takıntılı aşkını haykırmıştı. Amfideki sesi hâlâ net bir şekilde kulağımda bile çınlıyordu.
"Artık benim karım olmanı istiyorum!"
Tuğba da benimle aynı şeyleri hatırlamış olacak ki yüzünü buruşturup "Yakışıklılığı batsın! Yapışkan adamın tekiydi. Allah'tan Ali Asaf ağabey gelip şöyle bir kendini gösterdi de durulmak zorunda kaldı." dedi.
Tuğba'yı daha fazla çıldırtacağını bilsem de Musa'nın sesiyle kulağımda yankılanan cümlesini aynı onun söylediği gibi bağırarak söyledim.
"Artık benim karım olmanı istiyorum!"
"Seni gerçekten döverim Beyza!"
Tuğba gözü dönmüş şekilde arkamdan koşmaya başladığında onun o haline hem delice kahkaha atmak istiyor, hem de ona yakalanmak istemiyordum.
Kahkaha atarak "Polis imdat 112!" diye bağırdığım zaman Tuğba "Sus millet gerçek sanacak geri zekâlı, senin yüzünden günümün kalanı ifade vermekle geçecek" dedi.
"O zaman beni koşturmayı bırak. Yoksa polisi arar beni dövmekle tehdit ettiğini söylerim."
"Seni yakalasam döveceğim ama mümkün olmuyor."
Ayağını yere vurup masaya doğru geri döndüğü zaman arkasından koştum ve sırtına doğru atladım.
"Seni çokkk seviyorum Fasulye Turşusu!"
Kafasını yana çevirip gülümsediği zaman "Ben de seni çok seviyorum Turşu Kavurması, özellikle de benim için çabalayan bu haline bayılıyorum" dedi.
Yanına doğru geçip birbirimize sarılarak masaya doğru ilerledik ve bu sefer daha eğlenceli konuların hakim olduğu muhabbetimizle pizzalarımızı yedik. Hava da yediğimiz her şeyde buz gibiydi ama muhabbetimiz sımsıcaktı ve ikimizin arasındaki kardeşlik bağı tüm olumsuzlukları önemsiz kılıyordu.
Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum ama artık yememiz için önümüzde hiçbir şey kalmamıştı.
"Saat kaç oldu kuzum?"
Tuğba cep telefonunu çantasından çıkarıp "Ooo saatin farkında değiliz ama 23:30 olmuş." dedi ve tuş kilidini açıp telefonu bana doğru çevirdi.
"Kocan defalarca beni aramış."
Telefonu elime alıp 23 cevapsız çağrıya baktığımda yutkundum ama aramaların 20:50 de son bulduğunu görünce şaşırmıştım.
"Hemen onu aramalıyım."
Tuğba kafasını olumlu salladığında tam Demir'i arayacaktım ki Tuğba'nın babası aradığı için telefonu ona uzattım.
"Kesin söylediği parayı çıkaramadığım için arıyordur şimdi konuşup eski moduma dönmek istemiyorum."
"Benim konuşmamı ister misin? Tuğba uyuyor derim, hem neden aradığını öğrenmiş olurum hem de seni merak etmemiş olur."
Tuğba kahkaha atarak "Sen ciddi anlamda safsın! Beni merak ettiği için aramaz o, ancak istediği bir şey varsa arar" dedi.
"Üff sen de çok karamsarsın. Belki kafasına bir taş düştü ve kader motifi kendiliğinden değişti, olamaz mı?"
"İyi açta ağzının payını al!"
Tuğba'nın öfkeli sesine yüzümü gıcık bir tona götürerek telefonu açtım.
"Selamün aleyküm Hasan Amca, ben Beyza."
"Ooo Beyza kızım sen misin? Uzun süredir ortalarda yoksun, beni unuttuğunu sandım."
Sesindeki ima o kadar açık bir şekilde ortadaydı ki ayağa kalkıp "Bir dakika Hasan Amca sesin net bir şekilde gelmiyor" dedim ve Tuğba'dan uzaklaşıp konuşmaya devam etti.
"Böyle konuşmamıştık Hasan Amca, zamanında Tuğba'nın gözyaşı dökmesine nasıl izin vermediysem yine izin vermeyeceğimi biliyor olman gerekiyor."
"Evet böyle konuşmamıştık ama 2 aydır ödemelerini aksatıyorsun."
"Böyle bir şey mümkün değil. Her ay sana gönderdiğim para otomatik talimatta ve hesabımda fazlasıyla para mevcut."
"Hesabındaki para benim cebimde olmadıktan sonra beni ilgilendirmiyor Beyza kızım. Gönder ayda 35 bin lira mı, Tuğba'yı rahat bırakmaya devam edeyim."
Duyduğum rahat ses her ay düzenli gönderdiğim paranın limitine 5 bin lira artış yaptığını söylemekten hiç rahatsızlık duymuyordu ve konuşmasına devam ediyordu.
"Ya gönderirsin ya da parayı çok değer verdiğin arkadaşından alırım. Seçimini sen yap Beyza kızım. Hatta şöyle yapalım sen bana ayda 40 bin lira ateşle ben de Tuğba'dan her şeyi saklamaya devam edeyim."
Ona para gönderdiğimi Tuğba'ya söylemekle beni tehdit ediyordu ve benim bu tehdide boyun eğeceğimden çok emin konuşuyordu ama o aşırı derece de yanılıyordu.
"O zaman şöyle yapalım Hasan Amca, sen kaldırmayı unuttuğun mabadını yerinden kaldır ve senin için bulacağım işe gir. Hatırla bakalım para nasıl şartlar da kazanılıyormuş!"
Araya girmek için konuşmaya çalıştığında onu sert sesimle susturdum.
"Daha sözüm bitmedi! Bugüne kadar saygılı, hoşgörülü Beyza ile konuştun ama beni tehdit ettiğin dakikadan sonra artık karşında Beyza Akman var. Nüfusum tahmin edemeyeceğin kadar sağlam, hele ki ailemden birisi beni tehdit ettiğini, haraca bağlar şekilde para istediğini duysa seni öyle bir hale getirir ki gururla dolaştığın Amasra sokaklarında gezemezsin! Sadece bununla da bıraktırmam, eşim biraz karanlık bir adam Hasan Amca ve sürekli bana onun karanlık yanını görmediğimi söylüyor. Ağzımdan çıkan tek bir kelime ile onun karanlık yanını senin üzerinde göstermesini isterim ve bunu yaparken senin karşında olur bizzat izlerim!"
Ağzımdan çıkan sözler kalbimde yaralanmalara neden oluyordu. En yakın arkadaşımın babasıyla böyle saygısızca konuşmak annemin beni yetiştirme tarzıyla bağdaşmıyordu. Bunun farkında olan yanım şu an ağlamamak için zor direniyordu ama bu konuşmayı yapmayacak olsam her şeyin çok daha kötüye gideceğinden artık emindim.
"Tamam, tamam Beyza kızım sinirlenme. Her şey eskisi gibi devam etsin sen bana ayda 30 bin lira göndermeye devam et ben de Tuğba'yı rahatsız etmekten vaz geçeyim."
"Siz benim ne demeye çalıştığımı anlamadınız sanırım. O halde daha detaylı şekilde anlamanız için" konuşmamı yarıda kesip telefonun saatine baktım ve konuşmama devam ettim.
"Tam 00:30 da kapınıza gelen adamlar size her şeyi yüz yüze anlatsınlar! Şimdi telefonu kapatıp ailemi aramaktan mutluluk duyacağım."
"Tamam kimseyi aramanı istemiyorum. Bana Tuğba'yı ver."
"Sizce ben işimi riske atıp telefonu Tuğba'ya verir miyim? Önce gerçeklerle yüzleş ondan sonra kızınla konuşursun!"
Telefonu yüzüne kapattığımda kalbimde hissettiğim ağrının katsayısı daha fazla artmıştı. Yüzümdeki ifadeyi silip Tuğba'nın yanına doğru adımlarımı atıyordum ama her an ağlamaktan ölesiye korkuyordum.
"Kuzum ben Demir'i arasam iyi olacak şimdi o çok sinirlidir."
Tuğba tamam anlamında kafasını salladığında "Bu arada babanın sana selamı var" dedim. Tuğba şaşırmış şekilde baksa da yüzümü ondan kaçırıp Demir'i aradım.
"Efendim."
Sakin çıkan sesine aynı sakinlikte cevap vermek istiyordum ama boğazımda hissettiğim yoğun duygu beni boğuyordu.
"Demiirr."
"Söyle güzel karım."
"Atacağım konumdan beni alır mısın?"
"Konum atmana gerek yok Haniftam, zaten adamlarım ve ben etrafındayız."
Gökyüzündeki bakışlarımı yere indirip etrafta dolaştırdıktan sonra yine de onu göremedim.
"Seni göremiyorum Demir."
Telefondan gelen adım seslerinden sonra "Şimdi biraz daha dikkatli karşına bak" sesini duymakla birinin karanlıktan ışığa doğru geldiğini gördüm.
"Tamam şimdi seni gördüm Demir, Tuğba ile vedalaşıp hemen geliyorum."
Telefonu kapattım. Tuğba'ya doğru ilerlerken elindeki çöpü çöp kutusuna atıp, yanıma doğru adımladığını gördüm. Ona doğru ilerleyip sesimi duyurmak için bağırdım.
"Demir ilerde beni bekliyormuş hemen yanına gidiyorum."
Boğazımdaki his git gide yoğunlaşıyordu ve her an ağlayacak gibi sesim çıkıyordu. Tuğba yanıma yaklaştığında "Çok mu kızdı? Sesin çok kötü çıkıyor." diye sordu.
Kafamı olumsuz anlamda sallarken "Hiç kızmadı, sanırım o yüzden duygusala bağladım" dedim ve yanağını öpüp, ona sarıldım. İnşallah ben gidene kadar telefonunu sormak aklına gelmez diye dua ettim.
"Kızmadığına çok sevindim kuzum. O halde hemen yanına koş."
"Tamam sen de hemen git, yarın iş yerinde görüşürüz."
Kafasını tamam anlamında salladıktan sonra o arabaya, ben de koşturarak Demir'e doğru ilerledim fakat kalbimdeki ağrı adımlarımın yavaşlamasına, omuzlarımın ise hıçkırarak kasılmasına neden olmuştu.
Annemle, babamın yetiştirdiği evlat çizgisinden ilk defa çıkmıştım ve sanki böyle davranmak onları mezarında huzursuz etmişim gibi hissettiriyordu.
Aradaki mesafe azaldığında Demir yüzüme daha dikkatli bir şekilde baktı.
"En son kahkaha atıyordun güzel karım, yine ne oldu da ağlıyorsun?"
Cümlesinden sonra beni kolaylıkla bulduğunu ama yanıma gelmek yerine uzaktan izlediğini anladığımda yüzüne minnetle baktım. Göğsüne doğru hızla sarılırken suçlu bir nefesle beraber "Demir, ben Hasan Amca'yı tehdit ettim!" dedim. Demir kollarıyla beni kuşatırken konuşmama devam etmek için çaba veriyordum.
"Bu benim yetiştirilme tarzıma çok ters bir davranış Demir. Hem de bunu yaparken ilk defa soy ismimi ve soy ismimin getirdiği gücü kullandım. Kesin annem ve babam benden utanıyordur özellikle de annem."
Cümlemi bitirdiğimde suçlu hissediyordum ama Hasan Amca'ya söylediğim her şeyi yapabilecek kararlılıkta olduğumu göstermek zorunda olduğumu da biliyordum.
"Biraz daha ağlamaya devam edersen o adamı bu dünyadan silerim!"
Net sesiyle kurduğu cümle göğsünden ayrılıp gözlerinin içine bakmama neden olmuştu.
"Sadece ağlamayayım diye böyle konuşmuş olduğunu bilsemde yine de böyle konuşmanı istemiyorum Demir."
"Bir damla daha gözyaşın döküldüğünde bunu bir daha konuşalım güzel karım."
Elimin tersiyle gözümden akan yaşı silip gözlerine odaklandım. O gerçekten söylediklerini hayata geçirecek ciddiyette görünüyordu. Bana göstermediğini iddia ettiği karanlık tarafla yüzleşmekten korkuyordum.
Demir öne doğru eğilip yüzlerimizi eşitledikten kısa süre sonra elleriyle yanaklarımı kavradı. İki elinin baş parmağını gözyaşımı kontrol etmek ister gibi tenimde gezdirdiği sırada "Artık ağlamıyorsun değil mi?" diye sordu.
Kafamı hızla sağa sola doğru salladım. Demir biraz daha gözlerimin içine baktıktan sonra burnumun ucunu öptü.
"Buz gibisin Beyza, hemen arabaya binip seni ısıtalım."
Elimden tutup arabaya doğru ilerlediğim zaman ondan telefonumu alıp Hüseyin ağabeyimi aradım ve olanı biteni anlattım. Bunu daha önce onunla paylaşmadığım için güzelce fırça yesem de söylediğim saatte adamları Hasan Amca'nın kapısına dökmekten büyük bir zevk alacağını, her şeyin benim istediğim doğrultuda ilerleyeceğini söyledi. Bir de Hasan Amca'nın tehdidine boyun eğmeyip dik durduğum için benimle gurur duyduğunu söyledi.
"Heytt be kimin kardeşi!"
Ali Asaf ağabeyimin arkadan gelen sesi gururlu bir şekilde çıkmıştı ve hemen peşine de limanda onun için kolaylıkla iş bulacağını ve hatta sırf benim ve Tuğba için bizzat Amasra'ya gidip Hasan Amca ile konuşacağını söylemişti. Son olarak ondan istediğim şeye kahkaha atıp dalga geçmişti.
"Hee fındığım hee, bir de seansa girmeleri için ikna ederim."
Ali Asaf ağabeyimle biraz daha konuştuktan sonra telefonu kapatıp Demir'e baktım.
"Demek sen, o adamı tehdit ettin. Aferin benim karıma adamla çok güzel konuşmuşsun."
Benim baktığım pencereden kimse bakmıyor olacak ki beni üzen kimseyi üzmemiş aksine mutlu olmalarını bile sağlamıştı. Hasan Amca benim en yakın arkadaşımın babasıydı, neden kimse bu detaya üzüldüğümü anlamıyordu.
"Hep senin yüzünden kötü adam, beni kısa sürede kendine benzettin."
Mızmızlanarak söylediğim cümle Demir'i keyiflendirmiş, sıcak bir gülümseme ile bu keyfi gözler önüne sermişti.
"O halde bu; birkaç hafta sonra arsız, utanmayan, sürekli beni arzulayan bir kadına dönüşecek olman anlamına geliyor. Değil mi tutkulu karım?"
Duyduklarım karşısında yüzümün pembe bir tona boyanmaktansa patlıcan moruna boyandığından emin şekilde ellerimle yüzümü kapattım ama o, bu halim karşısında keyifle konuşmasına devam ediyordu.
"En son gece yarısı dudaklarıma yapışıp beni öptüğün aklıma gelince bir kaç hafta bile sürmez diye düşünüyorum."
Aradan 41 saat geçmiş olsa da sürekli konuyu bir şekilde oraya getiriyor ve her fırsatı değerlendiriyordu. Yüzümden ellerimi çekip ona doğru döndüğümde ikna etmeye çalışan utangaç bir sesle fısıldadım.
"O günü unutup dalga geçmemen için ne yapmam gerekiyor Demir? Ne olur söyle, yapabileceğim bir şeyse yapmak için elimden geleni yapacağım."
Demir'in gülümseyen dudakları eski konumunu alırken, yoğun bakışları yüzümde dolaşıyordu. Sorumu cevaplamak yerine koltuktaki bedenini benim tarafıma doğru getirdi ve hemen peşine beni göğsüne doğru çekip derin bir nefes aldı. Hiçbir şey söylemeden durmaya devam ediyordu.
"Bana çok kızdın mı Demir?"
"Yine her şeyi sıfırlayıp benden kaçtığını düşündüğüm için çok sinirlendim Beyza, hatta her yeri altüst edip, sinirimi birkaç kişiden bile çıkarmış olabilirim ama yarım saat sonra senin burada olduğunu öğrenince ben gelene kadar kimsenin seni rahatsız etmemesini söyledim. Geldiğimde de hiçbir şeyi sıfırlamadığını sadece Tuğba ile vakit geçirdiğini gördüm. Öyle olunca da tüm öfkem hemen dindi. Ben de sizi rahatsız etmeden seni izledim."
Demir her şeyi sıfırlayıp silmemden korkuyordu ve aslında bu korkusunda çok haklıydı. İçimde öyle büyük kavgalar dönüyordu ki bazen ne yaparsam yapayım sesleri susturamadığım için nefes alamadığımı hissediyordum.
"Çok teşekkür ederim Demir, özellikle beni bulduğunda yanıma gelmek yerine arkadaşımla muhabbetimi bölmediğin için."
"Yalnız bir ara yanına gelmemek için zor dayandım Beyza, özellikle yanınızdan geçenler size dikkatli bir şekilde bakıp gülümsediklerinde tüm damarlarımın kasıldığını hissettim."
Bunu söylerken sesi o an kapıldığı öfke kadar taze çıkıyordu. Farkına bile varmadığım detayı ona söyleyecek olsam nasıl bir tepki vereceğini bilmediğim için sessiz kalmayı tercih ettim.
"İşte böyle sevimli olduğun için seni yanımdan ayırmak istemiyorum."
Soğuktan sonra araba klimasının sıcaklığı yetmezmiş gibi bir de Demir'in sıcaklığı tarafından kuşanan bedenim mayışmama neden oluyordu. Sessizce "Demir çok uykum geldi" dediğimde Demir göğsündeki başımı geriye doğru çekip bana baktı.
"Isındığın için uykun gelmiştir. Hemen evimize gidelim de yatağında rahat rahat uyu."
Başımı tamam anlamında salladıktan sonra emniyet kemerini takmak için uzandım ama eve gidene kadar uykusuzluğa nasıl dayanacağımı bilmiyordum. Demir takmak için uğraştığım emniyet kemerini elimden alıp kendine doğru çekti ve klips sesi duyulduktan sonra arabayı çalıştırdı. En son yoldaki beyaz çizgiler bulanıklaştığı zaman hatırladığım tek şey arabanın motor sesiydi.
. . . Bölümle beraber sanırım ben de bittim : )
Hadi görüşlerinizi alayım. Bölüm nasıldı?
Peki okurken keyif aldınız mı?
Yeni bölümde görüşmek üzere, sevgilerle...
|
0% |